Etiket: Volkan Babacan

  • Yavuz Şimşek Röportajı

    Yavuz Şimşek Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Yavuz Şimşek röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Manchester Fatihi

    Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Yavuz Bey?

    Bahçıvan bir ailenin en küçük çocuğuydum. İki kız, beş erkek kardeşiz. Babam Samsun’un Havza kazasında bahçıvanlık yapardı.

    Yıl 1956-57 aklımın erdiği zamanlar. O zamanlar çikletlerden resimler çıkardı. Samsun’da Adalet, Karagümrük takımları vardı. O dönem Fenerbahçe’de Özcan Arkoçlar, Naci Erdemler, Akgünler, Avniler vardı. Havza’ya bir iki günlük gazeteler gelebiliyorsa, onların spor sayfasında ne okuyorsak aldığımız haberler oydu.

    Mahalledeki çocuklar arasında Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar da vardı. Fakat ben ve ağabeylerim Fenerbahçeliydik.

    Ben forvet oynardım. Aslında topumuz bile yoktu, kâğıttan top yapar, sabahtan akşama kadar mahalle çocukları tepişir dururduk. Bazen de benden iki yaş büyük ağabeyimle yine patates tarlasında kâğıttan topları fırlatır, kim önce kapacak diye oynarken orada bir atlama hevesi geldi ama hala kalecilikte gözüm yoktu. İyi topa vururdum, yaşıma göre santrafor oynamayı düşünmüştüm.

    O 1957 yıllarında hayalimde yaşattığım Fenerbahçe Spor Kulübü’nü yerlere, göklere sığdıramıyordum. Ne gariptir ki tesadüfler insanı öyle bir yerlere getiriyor ki Fenerbahçe Spor Kulübü’nde forma giymek nasip oldu bana…

    Peki, Fenerbahçe’deki spor hayatınız nasıl başladı?

    10 sene sonra geldim Fenerbahçe’ye yani 1967 yılı…

    Önce ağabeyim öğretmen çıktı bizleri yanına Çanakkale’ye aldı, önce Çanakkale sonra bir sene de Kastamonu’da kaldık.

    1960 yılında da Ankara’ya geldik. Toprakspor genç takımda lisanslı oldum. 13-15,5 yaşları arası ikinci buluğ dönemi başlar o dönem kemik boyunun en çok uzadığı dönemdir. Benim de o dönemde bacaklarımın boyu 66’dan 80 cm’ye vurunca bacaklar vücudu taşıyamaz oldu.

    O sırada Ankara karmasının antrenörü Sabri Kiraz vardı. Sabri Kiraz Ankaragücü’nün kum havuzunda atlatarak beni kaleciliğe yönlendirdi. O senede beni Ankara genç karmasının kalesine koydu. Tuttuk Türkiye şampiyonu olduk. Tatlı gelmeye başladı.

    Bir sene lisanssız okumak için Adıyaman’a gittim. Öbür sene ablam öğretmen olmuştu Rize’ye tayini çıktı. Onun peşinden gittim, tesadüf Rize karmasıyla oynadım şampiyon olduk. Rize’de Güneşspor Kulübü vardı. Beni hemen angaje etti. Bir takım elbise, bir gömlek, bir şemsiye, okul kitapları ve lokanta fişi karşılığında. Çok başarılı oldum.

    Trabzon’la oynadığımız maçı milli hakem Ankara PTT’ de çalışan Necdet Hoyrat yönetmişti. Oradaki başarılı oyunumdan dolayı beni PTT’ye önerdi.

    1965-1967’de ise milli ligde top oynadım. 1967’de lise son sınıf öğrencisiyken okul müdürümüze Faruk Ilgaz, Semih Bayülken, Fikret Arıcan, Ahmet Erol geldi. Müdür, “Fenerbahçe Spor Kulübü’ne gitmezseniz bu okul bitmez.” dedi. Ondan önce de Coşkun Özarı Şekerspor’u çalıştırırdı, bizi Galatasaray’a önermişti. Seksen bin lira veriyordu. Ben Fenerbahçe Spor Kulübü’nün verdiği yetmiş bini kabul ettim, geldim. Hayalim gerçekleşmişti.

    Fiilen 24 yıldır Fenerbahçe’ye 12 yıl da futbolculuğa antrenörlük, yöneticilik, genel koordinatörlük olmak üzere hizmet verdim.

