Etiket: Yaşar Duran

  • Ankara Sarı Lacivert Oldu

    Ankara Sarı Lacivert Oldu

    Haziran ayı, Fenerbahçe için Cumhurbaşkanlığı Kupası demekti. 1985 yılı geldiğinde bir kez daha bu sevinç yaşandı. Ankara sokakları sarı lacivert oldu. Tapfereritter‘in kaleminden…


    Cinlik!

    Euro 84’te Alman milli takımıyla yaşadığı başarısızlığın tenzilatıyla Galatasaray’a gelen Jupp Derwall’in “cinliklerinden” biriydi. Penaltı kurtarma ustası Yaşar Duran’ın moralini bozacaktı seri penaltıların ilkinde.

    İlk penaltıyı İsmail Kartal gole çevirip durumu 1-0’a getirdiğinde penaltı noktasına hareketlenen bir Galatasaraylı futbolcu yoktu. İki saniye önce golü yiyen Zoran Simoviç topun başına doğru hareketleniyordu. Derwall gibi, Euro 84’te Yugoslavya’nın kalesini korurken yediği hatalı gollerin tenzilatıyla Galatasaray’a gelen Simoviç, Ligde kötü günler geçiren takımının bir teselli olarak Türkiye Kupası’nda şampiyon olmasında pay sahibi olmuştu.

    İki kaleci birbirine baktı. Bir istatistik, penaltıcıların biraz sonra vuracakları köşeye en az bir kere ve belki bir saliseliğine baktıklarını söyler.. Aynı istatistik, en çok penaltı kurtaran kalecilerin bu bakışı en çok yakalayabilen kalecilerden çıktığını da söyler..

    Baktı Yaşar Duran. Simoviç’in vurduğu köşeye atladı. Ve topu yumruklarken, Simoviç çoktan dövünmeye başlamıştı. Derwall kendi kazığı kuyuya kendi düşmüş, İlyas Tüfekçi bir sonraki penaltı atışıyla durumu 2-0 yaparak kuyuyu derinleştirmişti. Uzatmalarıyla birlikte 1-1 biten maçın Fenerbahçe adına tek golünü enfes bir vuruşla atan Hüseyin Çakıroğlu (o golün ardından çıkan sevinç sesi ile Galatasaray’ın golünden sonra çıkan ses arasındaki fark o dönemde Fenerbahçe’nin ezici taraftar üstünlüğünü gösterir niteliktedir) penaltıyı da enfes bir vuruşla gole çevirdiğinde de kuyu aynı derinlikteydi: 3-1  

    O kuyudan çıkma fırsatını ise Önder Çakar’ın durum 3-2 iken kaçırdığı penaltıyla yakalamıştı Galatasaray. 12 sezonluk kariyerinde hiçbir şampiyonluk görememiş olmanın hırsıyla vurdu Fatih Terim. Ne sol ne sağ köşeye. Direkt ortaya. Yaşar Duran da kurtararak Fatih Terim’in son resmi maçında sezon finalini yazdı.

    Selçuk Yula Yanıltmadı, Ankara Sarı Lacivert Oldu

    Son penaltıyı Selçuk Yula atıyor olsa bile, top yuvarlaktı. Fenerbahçe yedek kulübesinde herkes ayaktayken Erol Togay sırtını dönmüş, Şenol Çorlu’ya sarılmıştı. Totem şarttı.

    Ama Selçuk Yula yanıltmazdı. Ezeli rekabette penaltılara kalan ilk maçta, hem de Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda gülen taraf Fenerbahçe olmuştu.

    Kupayı veren ise TBMM Başkanı Necmettin Karaduman’dı. Zira Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Romen mevkidaşı Nikolay Çavuşesku’nun davetine icabetle resmi ziyaret amacıyla maç günü Romanya’ya gitmişti.

    Türkiye Ligi ve Donanma Kupası’ndan sonra Fenerbahçe müzesine futbolda giren üçüncü kupaydı bu. Fenerbahçe yine çok mutluydu.

    Tapfereritter

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu

    Bu güzel yıldönümünün açılışı Tapfereritter‘in yazısıyla yapıyoruz. Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu ile sevince boğduğu 1989 yılının son maçını, sıkı bir taraftarın gözüyle okuyalım.


    100… 101… 102 ve 103!

    Rıdvan Dilmen sol kanatta topu aldığında, herkes onun bir anda birinci vitesten beşinci vitese takacağını ve kaleye yöneleceğini biliyordu ama akıl ve mantık beş kişinin içinden geçerek bunu yapacağına ikna olmuyordu. “Şeytan”lık buradaydı.. 

