Etiket: Cem Pamiroğlu

  • Cem Pamiroğlu Röportajı

    Cem Pamiroğlu Röportajı

    Kıymetli büyüğümüz Sibel Kurt, yıllar boyunca Fenerbahçe resmî dergisinde yaptığı röportajları kendi web sitesinde (SibelKurt.org) topladı. Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, yine müthiş bir Cem Pamiroğlu röportajı ile karşınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Altyapıdan Kupalara

    Spor hayatınız nasıl başladı, Cem Bey?

    Futbola 1970 senesinde Fenerbahçe Spor Kulübü altyapısında başladım.

    Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Annem ve babam kuaförlük yapıyorlardı. Fenerbahçe yönetimindeki bazı kişilerin eşleri, futbolcu eşleri hep babamın kuaförüne gelirmiş. Beni de afacan bir çocuk olarak enerjimi boşaltmam için futbola yazdırmışlar. Her çocuk gibi ben de top peşindeydim. Yakınların, dostların sayesinde başladım kulübe gidip gelmeye.

    O zamanlar yaş kategorileri yoktu. 16 yaşında lisans çıkardı. Genç takım da öyle başlardı. Minikler de vardı ama legaldi. Lisanslı olarak oynanan gruplar değildi.

    A takımda ne zaman oynamaya başladınız?

    1974’ e kadar altyapı 75-76 yılında A takımında antrenmanlar yapıyor, genç takımda da oynuyordum.

    1976’da Datcu genç takım antrenörüydü. Daha sonra A takım antrenörü oldu. Ben de onla birlikte A takımında top oynamaya başladım. Hazırlık kampına gittim, özel turnuvalarla başlayarak 1975-1987 arası Fenerbahçe’de oynadım.

    1987’de Sarıyer Kulübü’ne transfer oldum. Bir Fenerbahçe-Sarıyer maçında jübile yaparak bıraktım.

    Kaç kez milli oldunuz?

    16 kere genç milli takımda, 7 kere ümit milli takımda, 36 kez de A milli takımda oynadım. 

    Fenerbahçe’de kaç şampiyonluk yaşadınız?

    Üç kez lig şampiyonluğu gördüm. Çok kupa gördüm. Son Türkiye Kupası’nı biz almıştık. Bu sene aldık işte! Bu Kupa’dan dolayı tüm futbolcuları ve teknik ekibi kutluyorum. Bize çok büyük bir sevinç yaşattılar.

    Futbolu Sarıyer Kulübü’nde bıraktıktan sonra ne gibi görevler yaptınız?

    1997’de futbolu bırakınca İngiltere’ye gönderildim. Bir sene kaldım, geldim, altyapıda çalıştım. Lisanımı ilerlettim.

    Sonra milli takımda teknik direktör yardımcılığı yaptım.

    Sonra da Anadolu kulüplerinde çalıştım. Çaykur, Ağrıspor, Şekerspor, Rizespor, Çanakkale, Ordu takımlarında daha sonra da ümit milli takım teknik direktörlüğü yaptım

    O dönem iyi oyuncular yetişti; Emre, Arda gibi. Çorbada tuzu olan biri olarak gurur duyuyorum. Bu arkadaşları böyle üst seviyede görmek çok güzel onur verici. Ayrıca kalecimiz Volkan Babacan, Mehmet, Serdar, Mevlüt de patlama yaptılar.

    Futbolculuk günlerinize dönersek bize neler anlatacaksınız?

    Biz takım oyuncuları olarak hepimiz birbirimizle çok samimiydik. O zaman teknoloji bu kadar ilerlememişti. Herkes bilgisayarını alıp odaya çıkmazdı, hep birlikte sohbet ederdik. Bu da insanın takım ruhunu çok geliştiriyor.

    Teknik adamken de gece çocuklar rahat konsantre olsun diye diz üstü bilgisayarlarını toplatırdım.

    Oynadığım yıllarda da bizim takımda Yavuz, Adil, Osman, Alpaslan, Selahattin vardı. Benden 8-10 yaş büyüklerdi. Oynamak kolay değildi. Çok tecrübeli futbolculardı.

    Altyapıdan çıkanları çok takdir ederim. Çok takılırdık birbirimize… Rıdvan’la da karşılıklı çok oynadık. Arkadaşlar hep beraberdik, bakidir hala da sürüyor.

    Peki ya derbi psikolojisi nedir size göre?

    Derbi maçlarda takımın üstünde çok baskı oluyor. Futbolcuyu zaten çevreniz hazırlıyor, fizik kalitenizi diri tuttuğunuz zaman her şey farklı oluyor, hakemin düdüğüyle futbolcu için her şey son buluyor. Bambaşka dünyadasınız, aldığınız direktifleri ve kimlik kalitenizi ortaya koyarak mücadele ediyorsunuz.

    Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

    En unutamadığım soyunma odasının ortasında bir odun sobası vardı. İdman bitince kirlenen formalarımızı elde yıkardık sonra da sobada kuruturduk. Takunyalar ise tam bir felaketti. Kaçımız banyodan sonra o takunyalarla yürürken sabuna basıp kolumuzu bacağımızı kırdık.

    Günümüz futbolcuları kıyaslamak mümkün değil. Bizler de tabii ki bu dönemde oynamak isterdik.

    Fenerbahçe Spor Kulübü gerçekten de çağ atladı ve diğer spor kulüplerine örnek oldu. Siz neler söyleyeceksiniz?

    Bizim dönemde emekleme çağını yaşadık ama bugünün şartlarına geldiğimizde kurallar değişti, zaten teknoloji aldı başını götürdü, futbolda bir takım kurallarda çok büyük değişiklikler oldu.

    Aynı zamanda disiplin müsabaka talimatlarında da anormal değişiklikler oldu. Bizim zamanımızda futbol çok ağır oynanıyordu. Kuralların getirdiği ağırlıklar vardı. Taçtan kaleciye atardınız, elle tutardı, siz topu geri pas oynardınız, elle tutardı. Oyunun büyük bir bölümü kaleciyle geri pas şeklinde geçebilirdi.

    Ben defans oyuncusuydum, rakibine arkadan müdahale etmek gibi bir takım faullere daha müsamahakâr bakılırdı. Ama şimdi öyle değil, tamamen değişti. Şimdi gole yönelik futbol oldu, forvet ve defans oyuncularını koruyan bir şekil ortaya çıktı. Defans oyuncularının alanları daha da kısıtlandı, böyle olunca gole prim verilen bir futbol talimat sistemi ortaya çıktı.

    Kafa yoruyorlar ki futbol daha seyredilir keyifli bir hale dönüşsün. Malzemeler, koşullar, ayakkabılar her şey değişti, makyajlandı, kalıcı eserler oluştu. Fiziki şartlarıyla kulüp nerden nereye geldi?

    Ben Fenerbahçe Spor Kulübü’ne bir tuğla koyan insanı sırtımda taşırım ki Sayın Aziz Yıldırım bunun çok net açık bir örneği. Kulüp kurumsal bir kimliğe büründü. Her köşesinde kurumsal çalışmaların olduğu tesisler, futbolun altyapısı çok kaliteli. Altyapının başında zaten Şenol Çorlu var, zamanında oyuncu olan bu arkadaşlar şimdi eğitime soyundular. Bu da takdir edilecek bir durum, çok önemli.

    Önce oynuyorsunuz, oynadıktan sonra masanın karşı tarafına geçiyorsunuz. Koca bir şehri koca bir nüfusu belki de siz temsil ediyorsunuz. Anadolu’da görev yaptığınızda bu çok daha ortaya çıkmanızı sağlıyor.

    Futbol çok güzel bir olay sevmezseniz yapamazsınız çok meşakkatleri çekecek bir dirence sahip olmanız lazım, ben altyapıdayken pazar fileleriyle antrenmana giderdik. Eve dönüş yolunda aynen filelerde çamurlu eşofmanlarla gelirdik, annelerimiz yıkardı. Tabii çamurlardan şikâyet ederek. Kulüpte banyo sonrası giydiğimiz o takunyalarla ben de iki bileğimden sakat kalmıştım. O zamanlar yurt dışında İngiltere’ye gider onların şartlarını, ortamlarını görürdük, imrenirdik bal dök yala…

    Şimdi biz onlardan bazılarını geçtik. Avrupa standartlarını yakaladık. Milli takımda da çalışmalar Antalya’da çok güzel tesislerde yapılıyor. UEFA’dan Genç milli takım Avrupa Gençler Şampiyonası için özel teşekkür mektubu gelmişti. Şimdi saha içi daha başarılı neticelere gelmek lazım yavaş yavaş…

    Taraftarlar hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

    Her kulübün has taraftarı var kendine göre özel. Açıkçası ben Fenerbahçe taraftarını çok farklı bir yere koyuyorum.

    Bir kere kendi semtiyle, Bağdat Caddesi ile bu kadar özdeşleşen başka bir seyirci olamaz, o caddeden stada geliş, hepsinde sarı lacivert Fenerium’lardan alınmış kıyafetler, objeler olması, bütün aile birlikte yaşıyorlar heyecanı ve maça gelişle sonlandırıyorlar.

    Hangi kesim olursa olsun, futbolcu nasıl sahada maçını oynuyorsa seyirci de maçını oynamaya gidiyor tribüne. Ben böyle değerlendiriyorum. Fenerbahçe seyircisi maçını iyi oynayan seyircilerden…

    Fenerbahçe seyircisi sadece takımına değil; camiasına, yöneticisine, başkanına sahip çıktı. Hiç yalnız bırakmadı. Ekonomik olarak destek yaptı, herkes iç içe girdi müthiş bir sinerji oluştu ve Türkiye’ye yayıldı.

    İki evladınız var. Onların futbola veya sporun başka bir branşına ilgileri oldu mu?

    1987 doğumlu bir oğlum var. Fenerbahçe’de altyapıda oynadı. Paf takımına gelene kadar müthiş bir performans sergiledi. Yalnız üniversite okumak isteyince kaliteli bir eğitim ile futbol bir arada yürümüyor. Eskiden de zordu, devam mecburiyeti istiyorlar. Ben de yaşadım bu sıkıntıyı. Kızımın ise kayak sporuna ilgisi var. 

