Etiket: Zeki Rıza Sporel

  • Canlı Yapraklar – XII

    Canlı Yapraklar – XII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XII” : 1921 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XII

    Galatasaray’ın Macaristan ve Fenerbahçe’nin de Rusya seyahatlerinden sonra yabancı memleketlere vaki üçüncü futbol turnemizin takviyeli Galatasaray takımı tarafından orta Avrupa’ya yapıldığı malumdur.

    1921 senesi Ağustos nihayetlerinde başlayıp ekim sonunda biten bu 2 aylık büyük turneyi o zamanlar Galatasaray umumi kaptanı Yusuf Ziya (Öniş) Bey’in teşebbüsüyle bir seyahat komitesi hazırlamış ve kafile başkanlığını da reis Ali Sami (Yen) Bey merhum yapmıştır. Kurulan komite İsviçre, Almanya, Çekoslovakya ve Macaristan’da yapılacak 17 maçın münhasıran Galatasaray kulübüne mensup kadro tarafından oynanmasını karar altına almıştı. Fakat Ali Sami Bey merhum, Avrupa’da maç yapılırken (Galatasaray) değil, fakat doğrudan doğruya, (Türk) isminin mevzuubahis olacağın hatırlatıp karara muhalefet etmiş ve kadronun memleketin en iyi futbolcularından kurulmasına çalışılması lüzum ve prensibini müdafaa etmişti. Komite, nihayet, bu yerinde görüş ve kanaate boyun eğdi ve Ali Sami Bey’e bu yolda tam salâhiyet verdi. Bu hususu, merhumun bir mektubundan aynen iktibas ediyoruz:

    (… Galatasaraylı arkadaşları bu hususta ikna ettikten ve tam salâhiyet aldıktan sonra birinci sınıf kulüplerimize müracaat ettim. Akdedilen bir içtimada -ki Süleymaniye ve Anadolu murahhas göndermemişlerdir – kulübümün hiç bir teferrüt gayesi takip etmediğini, renk ve isim meseleleri hususunda dahi hiçbir ısrarda bulunmayacağımı söyledim… Fenerbahçe kulübü, bilâkaydü şart, muavenet vadetti fakat Altınordu ile İttihatspor kulüpleri bazı mazeretler dermeyen ettiklerinden müspet bir netice elde edilemedi. Ve ondan sonradır ki seyahat komitesi bizzat oyunculara müracaata mecbur kaldı. İş şekli makulünü kaybetmişti, bittabi nakıs oldu…)

    Galatasaray takımı o tarihlerde hiç de kuvvetli ve mütesanit bir manzara arz etmiyordu. Bu bakımdan, seyahat komitesinin fazlaca taassup yüzünden, düşmek üzere olduğu büyük hatadan Ali Sami Yen beyin yüksek dirayetiyle kurtulduğu muhakkaktır. Filhakika, o devrin 7 çok kıymetli futbolcusu tarafından takviye edilmiş kadronun aldığı dereceler göz önünde tutulursa yalnız Galatasaray kadrosuyla yapılacak 17 maç neticesinin nispetsiz derecede daha kötü tecelli edeceği aşikârdı. Nitekim yenilen 71 gole karşı yapılan 19 golün 16’sını hariçten alınanlar atmışlardır.

    İki grup halinde ve ağustos sonlarında yola çıkan takviyeli Galatasaray kafilesine, bu suretle, Fenerbahçe’den Zeki, İsmet ve Galip, Altınordu’dan Nedim ve Cafer, İttihatspor’dan da Refik Osman ve Bekir dâhil oldular.

    İki ay süren bu seyahatin başarısızlığı Galatasaray muhitinde şiddetli bir ihtilât doğurmuş, kulüp sarsıntılar geçirmiştir. Ayrıca, uğurunda 4 yıl kan döktüğümüz dünkü müttefikimiz Almanya matbuatının bu turne vesilesiyle yaptığı çirkin ve müstehziyane neşriyat da çok garip ve asap bozucu idi.

    Alınan neticeleri kafile başkanı ve kulüp reisi Ali Sami Bey merhum aşağıdaki sebeplere atfetmiş ve şöyle ifade eylemiştir:

    “Takımımız uğradığı mağlubiyetlere müstahak değildi. Eğer iyi sevk ve idare edilmiş olsaydı, İsviçre’den çıktıktan sonra yaptığı 15 müsabakadan, Hamburg, Nürenberg ve Prag hariç, 12’sini galibiyetle bitirebilirdi. Fakat takım tertibindeki hatalar, otorite zafiyeti, teknik bilgisizlik, maçların çokluğu, çayıra intibak edemeyiş, sakatlıklar, bir kısım futbol kaidelerinin Almanya’da yanlış tatbiki ve nihayet yerli hakemler bu imkânı takımımızdan aldılar.”

    Kanaatimizce, sahada alınan neticelerin tatminkâr olmamasına ve o zamanki bir kısım Alman gazetelerinin hezeyanlarına rağmen, Galatasaray’ın dâhilen büyük gürültülere sebep olan 33 yıl önceki seyahati, her dış seyahat gibi, futbolumuzun ilerlemesi ve Türklüğün tanıtılması bakımlarından yine de…

    Filhakika, gelecek yazımızda görüleceği üzere, Alman halkı, gazetelerinin neşriyatlarının tersine olarak, fesli Türkleri beğendikleri gibi medeni insanlar olarak görünce şaşalamışlar, sahada yalnız acayip acayip sıçrayacak sandıkları futbolcularımızın yine kendileri gibi koşup oynadıklarını da hayretle görmüşlerdir.

    Kabul etmek gerekir ki, biz bir zamanlar Avrupa ve Amerika’da olduğumuzdan başka ve acayip şekillerde tanınmış idiysek bunda gizim de kabahatimiz büyük olmuştur. Çünkü biz kendimizi tanıtmaktan daima kaçınmışızdır. Bugün dahi, Türkü henüz iyi tanımayan muhitlerde kendimizi tanıtmamız için en müessir ve mükemmel vasıtanın futbol temasları olduğu muhakkaktır. Zira yüz bin, iki yüz bin gibi en büyük insan topluluklarına bugün sık sık ancak futbol maçlarında rastlanılmaktadır.

    Yukarıdaki resim, takviyeli Galatasaray takımının 33 yıl önceki Orta Avrupa turnesinde üçüncü maça çıkışı sırasında Almanya’da alınmıştır. İlk iki maçını İsviçre’de (Lausanne Spor) a karşı 7-0 ve İsmet’in kolunun çıktığı maçta da (Servette) önünde 10-0 kaybeden takımımız Almanya’ya geçmiş ve Karlsruhe’ye gelip 4 Eylül 1921 günü Fenix takımı ile karşılaşmıştır.

    Sahaya: Nedim, Cafer, Hüseyin, Refik, Galip, Nihat, Necip, Bekir, Ballaşa, Zeki ve Müçteba tertibinde çıkan takımımız oyunun başlarında Ustrumcalı Hüseyin’in bir ıskasını müteakip yediği golle, umumiyetle hâkim oynadığı bu üçüncü maçı da maalesef 1-0 kaybetmiştir.

    İşte, yukarıdaki resimle, o günün cidden çok kıymetli, fakat talihsiz (11) ini tanıtalım.

    Sağ baştan: Müçteba merhum (Galatasaray) Refik Osman (İttihadspor), Galip merhum (Fenerbahçe), Zeki Sporel (Fenerbahçe), Bekir (İttihadspor), Ustrumcalı Hüseyin merhum (Galatasaray), Cafer Çağatay (Altınordu), Yusuf Ziya Öniş, Nihat Bekdik (Galatasaray), Macar Ballaşa (Galatasaray), Nacip Şahin merhum (Galatasaray) ve maçın Alman hakemi, Diz çökmüş olan da Nedim Kaleci (Altınordu)dir.

    (Gelecek resim ve yazı; takviyeli Galatasaray takımı 33 sene evvel Karlsruhe stadında rakipleriyle beraber ve o zamanki Alman ve Çek gazetelerinin Türkler ve futbolumuz hakkındaki cahilâne telâkki ve hezeyanlarından örneklerdir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 12 Haziran 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – XI

    Canlı Yapraklar – XI

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XI” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XI

    Evvelce de bilmünasebe bahsettiğimiz gibi, Fenerbahçe 1922/23 senesi İstanbul şampiyonluğunu yalnız hiç yenilmeden değil, aynı zamanda, 14 maçta attığı 67 gole karşı kalesine tek bir sayı yaptırmadan kazanmıştı. Bu fevkalade hâdise, 1904’den beri, tam 50 senedir devam eden İstanbul futbol şampiyonasında eşi olmayan bir başarıdır. Yukarıda sunduğumuz resim, işte, o yılın maçlarından ikinci devredeki Fenerbahçe – Galatasaray karşılaşmasından bir kaç dakika önce alınmış bulunuyor.