    Bir başka gariplik, normalde orta sahada takımın üçüncü ciğeri olarak görev yapan Turhan Sofuoğlu’nun, Rıdvan Dilmen’in geçmeyi deneyeceği deliği kapatmaya çalışan Sarıyer savunmasının göbekte bıraktığı boşluğu burnu gol koklayan santrafor edasıyla farkedip, penaltı noktasına doğru yönelip elini kaldırarak gollük pas istemesiydi. “Rambo” olmak kolay değildi.

    Oğuz Çetin’in, Rıdvan Dilmen’in geçebileceği tek deliği görüp, o deliği aydınlatan topuk pası da alelade bir hareket değildi. Bir mühendislik harikasıydı. “İmparator” lakabı oynadığın futbolla kazanılırdı. Franz Beckenbauer gibi..

    Pozisyonun gelişimi, o sezon formunun zirvesine çıkmış Rıdvan Dilmen’in golü atacağına işaret ediyordu. Ama bir engel vardı: O dönemin refleksleri en müthiş ve karşı karşıya pozisyonlarda son derece başarılı kalecisi Yaşar Duran Sarıyer’deydi. “Şeytan”a “dur” dedi.

    Ama o sezon Fenerbahçe karşısındaki rakip kaleciler, son viteste çalışan bir tenis topu atma makinesi karşısındaki tenisçiler gibiydi. Türk futbolunda görülmedik bir “bütün hatlarıyla hücum” performansı sergileyen Fenerbahçe’de dönen topu gol yapacak en az bir futbolcu illa ki vardı.

    Çünkü takım zaten 2 yese 3 gol, 3 yese 4 gol atan bir takımdı. 100. gol Turhan Sofuoğlu’na nasip oldu. 100. golü atacak oyuncuya verilecek otomobil hediyesini de o sezon ölümcül kazaya uğramış Samsunspor’a hibe etmişti “Rambo”..

    Fenerbahçe’nin 21’inci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 21. Türkiye şampiyonluğunu ilan ettiği 4-3’lük Sarıyer maçı iddiasız bir karşılaşma değildi. “Son hafta beraber seyircilere bol gol izletelim” türünden bir maç değildi. Sarıyer kazansa bir sonraki sezon Galatasaray yerine Boğaz’ın “Beyaz Martıları” gidecekti UEFA Kupası’na. Ama Sarı Kanaryalar “gelin gibi süslenmiş” stadyumunda taraftarına zehir etmemişti şampiyonluk gününü. Sarıyer maça asıldıkça asılmış ve “eski Fenerli” Selçuk Yula’nın 1, “müstakbel Fenerli” Sercan Görgülü’nün iki golüyle 3-3’ü bile yakalamıştı. Ama Fenerbahçe işine bakardı. Galibiyetine bakardı. Yendi ve ezeli rakibini yolladı Avrupa Kupalarına.

    Zaten onun için Milliyet gazetesinin ertesi gün manşeti “Şikesiz.. Lekesiz.. Tertemiz” idi.

    Sarı-Lacivert Bir Mutluluk Günü

    Bu mutlu sonda “Şeytan” vardı.. “Rambo” vardı.. “İmparator” vardı.. Bir de “Kral” olmalıydı. Aykut Kocaman da bu lakabı o maçta aldı, tacını bu maçta taktı. O, Fenerbahçe’nin Zeki Rıza Sporel (1933), Ali Rıza Tansı ve Naci Bastoncu (1935), Melih Kotanca (1940, 1945 ve 1946), Lefter Küçükandoniadis (1950), Ogün Altıparmak (1970-71), Osman Arpacıoğlu (1972-73), Cemil Turan (1973-74, 1975-76 ve 1977-78) ve Selçuk Yula’dan (1981-82 ve 1982-83) sonra çıkardığı 10. “Türkiye Gol Kralı”ydı. Her şeyden öte, benzersiz bir şampiyonluktu bu. En fazla gol*, en yüksek gol ortalaması, en fazla galibiyet, en yüksek puan, en iyi averaj.. Bütün rekorlar Fenerbahçe’nindi. Kırılacağı da yoktu..

    11 Haziran 1989.. Sarı-lacivertli ve mutlu bir gündü.

    * Sonradan, bazı takımlarla dört maç yapılan ve iki etaplı ligde atılan golleri dikkate alıp yapay rekorlar icat edilmeye çalışılsa da, bu rekor da “şikesiz, lekesiz ve tertemiz” Fenerbahçe’nindi..   