    Sibel Kurt – Fenerbahçe Resmî Dergisi Röportajı

  • Çabuk Adamlar

    Çabuk Adamlar

    16 Mart 1980 tarihinde Fenerbahçe, Gaziantepspor’u B.Mehmet’in golüyle zar zor 1-0 yenince Kahraman Bapçum oldukça sert bir yazı kaleme almış. Sert ama vizyoner bir yazı… Gerçekten de çok geçmeden çabuk adamlar geldiler ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çabuk Adamlar Yoksa Büyük Mehmetler Kraldır

    Futbolu yürüyerek oynamak sevdasında olanlar bilmelidir ki aralarında bir Büyük Mehmet varsa krallığı ondan alamazlar.

    Ama futbolu yürüyerek oynamak isteyenler (Büyük Mehmet de dahil) unutmamalıdır ki aralarına bir tek (çabuk adam) katıldığı zaman, o (çabuk adam) hepsini silip geçecektir.

    Avrupalılarla karşı karşıya geldiğimizde boynumuzu büken, moralimizi bozan, bizi üzen en önemli şey işte o çeşit (çabuk adamlar) karşısındaki ezilişimizdir. Yoksa aklımız da yeteneğimiz de bilgimiz de onlardan aşağı değildir.

    Ve Fenerbahçeliler, Gaziantep karşısında yürüyerek, hatta zaman zaman durarak futbol oynamak için inat ediyorlardı. Eğer, Gaziantepsporlular bu yavaşlığa kendilerini kaptırıp, Fenerbahçelilere patronluğu bırakmasalar, Sarı-Lacivertli takım zor alırdı iki puanı…

    Ama koşmayı sevmeyen Fenerbahçe, rakipten zorlanmayınca, Büyük Mehmet’in futbol zekası ve kumaşı alıverdi iki puanı…

    Kıpırdamayan ateş böcekleri, kuyrukluyıldız gibi bir golün gözleri kamaştıran ışıltısından sonra hatırlanmazlar bile…

    Kahraman Bapçum – 17 Mart 1980 – Milliyet Gazetesi


    Seyirci: 31.580

    Hasılat: 3.103.025 Lira

    Hakemler: Talat Tokat, İbrahim Acar, Coşkun Kutay

    Fenerbahçe: Adem İbrahimoğlu, Onur Kayador, Cem Pamiroğlu, Erol Togay, Yaşar Yiğit, Müjdat Yetkiner, Önder Mustafaoğlu, Mustafa Arabacıbaşı, Alpaslan Eradlı, İsmail Göksu, Tuna Güneysu, Raşit Çetiner, B.Mehmet Oğuz

    Teknik Direktör: Ziya Şengül

    Gaziantepspor: Yaşar, Nurettin, Turgut, Fatih, Mehmet, Tuğrul, Ömer (Ali), K.Hüseyin (B.Hüseyin), Sami, Murat, Erdal

    Teknik Direktör: Yılmaz Gökdel

    Goller: B.Mehmet (50′)

  • Fenerbahçe Coştu

    Fenerbahçe Coştu

    15 Mayıs 1983 tarihinde oynanan Fenerbahçe-Sakarya maçından sonra İslam Çupi yine bir şaheser kaleme almış. İnsana “Fenerbahçe coştu da İslam Çupi coşmadı mı?” dedirtiyor. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Coştu

    Trabzon baskınından sonra, Fenerbahçe formasına “Made in Stankoviç” markalı bir sözname asılıyordu…

    “Takımımın bundan sonraki 6 maçı, birer finaldir…”

    Dünkü maçın 80. dakikasında yerini Önder’e bırakıp, pistte yürürken çılgınca alkışlanan o Müjdat isimli çocuğun mücadeleye doymamış halini yakalamışsanız dünkü müthiş Fenerbahçe’nin sahada gezdirdiği final terörünün öldürücülüğünü anlardınız… Futbol sahasını bir milyon noktalı bir alan farzederseniz, bir milyon noktaya da ayrı ayrı basan Müjdat, ayrıca çoğalttığı ayakları ile tüm Sakaryalı futbolcuları ikili mücadelelerde sokan bir engerek yılanı idi…

    Final maçları ayakları, adeleleri, yürekleri kemikleştirerek oynanır. Dünkü Fenerbahçe gibi… Final maçının futbolcuları hem kolektif anlayışta, hem ferdi maharette, bütün tahrip gücünü havalandırıp, rakibinin üstüne olanca acımasızlığı içinde yağdıran bir bombardıman uçağı gibidir. Tıpkı dünkü Fenerbahçe gibi…

    Finaller savaşlara benzer… Nasıl savaşların hatası, centilmenliği ve merhameti yoksa, final maçları da kadife eldivenlerle kartopu atılarak kazanılmaz, Fenerbahçe gibi oynayarak kazanılır…

    Maçın ikinci yarısında Haziran güneşi yemiş bir deniz anası gibi sahanın ötesinde, berisinde pelteleşen Sakaryaspor için ilk devre beraberlik ateşinin yakıldığı dev bir duman görüntüsü veriyordu.

    Şenol ve Ahmet’le patlayan kontrataklar, bir denizaltı torpilinin vızıltıları içinde Fenerbahçe defans sularını köpürtüyor, sol tarafta mütemadiyen açılan büyük anaforu Erdoğan bir türlü kapatamıyordu.

    Hele 36. dakikada bir kontratakta Şenol’un üst direkte patlayan vuruşu, acaba “tarih tekerrürden ibarettir” tiryakilerini nasıl düşündürecekti?

    Oysa “tarih tekerrür” etmeyecekti. Çünkü tarih tekerrür etse idi, Şenol’un vuruşu gol olacak ve Sakaryaspor geçen yıl Ali Sami Yen’de olduğu gibi rakibini belki yine 1-0 yenip, Fenerbahçe’yi ikinci kere şampiyonluktan edecekti…

    Fenerbahçe bana göre değil, ötekilere göre futbol güvenoyu almadığı ilk yarıda bile İstanbul’da oynadığı ölü maçların kefenini yırtmıştı…

    Ne var ki sahada uçurtma değil, adam kaldıran bir rüzgar delicesine esiyor ve Fenerbahçeli futbolcu gittiği her yerden daha yerleşmeden 10 metre gerisin geriye postalanıyordu…

    Rüzgarın forması yoktu ama, kendisi vardı ve Fenerbahçe’yi saatteki 10-15 kilometre hızı ile bayağı hırpalıyordu.

    İlk yarıda yarış arabası hızındaki topları kesmek toparlamak için rüzgarlı bayırda kelebek avcılığı yapan Alpaslan, Onur ve Cem ikinci yarıda maçı bitiren kahramanlar olarak final podyumuna çıktı.

    Alpaslan’ın attığı frikik golü, Sakarya kasasını açan usta bir maymuncuktu… Cem’in iğne deliğinden geçen çapraz golünün öncesinde Onur’un Ömer’e yaptığı pres vardı. Osman’ın nefis bir bilek hareketi ile Selçuk’a attırdığı üçüncü golün başlangıcındaki top, soliç boşluğundaki Osman’a Alpaslan’ın telgraf havalesi ile geliyordu…

    Bilen de vardır bilmeyen de… Ben bir bilineni, hem bilene hem bilmeyene bildiriyorum…

    Dünyada gözleri ile hem önünü, hem arkasını gören tek canlı bukalemundur…

    Osman dünkü oyunda işte bu mucizeyi yarattı. Sahanın hem arkasını, hem önünü, hatta sağını solunu, o da yetmedi trafik polislerini, Çamlıca tepesini, Kadıköy pazarını, Kalamış koyunu, gözlerinin içine alan bu usta, dünkü finalin en büyük dürbünü oldu…

    İslam Çupi / 16 Mayıs 1983 – Milliyet Gazetesi (Fenerbahçe Coştu)

  • Şampiyonluk Yüzüğü

    Şampiyonluk Yüzüğü

    1959 öncesi şampiyonluklar konusu, resmi makamlar nezdinde adeta rafa kalktı. Türkiye Futbol Federasyonu, arada sırada “Yakında açıklayacağız” diyor, fakat o yakın nasıl bir yakınsa, bir türlü vakti gelmiyor. Başvuran ve karşı çıkan kulüplerden de ses yok. Bununla beraber, biz konu hakkında araştırmalar yapmaya devam ediyoruz… Bu yazıda 28 şampiyonluğu kazanan 347 futbolcumuzun adı ilk kez bir arada listeleniyor. Yazımızın başlığı “Şampiyonluk Yüzüğü” oldu, çünkü bu zaferleri kazanan insanlara veya ailelerine birer zafer hatırası armağan etmenin, yaşayanlara sonsuz mutluluk vereceğini, vefat edenlerin ise ruhunu şâd edeceğini düşünüyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    28 Şampiyonluk

    Fenerbahçe’nin 28 Türkiye Şampiyonluğu’nu sitemizde tek tek incelemiştik. Aşağıdaki listede okuyacağınız isimleri, kazanılan şampiyonluklara göre ayırdık.

