Fenerbahçe’nin kuruluş döneminin önemli siması ve camianın en entelektüel isimlerinden birisi olan Şakir Beşe, 21 Ekim 1935 tarihli Tan gazetesinde yayınlanan “Kadıköy’ün İçyüzü” başlıklı yazısında 86 yıl öndeden coşkulu ama bir o kadar da sitemkar bir Kadıköy portresi çiziyor.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
İskeleden Bakınca
Kadıköy… Burası köylükten kurtulalı 30 seneyi bulmuş. Koca İstanbul’un çok temiz bir halk kütlesin barındıran büyük bir şehir parçası haline gelmiştir.
İstanbul’dan Kadıköy iskelesine çıkan her insan ilk bakışta geniş ve muntazam bir iskele meydanı, sağ tarafta güzel bir belediye binası, binanın önünde bütün rıhtım boyunca uzanmış henüz körpe bir belediye parkı, sol tarafta harekete hazır son sistem, temiz ve şık Üsküdar-Kadıköy tramvay arabaları, benzin depoları, daha arkada halden başka her şey olan hal binası, nihayet Moda’ya ve Altıyolağzı’na oldukça muntazam iki yol görünür. Burası Kadıköy’ün içyüzünü tarif edeceğim; iskeleden Altıyolağzı’na doğru çıkalım.
Osmanağa Camii’ne yakın ve şehrin en kalabalık yerinde yol o kadar daralır ki tramvay çan sesini duyan halk, yarım metre bile olmayan yaya kaldırımından kendisini dükkanların içine dar atar. Geçelim.
Pazaryolunda yol genişler, âlâ.
Moda Tramvayı
Altıyolağzı’na geldik. Tramvaylar burada üçe ayrılır : Moda, Bostancı, Üsküdar.
Moda’ya giden hattı takip edelim. Bahariye Caddesi, Süreyya Sineması’na doğru çıkalım. O ne? Yolun arkası geniş, ilerisi çok daha geniş, fakat yolun ortasında harap bir ev, son günlerini yaşıyor. Öyle ama burası o kadar dar ve süratleriyle meşhur Kadıköy tramvaylarının ok gibi geçtikleri bu boğazda kaza ihtimali o kadar çok ki, Belediye’nin ne sebeple bu köhne evin son dakikasını beklemekte olduğuna şaşmamak mümkün değil.
Yolumuza devam edelim. Solda Süreyya Paşa sinema binası, bu da güzel. Bu caddenin sağ yönündeki parke veya kaldırım yollar oldukça düzgün ve temizce.
Şimdi sol taraftaki sokaklara bakalım. 20-30 sene evvel döşenmiş ve bir daha insan eli değmemiş kaldırım sokaklar, dünyanın teşekkülünden bu ana kadar arzî istihalesini geçirmiş ve insan eli değmemiş fenersiz yaya kaldırımsız toprak sokaklar ve bu sokaklardaki güzelim evler arasındaki arsalarda tenekeden kulübeler, kulübeler, kulübeler. Binek ve sucu arabası ahırları, ahırlar, ahırlar, gübreler, gübreler, sinekler, sinekler ve pislikler.
Uzunçayır kırından bahsediyorum zannetmeyiniz, Kadıköy’ün en mutena yerlerinden biri olan Cevizlik muhitini canlandırıyorum. Her iki tarafında güzel kübik binalar yapılmış ve yapılmakta olan bu pis ve toprak yollardan Yoğurtçu semtine inelim.
Kadıköy’ün Asıl İçyüzü
Sağda etrafı duvarla çevrilmiş uzun ve güzel Yoğurtçu Parkı, solda beş on büyük çınar ağacının gölgelediği Yoğurtçu Meydanı ve bunların ilerisinde inşası henüz tarihe karışmamış yeni bir beton köprü, öyle bir köprü ki tramvay geçer, otomobil geçer, top geçer, asker geçer, arabalar geçer, halk geçer. Fakat, bu köprünün her iki başlığı çatlamış ve yerinden ayrılmış alt taraftan her iki taraf boydan boya yarılmıştır. Şimdi bu köprünün üzerinde biraz duralım.
İşte size Kadıköy’ün asıl iç yüzünü bu köprü üzerinde canlandıracağım.
Uzunçayır ilerisinde Şeytan Köprüsü mevkiinde çatallaşan ayakları bugün kurumuş ve kıvrılarak geçtiği arazide yer yer mevki alan bostanlar tarafından suları sümürülmüş olan ve evvelce Kadıköyü’nün Göksuyu, Kağıthanesi hatta göbeği etrafını süsleyen gümüş kordonu olan bugün ise Kadıköy’ün başbelası, hastalık yuvası, ölüm tehlikesi bulunan meşhur Kurbağalıdere’nin mülevves yılan gibi kıvrılan mecrası bu köprünün altına tesadüf eder ve Yoğurtçu Parkı nihayetinde acunun en güzel koyu olan Moda ve Kalamış arasında denizle birleşir.
Kurbağalıdere
Şimdi ağzı 30 senelik bakımsızlık yüzünden tamamen tıkanmış, membaı ve ayakları kurumuş olan bu mülevves akmaz dereye dikkatle bakalım.
İki sıra bahçeli ağaçlı güzel evler arasında kokuşmuş bir su şeridi, her evin iskelesinde altı simsiyah leş bağlamış çürümeye mahkum bağlı sandallar, içerisinde sözde spor yapmak içi ve hava almak için dere kıyısı sakinlerinden saz benizli üç beş genç bulunan bir sandal ki suya dalıp çıkan küreklerinden çirkef akıyor.
Bu kokmuş dereye Belediye bazı sokakların mecrasını akıtmıştır. Beton künkleri ve içinden neler aktığı işte görünüyor. Dere boyunda evleri olanlar da hela mecralarını yallah etmişler dereye. İşte necaset renkli suları azalmış derenin iki yönünde hela mecraları, bazılarının ağızlarına eski bir teneke parçası örtülüş olduğu halde görünüyor.
Bilir misiniz bu dere civarında neler var? Kadıköy Orta Mektebi, Altınordu Spor Kulübü, güzel Yoğurtçu Parkı, Yoğurtçu 7. İlk Mektep, Kuşdili Çayırı mesiresi, bugün binlerce genç elemanlarıyla memleketin koca bir spor mektebi halini almış olan Fenerbahçe Spor Kulübü ve dere kenarında denizcilik şubesi, en nihayet bütün bir Kadıköy gençliği ve biraz hava almak için parklara çayırlara can atan koca bir halk kütlesi!
Bu mülevves derenin temizlenmesi her sene tazelenir, temenniler toplanır, tomar haline gelir, tomarlar birleşir, fil haline gelir, üst tarafı malûm, dere yine pis kalır!
Bu derenin bu haldeki mevcudiyeti ve bu dereyi telvis etmek ve bu halde bırakmak şehrin sağlığı namına büyük bir cinayettir. Halkın sağlığını tehdit eden bu büyük tehlike ne zamana kadar böyle bütün iğrençliğiyle devam edip gidecektir?
Şakir BEŞE / 21 Ekim 1935 – Kadıköy’ün İçyüzü