    Tapfereritter

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Fenerbahçe'nin 21'inci Türkiye Şampiyonluğu... 11 Haziran 1989 tarihli Şampiyonluk Turundan
  • Böyle Bir Geri Dönmek Görülmemiştir

    Böyle Bir Geri Dönmek Görülmemiştir

    Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki 4-4’lük maça bir de tribünden bakıyoruz! İzzet Benyakar, “Böyle bir geri dönmek görülmemiştir” diyerek, bu müthiş tarihe canlı şahitlik edişini anlatıyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    4-4’lük Maç Öncesi

    Tarih 1982 Mart. Fenerbahçe’den ve tribünlerden ilk kopuşum.

    Her zamanki gibi Çiçek Pasajı’nda demlendiğimiz dostum, arkadaşım Yaşar’a (rahmetli Amigo Yaşar Özkazıcı) “Şampiyon olursak kutlamalara katılmak için 2 günlüğüne firar edeceğim” dedim.

    “Firar edersen seni ilk ben teslim ederim karakola” dedi. Güldüm geçtim. 5 puan farkla liderdik gittiğimde. “Görüşürüz” dedim. Ama Erhan Önal’ı transfer ettikten sonra bütün işler tepetaklak gitmiş; zaten 1981-1982’de şampiyon olamamıştık. “Sağlık olsun, seneye oluruz” dedik, sineye çektik.

    Askerim. Takip ediyorum uzaktan da olsa tabii ama içimde bir kurt var. Galatasaray maçına yetişmeliyim. İzin günümü bölük komutanımdan aylar önce rica edip, güç bela denkleştirmişim. İzni de koparmışım.

    Maç Günü

    Uzatmayalım. Maç sabahı erken saatte vardım İstanbul’a. Eve gittim bir ağırlama, bir hoş beşten sonra rahmetli anacım kahvaltı vs. hazırlamış, donatmış masayı. Ama Fenerbahçe-Galatasaray maçı var. Bizim tribündeki çocuklar geceden sabahlamış, hazırlanmışlardır. Kim bilir kaçta gidersem onları bulup girebilirim maça.

    Alelacele bir kahvaltıdan sonra, saat 10.00’da davrandım.

    – Hadi ben çıkıyorum.

    Babam “Nereye?” dedi, “Daha yeni geldin oğlum. Dur da yüzünü görelim”

    Fenerbahçe sevdamın sebebi hikmeti, daha küçükken beni omuzlarında maça götüren, Fenerbahçe tarihindeki kadroları isim isim ezberleten, antrenman maçlarında da adam eksiği olunca onlarla oynamış olan babam, mekanı cennet olsun.

    – Baba Fenerbahçe-Galatasaray maçı var biliyorsun.

    – Tamam oğlum. Ben seni götürürüm, ben de girerim maça.

    – Ya baba Mecidiyeköy’ü bile kapatırlar. Bilet kalmaz. Kapıları da kapatırlar, giremeyiz.

    – Ben açtırırım, dedi

    Babamın bütün çevresi eski yönetici arkadaşlarından oluşuyor biliyorum. İçim rahat değil ama, yine de çaresiz “Peki” dedim.

    Az daha sohbetten sonra

    – Baba maç saat üçte, saat bir olmuş hala buradayız, ben çıkıyorum, dedim.

    – Oğlum daha 2 saat var maça, diyor babam. Güleyim mi ağlayayım mı?

    Ali Samiyen Stadına Varış

    Taksiye atladığımız gibi, soluğu Mecidiyeköy’de aldık. İnzibat barikat kurmuş stada kimseyi sokmuyor. Bende askerim ya, iki muhabbetten sonra barikat bizim için açıldı. Ama stadyum dolu, kapılar kapanmış. Biz doğru şeref tribününe yöneldik. Allah’ın işi mi, benim şansım mı bilinmez, daha kapıya vardığımız anda babamın yönetici bir arkadaşına rastladık. Girdik numaralıya.

    Ben tribüne koşuyorum. Babam da eski yönetici arkadaşlarıyla seref tribününe demlenmeye gidiyor. Tribüne çıkıp da yeşil çimleri görünce bir oh çektim. Bırak oturmayı ayakta duracak yer yok. Aradan sızdım, en öne çömeldim. Millet isyan etti. Numaralının kenarlarına doğru Fenerbahçe, Galatasaray taraftarı karışık oturuluyor o zaman. Hiç uzatmadım; asker olduğum için onlar da uzatmadı, arıza çıkmadan seyredebileceğim maçı şükür. Kapalı tribün tam karşımda, hepsi arkadaşım, seçebiliyorum bile. Stadyum yarı yarıya.