    Tutunabilmiş ilk Türk kulübü olan Galatasaray, ilk seneler üst üste 3 yıl yeni doğmuş genç Fenerbahçe’yi yenmişti. Zinde ve sabırlı Fenerbahçe kendisinden 2 yıl kıdemli rakibine nihayet 22 Aralık 1913’teki lig maçında mağlûbiyet acısını 4-2 netice ile tattırdı. Böylece, iki en eski Türk kulübü arasında teessüs eden muvazene şedit, fakat samimi ve hayırlı bir rekabetin de doğmasına imkân verdi. Bir ara, Altınordu’nun sahneye çıkmasıyla, birkaç yıl hararetini kaybeden bu rekabetin 1921’den sonra yeniden canlandığını görürüz… Fakat bu şiddetli rekabet, o zamanki gençliğin spor telâkkilerindeki şuur ve olgunluk dolayısıyla yalnız sahada kalır, maç bitince, tebrik ve tesellileri müteakip, galibiyet – mağlubiyet artık unutulurdu.

    İşte; yukarıdaki fotoğraf, eski Fenerbahçe ve Galatasaray sporcularındaki bu büyük meziyetin en canlı misali ve hâtırasını da taşımaktadır. Gün 9 Mart 1923 Cuma’dır.

    Fenerbahçe’nin Şekip, Hasan Kamil, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Âlâ, Zeki, Ömer ve Bedri’den müteşekkil o meşhur mütareke seneleri kadrosu; Nüzhet, Necip, Edip, Salâhaddin, Nihat, Hayri, Arif, Mehmet Nazif, Kemal Nejat, Muslih ve Ulvi’den müteşekkil Galatasaray’ı hakem Kratki’nin İdaresinde Taksim’de 4-0 yenmiştir.

    Dedikodu ve münakaşası haftalarca önce gazete sütunları ve dillerde başlayıp ve uzayıp giden bu maç, takımlar sahadan çekildikten sonra artık tarihe karışmış ve esas kardeşlik devam eder olmuştur.

    Nitekim maçtan sonra Galatasaray futbolcu ve idarecileri Fenerbahçelilerin davetlisi olarak Beyoğlu’nda Chat Noir pastahanesinde büyük bir çay masası etrafında toplandılar.

    Galatasaray’ın o zamanki cidden çok kıymetli ve fevkalade sportmen idarecilerinden meşhur “Kin” şairi Emin Bülent merhum ayağa kalktı. Beliğ hitabetiyle uzun bir nutuk söyledi: Sporun gayesini hatırlattı. İki kulüp arasındaki samimi rekabetin Türk sporuna ettiği faydaları teşrih etti ve nihayet günün galiplerinin cidden güzel oyun ve haklı galebelerini övüp onları tebrik etti.

    Fenerbahçeliler de aynı şekilde konuştular ve arkadaşlarına teşekkür ettiler. İki grup yekdiğerlerini (Şa… Şa… Şa…)larla selamladılar ve birbirlerine kardeşçe sarılıp ayrıldılar.

    Esefle itiraf olunmalıdır; bugün bu yakınlık ve samimiyet sahnelerinin artık sadece tatlı hâtıraları kalmıştır. İki en eski Türk kulübüne düşen vazife bir zamandan beri hasreti çekilen mazinin kardeşlik havasını ihya etmek olmalıdır. Yurdumuzun bu medarı iftihar spor ocakları arasında yeniden yaşanacak böyle mutlu bir havanın manevi büyük huzuru karşısında sevinmeyecek, iftihar etmeyecek tek bir insan tasavvur olunabilir mi?

    İşte, o mutlu devirden 9 Mart 1923 ün kıymetli hâtırasını canlandıran yukarıdaki resimde futbolumuzun ne kıymetli ve ne şöhretli simaları bir araya gelmemişler ki!

    Bakın; sağ baştaki gözlüklü sivil Galatasaray’ın eski meşhur sağaçığı Fazıl’dır. Ağır ve mülâhham vücuduna rağmen merhumdaki sürat ve çeviklik harikulâde idi. Sağındaki Fenerbahçe’nin çetin müdafii meşhur Kadri (Göktulga)dır. Sonra, Fenerbahçe kalecisi Şekip (Kulaksızoğlu), Fenerbahçe sol hafı ve halen İstanbul Üniversitesi Rektörü Fahir (Yeniçay), Galatasaraylı Necip Şahin merhum, Sokoni Vokum Türkiye Müdürü ve Amerikalarda (Çanakkale fırtınası) lakabıyla anılmış, Milli Takımımızın ilk kaptanı Hasan Kâmil (Sporel), futbolumuzda (A) ve (Ye) Mehmet lakaplarıyla maruf ve meşhur Galatasaraylı Mehmet Nazif, Galatasaraylı aslan Nihat (Bekdik), Galatasaraylı Arif, Milli Takımımızın (15) golle 32 yıldan beri ve hâlâ gol kıralı ve İstanbul mebusu Fenerbahçeli üstat ve kaptan Zeki (Sporel), hâlen büyükelçi Galatasaraylı Kemal Nejat (Kavur), futbolumuzun meşhur (Beleş) i Fenerli Ömer (Tanyeri), Türk Ticaret Bankası Umum Müdürü Galatasaraylı Hayri (Gönen), Galatasaraylı Salâhaddin (Uzer), Galatasaraylı meşhur Muslih Hoca (Peykoğlu), Fransa’da talebe müfettişi Galatasaraylı Uzun Ali ve Galatasaraylı Edip.

    Yerdekiler; yine sağdan: Fenerli Sabih (Arca); Galatasaray’ın Adil Giray’ı istihlâf eden kalecisi Nüzhet; futbolumuzun bir zamanlar rakipsiz solaçığı Fenerbahçeli meşhur Dr. Bedri (Gürsoy); Fenerbahçeli Alâeddin (Baydar); Türk futbolu ve Fenerbahçe’nin celâdet örneği ve namdar (Yavuz) u Dr. İsmet (Uluğ) ve nihayet devrinin şöhretli ve çetin sol müdafii Fenerbahçeli Eczacı Cafer (Çağatay).

    Ya sol baştaki 4 sivil kimlerdir, dersiniz? Birçoğunuz pek seçemeyeceksiniz… İşte, her biri büyük şöhret olan bu zevat da sağdan itibaren:

    Romanya ile milli temasımızın hakemi ve Avusturya milli takımının eski oyuncularından, hâlen İstanbul’da ticaretle meşgul, Çekoslovakyalı maruf Kratki; (Spor âlemi)nin o müteşebbis ve fedakâr sahip ve kurucusu, girgin organizatör, Taksim Stadı’nın pek talihsiz banisi ve ilk Türk spikeri Fenerbahçeli Çelebizade Sait (Çelebi) merhum ve nihayet kalpaklı Galatasaraylı Sermet Kevkep’tir.

    İki, üç dakika sonra başlayacak bu lig maçının hakeminin uzun pantolon ve iskarpinli kıyafeti garibinize mi gitti? Hiç de gitmesin… Zira o devirde hakemler bugünkü gibi kısa pantolon ve kramponlu futbol ayakkabısı giymezlerdi! Umumiyetle şehir kıyafetiyle, hatta kravatlarıyla; en fazla ceketlerini çıkararak, maç idare ederlerdi!

    (Gelecek resim ve yazı: Takviyeli Galatasaray takımı 33 yıl önce Almanya’da Karlsruhe sahasında…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 5 Haziran 1954 – Akşam Gazetesi

  • 1925 Tayyare Kupası

    1925 Tayyare Kupası

    Kıymetli Dr. Emin Kurt, 1925 Tayyare Kupası hakkında bilgi ararken yolumuz kesişti. Biz de Spor Alemi dergisinden maçın hikayesini çıkardık. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Tayyare Kupası Maçı

    Bidayette sert oynayan bir iki oyuncuya karşı hakemin şiddetli davranmaması ve müteaddit faulleri protesto için halkın bütün oyuncuların asabiyetini tahrike kafi bağırışmaları oyunu zevksiz, renksiz bir hale sokmuştu.

    Bir senedir müteaddit defalar karşılaştıkları halde yekdiğerini bir türlü mağlup edemeyen ve İstanbul’un en kuvvetli takımları olan Galatasaray ve Fenerbahçe’nin tekrar karşılaşmasına Tayyare Kupası güzel bir vesile olmuştu.

    Maç günü Taksim Stadyumu’nun önü mahşeri bir hal almıştı. Sahanın etrafı ve tribünler diğer maçlar kadar olmamakla beraber yine kalabalıktı.

    Kazım Paşa, Cenani Bey, Hamdullah Suphi Bey, Ali Hikmet Paşa, mebuslar, Emin Bey ve rical-i hükümet mevki-i mahsusta bulunuyorlardı. Saat tam altıda her iki takım binlerce kişinin alkışları arasında sahaya yayıldılar. Oyuna İngiliz hakem (Allen)ın idaresinde altıyı on geçe başlandı.