    Bugün 40-41 yaşına kadar oynayan kaleciler var. Siz neden erken bir yaşta bıraktınız?

    1977 senesiydi, futbolu 11 yıldan sonra bıraktım.

    Çim saha yok, kışın kum zımpara gibi yerlere yatarsın, koşullar çok zor geldi.

    Başkanımız Faruk Ilgaz 1977-78 sezonu için Radomir Antiç ile birlikte Radmillo İvançeviç’i eski Yugoslavya’nın Partizan takımından Fenerbahçe’ye transfer etmek istiyordu.

    Bana “Eğer bu transfer gerçekleşmezse bizde bir sene daha oynar mısın?” diye sordu. Ben üç defa boş mukavele imzalamıştım, kulüp bizim kulübümüz ben Fenerbahçeliyim. Fenerbahçeli olan Fenerbahçe’ye karşı forma giymez. Bana da her zaman cazip teklifler geldi ama gitmemiştim.

    Sonra bu transfer gerçekleşince Faruk Başkanımız “Hizmetlerinden dolayı teşekkür ederiz.” diye yazan bir mektup gönderdi. Benim bir sene yaşamımı temin edip, jübilemi yaptı ve bana “Senin bunca yaptıklarından sonra Fenerbahçe hiçbir zaman bunun altında kalmaz, istediğin tarih senin jübilendir.” dedi.

    Sezonun ilk hazırlık maçını bana jübile olarak verdiler. Bu da Kulübümün ve Faruk Başkanımın bana yaptığı bir jesttir. Kampa gittik 21 gün kampımız vardı, Antiç’in işi oldu ve ben eşofmanı ve eldiveni çıkardım.

    Futbol kariyerinizden sonra Türk sporuna katkılarınız neler oldu?

    Bir projeyi gerçekleştirmek için kaleci yetiştirmek adına hazırladığım projeyi Fenerbahçe’ye sundum.

    Mert Günok, Volkan Babacan, Recep Güler, Melih Özçelik’i altyapıda yetiştirdim.

    2000 senesinde federasyon istedi, U15, U16, U17, U18 hepsinin kalecisi Fenerbahçe’nin kalecisiydi, bunları da ben yetiştirdim, bundan da gurur duyuyorum. Bugün milli takım kalecisi benim kalecimse artık Türk futbolunda bir misyon sahibi oldum diye düşünüyorum.

    Sporu bıraktıktan sonra sesinizin güzelliği keşfedilmiş ve Zeki Müren’in alt kadrosunda şarkı söylediniz, spordan sonra çok farklı bir iş dalı değil mi?

    Antrenörlük dönemimde bir maç dönüşü Türk sınırına girerken Türkiye hasretiyle bir şarkı mırıldanmaya başladım. TRT’nin spor spikeri ile aynı arabadaydık.

    Bana kulak vermiş “Bir spor programında şarkı okur musun?” diye sordu.

    Ben de “Okurum.” dedim.

    Ben gayri ciddiydim. İstanbul radyo evinde “Unutturamaz Seni Hiçbir Şey” şarkısını söyledim kasete aldılar. O zaman sadece TRT Televizyonu var. Jenerik geçiyor, “Yavuz Şimşek şarkı okuyacak” diye… Sesimi beğendiler.

    O zamanın gazino patronlarından Osman Kavran, Fahrettin Aslan beni aradılar. O zaman Ateş Böceği Ercan komşumuzdu. Beni Osman Kavran’a götürdü. Zeki Müren’in alt kadrosunda çıkmaya başladım. İzmir’e Fuar’a gittik. Fakat çok farklı bir dünyaydı, ayak uydurmam zor oldu, eşimden ve çocuklarımdan uzak kalıyordum. Baktım bu iş bana göre değil, ticarete atıldım.

    1986 senesinde Fenerbahçe Spor Kulübü Tahsin Kaya başkanlığındaki yönetime girdim. O dönemdeki kaleci Adem’i çalıştırdım.

    Başkan Ali Şen zamanında haftada iki kez fahri olarak Nurettin’le, Yaşar’a antrenman yaptırdım.

    Bu ara altyapıdayken Ogün Ağabeyle Marmara Üniversitesi Spor Tesisi’ni beş seneliğine kiraladık. Altyapıdan futbolcu yetiştirecektik. Emin Ağabey’den spor malzemelerini aldık. Hüsnü Ağabey’den Grundig marka video, televizyon aldık. Yılmaz Yücetürk’ü işin başında getirdik. Hasan Özaydınlı da sorumlu oldu.

