Etiket: Esat Kaner

  • Niye Fenerli Olunsun?

    Niye Fenerli Olunsun?

    Bugün yazsa linç edilebileceği bir yazısı ile İslam Çupi… Uzun şampiyonsuzluk yıllarının acısıyla soruyor: Niye Fenerli Olunsun?

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Niye Fenerli Olunsun?

    Benim çocukluğumda İstanbul’un, insanı Fenerbahçeli yapmak için bir sürü gerekçesi ve cazibesi vardı. İstanbul 1940 yıllarında 600 bin nüfuslu göğü ve denizi masmavi, futbol oynanacak arsası pek çok, havası tertemiz, ulaşımın tamamı tramvay ve vapurlarla yapılan, insanları medeni, kutu gibi bir şehirdi.

    Fenerbahçe benim çocukluğumda futbolda tekniği öncelikli mahalle bızdıklarının gözdesi idi. Cihat Arman, Esat Kaner, Fikret Kırcan, Naci Bastoncu süper teknikleri ile gece rüyalarımızı bile süsler, atletizmde Balkan Şampiyonu olan Melih Kotanca futbolda ilk saydıklarım kadar flaş olmasa bile top oynadığı ve leblebi gibi goller attığı için bizlerce Fenerbahçe’nin ikinci kahramanı olarak yorumlanırdı.

    Fenerbahçe o zamanlar şampiyonluk rekorunu en fazla elinde bulundurduğu için sevilirdi. Fenerbahçe milli takıma en çok futbolcu verdiği, milli takımda en çok gol atan futbolcular Fenerbahçeli olduğu için sevilirdi. Topkapı’da oturmama rağmen denizi, Kadıköy’ü ve Fenerbahçe stadı ile kulübünün bağlık bahçelik köşklü bir yerde olmasını ben kendimce çok aristokrat ve ayrıcalıklı bulduğum için ayrı bir sevgi sebebi diye o semtler bozuluncaya kadar aklımda ve gönlümde tutmuşumdur. Fenerbahçe’nin bir de işgal yıllarında İstanbul halkına futbolla verdiği bir mutluluk vardı. Bütün müstevli takımlarını sahada yenmiş ve bu moral bakımından kırık halkın dinamiği olmuştur.

    Delikanlılığımızın en görkemli günlerinde Fenerbahçe idmanlarına Cihat Arman, Selahattin Torkal, Halil Özyazıcı, Erol Keskin ve Mehmet Ali Has ile ayni vapurda gitmenin heyecanı şu gün bile yüreğimin en zengin vuruşudur. Kadıköy vapur iskelesinden indikten sonra o tüm zamanların en büyük futbolcusu Lefter’in adadan gelişini beklemek ve onunla birlikte Kadıköy toprağında birkaç adım atma hangi futbol hazzı ile değişilebilirdi. O Can Bartu ile Birol Pekel’in çocuk halleriyle Bahariye’deki arsa top şeytanlıklarını seyretmek, hangi stat filmi ile değiştirilebilirdi?

    Şu ihtiyar yaşımda şimdi düşünüyorum. 1990 yılından sonra İstanbul mahallelerinde çocuklar niye Fenerbahçe’yi tutsunlar, niye Fenerbahçeli olsunlar diye… Fenerbahçe’nin ne Türkiye’de saha tarihi olan, o yerden ayağa paslı dantel örer gibi oyun şekli kalmış, ne de en teknik adamların o çatı altında toplanacak niyetleri. Fenerbahçe artık ne milli takıma en fazla oyuncu veren takımdır, ne o takıma gol kralını veren ekiptir. Türkiye’deki bütün şampiyonluk rekorları Fenerbahçe’nin elinden uçmuştur. Ne kalmıştır isminden başka bu vatanda…

    Başka takımlar UEFA Kupası’nı, Süper Kupa’yı müzelerine götürmüş iken, yerli tenekelerle çocuğu nasıl Fenerbahçeli yaparsınız artık…

    İslam Çupi – 21 Kasım 2000 – Milliyet Gazetesi

  • Olaylı (!) Libertas Maçı

    Olaylı (!) Libertas Maçı

    Yeni yazarımız, kıymetli kardeşimiz Talha Enes Yüksek, 1935 yılında oynanan “Olaylı (!) Libertas Maçı” sürecini anlatan yazısıyla sitemizde… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Olaylı (!) Libertas Maçı

    Takvimler 12 Nisan 1935 tarihini gösterdiğinde, prestijli bir Viyana takımı olan Libertas, İstanbul’daki önemli takımlarla maç yapmak için, 48 saatlik yorucu bir tren yolculuğu ile Türkiye’ye geldi. Bu tip uluslararası maçlar, hem Türk futbolu için hem de spor kulüplerinin imajı ve maddi gelir açısından önemli etkinliklerin başında geliyordu.

