Bugüne kadar dijitalleştirdiğimiz en kapsamlı arşiv olan Feyza Güvener Özarca Arşivi, Erenköy Kız Lisesi’nden Fenerbahçe Spor Kulübü’ne uzanan müthiş bir spor kariyerini gözler önüne seriyor. Voleybol gibi bir takım sporunun yanında, bireysel bir mücadele alanı olan masa tenisinde ve jimnastikte de üst üste Türkiye şampiyonlukları kazanan Feyza Güvener Özarca, ileride yapılması muhtemel araştırmalarda “Bayrak Sporcu” olarak kayıtlara geçecek. Bu yolda küçücük bir katkımız olursa şeref duyarız.
Huzurlarınızda Erenköy Kız Lisesi, Fenerbahçe Spor Kulübü ve mahalli-ulusal organizasyonlar ile Feyza Güvener Özarca arşivi…
Fotoğraflara dair bilgileri ekledikçe, araştırmacılara daha da faydalı olmasını umduğumuz bu arşiv vesilesiyle, fotoğrafların birçoğunun eser sahibi olan, Feyza abla’nın rahmetli babasını da saygıyla anıyoruz. Aileler sadece evlatlarının değil, büyün bir memleketin spor tarihini yazıyorlar aslında. Merhume annesi de Feyza abla’yı sürekli teşvik ederek müstesna bir sporcunun yetişmesine sebep olmuş. Nur içinde yatsınlar.
Fenerbahçe ve Türk spor tarihinin “birden çok branşta” başarılı ismi Feyza Güvener Özarca’nın teveccühüyle dijitalleştirdiğimiz fotoğraflar içinden renkli bir hazine çıktı. Yüksek müsaadesiyle fotoğrafları burada yayınlıyoruz.
En altta da Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1987 tarihli “Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi” kitabında bu kadronun yurtdışı deplasmanları hakkında yazdıkları var.
İstanbul ve Türkiye 1968-1969 mevsimi şampiyonu Fenerbahçe Kız Voleybol Takımı 3. kez katıldığı Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk maçını 2. turda Bulgarlarla yapacaktı. Ancak, Bulgarların çekilmeleri üzerine, 3. turda geçen yılın Avrupa şampiyonu Rus UÇKA Ordu Takımı ile eşleşti.
Kongre arifesinde ve 1 milyon Lira da borçlu Fenerbahçe Kulübü’nün 2 maçında İstanbul’da yapılması teklifini Ruslar kabul etmediler. Kulüp, 28 bin Lira olan masrafa karşı sadece 5 bin Lira verebildiğinden, Beden Terbiyesi’nden ısrarlar sonucu 15 bin Lira yardım alındı. 5 bin Lira da kafileye dâhil edilen bir üyeden sağlanarak, 14 Mart 1970 gecesi otobüsle Ankara’ya, ertesi sabah da Rus uçağıyla Moskova’ya gidildi.
Yönetim Kurulundan Rüştü Dağlaroğlu, Turgut Soydaner, Şube Kaptanı Turgut Turgay, Antrenör Metin Bıkmaz, Takım Kaptanı Perihan Özbilgin, Sema Bora, Serpil Koç, Tomris Özpars, İnci Dönmez, Nilgün Turgay, Selma Paketçi, Ceyda Turan ve Figen Tangil’den oluşan ve kar altindaki Moskova’da ÇSKA mensubu Rus subayları tarafından karşılanan Fenerbahçe kafilesi, 28 kat ve 4 bin odalı, Avrupa’nın en büyük oteli Hotel Rossia’da 4 gün kaldı.
16 Mart 1970’deki maçı Rus takımı 15/3, 15/7 ve 15/8 kazandı. Rövanş maçı için 4 Nisan’da gelen ve Taksim’de Plaza oteline yerleştirilen misafir takım, 5 Nisan’daki karşılaşmayı 15/0, 15/1 ve 15/3’le kazanıp yarı finale yükseldi ve sonunda yine Avrupa Şampiyonu oldu.