    1925 Tayyare Kupası

    Galatasaray takımında epey tahvilat vardı:

    Ulvi, Ali, Mehmet, Suphi, Nihat, Kemal, Kamil, Mithat, Kerim, Şadi, Mehmet’den ibaret olan bu takım son Fener-Galatasaray kozunu pay etmek üzere Hunter tarafından sahaya çıkarılmıştı.

    Fenerliler ise:

    Şekip, Kadri, Cafer, Fahir, İsmet, Ragıp, Bedri, Sabih, Zeki, Alaaddin, İhsan’dan mürekkep olan eski takıma yeni bir uzuv ithal etmişlerdi.

    Maç ilk devrenin nihayetine kadar çok düzgün olarak oynandı. Ve fena ki birkaç oyuncunun şiddetli harekatı belirmeye başladı. Oyunda oyunluktan çıkmış, maç hazır bulunanları sinirlendirecek değil, adeta tiksindirecek bir şekil almaya başladı…

    Hakem Mister Allen ise tekme atan, çarpan, küfreden oyunculara ceza verecek yerde, müfrit bir İngiliz soğukkanlılığı ile bütün bu yapılanları görmemezliğe gelerek adeta yangını körüklüyordu. Ve nihayet böyle güzel idare yüzünden hakikaten yirmi oyuncuyu birbirine düşürecek sahne de görülmedi değil!

    İlk haftaymda Fenerbahçe, ikinci de ise Galatasaray vaziyete hakimdi.

    1925 Tayyare Kupası

    İkinci kısımda sol açık Kamil Bey’in havadan giden bir iki şutu, Fener kalesinin ta yakınından harice kaçan iki vuruşu sarı laciverde, Zeki’nin ve Alaaddin’in birinci ve ikinci haftaymda attıkları beş altı şut da, sarı kırmızılara çok elim dakikalar yaşattı.

    Maçın hitamına on dakika kala sağ içten, yerden aldığı bir pası Zeki bir dripling yaparak Ali ve Mehmet’in arasında sıkıca bir şutla ağlara taktı.

    Bu golle koz pay edilmiş, Fenerbahçe dördüncü maçta nihayet şerefi temin etmişti.

    On dakika için her iki taraftan da ümide düşenler vaziyetin değişmediğini gördüler.

    Maçın hitamında Fener oyuncuları taraftarlarının omuzları üzerinde soyunma odasına kadar fevkalade tezahüratla naklolundular.

    Nasıl oynadılar: “Galatasaray”

    Ulvi: Birçok şutları bilhassa zaviyeden girecek olan bir şutla, diğer üç dört şutu maharetle tevkif etti. Oyunlarında terakki gözüküyordu.

    Mehmet ve Ali: Çok çalıştılar. Bu iki müdafi en ziyade topu kendi sahalarından uzaklaştırmak istiyorlar. Ekseriyetle arkadaşlarına pas vermekten uzak bir sistem takip ediyorlar.

    Nihat: Üç dört maçtan beri eski muvaffakiyetli oyunlarını aratacak bir oyun oynuyor. Bilhassa bu maçta çok hiddetten fazla sert bir oyun tarzı ihtiyar etti.

    Kemal: Sol açıkları tutmaktaki mahareti bu oyunda da teslim edildi. Yalnız önündeki forvetlere yardımı pek iptidai..

    Suphi: İleride iyi bir oyuncu olacağı bedihidir. –Biri ve en mühimi müstesna- iyi idi. Şadi ile yaptığı paslar aynı hizada olduğundan müessir değildi.

    Şadi: Yalnız ayağına gelen topu etrafına tevzi vazifesini görmek istiyor.  Kaleye hiçbir zaman tehlike olamıyor ve verdiği paslar ileriye, eşapelik paslar olduğundan arkadaşları istifade edemiyor.

    Kerim: Pas tevzii fena değilse de kale önünde kesretle açıklar pas veriyor. Kale önünde santrforun açıklara verdiği paslarla yalnız oyunu açmak kabildir. Kerim Bey bilmeyerek Cafer Bey’in vazifesini kolaylaştırıyor.

    Mithat: Pasları güzel ve hasım için tehlikeli ise de kale önünde şutu düzeltip atmak için fazla vakit kaybetmesi büyük bir hata.

    Kemal: Çalışmayı bıraktığı takdirde ileride fevkalade bir oyun oynayacaktır. Cuma günü de iyi idi.

    “Fenerbahçe”

    Şekip: Asabının bozuk olduğu rivayet olunan Şekip Cuma günü iyi idi.

    Cafer, Kadri: Bidayette Cafer antrenmansızlığı yüzünden alelade bir oyun oynadı ise de bilahareoyunu fevkaladeleşti.

    İsmet: İsmet’i Rus maçlarında gördüğümüzden beri biraz hafif gördükse de muhacimlerine birden verdiği paslar şahane idi.

    Fahir: Cuma günü en iyi oyunlarından birini oynadı. Gerek müdafaası gerekse de muhacimlerine yardımı İzmir maçlarından beri çok iyidir.

    Ragıp: Güzel meziyetleri bulunan Ragıp askerlik dolayısıyla fazla yorgun olmasına rağmen Cuma günü fena bir oyun oynamadı.

    İhsan: Cuma günü vazifesini hüsn-ü istimal etti. İleride iyi bir açık olmaya namzettir. Görgüsü azdır.

    Alaaddin: Açığa uzun pasları, sol içe eşapelik pasları iyi idi. Geri gelmesi, bu sebeple fazla yorulması hasım tarafa fazla tehlike olmaktan kendini uzaklaştırdığını nazar-ı itibare almalıdır. Otuz pastan (voledelapir) attığı şut fevkalade idi.

    Zeki: Ayağı geçtikçe kıymeti artmaktadır. Zeki’yi antrenmanlarına devam ettiği takdirde fevkalade bir halde göreceğimize kaniiz. Golü çok şıktı.

    Sabih: Sol açığa ve sağ içe verdiği paslar fevkaladedir. Geriye fazla yardım etmesi hatadır. Bu sebeple birkaç gollük pası alamadı.

    Bedri: Seri bir oyuncudur. Cuma günü fena değildi.

    Spor Âlemi – 18 Haziran 1925

    1925 Tayyare Kupası
  • Canlı Yapraklar – X

    Canlı Yapraklar – X

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – X” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – X

    Bugün İstanbul’un 4 kümeye bölünmüş 92 kulübü içinde öyleleri vardır ki, bunlar hangi kümede olurlarsa olsunlar, taşıdıkları adları ile birer (tarih)tirler. İkinci kümedeki Anadolu, Süleymaniye, Anadoluhisarı İdman Yurdu ve dördüncü kümedeki Altınordu kulüpleri gibi.

    Siyah-Beyaz formasıyla, uzun seneler İstanbul semtinin en kudretli kulübü olarak temayüz eden (Süleymaniye)nin bugün adını sık sık işitmemek onun yüce tarihinin silinmiş veya unutulmuş olması manasına gelmemelidir.

    Şöyle, 35 yıl öncelere gidelim. Ve futbolda İstanbul’un birinci kümesine göz atalım… Göreceğiz ki orada 6 kulüp vardır… Bunlar: Fenerbahçe, Galatasaray ve yukarıda adları geçen 4 kulüptür.

    40 yıl önceye gidelim… 1915 te de küme yine aynı 6 kulüpten müteşekkil olarak bütün bir hüviyet ve kudretiyle karşımıza çıkar. Hem de öyle bir küme ki şartlar, aşağı yukarı bugünkü gibi, müsavi olduğundan karşılaşmalarda hiç bir kulüp için önceden kati bir üstünlük iddiası varit olamaz. Her maç çetin, her karşılaşma şedit bir mücadeledir.

    Yıllarca birbirleriyle kaynaşmış ve sporumuzun bugünkü ileri durumunun, hemen her şube için ve uzun yıllar kahrını çekmiş bu emektar 6 kardeşin bugün, 40 sene sonra, çil yavrusu gibi dağılmış olmaları hakikaten hazindir. Fakat bu, onların şaşaalı tarihlerine bir nakisa teşkil etmeyeceği gibi bir gün yine bir arada ve en üst kümede toplanmalarının imkânsız olduğu manasını da taşımaz.

    1910’da kurulmuş olan (Süleymaniye Kulübü) nün gerçekten şaşaalı bir tarihi vardır. Kaleci Büyük Nedim’ler, solaçık Zeki’ler, Fikret’ler, Büyük Orhan’lar, Arif’ler, Hikmet’ler, Badi Şükrü’ler, Ahmet’ler, Arap Hüseyin’ler, Kemal Halim’ler, daha sonra Hamdi’ler ve Lütfi’ler… Ve daha nice kıymetler bu eski ve köklü yuvada yetiştiler.

    Futbolda Milli Takıma müteaddit elemanlar veren ve İstanbul ikinciliklerini alan Süleymaniye, atletizm ve bilhassa bisiklette de birçok Türkiye şampiyonluklarına erişmiştir.