    7 kere şampiyonluk kazanan 2,
    6 kere şampiyonluk kazanan 3,
    5 kere şampiyonluk kazanan 11,
    4 kere şampiyonluk kazanan 17,
    3 kere şampiyonluk kazanan 41,
    2 kere şampiyonluk kazanan 77,
    1 kere şampiyonluk kazanan 196 futbolcumuz var. Lafı fazla uzatmadan listemize geçelim…


    7 Şampiyonluk Kazananlar

    Esat Kaner

    Naci Bastoncu


    6 Şampiyonluk Kazananlar

    Cihat Arman

    Fikret Arıcan

    Fikret Kırcan


    5 Şampiyonluk Kazananlar

    Halit Deringör

    Lebip Elmas

    Melih Kotanca

    Murat Alyüz

    Müzdat Yetkiner

    Ömer Boncuk

    Selçuk Şahin

    Semih Şentürk

    Şeref Has

    Volkan Demirel

    Ziya Şengül


    4 Şampiyonluk Kazananlar

    Ali Rıza Tansı

    Alpaslan Eratlı

    Can Bartu

    Fazıl Arzık

    Hüseyin Yazıcı

    İbrahim İskeçe

    Lefter Küçükandonyadis

    Mehmet Reşat Nayır

    Ogün Altıparmak

    Osman Göktan

    Rüştü Reçber

    Selahattin Torkal

    Serkan Acar

    Şükrü Birand

    Yavuz Şimşek

    Yılmaz Şen

    Yüksel Gündüz


    3 Şampiyonluk Kazananlar

    Alex de Souza

    Ali Filibeli

    Atilla Altaş

    Birol Pekel

    Cem Pamiroğlu

    Cemil Turan

    Cevat Sayit

    Ercan Aktuna

    Ergun Öztuna

    Erol Keskin

    Fuat Saner

    Halil Köksalan

    Hazım Canıtez

    Hüsamettin Böke

    İsmail Kurt

    Kemal Aslan

    Marco Aurelio

    Mehmet Yozgatlı

    Mustafa Güven

    Muzaffer Çizer

    Müjdat Yetkiner

    Nedim Doğan

    Niyazi Gülseven

    Niyazi Sel

    Nuri Pekesen

    Onur Kayador

    Orhan Canpolat

    Önder Çakar

    Özcan Köksoy

    Özer Kanra

    Rebii Erkal

    Samim Var

    Sedat Karaoğlu

    Selim Soydan

    Serhat Akın

    Şaban Topkanlı

    Şevket Demirtepe

    Tuncay Şanlı

    Ümit Özat

    Yaşar Alpaslan

    Yorgo Angelidis


    2 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Çevrim

    Adil Eriç

    Adnan Tuncay

    Ahmet Erol

    Akgün Kaçmaz

    Ali Güneş

    Ali İhsan Okçuoğlu

    Arif Kocabıyık

    Avni Kalkavan

    Aydın Bakanoğlu

    Aydın Çelik

    Aydın Yelken

    Aykut Kocaman

    Basri Dirimlili

    Bekir İrtegün

    Bülent Büyükyüksel

    Caner Erkin

    Cristian Baroni

    Deniz Barış

    Diego Lugano

    Emin İlhan

    Emre Belözoğlu

    Ender Konca

    Engin Verel

    Erdoğan Arıca

    Ersoy Sandalcı

    Fabio Luciano

    Fatih Akyel

    Gökhan Gönül

    Halil Özyazıcı

    Hasan Özdemir

    Hayati Öney

    Ilie Datcu

    İsmail Alemdaroğlu

    İsmail Kartal

    Joseph Yobo

    Kemal Atakul

    Levent Engineri

    Mahmut Hanefi Erdoğdu

    Marcio Nobre

    Mehmet Topuz

    Mert Günok

    Murat Hacıoğlu

    Mustafa Kaplakaslan

    Muzaffer Ateşçi

    Naci Erdem

    Namık Erbay

    Necdet Çoruh

    Necdet Dalay

    Nedim Günar

    Numan Okumuş

    Numan Uzun

    Nurettin Yıldız

    Oğuz Çetin

    Olcan Adın

    Orhan Menemencioğlu

    Osman Arpacıoğlu

    Önder Mustafaoğlu

    Önder Turacı

    Özcan Arkoç

    Pierre Van Hooijdonk

    Rıfkı Pekşen

    Sabri Kiraz

    Selahattin Karasu

    Selçuk Yula

    Serkan Balcı

    Servet Çetin

    Süleyman Tekil

    Şenol Birol

    Şenol Çorlu

    Şeref Benibol

    Şükrü Ersoy

    Uche Okechukwu

    Yaşar Duran

    Yaşar Mumcuoğlu

    Yusuf Şimşek

    Zafer Göncüler


    1 Şampiyonluk Kazananlar

    Abdullah Ercan

    Abdullah Sakallı

    Abdülkerim Durmaz

    Ahmet Habiboğlu

    Ali Elgin

    Ali Nail Durmuş

    Alper Akıcı

    Alper Potuk

    Andre Santos

    Argun Nemli

    Aygün Taşkıran

    Bahri Kaya

    Bahtiyar Yorulmaz

    Basri Taşkavak

    Bedii Yazıcı

    Bilal Şar

    Birol Altın

    Bruno Alves

    Burhan Sargın

    Bülent Tanyeri

    Bülent Uygun

    Cahit Zeren

    Can Arat

    Celil Sağır

    Cemal Şıkak

    Cemal Uludağ

    Cemal Uzkes

    Colin Kazım Richards

    Coşkun Demirbakan

    Çetin Aktulgalı

    Dalian Atkinson

    Daniel Guiza

    Deivid de Souza

    Dirk Kuyt

    Durmuş Çolak

    Dusan Pesic

    Edu Dracena

    Egemen Korkmaz

    Elvir Baljic

    Elvir Boliç

    Emmanuel Emenike

    Emre Aşık

    Engin İpekoğlu

    Erdal Kocaçimen

    Erdi Demir

    Erdinç Sandalcı

    Ergin Parlar

    Erhan Albayrak

    Erhan Uyaroğlu

    Erol Bulut

    Eyüp Odabaşı

    Fabiano Lima

    Fabio Bilica

    Fahruddin Zeynelovic

    Faruk Hızer

    Feyyaz Uçar

    Fuat Güngör

    Füruzan Şansal

    Gökay İravul

    Gökhan Ünal

    Günaydın Özyurt

    Güngör Tekin

    Güray Erdener

    Hadi Tarlan

    Haim Revivo

    Hakan Bayraktar

    Hakan Tecimer

    Hakkı Pavli

    Halil İbrahim Kara

    Halil İbrahim Poçar

    Hasan Ali Kaldırım

    Hasan Vezir

    Hasan Yıldızeli

    Hilmi Ardağ

    Hilmi Atakul

    Hilmi Kiremitçi

    Hüseyin Çakıroğlu

    Ion Nunweiller

    Issiar Dia

    Ivailo Petkov

    İbrahim Aydın

    İbrahim Ejder

    İhsan Kavak

    İlhan Eker

    İlker Yağcıoğlu

    İlyas Tüfekçi

    İrfan Denever

    İsmail Güldüren

    İsmail Kurşun

    İsmet Saral

    Jes Högh

    John Moshoeu

    Kadri Aytaç

    Kamil Ekin

    Kamil Güvenal

    Kemalettin Şentürk

    Kennet Andersson

    Kerim Zengin

    Konur Alp Mutlu

    Lütfi Boyer

    Mahmut Aydın

    Mamadou Niang

    Mateja Kezman

    Mehmet Ali Has

    Mehmet Hacıoğlu

    Mehmet Topal

    Mert Meriç

    Michal Kadlec

    Milan Rapajic

    Miroslav Stoch

    Moussa Sow

    Muammer Oraman

    Muhammed Akarslan

    Muhammed İbrahimbegoviç

    Mustafa Arabacıbaşı

    Mustafa Doğan

    Mustafa Özer

    Naci Sarıtaş

    Naim Şukal

    Naki Kinezoğlu

    Nazım Kayar

    Necdet Erdem

    Nezihi Tosuncuk

    Nikola Lazetic

    Nikolas Anelka

    Niyazi Tamakan

    Nusret Özmengü

    Nüzhet

    Ogün Temizkanoğlu

    Oğuz Dağlaroğlu

    Okan Alkan

    Orhan Kapucu

    Osman Denizci

    Ömer Karabacak

    Özcan Kızıltan

    Özer Hurmacı

    Pierre Webo

    Radmilo Ivancevic

    Radomir Antic

    Rafet Atamer

    Rasih Minkari

    Raşit Karasu

    Raul Meireles

    Recep Biler

    Recep Nurcan

    Recep Ölmez

    Rıdvan Dilmen

    Robert Enke

    Sadi Çoban

    Safa Özyurt

    Saffet Akbaş

    Salih Uçan

    Samuel Holmen

    Samuel Johnson

    Sedat Bayur

    Selçuk Hergül

    Semih Arıcan

    Seracettin Kırklar

    Serdar Kesimal

    Serdar Kulbilge

    Serdar Şenkaya

    Sergiy Rebrov

    Serkan Özsoy

    Serkan Reçber

    Sertaç Olcayto

    Srebrenko Repçiç

    Stephen Appiah

    Stjepan Tomas

    Süleyman Köprülü

    Şenol Ustaömer

    Şevki Şenlen

    Tacettin Ergürsel

    Taci Ece

    Tarık Daşgün

    Tayfun Korkut

    Taygun Erdem

    Timuçin Çuğ

    Toni Schumacher

    Tuğrul Duru

    Tuna Güneysu

    Tuncay Becedek

    Turan Akra

    Turan Sofuoğlu

    Turgay Aksu

    Tümer Metin

    Uğur Boral

    Yakup Kordal

    Yaşar Yalçınpınar

    Yenal Kaçıra

    Yıldırım İper

    Zafer Dinçer

    Zeki Rıza Sporel

    Zeki Temizler

    Zihni Kanmaz

    Ziya Atamer

    Zoran Mirkoviç

  • Şenol Çorlu

    Şenol Çorlu

    Kamuran Tekil‘in senelerce çıkardığı, sonrasında ise Neriman Tekil‘in devam ettirdiği Fenerbahçe Spor Dergisi’nin Mayıs-Haziran 1987 sayısında konuklardan birisi de futbolcu Şenol Çorlu idi.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’nin Acar Futbolcusu Şenol Çorlu

    1961 Ankara doğumlu, ilk, orta ve liseyi başkentte tamamladı. Futbola 1978’de Ankara Petrolofisi’nde başladı. Bir yıl sonra Orduspor’la mukavele imzaladı. 1981’de Sakaryaspor’a geçti. 3 yıl burada top koşturduktan sonra, 1984’de Fenerbahçe’ye transfer oldu. Bekar, annesi ile birlikte Erenköy’de kendi dairelerinde oturuyor.