Atina-Sofya ve Lodz Deplasmanları
Türkiye 1971-1972 şampiyonu Fenerbahçe, 5.11.1972 günü İstanbul’da Perihan (K), Alev, Şeniz, Sema, Perran, Nida, İnci, Tomris, Aynur ve Feyza kadrosuyla 10/15, 15/12, 15/5 ve 15/12’lik setlerle 3-1 yendiği Yunan şampiyonu Panathinaikos ile Atina’da 11.11.1972’deki rövanşı, Rumen hakemler gelmeyince, Yunanlı hakemler idaresinde oynanmaya zorlandı. Fenerbahçelilerin itirazları ve Yunanlı seyircilerin de Fenerbahçelilere saldırmalarıyla olaylar çıkmış ve durum FIVB’ye aksettirilmiştir. Fenerbahçe Kulübünün bu itiraz ve şikâyeti üzerine, rövanş maçının, tarafsız saha olarak, Sofya’da oynanması kararlaştırıldı. Ancak Fenerbahçe, müsabaka günü olan 9.12.1972 de Sofya’da rakibini göremeyince 2. tura geçmiştir. Sarı-Lacivertliler böylece Avrupa Kupalarında tur atlayan ilk Türk Voleybol Takımı oldular.
Fenerbahçe’nin 2. turdaki rakibi Polonya’nın ünlü STAR LODZ takımı idi. Yönetim Kurulundan Nusret Özmengü ve Şube Kaptanı Halit Çetinkaya idaresinde Aralık 1972 de Lodz’a giden Fenerbahçeliler orada 3/0, Ocakta İstanbul rövanşını da yine 3/0 kaybedip elendiler.
Portekiz Deplasmanı
Fenerbahçe Kız Voleybol Takımı 1972-1973 Türkiye İkincisi olduğundan, Avrupa Kupa Galipleri şampiyonasındaki rakibi LEİXÖES ile ilk maçı PORTO şehrinde yapacaktı. Ancak, ağır masraf gerektiren bu deplasman üzerindeki tereddüt, şubenin kulüpte bir “VOLEYBOL GECESİ” tertipleyip 50 bin lira sağlamasıyla mümkün oldu.
Başkan F.Ilgaz, Yöneticiler B.Büyükyüksel, Prof.G.Özgen, R.Dağlaroğlu, Şube Kaptanı Güneş Çapa, eski milli voleybolcu Alev Ercins ve takımı oluşturan Sema (K), Tomris, İnci, Gülören, Gülfer, Perran, Aynur, Nida, Feyza ve Nil’den kurulu kafile, 16.11.1973 günü THY uçağıyla Zürich’e gitmiş, oradan Portekiz uçağıyla Geneve ve Lizbon’dan, 21 de Atlantic kıyısındaki Porto şehrine varmıştır.
Portekiz Kupa şampiyonuyla maç 18 Kasım akşamı yapıldı ve Fenerbahçe’nin 14/16, 15/5, 10/5, 15/4 ve 15/13 olarak, 3/2 galibiyeti ile sonuçlandı. Seyirciler, ilk seti 14/16 kaybeden Türk takımını, önceleri merakla seyrettikten sonra, ikinci seti 15/5 kazanması üzerine, ambale etmeye çalışmış, başaramayınca da ayakta alkışlamıştır.
Maç boyunca tribünde 8/10 kişilik bir grubun sürekli “YA… YA… YA… ŞA… ŞA… ŞA… FENERBAHÇE ÇOK YAŞAAAAA!” temposu kulakları okşamış, yanlarına gidildiğinde, bu gençlerin Porto’da petrol rafinerisi kurmakta olan bir Alman firmasının Türk teknisyen ve işçileri oldukları öğrenilmiştir. Atlantik Okyanusu kıyılarında bir Türk Kulübü için, hiç kuşkusuz, ilk kez duyulan ve yaşanan bu coşkulu tezahürat mutlu bir anı olarak işaretlenmeye değer.