    Bugün U15 – 16 – 17 varsa tarihi o zamana bağlıdır. Sonra 1994’de Hasan Özaydınlı Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı olunca bana “Altyapı genel koordinatörlüğüne geleceksin” dedi.

    O sırada TFF kaleci antrenörlüğü mecburiyeti getirdi. Benim hiçbir müracaatım yokken Başkan Hasan Özaydınlı beni TFF’nin açmış olduğu kursa yazdırmış, ben de devam ettim. Elliye yakın kursa katıldım.

    Sonra “Fenerbahçe’de yine geniş çaplı bir altyapı oluşacak” dendi. Burada da 56 talebe oldu her sabah özel çalışma yapıldı. Bu çocuklar 2 yaş 3 yaş üstü tekniğe sahip oldular. A takım kadrosuna dâhil olunca bu sefer proje için Hollandalılar geldi. Ben bıraktım. 2005- 2006 arası Zico’ya dışarıdan gelen önerileri değerlendireceğimi söyledim ve Federasyona tamam dedim. 

    Televizyonda hiç kaleci yorumculuğu yapmanız için istek geldi mi?

    Lig TV’den gelmişti teklif, sonra kaldı. Faydalı olabilir düşüncesindeyim.

    Türkiye sizi 1967-68 yılındaki Manchester maçıyla tanıdı, bir kez de siz o günü anlatabilir misiniz?

    1967- 68’ de tüm kupaları aldık. Hah bir de Balkan Kupası… Balkan Kupası deyip geçmeyin Avrupa düzeyinde bir kupa.

    Biz Kınalı Ada’da kamp yapıyoruz. Hep baba oyuncular var, kuradan Manchester çıktı. Manchester da 1966 Dünya Kupası’nı almış, o takımdan da 6 oyuncusu var. Manchester City takımını toprak sahalardan çıkıp böyle kaliteli sahalarda nasıl yenersin zaten yeniliriz düşüncesiyle sahaya çıktık. Kaleciye ne kadar top gelirse kalecinin kendini o kadar gösterme şansı var.

    Allah yardım etti, çok dikkatli ve iyi oynadım. Maç bitince kendimi Kıbrıslı bir Türk’ün omuzlarında buldum. Maç bitti 0-0. Bütün İngiliz seyircisi ayakta beni alkışladı.

    Ertesi gün Samim Var spor sorumlusu “Gazeteleri aldın mı? Bundan daha güzel bir haber olur mu? Dünya sporundasın, herkes senden bahsediyor.” dedi.

    Bir iki tanesini buldum. En çok üzüldüğüm de evde soba tutuşturayım derken hanım hepsini yakmış. Bir başlık şöyleydi:

    “Dünya sporu için ne gece!”

    Bir de dünya çapında üç yıldız dağıtmışlar. Biri Muhammet Ali Clay’e giderken… Bir yıldız da bana düşmüştü.

    Tabii o maçın rövanşı buradaydı.

    Mithatpaşa Stadı’nda rahat 50 bin kişi vardı. Taç çizgisine kadar seyirci doluydu.

    Biz burada havaya girdik, ilk yarı bir gol yedik, 50 bin kişi bir sessizlik kibrit sesleri geliyor sadece…

    İkinci yarı 1-1 oldu. Sonra 2-1 nasıl yendik bilemiyoruz. Eledik adamları. Bize prim sözü vermişlerdi ve de sözünü tuttu Kulüp. Hem de kendini sıkıntıya sokarak.

    Kaç kez milli maça çıktınız, Fenerbahçe Spor Kulübü’nde aldığınız şampiyonluklar?

    13 defa milli oldum o zamanlar zaten senede bir tane maç olurdu. İki tane Türkiye Kupası, 5 lig şampiyonluğu özel kupalar, Balkan Kupası, TSYD Kupası.

    Taraftarlar için neler söyleyeceksiniz?

    Taraftarla hiç sorunum olmadı, iyi bir Fenerbahçeliydim. Bu taraftar bizi bizden daha iyi tanıyor. Her zaman minnettarım onlara. Özellikle de bu sene yaşadığımız üzücü olaylarda Kulübümüze tam destek verdikleri için.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Ersoy Sandalcı Röportajı

    Ersoy Sandalcı Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Ersoy Sandalcı röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Takımın Beyni

    Spor hayatınız nasıl başladı?

