Tevfik Taşçı, Fenerbahçe’nin kurucu başkanlarından… Ve aynı zamanda Musavver Muhit dergisinde kulüp tarihinin ilk fotoğrafında yer alanlardan biri… Kardeşi Vecihe (Taşçı) Gökçen ise Fenerbahçe’nin ilk kadın sporcusu… Aşağıda göreceğiniz fotoğrafları ile Tevfik Taşçı arşivi, Sırma Darkot Kafalı hanımefendi ve Ayşegül Gökçen hanımefendi sayesinde Fenerbahçe tarihine armağan ediliyor… Sonsuz şükranlarımızla…
Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden.Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden.Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden.Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden.Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden. Annesi Hasna Hanım ve Necmi Rıza Ahıskan.Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden. Münir Nurettin Selçuk tarafından Sait Selahattin Cihanoğlu’na imzalanan fotoğraf.Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden. Malta hatırası.Ayşegül Gökçen Hanımefendi tarafından muhafaza edilen Tevfik Haccar Taşçı arşivinden. Malta hatırası.
Daha önce burada kısa bir röportajını yayınladığımız, Fenerbahçe’nin efsanevi kadın sporcusu Vecihe Taşçı (Gökçen), 1994 yılının Şubat ayında Birleşik Grup Bülteni ile “Kürekçilerin Kraliçesi” başlıklı, daha tafsilatlı bir röportaj yapmış.
Hep söylediğimiz bir şey var. Bunu rahmetli Vecihe Hanım de için tekrar etmek gerek :
Başka bir memlekette yaşasalar, haklarında en az 3-4 kitap yazılacak insanlar, geride sadece birkaç fotoğraf bırakarak aramızdan ayrıldılar. En büyük hayallerimizden birisi onların Fenerbahçe tarihine kattığı muhteşem başarıların bir nebze de olsa hakkını verebilmek… Keyifli okumalar…
İstanbul’da doğdu. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdi ve felsefe eğitimi gördü. İlk kadın kürekçi unvanını kazanırken birçok başarılara imza attı. 36 yıl felsefe öğretmenliği yapan Vecihe Hanım halen Fenerbahçe kongre üyesi…
Kürekçilerin Kraliçesi
Bu sayımızda söyleşimizi çok değerli, gerçek bir İstanbul hanımefendisi, Fenerbahçe’nin ilk kürekçisi Vecihe Hanım ile yapıyoruz. Çok sıcacık, çok dost bir ortam. Vecihe Hanım yakın bir geçmişte, hareketli yapısından da kaynaklandığını düşündüğüm bir ufak kazayla kalça kemiğini kırmışlar.
Geçmiş olsun, nazar değmiş. Yine de içindeki hareketli, canlı, yaşam dolu kişiliği pırıl pırıl gözlerine, şık kırmızı süveterine, bakımlı ve enerjik görüntüsüne yansımış. Eşi sayın Necati Gökçen beyefendi ile birlikte söyleşiyoruz.
“Ağabeyim Fenerbahçe’nin kurucularındadır. Haccarzade Tevfik, Tevfik Taşçı’dır. Tevfik Taşçı, yakın dostları Zeki Rıza, Kamil Sporel, Galip Bey vardı. Kulübün şurasına şunu yapalım, şu duvarını örelim diye koşuştururdular. O kadar çok kendini Fenerbahçe’ye verenler arasında büyüdüm ki anlatamam. Aralarında para toplarlardı ki bir taş daha şurasına ilave edilsin.”
Vecihe Hanım, eminiz siz bize çok şeyler anlatacaksınız. O yıllarda Türk ve Fenerbahçe sporunda bir hanımefendi. Bu yıllarda dahi sporda çok az hanım sporcu var. Küreğe nasıl geçtiniz? Niye yüzme değil de kürek?
Kürek çekmeyi çok seviyordum. Yüzerim yüzmesine de o zaman yüzmek o kadar popüler değildi sanırım. Kim bilir o çıtaları görünce imrendim galiba. Tenis de oynardım. Bazı turnuvalara da katıldım ama hiç şansımız olmadı şampiyonlukta. O zamanlar yabancılar vardı.
Mesela Zeki Rıza’nın karısı İngilizdi, müthiş oynardı. Ben onların yanında daha ufak falan kalırdım ama yine de turnuvalara girerdim. Yılmazdım. Kız erkek karışık oynardık. Ama derecem kürekte oldu. Girdiğim yarışı kaybetmem.
Birleşik grupta pek çok kürekçi arkadaşımız var, sizinle söyleşimizi ilgi ve sevgi ile okuyacaklar eminim.