Porto’dan 19 Kasımda ayrılıp Lizbon’da müsteşar Samim Şahin tarafından karşılanan Fenerbahçeliler, Büyükelçilikte Fuat Doğu Paşa’nın verdiği yemekten sonra, akşam İtalyan uçağıyla Milano, gece de Roma’ya geldiler. Roma’da THY’nin iki gün misafiri olan takıma Büyükelçi Pertev Subaşı elçilikte yemek vermiş ve kafile 22 Kasımda İstanbul’a dönmüştür.
Fenerbahçe, Portekiz Kupa şampiyonu LEİXÖES takımını 24 Kasım 1973 akşamı Spor ve Sergi Sarayındaki rövanş maçında da 15/8, 15/1 ve 15/9’luk setlerle 3/0 yendi ve tur atladı.
Bükreş Deplasmanı
Avrupa Kupa Galipleri 1973-1974 mevsimi şampiyonasında Fenerbahçe Kız Voleybol Takımı, Portekiz şampiyonunu 2 maçta da yenip eledikten sonra, 2. turu kur’a ile atladı ve Bükreş Dinamo’su ile karşılaşmak üzere çeyrek finale yükseldi.
Macar uçağıyla 6.2.1974 de Bükreş’e giden Bülent Büyükyüksel, R.Dağlaroğlu, Şube Kaptanı Güneş Çapa, Antrenör Deniz Esinduy ve Sema (K), İnci, Aynur, Perran, Gülfer, Tomris, Gülören, Nida, Feyza ve Nil’den oluşan takım 8 Şubat’ta çeyrek finalin bu ilk maçıyla 15 Şubattaki İstanbul rövanşını 3/0 kaybetti ve Avrupa 2. Si Dinamo Bükreş, ÇSKA Moskova ile karşılaşmak üzere, yarı finale yükseldi.
Rüştü Dağlaroğlu | 1907-1987 Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi
Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı, 2022-2023 sezonu final serisinde Eczacıbaşı’nı üç maçta üç galibiyet ile geçti ve sezonu, beş yıl aradan sonra, altıncı kez şampiyon bitirdi.
Aşağıdaki dört video, 11 Mayıs 2023 tarihinde oynanan final serisinin son maçından küçük birer hatıra…
Bir süredir Çamlıca İnas Sultanisi Instagram sayfası‘nda Fenerbahçe tarihinin en özel isimlerinden biri olan, Halit Deringör‘ün deyimiyle “Türk Jeanne d’Arc” Ayten Salih Berkalp’e dair paylaşımlar yapılıyor. Biz de Ayten abla’nın anılarını emanet ettiği, onu çok seven Fenerbahçeliler olarak, hazır TRT’nin yeni dizisi “Bir Zamanlar Kıbrıs” da başlamışken, bunu vesile edelim ve Kıbrıs’ın Fenerbahçeli Kahramanı Dr. Ayten Salih Berkalp’in mücadele hatıralarını yayınlayalım istedik.
Günün birinde adının Fenerbahçe’nin tesislerinden birine verilmesini yıllardır beklediğimiz, Fenerbahçe tarihinin en muhteşem kadınına sevgi ve minnetle!
Direnişçi Türk kadını 1963 çarpışmalarının başlaması ile silahların gömülü yerlerden çıkarılması, temizlenmesi esnasında da erkeğinin yanı başındadır. Bu nedenle bir çok kadına “Mücahitlik Yemini” ettirilmiştir. Kadınlar ev mevzilerinde ise gerektiğinde mücahitleri beslemekte, gerektiğinde ise silah şarjörlerini doldurmaktadır.
Babamın ölümünden sonra aynı katta iki ayrı dairede oturmamıza karşın eniştem Ziya Rızkı’nın TMT’nin serdarı olduğu konusunda kimse bana bir şey söylemedi. Ama yine de ortada bir şeyler olduğundan emindim. Daha 1960’larda adaya yeni döndüğüm günlerde, Kıymet ablam özellikle memur mücahitlerin eğitime gidecekleri zaman, yıllık izinleri yetmediği için bazı hastalıklar ve tıbbi gerekçelerle onların izinlerini nasıl uzatabilecekleri konsunda benden fikir almaya başladı.