    İstanbul, Kızıltoprak semtinde yaşıyorduk. Dört kardeşli bir ailenin en küçüğüyüm.

    Sporcu bir aile sayılırız. Ağabeyim Erdinç’le benim aramda 1,5 yaş var. O da Fenerbahçe’de iki sene oynadı, 1969’da Vefa’ya transfer oldu, başarılı olunca da Vefaspor geri vermedi.

    Top benim için mahalle arasında başladı. Ben fazla meraklı değildim ama arada bir oynuyordum. Mahallede oynarken o dönem kulüplerin altyapılarına yönlendiren ağabeyler vardı. O dönemde de Talha Altunbaşak vardı. Onun tavsiyesiyle Fenerbahçe genç takıma iki kardeş gittik. 40 kişi arasından seçilmiştik. Birinci plana çıktık. Benim yaşım küçük olduğu için lisansım çıkmadı ama ağabeyiminki çıktı. Baktım ona ayakkabılar, formalar verildi. Bana da cazip geldi, iştahlandım.

    Futbola ben de yetenekliydim fakat kendi yeteneğimin farkında değildim. Fakat bana lisans çıkarılmayınca ben de antrenmanlara gitmemeye başladım. Lisans yaşı on beşti çünkü. Ben de o ara Beşiktaş’ın seçmelerine katıldım. Gittik oradan döndük.

    Dönüşümüzde Molnar zamanında semt takımları turnuvaları düzenlerdi. Fenerbahçe’de Faruk Ilgaz dönemiydi. Biz de Kızıltoprak olarak katılırdık. Orada junior takıma ve genç takıma seçim vardı. Burada ben Ümran Kaçar’la genç takıma seçildik. Bir müddet oynamadık. Genç takımda Donanma Kamil ilk antrenörümüzdü. Kendi muhitinden oyuncular getiriyordu, kadro öyle oluşuyordu. Biz yeni çıktığımız için öyle sessiz, ufak tefek, cılızdık. Diğer oyuncular daha güçlü kuvvetliydi. Antrenmanlarda başarılıydı.

    1966-67 yıllar böyle başladı. Yaş 15. Tabii daha sonra tercih edilmeye başlandık. Genç takım bazında Türkiye’de ilk defa gerçekleşen turnuvada Türkiye şampiyonu olduk. Fenerbahçe tarihinde o da bize kısmet oldu. Konya’da finalleri oynadık. O zaman bana Karşıyaka takımı talip oldu. Oradan beni kaçırdılar. Bir ay orda kaldım Fenerbahçe onaylamadı tabii. Sonra Almanya’da olan bir turnuvaya katıldık. Faruk Başkanımız da geldi. Turnuvada çok başarılı oldum, hatta turnuvanın gol kralı oldum. Hâlbuki orta saha oyuncusuydum fakat uzak toplara iyi vururdum.

    Hatta sizin “Takımın beyni” diye de bir titriniz varmış…

    Evet, daha çok organizasyon, oyun kurma ve asist yapardım. Az gollerim var ama öz gollerdi bunlar. Değerli gollerdi. Braytner’e benzetirlerdi. Lakap olarak “Dansör” derlerdi.

    Dönüşte sezon sonuydu. Ankara’ya gittik, Başbakanlık Kupası vardı. Orada da gol attım. Yavaş yavaş oynamaya başladık. 

    A takımdaysa daha yeni oynuyorum. Nedim Doğan kaptandı. Birkaç iyi maçım oldu. Sabri Hoca ile de çalıştım. Parlak dönemim Didi zamanıydı. Benim için “Didi’nin gözdesi” derlerdi, Didi dönemi çok başarılı geçti. O’nun gelişiyle şeklimiz değişti, öz güvenimizi kazandık, onla beraber şampiyonluklar yaşadık, kupalar aldık.

    Kaptanlık da yaptınız…

    Ercan Aktuna menajerdi. Necdet Niş’le beraber görevdelerdi. 1974’de Abdulah Gegiç geldi.1975-76 sezonunda Abdullah Gegiç antrenörümüzdü. “Kim eski?” diye sordu. Benim olduğumu söylediler. Ziya’nın sakatlığı döneminde kaptan oldum.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nden sonra hangi takımlarda oynadınız?