    • Şenol, futbolu yaşantın içinde ne gibi bir etkisi oluyor?
    • Öncelikle şunu söylemeliyim. Futbolu çok seviyorum ve bu spor dalı tüm benliğimi sarmış durumda. Adeta futbolla yatıyor, futbolla kalkıyorum. Hayatımın her dakikası onunla kaim dersem, abartmış sayılmam. Futbolsuz bir yaşantının bana çok monoton geleceğini, onsuz yapamayacağımı kesinlikle söyleyebilirim.
    • Fenerbahçe bu yıl ligde de, kupada da havlu attı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
    • Bu yılki takımımız, kanımca önceki yılların gücünde değil. Teknik konulara değinmenin biz futbolcular için doğru olmadığına kesinlikle inanıyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim. Takımımızdan ayrılmak zorunda kalan klas futbolcuların yanında, kiraya verilmeleri arzu edilen tecrübeli asların takımı çaptan düşürdüğü şahsi görüşümdür. Bu yılki başarısızlıklarımızın bundan kaynaklandığını tahmin etmek zor değil sanırım.
    • Yani Selçuk Almanya’ya, İlyas Galatasaray’a, Erdoğan Diyarbakır’a, Cem Sarıyer’e, Yaşar Malatya’ya gittikleri için mi bu duruma düştük demeye getiriyorsunuz? Peki, gelenler bunlara tercih edilmiş olmalı ki, bunlar tasfiye edildi, öyle değil mi?
    • Valla abi, yukarıda da bahsettiğim gibi teknik konulara değinmem doğru olmaz. Bu konudaki düşüncelerim, genelde kamuoyunun düşüncelerine uyuyor. Bu konuda söylenecek başka bir şeyim olmaz.
    • Konuyu değiştirelim ve şunu soralım. Anılarında iz bırakan bir maçın oldu mu?
    • İstanbul’daki 8-0’lık yenilginin rövanşını milli takımla Londra’da yaptığımız ve bu kez de 5-0 yenildiğimiz ilginç maçı unutamam. İlginçlik şuradan geliyor: Futbolun beşiği İngiltere’de ilk kez bir maça çıkıyordum. İngiliz oyuncuların bile parmakla sayılacak kadar az maç yaptıkları ünlü Wembley Stadı’nda oynama olanağına kavuşmuştum Sahaya çıkarken ayaklarımın titrediğini hissediyordum. 90 dakikayı nasıl tamamlayabildiğimi bir ben, bir de Allah bilir. Tüm maç boyunca ezilmediğimizi, zaman zaman İngiliz seyirciden alkış aldığımızı söyleyebilirim.
      Bir de, önceki yıl Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Bordo ile Fransa’da oynayıp 3-2 kazandığımız maçın anılarımda ayrı bir yeri vardır. Bu maçta iki şeyi unutamam. İlki, Selçuk’un attığı ilk golde İlyas’ın uzattığı şaheser pas. İkincisi, çok sıkışık bir pozisyonda ve çok zor bir durumda rahmetli Hüseyin’in attığı galibiyet golü. Bu nedenle, ebediyete göçen arkadaşımı, sevgili ağabeyimi bir kez daha rahmetle ve minnetle anarım.
    • En çok beğendiğin yerli ve yabancı futbolcular?
    • Bizden Sakaryaspor’dan eski arkadaşım B.Aykut, Metin (BJK), Uğur (GS), Yusuf (GS), Müjdat ve Abdülkerim.
      Yabancılardan, tek kelime ile hayranlık duyduğum iki kişi var : Liverpool’dan Ian Rush ve İspanyol Butragueno.
    • Avrupa’da hangi takımda oynamak isterdiniz?
    • Takım önemli değil. İngiliz takımlarının birinde oynamak isterdim.
    • Sinema ve tiyatro ile aran nasıl?
    • Her ikisini de severek izlerim. Ancak, her gün devamlı antrenman hafta sonu maçlar, deplasmanın devamlı yorgunluğu, bu iki sanat kolu ile ilgilenmemizi engelliyor. Bir de bunları izlemek konusunda televizyonun sağladığı kolaylık yabana atılmayacak bir olgu. Bu zevkimizi çoğu kez bu sihirli kutudan sağlıyoruz.
    • Kaç kez milli oldun?
    • 3 genç, 9 ümit ve 14 A Milli takımında yer aldım. Hesap edersek 26 kez milli oldum.
    • Futbol hayatının devamı süresince o şerefli formayı giymeni temenni eder, başarılar dilerim.

    Muhlis Algur / Fenerbahçe Spor Dergisi / Mayıs-Haziran 1987

  • Fenerbahçe’nin Yirminci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin Yirminci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 15 Ağustos 1984 tarihinde başlayıp 2 Haziran 1985’de biten Türkiye Ligi’nde, 34 maçta 18 galibiyet, 14 beraberlik ve 2 yenilgi alarak yirminci Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Fenerbahçe adına sezonun gol kralı 28 maçta attığı 14 golle İlyas Tüfekçi oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin yirminci Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türkiye Ligi Maçları

    15.08.1984 / Zonguldakspor 0 – 1 Fenerbahçe

    26.08.1984 / Malatyaspor 0 – 0 Fenerbahçe

    02.09.1984 / Fenerbahçe 2 – 0 Ankaragücü

    08.09.1984 / Fenerbahçe 0 – 0 Kocaelispor

    23.09.1984 / Fenerbahçe 1 – 0 Bursaspor

    30.09.1984 / Galatasaray 1 – 1 Fenerbahçe

    07.10.1984 / Fenerbahçe 7 – 0 Denizlispor

    13.10.1984 / Fenerbahçe 1 – 0 Altay

    20.10.1984 / Fenerbahçe 3 – 3 Sarıyer

    04.11.1984 / Gençlerbirliği 1 – 1 Fenerbahçe

    18.11.1984 / Fenerbahçe 0 – 0 Trabzonspor

    25.11.1984 / Sakaryaspor 2 – 0 Fenerbahçe

    01.12.1984 / Fenerbahçe 4 – 0 Eskişehirspor

    09.12.1984 / Boluspor 0 – 1 Fenerbahçe

    16.12.1984 / Fenerbahçe 0 – 0 Beşiktaş

    23.12.1984 / Fenerbahçe 2 – 2 Orduspor

    30.12.1984 / Antalyaspor 3 – 4 Fenerbahçe

    20.01.1985 / Fenerbahçe 6 – 1 Malatyaspor

    27.01.1985 / Ankaragücü 0 – 0 Fenerbahçe

    03.02.1985 / Kocaelispor 0 – 1 Fenerbahçe

    09.02.1985 / Fenerbahçe 5 – 0 Zonguldakspor

    17.02.1985 / Bursaspor 1 – 0 Fenerbahçe

    03.03.1985 / Fenerbahçe 2 – 2 Galatasaray

    10.03.1985 / Denizlispor 0 – 0 Fenerbahçe

    17.03.1985 / Altay 2 – 2 Fenerbahçe

    23.03.1985 / Fenerbahçe 4 – 2 Sarıyer

    07.04.1985 / Fenerbahçe 4 – 1 Gençlerbirliği

    14.04.1985 / Trabzonspor 1 – 1 Fenerbahçe

    20.04.1985 / Fenerbahçe 1 – 0 Sakaryaspor

    05.05.1985 / Eskişehirspor 0 – 1 Fenerbahçe

    12.05.1985 / Fenerbahçe 3 – 0 Boluspor

    20.05.1985 / Beşiktaş 2 – 2 Fenerbahçe

    26.05.1985 / Orduspor 0 – 2 Fenerbahçe

    02.06.1985 / Fenerbahçe 3 – 1 Antalyaspor


    En Çok Forma Giyenler

    33 Maç : Dusan Pesiç, Müjdat Yetkiner

    32 Maç : İsmail Kartal

    31 Maç : Abdülkerim Durmaz

    30 Maç : Srebrenko Repçiç

    29 Maç : Şenol Çorlu

    28 Maç : Cem Pamiroğlu, İlyas Tüfekçi

    26 Maç : Hüseyin Çakıroğlu

    25 Maç : Yaşar Duran

    23 Maç : Erdoğan Arıca

    21 Maç : Önder Çakar

    18 Maç : Hasan Özdemir, Selçuk Yula

    16 Maç : Tuğrul Duru

    12 Maç : Sedat Karaoğlu

    10 Maç : Nurettin Yıldız

    7 Maç : Arif Kocabıyık, Engin Verel

    2 Maç : Birol Altın, Onur Kayador

    1 Maç : Turgay Aksu


    En Çok Gol Atanlar

    14 Gol :İlyas Tüfekçi

    10 Gol : Selçuk Yula

    8 Gol : Dusan Pesiç, Şenol Çorlu

    6 Gol : Srebrenko Repçiç

    5 Gol : Hüseyin Çakıroğlu

    3 Gol : Abdülkerim Durmaz, Hasan Özdemir

    2 Gol : Müjdat Yetkiner, Tuğrul Duru

    1 Gol : Cem Pamiroğlu, Engin Verel, Erdoğan Arıca, İsmail Kartal

    Fenerbahçe'nin Yirminci Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin Yirminci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)

    Fenerbahçe’nin 6. Türkiye Şampiyonluğu (1944)

    Fenerbahçe’nin 7. Türkiye Şampiyonluğu (1945)

    Fenerbahçe’nin 8. Türkiye Şampiyonluğu (1946)

    Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu (1950)

    Fenerbahçe’nin 10. Türkiye Şampiyonluğu (1959)

    Fenerbahçe’nin 11. Türkiye Şampiyonluğu (1961)

    Fenerbahçe’nin 12. Türkiye Şampiyonluğu (1964)

    Fenerbahçe’nin 13. Türkiye Şampiyonluğu (1965)

    Fenerbahçe’nin 14. Türkiye Şampiyonluğu (1968)

    Fenerbahçe’nin 15. Türkiye Şampiyonluğu (1970)

    Fenerbahçe’nin 16. Türkiye Şampiyonluğu (1974)

    Fenerbahçe’nin 17. Türkiye Şampiyonluğu (1975)

    Fenerbahçe’nin 18. Türkiye Şampiyonluğu (1978)

    Fenerbahçe’nin 19. Türkiye Şampiyonluğu (1983)

  • Fenerbahçe’nin On Dokuzuncu Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin On Dokuzuncu Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 29 Ağustos 1982 tarihinde başlayıp 18 Haziran 1983’de biten Türkiye Ligi’nde, 34 maçta 18 galibiyet, 13 beraberlik ve 3 yenilgi alarak on dokuzuncu Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Fenerbahçe adına sezonun gol kralı 30 maçta attığı 19 golle Selçuk Yula oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin on dokuzuncu Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türkiye Ligi Maçları