    Efsane Ötesi Maç Başlıyor

    Daha maçın başında yedik golü ama Özcan Kızıltan 2 dakika sonra cadde tarafındaki kaleye zımbaladı füzesini : 1-1

    Galatasaray bastırmaya başlıyor, biz karşılık veremiyor ve hala defans yapıyor, bocalıyoruz. Olduğumuz yerde kuduruyorum artık, ilk yarı 2 gol daha yedik, devre 1-3 bitti. Devre arası babamı görmeye aşağı ineyim dedim.

    – Ben eve gidiyorum bu maçta daha çok gol yer bunlar bu gidişle, dedi.

    İçimde cılız bir umutla

    – Ya baba, belki döndürürüz maçı, gibisinden bir şeyler geveledim.

    İkinci devre başlar başlamaz; Hosiç diye bir golcüleri vardı akıllı adamdı, bizim kaleci Yaşar’a aşırtma bir gol attı. 1-4 mağlup durumdayız. Artık bende de maçtan çıkma psikolojisi hakim olmaya başladı. Galatasaray tribünleri üstümüzde tepiniyor neredeyse. Görmek ve işitmek zul geliyor. Çıkıyorum.

    Off  o ne? Dur yahu!

    Alpaslan kollarını kaldırmış ileri hareketi yapıyor.

    Yürüyün! İleri! Aldığı gibi topu sürdü. Oh be! Atak yapıyoruz.

    Boş döndük ama takım canlandı. Topu alan dikine gidiyor. Bir atakta top rakip defanstan sekti; tıngır mıngır orta sahaya doğru yuvarlanırken, orta sahadan bütün heybetiyle kopup gelen Onur Kayador, hani “Yaradana sığınıp, çaktı” denilen cinsten topa bir vurdu ki sesi tribünlerde yankılandı. Bütün stadın sessizliği içinde gelecek olan golün sesini duydu adeta.. Bazuka gibi giden top önce uzak direğe sonra yakın direğe çarpıp ağlarla kucaklaştı. Statta cılız bir ses

    – Gool!

    Artık durmak yok. Sağlı sollu bunaltıyoruz. Galatasaray futbolcuları bu beklenmedik şahlanışımız karşısında sinmiş durumda. Çok beklemedik, üçüncü golü yine Özcan Kızıltan yazdı. Stattaki sesin volümü artık biraz daha yüksek perdeden:

    -Gooooll!!

    Hadi be oğlum diyorum içimden. Birkaç dakika sonra koçum Bulgar Mehmet, kimsenin beklemediği bir anda uzaktan avladı kaleciyi. Statta ses artık bayağı yüksek perde:

    -GOOOOLLL!!!

    Büyük Fenerbahçe Tribünleri

    Fener tribünlerinin coşkusu görülmeye değer. Skor tabelasının yan duvarlarını yumruklayan Fenerbahçe taraftarları yukarı tırmanıyor, attığımız dördüncü golü yazmakta geç kalan tabelacıya tepkisini alenen gösteriyor.

    Maçın bitmesine var daha! Yürüyün be ! Osman Denizci kaçırdı, Selçuk Yula kaçırdı. Habire ataktayız ama bir türlü girmiyor. Son dakika, gol gelmek üzere. “Bitirme maçı hocam” diyorum içimden hakeme. Selçuk ah Selçuk! Ah Osman! Yine kaçırıyor golü.

    Maç bitti, adı “4-4’lük maç” diye kaldı ama iki dakika daha uzasa, tarih bu maçı “1-4’den 5-4’lük maç” diye yazacaktı. Hâlâ o günün heyecanını yaşıyorum. Umarım tüm Fenerbahçelilere de yaşatabilmişimdir. Hepinize Sarı-Lacivert günler ve mazimizde yatan tarihe ekleyeceğimiz nice yeni zaferler diliyorum.