    1976-77 sezonunda Zonguldakspor’a transfer oldum. Altı sene oynadım. Başarılı geçti. Oradan Ankaragücü’ne gittim. 1985 yılında bıraktım.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nden ayrılmak zor olsa gerek…

    Buruk ayrıldım. O günkü koşullarda bazı polemikler yaşandı, dışarıdan gelenler daha öncelikliydi. İçerideki altyapıdan yetişenler evlat muamelesi görüyordu. Haklarımızı aramak durumundaydık.

    Hatta bir dönem rahmetli Emin Cankurtaran’ın başkanlığı zamanında beni satışa çıkardılar. Büyük bir paraya çıkardılar, kulüpte kaldık fakat bir sürü vergi ödedim.

    Bir süre kadro dışı çalıştım sonra affedildik. Didi “Ersoy’suz Fenerbahçe olmaz” dedi tekrar başladık.

    Futbol sonrası neler yaptınız?

    1985’te amatör kurslara katıldım, antrenörlük kurslarına gittim. Fenerbahçe’de PAF takımını çalıştırdım.

    Daha sonra Denizlispor’a gittim. 1996’da “Altın Tepsi Amatör Şampiyonluğu” olayı oldu.

    Sonra Düzcespor, Nilüferspor’da teknik sorumlu olarak çalıştım, Düzce dönüşü 1998’de TFF’ye girdim.

    O zamandan bu zamana genç milli takımlar bölge antrenörü olarak başladım, tüm yaş kategorilerinde antrenör olarak çalıştım.

    Semih’le başlamıştım. Daha sonra 1984-85-86-87 grupları çalıştırdım sonra rotasyon oldu, 88’lileri yetiştirmek üzere milli takım Gürbüz Hoca’yla olan takımı biz hazırlamıştık. Dünya üçüncüsü olan takımdı. Volkan Demirel, Volkan Babacan gibi değerli sporcularımıza bizim de katkılarımız olmuştur.

    Milli takımda kaç kez forma giydiniz?

    Üç kez giydim. En son İtalyan maçında menüsküs oldum. 70 senesiydi. Şimdi bakıyorsun bir genç 150 kere milli olmuş. O zamanlar bu kadar milli maç yoktu.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oyuncu olduğunuz dönemde kimle aynı evi paylaşırdınız?

    Dereağzı Fenerbahçe Burnu’nda kalırdık. Adil’le paylaşırdım evi. Çoğu zamanım onla geçerdi.

    Bir anınızı paylaşır mısınız?

    Benim Erdinç kardeşim Kayserispor’a transfer olduğu dönemde karşılıklı bir maç yaptık. Ben de Fenerbahçe’de oynuyordum.

    Bir gün evvel de annemle beraberdik. Anneme şakadan “Bak oğlunun ayağını elini vereceğim eline” dedim. Annem de saf bir kadın “Aman sana sütümü helal etmem güzel oynayın, birbirinizi yaralamayın.” dedi.

    Maç başladı. Kayserispor da iyi oynuyor. Bir pozisyon oldu, baktım o taraf çok etkili geliyor. Ben ağabeyim Erdinç’i bir tırpanladım, attım, çimden dışarı çıktı. Ben de dışarı çıkmışım. İstemeden tabii. O da sakatlandı, benim de dizim döndü, ameliyatlık duruma geldim, onun da kasığı yırtıldı.

    Ertesi gün gazetelerde “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu?” diye başlık atmışlardı. Annem de duyunca baktım benimle konuşmuyor, aramızda önceden böyle esprili bir konuşma geçince gerçek sanmıştı. Ta ki ben ameliyata girinceye kadar…

    Taraftarımıza mesajlarınız nelerdir?

    Zaman zaman taraftar faturayı kişileştirir, bazen protestolar olurdu. Tabii aranan isim de olurdunuz.

    Fenerbahçe çok büyük bir takım olduğu için onun büyüklüğünü sahaya yansıtmak çok önemli bir işti bizim için. Taraftar takımı kişiselleştirmemeli. Futbol bir takım oyunu.

    Maçlara geliyor musunuz veya izlerken nasılsınız? Tepkileriniz neler?

    Maçlara geliyorum. Gelmediğim zaman televizyondan izliyorum. Kazanmasını arzu ediyorum.

    Kaoslar bazen yaşanıyor ama kısa sürede atlatılacağını düşünüyorum. Keyifli maçlar izledik son haftalarda. Küfre çok sinirleniyorum. Televizyonda daha sinirli olmadan izleyebiliyorum.

    Uğurlarınız var mıydı?