    29.08.1982 / Fenerbahçe 1 – 1 Antalyaspor

    12.09.1982 / Fenerbahçe 0 – 1 Adanaspor

    19.09.1982 / Fenerbahçe 2 – 0 Altay

    26.09.1982 / Samsunspor 1 – 2 Fenerbahçe

    03.10.1982 / Fenerbahçe 2 – 0 Kocaelispor

    10.10.1982 / Beşiktaş 0 – 1 Fenerbahçe

    17.10.1982 / Ankaragücü 0 – 1 Fenerbahçe

    23.10.1982 / Fenerbahçe 1 – 0 Gaziantepspor

    31.10.1982 / Fenerbahçe 2 – 1 Sarıyer

    21.11.1982 / Adana Demirspor 0 – 1 Fenerbahçe

    27.11.1982 / Fenerbahçe 4 – 2 Trabzonspor

    05.12.1982 / Sakaryaspor 1 – 1 Fenerbahçe

    11.12.1982 / Fenerbahçe 2 – 1 Zonguldakspor

    19.12.1982 / Mersin İdman Yurdu 0 – 0 Fenerbahçe

    26.12.1982 / Fenerbahçe 1 – 0 Galatasaray

    05.01.1983 / Fenerbahçe 1 – 1 Bursaspor

    09.01.1983 / Boluspor 0 – 0 Fenerbahçe

    20.02.1983 / Antalyaspor 1 – 1 Fenerbahçe

    06.03.1983 / Altay 1 – 0 Fenerbahçe

    13.03.1983 / Fenerbahçe 1 – 0 Samsunspor

    20.03.1983 / Kocaelispor 1 – 1 Fenerbahçe

    26.03.1983 / Fenerbahçe 1 – 1 Beşiktaş

    03.04.1983 / Fenerbahçe 0 – 1 Ankaragücü

    10.04.1983 / Gaziantepspor 0 – 1 Fenerbahçe

    16.04.1983 / Sarıyer 0 – 0 Fenerbahçe

    27.04.1983 / Fenerbahçe 2 – 0 Adana Demirspor

    01.05.1983 / Adanaspor 0 – 0 Fenerbahçe

    07.05.1983 / Trabzonspor 0 – 1 Fenerbahçe

    15.05.1983 / Fenerbahçe 3 – 0 Sakaryaspor

    22.05.1983 / Zonguldakspor 0 – 0 Fenerbahçe

    29.05.1983 / Fenerbahçe 3 – 0 Mersin İdman Yurdu

    05.06.1983 / Galatasaray 4 – 4 Fenerbahçe

    12.06.1983 / Bursaspor 1 – 2 Fenerbahçe

    18.06.1983 / Fenerbahçe 1 – 1 Boluspor


    En Çok Forma Giyenler

    34 Maç : Cem Pamiroğlu

    32 Maç : Alpaslan Eratlı, Arif Kocabıyık, Mehmet Hacıoğlu

    31 Maç : Erdoğan Arıca

    30 Maç : Selçuk Yula

    29 Maç : Müjdat Yetkiner, Özcan Kızıltan

    28 Maç : Osman Denizci

    27 Maç : Yaşar Duran

    25 Maç : Onur Kayador

    22 Maç : Mustafa Arabacıbaşı

    14 Maç : Muhammed İbrahimbegovic

    13 Maç : Sedat Karaoğlu

    10 Maç : Bahtiyar Yorulmaz

    8 Maç : Nurettin Yıldız

    5 Maç : Zafer Dinçer

    4 Maç : Hasan Yıldızeli

    3 Maç : Hasan Özdemir

    2 Maç : Fahruddin Zeynelovic, Mahmut Aydın

    1 Maç : Güngör Tekin, Sertaç Olcayto


    En Çok Gol Atanlar

    19 Gol : Selçuk Yula

    4 Gol : Mehmet Hacıoğlu, Osman Denizci, Özcan Kızıltan

    3 Gol : Cem Pamiroğlu

    2 Gol : Muhammed İbrahimbegovic, Müjdat Yetkiner

    1 Gol : Alpaslan Eratlı, Arif Kocabıyık, Onur Kayador, Zafer Dinçer

    Fenerbahçe'nin On Dokuzuncu Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin On Dokuzuncu Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)

    Fenerbahçe’nin 6. Türkiye Şampiyonluğu (1944)

    Fenerbahçe’nin 7. Türkiye Şampiyonluğu (1945)

    Fenerbahçe’nin 8. Türkiye Şampiyonluğu (1946)

    Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu (1950)

    Fenerbahçe’nin 10. Türkiye Şampiyonluğu (1959)

    Fenerbahçe’nin 11. Türkiye Şampiyonluğu (1961)

    Fenerbahçe’nin 12. Türkiye Şampiyonluğu (1964)

    Fenerbahçe’nin 13. Türkiye Şampiyonluğu (1965)

    Fenerbahçe’nin 14. Türkiye Şampiyonluğu (1968)

    Fenerbahçe’nin 15. Türkiye Şampiyonluğu (1970)

    Fenerbahçe’nin 16. Türkiye Şampiyonluğu (1974)

    Fenerbahçe’nin 17. Türkiye Şampiyonluğu (1975)

    Fenerbahçe’nin 18. Türkiye Şampiyonluğu (1978)

  • Fenerbahçe’nin On Sekizinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin On Sekizinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe, 27 Ağustos 1977 tarihinde başlayıp 28 Mayıs 1978’de biten Türkiye Ligi’nde, 30 maçta 17 galibiyet, 8 beraberlik ve 5 yenilgi alarak on sekizinci Türkiye Şampiyonluğu’nu kazanmış oldu… Fenerbahçe adına sezonun gol kralı 30 maçta attığı 17 golle Cemil Turan oldu. Huzurlarınızda Fenerbahçe’nin on sekizinci Türkiye Şampiyonluğu ve emeği geçenler…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Türkiye Ligi Maçları

    27.08.1977 / Fenerbahçe 2 – 1 Samsunspor

    03.09.1977 / Fenerbahçe 5 – 2 Mersin İdman Yurdu

    10.09.1977 / Ankaragücü 2 – 1 Fenerbahçe

    25.09.1977 / Fenerbahçe 2 – 0 Orduspor

    02.10.1977 / Fenerbahçe 2 – 0 Galatasaray

    08.10.1977 / Fenerbahçe 1 – 1 Altay

    17.10.1977 / Adanaspor 0 – 3 Fenerbahçe

    06.11.1977 / Fenerbahçe 1 – 0 Beşiktaş

    20.11.1977 / Diyarbakırspor 2 – 2 Fenerbahçe

    03.12.1977 / Fenerbahçe 1 – 0 Bursaspor

    10.12.1977 / Adana Demirspor 1 – 3 Fenerbahçe

    18.12.1977 / Zonguldakspor 0 – 1 Fenerbahçe

    24.12.1977 / Fenerbahçe 2 – 0 Eskişehirspor

    01.01.1978 / Boluspor 1 – 0 Fenerbahçe

    08.01.1978 / Trabzonspor 0 – 0 Fenerbahçe

    19.02.1978 / Samsunspor 3 – 2 Fenerbahçe

    26.02.1978 / Mersin İdman Yurdu 2 – 2 Fenerbahçe

    05.03.1978 / Fenerbahçe 2 – 0 Ankaragücü

    12.03.1978 / Orduspor 1 – 1 Fenerbahçe

    19.03.1978 / Fenerbahçe 2 – 2 Galatasaray

    26.03.1978 / Altay 0 – 1 Fenerbahçe

    02.04.1978 / Fenerbahçe 1 – 2 Adanaspor

    09.04.1978 / Fenerbahçe 1 – 0 Beşiktaş

    16.04.1978 / Fenerbahçe 2 – 1 Diyarbakırspor

    23.04.1978 / Bursaspor 0 – 1 Fenerbahçe

    30.04.1978 / Fenerbahçe 1 – 0 Adana Demirspor

    06.05.1978 / Fenerbahçe 4 – 0 Zonguldakspor

    14.05.1978 / Eskişehirspor 1 – 1 Fenerbahçe

    21.05.1978 / Fenerbahçe 1 – 1 Boluspor

    28.05.1978 / Fenerbahçe 0 – 1 Trabzonspor


    En Çok Forma Giyenler

    30 Maç : Cemil Turan

    29 Maç : Coşkun Demirbakan, Engin Verel, Tuna Güneysu

    28 Maç : Radmilo Ivancevic, Radomir Antic, Yenal Kaçıra

    27 Maç : Önder Mustafaoğlu

    26 Maç : Cem Pamiroğlu, Onur Kayador, Şevki Şenlen

    17 Maç : Emin İlhan

    13 Maç : Zafer Göncüler

    12 Maç : Aydın Çelik

    7 Maç : Alpaslan Eratlı

    5 Maç : Bahri Kaya

    2 Maç : Fuat Güngör, Halil İbrahim Poçar, Serkan Acar

    1 Maç : İsmail Kurşun, Naci Sarıtaş, Niyazi Gülseven


    En Çok Gol Atanlar

    17 Gol : Cemil Turan

    6 Gol : Şevki Şenlen

    5 Gol : Engin Verel, Tuna Güneysu

    3 Gol : Önder Mustafaoğlu

    2 Gol : Aydın Çelik, Radomir Antic, Yenal Kaçıra

    1 Gol : Alpaslan Eratlı, Bahri Kaya, Coşkun Demirbakan, Zafer Göncüler

    Fenerbahçe'nin On Sekizinci Türkiye Şampiyonluğu
    Fenerbahçe’nin On Sekizinci Türkiye Şampiyonluğu

    Fenerbahçe’nin 1. Türkiye Şampiyonluğu (1933)

    Fenerbahçe’nin 2. Türkiye Şampiyonluğu (1935)

    Fenerbahçe’nin 3. Türkiye Şampiyonluğu (1937)

    Fenerbahçe’nin 4. Türkiye Şampiyonluğu (1940)

    Fenerbahçe’nin 5. Türkiye Şampiyonluğu (1943)

    Fenerbahçe’nin 6. Türkiye Şampiyonluğu (1944)

    Fenerbahçe’nin 7. Türkiye Şampiyonluğu (1945)

    Fenerbahçe’nin 8. Türkiye Şampiyonluğu (1946)

    Fenerbahçe’nin 9. Türkiye Şampiyonluğu (1950)

    Fenerbahçe’nin 10. Türkiye Şampiyonluğu (1959)

    Fenerbahçe’nin 11. Türkiye Şampiyonluğu (1961)

    Fenerbahçe’nin 12. Türkiye Şampiyonluğu (1964)

    Fenerbahçe’nin 13. Türkiye Şampiyonluğu (1965)

    Fenerbahçe’nin 14. Türkiye Şampiyonluğu (1968)

    Fenerbahçe’nin 15. Türkiye Şampiyonluğu (1970)

    Fenerbahçe’nin 16. Türkiye Şampiyonluğu (1974)

    Fenerbahçe’nin 17. Türkiye Şampiyonluğu (1975)

  • Siyah Tosbağa

    Siyah Tosbağa

    Fenerbahçe’nin 18. Türkiye Şampiyonluğu’na sahne olan 1977-1978 sezonu, Alican Küçükcan‘ın muhteşem kalemiyle karşınıza geliyor. Sezonun sembolü haline gelen başrol oyuncusu siyah tosbağa ile birlikte, mutlu sonla biten bir film şeridi gibi keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Giden Şampiyonluk, Gelen Sezon

    1976-77 sezonu şampiyonluğuna havlu attığımız günlerde, ilkokul ders kitaplarına girebilecek kadar yalın dilli, çağdaş ozan, işgal günlerinin İstanbul’unda, henüz yirmili yaşlarındaki bir onbaşı olarak üniforma kuşanan ‘’Jacques Prevert’’ in ölüm haberi gazetelere düşüyordu.