    Libertas takımı ilk maçını, daha geldiği gün, 12 Nisan 1935’te Galatasaray ile yapacaktı. Bu ilk maçta Türkler, Viyana takımının nasıl bir performans sergileyeceğini görme fırsatı elde edecekti. Libertas kendi liginde dördüncü sıradaydı. Türk takımları, Libertas ile yapacakları bu maçlarla birlikte kendilerini de uluslararası çapta kıyaslama ve değerlendirme fırsatı bulmuş olacaklardı.

    Galatasaray ile Libertas arasında oynanan maç golsüz beraberlikle sonuçlandı.

    Libertas, ikinci maçını Güneş Spor Kulübü ile 14 Nisan 1935 günü oynadı. Müsabakayı izleyen halk, heyecanlı bir mücadelenin keyfini yaşamıştı. Bol gollü geçen bu maç da 2-2 berabere neticelendi.

    Olaylı (!) Libertas Maçı

    Viyana takımı Libertas’ın oynayacağı son maç Fenerbahçe’ye karşı idi. Ve ne yazık ki bu karşılaşma günü, Türk futbol sahalarının meşhur “İstenmeyen Olaylar” oyununa sahne olacaktı.

    Libertas takımı, İstanbul’daki üçüncü ve sonuncu rakipleri olan Fenerbahçe’nin karşısına 19 Nisan 1935’te, Taksim Stadı’nda çıktı.

    Fenerbahçe kadrosu: Bedi Yazıcı, Fazıl Arzık, Yaşar Alpaslan, Cevat Sayit, Ali Rıza Tansı, Esat Kaner, Niyazi Sel, Şaban Topkanlı, Namık Erbay, Şeref Görkey (Beşiktaş) ve Eşref Bilgiç’ten (Beşiktaş) oluşmaktaydı.

    Maçı 2-1 Libertas kazandı.

    Olaylı (!) Libertas Maçı

    Ancak asıl olaylar maçta değil maç sonunda ve ilerleyen süreçte gerçekleşti. Maçın haberini yapan bazı art niyetli gazeteler; siyasi gündemden yararlanamadıkları bu süreçte, kendilerini yükseltmek ve tiraj için bu maçı kullandılar.

    “Cevat’ın Viyanalı bir futbolcuya tokat attığını ve taraftarın galeyana gelerek hakem ile Viyanalı oyunculara saldırıp dövdüğü…” iddia edildi. Hatta işi “Türk sporcuları ve taraftarlar, barbarlıkla yabancı ülke takımlarına karşı saldırı gerçekleştirdi” demeye kadar götürenler oldu.

    Fakat olay asla böyle gerçekleşmemişti. İstanbul Zabıtası’nın resmî tahkikatına bakılacak olursa;

    “Viyanalı oyunculardan Vita Hanri ve Ali Rıza çarpışıyor; hakem doğrudan müdahale edip olay çıkmasına müsaade etmemişti. Maçtan sonra her iki takım soyunma odasına doğru giderken yine Vita Hanri’nin, Ali Rıza’ya doğru bir gazoz şişesi fırlatıp çenesinden hafifçe yaraladığı iddia edilmiş, mamafih kolluk da olayın mahkemeye taşınmasına gerek olmadığına kanaat getirince, mesele kapanmıştı.”

    Olaylı (!) Libertas Maçı

    Fakat gazeteler konuyu kapatmadı! Fenerbahçe Spor Kulübü’nün şahsında Türk Sporu, sporcusu, taraftarı ve Türk halkı hakkında tezvirat yapılıyordu.

    Maçı canlı gözlerle izlemeyip, gazetelerden okuyan bazı yazarlar daha önce hiç görülmemiş derecede sert eleştiriler yaptılar. Bu durum tek başına bile Türk sporculuğu için önemli ve talihsiz bir gelişme iken bundan daha kötüsü Türkiye Futbol Federasyonu’nun kararıyla birlikte yaşandı.

    Federasyon, nitelik bakımından hiçbir somut gerekçeye ve mantığa oturmayan bir karar alarak 3-5 Mayıs tarihlerinde Fenerbahçe ve Güneş takımlarının Olympiakos ile yapacakları maçları yasakladı. Bu durumu niteliksizlik olarak değerlendirmemizin ana nedeni, kararın resmî raporlar yerine art niyetli bir gazetede yayınlanan eleştiriler (!) üzerine alınmasıydı.

    Federasyon, kararın ana fikrini “Maçlarda böyle çirkin hadiseler olacaksa hiç maç oynanmasın daha iyi!” şeklinde izah ediyordu. Fakat ortada büyütülecek bir şey yoktu!

    Bununla birlikte Türk sporu için büyük bir imaj kaybı söz konusuydu. Bir kere Fenerbahçe ve Güneş Olympiakos ile bir sözleşme yapmışlardı. Bu sözleşme doğrultusunda, hangi takım maçı oynamaktan vazgeçerse o takım, diğerine 1.000 Lira ödeyecekti. Yani eğer Federasyon kararında ısrar ederse iki Türk takımı hem tanıtım ve para kazanma imkanından mahrum olacaklar, hem de para ödemek durumunda kalacaklardı.

    Olaylı (!) Libertas Maçı

    Peki, bu kulüpler maçın iptali hakkında Olympiakos’a ne demeliydiler?