    İzzet İsrael Benyakar / Böyle Bir Geri Dönmek Görülmemiştir

  • Eski Zamanlar Gibisince

    Eski Zamanlar Gibisince

    Şampiyon bitirdiğimiz 1982-1983 sezonunda oynanan ve 1-4 geriden gelerek 4-4 berabere kaldığımız Galatasaray maçına dair ikinci yazı, Halit Çapın’dan geliyor : “Eski Zamanlar Gibisince…”

    İslam Çupi ile birlikte, yirminci yüz yılın ikinci yarısında Fenerbahçe Spor Kulübü edebiyatını meydana getiren Halit Çapın‘ı rahmetle analım ve sizlere keyifli okumalar dileyelim.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İstanbul İstanbul Olalı

    Ben işte dört dörtlük olay diye buna derim…

    Ben buna Fenerbahçe derim.. Ben buna Galatasaray derim… Ve de ben bu katiyyen bir final değildi derim… Bir şampiyonluk için koşuşturma hiç değildi derim… Ben buna bir Fenerbahçe-Galatasaray hesaplaşmasıydı ki, tastamamına eskilerin anlattığınca derim… Geçmişin yeniden yaşandığı bir güçtü derim…

    Kırkpınar dün Edirne’de değil, İstanbul’daydı… Güreşin hasosu, kıran kırana Ali Sami Yen Stadı’ndaydı… Bu böylece kabullenile derim…

    Bazı bazı zamanlar, bazı gözler, eskinin yeni baştan yaşandığını görürler diye rivayet ederler… Herkesler değil ama, bazıları bitamam eskiyi olduğunca yaşar derler… Dün işte öyle bir şey oldu… Bir eski Galatasaray, bir eski Fenerbahçe maçı oldu… İşte bazıları oradaydılar ve de gördüler…

    Dün Haziran şaşkınlıktan feriştahını şaşırdı… Deniz durdu kaldı, rüzgar dindi kaldı… Fenerbahçe 4-1 yenikti… Fenerbahçe bitikti… Fenerbahçe cemaati bir musalla taşına uzatılmış takımlarının karşısında matemdeydi… Matemde miydi?.. Sonrasına ne derseniz deyin, isterseniz mucize deyin… Olmazcasına bir şey deyin… Yıkanmaya hazırlanan bir ölümün dirilişi deyin… Hani bazı bazı çocukların çok seneden sonra doğum tarihleri sorulduklarında “Ben Fener’in, Galatasaray’la 4-4 berabere kaldığı maç günü doğmuşum” diyecekleri gibi… Hani bazı bazı gençlerin “Ben Fener’le Galatasaray’ın o korkunç beraberliklerinin olduğu günün devresi terhis olmuştum askerden” diyecekleri gibi…

    Fenerbahçe ile Galatasaray dün bir tarih düştüler : Haziran’ın ilk pazarı… Anneler, babalar günü gibisince…

    Dün gece İstanbul’u görecektiniz… İstanbul’u içki masalarında görecektiniz… İstanbul’u balkonlarda, teraslarda gece kulüplerinde sazlarda barlarda görecektiniz… İstanbul bütün gece Galatasaray ile Fenerbahçe’nin neden büyük olduklarını, onlara neden büyük denildiğini anlattı durdu… Anlattı durdu, diğer bütün kentlere çok zamandır yaşamadığı büyük bir keyifle…

    Halit Çapın / Eski Zamanlar Gibisince

  • Bir Büyük Beraberlikçi Fenerbahçe

    Bir Büyük Beraberlikçi Fenerbahçe

    5 Haziran 1983’de

    Fenerbahçe, Galatasaray karşısında 4-1 yenik duruma düştüğü karşılaşmayı, muazzam bir geri dönüşle 4-4 berabere bitirdi. Bu müthiş maça dair, iki muazzam Fenerbahçeliden, iki ayrı şaheser okuyacaksınız. Birinci yazı İslam Çupi‘ye ait : “Bir Büyük Beraberlikçi Fenerbahçe”

    Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    4-1

    48. dakikada inanılmaz bir tabela asılmıştı Fenerbahçe’nin üstüne.
    Galatasaray : 4 – Fenerbahçe : 1

    İkinci yarının hemen başında Hociç’in Yaşar’ın kalesini bırakıp çıktığını gözlemesinden sonra attığı usta şandel gol ve Galatasaray’ı dörtleyen tablo, ligin bitimine iki maç kala belki de Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu gömdüğünün belirgin bir çukuruydu.

    Bu Türkiye’de, bu takımlarla 4-1 yenilgiyi tamir etmek mümkün müydü? Son 15 yıla bakınız böyle bir tamir ustalığını gösterip yırtılmış elbiseyi takım diye gösteren ekip var mı?

    Galatasaray 4-1’e koşarken, hafta içinde TV’ye “Fenerbahçe şampiyon olmuştur tebrik ederim” diyen kendi teknik direktörünün takıma taktığı prangaları kırmıştır.

    Git de Ellerini Yıka

    Özkan Sümer’in en çok kızdığı iki adam Sejdiç ve Hociç Fenerbahçe’nin başında patlayan 4-1’lik müthiş şokun iki gerilim ustasıydı.