    Uğur olarak bir muskam vardı, onu takmadan çıkmazdım.

    Özel sorunlarınızı sahaya yansıtan biri miydiniz?

    Özel sorunlarımı sahaya asla yansıtmazdım, sahada her şeyi unuturdum ama çok hassas yapılı insanlar vardı, onlar yansıtırdı. Düzenli bir hayatım vardı. Erken yatardım. Maç önceleri sorunlardan uzak kalmayı başarırdım.

    Evlatlarınızın spor ilgisi oldu mu?

    Üç evladım var ama sporla ilgileri olmadı. Ben de belki fazla yeteneklerini araştırmadım. Okudular.

    Kulübümüzün bugünkü şartlarında oynamak eminim sizin için çok zevkli olurdu…

    Kim istemez ki bu koşullarda bu kulüpte oynamayı? Aziz Başkan gerçekten çok güzel işler yaptı. Çok büyük bir değişime uğradık. Bizim şartlarımızla kıyas kabul edilmez. Kulübe gibi sobalı soyunma odalarından, yırtık formalardan, merdaneli çamaşır makinelerinden nereye geldik. 70’li yıllarda bile koşullar çok kötüydü.

    Yabancı oyuncuların sayısının artmasının artı ve eksileri yaşanıyor. Belki sadece yabancı oyuncunun gelişi ile ilgili değil, altyapı oyuncularının yetişmeleriyle ilgili de problem yaşıyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?

    Altyapıdan oyuncu yetişiyor ama kendi oyuncumuza fazla ilgi duymuyoruz. 8+1 ya da 7+1 olursa belki hiç şansları kalmayacak. Yetişmesinde problem oluyor tabii, şimdi biraz gençlik geliştirme programları içerisinde iyi eğitilmeye başlandı.

    Eskiden ahbap çavuş ilişkileri yaşanıyordu. “Gel işte, orda çalış” deniyordu. O çocukları geliştirmek önemli. Bir yere kadar geliyoruz fakat neticeye endeksli olduğu için sonra pek ilgilenemiyoruz. Avrupa’da öyle değil. Önce kendi sistemini oturtuyor.

    Bizdeki yetenekli çocuklar da Avrupa’nın kancasına takılıyor, diyebilir miyiz?

    Avrupa takımının menajerleri bütün turnuvalara dağılıyor. Küçüğü büyüğü nerde turnuva var takip ediyorlar, alıp götürüyorlar.

    Bizim kulüplerin bu oluşumu yapması lazım. Federasyonun 14 bölgesi var. Turnuvalar yapıyoruz sezon sonunda, kulüplere hizmet veriyoruz. Gelip seçebiliyorlar. Veya biz Dereağzı’na götürüyoruz. Orada yetenekli oyuncuları gösteriyoruz.

    Fenerbahçe devreye girip bir oyuncu seçti mi kulüpler fazla para istiyorlar. Bazı çocuklara şans veriliyor mesela Semih, Emre bunlara örnek.

    Yabancıya karşı değilim tabii. Örnek oluyorlar. Fakat bizlerden de yeteneklerin keşfedilmesi adına devletin daha fazla destek olması lazım.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Cem Pamiroğlu Röportajı

    Cem Pamiroğlu Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Cem Pamiroğlu röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Altyapıdan Kupalara

    Spor hayatınız nasıl başladı, Cem Bey?

    Futbola 1970 senesinde Fenerbahçe Spor Kulübü altyapısında başladım.

    Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Annem ve babam kuaförlük yapıyorlardı. Fenerbahçe yönetimindeki bazı kişilerin eşleri, futbolcu eşleri hep babamın kuaförüne gelirmiş. Beni de afacan bir çocuk olarak enerjimi boşaltmam için futbola yazdırmışlar. Her çocuk gibi ben de top peşindeydim. Yakınların, dostların sayesinde başladım kulübe gidip gelmeye.

    O zamanlar yaş kategorileri yoktu. 16 yaşında lisans çıkardı. Genç takım da öyle başlardı. Minikler de vardı ama legaldi. Lisanslı olarak oynanan gruplar değildi.

    A takımda ne zaman oynamaya başladınız?

    1974’ e kadar altyapı 75-76 yılında A takımında antrenmanlar yapıyor, genç takımda da oynuyordum.