Aile dostumuz Şinasi Konuloğlu, sık sık ablamla beni ziyaret etmeye geliyordu. Konuloğlu, bir gün beni Sancaktarlığa götürdü. Kuran’a el basarak yemin edersem (özetle, gördüğüm, işittiğim ve bana emanet edilenleri hiç kimseye ifşa etmeyeceğim hususunda) benimle daha açık konuşabileceğini söyledi. Elimi Kuran’a basarak ve masanın üzerindeki TMT andını okuyarak yemin ettim. Ama işte hepsi o kadar. O günlerdeki TMT görevim, sadece mücahitlerin hastalıkları ve izinleriyle ilgiliydi.
Kabus : Aralık 1963
19 Aralık Cuma gecesini, 20 Aralık Cumartesi’ne bağlayan gece yarısı, Dr. Ayten Berkalp Lefkoşa Devlet Hastanesi’ndeki minicik dairesinde uyurken telefonu çalar. Uyanır, başucundaki telefonun ahizesine uzanır. Santral memuru “Acele ameliyathaneden aranıyorsunuz?” der. “Bana ameliyathaneyi bağlasana” diye yanıt verir. Santral memuru ise “bana acilen oraya gitmeniz gerektiği söylendi” diye karşılık verir.
Hemen giyinir… En alt kattaki koridordan hızlı adımlarla ana merdivene giderken karşıdan gelmekte olan Kan Bankası Sorumlusu Melahat Hacıbulgur’u görür. Yan yana geldiklerinde Melahat Hanım, Dr. Ayten’in kulağına fısıldar : “Dikkatli ol! Rumlarla Türkler çarpışmış. Hastaneye getirilen bir Rum yaralıyı uyutacaksın herhalde. Benden de acil kan istediler”
Dr. Ayten merdivenleri koşarak tırmanır ve soldaki ameliyathane bölümüne girer. Etrafta koşuşan ve telaşla Rumca konuşan birkaç kişiye aldırmadan anestezi odasından bir maske ve kep alarak doğruca ameliyat odasına girer. Yaralı, ameliyat masası üzerinde yatmaktadır. Ameliyat öncesi onun nabız ve tansiyonuna bakar. Sonra hemen “Pentotal” denilen uyuşturucu ilacı, kendisi gelmeden önce yaralının koluna takılmış olan serumun içine vererek anesteziye başlar. Beş dakika sonra Operatör Doktor Christopulos “Hazır mı?” diye sorar. “Evet, başlayabilirsiniz” der Dr. Ayten.
Ameliyat
O akşam yapılan o ameliyat, Girne’den evlerine dönmekte olan bir grup Türk’ün arabasının Rum polisi tarafından durdurulup yoklanmak istenmesi sırasında çıkan olayda yaralanan bir Rum gencineydi. Lefkoşa’nın Tahtakale Türk bölgesinde cereyan eden olayda, biri kadın, diğeri erkek iki genç Türk hayatını kaybetmişti. Ameliyata alınan Rum gencinin yarası ölümcül değildi.
Ameliyat, iki saat içinde tamamlanır. Dr. Ayten yaralıyı uyandırıp koşunda takılı serumla onu cerrahi koğuşuna götürür, sorumlu hemşireye devredip, alt kattaki odasına döner. Ama uyuyamaz. Sabaha dek dışarıda neler olduğunu düşünüp yatağında döner durur. Sabah olur olmaz, kahvaltı bile yapmadan hastaneden ayrılır. Yolda arabasından inip bir gazete alır ve doğruca Selimiye Camii civarında bulunan, İdadi Sokak’taki Türk Hekimler Birliği’ne gider. Daha ne olup bittiğini öğrenemeden, bu kez de Türk Erkek Lisesi’yle ilgili bilgi gelir. İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis’in adamları araba ile Türk Erkek Lisesi önünden geçerken, öğrencilere ateş etmekle kalmamışlar, Atatürk’ün heykelini de kurşunlamışlar!…
1954’de başlayan Fenerbahçe’nin kadın voleybol destanı, pek de kısa sayılmayacak kısa bir aradan sonra 1970’li yıllarda bir kez daha sahne aldı. Aşağıda okuyacağınız yazıda Tapfereritter, “Fenerbahçe Yunan Oyununu Nasıl Bozdu” diyerek, bu muhteşem jenerasyonun Avrupa’da tur atlayan ilk Türk takımı oluşunu anlatıyor.