    Bu eski ve kıymetli spor ocağımızın 15 yıl önceleri güttüğü Yenibahçe stadı dâvasını müspet bir neticeye bağlayamaması cidden talihsizlik olmuş ve onu lâyık olduğu büyük gelişmeden mahrum bırakmıştır.

    İstanbul semtinin, en az çeyrek asır için, en kuvvetli kulübü olan Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile olan münasebetleri 40 sene, fasılasız olarak, büyük bir kardeşlik havası içinde devam etmiştir.

    1913’de bir ihtilaf yüzünden cuma ligine giremeyen Süleymaniye’nin Büyük Orhan ve Zeki gibi en kıymetli futbolcularını, o sene pazar liginden mâda cuma ligine de ayrı bir takımla katılan Fenerbahçe’ye ödünç olarak vermesiyle başlayan bu samimiyet 1939’da Yenibahçe sahasında ilk ve son defa olarak tertiplediği 29uncu yıldönümü bayramını Fenerbahçe ile beraber kutlamasıyla en yüksek dereceye varmıştı.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile 40 yıl sürmüş kardeşçe münasebatı içinde dikkate şayan bir nokta vardır ki, o da, bu kulübümüzün talihinin Sarı-Lacivertliler önünde hiç de yâr olmayışıdır.

    Filhakika; İstanbul’da gelmiş, geçmiş ne kadar kulüp varsa bunların, istisnasız olarak hepsi Süleymaniye’den zaman zaman birçok silleler yemişlerken, yalnız Fenerbahçe bu iste muaf kalmıştır.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe ile karşılaşmalarının listesi önümde… 70 kadar maç yarmış. Fakat hiçbir galibiyeti yok. Yalnız, 30.11.917’de 2-2, 9.2.1947’de de 1-1’lik iki beraberliği var. Halbuki aynı Süleymaniye meşhur Altınordu’ya 6, Galatasaray’a 4’er golle bir kaç defa galip geldiği gibi, birincisi tarihlerinin ilk karşılaşmasında olmak üzere Beşiktaş’ı da birkaç defa yenmiştir.

    Süleymaniye’nin Fenerbahçe önündeki talihsizliği daha ilk karşılaşmalarında, hem de büyük bir belâgatle kendini göstermiştir. Biraz da Fenerliler fazla insafsız davranmışlardır.

    Ama kabahat da yine Süleymaniye’dedir. Şöyle ki; 40 yıl kadar maziye rücu edelim:

    11 Aralık 1915 cuma günü (Union Club) sahasındayız. Hava yağmurlu ve saha çamurlu.

    Maçı tehir edelim mi, etmeyelim mi? Düşünüyorlar. Fakat, Süleymaniyeli talihsizce bir celâdet gösteriyor: «- Buraya kadar geldik, oynayalım artık!» diyor.

    Fenerbahçe umumi kaptanı Galip merhum için verilecek cevap malumdur artık: «- Pekâlâ oynayalım!» mukabelesinde bulunuyor. Bulunuyor ama o da rakibinin celâdet ve bilhassa geçen haftalardaki oyunlarından ürkmemiş de değildir.

    Çünkü; Süleymaniye daha evvel yaptığı 3 lig maçında, sırasıyla Anadolu’ya 3-2, Anadoluhisarı İdman Yurdu’na 1-0 ve Altınordu’ya da 6-2 galip gelmiştir ve dördüncü kabak bu gidişle Fenerbahçe’nin başında patlayacaktır!

    Bu haleti ruhiye altında başlayan maç, bütün tahminleri altüst eden bir netice ile bitti: Birinci devrede 8, ikincide de 4 gol yapan Fenerbahçe, yılın namağlup rakibini tarihteki bu ilk karşılaşmada 12-0 gibi, yıllarda görülmemiş bir netice ile hayal kırıklığına uğrattı.

    İşte, Fenerbahçe ile Süleymaniye arasında 11 Aralık 1915 teki 12-0’lık maçla başlayan futbol karşılaşmaları 19 Şubat 1949’daki 5-2’lik maçla, şimdilik sona ermiş bulunuyor. İnşallah, profesyonel kümede yakinen yeniden başlayıp devam eder.

    Yukarıdaki resim, senede vasati olarak iki karşılaşma halinde 35 yıl devam etmiş olan Fenerbahçe-Süleymaniye maçlarından birini canlandırmaktadır. Bundan 32 sene evvel, 12 Ocak 1923 te Kadıköy’de yapılan bir lig maçından önce alınmıştır.

    Fenerbahçe ligde ilk devrenin 7nci ve sonuncu maçını oynamağa çıkmış bulunuyordu. Daha evvelki 6 maçta, sırasıyla Hilâli 4-0 yenmiş, Altınordu ile 0-0 berabere kalmış, Galatasaray’ı 3-0, Anadolu’yu 2-0, Darüşşafaka’yı 5-0 ve Vefa’yı da 5-0 yenmişti, 14 maçta (1) beraberlik ve (13) galibiyet ve sıfıra karşı (67) golle kazandığı emsalsiz 1922/23 İstanbul şampiyonluğuna doğru dolu dizgin gidiyordu.

    Yusuf Ziya Öniş’in hakemliğinde oynanan bu maç cidden çok heyecanlı olmuştur. Bilhassa Hikmet ile Cevat’ın cansiperane müdafaalarıyla Süleymaniye, gol atmakta çok mahir, o ele avuca sığmaz meşhur rakiplerine ilk 45 dakikayı haram etmiş ve gol yememiştir.

    Ancak 2nci haftaymın 25inci dakikasında sol müdafi Cafer’in uzaktan savurduğu şiddetli bir şut ağlara takıldıktan sonradır ki Sarı-Lacivertli muhacimler sinirden kurtulmuşlar ve neticeyi 5-0 lehlerine sona erdirmişlerdir.

    Resimde 11 Fenerli ve 9 Süleymaniyeli görüyorsunuz. O zamanın âdeti veçhile, o gün de iki Süleymaniyeli gecikmiştir. İçlerinde tanımadığınız var mı?

    Ben 2 Süleymaniyeliyi tanıyamadım. Diğerlerini beraber sayalım:

    Ayaktakiler, iki meşhur Süleymaniyeli hariç, Fenerlilerdir;

    Sağ baştan: Fahir (Yeniçay), Kadri (Göktulga), Sabih (Arca), Hasan Kâmil (Sporel), Cafer (Çağatay), Ömer (Tanyeri), Süleymaniyeli müdafi Cevat, Doktor İsmet (Uluğ), Diş tabibi Bedri (Gürsoy) Süleymaniye santrhafı meşhur Hikmet (Barlan), Şekip (Kulaksızoğlu), Alâeddin (Baydar), Zeki (Sporel).

    Yerdeki Süleymaniyeliler, yine sağdan: Abbas, Salâhaddin, Arab Hüsnü, kaleci, Safa ve sol baştaki de müdafi Saimdir.

    (Gelecek resim ve yazı, Taksim stadında 32 sene evvelki bir Fenerbahçe – Galatasaray maçına ait enteresan hâtıralardır.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 29 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – VII

    Canlı Yapraklar – VII

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – VII” : 1923 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – VII

    İşgal ve mütareke seneleri öyle bir devirdir ki Fenerbahçe kulübünün şanlı mevcudiyetini başlı başına ebedileştirmeğe değer…

    35 – 36 yıl öncelere ininiz…

    Üç kıtanın o muhteşem Osmanlı İmparatorluğu artık çökmüştür. Yarım milyon şehit, bir o kadar sakat ve bir milyon da yaralı diyarı memleketimiz sefalet ve ıstıraplar içinde kıvranırken yurt da yer yer işgal edilmiştir. Böylece Türk milleti son ümitle ölüm kalım mücadelesi içindedir.

    Yurdun ıstırap içinde kıvranan köşelerinden İstanbul’da, tarihin en büyük savaşından muzaffer çıkmış mağrur düşmanların her renk, din ve ırktan çeşit çeşit orduları toplanmış bulunuyorlar! Orada Türk’ü kıvrandıran her türlü hareket içinde spor ve bilhassa (futbol) da vardır. Türk’e haram kılınan hak ve hürriyet (spor) u da içine almıştır. Bir sahada iki Türk kulübü maç yaparken müsabakanın yarım kaldığını ve gençlerimizin sahayı tahliyeye mecbur olduklarını görürsünüz. Çünkü; düşman takımları gelmişler, antrenman veya maç yapacaklardır!

    Eğer bu kahredici (tahliye), daha açık tabirle (kovulma)lardan Fenerbahçe takımı istisna edildi ise bunu ona karşı bir (lütuf) değil, fakat bir (hürmet) nişanesi olarak kabul etmek gerekir… Filhakika, o işgal senelerinin Fenerbahçe takımı kazanma azmi, teknik kudret ve golcülük kabiliyeti ve namağlup unvanıyla mağrur düşmanları kendisine karşı hürmetkâr davranmağa mecbur bırakmıştı.