    1976’da Datcu genç takım antrenörüydü. Daha sonra A takım antrenörü oldu. Ben de onla birlikte A takımında top oynamaya başladım. Hazırlık kampına gittim, özel turnuvalarla başlayarak 1975-1987 arası Fenerbahçe’de oynadım.

    1987’de Sarıyer Kulübü’ne transfer oldum. Bir Fenerbahçe-Sarıyer maçında jübile yaparak bıraktım.

    Kaç kez milli oldunuz?

    16 kere genç milli takımda, 7 kere ümit milli takımda, 36 kez de A milli takımda oynadım. 

    Fenerbahçe’de kaç şampiyonluk yaşadınız?

    Üç kez lig şampiyonluğu gördüm. Çok kupa gördüm. Son Türkiye Kupası’nı biz almıştık. Bu sene aldık işte! Bu Kupa’dan dolayı tüm futbolcuları ve teknik ekibi kutluyorum. Bize çok büyük bir sevinç yaşattılar.

    Futbolu Sarıyer Kulübü’nde bıraktıktan sonra ne gibi görevler yaptınız?

    1997’de futbolu bırakınca İngiltere’ye gönderildim. Bir sene kaldım, geldim, altyapıda çalıştım. Lisanımı ilerlettim.

    Sonra milli takımda teknik direktör yardımcılığı yaptım.

    Sonra da Anadolu kulüplerinde çalıştım. Çaykur, Ağrıspor, Şekerspor, Rizespor, Çanakkale, Ordu takımlarında daha sonra da ümit milli takım teknik direktörlüğü yaptım

    O dönem iyi oyuncular yetişti; Emre, Arda gibi. Çorbada tuzu olan biri olarak gurur duyuyorum. Bu arkadaşları böyle üst seviyede görmek çok güzel onur verici. Ayrıca kalecimiz Volkan Babacan, Mehmet, Serdar, Mevlüt de patlama yaptılar.

    Futbolculuk günlerinize dönersek bize neler anlatacaksınız?

    Biz takım oyuncuları olarak hepimiz birbirimizle çok samimiydik. O zaman teknoloji bu kadar ilerlememişti. Herkes bilgisayarını alıp odaya çıkmazdı, hep birlikte sohbet ederdik. Bu da insanın takım ruhunu çok geliştiriyor.

    Teknik adamken de gece çocuklar rahat konsantre olsun diye diz üstü bilgisayarlarını toplatırdım.

    Oynadığım yıllarda da bizim takımda Yavuz, Adil, Osman, Alpaslan, Selahattin vardı. Benden 8-10 yaş büyüklerdi. Oynamak kolay değildi. Çok tecrübeli futbolculardı.

    Altyapıdan çıkanları çok takdir ederim. Çok takılırdık birbirimize… Rıdvan’la da karşılıklı çok oynadık. Arkadaşlar hep beraberdik, bakidir hala da sürüyor.

    Peki ya derbi psikolojisi nedir size göre?

    Derbi maçlarda takımın üstünde çok baskı oluyor. Futbolcuyu zaten çevreniz hazırlıyor, fizik kalitenizi diri tuttuğunuz zaman her şey farklı oluyor, hakemin düdüğüyle futbolcu için her şey son buluyor. Bambaşka dünyadasınız, aldığınız direktifleri ve kimlik kalitenizi ortaya koyarak mücadele ediyorsunuz.

    Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

    En unutamadığım soyunma odasının ortasında bir odun sobası vardı. İdman bitince kirlenen formalarımızı elde yıkardık sonra da sobada kuruturduk. Takunyalar ise tam bir felaketti. Kaçımız banyodan sonra o takunyalarla yürürken sabuna basıp kolumuzu bacağımızı kırdık.

    Günümüz futbolcuları kıyaslamak mümkün değil. Bizler de tabii ki bu dönemde oynamak isterdik.

    Fenerbahçe Spor Kulübü gerçekten de çağ atladı ve diğer spor kulüplerine örnek oldu. Siz neler söyleyeceksiniz?

    Bizim dönemde emekleme çağını yaşadık ama bugünün şartlarına geldiğimizde kurallar değişti, zaten teknoloji aldı başını götürdü, futbolda bir takım kurallarda çok büyük değişiklikler oldu.

    Aynı zamanda disiplin müsabaka talimatlarında da anormal değişiklikler oldu. Bizim zamanımızda futbol çok ağır oynanıyordu. Kuralların getirdiği ağırlıklar vardı. Taçtan kaleciye atardınız, elle tutardı, siz topu geri pas oynardınız, elle tutardı. Oyunun büyük bir bölümü kaleciyle geri pas şeklinde geçebilirdi.