2010’da Dünya, 2012 ve 2014’te Avrupa şampiyonluklarına ulaşarak Türk voleyboluna büyük sevinçler yaşatan Sarı Meleklerin 1954’te yürümeye başlayıp dere tepe düz gittikleri meşakkatli yolu hatırlarken 1972 yılında “mutlu sonla” biten bir mücadeleyi unutmamak gerek. Çünkü tüm Fenerbahçeliler bilir ki, sarı-laciverte boyanmış her başarı ve şampiyonlukta sonsuz emek, sebat ve azim vardır.
48 Yıl Önce
1972 yılının namağlup İstanbul ve (set bile vermeden) Türkiye şampiyonu olan Fenerbahçe kadın voleybol takımı dördüncü kez Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Türkiye’yi temsil ediyor.
1960-61 sezonunda ilk kez düzenlenen Şampiyona’da Türkiye’yi ilk kez temsil etme onuru da Fenerbahçe’ye ait. Sarı Melekler formalarında ay-yıldız da taşıdıkları o sezon Dinamo Bükreş’e elendiler.
1968-69’da ise Arnavut takımı Nentori Tiran’a 3-2 yenilerek elenirken, 2-0’lık galibiyeti 3-0’a getiremeyip kılpayı elenmenin üzüntüsünü yaşadılar.
1969-70’te ise Sarı Melekler çeyrek finalde (1966 ve 1967’nin şampiyonu ve son iki sezonun finalisti) CSKA Moskova karşısındalar, ancak önceki turu aslında “sahada” geçmediler. Zira, Fenerbahçe’nin son 16 turunda eşleştiği Bulgar Akademik Sofya takımıyla maçların 5-15 Ocak 1970 tarihleri arasında oynanması kararlaştırıldı. Ancak, maçların tarihleri bir türlü belirlenemedi (o zamanlar Avrupa Federasyonları tarih aralığını belirler, maç günlerini saptamak ise kulüplerin inisiyatifine bırakılırdı). Sonrasında ise Bulgar takımı 20 Ocak 1970 tarihinde Fenerbahçe Kulübü’ne bir telgraf göndererek (aynı yılın 22 Eylül-2 Ekim tarihlerinde Bulgaristan’da düzenlenecek olan) Dünya Şampiyonası hazırlıklarını gerekçe göstererek Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’ndan çekildiğini bildirdi ve Fenerbahçe’ye bir sonraki turda başarılar diledi.
1972-73 sezonunda Fenerbahçe dördüncü kez ay-yıldızlı armayı da formasında taşırken kurada bu sefer Yunanistan’ın Panathinaikos takımı çıktı. İlk kez “dişimize göre” kura. Zira o yıllarda, deplasmana gitme koşullarının zorluğu nedeniyle basketbolda ve voleybolda Avrupa Kupalarında ilk turlarda coğrafi bölge uygulaması var. Bu nedenle Türk takımları hep güçlü Balkan ya da Doğu Bloku ülkelerine düşüyor.
Engeller… Engeller…
Bunun ise iki dezavantajı var: Birincisi voleybolda (ve basketbolda) Doğu Bloku ülkeleri çok güçlü. Örneğin kadın voleybolunda 1960-61’de başlayan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda finale yükselebilen ilk Varşova Paktı harici ülke takımı ancak 20. sezonda (1979-80) (bu sporda bayrağı Fenerbahçe’den devralmış olan) Eczacıbaşı. Şampiyon olabilen ilk Varşova Paktı harici ülke takımı ise ta 1987-88 sezonunda İtalya’nın Olimpia Teodora Ravenna takımı. Zaten bir yıl sonra da Varşova Paktı çökecek.
