1933 Yıldönümü Kutlamaları

Fenerbahçe’nin Kuruluşu

Türkiye Sporunda Fenerbahçe Nasıl Meydana Geldi

Fenerbahçe’nin nasıl kurulduğunu araştırmak için 1906 senesi ilkbaharı ne kadar dönmek icap eder. O tarihlerde İstanbul’un spor bakımından görünüşü şudur: En fazla kendisini hissettiren cem’î spor futboldur. Fakat bu oyunu İngilizler, Rumlar oynamaktadırlar. Galatasaraylı gençler, kendi aralarında bir kulüp kurmuş olmakla beraber, bu teşekkül pek o kadar kuvvetli bir halde değildir ve Türk olmayan anasır bu sahada tamamen rakipsizdir.

Vaziyetin bu şekli o zamanki idare tarzının tabii bir neticesi addolunabilir. Fakat buna rağmen Türk gençliğinde spor için bir heves var. Her taraftan bin bir müşkülat çıkarılmasına rağmen futbol oynayan Türk gençlerine tesadüf ediliyor ve bunlar kendi aralarında bir kulüp yapmadıkları için bazen İngiliz takımlarında, bazen de Rum ekiplerinde oynuyorlar.

Futbol merakı, o zaman en fazla Kadıköy semtinde hissolunmakta idi. Moda, Elpis, Kadıköy ve Strugglers gibi en kuvvetli İngiliz ve Rum takımlarının orada bulunuşu futbol hareketlerinin genişlemesini intaç geliyordu. Bu esnada, 1906 senesi ilkbaharında, aralarında bir kulüp tesisini düşünen birkaç Türk genci, bu maksada varmak için kendi aralarında toplantılar yapmaya, Fenerbahçe’ye giderek orada top oynamaya başladılar. Bu gençler Natta şirketinin İstanbul acentası Ziya Bey, Saint Joseph Fransız mektebinin Türkçe hocası Enver Bey, gemi inşaatçısı Âsaf Bey, Bahriye zabitlerinden Necip Bey’lerdi. Bunlar kendi aralarında bir kulüp teşkilini düşünüyor, fakat devrin müşkülâtı onların cesaretini kırıyordu. Kısa bir müddet sonra bu arkadaşlara Sabri Bey, futbolcu Hasan, futbolcu Hüseyin, avukat Hayri bey, Nasuhi Bey, Şefkati Bey ve daha bir kaç meraklı iltihak etti.

O zaman cemiyet teşkili memnu olduğundan kendi aralarında anlaşan bu gençler, ortaya resmen teşekkül etmiş bir kulüp koyamadılar. Fakat bir spor kulübünün en büyük istinatgahını teşkil eden dostluk ve arkadaşlık hisleri, onlara her şeyden daha kuvvetli bir bağla birbirine düğümlüyordu. İlk egzersizlerini daima Fenerbahçe’de yaptıkları için gayriresmî kulüplerinin ismini “Fenerbahçe” koydular. Esasen o devirde kulüpler tamamen semt isimlerini taşıyorlardı. Kadıköy’ünde kurulan bir kulübe o muhitin meşhur semtlerinden birinin adını vermek icap ederdi. Halbuki o devirde Kadıköy isminde bir kulüp olduğu gibi, Moda da ayrı bir spor teşekkülü vardı. Onun için yeni kulübe Kadıköy’ün en meşhur semtlerinden biri olan Fenerbahçe’nin ismi verildi.

Formalarının rengini intihap için bir hayli uzun süren münakaşalar yapıldı ve nihayet son görüşmelerini yaptıkları çimen sahanın üzerinde mebzûl bulunan papatyaların rengini ittifakla kabul ettiler ve Fenerbahçe’nin ilk temeli 1906 senesi ilkbaharında bu suretle kuruldu, kulübünün de forması sarı beyaz oldu.