    Eşek, kral ve ben
    Sabaha sağ çıkamayacağız
    Eşek açlıktan
    Kral iç sıkıntısından
    Bense aşk ateşinden
    Aylardan mayıs

    Can Yücel’in lezzetli çevirisinden damlayan dizelerin sahibi Prevert, 1977 yılının Nisan ayında uzaklaştı bu dünyadan. Fenerbahçe de, aynı günlerde Beşiktaş beraberliğiyle el salladı şampiyonluğa.

    Aylardan nisan…

    Trabzonspor birkaç hafta sonra ikinci şampiyonluğunu kutlamaya hazırlanırken biz de yeni sezonu düşünüyorduk. İstatistikler Fenerbahçe’nin yumuşak karnının galibiyeti koruyamaması olduğunu söylüyordu.  Düzeltilmesi gereken saha içi sorunlarından sadece biriydi bu, belki de en önemlisi…

    Haziran ayı sonunda 14 futbolcunun mukaveleleri sonlandı. Bunların arasında Cemil, Alparslan, Ender, Engin, Ömer, Nevruz, Sabahattin ve Ersoy da vardı. Bu futbolcuların Fenerbahçe’ye verdiği hizmetler yadsınamazdı. Fakat kamuoyu ve basın yönetimi rahat bırakmıyor, yeni bir takım kurulması gerektiğini, Fenerbahçe’nin kabuk değiştirmeye ihtiyacı olduğunu yüksek sesle ifade ediyordu. Yönetim yaz sıcaklarından çok, transfer baskısı altında terliyordu.

    Cesaretli bir kararla, Cemil, Alparslan ve Engin hariç, diğerleri için satış kararı alındı. Yönetim Kurulu büyük bir riski üstleniyor ve dinamizmi arttırmak, yeni hava getirmek adına gençlerle harmanlanmış bir takım kuruyordu.

    Yaz Günü Yağan Kar

    Çiçeği burnunda Teknik Direktör Kaleperoviç’in isteği üzerine sezon öncesi hazırlığı için Yugoslavya’nın Pirot şehri tercih edildi. Ve lig benim de ilk kez sarı-lacivert renkleri tribünden görmemi sağlayan İstanbul’daki Samsun maçıyla başladı. Takım sahaya çıktığında başlayan konfeti sağanağını yeni açığın en üst katında yaşamıştım. Yaz günü üzerime kar taneleri iniyordu. Maçı Coşkun ve Aydın’ın golleriyle 2-1 kazandık ve sezona 2 puanla başladık. Tribünleri saran, takım aşkının bezde vücut bulduğu pankartları o güne ait unutamadığım hatıra parçaları olarak söyleyebilirim.

    Maç günlerinde, stadın çekim alanına girmeden önce, İstanbul sokaklarında babamla beraber yaptığımız gezintilerinde dikkatimi en çok çeken şey duvar yazıları olurdu. O yaşlarda anlamlandıramadığım, içeriğinden pek de bir şey anlamadığım farklı renklerdeki bu yazıların olduğu duvarların önünde durur ve okuma yazmayı çoktan çözmüş öğrenci güveniyle, hecelenmemiş ‘’slogan’’ bırakmazdım. Bu yazıların arasına tek tük de olsa karışan, yan yana duran ‘’FB’’ harfleri beni çok mutlu ederdi. Duvarlara yazı yazanların ve afiş asanların zaman zaman yapılan güvenlik aramalarında gözaltına alındıklarını yıllar sonra, göz gezdirdiğim eski gazete kupürlerinden öğrenecektim.

    Ertesi hafta yine İstanbul’da Mersin İdmanyurdu’nu gole boğduk: 5-2. Üçüncü hafta ise deplasmandaydık ve ilk puanlarımızı Ankaragücü’ne kaybettik: 1-2

    Ankara dönüşü üzüntü çok büyüktü. Kaleperoviç, UEFA Kupasındaki rakibimiz Aston Villa’yı izlemek üzere İngiltere’ye gitmişti. Sabri Kiraz kazanılacak maçı verdiğimizi söylüyordu. Avrupa kupası maçı öncesi moraller bozulmasın diye futbolculara eleştirel tek laf edilmedi yönetim kanadından. İngiltere’den 4-0’lık mağlubiyet ve Alparslan’ın sakatlığıyla döndük. Villa Park Stadı tribünlerini sarı lacivert bayraklarla donatıp, Fenerbahçe’ye moral vermek isteyen 5 bine yakın Türk seyircisi stadı üzüntüyle terk ediyordu. Önümüze, Ordu, Galatasaray ve Altay maçlarının belirsizliği dikilmişti.

    3 Maç 3 Galibiyet

    Ordu maçını 2-1’lik skor Cemil ve Şevki’nin golleriyle geçtik. Ama hiç ummadığımız bir yerden darbe almıştık: İvançeviç’e yoğun eleşitri vardı. Ülkeye ve takıma uyumu zaman alıyordu file bekçimizin. Galatasaray maçından alınacak iyi bir sonuç yönetim kadar İvançeviç’i de rahatlatacaktı. Yönetim Kurulu uzun tartışmaların yaşandığı toplantıda, sene başında aldığı prensip kararını bozmadı ve Galatasaray maçı için takımı kampa almadı. Maç gecesi yöneticiler bazı futbolcuların evlerine derbi maçının önemini son kez anlatmak için ziyaretler yaptılar. İvançeviç’in eşi Genel Sekreter Yüksel Günay’a tercüman aracılığıyla:

     ‘’Bizleri buraya siz getirdiniz. Bu maç eşimi olduğu kadar, sizleri de kurtaracak. Yarın biz Yugoslavya’ya Fenerbahçe’nin gözbebeği olarak döneceğiz, buna inanıyorum. Bu maça eşimle beraber hazırlandık, korkmuyoruz’’  dedi. İvançeviç ertesi gün Fenerbahçe kazağıyla en iyi maçını oynadı. 1980 yılının devre arasına kadar sürecek -GS maçlarında mağlubiyet görmeme serisinin- ilk adımı 2 Ekim 1977’de atılıyordu. Cemil ve Tuna maçın skorunu belirlediler: Fenerbahçe-2 Galatasaray-0

    Deplasman Maratonu İçin İşaret Fişeği

    Takımın moralleri yerine gelmişti. Fenerbahçe kırk bir bin seyirci önünde ve rakip Altay’dı. Şevki golü attı. Arkasından Cemil’in verilmeyen golü ve penaltısı geldi. Maçın tansiyonu daha ilk devrede artmıştı.  Yeteneksiz ve kötü niyetli hakemin son düdüğünden sonra sahaya giren bir seyircinin hakeme attığı yumrukla başlayan olaylar, polisin tribüne çıkıp seyircileri coplamasıyla büyüdü ve stad dışına taştı. Birçok araç büyük hasar görürken, polis arabaları devrildi ve yakılmaya teşebbüs edildi. Ters yüz edilen bir polis aracını hatırlıyorum: Siyah tosbağa. Kapımızın önünde onun beyaz olanı dururdu. Bagajı öndeydi ve neredeyse benzin istasyonuna sokmazdı bizi. Tosbağanın beyaz olanına beni İstanbul’un uzak semtlerdeki akrabalarımızla buluşturduğu, şoför koltuğunda oturduğum ilk araba olması sebebiyle ne kadar sempati duyuyorsam, imgemde sırtının üzerinde durduğu hali asılı siyah tosbağaya ise Fenerbahçe’yi gurbete yolladığı için o kadar kızacaktım.   

    Üsküdar’dan vapurla Beşiktaş’a geçip, yeni moda biletçisiz otobüslerlerde, şöförün hemen yanındaki kumbaraya biletimizi attıktan sonra babamla Taksim’e çıkmamız ve Beyoğlu’nda gezdikten sonra Gümüşsuyu üzerinden Dolmabahçe’ye inip maça gitme ritüelimizin iki maçlığına arızaya uğradığını zannetmiştim. Oysaki, devre arasını da hesaba katarsak âşık olduğum renkleri yeni takvim yılının Mart ayına kadar göremeyecektim.   

    Evliya Çelebi Misali

    Olaylı maçın yankıları arasında bir gün önceden gittiğimiz Adana’da ev sahibi takımı, Yenal, Cemil, Önder’in golleriyle 3-0’la bozguna uğrattık. Adana dönüşü Beşiktaş’la oynayacaktık. Uzun ayrılık öncesi son kez İnönü’nün çimlerine çıkacak ve bu maçla beraber İstanbul seyircisine dört aylığına veda edecektik. Maça camianın güvendiği, tecrübeli hakem Hilmi Ok atandı. Beşiktaş maçını kaptan Cemil’in golüyle 1-0 kazandık. Cemil, maçtan iki gün sonra, tüm Fenerbahçelileri rahatlatacak bir demeç verdi:

    ‘’-Dışarıda daha iyi oynuyoruz ve hiç korkumuz yok’’ diyordu Kaptan. Bu anlayış ve beraberlik içinde yolculuk başladı.