    Maç başlamadan önce heykelleşmiş Stankoviç’in pistteki duruşunu ziyaret edip, Yugoslav hocanın muhabbetle elini sıkan Galatasaray’ın bu iki Yugoslav’ı, maçın ilk yarısında Fenerbahçe’ye o kadar hain gol pozisyonları hazırladılar ki, Fenerbahçeli taraftarlar basın tribünün altındaki yerden Stankoviç’e bağırdılar: “- Git de ellerini yıka”

    Stankoviç ne Sejdiç ve Hociç’in sıktıkları ellerini yıkadı, ne de Fenerbahçe’yi Galatasaray karşısında felakete sürükleyen adam adama markaj inadıyla beynine yerleşmiş bir yanlışı temizledi.

    32 hafta defansıyla ayakta kalan, Osman ve Selçuk’un ani baskılarıyla sonuca giden Fenerbahçe’de Stankoviç gün adam adama nöbet diye hiç denenmemiş bir olayı 18’in üstüne getirince, Erdoğan, Cem, Onur, Alpaslan, aynı külaha girmiş bir dondurma gibi defansın içinde dondular. İlk defa kontrpiyede kalıp hiç önlem alamadıkları dört gollü bir lig maçı seyrettiler.

    4-4’e Dönüş

    Stankoviç adam adama markajda domuzuna ısrar ettiği için, dünkü maçta apoletleri sökülecek ve divan-ı harbe gidecek bir kumandandır. Aç parantez yarın modadır, Stankoviç diyecektir ki “Ben futbolcularıma böyle oynayın” demedim.

    Demese bile maçın birçok pozisyonunda Cem’in olmadığı sol bek mevkiinde, Alpaslan ile Erdoğan’ın birbirlerine bakıp “Bizim burada ne işimiz var?” demeleri aslında Stankoviç’in tersliğini maç boyunca anlatan dramatik bir piyesti.

    4-1’den sonra maçı 4-4 yapan Stankoviç değil, askerleridir. O muhteşem golleri atan Özcan, Onur, Bulgar Mehmet’e belki de oturduğu kulübeden Stankoviç ıstavroz çıkartmış olmalı. 4-1’den sonra nasıl olsa kazandık diyen bir Galatasaray’la, 4-1’den sonra nasıl olsa kaybettik demeyen bir Fenerbahçe’nin arasındaki anormal inanç farkı, son yıllarda hiç olmamış bir futbol zenginliğiyle beraberliğini futbol sahasına getirdi.

    4-1’lik galibiyeti tutamayan Galatasaray’a diyeceklerini Özkan Sümer desin. Ama 4-1’den beraberliği yakalayan Fenerbahçe takımına, başta 4-1’lik hezimet dakikalarında iki mutlak gol kurtaran kaleci Yaşar’dan başlayıp sol açık Mustafa’ya kadar bir inanılmaz beraberliği çıkardığı için Türkiye’de ne kadar Fenerbahçeli varsa teşekkür etmelidir.

    İslam Çupi / Bir Büyük Beraberlikçi Fenerbahçe

  • Toni Schumacher’in İlk Jübilesi

    Toni Schumacher’in İlk Jübilesi

    29 sene önce bugün, 4 Haziran 1991 tarihinde Toni Schumacher, İnönü Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Atletico Madrid maçında “ilk” jübilesini yaptı

    Dieter Pauly, Lale Orta ve Binali Kartal hakem üçlüsünün yöneteceği maçta kadrolar şu şekildeydi :

    Fenerbahçe :

    Schumacher (Yaşar), B.Şenol, Müjdat, Semih, İsmail, Serdar, Oğuz, K.Şenol, Hakan (Sercan), Aykut, Vokri

    Atletico Madrid :

    Mejias, Lopez, Solozobal, Donato, Pedro (Koldo), Fereira, Manola (Julio Prieto), Schuster, Viscanio (Sabas), Futre, Orejuela

    Maçın başlamasına kısa bir süre kala elektrikler gidince, ilk yarı sadece hava kararıncaya kadar 16 dakika oynandı. Bu arada Atletico Madrid, Orejuela’nın ayağından bir gol buldu.

    Aşağı yukarı bir saatlik bir gecikmeden sonra, ikinci yarı başladı.