    “Bizim ülkemizde gazeteler bazen böyle basit çıkarlar için ve kulüpçülük maksadıyla bazı yalanlar savururlar. Federasyon da resmî bilgileri dikkate almak yerine, bu gazetelere bakarak karar verir” mi?

    Tabii olacak iş değildi!

    Dolayısıyla bu maçlara müsaade etmek bir mecburiyet haline gelmişti. Türk kulüplerinin ve sporculuğunun terbiyesini göstermek ve haysiyetini kurtarmak meselesinin halli, yine sahaya çıkmaktan geçiyordu. Nitekim en sonunda Federasyon da hadisenin büyütülmüş olduğuna kanaat getirerek maçın oynanmasına izin verdi.

    29 Nisan 1935 tarihinde akşam saatlerinde Federasyon Umumi İdaresi’nden, İstanbul Federasyonu’na gönderilen telgraf şu şekildeydi “Suçlu oyunculara Fenerbahçe tarafından ağır ceza verileceği anlaşılmış olup Olympiakos ile maç yapılmasına müsaade edilmesi kararlaştırılmıştır.”

    Fenerbahçe, 3 Mayıs 1935 günü Olimpiakos karşısına çıktı ve Yunan kalecisinin kendi kalesine attığı gole “Büyük” Fikret Arıcan’ın iki golünün eklenmesiyle maçı 3-1 kazandı. Bu Fenerbahçe’nin ikinci Olimpiakos maçında, ikinci galibiyetiydi.

    İlk maç bu tarihten 4 yıl önce, 22 Mayıs 1931 günü oynanmış ve Fenerbahçe “Yüzbaşı Hilmi Bey’in Yumruğu” ile damga vurduğu maçı Alaaddin Baydar’ın golüyle 1-0 kazanmıştı.

    “Darısı 2024 Olimpiakos maçlarının başına…” diyelim.

    Talha Enes Yüksek

  • Sedat Bayur

    Sedat Bayur

    Fenerbahçe’nin “Türkiye Şampiyonu” futbolcularından Sedat Bayur, Fenerbahçe Spor Gazetesi’ne, unutamadığı Güneş maçını yazmış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sedat Bayur’un Unutamadığı Maç

    Beraberlik bile şampiyon olmamıza mâni idi. Sahaya çıkarken kaptan Büyük Fikret “Hadi bakalım asıl maç şimdi” demişti…

    Sedat Bayur, 1934 senesinde Fenerbahçe kulübünde futbola başlayarak 4üncü, genç ve B takımlarında oynamış ve nihayet 1936 senesinde A takımına girerek üç sezon muvaffakiyetle sağbek olarak sarı-lacivertli kadroda yer almış, tahsil için Ankara’ya gitmek zorunda kalınca da futbolu bırakmıştır.

    Fakat idarecilik sahasında Fenerbahçe’ye yardım etmekten geri kalmamış ve futbol takımında umumi kaptanlık yaptığı gibi, basketbol şubesi kaptanlığına da getirilmiştir. Bu sene sıhhi sebepler yüzünden bu vazifesinden feragat eden Bayur, halen 38 yaşındadır ve Genel Sigorta’da muhasebe ve tahsilât şubeleri müdürü bulunmaktadır.

    Aşağıda O’nun unutamadığı maçın hikâyesini bulacaksınız.

    * * * * *

    Kısa futbol hayatımda birçok mühim maçlar oldu. Bunlar arasında hâlâ unutamadığım karşılaşma ilk defa birinci takımda oynadığım bir şampiyonluk maçıdır. Zira 1936 – 37 senesinde ilk defa tertip edilen milli küme şampiyonası çok kritik bir durum arz ediyor, takımın sona kalan üç mühim maçı; Galatasaray, Beşiktaş ve Güneş karşılaşmalarını kazanması gerekiyordu.

    Beşiktaş ve Galatasaray’ı yenmiş, bir tek Güneş maçımız kalmıştı. Perşembe günkü antrenmandan sonra salonda çay içiyorduk. Antrenör Elliot Pazar günkü maçtan konuşuyor ve takımı açıklıyordu. Birden omuzuma vurarak, “Pazar günü Güneş’e karşı oynayacaksın” dedi.

    O kadar sevindim ve şaşırdım ki, taa maç saatine kadar nasıl oynayacağımı düşünüp, hayaller kurdum. Hatta her gece rüyamda maç yaptım. Hem ilk defa birinci takımda oynayacağım, hem de çok kritik bir karşılaşma olduğu için heyecanlıydım. Zira beraberlik halinde dahi (galiba Galatasaray olacaktı) şampiyonluğu kaybediyorduk.

    O zamana kadar A ve B takımları arasında yaptığımız maçlar çok iddialı olur ve B. Fikret’le çekişirdik. Bu sebepten soyunurken kaptan yanıma gelmiş; “Hadi bakalım asıl maç şimdi, göster kendini” demişti. Bende büsbütün renk atmıştı. Neyse ki sağ haf oynayan Cevat ağabey beni teselli ederek; “Hiç heyecanlanma, antrenmanlardaki gibi oyna, göreceksin muvaffak olursun” dedi.