Benden önce kadın kürekçi yoktu. İlk benim. Moda İlkokulu’nda tahsilime başladım, sonra Alman mektebine gidip ilk tahsilimi orada bitirdikten sonra Erenköy Lisesi’ne devam ettim. Daha sonra da felsefe okuyup, felsefe öğretmenliği yaptım 36 sene.
Çocukken çok bisiklete binerdim, yakın arkadaşım Emel Korutürk ile birlikte. Onunla günde 2 kere buradan Bostancı’ya gidip gelirdik. Küreği bıraktıktan sonra da tenise devam ettim, 950’de araba kullanmaya başladım. Felsefe öğretmenliğini de çok severek yaptım. Çocukların ailelerini çağırıp onlarla çay sohbetleri yapardım. O zamanlar hiç böyle adetler yoktu. Velilerle çok temas eder, çocuklarla birlikte konuşur, tartışır eğlenirdik. Çünkü çocukların ruh yapılarında ailelerin çok önemi vardır. Çocukları çok severim. Hala bana gelip, ziyaret ederler.
Şimdi artık bir şey yapamıyorum maalesef. Kulüp arkadaşlarım var, onlarla görüşüyorum, arada sırada da konken oynuyorum! Ama kumarhaneye asla gitmem! Kulübün altında bir kumarhane açıldı biliyor musunuz?
Biliyorum ve bu konu ile ilgili görüşünüzü soracağım. Vecihe Hanım, tasvip ediyor musunuz?
Ona hiç gitmem, hiç tasvip etmem. Felaket getirir, asabiyet getirir, sıkıntı getirir. Kısacası nahoş bir hadise. Hele Fenerbahçe Kulübü’nde hiç yakışık almaz. Duyduğum zaman tasavvur dahi edemedim, inanmak daha da zor. Devlette de bununla ilgili çalışmalar var, kaldırılacak. Sadece 5 yıldızlı turistik otellerde bu yapılabilir.
Vecihe Hanım, kulübe nasıl girdiniz? Moda’da çok hoş, deniz kenarında modern bir aile ortamında yetişmiş bir genç hanım, nasıl Fenerbahçeli oldunuz?
Ağabeyim Tevfik Taşçı o kadar sporcuydu ki, tenisi İstanbul’a o getirmiştir. Yanan binada asfalt kortu yaptık. Ağabeyim beni çok sever ve yanından hiç ayırmazdı. Küçükken kulübe götürürdü. Hiç unutmam sahanın kenarında otururdum ve bir gün futbolcunun ayakkabısı alnımı yarmıştı. Çember yarışında bir de yelpaze kazanmıştım, hala saklarım. Sporun içinde kavruldum.
Ben erkek gibi büyüdüm. Hatta Şifa’da o zamanlar bir bakla tarlası vardı. Saint Joseph’den aşağı inerken. Orada futbol da oynardım. Hatta annem bana özel ızgaralı pabuç yaptırmıştı. Annem de desteklerdi. Bek dururdum! Eşim Necati Bey de bahriyeli. O da yelkenci ve hokey oynardı. Yani sporla her zaman iç içeydi.
Necati Bey siz de Fenerbahçeli misiniz?
Ben Fenerbahçe’ye kaydoldum, fakat o bina yanında kayıtlarımız yandı. Hokey’i Galatasaray’da oynadım, mütareke yıllarında. Efendim bu hokey dolayısıyla bekarken Galatasaray ile daha çok münasebetim vardı. Evlendikten sonra Galatasaray ile irtibatlarımız kesildi, daha ziyade Zeki ile Kamil ile birlikte olduk. Deniz kulübünde hizmet ettik ve 40 sene yönetimde vaziyet aldık. 6 sene başkanlık ettim efendim. Bu kulübün bu binaya sahip kılmada çalıştım ve sonra beni buraya komodor yaptılar. Artık sıhhatim dolayısıyla ilgilenemiyorum.
İnsan tecrübesi arttıkça daha objektif olabiliyor hadiseler karşısında. Tecrübenin değerini dinamizmine aktarabilmek çok önemli. Dolayısıyla Fenerbahçe Birleşik Grup büyüklerinden çok şey öğreneceği idraki içinde… Vecihe Hanım tekrar küreğe dönelim mi?