Fenerbahçe’nin kuruluşu Kadıköy muhitinde bir hadise oldu. Bir spor kulübü ihtiyacını kuvvetle duyan gençlik, bu yeni teşekkülün etrafında büyük bir alaka ile derhal toplanmaya başladı. Her taraftan iltihak arzuları bildiriliyordu. Birdenbire genişleyen bu hareketi idare için bir heyetin seçilmesi lazım geldi ve ilk heyeti idare şu suretle ortaya çıktı

Reis : Ziya Bey
Umumi Kaptan : Futbolcu Hasan
Umumi Katip : Ayetullah Bey
Muhasebeci : Hakkı Saffet Bey
Veznedar : Necip Bey

Futbol egzersizleri, daha kolaylık olmak üzere, Kadıköy’ün içindeki çayırlarda yapılmaya başlandı. Bazen Kurbağalıdere’nin Kalamış koyuna karıştığı yerdeki Kördere, bazen de Gazhane’deki Kemikli çayırında oynanır, seyyar gol postlar her gidilen yere beraber götürülürdü.

Kulübün toplanacak ve oturacak bir binası yoktu. O zamanki vaziyete göre bir kulüp binasına mâlik olabilmek bir hülya telakki olunuyordu. Her akşam kulüp âzası muayyen bir arkadaşın evinde toplanır ve geç vakitlere kadar spora dair mübahaseler yapılırdı. Bu sıralarda Rum ve İngiliz takımları ile dostane maçlar yapılıyor, bazen kazanılıyor, bazen de kaybediliyordu.

Muayyen bir futbol sahasının olmamasından çok güçlük çeken Fenerbahçeliler o zamanlar Papazın Çayırı denilen bugünkü statlarının bulunduğu yeri Hazine-i Hassa’dan uzun bir müddet için kiraladılar ve ilk futbol sahasını bu suretle memlekete kazandırmış oldular.

Bu suretle aradan iki sene geçmiş ve Meşrutiyet ilan edilmişti. Yeni idarenin hazırladığı Cemiyetler Kanunu mucibince Fenerbahçe de tescil olundu ve kulüp bu suretle resmen tescil edilerek teşekkül etmiş bulundu

Bu sırada zamanın en maruf futbolcuları addolunan Hasan ve Hüseyin’in Fenerbahçe’den ayrılarak Kadıköy kulübüne geçmeleri, takımın zayıflaması neticesini vermişti. Lig maçları başlamış ve resmen teşekkül etmiş bulunan Fenerbahçe’nin de ligden hariç kalmasına imkan kalmamıştı. Genç Fenerbahçeliler zayıf takımları ile müsabakalara iştirakten çekinmediler ve bittabii altı kulüp içinde sonuncu kaldılar. Bu netice karşısında biraz kırılan Ziya, Necip ve Asaf beyler de kulüpten çekildiler.

Kulübün bir buhran devri yaşadığı görülüyordu. Maneviyetlerini kaybetmeyen genç Fenerbahçeliler sırasıyla Galip, Nasuhi, Ayetullah ve Hakkı Saffet Bey’lerin evinde toplanıyorlardı. Bu sırada Üsküdar Futbol Kulübü, Fenerbahçe’ye müracaat ederek birleşmek teklifinde bulundu. Beraberliğin kuvvet doğuracağını düşünen Fenerliler bu teklifi kabul ettiler fakat yapılan ilk toplanışta isim ve forma intihabı münakaşası ispat etti ki bu birleşme, kulüpteki beraberliği bozacak ve iyi bir netice vermeyecektir. Bunun için bu fikirden vazgeçildi.

Kulüp aradan geçen kısa zamanda yeni azalar kazanmıştı. Yahya, Hasan Kamil (eski Fenerbahçe ve Millî Takım kaptanı), Kemal (mühendis), Sait Selahattin (Futbol Federasyonu azasından), Nuri (merhum), Tevfik Haccar (Atletizm Federasyonu Tenis Komitesi Reisi), Elkatip Mustafa Fenerbahçe’ye girmişlerdi. Âza miktarı çok arttığından evlerde toplanmaya imkan kalmamıştı. Mutlaka müstakil bir binaya sahip olmak isteyen genç Fenerlilerin imdadına Kemal Bey (mühendis) yetişti. Genş bahçesinin içinde boş duran küçük bir odayı arkadaşlarının emrine verdi.

İşte Fenerbahçelilerin ilk yurdu şimdiki tenis kortlarının karşısında bulunan bu kulübemsi yer olmuştur (1909). Kulüp âzaları evlerinden eşya getirerek bu odayı tefriş ettiler.

Kulübün kendi sahasındaki faaliyeti lig maçlarında müspet bir netice vermiyordu. Takım şampiyonanın sonuncusu olmakta devam ediyordu. Bu sıralarda daima şampiyonluğu elinde tutan Rum ve İngiliz takımları Galatasaray’a boyun eğmiş, sarı-kırmızılılar şampiyon olmuşlardı. 1911-1912 lig maçları başladığı zaman vaziyet bu merkezde idi. Bu mevsimde Galatasaray, lig heyeti ile kendi arasında çıkan bir ihtilaf yüzünden maçlardan çekilmişti. Galatasaray’ın, yani en kuvvetli Türk takımının aradan çekilmesi meydanı Rum ve İngiliz takımlarına boş bırakmıştı. Bütün Türk sporculuğu bunun için müteessirdi. Geride kalan yegâne Türk kulübü Fenerbahçe’nin Galatasaray’ın boşluğunu dolduramayacağı tabiî ve muhakkak görülüyordu.

Fakat netice herkesi şaşırttı. Genç Fenerliler büyük bir azimle oynayarak şampiyonluğu kazandılar. Bu neticenin Galatasaray’ın çekilmesinden mütevellit bir tesadüf olmadığı müteakip senelerde Fenerlilerin aynı mevkiİ muhafaza edebilmeleri ile anlaşıldı.

Şampiyon takım, kulübün etrafındaki alakayı daha geniş bir sahaya nakletti. Âza miktarı birdenbire çoğaldı. Yeni bir binaya geçmek fikri kuvvetlenmişti. Çünkü birçok arkadaşlar, kulüp müzakerelerine, yahut içtimalara pencereden, yahut kapıdan iştirak ediyorlardı. Gençler, kendi aralarında topladıkları 4-5 Lira’yı, bir Çiçek Bayramı tertip ederek 39 liraya çıkardılar ve Altıyol ağzında, Kuşdili Çayırı’na giden cadde ile Vişne Sokağı’nın birleştiği noktada kiraladıkları yeni binaya naklettiler (1912).

O zaman Galatasaray’ın başında bulunan Dr. Hamit Hüsnü Bey Galatasaray’dan ayrılmış ve Fenerbahçe’ye gelmişti. Onun tavassutile kulübün başına o zaman Nafia Nazırı bulunan Hulûsi Bey geldi. Kulübün nizamnamesi ihtiyacı karşılamıyordu. Bunun için yeni bir nizamname, uzun münakaşalardan sonra hazırlandı.

Aradan geçen bir sene içinde bu binanın da kâfi gelmediği anlaşıldı. Kuşdili Çayırı’ndaki bina (yanan kulüp binası) kiralandı ve oraya nakledildi. (1913)

Bu suretle Fenerbahçe memleket sporu için çok faydalı olan mesaisine başlamış ve tamamen kurulmuştu.

Memleketin en büyük spor yurtlarından biri olan Fenerbahçe, bugünkü sağlam mevkiini âzaları arasındaki karşılıklı itimada, sonsuz dostluğa ve muhabbete borçludur. İşte ancak bu sayededir ki sarı-lacivertlilerin yurdu her geçen gün biraz daha kuvvetlenmiş; biraz daha köklenmiş ve memleket sporunun daima ön safında yer bulmuştur.

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8