İkinci dezavantaj ise, coğrafi bölge uygulaması nedeniyle hakemlerin de ağırlıklı olarak Varşova Paktı’ndan olmaları ve birbirlerini kollamaları. Örneğin basketbolda Fenerbahçe 1965-66 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk maçta Romen Dinamo Bükreş’i 85-71 yenerek tur için avantajlı bir skor elde etmişse de, Bükreş’teki rövanşta evsahibi takımın yanısıra Rus ve Macar hakemlerle de mücadele etmek zorunda kalıyor ve nihayetinde 17 sayı farkla yenilerek eleniyor. Bu makûs talih yıllar geçse de değişmiyor. Yine örneğin, Fenerbahçe basketbol takımı 1983-84 sezonunda Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda bu defa Romen Steaua Bükreş karşısında ilk maçı 81-67 galip bitirmişken, Bükreş’teki rövanşta karşısında Rus ve Polonyalı hakemleri buluyor. 4 Ekim 1983’teki maçta, dönemin en büyük yıldızı Efe Aydan’a ilk dört dakikada dört faul çalınıyor, 6. dakikada da beş faulle oyun dışı bırakılıyor! Keza, Amerikalı oyuncular Winford Boynes ve Lewis Lonnie de ilk yarıda dörder faule ulaştırılıyor. İkinci yarının hemen başlarında ise her ikisi de “beşliyorlar”. Sahada kalan “bir avuç” Sarı Kanarya direnmeye devam edip farkı son dakikalara kadar 14’ün altında tutuyor. Ancak, hakemler bu defa üst üste çaldıkları “hücum fauller”le Steaua Bükreş’i 18 sayılık farka ulaştırıyorlar ve tur atlatıyorlar…
Bunları teker teker sıralamamızın nedeni, “throwback” ya da “flashback”ler sunmak değil.. Bilakis, amatör branşlarda zaten kıt kanaat ve türlü imkansızlıklarla mücadelelerini sürdüren Türk takımlarının aşmaları gereken devasa engelleri bir nebze de olsa hatırlayabilmek..
Gelelim 1972’ye…
Ne demiştik? Bu defa dişimize göre kura var: Panathinaikos. Yunanistan, kadın voleybolunda bir marka değil. Zaten Yoncaların kadın voleybol takımı da (Fenerbahçe’den 15 yıl sonra) 1969’da kurulmuş, Yunan Ligi ise 1970-71’de başlamış.
Sarı Melekler 5 Kasım 1972’de ilk maç için tıklım tıklım seyirci önünde Spor ve Sergi Sarayı’nın parkelerine çıkıyor. Kadro şu şekilde: Perihan Tangör (kaptan), Sema Bora, Alev Ercins, Şeniz Sevinç, Perran Akaktan, Nida Erışık, Tomris Özpars, İnci Tülay, Aynur Örselenmez, Feyza Güvener, Nil Avunduk ve Nur (listedeki ilk altı isim aynı zamanda maça çıkan ilk altı).
İlk seti 15-10 kaybediyor Fenerbahçe.. Sonra toparlanıyor ve üst üste üç seti 15-12, 15-5 ve 15-12 alarak skorborda 3-1’lik sonucu asıyor. Son sette skor 11-7 Fenerbahçe aleyhindeyken Perran Akaktan’ın servisten kaydettiği kritik sayılar seti ve maçı Fenerbahçe’ye kazandırıyor.
Bu, kadın voleybolunda bir Türk takımının ilk Avrupa galibiyeti. 3-1’lik skor garanti olmasa da 11 Kasım’da Atina’da yapılacak rövanş için umut ışığı. Ancak rövanşta Fenerbahçe’yi türlü gariplikler bekliyor. Zira maçın Romen hakemleri gelmemiş ve Fenerbahçe Atina’da iki Yunan hakemin (Vazakopulos ve Argiropulos) yöneteceği maça çıkıyor (tarihte benzeri bir Avrupa Kupası maçının olup olmadığı araştırmaya değer).