    O gün; (30 Mayıs 1937) Hüsamettin, Sedat, Lebib, Cevat, Angelidis, M. Reşat, Niyazi, Naci, Namık, Esat, B. Fikret tertibindeki kadromuz güzel bir maç çıkardı. Oyun karşılıklı gollerle 1-0, 1-1, 2-1, 2-2, cereyan etti ve 4-2 lehimize neticelendi. Gollerimizi (aklımda yanlış kalmadıysa) Namık, B. Fikret ve Naci paylaşmıştı.

    Fenerbahçe stadının pistlerine kadar dolup taştığı bu şampiyonluk maçının bir de enteresan hatırası vardır. Fenerbahçelilik aşk ve sevgisinin ne derece kuvvetli olduğunu göstermesi bakımından üzerinde duracağım.

    Sol bek Lebip (Elmas), bir topa çıkışı sırasında düşerek kolu omuzundan çıktı. İlk devrenin 15inci dakikası olmasına rağmen Lebip bu haliyle bütün maçı oynayarak galibiyette maddiyattan çok maneviyat üzerine tesir edip takımı kamçılayarak rol oynamıştı.

    Maçtan sonra bizler Deniz Kulübü’ndeki ziyafete giderken zavallı Lebipçik otomobille hastaneye götürülüyordu.

    O zamanki Fenerbahçelilik işte böyleydi…

    Sedat Bayur – 5 Aralık 1955 – Fenerbahçe Spor Gazetesi

  • 28 Şampiyonluk Yolu

    28 Şampiyonluk Yolu

    9 Eylül 2023 tarihinde yapılan Fenerbahçe Olağanüstü Tüzük Tadili Genel Kurulu‘nda Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Simla Türker Bayazıt‘ın fikri, emeği ve uygulamasıyla hayata geçen 28 Şampiyonluk Yolu, büyük ilgi topladı.

    Unutulduğunu düşünen sporcu aileleri de büyüklerini bu yolda görünce çok mutlu oldular…

    Görselleri seçme ve metinleri yazma onurunu bize layık gördüğü için Simla Hanım’a sonsuz teşekkür ediyor, kronolojik sırayı herkesin görebilmesi için sitemizde de paylaşıyoruz…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu




    1907’den bugüne Fenerbahçe ve Türk futbol tarihini izlediniz.

    Ülkemizde 1923’den sonra başlayan ve günümüzde halen devam eden “ulusal” futbol organizasyonları hem tarihi hem de hukuki olarak devamlılık gösteriyor.

    Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme, 1959 yılı itibariyle “Milli Lig” adını aldıktan sonra, günümüzde ise “Süper Lig” ismiyle devam ediyor.

    Türk futbolu, kurumsal kimliğini kazandığı 1923 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî tüzük ve kanun maddeleri ile yönetiliyor.

    Tüm bu gerçeklerden hareketle;

    Fenerbahçe’nin 28 şampiyonluğunu ve 1959 öncesini inkar etmek

    TARİHİ İNKAR ETMEK,

    ÜLKE FUTBOLUNUN GEÇMİŞİNİ YOK SAYMAKTIR!

  • 28’in Gol Kralları

    28’in Gol Kralları

    “Fenerbahçe’nin 28 Türkiye şampiyonluğunun en çok gol atan oyuncuları kimlerdi?” sorusunun yanıtını derleyelim, istedik. Huzurlarınızda 28’in gol kralları!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    28’in Gol Kralları

    SezonGolOyuncu
    1932-193317Zeki Rıza Sporel
    1934-193513Fikret Arıcan, Muzaffer Çizer ve Namık Erbay
    1936-193719Esat Kaner
    1939-194051Melih Kotanca
    1942-194319Melih Kotanca
    1943-194431Müzdat Yetkiner
    1944-194531Melih Kotanca
    1945-194621Melih Kotanca
    1949-195024Lefter Küçükandonyadis
    1958-195919Şeref Has
    1960-196117Lefter Küçükandonyadis
    1963-196417Aydın Yelken
    1964-196512Ziya Şengül
    1967-19688Ogün Altıparmak
    1969-19707Ogün Altıparmak
    1973-197415Cemil Turan
    1974-197511Cemil Turan ve Osman Arpacıoğlu
    1977-197817Cemil Turan
    1982-198319Selçuk Yula
    1984-198514İlyas Tüfekçi
    1988-198928Aykut Kocaman
    1995-199622Elvir Boliç
    2000-200114Haim Revivo
    2003-200424Pierre Van Hooijdonk
    2004-200523Alex de Souza
    2006-200719Alex de Souza
    2010-201128Alex de Souza
    2013-201416Moussa Sow
  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?

    Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?