    Deplasmandaki Diyarbakır maçından sonra(2-2) ilk cezalı maçımız Ankara’da Bursaspor’laydı. Puan haricinde Federasyon’a verilecek cevabımız vardı. Bu cevap kâğıt üzerinde değil, yeşil sahalarda olacaktı. Federasyon cevabını aldı:  Bursa ve Zonguldak maçları galibiyetle bitti. 24 Aralık günü yine cezalı maç için Ankara yollarındaydık. Bu kez rakip Eskişehir’di. Önder ve Cemil’le Eskişehir’i de geçtik.

    İstanbul son 20 yıldaki en yağışlı yılbaşını yaşarken, takım Bolu maçı için yılın son günü rotayı aşçıların diyarına kırdı. Yönetim Federasyona tüm maçların ertelenmesi için başvurmuş ancak ret cevabı almıştı. Futbolcular saat 22.45’de Koru Motel’deki odalarına çekilip, erkenden uyudular. Bolu maçı hem yeni senenin ilk maçı hem de bir hafta sonra Trabzon’da oynayacağımız müsabaka için moral olması açısından büyük öneme sahipti. Evdeki hesap çarşıya uymadı. İkinci yarının hemen başında Antiç’in kırmızı kart görmesi tüm hesapları bozdu. İki puan ev sahibi Bolu’nundu. Soyunma odasındaki sessizlik derindi. Pazartesi günü, yönetim kurulunda maçın kritiği yapıldı. Kaleperoviç hafta sonundaki Trabzon maçını final havasına sokmaya çalışıyordu. Peşimizdeki rakipler aldığımız yenilgiyle ümitlenmişlerdi. Takımın morali yerindeydi. Trabzon deplasmanına galibiyet için gideceklerini söylüyorlardı. Lider, Karadeniz’den puan tablosunun en tepesindeki yerini koruyarak döndü. İvançeviç, Fenerbahçe camiasının güvenini tam olarak kazanmıştı: TS-0 FB-0

    Toma’nın Kehaneti

    1978’in ilk günleri hayli soğuk geçmişti. Ülkede yakıt tüketimi çok artınca fuel-oil satışının soğuklar geçene kadar durdurulduğu haberlerini ve bu yüzden evimize minik, sadece kendi çevresini ısıtabilen elektrikli petek alındığını hatırlıyorum. İşte bu Trabzon maçını radyodan o peteğe yapışmış vaziyette dinlemiştim. O gün içimi ısıtan şeyin peteğin sıcaklığı mı  yoksa İvançeviç’in her tuttuğu topta bana verdiği güvenin sıcaklığı mıydı, hala düşünürüm…

    Takımın kurmayları Kaleperoviç, Sabri Kiraz ve Yüksel Günay devre arasında takımın yurt dışında ve ya Antalya’da kamp yapması gerektiğini Yönetim Kurulu’na ilettiler. Yönetim, aksi görüşler olsa da, oy çokluğuyla ikinci yarı hazırlıklarının Dereağzı’nda yapılması kararını aldı. Toma, haliyle isteğinin reddedilmesine üzülmüştü. Hoca, kamp olmadığı takdirde takımın kondüsyonunun son haftalarda düşmesinden korktuğunu yönetim kuruluna söyledi. Kaleperoviç artık bu kozu her yönetim kurulunda kendi lehine kullanmaya başlayacaktı…

    Bu arada, Kasım ve Aralık aylarında Evliya Çelebi gibi dolaşan takımın kaptanı ve etkili oyuncuları kafalarını dinleyecek bir tatil için bastırıyorlardı. Dedikleri oldu. Toma da olur verince, takım karların içindeki bir dünyaya, Uludağ’a hareket etti. Cemil ve Alparslan hariç, tatile gidenlerden iyi haber gelmiyordu. Özellikle Cem Sultan, lakabına yakışır bir hareketlilik içindeydi. Hazırlık çalışmalarıyla beraber, kongre koşuşturması da start aldı.

    İkinci Yarı Başlıyor

    İkinci yarının ilk maçında Samsun’da hem maçı hem de liderliği kaybettik. Peşimizdeki takımların iştahları kabarmıştı. Gıyabımızda yeni hesaplar yapılmaya başlandı. Mersin deplasmanından 1 puanla döndükten sonraki maç başkent temsilcisiyleydi. Ankaragücü maçına çıkan onbir,  vefakâr seyircisini elinde iki buket golle selamladı. Meşinden çiçeklerin üzerindeki kartlarda iki isim yazıyordu: Cemil ve Tuna. 

     1972 Temmuzunda Fenerbahçe Kulübü, Cemil için vazgeçilmez bir inatla İstanbulspor’un kapısını aşındırıyordu. Her seferinde cevap aynıydı:

    ‘’Bizim verilecek futbolcumuz yok, lütfen bu sevdadan vazgeçin. Üstelik Cemil’in kulübümüzle 3 yıllık sözleşmesi var’’ Peşinden, Galatasaray devreye giriyor ve zamanın İstanbulspor Başkanı Nurin Şahingiray bunaldıkça bunalıyordu. Fenerbahçe ve İstanbulspor 3 ay boyunca gırtlak gırtlağa geliyorlardı. Uzatmalı transfer uğruna tabancalar çekiliyor, devrin Federasyon Başkanı Hasan Polat arabulucu olmaya çalışıyordu. Ve bütün ümitlerin tükendiği sırada eski Kasımpaşa Kulübü başkanlarından Sultan Demircan sahneye çıktı. Basın toplantısında söylediği sözler meydan okumanın en üst perdeden icrasıydı:

    ‘’Cemil Fenerbahçeli olmazsa bileklerimi keserim’’

    Cemilizm Doktrini

    Aralık ayının üçünde Cemil, Fenerbahçe formasını ilk kez bir Galatasaray maçında giyerek Sultan Demircan’ı haklı çıkartmıştı. Büyük Fenerbahçeli’nin doğum günü, kendisini sarı lacivertlilere renklere bağlayan 25 Kasım olarak belirlendi. Takımın yıldızı Cemil, Didi’yle birçok kupa kaldırdı. 1977-78 sezonunda ise Cemil’e güvenme sırası Kaleperoviç’e gelmişti.

    Gündüz Kılıç Cemil’i unutulmaz bir cümleyle anlatacaktı:

     ‘’Kim ne derse desin futbolumuzda Cemilizm diye bir tür doktrin var’’

    Büyük futbolcu için başka tarif gereksizdi. Bu doktrin, rakiplerin her türlü önlemini, markaj hilelerini çözen bir rehber niteliğindeydi. Cemil, ceza alanına girdiğinde, rakibin elinde ne tür silah olursa olsun,  yok edilmesi imkânsız bir canavar haline gelirdi. Patlayıcı kuvvetiyle ilk 10 metrede hasmına nal toplatır, sert şutlarıyla kalecileri çaresiz bırakırdı. Bu yakalanamaz oyuncu, onu sahanın bir noktasında kıstırıp da sert faullerle yıldırmaya çalışanlarla muhattap olmayıp, işin ceza kısmını hakemlere havale etmesi, Cemil’in üzerinden hiç çıkartmadığı efendilik smokininin bir parçasıydı adeta.

    Derbi ve Sonrası

    Smokinli futbolcu kritik Galatasaray maçı öncesi soyunma odasındaki son konuşmayı yapan Başkan Ilgaz’ı dinleyip, çıkış tünelinde göründüğünde tarih 19 Mart 1978’di. Tribünlerdeki coşkuya cevap vermek için oradalardı. İlk devrede 2-0 biten maçı hatırladı Kaptan; şampiyonluğun ilk adımı o gün atılmıştı. ‘Bugün’  mağlup olmazlarsa kupanın bir kulpundan tutacaklarını biliyordu. Bu maçı ‘’Camia’’ son engel olarak görüyordu. Oynadığı futbolla, damağımızda hoş bir tat bırakıp İspanya’ya dönen Antiç, son dakikalarına 1-2 mağlup girdiğimiz maçta bize kanla karışık bir beraberlik sunuyordu. Modern orta saha,  sol kanattan ceza alanına şandellenen topa yükselip, kaleci Bahattin’in soluna, direk dibine yaptığı kafa vuruşuyla tabelayı eşitlemişti. Yükseldiğinde yüzüne aldığı darbenin etkisiyle yere kan revan içinde inmiş, zeminden dakikalarca kalkamamıştı Antiç.

    Maç sonrası Toma çok sinirliydi. Gerçi 1 puan iyidir diye hesaplanmıştı ama kötü oyun moralleri az da olsa bozmuştu. Aynı akşam Cemil, Alparslan ve eşleri Yüksel Günay’ın evinde yemekteydiler. Beş gün sonra çıkılacak İzmir deplasmanı konuşuldu. Günay zaman zaman futbolcu ve eşlerini evinde ağırlar, bekâr futbolcuları da alıp yemeğe çıkartırdı. Bu buluşmaların faydasının görüldüğü aşikârdı. Bu tip toplantılarda samimi ve açık konuşmalar yapılıyordu. Takımın ele avuca sığmayan ikilisi Engin ve Cem’di. Şevki ara sıra kurtlansa de genel olarak uslanmıştı.  Bekârlar içindeki iki kanatsız melek ise Yenal ve Fuat’tı. Toplantılarda, Yenal’a şakalar yapılmadan evlere dönülmezdi. Önder, maç dışında sakin ve efendi görüntü sergilese de saha içindeki netlik ayarı bozuktu, karta yakın oyunuyla kenar yönetimi ve arkadaşlarını telaşlandırırdı.

    Fenerbahçe İzmir deplasmanına yönetim kurulunun yeni üyeleriyle gitti. Ali Dinçkök, Başaran Ulusoy, 2.Başkan Eşref Aydın’ın kafileyle beraber olması futbolcular üzerinde iyi etki yaratmıştı. Şevki’nin golü iki puanı getirdi.