Yunan Takımı Yunan Hakemler
Stelyo Papadopulos Atina’dan şu şekilde bildiriyor:
“Olaylı maçta Panathinaikos’a 3-0 mağlup olan F.Bahçeli kız voleybolculara Yunanlı seyirciler hücum etti
Maçtan sonra bir grup Yunanlı seyirci, Fenerbahçe antrenörünün [rahmetli Deniz Esinduy], hakemin yaptığı hatalara itiraz etmesine sinirlenerek tribünlerden atlayıp Fenerbahçeli kız voleybolculara hücum etti, ancak polis olayı yatıştırdı.
Sinirlerine hakim olamayan Fenerbahçeli kızlar ezilmeden oynamalarına rağmen set alamadılar. Karşılaşmayı yönetecek Romen hakemlerin gelmemesi nedeni ile maçı Yunan Federasyonu’na mensup hakemler yönettiği için Fenerbahçeli yöneticiler itirazda bulundular.”
Setler 15-12, 15-10, 17-15 Yunan takımı lehine. Yunanlar ise taşkınlık içinde. 16 Mart 1993’teki Avrupa Kupa Galipleri Kupası finalinde Efes Pilsen’i mağlup eden Arisli taraftarların kupa töreninden önce Efesli basketbolculara taarruzlarını anımsayan sporsever çoktur. Ancak Torino’daki o finalde bile hiç olmazsa hakemler Yunan değildi.
Avrupa’da Tur Atlayan İlk Türk Takımı
Fenerbahçe maçtaki usulsüzlüğü ve olayları Uluslararası Voleybol Federasyonu‘na (FIVB) şikayet etti. FIVB ise ilk aşamada Fenerbahçe’yi hükmen galip ilan ederek bir üst tura yükseldiğini ilan etti. Ancak, sonra bu kararından dönerek rövanş maçının tarafsız saha olan Sofya‘da 9 Aralık’ta tekrarlanmasına karar verdi. 29 Kasım’da ilan edilen bu karara Panathinaikos 4 Aralık’ta itiraz ettiyse de bu başvuru herhangi bir sonuç vermedi. Ayrıca FIVB ilginç bir ceza da verdi: Fenerbahçe’nin tüm deplasman masraflarının da Yunan Voleybol Federasyonu tarafından ödenmesine hükmedildi.
7 Aralık 1972’de Sarı Melekler otobüse bindi ve Sofya’ya vardı. 9 Aralık’ta maça çıktı. Panathinaikos’un yerinde ise yeller esiyordu. Fenerbahçe sahaya çıkmayan rakibi karşısında hükmen galipti. Bu sonuçla Fenerbahçe, kadın voleybolunda Avrupa kupalarında tur atlayan ilk Türk takımı oldu.
Bu bir “tesadüf” değildi. Müteakip sezon da bu defa Porto’ya karşı alınan çifte galibiyetle çeyrek finale yükseldi Fenerbahçeliler. O dönem de voleybolun rüya takımı Fenerbahçe’ydi. Bugün de..
Tarihe altın harflerle yazılmış bu kadro da kayıplar verdi tabi.. Zamansız, genç yaşta ebediyete uğurladığımız (antrenör ve eski oyuncumuz) Deniz Esinduy ve bir dönem hayatını birleştirdiği Sema Bora ile Galatasaray camiasının unutulmaz ismi olmakla birlikte son iki sezonunu Fenerbahçe’de geçiren Alev Ercins rahmetle andıklarımızdan..
Tapfereritter / Fenerbahçe Yunan Oyununu Nasıl Bozdu
Fotoğraflar
5 Kasım 1972’deki ilk maça çıkan kadro: 10 Perihan Tangör (Özbilgin), 4 Sema Bora (Esinduy), 2 Perran Akaktan, 1 Nur, 3 Nida Erışık, 12 Tomris Özpars (Vuran)-6 Nil Avunduk, 8 Alev Ercins, 9 Şeniz Sevinç, 7 İnci Tülay (Dönmez), 5 Feyza Güvener (Özarca),11 Aynur Örselenmez.