    1934 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü bir kez daha “Kapatılma” tehlikesi yaşadı… Fenerbahçe’yi bu tehlikeden kurtaran yeni Ayetullah Bey, Şükrü Saracoğlu olacaktı. İşte Rüştü Dağlaroğlu’nun kaleminden “Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?” sorusunun cevabı…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sene 1934

    Yılın en mühim hâdisesini teşkil eden 21 Şubat’taki kavgalı Galatasaray maçı Fenerbahçe kulübünün idari bünyesinde, esaslı değişikliklere varıncaya kadar, birçok neticeler doğurmuştur.

    İstanbul Futbol Heyeti’nin kaleci Hüsamettin’i müebbet, Fikret’i 6, Cevat, Yaşar, Esat, Reşat, Lebip, Muzaffer ve Süleyman’ı da ikişer ay boykotla tecziye kararını Fenerbahçe kulübü itirazla karşılamış, bu arada bazı masum futbolcuların tecziyelerini ve kararın katiyet kesbetmeden derhal tatbikini Mıntıka nezdinde protesto etmiştir.

    İstanbul Mıntıkası, Fenerbahçe’nin itirazını haklı buldu. Cezalarda nispetsizlik olduğunu, bazılarının masum bulunduğunu ve bir kısım cezaların tahfifi cihetine gidilmesi temayülünü gösterdi. Fakat Futbol Heyeti (şahıslar üzerinde durmanın disiplin ve otorite bakımından zararlı olacağı) iddiasile, karar ve cezaların toptan ve bilâmünakaşa kabulünde ısrar etti.

    Fenerbahçe kulübü, bu durum karşısında, keyfiyeti Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakına da sunmuş ve hakkını icabında mahkeme yolu ile aramaktan geri kalmayacağını bildirmiştir…

    Fenerbahçe’nin bu tarz şiddetli hareketi, sportif sahada pek tanınmamış teşkilât erkânını sinirlendirmiştir. Umumi Merkez İkinci Reisi olan zamanın maruf bir milletvekili Fenerbahçe kulübünü sindirmek yolunda, ilk iş olarak, 3 kişilik idare heyetinden Hayri Celâl (Atamer)le Cafer (Çağatay)ı boykotla tecziye etti. Sonra da kulübün Milli Emlâk idaresinden bedeli 10 yılda ödenmek üzere, satın alın aldığı stadı geri alma yoluna gitti.

    İşte; gayri şuuri sayılan bu pek tehlikeli ve nazik durum karşısında, Fenerbahçe İdare Heyeti, keyfiyeti sporsever Adliye Vekili Saracoğlu Şükrü Bey’e arz etmek ve kulübü himaye eylemesini rica etmek zorunda kalmıştır.

    Saraçoğlu Şükrü Bey hâdiseden fevkalâde üzüldüğünü kulübe bildirirken, metanet tavsiyesinde bulunmuş ve ayrıca da Fenerbahçe’ye intisap ve ona hizmet etmekten şeref duyacağını işaret etmiştir.

    Bu şayanı şükran alâka karşısında Fenerbahçe kulübü müessesan heyeti, 16 Mart 1934 Cuma günü, Sabri (Toprak) Beyin riyasetinde fevkalâde bir toplantı yaptı.

    Celse açılır açılmaz, ilk iş olarak, Adliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Bey’in kulübe hediye ettiği imzalı fotoğrafı samimi tezahürat arasında salona asıldı. Bunu müteakip, bu büyük sporcu Vekil ile Sinop Mebusu Zühtü ve İzmir Mebusu Osmanzade Hamdi Beyler ittifakla kurucu azalığa kabul olundular.

    Kulübün mer’i nizamnamesinde İdare Heyetinin Umumi Kâtip, Umumi Kaptan ve muhasebeci olarak, 3 kişiden ibaret bulunduğunu mübeyyin madde değiştirildi. Hey’et 7 kişiye çıkarılıp Reis ve İkinci Reislik ihdas olundu. Reisliğe Saraçoğlu, İkinci Reislik ve âzalıklardan birine de umumi merkezce cezalandırılmış Hayri Celâl ve Cafer ittifakla seçildiler.

    Fenerbahçe stadına büstlerinin konulmasına müsaade buyuran Atatürk’e şükran telgrafı çekilmesine karar verildi. Ayrıca, bu büstün açılma töreninin muazzam sportif tezahürat arasında yapılması ve o gün bütün Fenerbahçelilerin, Büyük Kurtarıcı huzurunda, Türk sporuna bütün ömürlerince hizmette bulunacaklarına dair and içmeleri tekarrür etti.

    Fenerbahçe Müessesan Heyeti’nin 16 Mart 1934 Cuma günkü tarihi toplantısında aldığı yukarıdaki fevkalâde isabetli kararların mana ve muvaffakiyetini takdir etmek gerekir. Bu suretle, (Fenerbahçe Kulübünün kapısına kilit asma!) ve (Fenerbahçe stadını geri alma!. meş’um emelleri, kat’i olarak, hüsranla neticelenmeğe mahkûm bırakılmıştır.