    Fenerbahçe, ananevi tevazu ve ağır başlılığını o devirlerde de gösteriyordu. Meydan okumuyor, fakat hasımdan davet bekliyordu… Bu davet, önce, 25 Kasım 1918 Pazar günü için Fransızlardan geldi.

    Fenerbahçe, onlara gereken dersi vermekten geri kalmadı! Semasından güneş eksik olmayan muhteşem İmparatorluğun takımları da boylarını ölçmek istediler. Bu teşebbüsler fasılasız devam etti ve silsile halinde tepelendiler.

    O kadar ki; millet coşuyor, 11 Fenerbahçeli, işgalin kahredici senelerinde, 11 kahraman olarak milletin yaralı sinesinde ebedi sevgi ve matemli vatan ufuklarında da ümit haleleri yaratıyorlardı.

    İstanbul işgalinin ilk ayıdan son günlerine kadar muhtelif mahiyetler altında tam 5 senelik bir seyir takip etmiş Fenerbahçe – Düşman maçları türlü tesir ve hüviyetler arz etmiştir.

    Evvelâ (tanışma) ve (spor) gayesiyle başlanmış karşılaşmaların yavaş yavaş büründükleri (milli) hüviyet, heyecan ve asabiyet içinde yaşanan (iddia) lar o devri yaşayanlarca unutulamaz. Fenerbahçe’yi millete sevdiren sebeplerin başında işgal ve mütareke senelerinin bu iddialı karşılaşmaları gelir kanaati ileri sürülürken bu heyecanlı maçların iktisap ettikleri milli hüviyet kendiliğinden tezahür etmiş olmaktadır.

    Tanışma ve spor yapma mahiyetinde başlamış karşılaşmalardan İstanbul işgalinin ilk haftalarına rastlayan birini müteakip, Aralık 1918’de, düşman sansürü altındaki gündelik gazetelerimizden birinde neşrolunmuş şu yazı enteresandır:

    (… Oyundan sonra Fenerbahçeliler İngilizlere bir çay ziyafeti keşide etmişler ve bu ziyafette İngilizlere karşı samimi ve dostane nutuklar irad eylemişlerdir. Bilmukabele İngilizler de, iki hafta evvel Fransızların yaptıkları gibi, kemali samimiyet ve teessürle cevap vermişler, Türklüğü ve Türkleri tamamıyla yanlış anlamış olduklarını itiraf ederek ötede beride Türklere karşı vuku bulan kusurlarının affını rica etmişlerdir… Bu cümleden olarak, 2 hafta evvel Fransızlara çekilen çay ziyafetinde Fransızlardan biri Pierre Loti’nin gazetemizde münderiç makalesini okumuş ve alkışlanmıştı. Fenerbahçe kulübü, bu müsabakalarla Türk gençliğini, Türk milletinin nezahet ve kibarlığını spor sahalarında İngiliz ve Fransızlara göstermek ve arada münasebet ve temaslar hasıl eylemek gibi meşkûr bir gaye takip eylemektedir ki bu, hakikaten şayanı takdirdir.)

    Seneler ilerlemiş, Anadolu’da doğan milli istiklâl hareketi büyümüştür… Fenerbahçe zaferleri millete nihai istiklâl zaferi için ümitler saçmakta, maçlar artık (milli) hüviyetine bürünmüş bulunmaktadır… Yaşanan muazzam (iddia) düşmanı her taraftan; Mısır’dan, Irak’tan, Malta’dan, Cebelüttarık’tan seçme futbolcular getirmeğe mecbur bırakmakta, bütün bunlar da tesirsiz kalmaktadır.

    Hatta muntazam ve sistemli çalışmalar, haftalarca süren kamp rejimleri, müstesna bir disiplin duygusu Fenerbahçelinin azmi önünde daima beyhude olmakta, o mağrur generallerin mevud muhteşem kupaları da milletin sevinç gözyaşları arasında kazanılıp Sarı – Lacivertin şanlı müzesini boylamaktadır.

    2-0 ‘lık meşhur Grenadiers Guards maçından sonra işte bir yazı:

    (… Temaşagiran arasında fesler uçurtan bu sayı gözler yaşartıncaya kadar Fenerbahçelileri alkışlattı. Bu İngiliz şampiyonu da kendilerine nazaran pek küçük oyuncular karşısında mağlup oldular. Müsabakanın nihayetinde Fenerbahçe ‘soyunma odasında hasımlarının vücutlarında yaptığı yaralar tedavi ile meşgul olunurken memnuniyetle sahayı terk eden binlerce Türk’ün etrafa çökmeğe başlamış karanlıkta beliremeyen simalarını yükseklere kaldırarak çıkardığı sadalar ve (Yaşşa Fener!) âvazeleri ufuklara Türk’ün yeni büyük bir zaferini aksettiriyordu.)

    İşte, yukarıda gördüğünüz fotoğraf işgal yıllarındaki fasılasız Fenerbahçe zaferlerinden birinin çok kıymetli hâtırasıdır. 4 Şubat 1923 te oynanan Fenerbahçe – Eseks, Engineers muhteliti maçı başlamadan önce alınmıştır.

    Bu tarihî maçı 3 – 0 Fenerbahçe kazandı. Solaçık Bedri’nin 2 inci dakikadaki ilk golüne santrfor Zeki 40ncı dakikada ikinciyi eklemiş, gene Bedri 88inci dakikada üçüncü bir şahane golle takımının büyük zaferini perçinlemişti.

    Ananevi dilimli formalarıyla o devrin göz bebeği kahraman Fenerbahçelileri tanıyor ve seçebiliyor musunuz?…

    Size yardım edelim: Sağdan itibaren oturanlar: Sağaçık Sabih (Arca), Solbek Cafer (Çağatay), sağhaf Kadri (Atamer), kaleci Feyzi ve sağiç Alâaddin (Baydar).

    Ayaktakiler, gene sağdan: Solhaf Fahir (Yeniçay), soliç Nevzat (Usberg), santrfor Zeki (Sporel), solaçık Bedri (Gürsoy), sağbek Hasan Kâmil (Sporel) ve santrhaf İsmet (Uluğ).

    İngiliz muhtelitinden iki oyuncu resimde yokturlar. Hasan Kâmil’in sağındaki gülümseyen Cardiff City’nin o zamanki meşhur beynelmilel soliçi Ceyms Meys’tir.

    (Gelecek resim ve yazı, Fenerbahçeden iltihaklardan sonra 1916 da çok kuvvetlenen ve şampiyon olan Altınordu’nun meşhur kadrosu ve futbol tarihimizde Fenerbahçe-Altınordu rekabeti…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 8 Mayıs 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – IV

    Canlı Yapraklar – IV

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – IV” : 1913 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – IV

    Fenerbahçe, kurulduktan bir müddet sonra bir buhran devresi geçirmiş ve zayıf iradeliler kulüpten ayrılmışlardı. 11 futbolcu bulmak ve takım kurmakta uğranılan zorluk kulübü yabancı sefaret gemilerinden ödünç oyuncular almağa mecbur bırakıyordu.

    Bir kulübün bu şekilde yaşayamayacağını ve böyle devşirme kadrolarla liglerde netice alınamayacağını kavrayan büyük idareci (Elkâtipzade Mustafa) futbol tarihimizde kendisine (Türkiye’de genç takım kuran ilk idareci) unvanını kazandıran yolu tuttu ve mahalle mahalle dolaşıp Fenerbahçe kulübünde memleketimizin ilk genç futbol takımını kurdu. Galatasaray, Fenerbahçe’nin yolunu takip eden ikinci Türk kulübüdür. O da, çatısı altında kurulduğu Mektebi Sultani’den bir genç takım teşkil etti.

    Memleketin bu ilk iki genç takımı, bilâhare aynı yolu tutacak diğer kulüplerin üçüncü takımlarıyla beraber, ileride bir lig teşkil edecekler ve Türkiye’nin bu ilk üçüncü takımlar şampiyonasını 1913/14 sezonunda Fenerbahçe kazanacak ve Mahmut Muhtar Paşanın koyduğu kıymettar gümüş kupayı o alacaktır.

    Fenerbahçe ve Galatasaray üçüncü takımları tarihte ilk karşılaşmalarını 12 Mayıs 1913 pazar günü Ünyon Kulüp sahasında yapmışlardır. O gün iki ezeli rakip, ilk defa olarak, bir arada muhteşem bir bayram tertiplemişlerdi. İşte, yukarıdaki resim ezeli rakiplerin ilk genç takımlarının ilk karşılaşmalarından birkaç dakika önce Ünyon Kulüp bahçesinde çekilmiştir. 41 sene evvel sırtlarındaki şipşirin Sarı-Lâcivert ve Sarı-Kırmızı formalarla taraftarlarını heyecanlara boğmuş olan 12 mayıs 1913 ün afacanlarını tanıdınız mı?

    Resme iyi bakın… Bu grupta, o günün bu Kaygusuzlar topluluğunda neler, kimler yok! Bir grup ki, spor ile uzaktan, yakından ilgili herkesi derin düşüncelere sevk edecek ve bir anda mazinin o hayal olmuş günlerine götürüverecek! Götürecek ve şöyle düşündürecek:

    Kim derdi ki bu minimini afacanlar grubundan, bir gün gelecek de, generaller, milletvekilleri, meşhur doktorlar ve daha neler ve neler çıkacak!

    Onları seçebiliyor musunuz?

    İsterseniz sağ baştan ve ayaktakilerden başlayarak, adlarını beraber okuyalım:

    Baba Tahir (Galatasaray), Sabit (Galatasaray), Ahmet Ali (Galatasaray), Hayati (Galatasaray), Refik (Galatasaray), kaleci İzzet (Galatasaray), Siret (Galatasaray), Süreyya (Fenerbahçe), Muzaffer (Galatasaray, sırtını ağaca dayamış), Zeki (Fenerbahçe), Necip Şahin (Fenerbahçe), Refik Osman (Fenerbahçe), elbiseli), Bahaeddin (Fenerbahçe), Kara Cemil (Fenerbahçe), Baron Feyzi (Fenerbahçe), Necmi (Fenerbahçe).

    Devam edelim (yerdekiler): Selâmi İzzet (Galatasaray), Burhan Belge (Fenerbahçe), Doktor Namık (Galatasaray), Mahmut (Fenerbahçe), Kurt Sadi (Fenerbahçe), Pertev Amir (Galatasaray), General Nuri (Fenerbahçe), Bekir (Fenerbahçe)

    Galatasaray’ın İzzet, Orhan, Namık, Hayati, Sabit, Ali, Selâmi İzzet, Kurt Sadi, Muzaffer, Refik ve Pertev Âmir tertibindeki takımına karşı çıkan;

    Mahmut, Necmi, Cemil, Bahaeddin, Nuri, Haydar, Necip Şahin, Bekir, Zeki, Baron Feyzi ve Burhan Belge’den kurulu Fenerbahçe takımı 12 Mayıs 1913’deki bu tarihî maçı sıfıra karşı bir golle kazanmağa muvaffak olmuştu.

    Bu 22 gençten Fenerbahçe’nin üç orta muhacimi o günkü maçtan tam 10 sene sonra kurulmuş ilk milli takımlarımızda beynelmilel olacaklardır. Acaba onlar ve onları seyredenler o gün bunu hatırlarından hiç geçirmemişler miydiler derseniz?

    (Gelecek resim ve yazı: 40 sene evvele ait kıymettar bir hâtıradır: Fenerbahçe ve Anadolu kulüpleri heybetli kadrolarıyla tarihte aralarındaki ilk lig maçına çıkıyorlar…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 17 Nisan 1954 – Akşam Gazetesi

  • Canlı Yapraklar – II

    Canlı Yapraklar – II

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olarak yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – II” : 1923 yılından geliyor

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – II

    Yukarıdaki fotoğraf 31 yıl önce, mütareke ve işgal senelerindeki bir futbol turnuvasının şampiyonluğunu kazanan Fenerbahçe takımına altın madalyalar takılışını gösteriyor.

    “Futbol maçından sonra 11 oyuncuya merasimle madalya? Bu da nasıl iş?” diyorsunuz, değil mi? İşte, pekâlâ oluyormuş… Hem de ne tantanalı merasimle ve ne muazzam bir cuşühuruş için de! Eğer, o karanlık yılları siz de yaşamış, onun acılarını siz de çekmiş olsaydınız millete, o en buhranlı zamanda, ümit ve iman aşılamış futbol takımına yapılan bu merasimi bugün hatta çok az bile bulurdunuz!

    Mayıs 1923’de zamanın iki spor gazetesi (Türkiye İdman Mecmuası), ile (Spor Âlemi) Taksim stadında muazzam bir futbol turnuvası tertiplemişlerdi. Bu turnuvaya katılanlar:

    Fenerbahçe, Galatasaray, Anadolu, Süleymaniye, Ermeni muhteliti, Makabi, İngiliz kara muhteliti ve yine meşhur İngiliz Yıldırım takımıdır.

    Turnuvanın şampiyonuna 90 santim boyunda gümüşle işlemeli pek muhteşem bir kupa verilecek, ayrıca, takımı teşkil eden 11 futbolcuya da birer altın madalya talik olunacaktı. Tesadüf bu ya, kurada İngiliz takımları Fenerbahçe’nin bulunduğu gruba düştüler.

    İngiliz takımları ve Fenerbahçe… Bu iki mefhum Türk futbol tarihinin unutulmaz, şanlı bir faslını teşkil ederler… İngiliz takımlarının Fenerbahçe’den çektiklerini, yedikleri silleleri Taksim meydanı bugün dile gelse de anlatsa!

    Bu turnuva maçlarına Ramazan Bayramının ikinci gününe rastlayan 18 Mayıs 1923 cuma günü Fenerbahçe – İngiliz kara muhteliti karşılaşmasıyla başlandı. Sarı – Lacivertli takım hasmını, hem de bir İngiliz hakem idaresinde, 5 – 0 mağlûp edip tasfiyeye uğrattı.

    Turnuvanın dömifinal maçlarından biri 25 Mayısta Fenerbahçe ile İngilizlerin meşhur Yıldırım takımı arasında yapıldı. Fenerbahçe bu kuvvetli hasmını da, Çekoslovakyalı Kratki’nin hakemliğinde 4 – 0 hezimete uğratıp finale kaldı. Diğer taraftan, yerli takımlarla çarpışan Galatasaray da finale kaldığından şampiyonluk iki ezeli rakip arasında paylaşılacaktı.

    İşte, bu tarihi final maçı 15 Haziran 1923 cuma günü Taksim stadında muazzam bir kalabalık önünde oynanmıştır.

    Nüzhet, Salâhaddin, Ali, Hayri, Nihat, Edip, Arif, Firuz, Necip, Fehmi ve Muslih’ten mürekkep Galatasaray takımına karşı çıkan:

    Şekip, Hasan Kâmil, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alâ, Zeki, Ömer ve Bedri’den müteşekkil o tarihi ve namağlúp Fenerbahçe kadrosu çok üstün bir oyun çıkarmış ve 63 üncü dakikada Bedri’nin korner atışından Ömer kafa ile ilk golü yapmıştır.

    İşte, bu gol ihtilâf mevzuu oldu. Galatasaray, faullü atıldı diye itiraz ediyor, hakem Çekoslovakyalı Kratki de golün nizami olduğunda ısrar eyliyordu. Maçta hazır bulunan Selâhaddin Adil paşa işe müdahale edip takım kaptanları Zeki (Sporel) ve Nihat (Bekdik) ile temasa geçti. Fenerbahçe kaptanının:

    “Maça devam edelim, eğer müsabaka bu tek gole ile nihayetlenirse biz kupayı rakibimize veririz. Fakat başka sayı veya sayılar yaparsak kupa bizim olur” suretindeki makul ve aynı zamanda da celadetli teklifi kabul olunmadı ve Galatasaray sahayı terk etti.

    O tarihlerde Fenerbahçe Galatasaray’ı üst üste yeniyor ve 5 maçta tek bir gol yemeden ezeli rakibine tam 15 gol atmış bulunuyordu… Kratki’nin 3 defa çaldığı düdük neticesiz kalınca, muhteşem kupa Selâhaddin Adil Paşa tarafından turnuvanın hiç gol yemeden şampiyonluğu kazanan Fenerbahçe takımı kaptanı Zeki’ye verilmiş ve ayrıca da 11 Fenerli futbolcuya altın madalyaları yine devrin o muhterem paşası tarafından talik olunmuştur.

    Oldukça uzun süren bu merasim esnasında, Taksim stadyumunu dolduran muazzam kalabalık mütareke ve işgal senelerinin o muzaffer çocuklarının bu çok mutlu taltiflerini içleri açıla açıla seyrediyor, alkış ve tezahürattan yer yerinden oynuyordu.

    İşte, yukarıdaki resim bu tarihî merasimde Selâhaddin Adil Paşa’nın, turnuvanın şampiyonu Fenerbahçe takımının kıymettar uzuvlarından devrin meşhur sağaçığı ve sonraları 7 defa enternasyonal Sabih (Arca)nın göğsüne altın madalya takışını göstermektedir.

    (Gelecek fotoğraf ve yazı, 39 yıl önceye ait çok enteresan bir hâtıradır: “Hilâliahmer kupası” için, Galatasaray – Altınordu hokey muhteliti İstanbul hokey şampiyonu Fenerbahçe’ye karşı…)

    Rüştü Dağlaroğlu – 3 Nisan 1954 – Akşam Gazetesi

  • Tarih Tekerrürden İbarettir

    Tarih Tekerrürden İbarettir

    16 Kasım 1922 Perşembe gecesi İstanbul’u esir alan kötü hava şartları; üzerinden 101 yıl geçmesine rağmen günümüze ışık tutacak nitelikte. Yine bir Fenerbahçe – Galatasaray münasebeti ve yine bir “tarih tekerrürden ibarettir” hikayesi..

    Mehmet Ali Oral’ın 1954 tarihli Türkiye Futbol Tarihi isimli eserinde geçen hatıra tüm Fenerbahçelileri Galatasaray ile ilgili konularda iki kere düşünmeye sevk ediyor:

    “17 Kasım 1922 Cuma sabahı hava şartları o kadar elverişsiz görünüyordu ki Fenerbahçeliler maçın başka bir güne bırakılması için Galatasaray kulübüne telefonla müracaat etmişler ve Galatasaray da bu öneriyi kabul etmişti. Fakat nedense Galatasaray kararını değiştirmiş ve habersizce Kadıköy’ün yolunu tutmuştu. Ancak semt itibariyle bundan haberdar edilen Fenerbahçeliler zamanında sahaya yetişmişler ve hakemin düdüğüne “Lebbeyk” (Arapça geldik anlamında) diyerek meydana çıkmışlardır. Maç esnasında o kadar yağmur yağıyordu ki Hakem Fethi Tahsin Bey elinde şemsiye ile oyunu idare etmek zorunda kalmıştı. Fenerbahçe Galip ve Zeki’nin golleriyle Galatasaray’ı 3-0 yenmiş, maçtan sonra Fenerbahçeliler kendilerine kurnazlık yapmak isteyen rakiplerini Kuşdili lokaline sıcak duş almaya ve çay içmeye davet etmişlerse de Galatasaray’dan yalnızca Ömer Besim ve Nihat daveti kabul etmiş, bu durum da Fenerbahçelileri üzmüştür. Hatta Galatasaray Genel Kaptanı Yusuf Ziya Öniş, Fenerbahçe’nin davetini kabul eden oyunculara küsmüş ve uzun süre konuşmamıştır.”

    Fenerbahçe’nin davetini kabul eden Ömer Besim o günü 7 Mart 1955 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şu cümlelerle anlatmıştır:

    “Kara kış günlerinde kar-yağmur İstanbul’u alt üst etmişti. Fenerbahçe’nin meşhur kaptanı merhum Galip bize telefon ederek Kadıköy sahasının çok berbat bir halde olduğunu, maçın yapılmasına imkan olmadığını bildirdi. Takım kaptanımız Necip Şahin: “Anamız bizi bugün için doğurdu” diye cevap verdi ve biz büyük dalgalar arasında Kadıköy’e gittik”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Ne Güzel Bir Sayfa

    Ne Güzel Bir Sayfa

    “Tarihte Bugün” serimize 14 Mart 1930 tarihinde oynanan derbi maçı ile devam ediyoruz. Detayları Vakit gazetesinden keyifle okuyalım… Bu arada, şöyle bir gazeteye bakınca… Ne güzel bir sayfa, değil mi?

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe 3 – 1 Galatasaray

    Galatasaray bozuk bir oyun oynamış ve maç umumiyetle Fener’in hakimiyeti altında geçmiştir.

    Vefa ile Beşiktaş (3)’er sayile berabere kaldılar.

    Dün, İstanbul futbolunun sayılı günlerinden biri idi. Çünkü Şilt maçları şehrimizin ön safı işgal eden kıymetli dört takımı: Galatasaray, Fenerbahçe, Vefa ve Beşiktaş’ı karşı karşıya getirdi. Hem de Galatasaray, Fenerle, Beşiktaş da Vefa ile karşılaşmak suretiyle…

    Neticeyi hemen söyleyelim: Beşiktaş’la Vefa berabere kaldılar. Fenerbahçe 3-1 Galatasaray’ı yendi.

    Fenerbahçe, Galatasaray’a karşı bu ikinci galebeyi kazanırken cidden güzel bir oyun oynamıştır. Fakat alınan neticenin değişmemesinde en esaslı amil Galatasaray’ın şuursuz bir müsabaka yapması olmuştur. İlk golü oyunun üçüncü dakikasında kendi kendine yapan takım bundan sonra hiçbir oyun sistemi takip etmeyerek gelişi güzel bir müsabaka yapmış ve karşısında oyunun bir saatini dokuz kişi ile oynayan Fener takımı üzerinde bir türlü müessir olamamıştır.

    Maçların tafsilâtına gelince:

    Bu dört takımın yaptığı şayanı dikkat müsabakalar (öğleden sonra hava da açtığı için) İstanbul’un hemen bütün futbol meraklılarını Stadyuma toplamıştı. Tribünleri ve sahanın etrafını lebalep dolduran seyirci adedini dört bin rakamile tespit etmek hakikate yakın bir tahmin olur.

    İlk maçı Beşiktaş’la Vefa oynadı. Hakem Kemal Halim yan hakemleri Hasan ve Nevzat.

    Takımlar şu tertiple oynadılar:

    Vefa: Natık, Hayri, Ragıp, Saim, Emin, Refik, Sami, Muhteşem, Osman, Gazi, Seyfi Naci

    Beşiktaş: Osman, Adnan, Kadri, Mahmut, Hüsnü, Tahir, M.Kemal, Feyzi, Nazım, Şükrü, Nuri

    Müsabaka güzel bir başlangıçla çok ahenktar bir cereyana girdi. Ve böylece mütekabil hücum ve müdafaalarla pek zevkli bir hal aldı. Bu aralık Beşiktaş ilk golü yaptı, biraz sonra buna Vefa mukabele etti. Bu bir bire vaziyet karşısında sayı yapabilmek için sarf edilen gayret güzel oyunu bozdu. Yer tutmayan oyuncuların gelişi güzel vuruşları maçın zevkini kaçırdı. Beşiktaş bir fırsatı kovalayarak ikinci sayısını kaydetti. Birinci devre 2-1 Beşiktaş’ın lehine bitti.

    İkinci devrede Vefanın muvaffakiyetli harekâtına şahit oluyoruz. Tevali eden akınlar kaleye her defasında bir sayı tehlikesiyle iniyor. Vefanın sol içi Seyfi bu hücumlardan birinde sağdan gelen bir pası sıkı bir şutla olduğu gibi kaleye atarak takımına beraberlik sayısını kazandırdı. Bundan sonra Vefa beş dakika kadar çok güzel bir oyun gösterdi. Buna Beşiktaş da mukabele edince ilk dakikalardaki muvaffakiyetli oyun yeniden canlandı.

    Fakat birkaç dakika sonra Beşiktaş’ın hâkimiyetine şahit oluyoruz. Ve takımın genç oyuncusu Nâzım nefis bir vuruşla 3 üncü sayıyı yapıyor.

    Oyunun bitmesine iki dakika kala Vefa sağaçığı güzel bir darbe ile topu kale direğine çarptırıp takımına üçüncü ve beraberlik sayısını kazandırdı. Oyun bu netice ile, yani beraberlikle bitti.

    Galatasaray – Fenerbahçe maçı, malum olan gürültülü hava içinde oynandı. Takımlar sürekli alkışlar arasında sahaya çıktı. Hakem Futbol heyeti reisi Hamdi Emin Bey , yan hakemleri Saim Turgut ve Ragıp Beyler.

    Takımlar şu tertiple sıralanmıştır:

    Fenerbahçe: Rıza Nemlioğlu, Füruzan Şansal, Kadri Göktulga, Mehmet Reşat Nayır, Sadi Çoban, Cevat Seyit, Fikret Arıcan, Muzaffer Çizer, Zeki Rıza Sporel, Alaettin Baydar, Niyazi Sel

    Galatasaray: Avni, Vasi, Burhan, Mithat, Nihat, Suphi, Rebii, Latif, Muslih, Kemal Şefik, Mehmet

    Müsabaka on altıyı on bir geçe baş adı. İlk hücumu Galatasaray yaptı. Buna Fener mukabele etti ve top karşılıklı akın dalgaları içinde kaleden kaleye koşmaya baş adı.

    Devrenin üçüncü dakikasında maçın ilk golü Galatasaray’a oluyor. Galatasaray müdafaası pek sıkışık bir vaziyette iken Suphi kaleciye pas veriyor. Kaleci yetişemiyor, top içeriye gidiyor…

    Bu, Galatasaray hesabına fena bir başlangıçtır. Durup dururken kendi ayağile gol yemek…

    Bundan sonra çok sıkı bir maç seyretmeye başladık. Top ortalarda hiç kalmadan bir kaleden diğer kalenin önüne geçiyor, her zıplayışında, her hareketinde sayı tehlikesi taşıyan bir hal var. Bir kalede bir şey yapamayınca öbürüne koşuyor.

    Ve böylece 23 üncü dakikayı bulduk. Ama bu geçen dakikalar içinde Fenerbahçe vaziyete daima hâkimdir. En çok o hücum ediyor. Oyunun üzerinde daha fazla sarı – lacivertliler müessir…

    İşte bir de gol kazanıyorlar: 23 üncü dakikada Muzaffer topu kapıyor, sürüyor, müdafileri geçiyor, sıkı bir şut. Kaleci boşuna yatmıştır. Top ağlara takıldı.