İlk maç sırasında antrenör Deniz Esinduy taktik veriyor.
Sema Bora (4) ve Perran Akaktan (2) hücumda.
Gök bubbede kalan hoş sadâ: Bir dönem hayatlarını birleştiren Deniz Esinduy ve Sema Bora nikah davetiyelerini inceliyorlar.
Voleybolu Fenerbahçe formasıyla bırakan Alev Ercins, Bülent Yüksel’den kulübün hatıra şildini alıyor.
1950’li yıllarda yayınlanan Öz Fenerbahçe dergisinde, Fenerbahçe’nin efsanevi kadın basketbol/voleybol takımının kaptanı Dr. Ayten Salih, takım arkadaşlarıyla röportajlar yapmıştı. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istedik. 8 Mart 2019’da düzenlenen “Tarihe İz Bırakan Fenerbahçe Kadınları” etkinliğinde de yer alan Türkoğlu, röportajın sonunda “Takımımız için en büyük temennim Fenerbahçe ismine lâyık olarak şampiyonluğunu yıllarca devam ettirmesidir” demiş. Temennisi yerini buldu. 1960 yılına kadar 21 şampiyonluğun 19 tanesini kazandılar… Keyifli okumalar…
Geçen yıllarda Fenerbahçeli futbolculara verilen “Küçük Şeytanlar” adı kızlarımızda da devam ediyor.
Resminden de göreceğiniz gibi cin gibi bir kız bu.
Taksim’de oturduğu için “Üç antrenman bana fazla geliyor. Eve geç kalıyorum” diyerek arada sırada kaçamak yapar ama haftanın maçlarında daha da güzel oynayarak istirahatin yaradığını kabul ettirerek tatili (!) daha başlangıçtan elde eder. Cin gibi dedim ya. O işini bilir… Mesela onca film seyretmek de bir nevi istirahattir! Eğer evde veya sinemada istirahat etmiyorsa muhakkak Merallerdedir.
Mamafih bütün bu yazdıklarım onun antrenmanlarına ehemmiyet vermemesi demek değildir. Çünkü o da nâmağlup şampiyon olamamamızdaki sebebi son hafta az antrenman yapmamızda ve dolayısıyla moralimizin bozukluğunda buluyor. Mamafih “O fena oyunla yenilmeyi hak etmiştik ama hakem yeni kaidelerin üçünü hakkıyla kullansaydı yine de İstanbul Üniversitesi’ni mağlup edebilirdik” diyor.
1936 senesinde Trabzon’da doğan ve tahsilini Çamlıca Kız Lisesi’nde tamamlayan Bercis ancak mühim maçlarda heyecanlanırmış ama hiçbirinde de Fenerbahçe’nin basket maçlarını seyrederken heyecanlandığı kadar değil…
-Evlilik spora mani midir?
–Evet. Çünkü hanımının spor yapmasına müsaade edecek modern zihniyetli bir şahıs bulmak, bizim cemiyette, bence büyük bir şans eseridir. (Beyler dikkatli okusun)
Beğendiğim sporcular Can, Altan, Lefter, Naci, Ayten abla, Güneş, Seçkin, Seta… Tam bir sporcu olması bakımından Ayferi’yi Sevim’e her zaman tercih ederim. (Çok cesur konuşuyor bizim şu küçük kız vesselam…)
Tercüme romanları, bilhassa Cronin, Tolstoy ve Dostoyevski’yi okumaktan pek hoşlanan Bercis’in en büyük arzusu güzel bir kütüphaneye malik olmakmış. (Mütevazi kütüphanesi her zaman emrime amade imiş. Teşekkürker.)
-Başka söylemek istediğin bir şey var mı?
-Bizimle beraber heyecan çekenlere, bizi candan teşci edenlere, nihayet çalıştırıp hazırlayanlara teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca takımımız için en büyük temennim Fenerbahçe ismine lâyık olarak şampiyonluğunu yıllarca devam ettirmesidir.
Dr. Ayten Salih – 19 Mart 1956 – Öz Fenerbahçe Dergisi