Ağabeyimin küçük bir botu vardı. Ayı Bacağı denilen bir de yelkeni vardı. O botla gide gele çok tecrübe kazandım. İlk kadın kürekçi benim. Benden sonra, isimlerini unuttum, iki kız kardeş vardı. Lily diye annesi İngiliz babası Türk bir arkadaşım vardı. Onunla birlikte iki çifteye çok çalışırdık. Öyle bir çalışırdık ki, Ziya Kaptan diye bir hoca vardı, elinde saat bizi buralara getirir nefesimizi sayarak egzersiz yapardık. Daha sonra Melahat diye Erenköy Lisesi’nden bir arkadaş da aramıza katıldı, 3 çifte yaptık. Bedri Gürsoy’un ablası Sacide de, ikisi de rahmetli oldu, dümencimizdi. Galatasaraylılar benden çok korkarlardı. Mecmualarda yazarlardı. Hiç yenilmedik. Moda koyunda ve Beykoz’da yarışlar oldu. Şükrü Okan veriyordu hediyelerimizi. Necati ise donanma olmuştu sonra, o şekilde tanıştık. Annem bile sandalla denize gelirdi. Çok motive edici ne istesem yapan bir anneydi.
Rahmetli Tevfik Bey zamanında bütün Fenerbahçeliler bu evde toplanırdı. Bu evin kuruluşunda bu var : Sait Selahattin, Arif, Zeki, Kamil, Galip Beyler, hepsi burada toplanırdı. Annem eğer ağabeyim yalnız gelse kulüpten git arkadaşlarını yemeğe getir derdi. Paylaşmak, birlik olmak, dostluk Fenerbahçe’nin nüvesinde vardı. Herkes kardeş gibiydi.
Doktorlar “Çabuk iyileşiyorsunuz, bunu sporculuğunuza borçlusunuz” diyorlar. Sigara falan da içmedim. Ne şekerim, ne o, ne bu, hiç yok.
Spor yapmanın faydaları bunlar!..
Fenerbahçe’de 5 sene bekleme süresi için ne düşünüyorsunuz?
Hiç güzel bir şey değil. Ne münasebet. Bir zamanlar grupların yaptığı hareketleri önlemek için alelacele alınan bir karardır. Hiç olacak şey değil. İnsan bıkar, bırakır.
Fenerbahçeli sporcular, özellikle kürekçiler için ne diyorsunuz?
Bol bol çalışsınlar, sigara içmesinler ve yarışları mutlaka kazansınlar!
Vecihe Hanım, sizinle irtibatımız plaket töreni ile başladı. Size izah ettiğim gibi bu plaket töreni Fenerbahe Birleşik Grup’u “Fenerbahçe’de sevgi birliği” temasıyla başlattığı bir dizi aktivite içerisinde en değerlisi bence. Her şeyden önce Fenerbahçe’nin birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyaç olduğu bir dönemdeyiz. Rahatsızlığınız dolayısıyla gelemediniz törene. Bize duygularınızı aktarır mısınız lütfen?
Evet, maalesef rahatsızlığım dolayısıyla düzenlediğiniz törene gelip, plaketimi alamadığım için fevkalade üzgünüm. Kıymetimizin bilinmesi dolayısıyla Fenerbahçe Birleşik Grup olarak yapmış olduğunuz bu girişimden çok mütehassıs oldum. Herhalde oraya gelseydim, ağlardım. Çok çok memnun oldum. Faruk Ilgaz Bey sağ olsun, adıma almış.
Sayın Ilgaz sizin plaketinizi aldıktan sonra, şahsınız ve sporculuğunuz hakkında Fenerbahçe Sevgi Birliği gecemize katılanlara bilgi verdi. Bunu da burada kaydetmek isteriz hanımefendi.
Teşekkür ederim efendim.
Hüsnü kabulünüze Fenerbahçe Birleşik Grup ve şahsım adına bir kez daha teşekkürler. Hoşçakalınız.
Fenerbahçe Birleşik Grup Aylık Bülteni / Şubat 1994
Vecihe Taşçı (Gökçen), İstanbul’un tanınmış tüccarlarından Haccarzade Hacı Ömer Efendi ve Haccarzade Hasna Hanımefendi’nin tek kızıydı. Diğer ağabeylerinin Fenerbahçe ile ilgisi var mıydı, henüz bilemiyoruz ama bir ağabeyi, Tevfik Haccar Taşçı, Fenerbahçe için çok önemli bir isimdi.
28 Ekim 2000 tarihli Milliyet gazetesinde, Yusuf Kobal imzalı bir haber, o gün yapılacak Divan Kurulu’nda Fenerbahçe’nin en yaşlı üyesi sıfatıyla Vecihe Hanım’a bir ödül verileceğini duyuruyordu. Aşağıda sizlere bu haberi aktarmak istedik.