    Fener bu suretle ikinci sayısını da kaydedince vaziyete büsbütün hâkim oldu. Beri tarafta Galatasaray her itibarla bozuktur. Ahenksiz oynuyor. Gayrı muntazam oynuyor. Bütün bunları bir tarafa bırakın. Düşüncesiz oynuyor.

    Vaziyet tavazzuh etmiştir. Fener bu defa galibiyete lâyıktır. Fakat takımın bir saat gibi işleyişi bozuldu. Niyazi bir çarpışma neticesinde sakatlandı, Dışarı çıkarıldı. Takım on kişi kaldı.

    İki dakika sonra, hakem, maçı durdurmasına rağmen oyuna devam eden Fikret’i de dışarı çıkardı. Bu suretle Fenerbahçe dokuz kişi kaldı. Oyunun bitmesine de daha bir saat olduğu için sarı – lacivertlilerin bu vaziyeti muhafaza edemeyecekleri hatıra gelirdi. Filhakika Galatasaray bunu düşünerek akıllıca oynasa idi netice çok değişebilirdi.

    Hâlbuki iki dakika sonra Fenerbahçe üçüncü sayısını kaydediyor: Alâeddin topla beraber kaleye koşarken Burhan topa eliyle dokundu. Penaltı, Zekinin şutu ve gol; devre böylece bitti.

    2 inci devreye başlanırken Fener bahçe 0 – 3 galip vaziyetindedir. Bunu düşünerek ve dokuz kişi ile oynadığını nazarı itibara alarak sıkı bir müdafaa sistemiyle topu taca savuran bir oyun oynamaya başladı. Bu suretle oyunun zevki kaçtı, Fenerbahçe dokuz kişi olmasına rağmen Galatasaray’a hâkimdi. İki muhacimle oynarken bile top kaleyi tehlikeli vaziyetlere sokabiliyordu. Çünkü sarı- kırmızılılar manevi kuvvetini gaip etmiş ve hiçbir oyun ve tabiye esası düşünmeyen bir takım manzarası arz ediyordu.

    Fenerbahçe bu dokuz oyuncusile böyle topu taca atarak, yakışık almayan bir oyun oynayacağına tazyiki idamede devam etse idi oyundan daha fazla sayı ile çıkması pek mümkündü. Oyun bu zevksiz cereyan ile beş dakika kalıncaya kadar sayısız geçti. Bu sırada Galatasaray bir frikik atışı esnasında muhacim hattına geçen Nihandı gayretiyle yegâne sayısını yaptı ve oyun bu suretle 3- 1 Fenerin lehine bitti.

    15 Mart 1930 – Vakit Gazetesi

  • Fenerbahçe Beykoz’a Karşı

    Fenerbahçe Beykoz’a Karşı

    Fenerbahçe’nin ilk Türkiye şampiyonluğunu kazandığı 1933 yılı İstanbul Ligi maçlarında, genellikle Fenerbahçe ilk golü yiyor, sonrasında attığı gollerle maçlarını kazanıyordu. Bunlardan birinde, Fenerbahçe Beykoz’a karşı kazandığı müsabakada rakibin “müstesna enerjisini” yine ikinci devrede tersine çevirmiş. İstanbul’un iki köklü kulübünün 90 yıl önceki bu maçını sizlere aktarmak istedik.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Lig Maçları Devam Ediyor

    Fenerbahçe Beykoz’u Yendi

    Tarafeyn karşılaştıkları zaman Fenerbahçe’nin şu kadroyu ihtiva ettiği görüldü: Safa Özyurt, Yaşar Alpaslan, Füruzan Şansal, Cevat Sayit, Fikret Arıcan, Esat Kaner, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Zeki Rıza Sporel, Muzaffer Çizer, Şaban Topkanlı.

    Buna mukabil Beykozlular şu şekilde idiler: Nihat, Sedat, Nebi, Halit, Mehmet, Şevket, Rıdvan, Baha, Muzaffer, Sait, Şahan.

    Hakem Adil Giray Bey’di.

    Fenerliler rüzgara karşı oyuna başladılar. İlk hücum yerden paslarla ve çok güzel oldu. Beykoz müdafileri bu akını müşkülatla kestiler ve rüzgarın da yardımıyla topu uzaklaştırdılar.

    Oyun başlangıçta mütevazin bir şekil gösteriyor, Beykoz müdafi ve muavinleri arkaya yardım etmeyi ihmal etmeyen iki muhacimin de muavenetiyle sıkı bir müdafaa yapıyorlar. Boş bırakılan hiçbir oyuncu yok.

    Bu sıkışık vaziyete, formaların birbirine benzeyişinden doğan karışıklık da inzimam ettiği için müsabaka, tahmin edildiği kadar zevkli olmuyor.

    Dördüncü dakika… Beykozlular ortadan başlayan bir iniş yaptılar. Orta muhacim topu sağa çevirdi. Uzun bir vuruşla Fener müdafilerini aşıran sağ açık, önü boş bir halde bekleyen sol açığa güzel bir fırsat hazırladı. Sol açık Şahan bu fırsatı çok iyi kullandı ve vole bir şutla topu Fener’in kalesine yolladı. Topu karşılayan Fener kalecisi gene elinden kaçırdı ve Beykozlular dördüncü dakikada ilk sayıyı yaptılar.

    Bu golden sonra Fenerlilerin canlandığı ve üst üste hücumlar yaptıkları görüldü. Fakat bu akınların hiçbiri, ilk devreyi çok müstesna bir enerjiyle çıkaran Beykoz defansının önünde müessir olamadı. Ele geçen fırsatları üst üste kaçıran Fener muhacimleri, Beykoz müdafaasının bu muvaffakiyetli oyununu kolaylaştırmış oluyordu. Birinci devre bu suretle Fener’in tazyik ve hakimiyeti altında, fakat Beykoz’un 1-0 lehine bitti.

    İkinci devrede Fenerliler rüzgarı da arkalarına almış bulunuyorlardı. Beykoz müdafaasının, birinci haftaymdaki gayretle zaten yorulmuş olması, Fener’in rüzgarla beraber sayı çıkarmak ümidini çok kuvvetlendiriyordu. Nitekim oyun başlar başlamaz hücuma geçen Fener muhacimleri, bu sefer karşılarında falsolu vuruşlar yapan bir müdafaa buldular. Fakat bu vaziyet süratle değişti. Beykozlular topu kendi nısıf sahalarından çıkarmamakla beraber, tamamen müdafaa çekilmek suretiyle Fener muhacimlerinin arasındaki irtibatı kesmeye muvaffak oldular.

    Mamafih bu taktiğin hatalı olduğu muhakkaktı. Tamamen müdafaaya çekilmek suretiyle oyunun kendi kalesi önünde oynanmasını kabul eden bir takımın rüzgarla beraber oynayan ve iyi şut atan oyunculara malik bulunan Fenerbahçelilere karşı mağlubiyeti bir emrivaki haline getirdiği aşikardı. Nitekim her geçen dakika ile tazyiklerini arttıran Fenerliler, sıkı şutlar çekmeye başladılar.

    Altıncı dakikada Fikret’in, dokuzuncu ve on üçüncü dakikalarda Muzaffer’in çok sıkı şutları kale direğine çarparak veyahut kalecinin tesadüfen eline geçerek gol olmadılar.

    On beşinci dakikada soldan bir Fener hücumu esnasında Beykozlular korner yaptılar. Fikret güzel bir korner attı. Niyazi bu fırsatı kaçırmadı ve bir kafa vuruşuyla takımına beraberlik sayısını kazandırdı.

    Bu golden sonra Beykozlular maneviyetlerini büsbütün kaybettiler. Sıkışık ve sırf müdafaaya müstenit bir oyun oynamakta devam ediyorlardı. Arada sırada yaptıkları münferit hücumlar Fener müdafaasında kesiliyordu.

    Yirmi beşinci dakikada aleyhlerine bir frikik verildi. Cevat’ın kale önüne attığı topu Muzaffer çok güzel bir kafa vuruşuyla ağlara taktı.

    Oyun gittikçe heyecanlı bir manzara kazanıyordu. Beykozlular, bir ikinci golle mağlubiyetin emrivaki olduğunu anladıktan sonra tamamen müdafaada kalmayı bırakmışlar ve muntazam bir oyun oynamaya başlamışlardı. Bu aralık üst üste birkaç hücum yaparak Fenerlilere tehlikeli dakikalar geçirttiler. Oyun sonlarına doğru gene Fenerliler hakimiyeti ellerine aldılar. Fakat gol çıkmadan maç bitti ve Fenerliler bu suretle 2-1 Beykoz’u mağlup ettiler.

    Küçük sahada Moda üçüncü takımıyla oynayan Fener’in dördüncü takımı maçı 5-0 kazandı.

    11 Mart 1933 – Milliyet Gazetesi