Etiket: Hayri Celal Atamer

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – V

    Tarih ve Fenerbahçe 1929 – V

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – V”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    ÇOCUK BAYRAMI! [1]

    Çocuk Bayramı bir hafta sürdü ve bitti. Bu bir hafta müsamereler, balolar, eğlentilerle geçen tam bir bayram oldu, fakat ne yazık ki her günleri zaten bir bayram olan zengin çocuklarının bayramı…

    Çocuk bayramı yapmak fikrini Garptan aldık; fakat yarım aldık, yalnız eğlence ve zevk kısmını aldık, vazife ve şefkat kısmını bıraktık… Bu bayram, zengini, fakiri ayırmayan, daha ziyade hasta, fakir, kimsesiz yavruları düşünen bir bayram olacaktı… Maalesef olamadı, nazarı dikkati celbettiğimiz halde, gene olmadı ve bayram bir hafta sürdükten sonra masrafla, yorgunlukla biten uzun bir eğlentiden ibaret kaldı. İnşallah gelecek seneki Çocuk Bayramı daha ziyade bütün sene yüzü gülmeyen bedbaht ve talihsiz yavruların bayramı olur.

    SPORCULARIMIZ MÜHİM MAÇLAR ARİFESİNDEDİR [2]

    Hemen bir seneden beri ecnebi takımlarla karşılaşmamış olan futbolcularımız önümüzdeki haftalar içinde iki mühim maç yapacaklardır. Bu müsabakaların birisi 10-12 Mayıs’ta Mısır’ın “Arsenal” takımıyla yapılacaktır.

    Dünkü nüshamızda da yazdığımız üzere Arsenal takımı 8 Mayıs’ta şehrimizde bulunacak, 10 Mayıs Cuma, 12 Mayıs Pazar günleri Galatasaray ve Fenerbahçe takımlarıyla karşılaşacaktır. Arsenal Mısır’ın kuvvetli takımlarından biri olduğundan bu müsabakalar çok enteresan olacaktır.

    Mısırlılarla yapılacak bu müsabaka aynı zamanda Viyana’nın en kuvvetli takımlarından olan “Osturya” takımıyla kurban bayramında yapılacak müsabakalar için ciddi bir antrenman yerine geçecektir.

    Filhakika Osturya takımı bu müsabaka aynı zamanda Viyana’nın en kuvvetli takımlarından olan “Osturya” takımıyla kurban bayramında yapılacak müsabakalar için ciddi bir antrenman yerine geçecektir.

    Filhakika Osturya takımı çok kuvvetli bir takımdır. Bu takım on seneden beri beş defa Avusturya kupasını kazanmış, lig maçlarında sekiz defa finale kalmış, 1918’den beri 3 defa birinci, 5 defa ikinci olmuştur. (…)

    GALATASARAY MEKTEP ŞAMPİYONASI [3]

    Bugün Taksim Stadyumu’nda saat on beş buçukta mühim atletizm müsabakaları yapılacaktır. Bu müsabakalar Galatasaray Mektep Şampiyonası finalleridir.

    Galatasaray kulübünün atletizm şubesine mensup gençlerin çoğunu Galatasaray lisesindeki atletler teşkil ettiği halde bu seneye kadar sırf bu atletlere münhasır bir mektep şampiyonası yapılmamaktaydı. Galatasaray atletizm şubesinin musip bir teşebbüsü olmak üzere bu sene ilk defa olarak mektep şampiyona müsabakaları ihdas edildi.

    Bu müsabakaların seçmeleri geçen Cuma Kadıköy İttihat Spor çayırında, dömi-finaller de Salı günü stadyumda yapılmıştı.

    Gerek seçmelerde ve gerek dömi-finallerde gençlerin gösterdikleri alaka ve gayret bugünkü final müsabakalarının çok güzel ve hararetli olacağına en büyük delildir. Bilhassa Salı günkü müsabakalarda Galatasaray’ın maruf yüz metrecisi Semih’in elde ettiği netayiç bu mevsim zarfında bu gençten çok iyi dereceler bekleyebileceğimizi göstermektedir.

    Bugünkü müsabakalar program sırasıyla şunlardır: 800 metre gülle atma, 400 metre disk atma, 1500 metre üç adım atlama, 200 metre uzun atlama, 4×100 ve 4×400 bayrak koşuları.

    Müsabakalar yazdığımız gibi ilk defa olmak üzere mektep şampiyonası unvanı altında yapılacağı için elde edilecek dereceler de mektebin ilk ve yeni rekorları olacaktır. Bakalım bu şeref hangi atletlere nasip olacak.

    Genç atletlere muvaffakiyet temenni eyleriz.

    ŞEKSPİR PERESTLER AYAKLANDI [4]

    Alay Köşkü Müntesiplerinden 22 Zat Hüseyin Suat Bey’i Protesto Ediyorlar

    Güzel Sanatlar Birliği Edebiyat Şubesi’nden, sanat ve matbuat âlemimize mensup 25 imza ile şubemize varit olan aşağıdaki protesto mektubunu bütün matbuatımıza tevdi ediyoruz:

    “Cihan edebiyatının en büyük ve ebedi simalarından biri olan Vilyam Şekspir’in eserlerinin zamanı geçmiş antika şeyler olduğu, Şekspir’in olsa olsa İngilizler için kıymeti tarihiyesi bulunduğu, Türkiye’de bunları kimsenin anlayamayacağı tarzında Akşam gazetesinde bazı sözler söyleyen Hüseyin Suat Bey’in ancak kendi fikrinin ve zevkinin seviyesi hakkında müspet beynebir vesikadan başka manası ve şümulü olmayan beyanatını hem beynelmilel bir edebi bir simaya karşı hem de Türk milletinin seviyesine karşı tevcih edilmiş bir bühtan saydığımız için protesto ederiz.”

    Etem İzzet, Ziya Refik, Sadri Etem, Refik Ahmet, Suat Derviş, Elif Naci, Reşat Nuri, Nahit Sırrı, Peyami Safa, Vasfi Raşit, Sabiha Zekeriya, Nizamettin Nazif, Mesut Cemil, Muhittin Sadık, Abdullah Cevdet, Emin Ali, Halit Fahri, Vedat Nedim, İlhami Safa, Mehmet Nurettin, M.Zekeriya, Nazım Hikmet, Hakkı Süha, Necip Fazıl.

    DÜNKÜ FUTBOL MAÇLARI [5]

    Dün Taksim Stadyumu’nda lig maçlarına devam edilmiştir. Fikstür mucibince ilk maç Galatasaray ile Vefa arasında yapılmıştır. Vefalıların Galatasaray’a karşı ne kadar şanslı olduklarına dün işaret etmiştik. Dünkü müsabaka bu hakikati bir defa daha teyit etmiştir.

    Bu müsabaka baştan nihayete kadar iki tafın da kati bir hâkimiyetine girmeden tam bir tevazun içinde cereyan etmiş, sıfır sıfıra nihayet bulmuştur.

    Vefalılar, takdire seza şuurlu bir oyun sistemi takip ederek Galatasaray’ın akınlarını durdurmuşlar, her fırsatta kendileri de güzel hücumlarla Galatasaray kalesini sık sık ziyaret etmişlerdir. Vefalılar bu hücumlar esnasında birkaç da sayı fırsatı kaçırmışlardır.

    İki tarafın da mütekabilen devam eden bu akınları hiçbir netice vermemiş, oyun sıfır sıfıra berabere neticelenmiştir.

    (…) Son müsabaka Beşiktaş ile Beykoz arasında olmuştur. Bu oyun çok hararetli cereyan etmiş, Beykozlular dün güzel bir oyun göstererek Beşiktaşlılara mağlup olmamışlardır. Bu oyunun birinci devresi sıfır sıfıra bitmiş, ikinci derecede ilk golü Beşiktaş yapmıştır.

    Beykozlular biraz sonra buna mukabele ederek oyunu beraberlikle bitirmeye muvaffak olmuşlardır.

    Beşiktaş takımı dün eksik bir kadro ile sahaya çıkmakla beraber kendisinden beklenilen oyunu gösterememiştir.

    Hilal takımı dün Kadıköyü sahasında Beylerbeyi takımıyla bir müsabaka yapmış 2-1 galip gelmiştir.

    SÜLEYMANİYE – FENERBAHÇE [6]

    İkinci maçı Fenerbahçe-Süleymaniye takımları yaptılar. Tarafeyn sahaya şöyle çıkmışlardı:

    Fenerbahçe: Rıza, Kadri, Füruzan, Cevat, Sadi, Reşat, Ali, Muzaffer, Zeki, Fikret, Ziya.

    Süleymaniye: Mansur, Hüsnü, Sadi, Ruhi, Murat, Ekrem, Sadi, İhsan, Burhan, Halit, Necati.

    Müsabaka ekseriyetle Fener’in hâkimiyet altında cereyan etti ve Süleymaniye 6-2 mağlup oldu. Fenerliler başta Reşat olduğu halde birkaç oyuncularının idmansızlığı yüzünden beklenildiği kadar iyi oynayamadılar.

    ARSENAL BU HAFTA GELEMİYOR [7]

    Bu hafta şehrimize gelerek Cuma ve Pazar günleri Galatasaray ve Fenerbahçe ile iki maç yapması esas itibariyle takarrür etmiş olan Mısır’ın meşhur Arsenal takımı, bu hafta şehrimize gelemeyeceğini bildirmiştir.

    Arsenal Kurban Bayramı’nda gelebilecekse de o zaman Osturya takımı da geleceğinden Mısırlılara Haziran’ın ilk Cumasında gelmeleri teklif edilecektir. Binaenaleyh bu Cuma lig maçlarına devam edilecek ve Galatasaray’la Fener karşılaşacaktır.

    ŞEKSPİRCİLER [8]

    Bir bu eksikti. Bir takım zevat Hüseyin Suat Bey’in “Şekspir” ismindeki İngiliz edibi hakkındaki sözlerine kızmışlar, gazetelere 22 imzalı bir protesto göndermişler. Bir bu eksikti. Hüseyin Suat Bey de bunlara cevap verirken bunların Şekspir’i tanımadıklarını söylemiş. Ben Şekspircilerden biriyle görüştüm:

    • Nasıl tanımam yahu. Dünyanın bildiği Amerikalı musikişinas Şeksper’i tanımaz olur muyum? Dedi.

    Latife bertaraf, ben bizi üdebamızdan yirmiyi mütecaviz kimsenin Şekspir gibi bir kikirik hakkında tarafgirlik göstermelerini hamiyete mugayir bulurum. Her şeyde yerli malı kullanalım derken Şekspir’in eserleriyle oynamak doğru mudur? Şah İsmail, Köroğlu, Arabüzengi ne güne duruyor?

    SON HAFTAKİ NETİCELER VAZİYETİ KARIŞTIRDI [9]

    (…) Şampiyonluk ihtimalinin gittikçe dumanlı bir vaziyet almasına mukabil küme sonuncusu olacak ekibin hangisi olacağı taayyün etmiş gibidir. Birinci devredeki vaziyete nazaran sonunculuk Vefa ve Süleymaniye arasında muhayyerdi. Fakat Vefalılar ikinci devrede gösterdikleri gayretle Süleymaniye’nin küme sonuncusu olması artık tamamen mukarrerdir.

    Birinci küme sonuncusu olan takımın ikinci küme şampiyonu ile yerini değiştirmesi evvelden mukarrer olduğuna göre Süleymaniye gibi tarihi spor tarihimizin başlangıcına kadar uzayan bir kulüp için bu hal şayanı eseftir.

    İkinci küme şampiyonluğunu kazanacak takıma gelince, bu hususta tahminatta bulunmak kelimenin tam manası ile imkânsızdır. Bütün takımların mütekabilen birbirlerini yenmeleri ortaya karışık, girift bir vaziyet çıkarmıştır. Maçlar hemen hemen hitama yaklaştığı halde 3-4 takım puan itibariyle at başı gitmektedirler. Bu kararsız vaziyetin ortaya bir sürpriz çıkarması da muhtemeldir.

    TEŞBİH VE İSTİARE [10]

    Edebiyat anketinde, hayvan teşbihleri çoğaldı. Geçenlerde bir aygır teşbihi vardı, dün de ceylan ve öküz istiareleri görüldü.

    Şair Necip Fazıl, Peyami Safa’yı anlamayanların asılları öküz olduğunu söylüyor. Allah’a şükür ki öteden beri Peyami’yi anlayanlardanım.

    Geçen gün bu nevi teşbihler devam derse edebiyat meydanının at pazarına döneceğinden endişe ettiğimi yazarken küçük bir hata etmişim: hayvan pazarı demek lazım imiş.

    Anketin sonuna kadar, bakalım bu teşbih pazarında daha hangi cins hayvanları göreceğiz? Yarın bir edip veya şairin diğer bir meslektaşını uyuz eşeğe benzettiğini görürsek hiç şaşmayalım; hatta hiç kızmayalım!

    ŞAMPİYONLUK KİMİN? [11]

    Maruf tabiri biraz değiştirebiliriz; “Bu Cuma şampiyonluk davasının kuyruğu kopuyor!”

    Bakalım bu yağlı kuyruk her sene olduğu gibi Galatasaray’ın elinde mi kalacak yoksa dört seneden sonra sahibini değiştirerek Fenerbahçe’nin eline mi geçecek?

    Galatasaraylılar en kuvvetli takımlarını çıkarmak ve puan meselesinin ince noktalarını düşünüp biraz ehemmiyet vermek suretiyle Vefa ile berabere kalmamış olsalardı, yukarıdaki suali irat kimsenin aklından bile geçmezdi.

    Fakat ne yapalım ki Galatasaraylılar, buna bile bile ve yahut da hiç de farkında olmayarak meydan verdikten sonra, suali irat etmemek tabiatıyla bize düşmez. Şimdi geriye bu sualin cevabı kalır. Bunu da az çok doğru verebilmek için her takımın vaziyetini tespit etmek lazım gelir.

    Galatasaray’ın son yani Vefa ile berabere kalan şeklini ele alalım. O gün bütün oyuncuların fena oynamış olmasıyla beraber ademi muvaffakiyetin en mühim amili takımın fena teşkil edilmiş olmasıdır. Bu sui teşekkül esas itibariyle üç noktadadır. Mithat’ın müdafaaya alınarak sol muavin yerine Vahi’nin ikamesi, sağ için merkez muhacim yerine ve merkez muhacimin sağ iç yerine getirilerek ikincisinin de oyununun bozulması, Leblei Mehmet’in (belki de bir mecburiyet tahtında) onun yerini orada hiç tutamayacak bir oyuncuyla istihlafı.

    Galatasaray bu hatalarını ikinci devrede fark etti, fakat oyuncuları boş yere yorulup bir şey yapmayacak vaziyete düştükten sonra!

    Binaenaleyh Galatasaray Fener’e yenilip şampiyonluğu kaybetmemek için bu Cuma aynı veya buna benzer hatalara düşmemek mecburiyetindedir. Müdafaa eskisi gibi Burhan, Mehmet Nazif, Nihat ve Suphi’den mürekkep olursa en dayanıklı bir müdafaaya malik olur. Muhacim hattına gelince en zayıf noktası sağ açıktır. Leblebi Mehmet oynayamadığı takdirde, diğer gençlerden birini oynatmak Vefa maçındaki topu bir defa bile stop etmek meziyetini kaybetmiş oyuncuyu oynatmaktan iyidir.

    Takım teşkilindeki hataları ve zayıf noktaları saydık, bunları ıslah veya bunlarda ısrar Galatasaray’a aittir. Fakat ısrar halinde neticenin yüzde seksen hüsran olacağını söylemek de bize…

    Fenerbahçe’ye gelince bunun da son, yani geçen Cuma Süleymaniye’yi 6-2 mağlup eden şeklini nazarı itibara alacağız.

    Fenerbahçe muhacim hattı tesanüt ve hücum itibariyle geçen hafta Galatasaray’a yüzde doksan faikti. Bu faikıyet bilhassa Zeki’nn güzel tevziatında, Muzaffer’in kuvvetli bir oyuncu olmasında ve beş muhacimin (yüzleri daima hedefe müteveccih olarak) hep birden hücum etmesinde mündemiçti. Ancak bu muhacim hattının geçen hafta çok zayıf bir müdafaa önünde oynadığını unutmamak lazım gelir. Bu muhacim hattı yukarıda teşkilini tavsiye ettiğimiz Galatasaray müdafaası karşısında aynı sehil muvaffakiyeti elde edebilir mi? Buna biz değil, bizzat Fenerliler bile evet cevabını veremezler.

    Galatasaray’ın beş maruf müdafaa oyuncusu arasında eski formalarında olmayanlar da bulunmakla beraber, Zeki’ye mükemmel pas tevziatı yaptırmayacak oyuncuları kaleye iki metreye kadar yaklaştırmayacak ve mesela geçen hafta olduğu gibi Alâ’nın merkeze kadar sokulmasına meydan verilmeyecek derecede bu işin sırrına vakıf oldukları inkar kabul etmez bir hakikattir.

    Fener müdafaasına gelince iş görebilecek gayretli bir hücum hattı için geçilmez bir hat değildir. Geçen hafta Süleymaniyelilerin dört akında iki sayı yapmaları buna en parlak misaldir.

    Diğer taraftan Fener’in müdafaa hattında zayıf noktaları sahaya tekrar Sabih ve Bedri’yi çıkarmak suretiyle ıslak edecekleri söyleniyor. Bize kalırsa bu biraz “İşleyen demir ışıldar” sözüne münafi bir hareket olur.

    Hülasa etmek lazım gelirse eldeki unsurlarla her iki takım da en iyi ve en kuvvetli şekillerde çıkarsa Galatasaray’ın muvaffakiyet ihtimali ağır basar.

    TENZİLATTAN İSTİFADE [12]

    İstanbul Mıntıkası Riyaseti’nden:

    Kulüp hüviyet varakaları hakkında Mart 929 tarihinde gazetelerle yapılan tebligat mucibince 10 Mayıs 929 tarihinden itibaren yeni hüviyet varakaları esası üzerinden stadyuma kulüp mensubinine tenzilat icra kılınacaktır. Mektepli bileti mülgadır. Kulüplere ait hüviyet varakalarının şekli de tebligatımız dâhilinde olmadıkça makbul ve muteber olmayacağı berayı malumat arz olunur.

    GALATASARAY MI, FENERBAHÇE Mİ? [13]

    Bugün stadyumda şampiyonluk üzerine müessir bir maç yapılacak.

    Ezeli iki rakip olan Galatasaray, Fenerbahçe ile bugün tekrar karşılaşacak. Bu sefer kim kazanacak?

    Son lig maçlarında alınan neticelere bakılırsa mantık, Fenerbahçe’nin galibiyetini natıktır. Ancak Galatasaray-Fener maçlarında havaya mantıktan ziyade bir nevi asabiyet hâkim olduğu için netice üzerinde kati bir hüküm yürütmek kabil olamaz. Mahaza 5 seneden beri devam eden mantıksızlığın bu sefer akim kalması ve tekniğin asabiyete ve gelişi güzel hamlelere galebe çalması ihtimali de müştebal sayılmamalıdır. Biz bu kanaatteyiz.

    Fener-Galatasaray maçını idare etmek için mıntıka Futbol Heyetince Vefa kulübünden Saim Turgut Bey intihap olunmuştur. Saim Turgut Bey bu maçı idare etmek istemediğini ve mazur görülmesini Futbol Heyeti riyasetine bildirmiştir. Saim Turgut Bey ısrar ederse maçı başka bir hakem idare edecektir.

    EDEBİ ÖLÜLER ÇOĞALIYOR! [14]

    İbnirrefik Ahmet Nuri Bey de…

    Vedat Nedim Bey’le arkadaşları, Hüseyin Suat Bey’in Şekispir meselesinde verdiği cevapla ölmüş olduğunu ilan etmişlerdi. Hüseyin Suat Bey bu karara vakıf olduktan sonra Cumhuriyet refikimizde bir cevap neşretti.

    Zannediyorduk ki Hüseyin Suat Bey hakkındaki edebi idam kararına şiddetle itiraz edecektir; fakat öyle yapmadı. Bilakis bunu büyük bir tevekkülle karşıladı ve muarızlarına “Eğer ölümümde ısrar ederseniz ben de cesedimi tıpkı tıbbiye teşrih masasına yatırılmış faideli bir ölü gibi vakfederim. Ve bununla iftihar eylerim” şeklinde bir mukabelede bulundu.

    Acaba muarızları Hüseyin Suat Bey’in büyük bir feragatı nefis ile kendisini vakfetmesine ne diyeceklerdir? Hakikaten hadise çok meraklı bir mecraya girmiştir. İhtimal ki Abdullah Cevdet Bey bu fırsattan istifade ederek Hüseyin Suat Bey’in naaşının etrafında yeni nesli toplayarak “edebi ölümlerin alameti” hakkında bir ders verecektir!

    Fakat işin mühim noktası şudur:

    Eğer “Ben Şekispir’den zevk almam” demek edebi ölüm alametlerinin biri ise Hüseyin Suat Bey’den sonra “İbnirrefik Ahmet Nuri” Bey’i de “edebi ölüler” arasına katmak lazım gelecektir; çünkü o da dün verdiği bir mülakatta ne diyeyim bilmem ki ben de Hüseyin Suat Bey’in fikrindeyim!” demiştir.

    DÜNKÜ MAÇ TATSIZ OLDU [15]

    Samimi Bir Hava İçinde Başlayan Maç Facia ile Nihayet Bulacak Kadar Müessif Sahneler Geçirdi

    Lig maçlarının en mühimi olan Galatasaray-Fenerbahçe müsabakası dün Taksim Stadyumu’nda kesif bir seyirci huzurunda büyük bir gürültü ve asabiyet içinde oynandı ve Galatasaray takımı 1-2 ile galip geldi.

    Senenin bu en mühim müsabakası tam bir samimiyetle başladı, maalesef çok çirkin safahat geçirdikten sonra üzüntü ve ıztırap ile hitam buldu.

    Müsabakanın tafsilatına geçmeden evvel, stadyumda bulunanlara üzüntü ve ıztırap veren bu hadisatı hikâye edelim: Müsabaka başladıktan on dakika sonra Fenerbahçe müdafii Kadri Bey’in bir çarpışma neticesinde kolu kırıldı, baygın bir halde sahadan çıkarıldı, ikinci devrenin 12nci dakikasında Galatasaray müdafilerinden Mehmet Nazif Bey, Zeki Bey ile çarpıştı, bir ayağı çok fena sakatlandı, sedye ile o da dışarı çıkarıldı; bu hadiselerden biraz sonra Alâettin ile Mithat arasında bir dövüşme oldu, hadise büyüdü.

    Oyuncuların ekserisi birbirine girdi, saha kenarında bulunan seyircilerden birçokları sahaya atlayarak kavgaya iştirak ettiler ki bunlar arasında en ziyade mektepli gençler vardı. Bu kavga da bir müddet devam ettikten sonra, nispeten sükunet hâsıl oldu. Son dakikalarda hakem Galatasaraylı bir oyuncuyu dışarı çıkardı ve nihayet bu mühim maç kargaşalıklar arasında hitam buldu.

    Müsabaka esnasında güzeran eden bu hadisatı okuduktan sonra maçın nasıl bir haleti ruhiye tahtında cereyan ettiğini tahmin etmek müşkül değildir, mamafih bu musaraanın sureti cereyanını aldığımız notlara bakarak berveçhi ati yazıyoruz:

    Oyuncular alkışlar arasında sahaya çıktıktan sonra Galatasaray, o sırada şiddetle esen rüzgâr aleyhine olarak oyuna başladı.

    Fenerliler şu takımla sahaya çıkmışlardı: Rıza, Sabih, Kadri, Cevat, Fikret, Reşat, Alaettin, Seyfi, Zeki, Muzaffer, Nevzat.

    Galatasaray da: Rasim, Mehmet, Burhan, Suphi, Nihat, Mithat, Kemal, Latif, Necdet, K.Faruki, L.Mehmet.

    Rüzgâr Galatasaraylıların aleyhinde olduğu için Fenerliler bundan istifade ederek hücuma başladılar. Bu akınlar Fenerlilerin iyi günlerini hatırlattıracak kadar güzel oluyordu. Galatasaray müdafaası bu akınları tevkif ediyor, topu kaleden uzaklaştırarak kendi muhacimlerine gönderiyordu. İşte bu sırada Kadri dışarı çıktı, Fener müdafaası tek bekle kaldı. Oyun mütevazin bir şekle girdi.

    Nihat topu kaparak Fener kalesine kadar sokuldu, güzel bir gol yaptı. Bu gol oyuna heyecan verdi, akınlar şiddetlendi. Fakat Galatasaray muhacim hattının iki cenahı da layıkıyla işlemiyor, üç ortanın ihzar ettiği fırsatlar kaçıyordu. Buna mukabil Fener muhacim hattının da sol tarafı, bilhassa sol açık bütün fırsatları kaçırmaya memur imiş gibi fena oynuyordu.

    Fenerliler on kişi oynamalarına rağmen ezilmiyor, bilakis sağ cenahlarından akın yapıyorlardı. Galatasaray müdafileri, Fener muhacimlerine gayet iyi marke ettiklerinden bunlara sayı fırsatı vermiyorlardı. Devre nihayetinde Alaettin güzel bir sıyrılışla Galatasaray’a yegâne golü yaptı ve birinci devre bu vaziyette bitti.

    İkinci devreye aynı hararetle başlandı. Hariçteki asabiyet havası yavaş yavaş oyunculara sirayet ediyordu. İki tarafın da yaptığı akınlar bir netice vermeden devam ederken Zeki ile Mehmet Nazif çarpıştılar. Bu müsademe neticesinde Mehmet Nazif’in ayağı sakatlandı, o da dışarı çıkarıldıktan sonra takımlar onar oyuncu ile kaldı. Asabiyet artmış, ufak tefek hadiseler baş göstermeye başlamıştı. Bu sırada bir hücum esnasında Mithat, Alaettin’in ayağından topu alırken Alaettin yere düştü ve kalkarak Mithat’a bir tekme ve bir de tokat attı. Kavgaya oyunculardan bazıları da iştirak ettiler ve müessif hadiseyi meydana çıkardılar.

    Hadise sükûnet bulduktan sonra oyunun fenni bir kıymeti kalmamıştı. 20 kişinin oynadığı oyun fenni bir futbol değil bir musaraa şeklini almıştı.

    Oyuncular, berabere olan bu vaziyeti kendi lehlerine halletmek için bütün gayretleri ile çalışıyorlardı. Hakem bu sırada Galatasaraylı bir oyuncuyu dışarı çıkardı.

    Fenerliler korkulu hücumlarına başlamışlardı. Galatasaray aleyhine bir penaltı oldu, herkes galibiyet golünü Fenerlilerin yapacağını ümit ediyordu. Fikret’in attığı penaltıyı Rasim tam bir soğukkanlılıkla karşılayarak kurtardı. Oyunun bitmesine üç dakika varken Latif galibiyet sayısını Galatasaray hesabına yaptı ve oyun da bu şekilde hitam buldu.

    Bu maçı umumî surette tetkik lazım gelirse Fenerliler Galatasaray’dan daha iyi oynamışlar, fakat çok güzel fırsatlar kaçırmışlardır.

    GALATASARAY’LA FENERBAHÇE DÜN ÇARPIŞTILAR [16]

    (…) Nihayet on Galatasaraylı, on Fenerli… Yumruk yumruğa, tokat tokata, tekme tekmeye… Sarı Kırmızı ve Sarı Lacivert forma, ortada boğuşuyor! Yirmi kadar polis sahanın kenarından ortaya yürüyor. Ne elim hal!

    Polis sporcuları ayırmaya koşuyor… Ne oldu bilmem, ortadaki kavga dairesi genişledi, asker elbiseli adamlar, lacivert elbiseli göğüsleri kordonlu mektep talebeleri birbirlerine girdiler. Şimdi yumruk ve tekmelerin arasından bel kayışları, tokalar da fark oluyor.

    Polis ve jandarma hadiseyi bastırdı. Hakemin düdüğü öttü. Oyun yine devam ediyor. Neticede Galatasaray bire karşı iki ile galip… Bir netice de şu:

    Mehmet Nazif Fransız Hastanesi’nde, Kadri Fransız Hastanesi’nde, Küçük Kemal Amerikan Hastanesi’nde tahtı tedaviye alınmışlardır. Taksim merkezi kavga meselesini tahkik etmektedir. Kavgaya iştiraki sabit olan seyircileri isticvap etmiştir.

    ÇELEBİ BÖYLE OLUR, BİZDE DE SPOR DEDİĞİN… [17]

    Galatasaray ile Fenerbahçe Cuma günü sözde bir spor müsabakası yaptılar. Fener’den bir oyuncunun omuzu çıktı, Galatasaray’dan bir oyuncunun bacağı kırıldı, bir diğerinin karaciğeri bir tekme ile ezildi. İki taraf, müteaddit defalar sille, tokat, yumruk yumruğa dövüştüler. Bazı kendini bilmez seyirciler, oyuncuların bir kısmını taşa tuttular ve nihayet müsabakadan sonra üzerlerine hücum ettiler. Hülasa müsabaka muharebe şeklinde bitti.

    Spor, ruh ve bedeni terbiye ve tehzip için yapılır, derler. Fakat galiz küfürler içinde cereyan eden bu ağlanacak kadar feci ve çirkin boğuşmaları gördükten sonra artık: Uzun söze ne hacet! Düşünelim ve ibret alalım!

    GALATASARAY-FENER MUHAREBESİNİN KURBANLARI [18]

    Galatasaray-Fener muharebesinin kurbanlarından Kadri Bey’in omzu çıkmıştır, epey müddet tedaviye muhtaçtır.

    Zeki Bey’den bir tekme yiyerek Fransız hastanesine kaldırılmış olan Galatasaraylı Mehmet Nazif Bey’in sağ ayağının iki kemiği birden kırılmış olup alçıya konulacaktır; Mehmet Nazif asgari iki ay yatakta kalmaya mahkumdur.

    Sabih Bey’den bir tekme yemiş ve o gece saat 12’ye kadar baygın yatmış olan Galatasaraylı küçük Kemal Bey’in karaciğeri zedelendiği için hali hayli vahimdir. Doktorlar bir ihtilat olmadığı takdirde hayatının kurtulacağını söylüyorlar. Kemal Nişantaşı Amerika hastanesindedir.

    Kemal Faruki’ye bacaklarındaki yaralardan dolayı dün tetanos serumu yapılmıştır.

    O elim ve feci maçın zavallı kurbanlarına seri afiyet temenni ederiz.

    Bu hadise etrafında dün alakadarlar arasında tahkikatta bulunduk. İki taraf da bu vahim neticeden müteessirdir. Mamafih kabahati kimse üstüne almamakta, yekdiğerine atfetmektedir.

    Zabıta hadiseye vaziyet ederek tahkikata başlamıştır. Dün sabah Zeki Bey’in ifadesi alınmış, hastanede bulunan Mehmet Nazif, Kadri, Kemal Beyler de dinlenmiştir.

    Söylenildiğine göre Mehmet Nazif Bey kendisine kasten tekme vurmak iddiasıyla Zeki Bey aleyhine bir dava ikame edecektir. Fenerliler de bilmukabele dava açacaklarını söylemektedirler. Bu haberler tahakkuk ederse adliye tarihi şayanı dikkat bir dava rü’yet edecektir.

    Cuma günkü musaraanın kurbanları yalnız hastanede yatanlar değildir, geride kalan oyuncular da hemen umumiyetle muhtelif yerlerinden ağır ve hafif yaralıdırlar.

    Bu hadise hakkında zabıta şu raporu neşretmiştir:

    “Dün stadyum dahilinde bulunan Galatasaray-Fenerbahçe kulüpleri arasında yapılan maç esnasında Fenerbahçe’den Zeki Efendi topla Galatasaray kalesine gelmekte iken oyun beki Mehmet’in bacağına tekme vurmak suretiyle mecruhiyetine, diğer Fenerbahçe’den Kadri Efendi Galatasaray’dan Latif’ten topu almak üzere yekdiğeriyle müsademe neticesi Kadri’nin sukut ve kolunun mafsalından çıkmasına, diğer Kemal Efendi dahi stadyumdan çıkarken ahar tarafından tekme ile vurulmak suretiyle bayılmış olduğu iddia edilmiş, mecruhlar hastaneye sevk edilerek tahkikata devam olunmaktadır.”

    Zabıta raporunun son kısmında K.Kemal’in stadyumdan çıkarken yediği bir tekme yüzünden hastaneye yatırıldığı beyan ediliyorsa da çocuğun stadyumdan çıkarken yanında bulunanların verdikleri ifadeye nazaran böyle bir hadise vuku bulmamış ve K.Kemal bidayette yediği tekmeden bayılarak hastaneye yatırılmıştır.

    FUTBOLCU ZEKİ NE DİYOR? [19]

    Cuma günü oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı dün sporla alakadar muhitlerde günün en hararetli meselesi halinde idi. Fener’den Kadri’nin ve Galatasaray’dan Mehmet Nazif’in sakatlanmaları ile neticelenen müsabakanın tarzı cereyanı hakkında herkes bir fikir söylüyordu.

    Kaç defa milli takımda oynamış bu iki gencin mühim bir ecnebi maçı arifesinde sakatlanmaları müşterek teessürü arttıran başka bir sebep oluyordu.

    Esasen Galatasaray-Fenerbahçe lig maçının böyle mühim bir ecnebi müsabakasından bir hafta evvelki tarihte icrasının tespiti dahi büyük bir hata idi. Bu hataya daima olduğu gibi sert ve kırıcı oyunla rakibi yıldırıp maçı kazanmak fikri inzimam edince korkulan müessif sakatlıklar husule geldi. Kadri Fener’in en yılmaz ve Mehmet Nazif ise Galatasaray’ın bilhassa Fener maçları için ihtimam ettiği ve en çok güvendiği birer oyuncusu oldukları içindir ki hadise bahsettiğimiz büyük alakayı tevlit etti.

    Ancak hadiseyi böyle kulüp telakkileri noktai nazarından değil de daha umumi bir zaviyeden mütalaa etmek elbet ki daha doğru olur.

    Haddizatında haluk, mert ve iyi bir çocuk olan Mehmet Nazif, tribünlerde oturup “Kır, öldür!” diye bağıran ve ne söylediklerini bilmeyecek kadar asabiyetten bunalmış olan arkadaşlarının teşvik ve teşcileri yüzündendir ki bu sakatlığa maruz kaldı. Çünkü öteden beri Mehmet Nazif’e “Fenerbahçe için biçilmiş kaftan” sıfatı veriliyor ve her maça çıkmadan evvel arkadaşları da kendisi de olacağı evvelden bildirir gibi kahinane tavırlar almaktan zevk duyuyordu.

    Senelerden beri bütün muhitinin ümidini nefsinde taşımak telkini altında yaşayan bu iyi çocuk, ne yazık ki, oynadığı sert oyunla, tribünlerde oturan ve kendisini yakından tanıyan insanlar nazarında kırasıya oyun oynayan ve karşısındakine acımayan bir futbolcu tesiri bırakıyordu.

    Bunun içindir ki her hareketi mütemadi bir takbihe maruz oluyordu. Bu satırları şu son kazadan dolayı çok derin bir teessür duyduğumuz Mehmet Nazif’in uğradığı sakatlığa asıl sebebi göstermek için yazıyoruz.

    Daima Galatasaray kalesi önündeki ceza sahası dâhilinde dolaşan Mehmet Nazif, arkadaşlarının tabirince, o sahayı Fener muhacimleri için mıntıkai memnua haline koymuştu. O sahaya girmek cüretinde bulunacak olanların her ne pahasına olursa olsun, menedileceğini bazen şaka ile bazen ciddi ve bazen de hiddetli, fakat her fırsatta ve her maç arifesinde söylüyordu.

    İşte sakatlık o sahanın içine girilmek istendiği bir anda ve bu haleti ruhiyenin tesiri altında vuku buldu. Sert oyunla hatalı oyunu daima birbirine karıştıran ve “Sert oynuyorsunuz, çok faul yapıyorsunuz, kaza çıkacak, daha düzgün oynayınız” ihtarlarına, mütemadiyen “Futbol sert oyun demektir, bilardo oynamıyoruz” mukabelesinde bulunan yanlış görüşlü kulüpçülerin noktai nazarlarıdır ki oyunları bu kadar sert ve bu derece kazalı yapıyor.

    Bu zaruri mukaddemeden sonra Fener kaptanı Zeki’nin anlattıklarını nakledelim:

    “Bu oynanan oyunun futbol olmadığını her vesile ile müteaddit defalar söyledim. Fakat cereyanın önüne geçmek maalesef kabil olmadı. Bunun sebebi Galatasaray’ın artık anane haline gelen ve taraftarlarının da teşvikine mazhar olan sert ve pür hata oyun sistemidir. Müsabakayı kazanmak için her çareyi ve her vasıtayı mubah gören bu zihniyetin bu şekilde neticeler vermesi ilk defa değildir. Fakat müteaddit ve şayanı ibret hadiselere rağmen Galatasaray’ın itiyadını tashih etmesi kabil olmamıştır.

    Eğer bu böyle devam ederse yetişmiş ve yetişecek bütün oyuncuların futbolu sakat bir zihniyetle anlamaları ve oyun sahasında bazen kasde, bazen kazaya kurban olmaları bir emrivaki olacaktır. Dünkü feci neticelerden ders alarak bu tarzın tamamen ortadan kalkmasını temin edecek esbabı aramak lazımdır. Bu vazife Federasyon’a ve kulüplerin fenni idaresini deruhte edenlere düşer. Alakadar teşekküllerin artık harekete gelmesi gençlik namına elzemdir.

    Kazalara gelince: Latif’in gelişigüzel topun üzerine gitmesi ve sağına soluna bakmadan tehlikeli vaziyetlerde topa girmesi Kadri’nin düşerek omuz kemiğinin kırılmasını intaç etti. Hakem bu hadisede doğrudan doğruya Latif’i hatalı addederek Galatasaray aleyhine bir ceza vuruşu verdi.

    İkinci kazaya da Mehmet Nazif kurban oldu. Vaziyeti tarif edeyim:

    İkimizin arasına düşen topu kapmak için harekete geçmiştim. Mehmet Nazif her zaman mutadı olduğu veçhile topla beraber rakibi de tekmelemek arzusuna tabi olarak koştuğunu görüyorum. Hem tekmeden korunmak hem de topu kaçırmamak icap ediyordu. Bu vaziyette ayağımı topa koymaklığım lazım geldi ve öyle yaptım. Mehmet topa ayağımı koyduğumu gördü, fakat ya çok sert gelişinden korkarak ayağımı çekeceğimi zannettiğinden yahut topla beraber ayağımı da sökeceği ümidine düştüğünden hareketimi nazarı dikkate almadı ve bacağını bütün kuvvetiyle salladı. İşte bacağının kırılmasını intaç eden kazaya bu sebeple uğradı. Hareketimde hiçbir hata yoktu.

    Ne söylediğini bilmeyen bazı budala ve adi ruhlu insanlara nazaran ben bunu kasten yapmışım. 18 seneden beri herkesin iyi bildiği futbol hayatım içinde hiçkimsenin burnunu bile kanatmadım. Hâlbuki üç defa ehemmiyetle uğradığım gibi hiçbir maçtan 5-6 yara almadan çıktığımı hatırlamam. Beni tanıyanlar böyle şeylere sebep olmayacağımı bilirler.

    Futbolun daha nazik oynanması lazım geldiğini senelerden beri söylüyorum. Fakat bu tavsiyelerim benim sert oyun oynayamadığım şeklinde teklakki ediliyor. İşte dünkü maçın kurbanlarını gören muarızlarım eserleriyle iftihar etsinler.”

    Zeki Bey’in pek haklı olarak dediği gibi dünkü maçın şekli bile baştanbaşa faciadır. Kadri, Mehmet, Kemal Şefik, Rıza ehemmiyetli surette yaralandıkları gibi değil oyuncuların hepsi arızaya uğramışlardır.

    Zeki Bey’in bile biri boynunda olmak üzere vücudunun muhtelif aksamında tam 12 tekme yarası vardır.

    GALATASARAY – FENER MÜSADEMESİ!? [20]

    Paydos Efendiler paydos! Türk milleti tekme tokat değil, centilmenlere yakışan bir oyun tarzı istiyor ve… Bunu bize verecek yeni kuvvetlerimiz var!

    Soruyoruz: Bu cana kıyan ikiliğin sonu geldi mi? Cuma günü kırılan kol ve bacaklardan akan kan şimdiye kadar yapılan günahları ödedi mi?

    Evvelki gün Taksim Stadyumu’nda yapılan Galatasaray-Fenerbahçe maçının tafsilatını dün yazmıştık. Üç oyuncunun hastaneye kaldırılması ve dört beşinin de mecruhiyeti ile neticelenen ve Türk sporculuğunda bir leke teşkil eden bu hadiseye bugün tekrar avdete mecbur oluyoruz. On gün sonra Avusturya takımı ile çarpışacak olan milli takımı teşkil edecek olan oyuncuların birbirlerini öldürürcesine maç yapmaları şüphe yok ki umumi bir teessür uyandırmıştır.

    Tekme ve küfürle başlayıp mecruhiyet ve arbede ile neticelenen hadise hakkında polis tahkikat yapmaktadır.

    Mecruhlardan hastaneye kaldırılanlar Fenerbahçe’den Kadri, Galatasaray’dan Kemal ve Mehmet Nazif’tir. Ancak dün akşam kendine gelebilen Kemal polise şu ifadeyi vermiştir:

    • Birinci haftaymda Sabih’ten gayrikasdi bir tekme yedim, oyunun sonunda kendimi kaybettim.

    Kemal Bey Amerikan hastanesinde tedavi edilmektedir. Yine polis tahkikatında Fener’den Kadri Bey Latif’le çarpışmış ve bunun üzerine Kadri’nin kolu üç yerinden kırılmıştır.

    Tahkikata nazaran Zeki Bey Galatasaray’dan Mehmet Bey’e kasdi bir tekme atmış ve demiştir ki:

    • Keşke iki ayağı kırılsaydı!

    Zeki Bey bir muharririmize “Böyle bir şey söylemedim!” demiştir.

    Polis tahkikatına nazaran kabahat müşterektir.

    Bu hadisede Sabih, Latif, Zeki Beyler maznundur. Maznunlar dün isticvap edilmişler ve kefalete rapten tahliye edilmişlerdir.

    Sahaya atılıp arbede çıkarmak isteyen Kuleli talebesi de Merkez kumandanlığına teslim edilmişlerdir.

    Hadise esnasında yaralanmayan bir oyuncu kalmamıştır.

    Diğer taraftan maç esnasındaki müessif vakalar nöbetçi müddei umumiliğine polisçe ihbar edilmiş olduğundan Adliye’ce tahkikata başlanmıştır.

    Müddei umumi muavinlerinden Necmettin Bey tahkikata memur edilmiştir. Necmettin Bey, dün Taksim merkezinden, hadisenin muhtelif safahatına dair malumat almış, hastanede bulunan yaralıların da ahvali sıhhiyelerini sormuştur.

    Maçın ilk dakikalarında Galatasaraylı Latif Bey tarafından düşürülen Fenerbahçe müdafii Kadri Bey’le, Fenerli Zeki Bey’le bir karşılaşma esnasında yuvarlanan Galatasaray müdafii Mehmet Nazif Bey’in vaziyetlerinin vehamet kesbetmediği, kendilerinin ifade verebilecek bir halde bulundukları Taksim merkezi tarafından müddei umumiliğe bildirilmiştir.

    Gerek Kadri, gerek Mehmet Nazif Bey’lerin kast ile mi yoksa kazaen mi bu hale geldikleri de tespit olunacak, muhtelif şahitlerin de bilhassa hakem Vefa kulübünden Necmeddin Bey’in de malumatına müracaat olunacaktır.

    Bu hadise hakkında Fenerbahçe kaptanı Zeki Bey bir muharririmize şunları söylemiştir:

    • Galatasaray kulübünün kuvvetine müsavi bir kuvvet tesis edildiği zaman bunlarla maç yapılamaz. Çünkü onlar için her vasıta mubahtır. Oyunda asabiyet havası esiyordu. Çünkü Galatasaray oyuncuları en müstehcen küfürleri söylüyorlardı.
    • Dünkü hadiseye Alaaddin Bey’in sebebiyet verdiğini söylüyorlar.
    • Zevcesinin ırzına kadar küfür ederek Alaaddin’i kızdırmışlardır. Galatasaray iyi tekme atanları takımında koç gibi besliyor, icabında en müstehcen küfürleri de yapıyorlar.
    • Hadisede hakemin de kusuru var mıdır?
    • Sebebiyet veren Necmi Bey’dir. Avrupalı bir hakem böyle bir oyuna bir dakika bile müsaade etmezdi. Öyle bir oyun ki dayak yiyen ve atan belli değildi. Federasyona müracaat edeceğiz ve bu oyuncuların diskalifiye edilmesini isteyeceğiz. Aynı zamanda mahkemeye de müracaat edeceğiz.
    • Kolları ve bacakları kırılan oyuncular sigortalı mıydı?
    • Fener, Galatasaray maçı için hiçbir sigorta şirketinin böyle bir teklifi kabul etmeyeceğini zannediyorum.

    Zeki Bey’i her tarafı yara içindedir. Ensesi de Nihat Bey’in manikürlü tırnakları ile yırtılmıştır.

    Galatasaray kaptanı Nihat Bey de bir muharririmize şunları söylemiştir:

    • Kabahat bizim muhacimlerdedir. Evvela sıfıra karşı altı sayı yapsalardı, Fener de dünkü küstahlığa yeltenmezdi. Dayak hakkında bir şey söyleyemem. Bu hadise Alaaddin’den çıkmıştır ve bir plan dâhilinde tertip edilmiştir. Kemal Şefik’in ciğeri patladı, Mehmed’in ayağı kırıldı.

    ACINACAK ŞEY [21]

    Bu sütunlar alelmutad, daha ziyade neşeli yazılara mahsustur, lakin ara sıra elemlerimizi, endişelerimizi de burada söylemekle kariin istemediği bir şey yapmadığımıza kaniyiz.

    Cuma günü (mutadın hilafına olarak) Galatasaray-Fenerbahçe takımlarının senelik müsabakalarından ikincisini seyre gittim. Şahit olduğum manzara bana elim bir inkisar hissi verdi.

    Senelerca rekabet etmiş bu iki büyük kulübün arasındaki maçta tarafeynden üç kişi sakatlanarak hastaneye götürüldü.

    Oyuncular birbirlerine karşı, nizamın ve insanlığın müsaade etmediği şekilde sert ve kaba oynamayı kâfi görmeyerek binlerce kişi önünde dövüştüler ve polisle ayrılmaya mecburiyet hâsıl oldu.

    Unutmayın ki bu birbirini bir Poruk iftirasıyla harap etmeye çalışan ve maalesef kısmen de muvaffak olan iki takım on gün sonra Avrupa’nın en kuvvetli futbolcularından Avusturya takımına karşı Türk futbolunun şerefini müdafaa edecek.

    Esasen her zaman lüzumundan fazla şişirilen bu maçlarda senelerin biriktirdiği ananevi rekabet, kontrolsüz ve baskısız kaldıkça böyle feci netice verdiği sporla edna mertebe meşgul olanlarca bile malum idi. Buna rağmen bu tehlikeli maçın idaresi futbol sahasının en zayıf, en mütereddit ve en korkak hakemine tevdi edilmişti. Eğer bu işte bir kasıt yoksa idaresizlik, basiretsizlik olduğu muhakkaktır. Cuma günü kendi başlarına bırakılmış yirmi iki tane müteheyyiç genç eğer daha berbat bir vaziyete düşmedilerse bunu içlerinde soğukkanlılığını muhafaza edebilen birkaçına medyundurlar, hakemin ötmeyen düdüğüne değil!

    İbretle gördüm ki sahada bu facialar cereyan eder ve polisler bir hukuk umumiye mücrimine olduğu gibi oyuncularla temasa geçerlerken bu işin zorla başına geçenler ve futbolun idaresiyle birinci derecede mesul olanlar, uzaktan ama çok uzaktan bu yanan ateşi seyrediyorlardı.

    GALATASARAY KULÜBÜNÜN BİR REDDİYESİ [22]

    Galatasaray Kulübünden:

    Son müessif hadise münasebetiyle gazetelerde cereyan eden dedikodular arasında alakadarlardan birinin Galatasaray birinci takım oyuncularından, Fenerli arkadaşlarının zevcelerinin ırzlarına küfür ettiklerini söylediği teessüfle görüldü.

    Galatasaraylılar hemen hepsi bu memleketin en büyük irfan müesseselerinden biri olan Galatasaray Lisesi’nde terbiye görmüş münevver gençlerdir. Bu gençlerin, küfürbaz tulumbacılar menzelesine indirilmesini nefretle karşılarız.

    Maçta kırılan ve yaralananların mesuliyetini tayin hususunun ise kime ait olduğunu Cumhuriyet hâkimlerinin adaletine tevdi ediyoruz.

    HAZİN FAKAT DOĞRU [23]

    Galatasaray umumi kaptanının gazetemize hazin fakat doğru bir itirafı vardır. O iş işten geçtikten sonra şunu söylüyor:

    • Dövüşmeyelim. Kusur ve kabahat kimde olursa olsun dövüşmeyelim. Çünkü sporculuk nezahet ve civanmertliği mahvoluyor. Hem herkeste de futbol müsabakalarının menini isteyecek kadar iğrençlik hissi hâsıl oluyor.

    Bu söz doğrudur. Onun için biz de diyoruz ki:

    • Gün bugündür. Kangren olan uzuvları keselim. Hatta elimiz, ayağımız olsa bile. Türk sporunun nezahetini yükseltecek ve ona tekrar layık olduğu mevkii verecek taze kuvvetlere malikiz. Hem de gene Galatasaray-Fener içindeki taze kuvvetler başta olmak üzere.

    ŞU SUALLERE CEVAP İSTERDİK [24]

    Futbol işleri ile meşgul olan heyet yirmi seneden beri takip olan iki kulübün maçı için tedabir ittihaz etmiş midir? Bilhassa sert oyunu ile maruf olan Galatasaray’ın maçı için neden gevşek bir hakem intihap etti? Oyun bir dövüş halini aldıktan sonra maçı seyreden mıntıka Futbol Heyeti reisleri hadiseye neden müdahale etmişdiler? Maçın tatili için hakemin nazarı dikkatini neden celbetmediler? Öteden beri sert oyunlarıyla maruz olan bazı oyuncular şimdiye kadar neden tecziye edilmediler? Türk sporculuğunun şerefi mevzubahis olan bu hadisede alakadarlar neden bati davranıyor? Mesuller ne vakit tayin edilecek?

    Sporculuğumuzun istikbale mevzubahis olan bu hadise hakkında alakadardan yukarıki suallere cevap istedik. Çünkü artık hadisenin kökünden halledilmesine ihtiyaç var.

    Bu suallere ilk önce İstanbul mıntıkası reisi ve federasyon umumi katibi Şeref Bey şu cevapları vermiştir:

    • Ben de umumi teessüre iştirak ediyorum. Hadiseye müdahale edemezdim, beynelmilel kavait mucibince bu kabil hadiselere hakemden başka kimse müdahale edemez. Bu hadise ile Türk sporculuğunun şerefinin alakası yoktur, iki üç kişi dövüşmüştür, bu kadar! (!?) Galatasaray-Fenerbahçe maçları tatil edilemez, çünkü bu oyuncuların şahsiyeti maneviyelerine tecavüz etmek demektir. Hakem aleyhinde bir şey söyleyemem çünkü ben de hakemim. Hakem mütehassıs bir heyet tarafından intihap edilmiştir.
    • Siz de hakemsiniz, maçı idare etse idiniz böyle bir hadise olur mu idi?
    • Herhalde olmazdı, maç devam ederdi.
    • Ne yapardınız?
    • Düdük çalardım.
    • Necmi Bey de çalmış!
    • Benim düdüğüm fazla öterdi. Hadise mesullerinin anlaşılması için heyetin hakem raporunu tetkik etmesi lazımdır. Hakem raporunu bugün verecektir. Heyet bugün toplanarak mühim ve cezri kararlar alacaktır.

    GALATASARAY UMUMİ KAPTANI DİYOR Kİ [25]

    Dün bir muharririmizi Galatasaray kulübü ikinci reisi ve futbol başkaptanı Abidin Daver Bey’e gönderdik ve fikirlerini sorduk. Abidin Daver Bey dedi ki

    “Spor hayatımızda ara sıra vuku bulan bu gibi çirkin hadiselere müteessir ve müteessif olmamak kabil değildir.

    Oyuncuları milli takımlarda daima yan yana oynamış, zaferlerin zevkini mağlubiyetlerin acısını beraberce tatmış olan Türk gençlerinin yekdiğerini kırıp dökmesi çok feci bir haldir. Bu Cuma günü Avusturyalılarla yapılacak bir maç arifesinde Fener’den bir oyuncunun omzu çıkmış, Galatasaray’dan bir oyuncunun ayağı kırılmıştır, bir diğeri de ölüm halinde yatıyor.

    Bunu kim ister?

    Ben 25 sene evvel ilk müessislerinden bulunduğum Galatasaray kulübünde ahiren resmi bir vazife deruhte ettiğim günden beri kırıcı ve dövüşlü oyun oynanmamasına rağmen bütün gayretimle çalışıyordum. O vakitten beri (FENER)le yapılan üç maçta hakem Şeref Bey’in de yardımı ile hiçbir dövüş olmadı, fakat dördüncü maçta iş çığırından çıktı.

    Galatasaray’la Fener’i dövüştüren en mühim amil, bir kısım spor terbiyesi noksan seyirciler ile hakemin gevşekliğidir. Böyle hararetli maçları idare edecek hakemlerimiz gayet azdır. Öyle olduğu halde bu maçlar nadiren erbabına idare ettirilir.

    Maçın en hararetli bir zamanında duhuliye tarafındaki bazı taşkın seyirciler Galatasaray muhacim hattı oyuncularını taşa tuttular. Buna ne hakem, ne de inzibatı temine memur olanlar aldırmadılar.

    Hakem bütün dövüşlere rağmen oyunu sonuna kadar devam ettirdi.

    Halktan oyunculara sirayet eden asabiyet bazı oyuncuları şuursuz bir hale getirdiği gibi bazı meşhur oyunculara da halk bizimle beraberdir, diye büyük bir cesaret veriyor.

    Ayağı kırılan oyuncunun bu hale gelmesinden gene onu mesul tutmak “Sorsalar mağdurunu gaddar kendini gösterir” sözünü hatırlatıyor. Mehmet Nazif o gün o kadar dürüst bir oyun oynamıştır ki hakem kendisine hemen hemen hiçbir ceza vermemiştir. Mehmet kendisinin adı çıktığını bildiği için azami dikkatle oynuyordu.

    Haksız yere iddia edildiği gibi kırıcı bir oyun oynasaydı bugün belki hastanede bulunmazdı.

    Ya Küçük Kemal’in karaciğerini patlatan tekmeye ne diyelim?

    O da Mehmet gibi mi oynuyordu?

    Kavgalara gelince, bütün seyircilerin gördüğü gibi bunların hepsine evvela Fener oyuncuları başlamışlardır.

    Alaettin Bey’in Mithat’a bir tekme bir de tokat vurduğunu herkes gördü, ondan sonra tekme ve tokatın cezasız kaldığını görünce Fikret Bey de Necdet’e bir tekme yapıştırdı.

    Burada Galatasaraylıların kabahati mukabele etmeleridir. Hepsi tokat karşısında Kemal Faruki gibi soğukkanlı ve sabırlı olsaydı mesele çıkmazdı.

    Galatasaraylılar, Alaattin Bey’in refikasına küfür ettikleri iddiası çok çirkin bir şeydir. Galatasaraylıları, külhanbeyi ve tulumbacı addetmek herkesten evvel onların arkadaşlarına yaraşmaz. Çünkü Galatasaraylı ve Fenerli oyuncular gece gündüz beraber gezen arkadaşlardır.

    Bu mütalaalarımı Galatasaraylı olduğum için tarafgirane telakki edecekler olacaktır.

    Ben bu bahsin gazetelere düşmesinde mahzur gördüğüm için kendi gazetemde bile şu mesul, bu mesul diye bir şey yazmadım. Fakat nihayet kırılan bacaklardan, yapılan dövüşlerden, asgari Galatasaraylılar kadar mesul olan Fenerli arkadaşlarımızın davayı gazete sütunlarında kazanmak istediklerini görünce bu cevapları vermek mecburiyetinde kaldım.

    FACİANIN İKİNCİ PERDESİ [26]

    Türkiye’de futbol biraz tebellür etti edeli bir Fener-Galatasaray rekabeti vardır. Bu rekabet hissi bu iki kulübün başında bulunan müdürlerin karakterleriyle artar ve eksilirdi. Herkes bilirdi ki Galatasaray-Fener maçı patırtılı, dövüşlü bir maçtır. Bu maç her zaman fena şekil almak tabiatında bir maçtır. Eğer her defa geçen Cumaki gibi yaralı ve dövüşlü olmuyorsa bu sükun hakemin diriliğinden veya tarafeynden birinin mağlubiyeti daha evvelinden kabul etmiş olmasından ileri geliyordu. Bu defa öyle olmadı ve iş feci şekil aldı. Lakin bütün bu fecaata bir de uzun uzadı gazeteci mülakatları yaparak sahadaki kargaşalığın tekrar devamına müsaade etmemeliyiz. Hele filan, falan dava açacakmış diye saçma fikirlere revaç vermemeliyiz. Zaten sahada dövüşerek çirkin bir iş yaptık, şimdi bir de mahkemelere düşerek Türk sporunu maznun sandalyasına oturtmayalım. Ayıptır.

    ESKİ BİR SPOR HADİSESİ NASIL TAHLİL EDİLİYOR [27]

    Eski ve maruf sporcularımızdan Sait Selahattin Bey’i tanımayan yoktur. Türk spor tarihinin bir faslını hatıratıyla dolduran Sait Bey futbolda, teniste, hokeyde, denizcilikte ve en nihayet avcılıktan büyük muvaffakiyetler yaratmıştır. Sait Bey, son Galatasaray-Fenerbahçe maçında vukua gelen hadisat ve onun polis ve matbuata akseden safahatı hakkında kendisiyle görüşen bir muharririmize şayanı dikkat beyanatta bulunmuştur.

    Zuhur eden hadisenin hakiki sebebini izah eden bu beyanatı aynen derç ediyoruz:

    “Müessif hadisenin zuhurunda en büyük amil hakemin bariz idaresizliği olmuştur. Futbol hiç şüphe yok ki bir kadın sporu değildir, sert oynanabilir. Fakat maalesef bizde sert oyun “hatalı oyun” olarak telakki olunuyor. Böyle mühim ve oyuncuların asabının gergin olduğu maçlarda hakemin çok müteyakkız bulunması ve en ufak hatayı tecziye etmesi lazım gelir. Halbuki hakem bu pek tabii vazifesini yapmamıştır. Kasti hatalar iptizale uğradığı halde hata sahipleri oyunun sonuna kadar sahada kalabilmişler, tekme, yumruk, tokat taatı edildiği zaman topun yalnız havaya atılması ile iktifa olunmak garabeti gösterilmiştir. Mesela yaptığı hareketle rakibini baygın bir halde hastaneye gitmesini intaç eden oyuncunun hatası kabul ve cezaya çarptırıldığı halde sahada kalabilmek hakemin yerinde olmayan lütufkârlığından başka hiçbir şeyle izah edilemez.

    Mamafih bütün mesuliyeti yalnızca hakeme yükletmek ve adeta fedakârlık denecek bir feragati nefisle maçı idareyi kabul eden bir adamı rencide etmek doğru değildir. Hepsi de münevver ve mevkii içtimai sahibi olan tarafeyn oyuncularının da bütün mantıki düşünce ve şuurdan mahrum bir kütle halinde yalnız sevk ve idareye muhtaç olmamaları lazım gelirdi. Fakat Fenerbahçe-Galatasaray maçları, maalesef açılmış yanlış bir çığır yüzünden, bu futbol müsabakalarından ziyade bir sinir mücadelesine inkılap ediyor.

    Bunun sebeplerini, eski ve vaziyeti tahlil etmiş bir sporcu sıfatı ile anlatmak isterim.

    Vaziyetin bu şekli almasının en büyük sebebi münhasıran Galatasaraylıların gururudur. Kulüplerine misafir gidenleri bile “Bu adamın burada ne işi var?” vehmini verecek ezici bir göz hapsine alacak kadar mağrur ve kendilerini cemiyetin fevkinde sayan sarı-kırmızı mensubini mağlubiyeti haysiyetsizlik telakki eden bir zihniyete sahiptirler. İşte bu tarzı tefekkürün sevkiyledir ki kazanmak için her çareye başvuruyor ve her şeyi mubah görüyorlar. Galatasaray-Fener rekabetinin çirkin bir şekil aldığı ve sahada dövüşmenin moda olduğu son beş senenin tarihini tetkih edenlerin hatıralarını intibaha davet ederim: Fenerbahçe’nin büyük sayı farkları ile mağlup olduğu maçlarda en küçük bir hadise bile zuhur etmemiştir.

    Fakat Fenerbahçe ne zaman tehlikeli olmuşsa, ne vakit galibiyete yaklaşmışsa tekme ve tahvif siyaseti başlamış, fena akıbetler zuhur etmiştir. Eğer kavgaya sebebiyet verenler Fenerliler olsaydı gürültülerin sarı-lacivert takımın müşkül vaziyetlerde olduğu zamanlar çıkması lazım gelmez miydi? Galatasaraylılar da Fenerli rakipleri gibi mağlubiyeti sportmence bir tevekkülle kabul etmek nezaketini gösterebilseler mesele kalmaz.

    Fakat Galatasaray’ın sahadan mağlup çıkmayı bir haysiyet meselesi haline sokan zihniyeti işte bu tokatların, tekmelerin, kırılan kol ve bacakların hakiki ve yegâne sebebidir.

    Misal ve ispat mı istersiniz? İşte Galatasaray kaptanının Pazar günkü Milliyet gazetesindeki beyanatı… Nihat Bey diyor ki: “Eğer bizim muhacimlerimiz sıfıra karşı altı sayı yapsalardı mesele kalmazdı. Kabahat onlarda…”

    Demek hadise Galatasaray muhacimlerinin 6 sayı yapamamasından tevellüt etmiş. Kabahat o halde Galatasaraylıların değil, onları tıkır tıkır gol yapmaya bırakmayan Fenerlilerin olacak!!

    Memleketten bu zihniyet kalkmazsa spor yapılamaz.”

    ORHAN BEY NE DİYOR? [28]

    Son maç münasebetiyle Galatasaraylılarla Fenerliler mesuliyeti yekdiğerine atfetmektedirler. Biz düşündük, alakadarlardan ziyade bitaraf zevatın fikirlerini soralım dedik ve İstanbul Futbol Heyeti reisi, dürüstlüğüyle maruf Orhan Bey’le görüştük. Orhan Bey’le spor muharririmiz arasında cereyan eden mülakatı atiye dercediyoruz:

    • Siz bu müsabakayı baştan nihayete kadar seyrettiniz. Kavganın esbabı hakkındaki mütalaanız nedir?
    • Alaaddin ile Mithat arasında çıkan kavga hadiseye sebep olmuştur. Bu kavganın müsebbibi Alaaddin Bey’dir. Çünkü ilk defa olarak Mithat’a bir tekme, bir de tokat atmıştır. Mithat da ona mukabele etmiştir. Mamafih etmemesi lazımdı.
    • Vukua gelen müessif kazalar hakkında mütalaanız nedir?
    • Hakem, raporunda kazaları gayrikasti olarak gösteriyor. Filhakika Kadri Bey’in her zamanki gibi topa sert çıkışı, Latif’in de ondan kaçması kendisinin düşüp sakatlanmasına sebep olmuştur. Mehmet Bey’in sakatlanmasına gelince: Mehmet’in kuvvetle salladığı ayağına Zeki, ayak kaymak suretiyle kazaya sebebiyet vermiştir. Zeki Bey bu kazaya (Mehmet’in oyun tarzını bilmesi itibariyle) mani olabilirdi. Fakat ya topu kaçırmamak yahut da bu ayak sallayıştan korkmamış olmak için ayağını çekmemiştir.
    • Bu şekilde ayak kaynak doğru mudur?
    • Bu şekilde ayak kaynak böyle mühlik kazaları intaç edeceğinden katiyen doğru değildir. Hakem, bu şekilde ayak konduğu için ceza verebilir.
    • Kemal Şefik Bey’in yaralanması nasıl olmuştur?
    • Sabih Bey aut çizgisi haricinde bulunan bir oyuncuya tekme atmak ve tamamen futbol nizamatına muhalif hareket etmek suretiyle Kemal’in rahatsızlanmasına sebep olmuştur. Bütün bu hareketler esasen beynelmilel futbol nizamatınca men edilmiş ve mütecasirleri hakkında muhtelif cezalar vazolunmuştur. Bunlar aynı zamanda zabıta ve adliyeyi tahrik edecek cürüm olmaktan evvel spor nizamatınca da bir cürümdür.
    • Hadiseden kim mesul? Bu itibarla hadisenin bu şekle girmesinde Fenerliler mi amil olmuştur?
    • Galatasaray-Fener oyunları bir anane şeklinde öteden beri sert oynanmaktadır. Galatasaray ötenden beri canlı ve kuvvetli bir oyun sistemi kabul etmiştir. Fenerliler kendi usullerini Galatasaray oyun sistemine benzetmek, onlara bu yolda mukabele etmek için aynı tedbirlere müracaat etmişler ve bunun için sureti mahsusada adam yetiştirmişlerdir. Bu maçta hataların ekserisinin Fenerliler tarafından yapıldığı nazarı dikkate alınırsa bu mukabelede Fenerlilerin haddi aştıklarını görürüz.

    MÜTEVELLİ MEHMET BEY NE DİYOR? [29]

    Fenerbahçe’nin eski futbolcularından ve rüesasından Sait Bey, dün bir gazetede Galatasaray-Fener hadisesinden bahsetmiş ve kabahati kamilen Galatasaray oyuncularına yüklemiştir. Sait Bey’in bu sözleri hakkında Galatasaray kulübü idare heyetinden Mütevelli Mehmet Bey’in fikrini sorduk. Dedi ki:

    “Sait Bey’in kabahati Galatasaraylılara yüklemek istemesini mazur ve tabii görmek lazımdır. Zeki Bey, zavallı Mehmet’in bacağını kırdıktan sonra kabahati Mehmet’e yüklemeye kalkışmadı mı? Aynı şeyi Sait Bey neden yapmasın? Galatasaraylılar mesuliyetlerin kime raci olduğunu tayin keyfiyetini Cumhuriyet adliyesine bırakmışlardır.

    Bu hususta fazla söze hacet yoktu. Kemal Şefik ile Mehmet’in hali hangi tarafın daha hatalı ve kırıcı oynadığını ispat eder.

    Bizim Fener’e yenildiğimiz seneler hiç kavga çıkmazdı; Fener’in yenilmeye başladığı beş seneden beri ise kavgasız maç olmuyor. Galibiyet gibi mağlubiyete de sportmence tahammül eden tarafın hangisi olduğunu bu mukayese gösterir.

    Bizim kulübümüze misafir gelenleri bile “Bu adamın burada ne işi var?” der gibi ezici bir göz hapsine aldığımız iddiasına gelince, Sait Bey’in bu sözlerine sadece güleriz. Mahalle kahvesi dedikodusu yapmaya terbiyemiz müsait değildir.

    Yalnız şu kadar söyleyeyim ki Galatasaray kulübünün kapıları ardına kadar bütün sporculara açıktır. Herkes gelir, salonumuzdan, duşumuzdan, binamızdan istifade eder; hatta Fenerli arkadaşlarımız bile birçok maçlarda orada soyunup giyinirler, Bayram maçlarında Alaaddin Bey bile kulübümüze misafir olmuşlardı.

    Bizzat Sait Bey en çok hürmetle karşıladığımız bir arkadaştır.

    Biz Fenerli arkadaşımız bizi küfürbaz tulumbacılarla aynı dereceye indirmişti, bir ikincisi de kulübümüze misafir gelen arkadaşları göz hapsine alacak kadar terbiyesiz gösteriyor.

    Cuma günkü maça kadar elimizi sıkan, bizimle arkadaşlık eden bu zevatın sözlerine karşı:

    • Bu kadar fena insanlardık da bizim ile neden senelerden beri dost ve arkadaş idiniz, diye sormaya hakkımız yok mu?

    O müessif hadiseden beri bazı Fenerli zevatın gazete sütunlarında mütemadiyen Galatasaraylılara hakaret etmekte olanları Fenerli arkadaşlarımızın bize karşı ne fena hisler beslediklerini gösteren ibrete layık bir haldir.”

    FUTBOL HEYETİNİN MUKARRERATI [30]

    İstanbul Futbol Heyeti dün akşam geç vakit içtima ederek mühim mukarrerat ittihaz etmiştir. Bu içtimada hakem raporu tetkik edilmiş ve rapora nazaran maçtaki kazalarda kasıt olmadığına karar vermiştir. Futbol Heyeti bu gibi hadiselerin tekerrür etmemesi için bir tebliğ neşretmeye de karar vermiştir. Bu tebliğde oyuncuların sert oyun tarzına veda etmeleri lazım geldiğini ve seyircilerin müsabakaları ihlal edecek harekette bulunmamalarını tebliğ eyleyecektir.

    Bundan başka Futbol Heyeti Galatasaray-Fenerbahçe arasında bir dostluk maçı yapılmasına, bu maçın Şeref Bey tarafından idare edilmesine, maç hasılatının Beşiktaş kulübünden olup geçen sene bir tekme yüzünden vefat eden Adil Bey’in ailesiyle Mehmet Nazif, Kadri ve Kemal Bey’lerin tedavilerine sarf edilmesine karar verilmiştir.

    TENİS FAALİYETİ [31]

    “1929” Mevsimi Büyük Tenis Turnuvaları, Fenerbahçe Spor Kulübü tarafından tertip edilmiştir. Baş Hakem: Galip Bey.

    Müsabakalar Fenerbahçe kulübünün Kadıköyü’ndeki sahalarında icra edilecektir.

    Müsabakalar: Tek Erkek, Çift Erkek, Handikapsız.

    Müsabakalara her ayın ilk Cuması başlanacak ve Pazar’a bitecek.

    İştirak arzusunda olanlar her ayın 25inci günü akşamına kadar.

    1. Kadıköyü’nde kulüp merkezinde Galip Bey
    2. İstanbul’da Zeki Rıza Spor Mağazası’na müracaatları.

    Turnuvaların icra edileceği tarihler:

    1. 7 Haziran 1929
    2. 5 Temmuz 1929
    3. 2 Ağustos 1929
    4. 6 Eylül 1929

    Şeraiti duhul: Her müsabaka için -1- liradır.

    Müsabakalar için DÜNLOP ve SPOLDİNG topları kullanılacaktır.

    YAZIK OLUYOR! [32]

    Galatasaray-Fener hadisesi maalesef bir zabıta vakası şekline sokuldu ve o şekilde devam edip gidiyor. Bu iki büyük kulübün müdiranı pek ala bilirler ki şimdi ihdas edilmek istenen hava bundan dört beş sene evvel daha şiddetli esiyordu. Lakin bundan her iki tarafa olduğu kadar memleket sporuna da ne büyük zarar geldiğini acı delillerle gördükleri için bu iki kulüp badema, her şeye rağmen dost geçinmeye karar vermişlerdi. O zaman bu mesut neticenin istihsaline hadim naçiz bir uzuv sıfatıyla şimdiki manzaraya büyük bir elemle şahit oluyorum.

    Vakıa vaktiyle Fener-Galatasaray husumetinden istifade etmek isteyenler vardı, ummak hakkımızdır ki beş senelik hadisatın verdiği terbiye artık içimizde bu zihniyette kimse bırakmamıştır. Bu işle meşgul olanların bence yapacakları en hayırlı iş, şu dedikodunun önüne geçmektir.

    HAKİKAT NEDİR? [33]

    Fenerbahçeliler Vaziyeti Tasrih Ediyorlar

    [Son Galatasaray-Fenerbahçe maçı hadisesi uzadı. Bazı rüfekamızın muayyen maksatlarla işi alevlendirmeye çalışması ve bu yolda yapılan neşriyat efkarı umumiyede haklı bir şüphe uyandırmaya başlamıştı. Fenerbahçe katibi umumiliğinden aldığımız atideki beyanname vaziyeti tenvir etmektedir.]

    “Geçen Cuma günü Taksim Stadyumu’nda Galatasaray birinci futbol takımı ile yaptığımız lig maçı esnasında vukua gelen malum ve müessif kazalar üzerine Galatasaray kulübü tarafından birkaç günden beri gazetelerde beyanname ve tahkikat şeklinde yaptırılmakta olan ve efkarı umumiyede Galatasaray müdafii Mehmet Nazif Bey’in ayağının takımımız kaptanı Zeki Bey tarafından kasten kırıldığı zehabını uyandırmak maksadına matuf bulunan sistematik neşriyat üzerine bu elim bahis üzerinde ilk ve son söz olarak berveçhi ati beyannamenin neşri Fenerbahçeliler için bir şeref ve haysiyet meselesi olmuştur:

    Galatasaray birinci futbol takımı ile yaptığımız maçların daima bir sertlik ve huşunet havası içinde cereyan etmesi geçen Cuma gününe mahsus yeni bir hadise değildir. Yirmi beş seneden beri bu takımla yaptığımız maçların hepsi Galatasaray kulübünün kendisi mukaddes anane haline koyduğu sert ve kırıcı oyun sistemi yüzünden aynı haşin eşkal ve şerait dairesinde cereyan etmiştir. Ve binlerce Fenerbahçe takımına karşı hiçbir suretle sarsılmayan muhabbet ve teveccühün doğması ve artması ve bugünkü azim vüsati alması ve bu kırıcı oyuna daima teknik oyunu tercih etmekliğimizden ve mağlubiyetleri sportmence ve efendice kabul etmeyi bilmekliğimizden ileri gelmiştir.

    İki takım arasında yirmi beş seneden beri bizim gördüğümüz yegane ayrılık noktası fenni oyunumuza onların daima bu sert ve muvaffakiyete esas addettikleri yıldırıcı oyun sistemiyle mukabele etmeleridir. Ancak bu ayrılıktır ki maçları seyreden halk üzerinde iki kulüp arasında şiddetli bir husumet olduğu kanaatini hasıl etmiş ve görünen köy kılavuz istemediği için ecnebi takımlara karşı yapamadıkları sertliği bize karşı yapmaktan kaçınmadıklarını gören halk arasında bu telakki kolaylıkla yer almıştır.

    Tavzih etmek istediğimiz nokta hülasatan şudur ki:

    Bizim oyunumuza bakanlar onlara karşı husumet görmemiş, fakat bize karşı onların oynadıklarını oyunu görenler bu husumetin varlığına daima ve bihakkın hükmetmiştir. Mamafih bu noktayı tavzih etmekle senede birkaç kere ve binlerce insanın gözü önünde cereyan eden Galatasaray-Fenerbahçe maçlarından doğan hadiselere ait manvi mesuliyetin hangi tarafta olduğuna dair kimseye yeni bir şey öğretmiyoruz.

    Fakat belki o ananevi sisteminin tabii bir neticesi olarak kazaen kırılan bir ayağın üzerine yüklenmek istenen lekesinin asıl kimlere ait olduğunu tespit ediyoruz. On beş seneden beri futbol oynayan ve temiz bir oyuncumuz olduğu kadar civanmert ve haluk bir genç olan Zeki’nin, Mehmet Nazif’in ayağını kasten kırdığı yollu şayiatı bu suretle ve nefretle reddederken, Galatasaray kulübü tarafından neşredilen ve Mehmet Nazif’in ayağının kırılması iddiasını Cumhuriyet adliyesine havala edileceğini bildiren tebliğine karşı alenen beyanı teessüf etmemek kabil değildir.

    Binlerce seyircinin gözü önünde cereyan etmiş ve hiçbir kaste makrum olmadığı hakem raporu ve raporu tetkik eden selahiyettar heyetlerin kararıyla tebeyyün eden bir kaza hadisesini her ne suretle olursa olsun bir zabıta vakası haline sokmaya çalışan ve senelerce karşılarında ve ecnebi takımlarına karşı yanlarında oynamış ve bütün memleketçe tanınmış temiz bir genci fırsat bu fırsattır diye hukuku umumiye maznun sırasına koymak gayretkeşliğini her hissin fevkinde tutmak keyfiyetinin o beyannamede tefahür edilen ilim ve faziletle ne derece uygun düştüğü de ayrıca şayanı temessül bir keyfiyettir.

    Sporcu şeref ve haysiyetini korumayı bilen, rakiplerine karşı hiçbir zaman kasten fenalık yapacak tıynette olmayan, hatta oyuncularından birinin aynı maçta kolu kırıldığı halde bunun için rakibine kast atfederek adliyeye müracaatı aklından bile geçirmeyen kulübümüz alelade bir spor kazasını bir hukuk umumiye vakası haline sokmak isteyen bu çirkin temayül karşısında kendisine mensup gençleri isnadatı vakıadan tenzih eyler ve cumhuriyet adliyesinin adil kararına hürmetle intizar eder.

    Umumi Kaptan Hayri Celalettin

    MÜHENDİS MEKTEBİNDE 60 TALEBENİN TARDEDİLDİ  [34]

    Mühendis mektebinde zuhur eden hadiselerin mahiyeti hakkında bir muharririmiz tahkikat yapmıştır. Bu hadiselerin başlıca sebeplerinden biri de Galatasaray-Fener münaferetidir. Mektebin voleybol takımlarının iyi oyuncularının bir kısmı, hariçta Galatasaray ve diğer kısmı da Fenerbahçe’ye mensuptur. Bu iki parti arasında birçok anlaşamamazlıklar olmuş ve mektebin gerek talebe cemiyetinde, gerek idman yurdunda idare heyetini kazanmak rekabetine müncer olmuştur.

    Bu meseleler için için kaynarken ekseriyeti kazanmaya zemini müsait bulan dördüncü sınıftan iki kişi bir ay kadar evvel kongre akdine dair bir takrir gezdiriyor ve imza topluyorlar. Muvaffak oluyorlar. Beyoğlu Fırka merkezinde toplanan kongrede dördüncü sınıf idare heyetini kazanıyor ve bütün sınıflara çalışkan ve fedakar gözükmek için bir de yemek meselesi çıkarıyorlar, hararetle ve ateşin içtimalarla birinci ve ikinci sınıfların tam müzaharetini temin ediyorlar. Ankara’ya iki murahhas gönderiyorlar.

    Bunun üzerine mektepte tahkikat başlıyor. Dördüncü sınıf ve bu sınıftan müşevvik olanlar da işin sarpa sardığını görerek izharı nedamet ediyorlar. Elebaşıların bu rücatini bilmeyen ikinci sınıf, mektep inzibat meclisi huzurunda evet yiyeceklerimiz fenadır diyorlar ve mektep idaresi bunlardan altı kişiyi tardediyor.

    Binaenaleyh ikinci sınıf, esasta alakadar olmadığı halde kendi arkadaşlarından altısının atılmasını hayretle karşılamışlar. İki şubeden ibaret talebe “Ya arkadaşlarımız mektebe alınır yahut biz derse girmeziz” demişlerdir.

    Bu yeni vaziyet karşısında inzibat meclisi ikinci bir kararla bu derse girmeyen altmış efendiyi tardetmiş ve mektep dahiline talik edilen bir ilanda bunlar da pişman olup derse devama başlayacakların affedileceğini beyan etmiştir. Son vaziyet budur.

    İKİNCİ İDMAN BAYRAMI [35]

    Dünkü Bayrama 3.000 Mektepli İştirak Etti

    Mektepliler arasında tertip edilen idman bayramı dün sabah Taksim Stadyumu’nda 15.000 seyircinin huzurunda yapılmıştır.

    İkinci defa olarak yapılan bu bayram geçen sene yapılan bayramdan daha çok alaka uyandırmış, aynı zamanda daha muntazam olmuştur.

    Taksim Stadyumu daha sabahtan itibaren dolmaya başlamıştı. Bayrama iştirak edecek mektepliler muntazam kafileler halinde stadyuma gelerek kendilerine tahsis edilen mevkilerde yer almışlar, bu bayramı görmek için gelenler de tribünlere ve sahanın etrafına yerleşmişlerdir. Mektepliler kafilesi tamamen geldikten sonra Selim Sırrı Bey saha kenarına konulan kürsüye çıkarak bir nutuk söylemiştir.

    Selim Sırrı Bey bu nutkunda iki seneden beri yapılmakta olan idman bayramlarının gayesinden bahsetmiş ve bu münasebetle merhum Necati Bey’in namını hürmetle yadetmiştir.

    Selim Sırrı Bey’in şiddetle alkışlanan nutkundan sonra mızıka istiklal marşını terennüm etmiştir.

    Bu merasimden sonra idman harekatına başlanmıştır.

    2.000 erkek 1.000 kız talebenin ayrı ayrı yaptıkları muhtelif beden hareketleri stadyumu dolduran 15 bin seyirci tarafından şiddetle alkışlanmıştır. Kız ve erkek talebe bu beden hareketlerinde gösterdikleri ahenk ve intizam itibariyle hakikaten muvaffak olmuşlardır.

    Mektep talebelerinin harekatından sonra Çapa terbiyei bedeniye kursu kız ve erkek talebeleri Matmazel Everman ve M. Conso’nun nezaret ve kumandaları altında şayanı dikkat beden harekatı yapmışlardır.

    Yarım saatten fazla süren bu harekat esnasında kurs talebeleri çok muvaffakiyetli şeyler göstermişlerdir.

    Bundan sonra Selim Sırrı Bey tekrar kürsüye çıkarak bayrama iştirak eden talebeyi Türkiye Cumhuriyeti ve onun banisi büyük Gazi’yi selamlamaya davet etmiş, 3.000 talebe ve 15.000 halk hep bir ağızdan üç defa “yaşa” diye bağırmıştır.

    Bu harekatın hitamından sonra mektepliler arasında umumi bir geçit resmi yapılmış, ikinci idman bayramı bu suretle hitam bulmuştur.

    OSTURYA DÜN İLK MAÇINI YAPTI [36]

    Galatasaray 1’e Karşı 3 Sayıyla Mağlup Oldu

    (…) Fener ve Vefalı küçükler arasındaki ilk maç bire karşı iki ile Fenerbahçe tarafından kazanıldıktan sonra, takımların sahaya çıkması on yedi buçuğa kadar gecikti. Nihayet Osturyalılar tribünleri ve sahayı dolduran halkın alkışları arasında sahaya geldiler, arkasından kıpkırmızı ve sapsarı renklerden yapılmış yeni gömlekleriyle Galatasaraylılar.

    Viyanalı oyuncular beyaz kollu mor fanilalar giyiyorlardı. Saha ortasında kendilerine merasimle buket verildi ve maça başlandı.

    Galatasaray takımı: Rasim, Burhan, Vahi, Suphi, Nihat, Mithat, Muslih, Şadi, Necdet, Latif, Rebii.

    Ovusturya takımı: Yoki, Regnoht, Tantler, Moğ, Graf, Gol, Snayder, Ropan, Sindila, Çiser, Firtu.

    İlk yirmi beş dakika mütekabil akınlarla neticesiz geçti. Nihayet top bizim bir müdafile onların koşan muhacimleri arasından sıçrayıp içeri giriverdi. İlk golü bu suretle yaptılar.

    İkinci devrenin on dördüncü dakikasında Muslih’in himmetiyle ve Şadi’nin ayağıyla bir golümüzü yaptık. Bu ara Galatasaray çok muvaffakiyetli oynuyordu. Devrenin sonlarına doğru üçüncü golü de yine bir hücumla kazandılar. Oyun bu netice ile bitti.

    Hakeme gelince: Hamdi Emin Bey dün bize güzel bir hakem idaresinin nasıl olabileceğini gösterdi.

    AVUSTURYALILARIN DÜNKÜ VE BUGÜNKÜ TENEZZÜHLERİ [37]

    Osturya takımı oyuncuları dün refakatlerinde Galatasaraylı mihmandarları olduğu halde sabahleyin Galatasaray Lisesi’ne giderek mektebi ve spor teşkilatının müzesini gezmişler, öğleyin de Büyükada’ya gitmişlerdir. Bugün de akşama kadar şehrin muhtelif yerlerini gezdikten sonra saat beşte Galatasaray kulübü tarafından, denizcilik şubesinin Bebek’teki merkezinde şereflerine verilecek olan çay ziyafetinde hazır bulunacaklardır. Bayramın birinci günü de saat beşte Fener takımı ile ikinci maçlarını yapacaklardır.

    GALATASARAY KULÜBÜNÜN CEVABI [38]

    Galatasaray Kulübünden: Geçen maçta vukua gelen müessif hadise münasebetiyle Fenerbahçe kulübünün neşrettiği beyannameyi teessüfle okuduk. Senelerce karşı karşıya, yan yana oynadığımız, ellerini sıktığımız ve arkadaş ve kardeş bildiğimiz Fenerbahçelilerin, kulübümüze karşı yirmi beş senedir spor terbiyesiyle gayri kabili telif bir husumet beslediklerini her satırında ayrı ayrı ifade eden bu garip beyannameye uzun uzadıya cevap vermeyi lüzumsuz addederiz.

    Galatasaray’a karşı hatır ve hayale gelmez birçok ithamları ihtiva eden bu beyannameye bilhassa Fenerli arkadaşlarımızla yan yana bir ecnebi takımına karşı maç yapacağımız günün arifesinde cevap vermek birbirine hürmet ve muhabbet beslemeleri sporun en tabii neticelerinden olması lazım gelen gençler arasında yeni münaferetler uyandırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.

    Onun için bir Türk kulübünün diğer bir Türk kulübü hakkında vaki olan ve spor tarihimizde bir misli görülmemiş bulunan bu lüzumsuz hücumları vakalar zikrederek red ve cerhetmek kolay olmakla beraber sükutun terbiyemizle daha mütenasip ve müreccah olduğuna kani olarak susuyoruz.

    Cumhuriyet: Geçen gün Fenerbahçe kulübünün beyannamesini dercetmiştik. Bugün de Galatasaraylıların gönderdikleri beyannameyi neşrediyoruz. Bu iki güzide kulübümüzden bir haftadan beri efkarı umumiyeti ve gazeteleri işgal eden bu lüzumsuz münakaşaları kesmelerini temenni ederiz.

    MÜHENDİS MEKTEBİNDEKİ HADİSE ve FENERBAHÇELİLER [39]

    Fenerbahçe umumi katipliğinden: “18 Mayıs 920 tarihli gazetenizde Mühendis Mektebindeki hadise münasebetiyle bir fıkra neşredilmiştir.

    Fenerbahçe Spor Kulübü’ne mensup voleybolcuların bu mesele ile alakaları olmadığından keyfiyetin tashihini rica ederim efendim.”

    BAYRAMDAKİ MAÇLAR [40]

    Osturyalılar Fenerbahçe’yi ve Muhtelit Takımı Mağlup Ettiler

    Bayram spor noktayı nazarından faaliyetle geçti. Ecnebi bir takımın şehrimizde bulunması dolayısıyla futbol meraklılarının çoktan beri özledikleri fırsat zuhur etmiş demektir. Onun içindir ki Taksim Stadyumu bayramın birinci ve üçüncü günleri kalabalık bir manzara arz ediyordu.

    Birinci günü Fenerbahçe takımı misafirleriyle karşılaşacaktı. Fenerbahçe’nin ecnebi takımlara karşı daima muvaffak olan oyun sistemi ve bu ekibin ekseriyetle en iyi neticeleri elde etmekle maruf olması stadyuma çok kalabalık bir halk kitlesi toplamıştı.

    Günün ilk oyununu Galatasaray-Beşiktaş küçükleri yaptılar. Evvela çok düzgün oynayan Beşiktaşlılar hâkim ve faik bir vaziyet aldılarsa da ikinci devrede bu faikiyeti muhafaza edemediler ve 1-4 mağlup oldular.

    Tam muayyen saatte Fener ve Osturya takımları küçük fasılalarla sahaya çıktılar. Mutat merasimden sonra takımlar karşılaştığı zaman Fenerbahçe’nin şu teşekkülle sahaya çıktığı görülüyordu:

    Rıza, Sabih, Füruzan, Mahmut, Sadi, Reşat, Niyazi, Ala, Zeki, Fikret, Muzaffer

    Osturyalılar orta muhacim mevkiinde Şafer’i oynatak suretiyle takımlarında küçük bir tebeddül yapmışlardı. Oyuna Şeref Bey’in idaresinde başlandı. İlk dakikalarda hücuma geçen Fenerliler süratle Osturyalıların kalesine indiler ve üçüncü dakikada Alaaddin’in çok güzel bir vuruşu ile ilk golü yaptılar. Bu sayı stadyumu dolduran binlerce halk tarafından alkışlar, takdir ve meserret avazeleri ile karşılandı.

    Daha ilk dakikada kaydedilen bu sayı Osturyalıların maneviyatı üzerinde gözle görülen bir tesir yaptı.

    Fakat Fener’in hücum hattı birkaç dakika süren afallamadan bir menfaat temin edemedi.

    Aradan kısa bir müddet geçmemişti ki Osturyalılar muvazenelerini buldular. Artık oyun merkezi sikleti Fenerbahçe kalesinin önüne intikal etmişti. Gayretle oynayan Fener defansının bütün mesaisine rağmen Osturyalılar sıkı ve sert hamlelerle mütemadiyen tehlikeli vaziyetler ihdas ediyorlardı. Nitekim böyle anlardan birinde Şafer’den yerinde bir pas alan sol iç kısa mesafeden sert bir şut attı. Fener kalecisi kucağına düşen topu bloke edemedi ve Osturyalılar müsavatı temin eden sayıyı böyle bedavadan kazandılar. Müsavat sayısı Fenerlilerin gayretini tahrik etti ve bu sefer de Osturyalılar sıkışmaya başladılar.

    Aradan birkaç dakika geçmemişti ki bugün en güzel oyunlarından birini oynayan Alaaddin sayısız driplinglerle kaleye kadar götürdüğü topu ağlara taktı. Tefevvuk yine Fenerlilere geçmişti.

    Arka arkaya yapılan bu sayılar heyecanı azami haddine getirmişti. Basit hareketler bile alkışlanıyor, takdir nidaları, teşvik sesleri bir türlü nihayete ermiyordu. Devrenin hitamına kadar faik vaziyetini idameye muvaffak olan Fenerbahçe, yine kalecinin hatasından bir sayı daha kaybetti ve 2-0 galibiyetle bitirebileceği ilk devreyi 2-2 müsavatla nihayete erdirdi.

    İkinci devre her iki takımın mütevali hücumları ile geçti.

    Her iki takım neticeyi kendi lehine çevirmek için kabiliyetinin üstüne çıkmaya çalışıyor, didiniyor, terliyordu.

    Muntazam paslar, seri hamlelerle baştan başa bir futbol şaheseri halinde devam eden oyun seyircilerin alaka ve heyecandan büyüyen gözleri önünde bütün hızıyla devam ediyor, herkes canla başla oynuyordu.

    Devre ortalarına doğru sağ içten güzel bir pas alan Osturya sağ açığı mükemmel bir sayı yaptı. Fenerliler müsavatı temin edecek sayıyı yapmak için çok çalışıyorlardı. Fakat bir defasında Zeki’nin direğe çarpan enfes bir şutunu Niyazi’nin kafasıyla boş kaleye sokamamasından, bir defa Zeki’nin boş kaleye plase şut atmak arzusu ile topu kaptırmasından, yine bir defa da Zeki’nin tam biçiminde sol ayağına gelen topu Niyazi’nin kaparak kalecinin kolları arasına atmasından bu müsavat sayısı bir türlü yapılamadı.

    Bayramın üçüncü günü misafirlerimizle üçüncü maç yapıldı. Bu son maçta Osturyalıların önüne Fener-Galatasaray muhteliti çıkartıldı. Son maça en son ümidimizi sakladığımız için stadyuma çok kalabalık toplanmıştı. Muhtelit takım sahaya çıktığı zaman şu şekilde idi: Rıza, Burhan, Sabih, Suphi, Nihat, Mithat, Muslih, Ala, Zeki, Kemal, Fikret.

    Bu teşekkülün ümit edildiği kuvvette olmadığı derhal gözüküyordu. İlk devre baştan başa Osturyalıların hakimiyeti altında geçti. Misafirlerin 3 sayısına mukabil ancak bir gol yapabilmiştik. İkinci devrede biri bariz ofsayttan, diğeri de penaltıdan iki sayı yapabildik ve 3-4 mağlup olduk.

    Üçüncü maç günü çok çirkin iki hadise oldu.

    Birinci hadiseye muhtelit takım oyuncularından küçük Fikret’in babası yerinde bir rakip oyuncuya tokat atması sebep oldu. Güzel futbol oynayan bu gence bu çirkin itiyattan vazgeçmesini tavsiye ederiz.

    İkinci hadise daha garip ve belki daha çirkin düştü.

    Sahada sıfat ve selahiyeti meçhul şişman bir adam, kendi takımının kalesi yanına gitmek isteyen antrenör Şafer’i polis vasıtasıyla sahadan harice atmaya kalkıştı. Eğer vaziyetin nezaketini kavrayan birkaç kişi müdahale etmeseydi çok çirkin bir hadise olacaktı. Kendimizi Osturya’ya tanıtmak için celbettiğimiz takımların oyuncularını tokatlar ve antrenörünü polise teslim edersek acaba nasıl bir tesir hasıl etmek istiyoruz?

    Bu çirkin ve insanı spordan artık hakikaten iğrendiren hallere bir nihayet versek iyi ederiz fikrindeyiz.

    LİG MAÇLARI DÜN BİTTİ [41]

    Galatasaray İstanbul Şampiyonu, Fenerbahçe de İkinci Oldular

    Lig maçları dün yapılan müsabakalardan sonra hitam bulmuş addolunabilir. Yalnız, gelecek hafta Vefa-Fenerbahçe müsabakası yapılacaktır ki bu maçın neticesi ne olursa olsun, altı aydan beri iki devre üzerine devam eden müsabakalar neticesinde Galatasaray bu sene de İstanbul şampiyonu olmuştur.

    Galatasaray dün son maçını Süleymaniye ile yapmıştır. Bu maçın ilk devresini Süleymaniye 3-1 galibiyetle bitirmiş, fakat ikinci devrede Galatasaray 7 gol yaparak 3-8 galip gelmiş ve şampiyonluğu kazanmıştır.

    Bundan sonra Vefa-Beykoz karşılaşmıştır. Vefalılar güzel bir oyundan sonra Beykoz’u 0-3 yenmişlerdir.

    Son maç Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında yapılmıştır. Beşiktaşlılar güzel bir oyun oynamalarına rağmen 3-1 mağlup olarak ikinciliği Fenerlilere vermişlerdir.

    (…) Fenerbahçe, gelecek hafta Vefa’ya yenilse bile 22 puanla ikinci olacaktır.

    Bu sene de şampiyon olan Galatasaray, askeri kümenin şampiyonu ve teamül mucibince İstanbul muhteliti ile birer maç yapacaktır.

    İstanbul şampiyonunu tebrik ederiz.

    Dün bu maçlardan evvel Harbiye ile Halıcıoğlu takımları karşılaşmış, Harbiye 3-1 galip gelmiştir.

    FENERBAHÇE BEŞİKTAŞ’I 3-1 MAĞLUP ETTİ [42]

    (…) Son maç günün en mühim karşılaşmasını teşkil ediyordu. Beşiktaş ve Fenerbahçe bu maçta ikincilik meselesini halledecekti.

    Galatasaray’dan Adil Giray Bey’in hakemliği ile iki takım sahaya çıktılar. Takımlar şöyle teşkil edilmiş:

    Beşiktaş: Osman, Tevfik, Adnan, Hüsnü, Rıdvan, Rüştü, Hayati, İbrahim, Şükrü, Eşref, Salah.

    Fenerbahçe: Rıza, Sabih, Füruzan, Nihat, Sadi, Reşat, Niyazi, Ala, Zeki, Muzaffer, Fikret.

    İlk devrede Beşiktaş rüzgarı lehine almış ve hücuma geçmişti. Fakat Fener müdafaası sık bir tabiye ile bu hücumları akamete uğratmaya muvaffak oldu. Kaleleri etrafındaki tazyiki kaldırarak hücuma geçen Fenerliler 12nci dakikada Zeki’nin güzel bir şutu ile ilk sayıyı yaptılar. Bu golden sonra faaliyetlerini arttıran Beşiktaşlılar mükemmel bir eşape ile sıyrılan Eşref’in ayağı ile müsavat sayısını yaptılar. Bu sayıdan sonra faik bir oyun oynamaya başlayan Beşiktaş, birkaç fırsat kaçırdı ve devre 1-1’e müsavatla bitti.

    İkinci devrede Fenerliler rüzgârı da lehlerine alıyorlardı. Bu avantaj tabii semeresini verdi ve iki sayı daha yapan Fenerbahçeliler maçı 3-1 galibiyetle bitirdiler.

    HAKEM ENCÜMENİ REİSİ FUAT HÜSNÜ BEY NE DİYOR? [43]

    [Türkler arasında futbolu ilk oynayan ve tamimine çalışanlardan biri Fenerbahçeli Fuat Hüsnü Bey’dir. Futbolun nazariyatına derin vukufu herkesçe teslim olunan bu zat, aynı zamanda teşkilat içinde de mühim bir mevki sahibidir.

    Son Galatasaray-Fenerbahçe maçının, bütün emsali gibi, baştanbaşa hata içinde geçen safahatından sonra Fuat Hüsnü Bey’den bir mektup almıştık. Çok kıymetli bir tetkik mahsulü esaslı fikirleri ihtiva eden bu mektubun neşrini dedikodu safhasının kapanmasına talik etmiştik. Artık münasip zamanın hülul ettiğini tahmin ederek mektubu aynen neşrediyoruz.]

    Futbolda Hata ve Ceza: Asabiyet, hüküm ve kararla itidal ve basiretin düşmanıdır. Bir oyuncu oyunda asabiyete kapıldı mı hatadan hataya düşer, oyunu hem hasmına, hem kendine ve hatta arkadaşına tehlikeli olur. Asabi vuruşlarla nereye gideceğini düşünmeden topu tekmeler durur, bu şuursuz harekâtıyla oyunun ahengini bozar, lüzumsuz hamlelerle hasmın, hatta göz kararmasıyla arkadaşının üstüne atılır. Bu manasız hareketleriyle ya hasmını yaralar yahut kendi yaralanır. Kendi yaralanırsa amelinin cezasını çekmiş olur, fakat hasmını yaralarsa hakem tarafından oyundan kovulur.

    Tehlikeli Oyun: Futbol baştan nihayete kadar tehlike ile dolu bir oyundur. Bunun için futbol hakemlerinin vazifesi gayet mühimdir.

    Hakem futbol kavaidini emri tatbikinde küçük bir teseyyübü büyük felaketler doğurur. Bahusus yan hakemlerinin hakemin gözünden kaçan mugayiri nizam harekâta nazarı lakaydi ile bakması yalnız oyunun intizamını bozmakla kalmaz; belki bir an sonra vuku bulacak büyük bir felaketin masdarı olur. Zira yaptığı bir hatadan dolayı ceza görmeyen bir oyuncu ikinci defasında daha büyük bir hata yapmaya pek müstaittir. Futbol nizamatı yalnız felaket doğuracak tehlikeli oyunları değil, mugayiri nezaket harekâtı bile tecziyeyi amirdir. Hakemin kararı ne derece muta ise nizamname de o derece sarihtir. Şu halde hakem kuvvei nufüziye sahibi ve azimkâr olur ve emrini infaz için kuvvei teyidiyesi olursa ya tehlikeli oyun büsbütün tatil olunur yahut kaza tevlit edebilecek mikroplar oyundan çıkarılır.

    Hasmı Tutmak ve Topa Elle Dokunmak: Oyunda yapılacak bu hatalar filhakika başlıca tehlike tevlid etmez. Fakat bu küçük hataların hakem tarafından lakaydi ile karşılanması daha büyük felaketlerin zuhuruna en birinci sebeptir.

    Zira ceza sahası dâhilinde şut çekmek üzere bulunan bir oyuncunun hasmı tarafından gayri nizami bir şekilde harekatına mümanaat olunması ve bu hareketin cezasız kalması tabiatıyla o oyuncu üzerinde fena bir tesir bırakır ve bu oyuncu ikinci defa böyle bir muameleye maruz kalınca (asabiyetten veya yine cürmün cezasız kalacağı zannına düşmesinden) hatayı bizzat tecziyeye kalkar ve tokat, dirsek, yahut tekmeye müracaatla oyunun nizam ve intizamını ihlal eder.

    Çelme Takmak, Tekme Atmak: Bu iki hareketten tevellüt edecek netice vücutta ve ayakta sükûtun ve darbenin tesirine göre mütenevvidir. Sükût hafif veya şedit olduğuna göre bere, incik, iltihabat veya kırık, çıkık muhakkak olduğu gibi tekmenin şiddetine göre de incik, mafsal çıkması, kemik kırılması bir emri vakidir.

    Bu gibi sui harekâta meyyal oyuncular, ekseriyetle hasmına başka türlü ve meşru şekilde galebe çalmayanlardır.

    DÜN BİR KADIN ZEVCİNİ SOKAKTA DÖVDÜ [44]

    Dün, Ankara caddesinde, Vilayet konağının tam karşısında, herkesin gözü önünde şık giyinmiş genç bir hanımın gözlüklü bir erkeği adam akıllı dövdüğü görülmüştür.

    Erkek, yediği dayağa mütevekillane ses çıkarmıyor, sadece etrafını ihata eden kalabalığı “Şahitsiniz ya” demekle iktifa ediyordu. Kadın, her darbede hiddeti artarak şemsiyesini erkeğin kafasına indirmekte devam ediyor ve “Şahit olsunlar, hele sen şu dayağı ye de!” diyordu.

    Dayak yiyen erkek, polis 3üncü şübe ikinci sınıf ketebesinden Adil Efendi, dayak atan da 40ıncı İlk Mektep Müdiresi Süheyla Hanımdır.

    Adil Efendi ve Süheyla Hanım evlenmişler, üç çocuk sahibi olmuşlar. Bir gün Adil Efendi karısını, Taksim’de, çocuklarına hususi ders verdiği bir erkekle otomobile binerken görmüş, karakola düşmüşler. Şimdi mahkemededirler.

    Dün Süheyla Hanım’ın babası, torunlarından biriyle Polis merkezine gitmiş, hizmetçi arıyormuş, Adil Efendi kendi çocuğunu görünce yanına almış, sevmiş ve bir şıra içirmek için sokağa çıkarmış. Fena bir tesadüf eseri Süheyla Hanım o sırada otomobille geçiyormuş, aşağı inmiş, çocuğu babasından alırken arada fena bazı sözler sarfedilmiş ve netice darp hadisesine müncer olmuştur.

    GALATASARAY-FENER MUHTELİTİNDE KUVVET KALMADI [45]

    (…) Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra sıra Osturya ekibiyle yaptığımız maçlara geliyor. Bu takımın şimdiye kadar İstanbul’a gelen takımların (Sparta ve Slavya’dan sonra) en kuvvetlilerinden biri olduğu muhakkak bulunmakla beraber aldığımız neticelerin, bilhassa Galatasaray-Fener muhtelitinin aldığı neticenin pek de tabii bir netice olmadığını da kabul etmek lazım gelir.

    Bu gayritabii netice evvela Galatasaray-Fener muhtelitinin iyi teşkil edilmemesinden, saniyen bu muhtelitin birkaç sene evvele nazaran çok yıpranmış ve kuvvetini çok zayi etmiş olmasından ileri gelmektedir. Galatasaray ve Fener’in en maruf oyuncularını ihtiva eden bu son çıkarılandan biraz daha kuvvetli bir Galatasaray-Fener muhtelitinin bir iki ay evvel Beşiktaş takımı karşısında uğradığı acı mağlubiyet dahi, artın bundan sonrası için ecnebi takımlara karşı bu muhtelitten hiçbir şey ümit etmemek lazım geldiğine kâfi bir delil idi.

    Bilhassa iki takımdan bir muhtelit teşkili münakaşa edilirken henüz topa vurmasını bilmeyen bilnisbe tecrübesiz oyuncuları “Çok atılgandır!” gibi mülahazalarla takıma sokmak arzuları da araya girince, netice, son beynelmilel maçta olduğu gibi mağlubiyet oluyor. Bütün bu hadiseler artık tadı tuzu kaçan Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinin ve bu rekabete müstenit Galatasaray-Fener kombinezonlarının külliyen terk edilmesi zamanının geldiğini, hatta son maça nazaran geçtiğini açıktan gösteriyor. Futbol hayatımızda bir merhale olan ve yeni bir dönüm noktası teşkil eden bu vaziyetin diğer safhasını başka bir yazımızda mütalaa ederiz.

    İSTANBUL BÜYÜK GAZİ’Yİ İSTİKBAL İÇİN HAZIRLANIYOR [46]

    Program için Bir Komisyon Toplanacak

    Reisicumhur Hazretlerinin İstanbul’u teşrif buyuracakları gün yaklaşmaktadır. Gazi Hazretleri’nin Büyük Millet Meclisi’nin tatilinden sonra şehrimizi teşrif edecekleri anlaşılmaktadır. Dolmabahçe ve Beylerbeyi saraylarındaki noksanlar ikmal edilmektedir. Büyük müncinin istikbal programını tanzim için muhtelif devair mümesillerinden mürekkep olarak bugünlerde bir komisyon teşkil edileceği haber alınmıştır.

    Ankara 27 (Hususi Muhabir) – Gazi Hazretleri’nin 1 Haziran’da Marmara köşkünde vereceği garden parti için yapılan hazırlıklar bitmiştir. Davetli Sefirler Ankara’ya gelmeye başlamışlardır.

    İSTANBUL-İZMİR TENİS MAÇLARI BU CUMA YAPILACAK [47]

    İstanbul-İzmir tenis maçlarının bu hafta yapılacağından bahsetmiştik. İzmirli tenisçiler bugün Adnan vapuru ile şehrimize gelecekler ve ilk maçlarını Cuma günü Taksim’deki “Lavn Tenis Kulüp”te yapacaklardır. İstanbul’la İzmir arasında yapılan temasların üçüncüsünü teşkil eden bu maçlar çok mühim olacaktır. Çünkü bundan evvel yapılan diğer iki maç İzmirlilerin lehine neticelenmişti.

    Filhakika içlerinde C.Jiro, Şarno, H.Jiro gibi beynelmilel tenis âleminde tanınmış simalara malik bulunan İzmir ekibine mukabil, İstanbul takımı kuvvetli bir manzara arz etmekten uzak kalıyor, mukavemet edemeden yeniliyordu. Esasen bundan evvelki seneler İstanbul takımının mümessilleri arasında İstanbullu tenisçilerden ziyade İngilizler bulunuyordu. Halbuki geçen seneler içinde çok kıymetli tenisçiler yetişmiş ve bu seferki İstanbul-İzmir maçına hakikaten İstanbullu bir takım çıkarmak imkanı hâsıl olmuştur.

    Cuma günü yapılacak İstanbul-İzmir maçı şimdiye kadar yapılan bütün emsalinden daha heyecanlı ve alakabahş olacaktır. Bunun esbabı basittir:

    1. İstanbul ekibi tamamen İstanbullulardan mürekkeptir. Bu itibarla hadiseyi daha yakından alakadarız.
    2. İstanbul takımı bu sefer geçen defalara nazaran galibiyete daha çok kuvvetli namzettir. Hatta bu defaki neticenin yüzde yetmiş beş İstanbul takımı lehine tahmin olunması çok hatalı olmaz. Çünkü İzmir takımının hemen hemen aynı rakip olmasına rağmen İstanbul takımı eskisine nazaran çok kuvvetlidir. Bahusus İzmir takımının esaslı galibiyet elemanlarından olan C.Jiro bu sefer gelememektedir. Jiro’nun gelememesiyle zayıflayan İzmir takımı karşısında kuvvetli bir İstanbul takımı bulacaktır.

    İzmir’den gelen oyuncular şunlardır: C.Jiro, Şarno, Alpoti, Jiro’nun iki oğlu ve bir İngiliz. İstanbul takımını teşkil edecek oyuncular şunlardır: Suat, Sedat, Şirinyan, Şadvar, Karakaş, Ratyani. Maçların hakemleri: Başhakem Rins, hakem Tevfik Haccar.

    EŞREF’İN KIT’ALARI VE HİKÂYELERİ [48]

    Bir gün Şair Eşref, İzmir’de avukat Mehmet Şeref Bey’e sormuştu:

    • Ben padişaha söversem bana ne yaparlar?
    • Tam üç ay kaparlar ama sen oradan artık çıkabilir misin bilemem!

    Eşref, bu cevap üzerine:

    • Öyle ise ben de işi değiştiririm… Ya vükelâya söversem ne yaparlar? diye sordu.
    • Ceza kanununda bunun cezası sarihtir, cezayı naktî alırlar!

    Eşref, cevap üzerine şu kıt’ayı söyledi:

    Bize kanunu ceza vermiş iken hakkı sarih,

    Vükelânın ….lim avradını milletçe..

    Verelim her ne ise bunda cezayı naktî,

    Gaib olmaz gene irat yazılır devletçe!

    VEFA – FENERBAHÇE [49]

    Bugün yapılacak Vefa-Fenerbahçe maçından dün bahsetmiştik. Bugün Taksim Stadyumu’nda icrası mukarrer olan bu müsabaka cidden heyecanlı olacaktır.

    Maçın netice itibariyle şampiyona tasnifi üzerinde müessir olamayacağını izah etmiştik. Vefa-Fener maçı, bu tesirsizliğine rağmen çok alaka uyandırmaktadır.

    Vefa takımı bugün sahaya kuvvetli bir şekilde çıkacaktır. Esasen ikinci devre maçlarında Vefa’nın gösterdiği muvaffakiyetler bu takımın ihmali caiz olmadığını anlatmaktadır.

    Fenerbahçe’ye gelince; Fenerliler Vefa maçına lig maçlarında çıkardıkları en zayıf takımlardan birisiyle çıkacaklardır. Son Galatasaray maçında sakatlanan Kadri’den mahrumiyet Fener defansını zayıflatmışken Çarşamba günü de Sabih’in Uşak hareketi bu hatta büsbütün mefluç bir hale getirmiştir. Buna inzimamen Beşiktaş maçında ayağı sakatlanan Sadi’nin bugün oynayamayacak bir vaziyette bulunması, Cevad’ın takıma iltihakının imkansızlığı, Fenerbahçe müdafaa ve muavin hatlarının tecrübesiz oyuncularla teşkilini zaruri kılmaktadır. Bu vaziyet muvacehesinde, Vefa gibi kuvvetli bir rakibe galebe çalmak için, her şeyden ziyade Fenerbahçe hücum hattının çok çalışması, kendi defansının hatalarını bu fazla faaliyetiyle telafi etmesi lazım gelmektedir. Fenerbahçe’nin zayıf bir teşekkülle sahaya çıkması Vefa’nın muvaffakıyetli bir netice alabilmesini teshil edecek bir amil olmakla beraber bu vaziyeti Vefa için muhakkak bir galebe vesilesi olarak kabul etmek de hatalı olur. Geçen devre maçlarında Vefa yine Fenerbahçe’yi Zeki ve Sadi’den mahrum bir halde yakalamış, oyunun daha başında üst üste iki sayı yapmasına rağmen vaziyeti idame edememiş ve mağlup olmuştu.


    [1] 1 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [2] 1 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [3] 2 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi

    [4] 3 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [5]

    [6]

    [7] 5 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [8] 5 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [9] 6 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [10] 7 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [11] 8 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi (Sadun Galip)

    [12] 9 Mayıs 1929 – Vakit Gazetesi

    [13] 10 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [14] 10 Mayıs 1929 – Vakit Gazetesi

    [15] 11 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [16] 11 Mayıs 1929 – Vakit Gazetesi (T.M.)

    [17] 12 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [18] 12 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [19] 12 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [20] 12 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi

    [21] 12 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [22] 13 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [23] 13 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi

    [24] 13 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi

    [25] 13 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi

    [26] 13 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [27] 14 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [28] 15 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [29] 15 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [30] 15 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [31] 16 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 16 Mayıs 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [33] 17 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [34] 18 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [35] 18 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [36] 18 Mayıs 1929 – Vakit Gazetesi

    [37] 19 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [38] 20 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [39] 20 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [40] 24 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [41] 25 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [42] 25 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [43] 26 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [44] 27 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [45] 27 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

    [46] 28 Mayıs 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [47]

    [48] 30 Mayıs 1929 – Vakit Gazetesi

    [49] 31 Mayıs 1929 – İkdam Gazetesi

  • Zeki Rıza Sporel Arşivi

    Zeki Rıza Sporel Arşivi

    Zeki Rıza Sporel, Fenerbahçe ve Türk spor tarihinin en büyük golcüsü… Sevgili kızı Feyhan Sporel Hanımefendi ve muhterem oğulları Fehmi Zorlu ve Zeki Rıza Zorlu beyefendiler sayesinde aşağıdaki müthiş fotoğraflara ulaştık ve yayınlama müsaadesi aldık. Kendilerine sonsuz teşekkür ederiz.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Görsellerde Bulunan Kişiler: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Alaaddin Baydar, Basri Dirimlili, Bedri Gürsoy, Burhan Sargın, Cihat Arman, Faruk Ilgaz, Fehmi Sporel, Feyhan Sporel, Hasan Kamil Sporel, Hayri Celal Atamer, Hazel Sporel, Ignac Molnar, İsmet Uluğ, Kral II. Faysal, Mesut Eyison, Muvaffak Menemencioğlu, Münir Nurettin Selçuk, Nedim Kaleci, Özcan Arkoç, Rabia Kutay, Sabih Arca, Sait Selahattin Cihanoğlu, Şükrü Ersoy, Şükrü Saracoğlu, Tevfik Haccar Taşçı, Tevfik Rüştü Aras, Ulvi Yenal, Zeki Rıza Sporel


  • Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?

    Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?

    1934 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü bir kez daha “Kapatılma” tehlikesi yaşadı… Fenerbahçe’yi bu tehlikeden kurtaran yeni Ayetullah Bey, Şükrü Saracoğlu olacaktı. İşte Rüştü Dağlaroğlu’nun kaleminden “Şükrü Saracoğlu Fenerbahçe’yi Nasıl Kurtardı?” sorusunun cevabı…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Sene 1934

    Yılın en mühim hâdisesini teşkil eden 21 Şubat’taki kavgalı Galatasaray maçı Fenerbahçe kulübünün idari bünyesinde, esaslı değişikliklere varıncaya kadar, birçok neticeler doğurmuştur.

    İstanbul Futbol Heyeti’nin kaleci Hüsamettin’i müebbet, Fikret’i 6, Cevat, Yaşar, Esat, Reşat, Lebip, Muzaffer ve Süleyman’ı da ikişer ay boykotla tecziye kararını Fenerbahçe kulübü itirazla karşılamış, bu arada bazı masum futbolcuların tecziyelerini ve kararın katiyet kesbetmeden derhal tatbikini Mıntıka nezdinde protesto etmiştir.

    İstanbul Mıntıkası, Fenerbahçe’nin itirazını haklı buldu. Cezalarda nispetsizlik olduğunu, bazılarının masum bulunduğunu ve bir kısım cezaların tahfifi cihetine gidilmesi temayülünü gösterdi. Fakat Futbol Heyeti (şahıslar üzerinde durmanın disiplin ve otorite bakımından zararlı olacağı) iddiasile, karar ve cezaların toptan ve bilâmünakaşa kabulünde ısrar etti.

    Fenerbahçe kulübü, bu durum karşısında, keyfiyeti Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakına da sunmuş ve hakkını icabında mahkeme yolu ile aramaktan geri kalmayacağını bildirmiştir…

    Fenerbahçe’nin bu tarz şiddetli hareketi, sportif sahada pek tanınmamış teşkilât erkânını sinirlendirmiştir. Umumi Merkez İkinci Reisi olan zamanın maruf bir milletvekili Fenerbahçe kulübünü sindirmek yolunda, ilk iş olarak, 3 kişilik idare heyetinden Hayri Celâl (Atamer)le Cafer (Çağatay)ı boykotla tecziye etti. Sonra da kulübün Milli Emlâk idaresinden bedeli 10 yılda ödenmek üzere, satın alın aldığı stadı geri alma yoluna gitti.

    İşte; gayri şuuri sayılan bu pek tehlikeli ve nazik durum karşısında, Fenerbahçe İdare Heyeti, keyfiyeti sporsever Adliye Vekili Saracoğlu Şükrü Bey’e arz etmek ve kulübü himaye eylemesini rica etmek zorunda kalmıştır.

    Saraçoğlu Şükrü Bey hâdiseden fevkalâde üzüldüğünü kulübe bildirirken, metanet tavsiyesinde bulunmuş ve ayrıca da Fenerbahçe’ye intisap ve ona hizmet etmekten şeref duyacağını işaret etmiştir.

    Bu şayanı şükran alâka karşısında Fenerbahçe kulübü müessesan heyeti, 16 Mart 1934 Cuma günü, Sabri (Toprak) Beyin riyasetinde fevkalâde bir toplantı yaptı.

    Celse açılır açılmaz, ilk iş olarak, Adliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Bey’in kulübe hediye ettiği imzalı fotoğrafı samimi tezahürat arasında salona asıldı. Bunu müteakip, bu büyük sporcu Vekil ile Sinop Mebusu Zühtü ve İzmir Mebusu Osmanzade Hamdi Beyler ittifakla kurucu azalığa kabul olundular.

    Kulübün mer’i nizamnamesinde İdare Heyetinin Umumi Kâtip, Umumi Kaptan ve muhasebeci olarak, 3 kişiden ibaret bulunduğunu mübeyyin madde değiştirildi. Hey’et 7 kişiye çıkarılıp Reis ve İkinci Reislik ihdas olundu. Reisliğe Saraçoğlu, İkinci Reislik ve âzalıklardan birine de umumi merkezce cezalandırılmış Hayri Celâl ve Cafer ittifakla seçildiler.

    Fenerbahçe stadına büstlerinin konulmasına müsaade buyuran Atatürk’e şükran telgrafı çekilmesine karar verildi. Ayrıca, bu büstün açılma töreninin muazzam sportif tezahürat arasında yapılması ve o gün bütün Fenerbahçelilerin, Büyük Kurtarıcı huzurunda, Türk sporuna bütün ömürlerince hizmette bulunacaklarına dair and içmeleri tekarrür etti.

    Fenerbahçe Müessesan Heyeti’nin 16 Mart 1934 Cuma günkü tarihi toplantısında aldığı yukarıdaki fevkalâde isabetli kararların mana ve muvaffakiyetini takdir etmek gerekir. Bu suretle, (Fenerbahçe Kulübünün kapısına kilit asma!) ve (Fenerbahçe stadını geri alma!. meş’um emelleri, kat’i olarak, hüsranla neticelenmeğe mahkûm bırakılmıştır.

    Rüştü Dağlaroğlu – Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi (1907-1957)

  • Cem Atabeyoğlu Röportajı

    Cem Atabeyoğlu Röportajı

    Yüksek müsaadesiyle, geçmiş yıllarda Fenerbahçe Resmî Dergisi için yaptığı röportajları sitemizde yayınladığımız Sibel Kurt, müthiş bir Cem Atabeyoğlu röportajı ile karşınızda… Nur içinde yatsın, Cem ağabey’in anlattıkları insanın yüzünde güller açtırıyor fakat bir yandan da kaybedilenleri düşündükçe insanı hüzün sarıyor.

    Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    O Cumhuriyetimizin İlk Kuşağından

    Mustafa Kemal Atatürk; “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir; şayet yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtıcı mahiyet alır” demişti. Bu sözler sporun duayeni Sayın Cem Atabeyoğlu’nun her daim ışığı oldu.

    Fenerbahçe adının geçtiği her an, hepimizin gözleri parlar. Ardından bir tutku bir heyecan… Cem Atabeyoğlu röportajını okuduğunuzda yaşadığınız bu duygularla beraber gururunuz da iki kat artacak.

    “Fenerbahçe işgal takımlarına toz attıran takımdır…” diye başlıyor söze.

    Bugün seksen iki yaşında ve halen aynı hazzı alıyor. Nice geceler biz en derin uykudayken o daktilosunun tuşlarına sabaha dek dokunarak bize muhteşem tarihimizi en doğru şekilde ulaştırmaya çalışıyordu hep yıllar boyu.

    Sadece Fenerbahçe tarihi mi? Sporun tüm branşlarında tam kırk dört kitap ve tefrikalar. Takdiri çok, inanması zor…

    “Fenerbahçe’ye hizmet bitmez” diyor. O zaman daha çok düşünüyoruz, kendi payımıza düşen katkı ve hizmetlerimizi. Ve ne kadar yetersiz kaldığımızı anlıyoruz bu büyük ulu çınarın yanında. Cumhuriyetin ilk kuşağı olan sizinle çok daha anlamlı bu Ekim sayımız Sayın Cem Atabeyoğlu. Teşekkür ederiz. Hepimizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.


    Cem Atabeyoğlu Röportajı

    – Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Cem Bey?

    Fenerbahçelilik malum sonradan olunmuyor.

    Ben kalabalık bir aileden geliyorum. Eski İstanbul evleri üç katlı evler. Tüm aile dayım, babam, dedem, teyzem hep beraber aynı evde kiracı olarak kalıyorduk. Dayım Galatasaray Lisesi’nde okuyordu. Teyzem ise kız ve erkek çocuklarının arasındaki rekabetin tesirinden olacak Fenerbahçeli oldu. Fenerbahçe takımının sağlam taraftarlarından biriydi. O kadar ki dayımla beraber Fenerbahçe-Galatasaray maçlarına gittiklerinde dayım Galatasaray tribününde, teyzem Fenerbahçe tribününde otururdu.

    Ben teyzemin etkisinde kaldım. Yıl 1932, ilkokula başlayacağımın bir gün öncesi teyzem beni aldı postanenin karşısındaki Kızılay Caddesi Vakıf Han’da bir mağazaya götürdü. Mağazaya girdiğimizde hiç unutmam tezgâhtara “Yeğenim yarın okula başlıyor, ona bir Fenerbahçe rozeti hediye etmek istiyorum” dedi. Bizim bu konuşmalarımızı duyan kasadaki bey yerinden kalktı, yanımıza geldi. “Hanımefendi sizi tebrik ederim, bizim Fenerbahçe’nin işte böyle kuşaklara ihtiyacı var” dedi. O kişi Zeki Rıza Sporel’di. Teyzemin aldığı rozeti kendi eliyle göğsüme taktı.

    Artık bu benim Fenerbahçe’ye bir tescilim oldu.

    – “Her yerde inlesin gürleyen sesin / İstanbul Yıldızı Erkek Lisesi” marşınız. Fenerbahçe’nin ayrı bir yeri vardır İstanbul Erkek Lisesi tarihinde. O günleri anlatır mısınız?

    İstanbul Erkek Lisesi bir defa lise olarak en eski liselerinden biri. Bir de Galatasaray Lisesi vardı. Bu iki lise arasında her zaman rekabet vardır.

    Galatasaray Lisesi “Zadegân” dediğimiz yüksek tabaka çocuklarının mektebiydi. Onlara Galatasaraylı olmanın ayrıcalık olduğunu öğretirlerdi.

    İstanbul Erkek Lisesi ise halk lisesiydi. Memur çocuğu, esnaf çocukları gibi. Belirli semtlerin mektebiydi. Beyazıt, Çemberlitaş, Sirkeci, Eminönü Sultanahmet, Aksaray’dan öğrenciler gelirdi. Hatta Bakırköy’den bile trenle gelirlerdi. Münir Özkul da Bakırköy’den gelenlerdendi.

    – Sizin döneminizdeki Fenerbahçeli okul arkadaşlarınız kimlerdi?

    Sadri Alışık vardı. Oğlu Kerem Alışık da Fenerbahçelidir. Sadri tam bir deli Fenerbahçeliydi. Sadri’nin en keyifli anları Galatasaray’ın yenildiği Fenerbahçe maçlarıydı. “Oh ömrüme ömür kattı” derdi. Dünya tatlısıydı.

    Bir diğeri Eşref Aydın atletimiz sonra yönetimde de yer alıp 70 senesini Fenerbahçe’ye adadı. Onun da sonra nikâh şahidi ben olmuştum. Halen bildiğiniz gibi Eski Sporcular Derneği başkanı.

    Hababam Sınıfı filmlerinin de yapımcısı Nahit Ataman da Fenerbahçeliydi. O da başka bir Fenerbahçeliydi. O kadar Fenerbahçeliydi ki her filminde bir Fenerbahçe konusu olurdu.

    İstanbul Erkek Lisesi çok sporcu çıkardı. Yine Fenerbahçeli Neriman Tekil, Selim Duru gibi kıymetli öğretmenler vardı.

    Necmettin Erbakan da bizim okuldaydı ama onun sporla alakası yoktu. Hepsi arkadaşımızdı.

    – Ya Galatasaraylılar?

    İstanbul Erkek Lisesi’nde bizim dönemimizde bir tane Galatasaraylı vardı. O da Halit Narin’di.

    – “Bir Baba Hindi”nin hikâyesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

    Fenerbahçeli hocamız Selim Duru okulun yönetim kurulundaydı. Beş ayrı kolda değerlendirirdi bizleri. 100 metre koştururdu 10-12 saniyede. Gülle atma, yüksek atlama, uzun atlama yaptırır, ondan sonra o notları toplar, beşe böler, yıllık karne notu çıkardı. Futbol o zamanda ön plandaydı. Öğretmenimiz Selim Duru ile izci oymağında Sakarya’da çıkan yemek öncesi söylenirdi.

    Sonraları İstanbul Erkek Lisesi’nden Süha Erge bizim dönemimizde “Bir Baba Hindi”yi Fenerbahçe tribününe taşımıştır.

    “Bir baba hindi, hey yallah!
    Olaydı şimdi, hey yallah!
    Pilavla zerde, hey Allah!
    Kaşık da nerde, hey Allah!
    Yallah yallah!
    Hey yallah, başlıyoruz billah
    Karavana yallah
    Hey yallah”

    O zaman şeker yoktu ki zerde olsun, hiçbir şey yoktu kuru fasulyeden başka. O günleri yaşamayanlara bu günleri anlatabilmek çok zordur. Hey gidi günler hey…

    Cem Atabeyoğlu Röportajı

    – Spor tarihinin duayenisiniz. Yazarlığınız babanızdan geçti… Çalışma hayatınıza nasıl başladınız?

    İstanbul Erkek Lisesi’ne giderken Fenerbahçe tarihine alaka göstermeye başladım.

    O zaman “Kırmızı Beyaz” spor dergisi çıkıyordu. Dergiyi çıkaran Talat Mithat’ın kardeşi İlhan da bizimle aynı okulda öğrenciydi. Bir gün İlhan’a “Okulda eli kalem tutan, sporla alakası bilgisi olan biri varsa bana gönder, ben onları cumartesi günkü amatör faaliyete göndereyim. Pazar günkü büyük maça da davetiye veririm.” diyor.

    Biz üç kişi böylece başladık. Bugün onlardan bir tek ben kaldım. İstanbul Erkek Lisesi son okulum oldu zaten. Böyle başladı benim spor muhabirliği hayatım.

    Babama gelince Türkiye’nin Emile Zola’sı. Salâhaddin Enis Bey. Babamın “Son posta” gazetesindeki son durağı, benim profesyonel meslek hayatımın ilk durağı oldu.

    1942’de muhabir olarak girdim 50 TL para veriyorlardı. Haftanın beş günü adliye muhabirliği, cumartesi – pazar ise spor muhabirliği yapardık.

    Sonrasında 1945-1964 Cumhuriyet gazetesinde çalıştım. Ve spor servisini kurdum.

    Cumhuriyet’ten ayrıldıktan sonra Haldun Simavi’nin, Babıali’de ilk kez ofset tekniğini kullanarak çıkardığı “Günaydın” gazetesinin kadrosuna katıldım.

    Günaydın gazetesinde belli bir süre çalıştıktan sonra ayrılıp serbest çalışmaya başladım.

    Futbol, Fener, Öz Fenerbahçe, Fotospor, Türkspor, Spor Haber, Spor 21 gazete ve dergilerinde yazılar yazdım.

    1973’te ise Hayat Spor’un Genel Yayın Yönetmenliği’ni üstlendim. Taa ki iki yıl sürecek greve kadar. Hayat Spor’da iki sene süren grev olduğunda o sürede maaş alamadım. İşimi değiştirebilir oradan ayrılabilirdim. Fakat kendi ekibim iş bulmadan benim başka yere geçmem şahsi vicdani meselemdi. O nedenle bekledim.

    1973-1977 yılları arasında TSYD müdürlüğünü yaptım.

    1978’de emekli olduktan sonra çalışmadığım gazete kalmadı. Hürriyet, Milliyet, Tercüman gazetelerinin ilavelerine araştırma yazıları, Milliyet’in çıkardığı Türkiye Ansiklopedisi’nin spor maddeleri yazarlığı, Tercüman’ın hazırladığı üç ciltlik Spor Ansiklopedisi…

    1981’de Günaydın tekrar beni çağırınca yeniden gazeteye dönüp, spor yazarlığı yaptım. Spor yazarlığının yanında da Günaydın’ın Almanya baskısına pehlivan tefrikaları, 50 büyük Türk zaferi, umut kapıları, evliyalar, yatırlar ve türbeler, şifalı sular ve kaplıcalarla ilgili dizi yazıları hazırladım.

    1991’de Fotospor, 1995’te ise Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Bilgi Birikim Merkezi’ni kurdum. Altı sene yönettim.

    Ve 2002’de anjiyo ile başlayan sağlık bozukluğum By-Pass ameliyatıyla sonuçlandı. 

    – Bir gazeteyi “giydirdiniz”…

    O zaman Tan gazetesi vardı. Diğer gazetelere o zamana nazaran çok açık saçık bir gazeteydi. “Bu gazeteyi giydireceksin” dediler.

    Asil Nadir vardı gazetenin başında ama gazetenin sorumlusu Noyan Yiğit “Ne yapacaksın, sen ne düşünüyorsun?” dedi. Çok tehlikeliydi. Tüm tirajla oynayacaktım.

    O yıl Fenerbahçe şampiyon olmuştu. “Şampiyonlar Şampiyonu Fenerbahçe” diye bir dizi yaptım ve eski fotoğraflar buldum. Eski futbolcuların çoğu yaşıyordu.

    Bir patlama yaptı gazete. Onu televizyon reklamlarıyla duyurdu. Ve Asil Nadir benim için “Gözlerinden öpün” dedi. Bir milyon lira maaşımdan hariç para verdi. Hayatımda ilk defa 1.000.000 TL gördüm. 400-500 TL’ye çalışıyorduk.

    – Çalışma disiplininiz nasıldır?

    Bir bilgi birikimim, düzenli bir arşivim var.

    Atatürk’ün bir sözünün ışığı altında yazdım tüm yazılarımı. Belgesi olmayan hiçbir şey söylemedim, yazmadım hayatım boyunca…

    Atatürk’ün bir sözü var “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir, şayet yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtıcı mahiyet alır.”

    Tarihi yapana sadık kalarak yazdım. Her kitabım her tefrikam bu ışığın altındadır. Size gösterdiğim bu Atatürk heykeli de bunun işaretidir; İstanbul Gazeteciler Cemiyeti tarafından cumhuriyetin ilk kuşağı olan gazetecilere verilen bir heykeldir.

    – Hiç Atatürk’ü görme şerefine nail oldunuz mu?

    Altı defa çok yakından gördüm.

    Biz 1920 kuşağının içindeyiz. 1925 doğumluyum Cumhuriyet çocuklarıyız.

    Florya plajında kumda güneşlenirken gözümüz Florya köşkünün verandasında olurdu. Atatürk’le aynı güneşle güneşlenmek müthiş haz verirdi. O denize girer girmez biz de denize girerdik. Onunla aynı denizde yüzmek bile bizim için büyük bir onurdu.

    – Sporun her dalında 44 adet kitap yazdınız. Ve çok büyük değerli düzenli bir arşiviniz var. Bir röportajınızda bu arşivi yakacağınızı söylediniz. Bu düşünceniz hala geçerli mi?

    Arşivimi yakmayacağım. O an için söylenmiş bir sözdü, öyle bir niyetim yok. Fakat halen ne yapacağıma karar vermiş değilim. Oğlum karar vermeli. Eşimin, çocuğumun haklarını yemeyeceğim, onlara bırakacağım. Onlar kararlarını versinler. Ben 65 sene amatör bir aşkla çalıştım. Profesyonel olmanın icaplarını yerine getirdiğimi zannetmiyorum. Kötü bir profesyonelim.

    – Türkiye’deki spor yazarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Türk Spor Yazarları Derneği’nin üyesiyim ama karşıyım. Onların hepsi spor yazarı mı? Futbol yazarı mı? Türkiye Futbol Yazarları Derneği yapın, değiştirin adını.

    Bende yüzme, atletizm, kayakçılık, avcılık, yelkencilik hepsi var. Karşıma yelkenci geliyor “Yelken sporu tarihini sizin kitabınızdan öğrendim” diyor. “Madem spor yazarıyım, sporun bütün branşlarıyla ilgilenmeliyim” denmesi lazım. Sadece futbolla kalınmamalı.

    – Yazmakta en zorlandığınız kitabınız?

    Fotospor’ a yaptığım 600 sayfalık Türk Spor Kronolojisi beni epeyce zorladı. Çok dikkat harcamak gerektiren bir kitaptı. Çok sabahladığım gece oldu. Elimde şu an ne yazık ki bu kitaptan bir adet kaldı. Artık kızım mı alır oğlum mu bilemiyorum. Gazetenin binasına gelirken 10 tonluk kitap yüklü kamyon kayboldu. Allah bilir artık. Kupon mukabelesinde dağılacaktı.

    – Fenerbahçe Spor Kulübü’ nün hemen hemen ilk üyelerindensiniz…

    İstanbul Erkek Lisesi’nin spor basketbol takımında her beş kişiden üçü Fenerbahçe’de Yüksek Divan Kurulu üyesi oldu. Benim de Fenerbahçe Spor Kulübü’nde numaram 327 idi. Divan üyesiyim. Bir de şimdi ulaştığı sayıyı düşünün…

    – En sevdiğiniz spor branşı hangisidir?

    40 yılımdan fazlasını basketbola verdim. Tabii Fenerbahçe’de basketbolu kurmamız da bunda büyük rol oynadı. Hakemlik ve antrenörlük de yaptım. Ayrıca basketbol, atletizm ve yüzmede de hakemliğim var. Bütün talimatnameleri de okumuşumdur.

    1956 senesinde o zaman basketbol spor oyunları federasyonu, voleybol, tenis, hentbol ve masa tenisi ile beraber spor federasyon üyeliği, federasyonda basın temsilciliği, 1968’de Türkiye Basketbol Federasyonunda Asbaşkanlık yaptım.1981’e kadar devam etti. 1981’de bıraktım.

    1970 yılında Uluslararası Spor Yazarları Derneği “AIPS”e (Basketbol Komitesi) seçildim. İlk Türk üyesi oldum.

    1956 Yapı ve Kredi Bankası “En Başarılı Spor Yazarı” armağanı, 1965-1977 yılları arasında katıldığım 6 yarışmada “Türkiye Spor Yazarları Derneği” armağanı (4 birincilik, 2 ikincilik), 1986 “Haliç’in Öyküsü” eseriyle Haliç Rotary Kulübü armağanını kazandım. 

    Cem Atabeyoğlu Röportajı

    – Fenerbahçe Spor Kulübü basketbol şubesinin kurulumu nasıl gerçekleşti?

    Harp yılları; pamuk yok ekmek yok bunlar olmadığı gibi arpa buğday yok, süpürge tohumundan yapılmış ekmek üç gün yiyeceksin, bütün bunlar zor ve sıkıntılı yıllardı. Devlet pamuğa el koymuş, pamuklu elbise yoktu. Tüm gençler askere alınmıştı. Üç dönümlük toprağın bir dönümüne devlet el koymuştu.

    Savaş bittikten sonra 1945’de Haydarpaşa Lisesi’nde Muhtar Sencer idare memuruydu. Fenerbahçe’de hentbol takımını kurmuştu. İstanbul şampiyonu, Türkiye ikincisi olmuştu. Sonra Haydarpaşa Lisesi’nde talebeler mezun olunca takım dağıldı.

    Muhtar Sencer “Bana yardım edersen basketbol takımını kuralım” dedi. Ve sonunda kurduk. Basketbolda çok emeğim var. O zamanlar pek çok kişi karşı duruyordu

    Bir tek yardım eden Rüştü Dağlaroğlu oldu. Onaylayan yoktu. Hatta bir büyük Fenerbahçe-Galatasaray maçından önce gazeteye beyanat verilmiş “Takım motor sporlarına devir edilecek” diye. Tüm sporcular çok üzgündü. Sonra ben “Ne oluyorsunuz, çıkıp Galatasaray’ı yeneceğiz” dedim. Ve bir sayı farkla yenildik. Biz çok yeni bir takımdık. Tek farkla yenilgi kurulma aşamasında olan bir takım için büyük bir başarıydı. Basketbol çok daha zor spor çünkü bir saniyede her şey değişebilir.

    – Bir anınızı anlatabilir misiniz?

    Bir milli takım maçındayız. İspanya’da İsrail’le oynuyoruz. Bir sayı farkla kazandığımız maçtı. Yanımızda bir tek Türk seyirci Barcelona başkonsolosumuz var. Ben de Türkiye Basketbol federasyonu as başkanıydım.

    Maç uzatmada berabere ve maçın bitimine 3 dakika var. Top gitti, çembere oturdu, bir tur attı. 2. turu attı çemberin üzerinde içine düştü. Bir anda altı, yedi kişiyi üzerimde buldum.

    O heyecanla tribünde tek büyüğümüz konsolosumuz Şevki Beye dönmeye çalıştım “Eyvah” dedim. Vücudum hareket şansını kaybetti. Bir eğildim baktım; Doğan Hakyemez bacaklarımın üzerinde yüzükoyun yatmış. “Doğan bırak ayaklarımı” dedim. Bıraktı. Şevki beye döndüm ne yapıyor diye. Kendinden geçmiş tribünlere bir takım hareketler yapıyor, yanına gittim. “Aman Şevki Bey yapma” dedim. Sonra soyunma odasına geldi. Sen bu işle kaç senedir uğraşıyorsun” dedi “30 senenin üstünde” dedim. “Maşallah iyi kalbin var” dedi. 

    – Çok ilginçtir ki bugüne kadar hiçbir olimpiyatı izlemeye gitmediniz…

    Evet, hiç gitmedim, çalıştığım gazetelerde ajanslarda gelen haberler bende toplanıyordu. O yüzden gidemiyordum. Hep “Sen gidersen biz ne yaparız?” derlerdi. .

    Olimpiyat denince aklıma bir de 1948’de Olimpiyat üçüncüsü olan Ruhi Sarıalp gelir. Çok zor şartlar altında hazırlanmış, Fenerbahçe kulübünün verdiği bodrum katında günleri geçmişti. Olimpiyatlara gidemedim ama basketbol maçlarına Avrupa’ya çok gittim. Basketbol Federasyonu asbaşkanlığım sırasında kafile başkanı olarak takımı götürürdüm.

    – En beğendiğiniz ve en yakın olduğunuz futbolcular kimlerdi?

    Fenerbahçeli oyunculara karşı her zaman sınırsız bir sevgim var. Küçük Fikret canciğerimdi.

    Bapçum modası vardı. İlk taklit edenlerden birisiydi. Uzun ceket, top ense saç, nokta kravat. Yakışıklı bir adamdı o. Aramıza katıldığında “Bapçum aşağı Bapçum yukarı”

    Cihat Arman vardı, canım ciğerimdi. Bir de kitabı vardı. “Ben kitap çıkarıyorsam sensiz olmaz” dedi. Sizce bir kaleci nasıl uçar? O bir efsane! Sarı kazağıyla 90 derece tabir ettiğimiz yere uçuyor, topu tutuyor. Şeref Stadı’nda bütün saha “Uç sarı kanaryam benim” diye bağırıyor. Sarı kanarya Cihat’la geliyor Fenerbahçe’ye. Sarı kanarya sarı kazakla uçuşundan geliyor. Takılan lakaplar boş değil.

    Anlatacak o kadar çok şey vardır ki hangi çocuğu beğenmem?

    Ogün Altıparmak, Lefter, İsmail Kurt, Can Bartu, Küçük Fikret, Büyük Fikret ve sayamadıklarım… Hepsi çok büyük insanlar, o kulüpte yetiştiler, o kulüpte bıraktılar.

    Düşünün ki Eşref Aydın, ben, kaç senedir şu kulübün içindeyiz. Bunlar yaşanmış olaylar, unutulmaması gereken olaylar. Ama şunu söylerim o zamanki futbol daha kaliteliydi.

    – Bir dönem üye kayıt defteri gözden geçirilmesi nedeniyle göreve çağrıldınız…

    Şerefli vazifeyi ifa daveti 16.11.1959’da kongre azası genel sekreter Faruk Ilgaz’dan geldi.

    Üye kayıt defterinin felaket hale geldiği söyleniyordu. Beş kişilik bir komite belirlendi.

    En büyük şansımız eski Fenerbahçelilerin hepsinin hayatta olmasıydı. Selahattin Bey’e, Hasan Kamil Bey’e gittik. En büyük kazancımızdı onların verdiği yolda yeni defter hazırladık, sonra o defter de felce uğradı.

    Donki Necdet vardı Galatasaraylı. Notere tasdik ettirelim derken vefat etti. O defter de kayba uğradı, güvenilir kişi olarak görev almak bir onurdu benim için

    – Fenerbahçe Spor Kulübü 50. yıl komitesinde, basın yayında, hem de tarih komitesinde yer aldınız…

    Evet, ilk toplantıda Zeki Bey efsane kaptandı. Zeki Rıza başkan ben geldiğimde gayet ilgi ile karşıladı. Bulunanlara döndü “Bakın tarih komitesinde genç bir arkadaşımız da var” dedi.

    Ben de Zeki Rıza Sporel’e dönüp yine aynı heyecanla “Sayın kaptan size eski bir sözünüzü hatırlatabilir miyim, 1932’de küçük bir çocuk teyzesinin elinde mağazanıza gelip de yeğenim yarın mektebe başlıyor ona bir Fenerbahçe rozeti hediye etmek istiyorum” demişti. 

    Ben sözümü bitirmeden “O sen misin yoksa” dedi. Sonra dönüp arkadaşlara “Yanlış mı konuşmuşum” dedi. O an ve o komitede görev almak benim için onur kaynağı oldu.

    -Türk sporu adına yazılan kitapları yeterli buluyor musunuz? Özellikle futbol içeren kitapları karşılaştırdığınızda farklı bilgiler insanı şüpheye düşürüyor… Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

    Spor basınına inanmıyorum her branş var ama yazılara baktığınızda sadece futbol…

    Ayrıca bu futbol yazılarına da hiç kanaat getirmiyorum. Biri bir yıldız veriyor diğeri dört yıldız, biri üç biri beş yıldız, bu nasıl bir matematiktir. Bütün bunları üzülerek izliyorum.

    Bugüne kadar hep dokümanla konuştum.

    Federasyonda asbaşkanken bir maçta Fenerbahçe’nin attığı bir basketin bana kale hesabını yaparak şu kadar kare Fenerbahçe’nin attığı sayı sayılmaz dendi. “19.59’da maç bitiyor” dedim. 60 saniyenin dolması için bir 20 saniye daha lazım siz önce bir öğrenin. Bunu bilmeden karşıma geliyorsunuz önce öğren şu alet nasıl çalışıyor işten anlamayan ahkâm yürütenlerle uğraşmak zorunda kalıyorsunuz, aldığınız resmi bir görev varsa.

    -Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimini nasıl buluyorsunuz?

    Eski Fenerbahçeliler olarak Aziz Yıldırım’ı takdir ediyoruz. Yaptığı şeyler bizim aklımıza gelmezdi.

    “Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak” dedi. Bu yıl da büyük bir artış var taraftar sayısında.

    “Avrupa takımı olacak” dedi. Bunda hala biraz engeller görüyorum. Çünkü Avrupa’da 15-16 takıma karşı oynuyorsunuz.

    Yabancı oyuncu sınırlandırılması kalkmalı. Sen Türkiye’de genç oyuncu yetişmesini istiyorsan hala milli takıma Rüştü’yü çağırmak niye? Aklım ermiyor.

    Bir de Roberto Carlos var. O dünya çapında bizim milletin hayal bile edemediği bir oyuncuydu. Ama o kadar abarttılar ki o kadar büyüttüler ki bu bizim milletin mayasında var. O bir defans oyuncusu ama beklentiler abes. Adam ağzıyla kuş tutsa yaranamaz.

    – Spor kulübü olmanın özellikleri nedir? Spor kulübü olmayı kimler hak ediyor?

    Türkiye’de futboldan kazandığını diğer branşlara yatıran kulüplerle, futboldan kazandığını futbola yatıran kulüpler aynı kefeye konuyor. Sonunda da her ikisi de spor kulübü olarak karşımıza çıkıyor. Adalet yok.

    Fenerbahçe tam anlamıyla bir spor kulübü. En son 100. yılımıza bakın, en büyük başarısı sadece futbol değil. Atletizm, boks, voleybol yüzme, masa tenisi hepsinde şampiyon olmuş. Dereceye girmiştir. Örneğin bayan voleybolda 2. olmuş şampiyon olmamış ama dereceye çıkmıştır.

    Fenerbahçe Spor Kulübü futbol kulübü değil, spor kulübü adını taşıyor. Bunun şartlarını da mükemmel bir şekilde yerine getiriyor. Sadece Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın amatör şubeleri var. Ama ligde bulunan tüm kulüpler spor kulübü diye geçiyor. Örneğin Ligdeki kulüplerin çoğunun futboldan başka ne branşı var? 2. bir şube yok neden bu adı alıyor. Arsenal Futbol Kulübü diye anılır. Avrupa’da bunlara dikkat edilir.

    Fenerbahçe bugün tesisi bakımından da Türkiye’nin en zengin tesislerine sahip. Spor dalları bakımından en fazla spor dalına sahip. O basketbol da örnek genç var, erkek var, bayan var, A takımı var… Lisanslı sayısına, yapılan spor faaliyetlerine bakarsanız diğer kulüpleri mat edecek kadar çoktur. Tekrar söylüyorum 100. yıl da olaydır. Fenerbahçe Spor Kulübü futboldan kazandığını Anadolu’nun çeşitli yerlerinde spor okulları açarak harcar. Neden büyüktür, işte bu yüzden büyüktür Fenerbahçe. Büyümek sadece futbolda şampiyon olmakla kalmamıştır. Şampiyonluk kazanamadığı dallarda da kürsüye çıktı; ya 2. ya 3. Bunları görmek örnek almak lazım…

    – Ve Şampiyonlar Ligi’ndeyiz? Teknik direktörümüz Sayın Zico’yu değerlendirir misiniz?

    Gene Fenerbahçe üzerine düşeni yapacak. Karşımızdaki yabancılar kaç yabancıyla oynuyorlar, biz kaç yabancıyla. Ayaklarımız eşit değil. Onların bacağı daha yüksek. Eşitsizliklerimiz, haksızlıklarımız çok. Fakat ben teknik bakımdan da, idari bakımdan da, futbolcular bakımından da her zaman kulübüme güvendim, yine güveneceğim. 100 yıllık şanlı şerefli kulübüme.

    Evet, Zico’yu tutuyorum. Futbol dünyasında Brezilya gibi bir ülkede Beyaz Pele lakabıyla ün yapmış futbol bilgisi yüksek, Didilerle, Pelelerle oynamış değerli bir futbolcuydu Zico.

    Carlos diyor ki; “Onun yanında bile çalışmak gururu verici”. Futbol bilgisi olan insanların ortak görüşü Zico futbol bilgisine sahip bir insan. Bunu hocalığı ile de ispatladı. İlk geldiği sene bir takımı şampiyon yaptı. Daum ilk geldiği sene şampiyon yapamadı. Doğru dürüst derbi bile kazanamadı. Birde Zico’ya bakın. Ben güveniyorum.

    Fenerbahçe 1922-23 yılında hiç gol yemeyen bir İstanbul takımı oldu. Oyuncuların hepsi yüksek tahsilli üniversite mezunlarıydı. Yavuz İsmet Uluğ Zeki Rıza Sporel Veteriner, Bedri Gürsoy Diş Hekimliği Fakültesi, Fahir Yeniçay Fen Fakültesi mezunu sonra profesör. Türkiye’nin tek atom profesörü Sonra Fen Fakültesi’ne dekan oldu. 58 atılan gole karşı hiç gol yemedi bu oyuncular. Böyledir Fenerbahçe takımı. Türk futbol tarihinde kırılmayan rekoru kırdılar. Fenerbahçeliler ne kadar övünseler azdır. Biz her şeyin üstesinden geliriz.

    – Fenerbahçe’nin yüz yıllık tarih kitabı yazılıyor. Bunda sizin de emeğiniz çok fazla…

    Hayatımın kitabı. Benim üzerime düşen görev bitti. Sanırım yakında çıkacak. En duygulandığım an Fenerbahçe 100. yıl kitabını yazma şerefine nail olmak ve bu görevi arkadaşım Sertaç Kayserilioğlu ile paylaşmış olmam. Ben bu katkılarımla 82 yaşında bu işin altından kalktığıma göre Fenerbahçe’ye hizmetin yaşı yoktur.

    Ayrıca torunumun Dünya Fenerbahçeliler günü olan 19 Temmuz ilan edilmeden 19.07.2000 günü doğmuş olması, yapılan üç tane Fenerbahçe görsel tarihinin içinde yer almam (ki bunlar: “Kuruluştan kurtuluşa”, “Bahçedeki Fener” ve “Bir Tutkunun Tarihi”)… Hepsi çok hoş rastlantılar. Bir insan için güzel hatıralar.

    – Fenerbahçe dergimiz hakkındaki düşünceleriniz ve önerileriniz eleştirileriniz?

    İlk sayısından beri inceliyorum. Her şeyiyle mükemmel. Baskı kalitesi de harika. Hacim olarak doyurucu, Fenerbahçe’den en doğru haberleri alabileceğimiz iki kaynaktan biri. Bir diğeri ise Fenerbahçe TV.

    Dergi vasıtasıyla her ay sonu ve dolayısıyla yılsonu haberlerin bir toplamı geçiyor elimize. Arşivimiz oluyor aynı zamanda. Kötünün bir sınırı vardır; “bundan kötüsü olmaz” deriz . Ama iyinin sınırı yoktur. Daha iyisi olur, onun da iyisi olur. Ölçü olarak tahlilim bu. Her şey için söyleriz. “Bundan iyisi can sağlığı” deriz. Ama kötü için noktayı koyarsın. Kötü kötüdür.

    Dergi hep iyiye gidiyor. Tatmin ediyor. Tüm branşlardan haberler veriyor. Gazetelere baktığınızda ise nerde yüzme? Nerde kürek? Nerde boks? Ama dergimizde hepsi var.