    Rüştü Dağlaroğlu – Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi (1907-1957)

  • YKB Arşivinde Fenerbahçe

    YKB Arşivinde Fenerbahçe

    Ağırlığı Selahattin Giz fotoğraflarından oluşan YKB arşivinde Fenerbahçe fotoğrafları birbirinden müthiş sahneleri gün yüzüne çıkarıyor. Bu arşiv araştırması esnasında bizden yardımını esirgemeyen Ayhan Uçar ağabeyimize sonsuz teşekkür ediyor, kendisiyle beraber çalışan ve aynı derecede bize yardımı dokunan büyük Fenerbahçeli merhum Abdullah Gül ağabeyimizi de saygıyla anıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yapı Kredi Bankası Arşivinde Fenerbahçe

    Yapı Kredi Bankası arşivinde Kadıköy ve Fenerbahçe fotoğraflarından bir seçme
  • Fikret Arıcan Albümü

    Fikret Arıcan Albümü

    “Büyük” Fikret Arıcan… Halit Çapın’ın “Fenerbahçeliler Başkanınızla Gururlanabilirsiniz” dediği “Büyük” Fikret Arıcan albümü ile karşınızdayız… Kahraman futbolcumuzun ailesine ulaşma ümidimizi gerçekleştiremezsek bu müthiş yayınla Fenerbahçe tarihine muazzam bir armağan daha veren kıymetli büyüğümüzün hatıralarını sizlerle buluşturmanın gururunu yaşayacağız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Not: “Büyük “Fikret Arıcan, Fenerbahçe’nin en çok Türkiye şampiyonluğu yaşayan isimlerinden biri… Yedi şampiyonlukla başı geçen “Naci Bastoncu” ve “Esat Kaner”den sonra Cihat Arman ve Fikret Kırcan ile birlikte kendisinin 6 şampiyonluğu var. Bu zaferlerde 87 maçta 35 golü var… Hepsi nur içinde yatsın…


    “Büyük” Fikret Arıcan Albümü

  • 90 Yıl Önce

    90 Yıl Önce

    Bugün İzmir’de Türkiye Kupası final maçına çıkacak olan Fenerbahçe, ilk Türkiye şampiyonluğunu, bundan 90 yıl önce yine İzmir’de kazanmıştı. 29 Ekim 1933 tarihinde oynanan ilk maç yarıda kalınca kura çekilmiş, maçın İzmir’de tekrar edilmesi karar altına alınmıştı.

    Fenerbahçe İzmir’de rakibini 8-0 gibi müthiş bir skorla yenince, maçtan önce kendine güvenen İzmirlileri resmeden Vakit gazetesi yazarı çok keyifli bir metin kaleme almış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Maçın Komik Cephesi

    Fenerbahçe’nin İzmirspor’u 8-0 gibi mühim bir farkla yenerek Türkiye şampiyonluğunu kazandığı malumdur. Dünkü posta ile gelen İzmir gazeteleri bütün Türkiye’nin sporcuları arasında hararetle karşılanan bu maç hakkında muhtelif hükümler veriyorlar. Fener’in çok yüksek bir maç yaptığını, her taraflarının bir saat gibi işlediğini, bununla beraber final maçları dünyanın her tarafında sinir ve asabiyet oyunu olarak gözüktüğünü, mukavemet gösteren ve asabına hakim olanın neticeyi kazandığını işaret ederek neticeyi gol farkı ile ölçmenin doğru olamayacağını işaret etmektedirler.

    İzmir gazetelerinin umumiyetle tenkit ettikleri taraf İzmir kalesidir. Kalecinin ambale olduğunu ve takım kaptanının da kaleciyi çıkarmayarak bu vaziyette oyuna devam ettiği için idaresizlik göstermiş olduğunu söylüyorlar.

    Bu arada “Yeni Asır” refikimiz de “Dünkü Maçın Komik Cephesi” başlığı altında ve “Laedri” imzasıyla bir yazı okuduk. Çok dikkate değer bulduğumuz için kısmen alıyoruz:

    “Her iddialı maç, benim için Sorbon dersleri kadar enteresandır. Herkes maça, maçı seyretmek için gider. Ben ise maça gidenleri seyretmek için giderim. Amma diyeceksiniz ki sen orada ne görürsün?

    Fenerbahçe-İzmirspor maçı çok iddialı bir şekil aldığından, iddialı maç haleti ruhiyesi İzmir’de de geçeceği aşikardı.

    Hemen hazırlandım. Üç gün evvelinden beri her muhavereye kulak kabarttım. Gizli gizli notlar almaya başladım.

    Notlardan birer parça yazıyorum:

    Fener’i Ankara’da yenmiştik, çekemediler.

    Hakemler hep onlardan taraf…

    Sıfır üç… Sıfır beş muhakkak…

    Yerli hakem kabul etmeyiz. Mutlaka tamamen bitaraf, Avrupalı olacak.

    Hezimeti kahkahri olacak.

    Aşağı yukarı, bütün İzmir’de hep bu iddia, bu kanaat kökleşmişti.

    Maç günü not defterim cebimde mahsus iki saat evvel sahaya geldim. Her kalabalığın arasına sokulup konuşanlara kulak veriyor ve belli etmeksizin notlarımı alıyorum.