    Vokri’nin 65. dakikada, Aykut’un 77’de ve Müjdat’ın 82. dakikada attığı gollere, 84’de Koldo ve 88’de Sabas karşılık verince, maç 3-3 berabere bitti. Schumacher omuzlara alındı, tribünleri selamladı ve İstanbul’daki Fenerbahçe taraftarlarına veda etti. Yaklaşık iki ay kadar sonra bu kez İzmir’de, Bayern Münih maçında ikinci jübilesini yapacaktı.

    Halit Deringör, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde bu jübile maçı için şunları yazdı :

    Tanrılar da Ağlarmış

    Schumacher, ülkemizde öğrenmesini bilenlere çok şeyler öğretti. Hatta Türk, Alman elçilerinin iki ülke arasında yıllarca kuramadığı sıcak ilişkiyi Schumacher kurdu. Büyük futbolculuğu ile beraber bu kişiliği yüzünden Türk spor tarihinde önemli bir köşeye sahip oldu.

    Schumacher, isyankar, kavgacı, reaksiyoner, haksızlığa tahammül edemeyen, ruhsal yapısı ile duygusal, insancıl bir yapıya da sahip. Onu insan yapan da bu duyguları. Yağmurlu ve boş tribünler önünde oynanan Gaziantep maçından sonra Schumacher bir arkadaşımıza, “Tanrı, sevdiği insanların arkasından gözyaşı dökermiş. Beni de seviyor olmalı ki arkamdan yağmur yağdırıyor ve gözyaşı döküyor” demişti. Dün Schumacher’in jübile maçı yıllarca dillerden düşmeyecek bir sevgi gösterisi içinde cereyan etti. Schumacher, omuzlara alındı. Gözlerinden yaşlar ip gibi akıyordu. Tanrıların ağlayıp ağlamadıklarını bilmiyoruz ama bu defa stadyumu dolduran insanların çoğu gözyaşlarını tutamamıştı. Hem de karanlıkta için için ağlayarak.

    Halit Deringör – 5 Haziran 1991 – Cumhuriyet Gazetesi

  • Şampiyonluk Raksı

    Şampiyonluk Raksı

    Tarih 20 Mayıs 1985… Yer İnönü Stadı… Tapfereritter, bir şampiyonluk raksı ile bizleri Fenerbahçe’nin görkemli yılları olan 1980’lere götürüyor. 1933’de başlayan Türkiye şampiyonlukları, 1985’e geldiğimizde 19 olmuştu. 1984-1985 sezonunun sonunda Fenerbahçe 20. şampiyonluğunu kazandı. Sonraki üç sezon zirveden uzak geçecek, 1988-1989 efsanevi bir sezon olacak fakat sonrasında Fenerbahçe, 1996’ya kadar tarihinin en uzun şampiyonluk arasını verecekti. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İnönü’de Beşiktaş ile Şampiyonluk Raksı

    67. dakika.. Beşiktaş Fenerbahçe karşısında 2-1 önde.

    Siyah beyazlı taraftarların “Üç.. üç.. üç” diye bağırdıkları sırada Fenerbahçe savunmasının uzaklaştırdığı topu Metin Tekin Fenerbahçe’nin ceza sahasına doğru dolduruyor. Yugoslav Cevad Şekerbegoviç bir anda kaleci Yaşar Duran’la karşı karşıya..

    Penaltılarda ve karşı karşıya pozisyonlarda inanılmaz reflekslere sahip milli kalecimiz Yaşar Duran vücuduyla Şekerbegoviç’in açısını olabildiğince kapatıyor ve mutlak golü önlüyor.

    Maçın ve hatta ligin kırılma anlarından..

    Ancak bu sonuç bitime iki hafta kalmasına rağmen yine de Beşiktaş’a yarıyor. Zira iki eşit puanlı takımdan Beşiktaş galip gelirse (iki puanlı sistemde) iki puan öne fırlayacak. Beraberlik durumunda ise Fenerbahçe’nin averajı çok daha iyi.

    Yaşar Duran’ın kurtardığı bu golden sonra tempo kazanan maçta Fenerbahçe oyunu dengeliyor. 75 dakikada gelişen organize bir atakta İsmail Kartal’ın sağdan ortasına enfes bir röveşata golü atan İlyas Tüfekçi skoru dengeliyor: 2-2.

    Golün sevincinden yedek kulübesinde bayılan Selçuk Yula’yı masör ayıltıyor. Herkes coşku içinde. Kalan dakikalar Fenerbahçe lehine. Zira 2-2’lik beraberlikle (bir hafta önce eline geçirdiği) liderliğini sürdüren Fenerbahçe son iki maçını da kazanıp 20. Türkiye şampiyonluğuna ulaşacak. 

