İslam Çupi, 1985 yılında Fenerbahçe’nin sezon açılışını stadyum yerine Dereağzı’nda yapmasına oldukça sinirlenmiş. 1946 Türkiye’sinden girmiş, 1985 Türkiye’sinden çıkmış. Üstadın muhteşem kalemini yine keyifle okuyacaksınız. Bu arada, sezon açılışlarına “Fenerbahçe’nin Büyüklük Konseri” benzetmesi inanılmaz!
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Fenerbahçe 1946-1985
Fenerbahçe, Pazar, Miladi takvime göre, futbolun yeni sezonunu açtı… Fenerbahçeli futbolcu soyunma odasında sivillerinden soyunup futbol kıyafetini giydiğine göre, taraftara sorarsanız bu gösteri, “tatil tembelliğini kesip, futbola gelme”dir…
Ora muhtarı, Fenerbahçeli futbolcuların Pazar günü bastıkları çimene, bir yıl süre ile basmaya devam edecekleri çimene tam adını koymuş bile… “Dereağzı” demiş, başka bir şey de dememiş…
Şimdilerde Dereağzı’na sıkışmış, belki yarınlarda kapı ağzına tıkılmış şekilde yeni futbol sezonunun maytaplarını bir avuç taraftarının önünde patlatan Fenerbahçe, 1946’da filan yeni sezonu kendisine has esatiri bir görkemi olan Fenerbahçe Stadı’nda açar, tribünlere paralı oturttuğu 8-10 bin taraftarının önünde gerçek bir futbolla büyüklük konserine çıkardı.
Fenerbahçe’nin Fenerbahçe olduğu zamanda Türk Lirası da dolara karşı 8-0 yenik değildi. 1946 öncesi 1 Lira 31 Kuruş olan Amerikan Doları, 1946 Eylül’ünde 11 Lira 30 Kuruşa uzanmış, 1958 Ağustos’unda 9 Liraya zıplamış ve 10 Ağustos 1970 Pazartesi günü Milliyet’in manşetinde “1 Amerikan doları 15 Türk Lirası” gibi bir böbürlenmenin podyumuna çıktığında, ekonomi uzmanı Ali Gevgilili kendi sütununda koskocaman bir kırmızı renkli ikaz levhası asmış…
“5 Temmuz 1970 yılı sonunda dövizle ödenmesi gereken 1.3 milyarlık dış borcu olan Türkiye, bu kur farkı nedeni ile şimdi 1.7 milyarlık bir rakamı ödeme durumuna sokulmuştur. Dış kredi ile yaşamayı çok seven siyasal iktidarlarımız, yirmi birinci yüzyılda doğacak çocuklarımızı bile bugünden bir dış borç ipoteğinin altına sokmuştur…”
1985’de İstanbul’da doğan erkek çocukları, sadece dış borç değil, futbol oynayamamanın ağır ipoteği altındadır.
1946’da İstanbul’da kişi başına düşen 17 m2’lik yeşil alan, çarpık kentleşmeden dolayı çalına çalına 1985’de 0.85 m2’ye inmiştir.
1946’da, sofalı, 3 odalı, her türlü insani ihtiyaçların giderildiği bir ev 12.5-15 Lira’ya kiralanırken, 1985’te, her türlü sağlık koşullarından yoksun gecekonduların kirası 30-35 bin Lira’ya çıkmış ve çocuklar daha çocukluklarını yaşamadan, futbolculuk yeteneklerinin olup olmadığını tanımadan öldürülmektedir.
1946’da, her 10 aileden 2 çocuğu olan her aile çocuklarını liseye kadar mutlaka okutur ve o iki çocuktan her ikisine uzun tahsil yaşamında futbolcu “olma-olamama” imkanı tanınırken, 1985’te ancak 0.5 oranında bir aile grubu 2 çocuğunu liseye kadar okutabilmekte, kendilerine futbol oynama ve futbolcu olabilme mutluluğu verilmektedir.
* * * * * *
Türkiye, her yıl doğan yeni nüfusunun % 60’ının karınlarını bir trişin deposu olmaktan kurtaramıyorsa, Türkiye, domuz etinin gelişmekte olan çocuk adalesi üzerinde yapacağı olumlu etkiyi hâlâ yasaklı biçimde tartışıyorsa, Türkiye, her 7 yaşına basan çocuğuna akşam yemeklerinde bir kadeh şarap vermek gibi bir “şarap kültürüne” ve inceliğine henüz sıçrayamamışsa, Türkiye, gayr-ı müslimlerin dışında, “tatlı su ile yıkanıp ızgaraya konulan balık mı yararlıdır, yoksa deniz suyu ile yıkanıp ızgaraya konan mı?” gibi bir damak sezgisine, şuuruna hâlâ emeklemelerin en tembeli ile yürüyorsa, Türkiye’nin yarınlarında ne bir Platini bekleyin, ne de Türkiye’nin “Milli Takım” olarak Dünya Kupası finallerine gideceğini düşleyin.
Fenerbahçe’nin görkemli statlarından, nihayet Dereağzı’na dökülen sezon açılışları aslında futbolcu mezarlığı Türkiye’de, elimize tutuşturulmuş son defin ruhsatıdır.
İslam Çupi / Milliyet Gazetesi – 16 Temmuz 1985