Geçmiş, mütemadiyen bize ders vermeye devam ediyor. Bugün Fenerbahçe’nin en yaşlı üyesi kimdir? Fenerbahçeliler onun (veya akranları) için ne yapıyor? Daha doğrusu, “Mazinde Bir Tarih Yatar” sözünün gereğini yapıp onları dinliyor, söylediklerini kaydediyor muyuz? Bu sorunun cevabı acıdır… Sizi haberle baş başa bırakalım.
Fenerbahçe’nin yaşayan en eski sporcusu ve üyesi, 95 yaşındaki, 77 yıllık Fenerbahçeli Vecihe Gökçen, kulüpte amatör ruh kalmadığı için eskisi kadar ilgili olmadığını söyledi.
Gökçen, “Fenerbahçeli sporcular başarılı olsunlar diye dua ediyorum. Artık Fenerbahçe’de her şey çok fazla paraya bağlandı. Eski hava kalmadı. Şimdi çocukları oraya, buraya satıyorlar, yadırgıyorum” dedi.
Bugün düzenlenecek divan kurulu toplantısında yaşayan en eski üye olduğu için ödüllendirilecek olan Vecihe Gökçen, Fenerbahçe’nin rozetini Londra’da yaptıran Tevfik Haccar’ın kız kardeşi olduğunu belirtip, “1929’dan 1940’lara kadar beş yıl kürekte şampiyon oldum. Fenerbahçeliler çok vefakardır. Ancak daha önce bana bir nedenle verilen plaketim, yanlış yazılan soyadım nedeniyle geri götürüldü ve bir daha bana gelmedi” diye konuştu.
Hamurum Fenerbahçeli
En eski Fenerbahçeli, “Biz öyle amatördük ki, Sait Selahattin’ler, Zeki Rıza’lar kulübe candan bağlıydılar. Bizim evde toplanıp, duvar yapmak için para toplarlardı. Ben Fenerbahçe’nin bugünkü başkanını tanımıyorum. Futbol takımının ligdeki durumlarını da bilmiyorum. Ama bu benim amatör olan ruhumdan kaynaklanıyor. Kalbim Fenerbahçeli. Onu her şeyden üstün görürüm, tercih ederim, çünkü hamurum Fenerbahçeli. İşin paraya dökülmesine kızıyorum. Bunun yanı sıra bugünkü Fenerbahçeliler çok nazik insanlar. Beni hiç unutmuyorlar. Ama Zeki Rıza ve çalımıyla Alaaddin Baydar gibi sporcu görmedim. Faruk Ilgaz’dan başkasını da tanımam” ifadelerini kullandı.
Fahri İkiler, Türk tenis severlerinin yakından tanıdığı ve çok sevdiği bir isimdi. Web sitesinde yayınladığı ve aşağıda okuyacağınız yazı, geride bıraktığı onlarca muhteşem eserden sadece biri… Bize gelince… Sadece “Türk Tenisinin Kalbi Fenerbahçe’de Atıyordu” demek doğru değil, bu tabiri bütün spor teşmil edebiliriz.
Bununla beraber, tarihin tozlu raflarında unutulan çok fazla değerimiz var… Mesela 9 Mayıs 2020, Fenerbahçe ve Türk tenis tarihinin önemli isimlerinden birisi olan Suat Subay’ın vefat yıl dönümüydü. Tabii yine İzzet İsrael Benyakar ağabeyimiz dışında fazla kimse onu hatırlamadı. Biz dahil…
Bu ayıbı biraz olsun giderebilmek için, Fahri İkiler’in yazısına geçmeden önce, kuruluş yıllarındaki Fenerbahçe Başkanlarından Tevfik Haccar Taşçı’nın 1926 yılında yazdığı “Tenis” adlı kitaptan bazı görselleri paylaşalım istedik.
“Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Tenis Heyet-i Müttehidesi (Federasyonu) azası ve Fenerbahçe Spor Kulübü müessislerinden tenis kaptanı Haccarzâde Mehmed Tevfik imzalı kitapta yok, yok…
Fuat Hüsnü Kayacan, İsmet Uluğ, Galip Kulaksızoğlu, Zeki Rıza Sporel, Muhsin Yeğen, Sait Selahattin Cihanoğlu, Suat Subay ve daha niceleri…
Günün birinde, birisinin bu güzel kitabı tekrar yayınlayabilmesi dileğiyle…
Fenerbahçe’de Tenis (Fahri İkiler)
Türk tenis tarihinde Fenerbahçe’nin önemli bir yeri bulunmaktadır.
