Etiket: Haber Akşam Postası

  • Son Kez Ant İçtiler

    Son Kez Ant İçtiler

    Fenerbahçe’nin otuzuncu yıl dönümü töreni 85 yıl önce bugün, 19 Haziran 1938 tarihinde yapıldı. Bu tören Ulu Önder Atatürk’ün sağlığında yapılan son kuruluş kutlamasıydı. Fenerbahçeliler onun duyabileceği şekilde son kez ant içtiler:

    “Türkün Ulu Atası… Senin açtığın yolda, senin gösterdiğin yolda yürüyeceğimize, bizlere emanet ettiğin cumhuriyeti kanımızla, canımızla koruyacağımıza, Türk ruhu, Türk asaleti, Türk sporculuğu mertliği ile senin arkandan yürüyeceğimize, gözlerimizi senden ayırmayacağımıza ant içeriz.”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Maç Detayları

    Fenerbahçe 2 – 0 Yunan Muhteliti

    Muhtelit Takım: Ripa (Enosis), Gasparis (Enonis), Papadopulos (Enosis), Sirkos (Panathinaikos), Kondulis (Enosis), İpofandi (Panathinaikos), Miyakis (Panathinaikos) Maropulos (Enosis), Caneti (Enosis), Triandafilis(Panathinaikos), Hristodulo (Enosis).

    Fenerbahçe: Hüsameddin Böke, Fazıl Arzık, Yaşar Alpaslan, Esad Kaner, Yorgo Angelidis, Mehmet Reşad Nayır, Fikret Arıcan, Şaban Topkanlı, Yaşar Yalçınpınar, Ali Rıza Tansı, Naci Bastoncu.

    Hakem: Şazi Tezcan

    Goller: Şaban Topkanlı (5′), Fikret Arıcan (25′)


    Merasim

    Fenerbahçeliler, otuzuncu yıldönümlerini dün Kadıköyü’ndeki statlarında büyük bir merasimle kutlulamışlardır.

    Saat 16’ya kadar devam eden mahşerî akın Fener stadını doldurmuştu. Merasimin başlamasına daha yarım saat varken stadda ufak bir yer kalmamıştı. Fenerbahçe stadındaki dünkü seyirci miktarı on iki bin olarak tahmin edilebilir.

    Saat 16’da geçit resmi yapacak olan 120 genç, önde askeri bando olduğu halde sıra ile denizciler, atletler, birinci futbol takımı ve diğer futbol takımları stadın sol taraftaki kapısından stadı dolduran halkın sürekli alkışları arasında sahaya girdiler Bandonun arkasında iki gencin taşıdığı muazzam bir çelenk göze çarpıyordu. Kafile muntazam bir yürüyüşle ve on binlerce kişinin devamlı alkışları arasında stadda bir tur yaptıktan sonra sahanın ortasında dizildiler. Buraya konmuş olan kürsünün önünde kulübün müessis azaları toplanmışlardı.

    Bandonun çaldığı İstiklâl marşını ayakta dinlerken direğe bayrak çekilmiş, Atatürk’ün büstüne çelenk konmuş ve merasime iştirak eden 120 genç ant içmiştir.

    Bundan sonra Fenerbahçe müessis azalarından Galatasaray Lisesi jimnastik muallimi İbrahim Hakkı kürsüye çıkarak, Fenerbahçe’nin zaferle dolu otuz senelik mazisinden ve bu otuz sene zarfındaki muvaffakiyetli başarılarından bahsetmiş ve verimli başarının her sene daha vâsi bir mikyasta olacağını ilâve ettikten sonra Fenerlilerin bu büyük gününde bulunmalarından dolayı kulüp namına halka teşekkür etmiştir.

    İki dakika sonra sahaya çıkan genç Fenerliler Sarı ve lacivert takım olarak iki takım halinde günün ilk müsabakasını yapmışlardır. Halkın büyük bir alâka ile takip ettiği bu maç 3 – 2 lacivert takımın galibiyetiyle sona ermiştir.