    Beşiktaş Derbisi ve Tura Doğru

    2 Nisan günü karşımızda Adana ve Orhan Cebe vardı. Bolu maçının da hakemi olan Cebe, Adana maçı içinde Cemil’e, ‘’bu maçı dışarda oynasaydınız 3 kişiyi oyun dışı bırakırdım’’ diyordu. Bolu deplasmanından sabıkası olan, Antiç’i oyundan atan, devrisi ilk maçımızda aynı yönetimi sergileyen hakemin tutumu ertesi gün düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna anlatıldı. Olayın futbolcular üzerindeki etkisi tehlikeli bir hal almıştı. Kapıda Beşiktaş maçı vardı. Hafta içinde futbolcular yöneticiler tarafından rehabilitasyon kampına alındılar adeta. Takipçimizle olan puan farkı azalmıştı. Beşiktaş maçı çok önemliydi. Cemil durumun farkındaydı ve gereğini yaptı… Fenerbahçe:1 Beşiktaş:0

    Ertesi hafta yine İstanbul’da Diyarbakır’la oynadık ve Tuna’nın golleriyle 2-0 kazandık. Sonra da Bursa’yı orada yine Cemil’in tek golüyle alt ettik. Dönüş yolunda taraftarlar kafileyi Kartal meydanına kadar yalnız bırakmadılar. Arabalı vapur Kartal’a yanaştığında binlerce sevgili takımlarını bağırlarına bastı. Bu görülmemiş sevginin futbolcular üzerindeki pozitif etkisi İnönü Stadı’ndaki Adana Demir ve Zonguldak maçlarında görüldü. Gemi okyanusu aşmış, limana girmek için gün sayıyordu. İşin Es es deplasmanında bitmesi isteniyordu. Yazılıp/çizilenin aksine, Fenerbahçe sahaya beraberliğe değil, Eskişehir’i yenmek için çıkacaktı. İkinci yarıda yediğimiz gol şampiyonluk hesaplarını Bolu maçına bıraktı. Dönüşte yalnız Cemil’e kendi arabasıyla dönmesi için izin verildi. Tur Bolu maçına kalmıştı.

    İbrahim İskeçe’nin Seftesi

    Takımda ilk defa şampiyonluk tadacak oyuncular Cem, Bahri, Onur ve Engin’deki heyecanın fazlası daha önce şampiyonluk kupasını kaldırmış oyuncularda da vardı. Her şampiyonluk başkaydı ve Fenerbahçe camiası malzemecisinden Faruk Ilgaz’ına kadar kimsenin, son 100 metresine önde girdikleri lig maratonunda, ipi göğüslemeden dönmeye niyeti yoktu. Altay maçı sonrasında takımın üzerini kaplayan kara bulutlar, tatlı tatlı esen galibiyet rüzgârlarıyla iyice dağılmıştı. Gökyüzü pırıl pırıldı.

    Fenerbahçe’nin Altay maçında aldığı cezanın altında imzası olan İbrahim İskeçe, Haydarpaşa Lisesi forması içinde koştururken yöneticilerin dikkatini çekmiş (1940) birer yıl arayla Fikret Kırcan’la beraber kulübe kazandırılmıştı. İskeçe, 1977 Ağustosunda federasyon başkanı olduğunda üzerindeki çubukluyu geçici olarak katlayıp dolaba kaldırmış ve gerçek bir spor adamı olduğunu görevi boyunca ispat etmişti. Bu İskeçe’den gelme göçmen çocuğu, tatlı Trakya şivesiyle siftaha ‘sefte’ der. Şans mı, golün kokusunu herkesten önce aldığından mı bilinmez, nedense ilk golü çoğunlukla o atar, ‘’sefteyi yaptım gerisi sizden’’ deyince de,  göğsüne çıkartmamacasına lakabını iğneler.

    Anektod bu ya,  B. Fikret (Arıcan) Halit Deringör askere gidince ‘’gel oyna’’ ısrarlarına dayanamaz ve 37 yaşında sahalara döner. Sefte İbrahim’le de iki/üç defa yan yana oynamışlardır. Beşiktaş’la oynanan bir maçta 0-3 mağlup duruma düşünce İbrahim’e dönüp ‘’yahu nerede kaldı senin sefteliğin’’ diye çıkışır saha içinde antrenör-futbolcu Fikret. Neyse maç 3-3’e gelip, hakem bir de Fenerbahçe lehine penaltı verince kıyamet kopar, kavga çıkar. Kargaşanın içinde olmayan, uzakta kalan sadece İbrahim İskeçe olur. Bu beyefendi, kırklı yılların Türkiyesinde Avrupayi futbol oynardı. O günün futbolcuları arasında pek rağbet görmeyen topsuz koşular, boş sahaları kullanma, İskeçe’nin  futbol literatüründe yazılı olan maddelerdi. Önüt olan soyadını değiştirip, doğduğu memleketin adını alan İbrahim İskeçe, futbol federasyonu başkanlığı koltuğunda oturduğu sürece ruhundaki sakinliği korumuş, Batılı bakışını Türk futbolunun gelişmesi için kullanmıştı.  

    Şampiyonluk Geliyor

    Bolu maçında alınacak 1 puan şampiyonluğa yetiyordu. Maç sabahı Bağdat Caddesi ve kulüp civarı taraftarlarca doldurulmuştu. Saat 13.30’da takım kendi otobüsüyle stada hareket etti. Yolculuğa, otobüsü takip eden araçların klaksonları eşlik etti. Futbolcular soyunma odasına girdiklerinde malzemeler henüz gelmemişti. İvançeviç’in ve Antiç’in yarım yamalak Türkçeleriyle yaptıkları espriler heyecanı bir nebze olsun dağıtmıştı. Zaman akıyordu. Önce malzemeler, sonra maç saati ve Şevki’nin golü geldi. Fakat kısa bir süre sonra Bolu karşılığını verdi. Devre arasında herkesi yeniden endişe sarmıştı. İlk yarı skoru şampiyonluğa yetiyordu. Kupayı çok isteyen Fenerbahçe’ye İnönü Stadı’nın ahşap kale direği de yardım etti: Fenerbahçe 1 Bolu 1

    İnönü Stadı’nın arkasındaki Dolmabahçe Saat Kulesi,  Sirkeci Gar saati, İstanbul Üniversitesi’nin anıtsal kapısındaki dev kadran, Taksim meydanında çocuklara tasarruf algısı ‘aşılayan’ kumbara saat, Haydarpaşa Gar Saati… Ezcümle İstanbul’daki tüm saatler 17.20’de hakemin son düdüğüne Sarı Lacivertlilerin şampiyonluğu için eşlik ettiler…

    Totalde 40 hafta süren yarışın galibi Sarı Kanaryalar oldu. Bir sonraki şampiyonluk filminin ana platosu, yenilenmiş haliyle Fenerbahçe Stadı olacak.  Gönüllerimize yazılı o büyük kramponların yeşerdiği Papazın Çayırı’nın hemen yanındaki alanda inşa edilmekte olan 32.500 kişilik stadın, tribünlerinde ‘’Kadıköy’den çıkış yok’’ şarkısının çınlayacağı mabed olmasına henüz 4/5 sene var.

    Daha bir ay öncesinde Fenerbahçeli taraftarların akın ettiği Kartal iskele meydanını, kışı Kadıköy tarafında geçiren ve sezonun başlamasıyla yazı Adalar’da sürdürecek, kiralık büyük motorları bekleyen faytonlar doldurmuştu. Zaman ekspres trenden fenaydı; çok hızlı geçiyordu…

    Siyah tosbağa ise kimbilir hangi hurdalıkta ömür tüketiyordu…

    Alican Küçükcan


    Fotoğraflar

    • Siyah Tosbağa
    • Siyah Tosbağa
    • Siyah Tosbağa
    • Siyah Tosbağa
    • Siyah Tosbağa
    • Siyah Tosbağa
    • Siyah Tosbağa
  • Duvara Asmalık Yazı

    Duvara Asmalık Yazı

    Arşivde dolanırken, 1983 şampiyonluğundan sonra İslam Çupi tarafından kaleme alınan bir yazıya denk geldik. Kısacık, muazzam bir keyif anında yazıldığı belli olan ve onlarca benzeri gibi sizi alıp göklere çıkartacak bir Fenerbahçe yazısı. Tam duvara asmalık yazı…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İstanbul Kenti mi, Fenerbahçe Şehri mi?

    İstanbul, İstanbul şehri değil de, sanki şehr-i Fenerbahçe…

    Kanaryalar Fenerbahçe diye ötüyor.

    Semtlerde, sayfiyede adada, Moda’da, mevsim sanki Sarı-Lacivert…

    Meyhanelerde kadehler Fenerbahçe’ye kalkıyor.

    Fenerbahçe Oktay Rıfat’ın;

    “Bu ne biçim meyhane.
    Apostol…
    Tabağımda gökyüzü,
    Kadehimde de bulut.”
    dizelerine sizlere ömür demiş. Yenisine mürekkep açmış…

    Bu ne biçim Fenerbahçe.
    Ali Şen…
    Tabağımda lig…
    Kadehimde
    Federasyon Kupası var…

    Fenerbahçe mi İstanbul’un, İstanbul mu Fenerbahçe’nin? Karışmış belli değil…

    İstanbul Fenerliliğini, Fenerbahçeliliğini yaşıyor, kime ne…

    Kanaryalar Fenerbahçe’ye ötüyor… Ona ne?… Saksağan ve sakaları sorarsanız haber fena… Göç ettiler?…

    İslam Çupi / Milliyet Gazetesi – 20 Haziran 1983 – Duvara Asmalık Yazı


    Notlar :

    1982-1983 sezonu şampiyonluğunu 34 maçta 18 galibiyet, 13 beraberlik ve 3 yenilgiyle, Trabzonspor’un iki puan önünde şampiyon tamamladık. Tam 24 oyuncunun forma giydiği yıl boyunca bütün maçlara çıkan tek isim Cem Pamiroğlu oldu. Selçuk Yula ise, diğer takım arkadaşlarının uzak ara önünde (30 maçta) 19 gol atarak Fenerbahçe’nin gol kralıydı.

    O sezon oynayan futbolcularımız şunlardı :

    Alpaslan Eratlı
    Arif Kocabıyık
    Bahtiyar Yorulmaz
    Cem Pamiroğlu
    Erdoğan Arıca
    Fahruddin Zeynelovic
    Güngör Tekin
    Hasan Özdemir
    Hasan Yıldızeli
    Mahmut Aydın
    Mehmet Hacıoğlu
    Muhammed İbrahimbegoviç
    Mustafa Arabacıbaşı
    Müjdat Yetkiner
    Nurettin Yıldız
    Onur Kayador
    Osman Denizci
    Önder Çakar
    Özcan Kızıltan
    Sedat Karaoğlu
    Selçuk Yula
    Sertaç Olcayto
    Yaşar Duran
    Zafer Dinçer