    Gözüm önündekileri, kulaklarım arkasında ve yanımdakileri tetkik ediyor, Fener, Fener, nerede kaldın ey Fener, İzmirliler cömerttir, vereceğimiz goller çoktur, avuca sığmaz, çuval lazım Fener!

    Biraz yan taraftan: Fener, Fener, senin mumun söndü Fener…

    Biraz ileride: Fener, Fener boynun neden bükük Fener? Darbe ağır mı geldi Fener?

    Fener, Fener, gözün neden yaşlı Fener? Canın mı sıkıldı zavallı Fener?

    Fikret, Fikret çalım yapayım deme, bacağın burkulur Fikret… Yavrum Zeki sana ne oldu, hani senin şutların Zeki? Burası İzmir’dir Zeki?

    Acıyorum şu Fener kalecisi olacak Hüsamettin’e. A birader düşün bir kere her tıkanacak golün günahı hep o zavallıya yüklenecek.

    Yaşa… Vur! Acıma…

    Bu sözler sarf olunurken sahada kimse vardı zannetmeyiniz. Bular meydanda fol yokken söyleniyordu. Düdük çaldı. Fenerliler arkasından İzmirliler çıktı. İzmirliler, daha gürbüz, daha iyi, beni de helecan sardı.

    Hücumlar mütekabil… Arkamdan:

    “Fener burada çalım geçmez, yaşa Çeko, Fikret kendine gel..”

    Bir an bir şeyler oldu. Fikret yaradana sığınarak bir şut çekti. İzmirspor kalesinde top görüldü. Fener’in birinci golü…

    Oyun kızıştı. Haydi Çeko, haydi İzmir, yaşa filan derken top Zeki’nin ayağına geldi. Bir şut daha. İkinci gol…

    Zarar yok, zarar yok yeneceğiz, gayret çocuklar, yılmayın…

    İkinci haftaym başladı. Eh, Fenerliler şimdi görürler. Yaşa Çeko, sür oğlum sür derken topu Fenerli muhacim İzmirlilerden kaptı, yıldırım süratiyle kaleye indi. Şut! Ah, ay, aay derken üçüncü gol!

    “Ulan ne oluyoruz, iş fenalaşıyor, Zeki’yi tutun be… Niyazi’yi marke edin be…”

    Tutuyorlar ama onlar topu Fikret’e veriyorlar, Fikret sürüyor…

    “Ulan tutun şu mikrobu… Tutun… Derken Fikret bir şut çekiyor ve top dördüncü defa kaleye giriyor.

    Arkamdan, yanımdan sesler:

    “Kaleci mi bu? Defedin şunu yahu… Derken İzmirli bir oyuncu topu Fenerlilerden kapıyor fakat biraz tereddüt ediyor.

    “Bekletme, bekletme” derken Fenerli kapıyor, sürüyor.

    Bir gol daha…

    “Ulan Fikret’e bak… Tavşan gibi, ateş gibi…”

    Oyun bitmesine 3 dakika var… Arkamdan sesler:

    “Yarabbi maçı İzmir’e kazandır!”

    Başımı arkama çevirdim gülüyorlar. Yani Allah bile istese üç dakikada 8 golü geri çevirmeye imkan kalmadığını anlatmak istiyorlardı…

    Önümde “Haydi gidelim canım, ben demedim mi? Fener’in karşısında İzmirspor’a adım atamaz. Ben demedim mi böyle kaleci ile maç olamaz?

    Düdük çaldı. Oyun bitti. İzmir 8 gol yedi. Bir gol yapamadı.

    Önüme baktım, yanıma baktım, arkama baktım. İzmirspor’da tenkit etmedikleri bir oyuncu bırakmayan bu adamlar, oyuna başlarken bu lafların tamamen aksini söyleyen adamların kendisiydi.

    47inci defa aynı dersi tekrar öğrenmiş oluyordum.

    Takdir ettiği zaman neyi takdir ettiğini bilmeyen, seçmeyen bir spor efkarı umumiyesine güvenenler, tenkit ettiği zaman neyi tenkit ettiğini bilmeyen aynı spor efkarı umumiyesi tarafından hep söyle terk edilirler.

    İzmirspor kalesine 8 gol girmesini hazmedemeyen bu adamların kendi mantık ve muhakeme kalelerine bir buçuk saat zarfında 80 tane (tezat) golü girdiğini düşünürlerse biraz mahcup olmaları lazım gelir.

    İzmirspor çok çalıştı; fakat Fener kahir bir galibiyet kazandı. Olabilir ya… Bunda kızacak bir şey yoktu.

    İzmirsporlu çocuklar, beni dinleyiniz. Siz İzmir’i Türk sporunda ikincilik gibi çok şanlı bir mevkie çıkarırken, dün sizleri haksız itham edenler bulundu. İşte spor efkarı umumiyesi her zaman budur. Ve spor, Fener’in önünde değil, yirmi dakikada kırk defa mantık değiştiren böyle “dönek” fikirliler önünde meyus olmamayı öğreten mümaresenin kendisidir”

    14 Kasım 1933 – Vakit

  • Atatürk Günü

    Atatürk Günü

    19 Mayıs’ın sabit olarak kutlanmaya başladığı 1936 yılından hemen önce, 1935 senesinde Fenerbahçe Stadı’nda bir “Atatürk Günü” düzenlendi. Sizleri o günün gazetelere yansıyan detaylarıyla baş başa bırakıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Atatürk Günü

    Tek bir kalp, bir arzu ve ayni gayeyi güden binlerce halk, onun ateşin çocukları ve İstanbulun tanınmış klüpleri, dün Fenerbahçe stadında canımızdan çok sevdiğimiz Atatürk’e şükran borçlarını ödemek, minnetlerini sunmak içint sportmen varlıklarını müsabakaların sonuna kadar ciddi bir intizam dahilinde gösterdiler.

    Saat 2,5 tan itibaren başlıyan (merasim) sonuna kadar bize ne tatlı halecanlar, ve unutulmaz hatıralar bıraktı. Tertemiz spor formalariyle Atatürk heykeli önünden büyük bir vecidle geçen ve kalbi neş’e, sıhhat ve iman dolu gençliğin duyduğu süruru biz de onlar kadar dışardan hissettik.

    Seneler var ki Türk sporculuk hayatı, tarihi bu kadar kalabalık bir halk kitlesi önünde müsabaka yapmamıştır.

    Bahtiyar çocuklar, bu kadar azameti yaratan, hepimizi daima iyiliğe büyüklüğe götüren Büyük Önderimiz şerefine yaptığımız bu neş’eli günü her sene daha büyülterek, spor varlığımızı da arttırmak suretiyle daha semeredar kılmağı borç bilmeliyiz.

    Binlerce ana, baba, kardeş ve vatandaş önünde içtiğimiz andı unutmaz ve varlığınızı yükseltmeğe çalışırsanız, kendinize daha büyük spor, sahaları, daha zengin spor bayrakları ve memlekete daha gürbüz nesil hazırlamış olursunuz.

    Karakaş’ın bize hazırladığı yeni cirid rekorunu memnuniyetle dinlerken Beşiktaş-Güneş ve Fener-Galatasaray muhtelitleri sahada yer aldılar.

    Maç kaydettiğim şahıslar üzerinde temerküz etmiyecek çünkü son devreleri hariç çoktandır seyrettiğimiz maçlar içinde bu kadar zevkli maç firsatı bulamam korkusuyle kâfi not tutamadım.

    Dünkü maçta sevindiğim en mühim nokta bizde acaba millî takım için elimizde iyi unsur var mı? Gibi tereddütlerim kısmen zail olmuştur.

    Çünkü dünkü maçta 7-8 gencin bu mevkie tamamen lâyık olduklarını gösterdikleri temiz ve kombine oyun, ayak hâkimiyetleri, kafa vuruşları, yer tutmaları biribiriyle çok iyi anlaşabilmeleri ispate etmiştir.

    Dünkü maç yerden oynanan, pası çok, ruhlu, kombine bir oyundu. İlk devrelerde biribiriyle çok iyi anlaşan Fener-Galatasaray kombinezonu ile devre sonuna doğru gittikçe açılan ve Fener-Galatasaray muhtelitini mağlup vaziyete getirecek kadar iyi oynayan Beşiktaş Güneş kombinezonu bize çok iyi oyunlar çıkardılar.

    Hasret kaldığımız kaleye atılan şütler, kısa paslarla ilerlemeler, kendini yormadan seri oyun temini dün çok iyiydi.

    İstemiyerek kapıldığımız sert oyunlardan ayrı bir, dışarı atmadan saha dahiline topu çevirmeğe çalışırsak, ve şahsi oyunlardan biraz tevakki edersek maç kabiliyetimiz bir kat daha artar. Başta Beşiktaş-Güneş muhtelitinde Mehmed Ali, Faruk, Feyzi, Nuri, Rasih, Hakkı Şeref ve Fener-Galatasarayda Bedii, Esat, Reşat, Necdet, Münevver, Fikret, Danyal, Şaban olmak üzere hepsi bize çok güzel bir maç seyrettirdiler.

    En güzeli ortadaki bütün suitefehhümleri atan ve kur’a neticesi Fener renkleriyle çıkan Galatasaraylı kardeşlerimizin sportmence hareketleri, ve şahsi olmıyan çok temiz oyun sistemleri bu iki büyük rakibin istedikleri zaman ne kadar müttehid hareket edebileceklerini dün ne iyi ispat etmiş oldu… Onları can ve gönülden tebrik etmeği vazife bilirken karşı tarafı, sanki tek bir klüp oyuncuları gibi oynıyan ve yerlerine hepsi ne kadar alışmış hissini veren kombine oyunu zikretmeden geçemiyeceğim.

    Sporcuların Atatürk gününü lâyık olduğu şerefli bir şekilde bitirmeleri bizler için sevinilecek ve iftihar edilecek bir meseledir.

    25 Mayıs 1935 – Haber: Akşam Postası (A.Cafer)