Tenisin İstanbul’da ilk oynandığı yerlerden biri ve en önemlisi İngilizlerin küçük Moda’da yaptıkları kortlar oldu. 1900’lü yılların başlarında bu çevrede oturan bir çok kişi, tenisi bu kortlarda tanıdı.
Fenerbahçe Kulübü, lokalini 1914 yılında Altıyol’dan Kuşdili’ne taşıdı ve bahçesinde de asfalt bir tekerlekli paten sahası yapıldı. Bu saha, 1918 yılında, Fuad Hüsnü Kayacan’ın öneri ve çabalarıyla tenis kortuna çevrildi.
1912-1914 yılları arasında İngiltere’de görevli bulunduğu sırada tenis öğrenen ve oynayan Fuad Hüsnü Kayacan, İstanbul’a döndükten sonra Fenerbahçe Futbol Takımı’nda antrenörlük ve genel kaptanlığın yanı sıra tenis hocalığı da yapıyordu.
O yılların ünlü futbolcuları, Galip (Kulaksızoğlu), Sait Selahattin (Cihanoğlu), Zeki Rıza (Sporel) ve Yavuz İsmet (Uluğ), bu asfalt kortta Hüsnü Kayacan’dan tenis öğrendi. Avrupa’da popülaritesi hızla yükselen tenis ile Fenerbahçe böylece tanışmış oldu ve tenis, sarı lacivertli kulüpte de çok büyük ilgi gördü.
1920’li yıllarda İngiltere’de öğrenim gören Tevfik Taşçı (Eski FB.Klb.Bşk.), yurt dışından gelen İbrahim Cimcoz, Prens Muhsin Yeğen, Mehmet Reşat (Pekelman) ve Ekrem Rüştü (Akömer) in de katılmasıyla, Fenerbahçe kulübünde tenis, daha da popüler hale geldi.
İlk Şampiyonluk
Beşiktaş Jandarma okulu kortlarında 1922 yılında düzenlenen ilk İstanbul Birinciliği Fenerbahçeli sporcuların üstünlüğü ile sonuçlandı. Teklerde Zeki Rıza Sporel, çiftlerde ise Galip Kulaksızoğlu-Tevfik Taşçı birinci oldu.
1920-24 yılları arasında İstanbul’da çeşitli semtlerdeki arsalarda oluşturulmuş kortlar vardı. Zaman zaman bu kortlarda oynayan tenisçiler kulüp gibi birbirleriyle karşılaşıyordu. Daha tecrübeli olan Fenerbahçeli tenisçiler bu maçlarda kazanan taraf oluyordu.
Fenerbahçe Kulübü önündeki bu asfalt kort, özellikle 1923 yılından itibaren Türk kadınlarının da tenise başlamalarına olanak sağladı. Vecihe Taşçı, Mediha Baydar, Adriel Sadak ve Hidayet Karacan bu sporun öncüleri oldular.
1923 yılında asfalt kort, gittikçe artan tenisçi sayısına cevap veremediği için Fenerbahçeliler, yine kulübün yanında bir de toprak kort yapmak zorunda kaldı.
Türk Tenisinin Kalbi Fenerbahçe’de Atıyordu
Tüm bu imkanlar Fenerbahçelilerin tenisle tanışmasına, bu sporun gelişmesine, bir çok başarılı tenisçinin kendini göstermesine fırsat tanıdı.
Türk tenisi, 1930 yılında yaptığı ilk milli karşılaşmada, parlak bir başarıya ulaştı. Fenerbahçeli tenisçiler Sedat Erkoğlu, Suat Subay ve Vahram Şirinyan’dan kurulu milli takım, Atina’da yapılan Balkan Şampiyonası’nda çiftler şampiyonu oldu.
1932 yılında Balkan Tenis Şampiyonası, İstanbul’da Fenerbahçe kortlarında yapıldı.
Yangın Felaketi
Aynı yıl, Fenerbahçe kulüp binası yandı ve yanındaki tenis kortu da kullanılamaz hale geldi. Bu durum Fenerbahçe’yi tenisten uzaklaştırdı.
Fenerbahçe’nin mali durumu 1936 yılında futbol dışı şubelere para tahsisine olanak vermediğinden, kulübün tenis şubesi, yıllık 200 lira bütçeyle kapanma dönemine girdi.
Sarı Lacivertlilerin 1941 yılı kongre raporu, Fenerbahçeli tenisçilerin Moda Deniz Kulübü kortlarından yararlanmalarının sağlanmaya çalışılacağını belirtiyordu.