    Saat 17.30’da evvela Yunanlılar sahaya çıktılar. Enosis – Panatitakos muhteliti olan bu takım yeşil fanilâ ve siyah pantolon giymişlerdi. Sahanın ortasına gelerek halkı selâmladılar ve şiddetle alkışlandılar. İki dakika sonra da Fenerbahçeliler halkın sürekli alkışları arasında gözüktüler ve onlar da halkı selâmladılar. Her iki takım arasında yapılan mutat merasim esnasında Güneş kulübü de otuzuncu yıldönümü münasebetiyle Fenerbahçelilere güzel bir çelenk verdi.7

    Cumhuriyet Gazetesi


    Fenerin Otuzuncu Yıl Dönümü

    Fenerbahçe spor kulübü dün otuzuncu yaşını idrak etti. Otuz senelik spor hayatının hülâsasını ortaya koyan dünkü toplantı bu eski ve şerefli kulübün parlak mazisine yaraşan bir şekilde başladı ve öylece bitti… Müsabakalardan evvel yapılan merasime güzel bir geçit resmiyle başlandı.

    Büyük bir Türk bayrağını taşıyan sporcuyu Fenerbahçe armasından yapılmış güzel bir çelenk ve onu sıra ile denizciler, atletler, birinci, ikinci, üçüncü futbol takımları takip etti.

    Geçit resmine muntazam kıyafetleriyle 110 sporcu iştirak etti. Sahanın etrafında yapılan resmigeçidi, hep bir ağızdan söylenen İstiklâl Marşı ile bitirdiler.

    Fenerbahçe idare hey’eti namına ortaya gelen Hikmet Üstündağ kısa fakat güzel yazılmış aşağıdaki nutku okudu:

    “Büyük Önder: Senin açtığın yolda, senin göstereceğin yolda bizlere emanet ettiğin Cumhuriyeti canımızla, kanımızla koruyacağımızı Türk ruhu, Türk asaleti, Türk sporculuğu ile senin arkandan yürüyeceğimize, gözlerimizi senden ayırmayacağımıza and içeriz” dedi.

    Bu sözler pek çok alkışlandı.

    İdare hey’etinden İbrahim Hakkı da kulübün otuz seneye varan spor hayatından ve parlak mazisinden uzun uzadıya bahsederek bu büyük bayrama iştirak eden halka ve Fenerbahçelilere kulübü namına teşekkür etti.

    Bir gün evvel de yazdığımız gibi spor sahasında otuz sene dile kolaydır.

    O günden bugüne kadar şerefli galibiyetler kazanan, zaferden zafere koşan memleketin en kıymetli bir kulübü olan Fenerbahçe’yi bu vesile ile bir kere daha tebrik etmeği bir vazife bildiğimizi burada kaydetmekten zevk duyarız!

    Ömer Besim | Son Posta Gazetesi


    Fotoğraflar

  • Atatürk Günü

    Atatürk Günü

    19 Mayıs’ın sabit olarak kutlanmaya başladığı 1936 yılından hemen önce, 1935 senesinde Fenerbahçe Stadı’nda bir “Atatürk Günü” düzenlendi. Sizleri o günün gazetelere yansıyan detaylarıyla baş başa bırakıyoruz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Atatürk Günü

    Tek bir kalp, bir arzu ve ayni gayeyi güden binlerce halk, onun ateşin çocukları ve İstanbulun tanınmış klüpleri, dün Fenerbahçe stadında canımızdan çok sevdiğimiz Atatürk’e şükran borçlarını ödemek, minnetlerini sunmak içint sportmen varlıklarını müsabakaların sonuna kadar ciddi bir intizam dahilinde gösterdiler.

    Saat 2,5 tan itibaren başlıyan (merasim) sonuna kadar bize ne tatlı halecanlar, ve unutulmaz hatıralar bıraktı. Tertemiz spor formalariyle Atatürk heykeli önünden büyük bir vecidle geçen ve kalbi neş’e, sıhhat ve iman dolu gençliğin duyduğu süruru biz de onlar kadar dışardan hissettik.

    Seneler var ki Türk sporculuk hayatı, tarihi bu kadar kalabalık bir halk kitlesi önünde müsabaka yapmamıştır.

    Bahtiyar çocuklar, bu kadar azameti yaratan, hepimizi daima iyiliğe büyüklüğe götüren Büyük Önderimiz şerefine yaptığımız bu neş’eli günü her sene daha büyülterek, spor varlığımızı da arttırmak suretiyle daha semeredar kılmağı borç bilmeliyiz.

    Binlerce ana, baba, kardeş ve vatandaş önünde içtiğimiz andı unutmaz ve varlığınızı yükseltmeğe çalışırsanız, kendinize daha büyük spor, sahaları, daha zengin spor bayrakları ve memlekete daha gürbüz nesil hazırlamış olursunuz.

    Karakaş’ın bize hazırladığı yeni cirid rekorunu memnuniyetle dinlerken Beşiktaş-Güneş ve Fener-Galatasaray muhtelitleri sahada yer aldılar.

    Maç kaydettiğim şahıslar üzerinde temerküz etmiyecek çünkü son devreleri hariç çoktandır seyrettiğimiz maçlar içinde bu kadar zevkli maç firsatı bulamam korkusuyle kâfi not tutamadım.

    Dünkü maçta sevindiğim en mühim nokta bizde acaba millî takım için elimizde iyi unsur var mı? Gibi tereddütlerim kısmen zail olmuştur.

    Çünkü dünkü maçta 7-8 gencin bu mevkie tamamen lâyık olduklarını gösterdikleri temiz ve kombine oyun, ayak hâkimiyetleri, kafa vuruşları, yer tutmaları biribiriyle çok iyi anlaşabilmeleri ispate etmiştir.

    Dünkü maç yerden oynanan, pası çok, ruhlu, kombine bir oyundu. İlk devrelerde biribiriyle çok iyi anlaşan Fener-Galatasaray kombinezonu ile devre sonuna doğru gittikçe açılan ve Fener-Galatasaray muhtelitini mağlup vaziyete getirecek kadar iyi oynayan Beşiktaş Güneş kombinezonu bize çok iyi oyunlar çıkardılar.

    Hasret kaldığımız kaleye atılan şütler, kısa paslarla ilerlemeler, kendini yormadan seri oyun temini dün çok iyiydi.

    İstemiyerek kapıldığımız sert oyunlardan ayrı bir, dışarı atmadan saha dahiline topu çevirmeğe çalışırsak, ve şahsi oyunlardan biraz tevakki edersek maç kabiliyetimiz bir kat daha artar. Başta Beşiktaş-Güneş muhtelitinde Mehmed Ali, Faruk, Feyzi, Nuri, Rasih, Hakkı Şeref ve Fener-Galatasarayda Bedii, Esat, Reşat, Necdet, Münevver, Fikret, Danyal, Şaban olmak üzere hepsi bize çok güzel bir maç seyrettirdiler.

    En güzeli ortadaki bütün suitefehhümleri atan ve kur’a neticesi Fener renkleriyle çıkan Galatasaraylı kardeşlerimizin sportmence hareketleri, ve şahsi olmıyan çok temiz oyun sistemleri bu iki büyük rakibin istedikleri zaman ne kadar müttehid hareket edebileceklerini dün ne iyi ispat etmiş oldu… Onları can ve gönülden tebrik etmeği vazife bilirken karşı tarafı, sanki tek bir klüp oyuncuları gibi oynıyan ve yerlerine hepsi ne kadar alışmış hissini veren kombine oyunu zikretmeden geçemiyeceğim.

    Sporcuların Atatürk gününü lâyık olduğu şerefli bir şekilde bitirmeleri bizler için sevinilecek ve iftihar edilecek bir meseledir.

    25 Mayıs 1935 – Haber: Akşam Postası (A.Cafer)

  • Kemal Tahir’in Maç Yazısı

    Kemal Tahir’in Maç Yazısı

    Kemal Tahir’in maç yazısı yazdığını biliyor muydunuz? Biz bilmiyorduk… Beşiktaşlı Şeref Bey’in ailesi için düzenlenen yardım turnuvası büyük ses getirmiş, aynı zamanda yine büyük derbi tartışmalarının önünü açmıştı. O günlerde yazılan bir Kemal Tahir yazısı ile karşınızdayız. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor İdarecileri ve Spor Muharrirleri Hakkında

    Spor, kol, bacak, ense ve ciğer kadar kafa ve asabı terbiye eden bir meşgaledir ve bence asıl faydası, bu ikinci, ruha ait derli topluluğundadır.

    Kafasının dikine giden bir adamı spor yapmaktan kimseler men edemez. Fakat kafasının dikine giden, hislerinin oyuncağı olan bir sporcuya, bir idareciye umumi meydanlarda ve kulüplerin başında yer verilemez.

    Antrenmanlarında 1.90’ı aşan bir sporcu resmi bir müsabakada 1.50’de üç kere çıta düşürürse müsabaka harici addedilir. Bu adam istediği kadar “Yahu! Ben kulübün bahçesinde 1.90’ı ferah ferah aşıyordum. Şimdi tersliğim tuttu. Müsaade buyurun” desin ve istediği kadar atlayıp, zıplasın. Boştur.

    Futbolda maruf bir oyuncu, hiddetlenip ötekine berikine tekme atmağa, dirsek vurmağa kalkarsa “İyi çalım yapıyor, vaktiyle bir kaç gol çıkardı, halen en kıymetli takımın en kıymetli oyuncusu bulunuyor” diye hakemler bu densizliklerine göz yummazlar, nizamsız iş yaptığından ötürü sahadan dışarıya çıkarırlar.

    Fakat bu münasebetsizlikleri satır satır ve karar karar icra eden muharrirlerle idarecilere ne diyelim?

    Futbolda 11 oyuncunun gayesi tektir: Karşılarındaki: takımı yenmek. Bunun için müdafiler kaleleri sıkıştırdı mı, beşeri gayretlerinin en sonunu sarf ederler. Muhacimler karşı taraf kalesine yaklaştılar mı şütlerini bombalar gibi var kuvvetiyle savururlar.

    Fakat ortada bir ağzı düdüklü hakem denilen zat vardır. Top durmaz, kimsenin yaptığı oyuna müdahale etmez. Aşağı yukarı koşar. Bu zat sırasında düdüğünü öttürdü mü şüt atacak muhacimden hücumu defedecek müdafiye kadar ortadaki 22 ateşli delikanlı oldukları yerde dururlar.

    Muhacimin türlü gayretleriyle hasım kalesine indirdiği top, hakemin bir işaretiyle serbestçe geriye iade olunur. Müdafiin yırtıcı hamleleri penaltı veya frikik cezaları karşısında sükûnetle seyirci kalır.

    İşte bu ruhi ve adale müdafaa ve hücumunun birdenbire duruşu asıl futbolun, çalım yapmak, kuvvetli şüt atmak, yerinde müdahale etmek, iyi pas alıp vermek kadar belki bunlardan daha ziyade asıl maddesidir.

    İyi bir spor terbiyesi ve kuvvetli bir irade işinin miyarıdır.

    Spor böylece fizik kuvvetlerimiz gibi, manevi kuvvetlerimizi de törpüleyip bizi tam kuvvetli adam yaparken, sporun ister idaresi, ister edebiyatıyla uğraşmakta olsunlar yazıcılığını ve idareciliğini yapanlar da bu kabil ruhi faydalarından hisse almak mecburiyetindedirler, kanaatindeyim.

    Taraftarı veya azası olduğumuz kulübü tutmak ne kadar hakkımızsa bütün hatalarına rağmen (Taraftarıyız) diye hatalıyı mazur görmek o kadar haksız tarafımızdır.

    Karilerini hiçe sayan bazı yazıcılarla efkârı umumiyeye omuz silken bazı kulüp idarecilerinin kırdıkları potlara taptaze vakalara istinaden işaret ederek bu kötü huyların bizde ne kadar laubali bir şekilde yerleşmiş olduğunu göstermek istiyorum:

    Beşiktaşlı Şeref’in ailesine ve çocuklarına yardım için İstanbul’un üç değerli kulübü arasında bir turnuva yapılması takarrür etmişti.

    İlk maçı Fener – Galatasaray oynadı. Vaka Taksim stadında geçti. Galatasaray mağlup oldu.

    İkinci mücadele Fenerle Beşiktaş arasında ve Fener stadında yapıldı. Diğer arkadaşları gibi bir sabah gazetesi de oraya spor muharririni gönderdi ve bir sürü dedikoduyu maça ait teferruat diye sayfalarına geçirdi.

    Organizasyona ait şikâyetin ne kadar lüzumsuz olduğunu aynı gazetenin iki gün sonraki sayısında gene şikâyetçinin kaleminden dinledik.

    Hakeme ait itirazlar ve münakaşalar ise bir spor muharririnin değil yazısına hatta ağzına almayacağı bir haysiyetsizliktir.

    Futbolumuz tedenni ediyor! Bu feryat her maçtan sonra bir parola gibi tekrar etmekten bıkmadığımız tek cümledir.

    Hakem tarafından oyundan çıkarılan bir takım kaptanı eski bir sporcunun çocuklarına yardım için yapılan bir maçta bütün takımı beraber sahadan çıkarmağa teşebbüs eder ve gazete sütunlarında bu hal taraftarlık gayretiyle bir hak ve iyi hareket gibi müdafaa edilmek istenirse, futbolümüzdeki hercümercin manası kendi kendine anlaşılmış olur.

    Hakem tarafından oyundan çıkarılırken takımını da beraber sürükleyen bir takım kaptanına 15 – 20 dakika dert anlatamayan ve maç başlamadan evvel hakeme “Bu maçı idareden vazgeç, çünkü sen falan kulübe mensupsun!” gibi teklifler yapan idarecilerin de bu hercümerçte şerefli hisseleri vardır.

    Cemiyet hayatının en büyük düşmanı, dedikodu ve başa geçmek ihtirasıdır. Tesiri altında kalıvermeğe müsait olanlarla doymaz ihtiras sahibi olanları içine karışmaktan men edemeyen teşekküllerin efkârı umumiye karşısında böyle sempati kaybetmeleri memleketimizde sık sık görülen ahvaldendir.

    Şilt maçlarında “Beşiktaş kulübü iştirak etmeyecek” dedikten sonra çocukları soyunmuş bir halde ve son dakikada bir motörle Kadıköyü’ne geçirip Fener’in karşısına çıkarmaları sporculuğa ve spor idareciliğine ne kadar doğru değilse bir takım kaptanının (ister haklı, ister haksız) tecziye edildiği için, bahusus eski bir sporcunun çocukları menfaatine yapılan bir maçta binlerce kişinin önünde takımını sahayı terke davet ettiği sırada bir idarecinin de işe karışıp “Biz bu maçı zaten lûtfen olsun diye kabul ettik” diye bir nümayiş yapmağa kalkışması o kadar doğru olmayan işlerdendir.

    Futbolda hata asap meselesidir. Oyunun aldığı şekil oyuncular gibi hakemi de sinirlendirebilir. Bu bir anlık his aldanmasına her insan düşebilir. Fakat dürüst bir muhakeme ile sağlam bir tahlille devam edip nihayetlenmesi lâzım bir makalede ayni asabiyeti sade tarafgirliği düşünerek haklı bulamayız ve ayni asabiyetin tesirinde başka başka tahliller gösteren idarecileri mazur göremeyiz. Makalesine “İki tarafın malûm takımlarını işteyazıyorum” diye başlıyarak bu suretle Beşiktaş kulübünün Hüsnü, Hayati, Nâzımdan mahrum takımını tam takım gibi göstermeğe çalışan spor muharriri arkadaş bu yazısıyla bir eksikliğin hakikatini neden saklamağa lüzum göstermiştir?

    Gene ayni arkadaş “Fikret’in arkasından takım sahayı terk etti” diye tek bir adamın ani asabiyeti neticesinde işlediği manasız hataya Fenerin diğer 10 sporcusunu teşrik etmekte ne gibi bir fayda ummuştur?

    Bahsettiğim gazetenin davetiye gönderilmiş fakat davetiyesini almağı ihmal etmiş fotoğrafçısının kapıda uğradığı müşkülâtı onun ihmaline atfetmeyip vazifelerini ifa edenlere yüklemeği ve bu sırada bir takım ithamlar sıralamağı düşünen ayni muharrir arkadaş “Biz bu maçları ilân ettik bir daha telefonlar veya sair surette reklâm rica ederlerse hava alırlar” cümlesiyle sade kendisinin değil, mensup olduğu gazetenin de civanmertliğini böyle mini mini ve nihayet çok hasis bir meblâğ mukabilinde ne için şüpheye düşürmüş oluyor?

    Bu üç istihfamın cevabı şuura ve hakikate meydan okuyan tarafgirliktedir.

    Futbolumuzdaki tedennide, körü körüne taraftarlık edenlerle fena idarecilerin de payları vardır.

    Muharrirler kalemlerini, idareciler, ihtiraslarını itidalle kullanmadıkça spor hayatımız düştüğü yerden kalkamayacaktır zannındayım.

    9 Kasım 1934 – Haber:Akşam Postası Gazetesi (Kemal Tahir)

  • Cehennem Kapısı

    Cehennem Kapısı

    1935 yılı İstanbul Futbol Şampiyonu’nu belirlemek için yapılan maçta Fenerbahçe ve Galatasaray 0-0 berabere kaldılar. Stadyumda çıkan büyük izdihamı “Haber: Akşam Postası” gazetesi “Cehennem Kapısı” başlıklı bir metinle anlatmış. Aynı gazetede Ömer Besim Koşalay’ın da bir yazısı var. Bu ikisini sitemize aldık. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Fotoğraflar: Cumhuriyet, Haber, Kurun, Milliyet ve Son Posta gazetelerinden.


    Cehennem Kapısı

    Dünkü stadyomun kapısı mahşeri andırıyordu.

    Zaman zaman açılan ve zaman zaman kapanan demir kapıdan içeri girebilmek için binlerce kişi, bir balık istifinden daha beter vaziyetlerde ezilmiş, sıkılmış, harap olmuştur.

    Bayılan, ağlıyan, bağıran kadınların, kapıdan içeri girinciye kadar geçirdikleri haller hakikaten acınacak bir manzara teşkil
    ediyordu.

    Hattâ oyunu idare edecek hakem bile bu cehennem kapısından bin bir eziyetle geçti. Eğer Galatasaray – Fenerin gelecek haftaki karşılaşması tekrar burada yapılacaksa, parasiyle puliyle halkın böyle eziyet çekmesinin derhal önünü almak lazımdır. Bu şekilde stadyoma giriş, dünyanın başka hiçbir yerinde görülmemiştir.

    9 Mart 1935 – Haber: Akşam Postası Gazetesi


    Nizamname Var mı Yok mu?

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakının yedi renkli nizamnamesini ben mecelle kanununa benzetirim…

    Bizim nizamnamenin ayrıca zaman, zaman yerine göre tatbik edilen hususiyetleri de vardır.

    Yedi renkli kitabı haseki eksiri gibi elinde çevire çevire kullanan ulemaların sayısını ancak Allah bilir!

    Bu nizamnamenin harfiyen tatbik edildiği mühim birkaç nokta vardır. Bunların en mühimi futbol oynayanların bir kulüpten diğer kulübe mal olurken ellerine verilen Lisans bu işlerin başında gelir. Buna ilâve edilecek daha bir kaç madde saymak kolaydır.

    Bazılarının karakaplı kitap ismini verdikleri nizamnamenin bilmem hangi maddesidir ki Türkiye şampiyonları, ulusal sporcular, rekortmenler spor alanlarına serbest girerler.

    Bu kaydın kitapta olduğunu herkes bilir. Tatbikine yanaşılmadığını da gene herkes bilir!

    Kulüplerimiz kendi işlerine gelmeyen oyuncuları oynatmamak için nizamnamenin bilmem hangi noktasına kadar işi elekten geçirirler. Ayni şeyi oyuncuyu müsabakaya koyabilmek için de yapmakta tereddüt etmezler. Çünkü bunda menfaatleri aşikârdır.

    Amma falan sporcu bir stada, bir güreş mahalline, hatta reklâm kaygısıyla davet edilen bir sinemaya bile giremiyormuş; o işte sporcudan gayri kimsenin zararı olmadığı da aşikâr!

    imdi öyle bir nizamname tasavvur edin ki yerine göre tatbiki caiz, yerine göre de tatbikinde kimse kılını bile oynatmaz!

    Acaba bu da Acayibi Seb’i âlemden biri midir?

    Benim gibi her gemisini kurtaran kaptan ise işi tevekküle bırakır, nizamnamenin sağlığına dua edebiliriz!

    Ömer Besim Koşalay – 9 Mart 1935 – Haber: Akşam Postası Gazetesi