    İlyas Tüfekçi’nin bu maçtaki golü ise Fenerbahçe’nin ligdeki 60. golü. Çünkü takım Todor Veselinoviç’in takımı. Her zaman golü düşünüyor. Trükiye Ligi’nin gol açısından kısır geçen sezonlarından sonra bu zun bir aradan sonra bir rekor. Zira, 1962’de 64 gol atmasına rağmen ikinci olan Fenerbahçe’den sonra 1985 yılına kadar sadece Eskişehirspor 1971-72 sezonunda 60 gol barajını geçebilmiş..

    Fenerbahçe’nin 1988-89 sezonunda 103 golle tüm zamanların rekorunu kıracağı sezonun habercisi 1984-85 sezonu..

    Tapfereritter / Şampiyonluk Raksı

  • Fenerbahçe’nin Kalecileri

    Fenerbahçe’nin Kalecileri

    Geçenlerde Facebook grubumuzun takipçilerinden İhsan Pekcan beyefendi, Fenerbahçe’nin tarihte forma giyen bütün kalecilerinin bir listesini sormuş. Hazırda yoktu ama kıymetli büyüğümüz Cem Ertuğrul’un 2007 basımı kitabından bu bilgiyi derledik. Haliyle 2007 sonrası yok ama onun haricinde kalan liste aşağıda… İzzet İsrael Benyakar ağabeyimizin uyarısıyla bunların “resmî” maçlar olduğunu da belirtelim. “Fenerbahçe futbol takımı en şanlı yıllarını, muhteşem kalecileri sayesinde yaşadı” desek, yeridir. İşte Fenerbahçe’nin kalecileri…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Tarih Boyunca Fenerbahçe’nin Kalecileri

    Adı SoyadıTarih AralığıMaç
    Nuri Bey1909-19105
    Ali Sait Bey1910-191211
    Hulki Kutluk1911-19121
    Vahram Mateosyan1913-19142
    Karnik Arslanyan1913-191841
    Mr. Körner1917-19183
    Suat Keskin1919-192322
    Kenan Or1920-19225
    Şekip Kulaksızoğlu1921-192632
    Fevzi Bey19231
    Hamit Akbay1925-19272
    Fehmi Eriş1926-19273
    Nedim Kaleci1926-19315
    Hüsnü Teoman1928-19307
    Rıza Nemlioğlu1928-193127
    Natık As19312
    Hüsamettin Böke1932-1939105
    Safa Özyurt19332
    Bedii Yazıcı1934-193619
    Necdet Erdem1935-193825
    Mr. Manoleas19391
    Müfit Bey19391
    İrfan Denever1939-19402
    Cihat Arman1939-1951227
    Nuri Pekesen1940-194636
    Kadri Bey19411
    Murat Yağızer1941-19424
    Sabri Kiraz1943-194723
    Hüsnü Terzioğlu1946-194916
    Erdal Kocaçimen1947-195123
    Şalabi Levi1950-19515
    Selahattin Ünlü1952-195774
    Vural Akar19532
    Şükrü Ersoy1954-1962109
    Mehmet Çeçik1957-19585
    Özcan Arkoç1958-196290
    Turgut Yelmen19591
    Mehmet Ali Çiçek1961-19626
    Üner Zonguralp1961-196210
    Hazım Canıtez1962-1968154
    Ali Filibeli1962-196950
    Yılmaz Urul19666
    Vasile Radoviç1966-196724
    Yavuz Şimşek1967-1977161
    Rasim Erten19691
    Ilie Datcu1969-1974158
    Adil Eriç1973-197784
    Fuat Güngör1977-19799
    Radmilo Ivançeviç1977-197973
    Adem İbrahimoğlu1979-198176
    Fikret Karakadıoğlu1980-19813
    Nurettin Yıldız1981-199065
    Yaşar Duran1981-1991163
    Jivan Lukovcan1986-198867
    Murat Aydın1986-19884
    Can Barhan1987-198915
    Toni Schumacher1988-1991106
    Neşet Muharrem1989-19926
    Engin İpekoğlu1991-2000141
    Altay Dağdelen1992-19938
    Can Okuyucu1992-19932
    Kazım Konak19943
    Rüştü Reçber1994-2006371
    Murat Şahin1995-19998
    Fevzi Layiç1996-19979
    Oğuz Dağlaroğlu1999-200319
    Recep Biler2000-200420
    Robert Enke20031
    Cem Ertuğrul’un “Fenerbahçe’nin Tüm Maçları – 100 Yılda 4667 Maç” kitabından…