    Ben defans oyuncusuydum, rakibine arkadan müdahale etmek gibi bir takım faullere daha müsamahakâr bakılırdı. Ama şimdi öyle değil, tamamen değişti. Şimdi gole yönelik futbol oldu, forvet ve defans oyuncularını koruyan bir şekil ortaya çıktı. Defans oyuncularının alanları daha da kısıtlandı, böyle olunca gole prim verilen bir futbol talimat sistemi ortaya çıktı.

    Kafa yoruyorlar ki futbol daha seyredilir keyifli bir hale dönüşsün. Malzemeler, koşullar, ayakkabılar her şey değişti, makyajlandı, kalıcı eserler oluştu. Fiziki şartlarıyla kulüp nerden nereye geldi?

    Ben Fenerbahçe Spor Kulübü’ne bir tuğla koyan insanı sırtımda taşırım ki Sayın Aziz Yıldırım bunun çok net açık bir örneği. Kulüp kurumsal bir kimliğe büründü. Her köşesinde kurumsal çalışmaların olduğu tesisler, futbolun altyapısı çok kaliteli. Altyapının başında zaten Şenol Çorlu var, zamanında oyuncu olan bu arkadaşlar şimdi eğitime soyundular. Bu da takdir edilecek bir durum, çok önemli.

    Önce oynuyorsunuz, oynadıktan sonra masanın karşı tarafına geçiyorsunuz. Koca bir şehri koca bir nüfusu belki de siz temsil ediyorsunuz. Anadolu’da görev yaptığınızda bu çok daha ortaya çıkmanızı sağlıyor.

    Futbol çok güzel bir olay sevmezseniz yapamazsınız çok meşakkatleri çekecek bir dirence sahip olmanız lazım, ben altyapıdayken pazar fileleriyle antrenmana giderdik. Eve dönüş yolunda aynen filelerde çamurlu eşofmanlarla gelirdik, annelerimiz yıkardı. Tabii çamurlardan şikâyet ederek. Kulüpte banyo sonrası giydiğimiz o takunyalarla ben de iki bileğimden sakat kalmıştım. O zamanlar yurt dışında İngiltere’ye gider onların şartlarını, ortamlarını görürdük, imrenirdik bal dök yala…

    Şimdi biz onlardan bazılarını geçtik. Avrupa standartlarını yakaladık. Milli takımda da çalışmalar Antalya’da çok güzel tesislerde yapılıyor. UEFA’dan Genç milli takım Avrupa Gençler Şampiyonası için özel teşekkür mektubu gelmişti. Şimdi saha içi daha başarılı neticelere gelmek lazım yavaş yavaş…

    Taraftarlar hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

    Her kulübün has taraftarı var kendine göre özel. Açıkçası ben Fenerbahçe taraftarını çok farklı bir yere koyuyorum.

    Bir kere kendi semtiyle, Bağdat Caddesi ile bu kadar özdeşleşen başka bir seyirci olamaz, o caddeden stada geliş, hepsinde sarı lacivert Fenerium’lardan alınmış kıyafetler, objeler olması, bütün aile birlikte yaşıyorlar heyecanı ve maça gelişle sonlandırıyorlar.

    Hangi kesim olursa olsun, futbolcu nasıl sahada maçını oynuyorsa seyirci de maçını oynamaya gidiyor tribüne. Ben böyle değerlendiriyorum. Fenerbahçe seyircisi maçını iyi oynayan seyircilerden…

    Fenerbahçe seyircisi sadece takımına değil; camiasına, yöneticisine, başkanına sahip çıktı. Hiç yalnız bırakmadı. Ekonomik olarak destek yaptı, herkes iç içe girdi müthiş bir sinerji oluştu ve Türkiye’ye yayıldı.

    İki evladınız var. Onların futbola veya sporun başka bir branşına ilgileri oldu mu?

    1987 doğumlu bir oğlum var. Fenerbahçe’de altyapıda oynadı. Paf takımına gelene kadar müthiş bir performans sergiledi. Yalnız üniversite okumak isteyince kaliteli bir eğitim ile futbol bir arada yürümüyor. Eskiden de zordu, devam mecburiyeti istiyorlar. Ben de yaşadım bu sıkıntıyı. Kızımın ise kayak sporuna ilgisi var. 

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı