Etiket: Bülent Eken

  • Osman Göktan Röportajı

    Osman Göktan Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Osman Göktan röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Trabzon’dan İstanbul’a

    Spor hayatınız nasıl başladı?

    Çocukluktan başlarsak; 1934 yılında Trabzon’da doğdum.

    Ortaokulu bitirdikten sonra, o sıralar annem vefat etmişti. Ağabeyim de eşiyle İstanbul’da yaşıyordu. 1950 yazında iki, üç aylığına İstanbul’a onların yanına geldim. Geliş o geliş…

    Annem de olmadığı için ağabeyim beni bırakmadı, Vefa Lisesi’ne yazdırdı. Vefa Lisesi evimize çok ters bir yerdeydi. Okula yürüyerek gidip gelmek zorundaydım.

    Sonra Beyoğlu Anadolu Lisesi’ne geldim. Tünelspor diye bir takımı vardı. Önceleri mahalle arasında oynanan futbol, bu kulübe girmemle benim için profesyonelliğin ilk adımı oldu.

    Trabzon’dan bir de arkadaşım sonradan Beşiktaş’ın kaptanı olacak Nazmi Bilge vardı. Hepsinin arasından ikimiz sivrildik. Ben defans, o forvet oynardı.

    O sene Liseler arası İstanbul Şampiyonu olduk. Kuleli Askeri Lisesi’ni yendik.

    Kısa dönem Kasımpaşa takımından sonra Emniyetspor’a geçtim. İktisat Fakültesi’ne giderken de Emniyetspor’da oynuyordum. Antrenmanlar çok sıkı olmadığından üniversite eğitimimi çok kolay tamamladım. Tamamen müstakil bir kulüptü.

    Galatasaray Kulübü’nde santrafor oynayan Bülent Eken Beyoğluspor takımını yönetiyordu. Takım karşılaşma için Danimarka’ya gidiyordu.

    “Gelir misin?” diye sordular.

    Ben de “ Bülent Ağabey bıktım küçük takımlarda oynamaktan maçlar 8-7 bitiyor. Biraz da şansımı büyük kulüplerde deneyeceğim.” diye cevap verdim.

    Fazla ısrar etmedi. Ben Emniyetspor’da oynarken Fenerbahçe Spor Kulübü’nün doktoru rahmetli Reşat Dermanver’in muayenesi Beyoğlu’ndaydı. Sakatlandığımızda biz de ona giderdik. O da bana çok ısrar ediyordu. Beni illaki Fenerbahçe’ye almak istiyordu. Benim hayalimse zaten Fenerbahçe’ydi.

    Ve hayaliniz gerçekleşti…

    Kim istemez ki Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oynamayı…

    1958 senesi Naciler, Lefterler, Basriler, Canlar, Şükrüler eski ve oturaklı bir takımdı.

    “Tamam” dedik, gittik kulübe…

    Hiçbir şey konuşmadan “İmzala” dediler, imzaladık ne para ne pul hiçbir şey sormak yok. Yeter ki Fenerbahçe olsun.

    Öğrenciydim, ev de geçindirmiyordum. Paranın da pek önemi yoktu.

    Böylece 1958-59 sezonu Fenerbahçe’ye girdim. O sezon da çok iyi gidiyoruz. Bütün sezon her maçı da kazandık. Bayağı da iyi oynuyoruz. Öyle ki diğer takımlar bizden korkuyor ve “Fenerbahçe’den ilk 20 dakika gol yemezsek maçın berabere kalma ihtimali var.” derlerdi. % 90 da her maçı kazanırdık.

    Unutamadığınız maçlar hangileriydi o dönem?

    O sene, bir gruptan Galatasaray; bir gruptan da biz birinci çıktık. İlk maçta Metin Oktay’ın ağları yırtan o gol oldu ve maç 1-0 yenildik.

    Dolmabahçe’de oynuyoruz. Ağlar şimdi olsa yırtılmaz da işte o zamanlar sökmüyorlar bir sene asılı dururdu. Kar, yağmur, çamur çürümüş tabii…

    Neyse o bize büyük bir darbe oldu. “Biz bu maçı kazanacağız, nasıl kazanacağız” diye de konuşuyoruz.

    Bir maç Çarşamba diğeri ise pazardı. O maça çıktık. Çınar Oteli’inde kamptaydık. Ondan önce ben sağ bek oynuyordum. O maçta benim isteğimle santrhaf oynattı beni Fikret Kırcan ağabey. Molnar da antrenördü.

    Fikret Kırcan’a “Ağabey ben Metin’le oynayayım onun stilini çözdüm, ben varken nefes bile alamaz” dedim. O da kabul etti, o pazar günü ikinci maça çıktık.  Ve çok rahat bir şekilde bu final maçını aldık. 4-0 Galatasaray’ı yendik. Bu iki maçı asla unutamam.

    Bu arada Lefter gibi futbolun ordinaryüsü ile de oynama şansı elde ettiniz.

    Lefter bizim için o kadar önemliydi ki, Lefter’le maça çıktığımız zaman hiç korkmuyorduk. Tüm maçları alacağımızdan emindik.

    “Lefter ne yapar eder maçı aldırır” diye düşünürdük hep.

    “En azından bir gol atar” derdik.

    İşte Lefter bize böyle bir güven verirdi. Lefter başka bir futbolcuydu. Onunla oynama bahtiyarlığa da ulaştık. Nur içinde yatsın. Onun gibi bir futbolcu gelmedi sahalara…

    Bir de bir Lefter’le bir anınız varsa paylaşabilir misiniz bizlerle?

    Var tabii, olmaz mı?

    Bir sene Beşiktaş’la üç maç yapacaktık. Bir İstanbul, bir Ankara, bir de Adana. Özel bir turnuvaydı. İstanbul’da, Ankara’da yendik. Son maçımız da Adana. Çok sıcak bir mevsimdi.

    Lefter çok cinlikler yapar hepimizi güldürürdü. Otelde odada oturuyorum. Öyle yukarıda bavulların konulduğu bir yer vardı. Ben de o sırada yatağın üzerinde oturuyorum. “Tak” diye bir yumurta düştü yanıma, nereden geldi anlamadım, biraz sonra baktım bir tane daha düştü. Bir baktım Lefter valizlerin konduğu yere çıkmış oradan kafamıza pişmemiş yumurta atıyor. “Sen ne yapıyorsun?” dedim kaçtı odadan ben de bir yumurta aldım elime lobide dolaşıp onu arıyorum. Onu görünce attım kafasına yumurtayı, yumurta kafasından akıyor. Aman beni bir kovaladı, Adana’da 100 metre yarış olsa birinci olacağız yani. Öyle bir anımız vardı.

    Fenerbahçe’de kaç sene forma giydiniz?

    Zaman içinde Fenerbahçe’de demirbaş olduk. 10 sene oynadım. Ve 340 maça çıktım. O zamanlar defans oyuncularının santrayı geçmesi yasaktı, o nedenle gol sayım çok azdır.

    Antrenör bağırırdı. “Santrayı geçmeyeceksin” derdi.

    Ara sıra penaltı atardım. Beğenirlerdi. Ama asıl penaltıcı yine Lefter’di.

    Yalnız Ankara’da bir son şampiyonluk maçında Lefter yok muydu tam olarak hatırlamıyorum bir penaltı oldu, attım ve o maçla şampiyon olduk. Zaten şampiyonluğa gidiyorduk fakat o penaltıyla şampiyonlukta hisse sahibi olmuştum.

    Bu 10 sene içinde kaç defa şampiyonluk yaşadınız?

    5 şampiyonluk gördüm. Bunların hepsi de benim için ayrı bir önem taşır.

    Sizin döneminizde WM sistemi ile oynanırdı. Yani kalecilik dışında defansın her yerinde görev aldınız. Sizi zorlar mıydı?

    Ben her iki ayağımı da rahat kullanan bir oyuncu olduğum için bu beni hiç zorlamadı. Santrhaf, sağ bek, sol bek oynadım.

    Futbol oynarken mi evlendiniz?

    1962 yılında evlendim. Evli olunca takip altındaydınız. Hatta bazı maçları aldık mı hep beraber eğlenmeye gazinolara giderdik.

    Bir ağabeyimiz rahmetli Müslüm Bağcılar vardı “Fenerbahçe’de evliyim” diye bana takılırdı. Hepimizin hesabını da verir öyle giderdi.

    Çocuklarınızın sporu erken bırakmanızla ilgisi oldu mu?

    İki tane de evladım oldu.

    1967’de tamamen futbolu bıraktım. Evliydim. Deplasmanlara gidiyordum, artık çocuk olunca da ihmal etmek istemiyordum. Futbol hayatımı noktaladım.

    Fakat futbolu Fenerbahçe’de bırakmak benim için hep bir onur kaynağı oldu. Spor hayatım bittikten sonra bile adım her zaman “Fenerbahçeli Osman” oldu. Bunun da değeri para ile ölçülemez. 

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nde bir de yöneticilik geçmişiniz var, anlatabilir misiniz?

    Futbolu bıraktıktan on sene sonra yönetim kuruluna seçildik. Faruk Ilgaz başkandı. İki sene yöneticilik yaptık. O iki senede de bir şampiyonluk, bir ikincilik gördüm.

    Rahmetli Ahmet Erol vardı. Yönetimdeydi. İkimiz futbol takımına karışırdık. Ben sahaya çıkardım.

    7-8 sene sonra da Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’na seçildim. Adnan Alptekin as başkandı. İki sene de öyle çalıştım. Orada da yine bir şampiyonluk, bir ikincilik gördüm. Şansımıza çok güzel geçti. 

    Teknik direktörlük yapmak istemediniz mi?

    Maalesef hayır, çünkü çocuklarım çok küçüktü. Çalışacağım yer de İstanbul dışı ve mutlaka bir Anadolu takımı olacaktı. Çocuklarımı da götürmek istemedim.

    Zaten çocuklar da çok iyi okudular. Oğlum, Alman Lisesi’ni bitirdi. İTÜ’de okudu, master yaptı. Futbolla da ilgisi olmadı. Benim için şartlar çok zordu. İstanbul’daki büyük takımlar ise hep yabancı hocalarla çalışıyordu. 

    Milli takımda kaç kez forma giydiniz?

    Milli takımda dokuz kez oynadım. O zamanlar milli maçlar o kadar çok oynanmıyordu.

    Bir de benim askerlik dönemimde Ordulararası şampiyonluğum var. Maçlar 1960 yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel zamanında Ankara’da oynandı. O sırada Ankara’da Hollanda ile de bir milli maç oynadık. Ankara’da kampa girmiştik. Oradan da milli takımla Dünya Şampiyonası için Rusya, Norveç’e gidecektik. Bir taraftan da ordular arası dünya şampiyonası oynanıyor üç maçtı. Türkiye, Fransa, Hollanda, Belçika vardı. Dört takım finale kalanlar. Ankara’da ilk iki maçı ordu adına oynadım bu iki maçı kazanarak aslında Ordulararası şampiyonluğumuz belli olmuştu.

    Sonra ben A milli ye seçilince kamptan beni aldılar. Milli takımın kampına gideceğiz, askerim de…

    Almanya’da kamp yaptık, oradan Norveç’e geçtik, milli maç oynadık oradan Moskova’ya geçtik orada da Lenin Stadı’nda ikinci milli maçı oynadık Dünya Kupası için.

    Her şey bitince, Türkiye’ye döndük. Bir gün evimdeyken bir baktım kapı çaldı, askerlikten firarımı vermişler “Haber vermeden yurt dışına çıkmış.” dediler. Gittiğim takım milli takım “Orduya haber vermedi.” demişler. Ve mahkemeye verdiler. Sonra her şey açıklığa kavuştu. Bu da bir anıydı benim için.

    Deplasmanlarda genelde kimle aynı odayı paylaşırdınız?

    Mikro Mustafa ile aynı odayı paylaşırdık. Ben de o da çok uykucuyduk. Kafamızı vurduk mu uyurduk. O nedenle beraber kalırdık.

    1958-59’ da Mikro Mustafa, Özcan Erkoç, Yüksel Gündüz hep beraber aynı sene geldik. Takımda oynamaya başladık. Hepsini de çok severdim.

    Kulübümüzün bugünkü şartlarında oynamak ister miydiniz?

    Tabii ki, kim istemez ki?

    Şimdi kulübe baktığımda çok büyüdü. Fenerbahçe’de olmadı ama Emniyetspor’dayken formamı getiriyor, evde yıkatıyordum.

    Fenerbahçe’de o zaman böyle değildi tabii.

    Şimdi formalar havada kapışılıyor.

    Bizde bir forma vardı. “Terledim, bu formayı arada değişeyim” diye bir şey yoktu.

    O zaman bu kadar para da yoktu. Sahaya sezon başında çim ekerlerdi, sezon ortalarına doğru sahada çim falan kalmazdı, toprak sahada çamur içinde oynamak zorunda kalırdınız. Mukayese bile edilmez.

    Taraftara mesajınızı alabilir miyiz?

    Fenerbahçe taraftarını dünyaya değişmem. Kulübünü bu kadar seven taraftar görmedim. Taraftarımız hep takımını seviyor ve hep kazanmak istiyor. Ben seyircimizi çok seviyorum. Oynarken de bir problem yaşamadım. Zaten taraftarla problem varsa o takımda barınamazsınız.

    Maçlara gelebiliyor musunuz? 

    Maçlara geliyorum. Ve aynı heyecanla seyrediyorum.

    Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

    4 tane dünya tatlısı torunum var. Hepsi de dedeleri gibi Fenerbahçeli, bundan dolay çok büyük bir mutluluk duyuyorum.

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası Fenerbahçe

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bundan tam 110 sene önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve sonra aşağıda okuyacağınız diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde ne kadar da uzağız. Keyifli okumalar…


    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde ettikten maada yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Ayn sene yine Fenerbahçe’nin bu gençleri Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu’nun himmetiyle ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı, 4’ünde berabere kaldı ve yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.

  • Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 1957’de yapılan 50. Yıl kutlaması için yayınlanan kitapçıkta mükemmel bir yazı var. Konusu; Fenerbahçe’nin Genç Futbol Takımları… Bir zamanlar Türkiye’nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe, sürekli kendi kadrolarına oyuncu yetiştiriyordu. Bir asır önce Elkatipzade Mustafa Bey ile başlayan ve diğer isimlerle devam eden bu futbol mucizesine şimdilerde çok uzağız. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sarı Lacivert’in Genç Takımları

    Fenerbahçe, Türk futbolunda genç takımlar davasına layık olduğu ehemmiyeti veren ilk Türk kulübü olmak mazhariyetini taşır. Her biri devrinin büyük birer yıldızı olarak parlayan pek çok namlı futbolcular sarı-lacivertin bu genç takımlarından yetişmişlerdir.

    Fenerbahçe’de bu çığırı açan Elkatipzade Mustafa Bey’dir. Sarı-Lacivertin ilk genç takımını kuran bu zat Türk futboluna Zeki Rıza, Alaaddin, Cafer, Baron Feyzi, Demir Ethem ve Refik gibi büyük asları hediye etmiştir. Nitekim 1916 senesinde Altınordu’nun Fenerbahçe’ye yaptığı büyük darbe, onun yetiştirdiği bu genç takımlar sayesinde futbol takımını yıkılmaktan kurtarmıştı.

    Bilahare bu davayı Hüseyin Sami Coşar ile ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Kayacan Beyler ele aldılar. Futboldan çok iyi anlayan bu iki zatın hocalığı ve kıymetli futbolcu Sabih Arca ile “Mocuk” lakabıyla maruf Hikmet’in antrenörlük sahasındaki büyük emekleri kulübümüze zafer sayfaları açan bir genç takım nesli getirdi. Bu takım şehir dahilinde yaptığı maçlarda mükemmel neticeler elde etti. Yurt içinde yaptığı turnelerde de “namağlup” vasfını korumaya muvaffak oldu. Bu arada İzmir’e vaki seyahatte Fenerbahçemizin bu namlı üçüncü takımı Ege’nin en kuvvetli tertipleri olan Altay, Altınordu, Karşıyaka, Garibaldi ve Hilal’i adeta hezimete uğrattı ve bütün maçlarını kazanırken bu takımlara tam 50 gol attı. Aynı takım Bursa’da, devrin maruf futbolcularını kadrosunda bulunduran Muhafızgücü’nden Atatürk’ün huzurunda pek kıymetli bir beraberlik almaya da muvaffak oldu.

    Bu takımdan yetişenler arasında Nihat Sayar (Yüksek Ticaret Okulu Müdürü), Haydar Aşan (Balkan Yüksek Atlama Şampiyonu), Sedat Taylan (İstanbul Futbol Ajanı), Sedat Erkoğlu (Belediye Reis Muavini), Hakkı Gürtay (Veteriner Albay), Nasır Özdeş (Denizyolları Süvarilerinden), Ferruh Örer (İzmir Fuarı Müdürü), Suat Belgin (Fenerbahçe İdare Memuru), Ziya, Seyfi, Hayri ve Şahab gibi kıymetler mevcuttur.

    Genç Milli Takıma Doğru

    Fenerbahçemizin bu meşhur üçüncü takımı yine Hüseyin Sami Coşar ve rahmetli Mocuk Taceddin ile Sabih Arca’nın yetiştirdiği ve hazırladığı dördüncü takım istilak etti. 1927’den 1929 sonuna kadar takım halinde büyük anlaşma gösteren bu küçüklerin arasında da birinci takımımıza Fikret Arıcan, Niyazi Sel, Mehmet Reşat Nayır, Rıza Nemli, Muzaffer Çizer, Ziya gibi genç istidatlar katıldılar. 1929 senesi lig maçlarına girerken Fenerbahçe kadrosunda altı genç elemana yer vermişti. Aynı sene yine bu gençler Federasyon Reisi Muvaffak Menemencioğlu sayesinde ilk defa ihdas edilen genç millî takım kadrosunda da yer aldılar. Genç takımlar maçı için celbedilen ve aralarında meşhur Saroşi’nin de bulunduğu Macar genç millî takımımızın beş oyuncusunu Fenerbahçeli gençler teşkil etmekte idiler.

    Galip Kulaksızoğlu Geliyor

    Hüseyin Sami Coşar’ın İzmir’e tayini, Fuat Hüsnü Bey’in de vazifesi icabı İstanbul’dan ayrılmasından sonra genç takım davasını büyük Fenerbahçeli Galip ağabey üzerine aldı. Galip ağabey ömrünün sonuna kadar Fenerbahçe’nin bu mukaddes davasına hizmet etti. Semihler, Bülentler, Sedat (Bayur)lar, Faruklar, Necdetler, Küçük Fikretler hep onun genç takımlarından yetiştiler. Uzun seneler milli futbol takımımızın santrhaflığını ve Galatasaray’ın takım kaptanlığını yapan Bülent Eken de merhum Galip ağabeyimizin dördüncü takımından yetişen güzide futbolcularımızın arasındadır.

    Galip ağabeyin vefatından sonra kulübümüzün genç takım davası bir duralama safhasına girdi. Nihayet 1944 yılında Fenerbahçe’nin genç takımlarından yetişmiş bulunan milli futbolcumuz Mehmet Reşat Nayır bu davayı şahsi bir gayretle ele aldı. Fenerbahçe genç takımı Mehmet Reşat’ın yakın alaka ve himmeti neticesinde kuvvetli bir varlık olarak ortaya çıktı. Bu takımdan yetişen Eol Keskin, Adnan Tunçay, Kemal ve Hilmi Atakul, Rıfkı Pekşen, Nazif Kamalı, Ruhi gibi müstaid gençleri, İlhan, Necati, Ruhi (Sadi), Haldun, Ali, Burhan, Fikret, Aydemir, Malik, İlhan, Nusret tertibindeki şampiyon kadro takip etti. Müstaid elemanlarından layıkı veçhile faydalanmak ne yazık ki kabil olamadı. Birinci takımımızda birkaç defa oynamak imkanını bulan bu kabiliyetli gençler başka başka kulüplere dağıldılar. Bu takımın kaptanı Aydemir Nemli bugün İstanbulspor’da aynı vazifeyi deruhte ederken “milli” unvanını da taşımaktadır.

    Sabri Kiraz

    Bilahare yine genç takımlarımızdan yetişen kaleci Sabri Kiraz’ın himmet ve alakasıyla Fenerbahçe genç takımı yeniden canlandı. Bu usta hocanın elinde milli takım kadromuza kadar yükselen genç kıymetler yetiştiler. Bunların arasında Şükrü Ersoy, sağ bekimiz Nedim Günar, Emniyet kaptanı Fahir Ülgür, İstanbulspor kaptanı Sabih Sünter’in isimlerini zikredebiliriz.

    Sabri Kiraz’ın genç takımını kulübümüzün eski atletlerinden Reşat Erte’nin hazırladığı genç takımlar takip etti. Bu genç takımımız faaliyet gösterdiği üç yıllık zaman zarfında tam 118 maç yaptı. Bu maçların 113’ünü kazandı. 4’ünde berabere kaldı. Yalnız birini kaybetti ve kulübümüz müzesine tam 120 kupa ile 28 bayrak hediye etti. Başta milli futbolcu ve basketbolcumuz Can Bartu olmak üzere genç milli takımımızın sağ içi Sarıyerli Mustafa, Beykozlu Erdoğan, milli futbolcumuz Avni Kalkavan, Emniyetli Gürkan, Beykozlu Erdinç, genç milli Çetin ve genç milli takımımıza namzet gösterilen Kaya hep bu kadrodan yetiştiler.

    Halen Esat Kaner ve Ömer Boncuk gibi iki eski futbolcumuzun ellerine tevdi edilmiş bulunan genç kadrolarımız kulübümüz namına iftihar vesilesi neticeler almaktadırlar.

    Türkiye’nin Futbolcu Fabrikası

    Fenerbahçe, 1956 senesi Temmuz ayında genç takımını Bulgaristan’a gönderirken, bu davaya gösterdiği büyük ehemmiyeti bir kere daha ispat etmiş oldu. Bu güzel icraatta kulübümüzün genç takımlarından yetişip milli kadroya kadar yükselen maruf futbolcusu ve o tarihlerde idare heyeti azası bulunan Niyazi Sel’in büyük hissesi mevcuttur. Kulübümüz böylelikle genç takımı yurt dışında maçlar yapan ilk Türk kulübü olmak şerefine de erişmiş oldu.

    Genç takımlar gibi büyük bir ideale bütün samimiyetleriyle inanıp kendilerini bu işe vakfeden ve Türk futbolu ile Fenerbahçemize sayısız elemanlar yetiştiren Mustafa Elkatip, Hüseyin Sami Coşar, Fuat Hüsnü Kayacan, Sabih Fani Arca, Ragıp Ziya Mağden, Muvaffak Menemencioğlu, Mehmet Reşat Nayır, Sabri Kiraz, Reşat Erte, Esat Kaner ve Ömer Boncuk’u takdir ve hürmetle yâdederken, Galip Kulaksızoğlu ve Mocuk Taceddin Hikmet’in aziz hatıralarını rahmetle anıyoruz.

    Türkiye'nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe
    Türkiye’nin futbolcu fabrikası Fenerbahçe