    1950’li yıllarda 4 kalecili bir takım vardı. Öz Fenerbahçe Dergisi futbol takımı. Futbolu bıraktıktan sonra bir araya gelip oynayan 4 kalecinin de yer aldığı takımdı. Sabri Kiraz, Cihat Arman (santrfor), Fecri Ebcioğlu (takımın kalecisi). Ortaköy’lü Behiç. Bu takım, tarihinde yenilgi görmedi.

    – Fenerbahçe’nin büyük taraftarına mesajınızı alabilir miyiz?

    Bizim zamanımızda kazanan-kaybeden hep birlikte maçtan sonra birbirimizi tebrik edip, akşam da eğlenceye giderdik. Mesajım şu;“En olgun taraftar olmak!” Bu Fenerbahçe’ye en çok yakışan şeydir. Bunun için ne kadar tahrik görürsen gör, efendiliğini kaybetme, hep destek tam destek, Fenerbahçe’nin en güzel işaretidir.

    Bir adamını ıslıklıyorsun, bu sana yakışacak olay değil, sana her şeyden önce hayran olduğun renklerine bağlılık lazım. Belki o beğenmediğin ıslıkladığın oyuncu attığı bir golle seni galip çıkaracak. Sen de hatırladığında mahcup olacaksın.

    Bunun örneklerini de çok yaşadık. Her zaman desteklersen bu çok daha iyi olacaktır. Fenerbahçe en çok taraftarı olan kulüptür. Bize yakışan duruşu her zaman muhafaza etmeliyiz.

    – Sizin bizimle paylaşmak istedikleriniz…

    Can Bartu benim basketbolcumdu. Bir gün basketboldan çocuklar Genç Milli Takım İstanbul şampiyonu olduklarının 40. yılında bir yemek hazırlamışlar. Faruk Ilgaz Tesisleri’ndeki bu yemeğe ben de gittim. Yemekte Atatürk sevgisi ve Fenerbahçe tarihi ile ilgili konuşmalar yapıldı. Orada da anlatmıştım.

    Fenerbahçe’nin tarihi o kadar geniş ki mesela gazetede bir haber okumuştum. Hemen kulübe haber vermiştim. Sabiha Rıfat İzmir’de vefat etmiş. Ve gazete ilanı onu sadece inşaat mühendisi kimliği ile belirtmişti. Hemen kulübe ilettim. Kulüp de çelenk göndermişti. Fenerbahçe tarihindeki kişiler bir efsanedir.

    Sabiha Rıfat’ı bilmeyen kişilere tanıtmak istiyorum. Kulübümüze hizmet veren her insan bizim için değerlidir. Yıl 1929 tamamı yüksek mühendis mektebi (teknik üniversite) öğrencilerinden kurulu Fenerbahçe’nin güçlü voleybol takımında bir de bayan sporcunun yer aldığı görüldü. O tarihlerde Türkiye’de henüz bir bayan voleybol takımı bulunmadığından teknik üniversitede öğrenim görmekte olan ve büyük bir voleybol yeteneğine sahip bulunan Sabiha Rıfat hanıma okul arkadaşları kendi aralarında yer vermişlerdi. Yönetmeliklerde bir bayan sporcunun erkek takımında yer alamayacağına dair bir maddenin bulunmaması yüzünden Sabiha Rıfat Hanım’a Fenerbahçe Spor Kulübü adına tescili yapılmıştı. Ve bu takım İstanbul şampiyonluğunu kazanmıştı. Dünyada ilk ve tekti. Ve Fenerbahçe Spor Kulübü umumi kaptanı genel sekreter vekili Hayri Celaleddin Atamer Sabiha Rıfat’a bir mektup göndermişti. Bu mektupta; “Bu memlekete ilk defa cem’i bir sporda erkek arkadaşlarla beraber olarak oynamak suretiyle gösterdiğiniz teceddüt ve muvaffakiyetten dolayı sizi Fenerbahçe gençliği ve Hey’et- i İdaresi namına hararetle tebrik ederim efendim” diye yazıyordu.

    Bir Türk kızının şampiyon bir erkek takımında yer alması Türk sporu adına büyük olaydı. 

    Daha sonraları Anıtkabir inşaatında da kontrol mühendisliği yapmıştı. Diyeceğim o ki; Fenerbahçeliler tarihlerini iyi bilsinler ve onları bu duruma getiren efsane insanları asla ve asla unutmasınlar…

    Röportaj: Sibel Kurt (Ekim 2007 – Fenerbahçe Resmî Dergisi)


    Bir İstanbul Vardı

    Ben, İstanbul’da doğdum. İstanbul’da büyüdüm.

    Yetmiş beş yılı aşan ömrüm hep İstanbul’da geçti.

    Çocukluğumun, delikanlılığımın, gençliğimin geçtiği bu şehirde arkamda bıraktım yaşlarımı.

    Ömrümün ihtiyarlık çağındayım şimdi. İstanbul’u yazarak tadını çıkarıyorum İstanbullu olmanın.

    Bir kez daha.

    Azrail’le randevum nerededir, bilinmez. Fakat yine de bu şehirde olmasını isterim kabrimin. Mezar taşımda İstanbullu yazmasını isterim.

    Bu şehirde diyorum. Çünkü benim yaşlandığım, toprağında yatmayı arzuladığım şehir, doğup büyüdüğüm o güzel İstanbul asla değil şimdi. İstanbul’um diyemeyeceğim bir garip diyar oldu burası

    Cem Atabeyoğlu

  • Mabed’in Safahati

    Mabed’in Safahati

    Bugün Fenerbahçe tarihine dair çok ehemmiyetli çalışmaları olan bir büyüğümüzün yazısı ile sizlerle birlikteyiz. En yakışan ismi ile “Fenerbahçe Stadı”nın nereden nereye geldiğini anlatan “Mabed’in Safahati” huzurlarınızda…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Çayır’dan Stadyum’a

    Bugün Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı olarak anılan yerin daha önce, “Papazın Çayırı“, “Papazınbahçesi”, “Union Clup Sahası”, “İttihatspor Sahası” ismiyle yıllarca futbol karşılaşmalarına evsahipliği yaptığını birçok futbolsever çok iyi bilmektedir. Yılların Papazın Çayırı’nın, bir futbol arenası olması, Türk futbolunun adeta mabedi olması, Fenerbahçe’nin şanlı tarihine yeni bir sayfa ekleyip onun dünya kulübü olma yolunda emin adımlarla ilerlediğinin en önemli göstergesidir. İşte bu yüzden Fenerbahçe’ye gönül verenler Şükrü Saracoglu Stadı’na gururla bakmaktadırlar. Dilerseniz; bugün rakiplerinin korkulu rüyası haline gelen, taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan Şükrü Saracoglu Stadyumu’nun tarihi ve bugüne kadar geçirdiği evrelerle sizi başbaşa bırakalım.

    1908 yılı Temmuzunda, Şehremini Operatör Cemil Topuzlu hürriyet kahramanlarına yardım amacıyla verdiği davetin konukları arasında geleceğin Fenerbahçe Başkanı Ziya Songülen ile Maruf Rıfat Beyi aramaktadır. O dönemde yurdumuzda futbolu ilk oynayan ailelerden Reji Whittall’in, İstanbul’a bir futbol sahası yapılması gerekliliği yönündeki konuşmasının ardından hemen bir gün sonra, bu kişiler, Fenerbahçe Başkanı Ziya Songülen, birkaç İngiliz ve maruf Rıfat Bey’le bir toplantı yaparak, saha için en uygun yerin, Hazine’ye ait olan bu çayır olduğuna karar verirler.

    Başkâtip Cevat aracılığıyla konu, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’e götürülecektir. Teklifi önce kabul etmeyen sultan daha sonra yıllığı 30 altın kira karşılığında Union Club ile 20 yıllık bir sözleşme yapılmasına karar verir. 3.000 altına mal olan, çayırın tahta perdeyle çevrilmesi ve bir lokal inşaatı sonrasında saha, futbol karşılaşmalarını izleyen kışa kadar hazır hale getirilecektir.

    Ancak futbola olan ilginin azlığı, kiranın karşılanamamasına neden oluyordu. Saha 1909 yılında bir yıllığına Fenerbahçe Kulübü’ne kiralandı. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine İngilizler düşman konumuna geçtiler. Dolayısıyla Union Club ile ilgilenmediler. Türk hissedarların da dağılması üzerine sahipsiz kalan Union Club’a, 1915 yılında Kara Kemal tarafından el konuldu ve ismi İttihat Spor Kulübü olarak değiştirildi. Basri Bey isimli bir kişinin işletmeciliğine bırakılan, yeni ismiyle İttihat Spor Sahası, İstanbul’un işgal devri ortalarına kadar tüm sportif faaliyetlerin yeri oldu. 1922 yılında sahanın işletmesi, Basri Bey’in vekili olan Emin Bey’e geçti. Bu kişi de bilinmeyen bir nedenle sahanın işletmesini, Ali Sami, Cevdet ve Tevfik Bey’lerden oluşan bir heyete bıraktı.

    Taksim Stadı’nın inşaatı ile birlikte, kendi haline bırakılan saha, 1929 yılında Fenerbahçe tarafından kiralandı ve 25 Ekim 1929 tarihinde yapılan bir spor bayramı ile tekrar hizmete sunuldu. Aynı gün ismi Fenerbahçe Stadı olarak değiştirildi. Bu tarihten itibaren gelişmeler de başladı. 30 Eylül 1931 tarihinde yapılan inşaatla stadın dışarısıyla ilişkisi kesildi. Yapılan birçok değişiklik sonrasında 13 Mayıs 1932 tarihinde, Vali Muhittin Üstündağ’ın katıldığı törenle, Fenerbahçe Stadı’nın açılışı yapıldı. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kuşdili’nde bulunan lokalinin yanması sonrasında, kiracısı olduğu stadı satın almaya karar vermesi, bugünlerde Maraton tribünün yıkılmaya başlandığı ve kapasitesinin yakın bir gelecekte 52.000 kişiye çıkacağı modern stadyumun temel taşlarını oluşturmuştur. Ülkenin en önemli kulübü olan Fenerbahçe’nin yangın nedeniyle düştüğü bu kötü durum, devlet yöneticilerini de üzmüş ve onları Fenerbahçe’ye yardım etme konusunda ikna etmiştir.

    Şükrü Saracoğlu’nun ve Kemal Onan’ın da üstün gayretleriyle, 36.000 metrekarelik bu alan ve içinde bulunan bina, 27 Mayıs 1933 tarihinde, 9.000 TL bedeli 10 ayda ödenmek kaydıyla Fenerbahçe Spor Kulübü’nün malı oldu.

    Bununla birlikte Fenerbahçe Türkiye’de stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olma özelliğini kazandı.

    Bu gurur verici unvan aynı zamanda bazı sorumluluklar da getiriyordu beraberinde. Sorumluluklarının bilincinde olan Fenerbahçe, 14 Temmuz 1933 tarihinde yapılan bir eşya piyangosundan elde edilen 17.000 liralık geliri Fenerbahçe Stadı’na harcadı.

    Aynı yıl törenlerle yapılan açılışta, ikinci başkan Hayri Celal Atamer şunları söylüyordu :

    “Muhterem hanımefendiler, beyefendiler. Üç senedir yeni bir hamlede ve başarılmış yeni bir işle huzurunuza çıkıyoruz. Üç senelik dar ve kısa bir zamana sıkıştırılmış olan bu işler şunlardır.

    25 senelik, canlı ve muvaffakiyetli bir hayatın hatıralarını taşıyan eski kulüp binası, kaderin hain ve kötü bir tamahına kurban olarak yandı. Simsiyah bir gecenin sabahı kendimizi simsiyah bir kömür yığını karşısında bulduk. Elimizde Fenerbahçe isminden başka hiç bir sey kalmamıştı. Yangından çok az zaman evvel fakir bir kiracı olarak girdiğimiz bugünkü Fenerbahçe stadına elimizde kalan enkaz ile sığındık. Bu sene Fenerbahçe 26. yıl dönümünü kutlarken yeni ve büyük bir mazhariyete erdi.

    Gazi hazretleri gençliğe ve Fenerbahçe’ye büyük ve kıymet biçilmez bir iltifatta bulundular. Heykellerinin Fenerbahçe stadına dikilmesine müsaade ettiler. Bütün Fenerbahçeliler aczimizle, bu aczi mutlakla buna nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz. Bu heykelle bu saha yıkılmaz ve dağılmaz bir kütle haline gelmiştir. Bu topluluk, bütünlük ve birlik aynı zamanda bütün memleketin bir sembolüdür de. Bu heykel burada azmin ve tesanütün ve disiplinin bir resmi olarak yükseliyor. Bu heykele bakanın kalbi temiz ve yeni bir hamle ile çarpar. Bu heykele bakan bozguncu ve serkeş olamaz bu heykele bakanın kalbi yenilmez ve yenilemez.”

    İzleyen tarihlerde, 25’er metrelik 2 kapalı tribün 50’şer metreye uzatıldı. Lokal olarak kullanılan binanın çatısı yenilendi.

    Büfe, soyunma odaları ve duşlar eklendi.

    Devletin yıllar boyu verdiği sözleri yerine getirmemesi, vaat edilen inşaatın yapılmaması, stadın büyütülmemesi, yüksek masraflarının kulüp üzerinde ağır yük oluşturması sonrasında, 18-21 Ağustos 1982 tarihleri arasında, Başkan Ali Şen önderliğinde ve kongre üyelerinin de onayına sunularak; ne yazık ki, stat Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.

  • Fenerbahçe’nin Sevgi Ordusu

    Fenerbahçe’nin Sevgi Ordusu

    28 Şubat 1933 tarihinde Cumhuriyet gazetesini alanlar “Fenerbahçe ve Tayyareciler : Hava Zabitleri Namına Gelen Teşekkür Mektubu” başlıklı bir haber gördüler. Fenerbahçe Spor Kulübü bir süre evvel, kendi stadında oynayacağı maçlara havacıları ve denizaltı subaylarını ücretsiz alacağını duyurmuştu. Fevzi Uçaner, Muhsin Batur gibi isimlerin Fenerbahçeli olmasında bu kararın doğrudan payı var mıdır, bilinmez. Ama Kurtuluş Savaşı’nı veren Türk subaylarından “Fenerbahçe’nin sevgi ordusu” yaratan muhteşem bir hamle olduğu kesin.

    Bu tarihten birkaç ay sonra Falih Rıfkı Atay, aynı gazetede şunları yazacaktı:

    “Harp sonrası Türk gençliğinin henüz meyvasını almadık. Bu gençlik maddi ve manevi, bütün hayat sahnelerinde zayıftır. Onu bütün dünya gençlikleriyle yarışa sokalım ve bu yarışta kazancın esrarının disiplin ve organizasyon olduğunu kendimiz bildiğimiz kadar ona da öğretelim. Herhangi bir hız bir defa toplu olarak alındıktan sonra 10 sene büyük bir zamandır. Türk gençliği dünyanın her gencinden fazla, itimat, şeref ve irade kaynaklarının yakınındadır. Çünkü o, bu asrın en büyük destanını yaratmış olan neslin doğrudan doğruya çocuğudur.”

    Fenerbahçe 1924-1934 yılları arasında üç kişilik yönetim kurulu ve müessisan heyeti tarafından idare edildi. Sait Selahattin Cihanoğlu, Ali Naci Karacan, Muvaffak Menemencioğlu ve Hayri Celal Atamer Genel Sekreterlik yaptılar. Başka konularda Türk sporu ne zaman hız aldı tartışılır. Fakat Fenerbahçe, Falih Rıfkı Atay’ı haklı çıkartırcasına kitleselleşmede hızını aldı ve bir daha da durulmadı. Halit Deringör “Fenerbahçe bir sevgi cumhuriyetidir” demişti. Bu da Fenerbahçe’nin sevgi ordusu idi.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe ve Tayyareciler : Hava Zabitleri Namına Gelen Teşekkür Mektubu

    Fenerbahçe Kulübü, kendi sâyiyle yaptırdığı stadyumda icra edilecek bütün müsabakalara, sporcu olarak tanıdığı hava ve denizaltı zabitlerini serbest olarak kabul edeceğini ilan etmişti. Fenerbahçe Kulübü’nün bu güzel kararı, bilhassa hava zabitleri arasında büyük bir memnuniyetle karşılanmış ve tayyare kumandanlığından kulübe şu teşekkür mektubu gelmiştir:

    “Memleketimizdeki futbol terakkisine en ziyade ehemmiyet veren ve bu uğurda her türlü fedakarlıktan kaçınmayan çok sevdiğimiz Fenerbahçe’nin kendi emeğiyle vücuda getirdiği stadında biz tayyarecileri serbest olarak kabul edecekleri kararı bizi çok sevindirmiştir. Bu yüksek kulübün sporun her sahasındaki muvaffakıyetleriyle bizler de pek yakından alakadar oluyoruz. Fener’in bir galibiyeti tayyarecileri de bir Fenerbahçeli gibi alakadar ediyor ve sevindiriyor. Son kararınız üzerine sizi daha yakından görecek ve tanıyacak olan havacı arkadaşlarımın teşekkürlerini yazar ve bu mümtaz kulübümüzün muvaffakıyetlerinin devamını temenni ederek tayyarecilerin de Fenerli arkadaşlarına hürmetlerini yollar ve bu vesile ile ben de sonsuz selamlarımı sunarım efendim.”

  • Atatürk’ün Fenerbahçeli Çocukları

    Atatürk’ün Fenerbahçeli Çocukları

    1935 yılında Fenerbahçe’nin kuruluş yıldönümü törenlerinde Fenerbahçe, İsviçre’nin Servette takımı (Fikret Arıcan, Şaban Topkanlı, Naci Bastoncu, Niyazi Sel ve Ali Rıza Tansı’nın golleriyle) 5-2 yendi. Maçtan önce resmî geçitler ve konuşmalar yapıldı. Fenerbahçe başkan vekili Hayri Celal Atamer, sporculara “Atatürk’ün Fenerbahçeli Çocukları” şeklinde seslendi. Milli Mücadele kahramanı ve Güneş Spor Kulübü Cevat Abbas Gürer de (Güneş Dil Teorisi’nden esintiler taşıyan) uzunca bir hitapta bulundu. Önce günün fotoğraflarını verelim, sonra konuşmalara geçeriz.

    Fakat maçın detaylarını unutmayalım, değil mi?

    Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Tan gazetesinden

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Tan gazetesinden

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Kurun gazetesinden… Kurucular ve Kulübün Büyükleri…

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinden… Tenisçiler ve En Küçük Futbolcular…

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Zaman gazetesinden… Fenerbahçe’nin Tenis Ordusu

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Kurun gazetesinden… Fenerbahçe’nin Denizcileri

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Kurun gazetesinden… Atatürk’ün Fenerbahçeli Çocukları…

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Kurun gazetesinden… Futbol takımı resmî geçitte…

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Tan gazetesinden… Fenerbahçe-Servette maçı öncesi.

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Son Posta gazetesinden… Servette takımı.

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Son Posta gazetesinden… Fenerbahçe-Servette takımları bir arada.

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Haber gazetesinden… Fenerbahçe-Servette maçından bir enstantane.

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Haber gazetesinden… Fenerbahçe-Servette maçından bir enstantane.

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
    17 Haziran 1935 tarihli Haber gazetesinden… Fenerbahçe-Servette maçı sonrası iki takım bir arada.

    Hayri Celal Atamer’in Nutku / Atatürk’ün Fenerbahçeli Çocukları

    Bugün Fenerbahçe’nin 27. yıldönümünü kutluyoruz. Hepinize ayrı ayrı Fenerbahçe ailesi namına teşekkür ederim.

    Şu dakikada, bu hür toprakların üstünde, bu hür ve saf gökyüzünün altında ve bu tribünleri süsleyen, gelincikler kadar güzel, dünyalar durdukça dalgalanacak olan bu al bayrağın karşısında göğüsleri kabarmış ve gözleri uzak ufuklara inan dolu ışıklar ile parlayarak bakan Atatürk’ün Fenerbahçeli çocukları, onun heykeli karşısında içtikleri andı yeniden ve baştan ve candan tekrarlarken bu vatanı, üstünde ortak kabul etmez bir sahibi olarak yaşadığımız, bu aziz toprakları bu millete yeniden kazandıran, ona hürriyetine baha biçilmez minnetini bağışlayan Atatürk’e derin ve sarsılmaz minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.

    İçinde bu ülküleri yaşatan Fenerbahçe bugün 300 sporcu ile huzurunuza geliyorsa yarın 600, beş sene sonra 3.000 gençle, 3.000 bilfiil spor yapan gençle temiz ve açık bir alınla önümüze çıkacaktır.

    Son sözüm şudur :

    Yaşasın büyük Türk Milleti, Yaşasın Atatürk, Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Spor

    17 Haziran 1935 – Zaman Gazetesi


    Cevat Abbas Gürer’in Nutku / Fenerbahçe’ye Tarih Kadar Uzun Bir Ömür

    Sporcu, atletizmi yaratan, kuran, yayan okansel, köklü aksoy ulusunu bütün varlığımla selamlarım.

    Yurttaşlarım,

    Türke, Türklüğe en çok yakışan ve en çok yaraşan; Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri bahadırlığını, yaratılış asaletinden alan bugünkü neslin, büyük dedelerinin kutsal izinde kuvvetli inanla ve aynı hızla yürümelerini görmekle pek bahtiyarım… İşte bugün tanığı olduğumuz güzel görey; bu gidişin zengin bir örneğidir.

    Bu zenginliği bize gösteren ve kardeşlik havasını duyuran Fenerbahçeliler; doğuşlarının 27. yaşlarının bayramını kutlamaktadırlar.

    Bıldır aynı kürsüde yaptığım söylevimin son cümlesini tekrarlayacağım:

    Fenerbahçeliler,

    Güneşliler adına bayramınızı kutlular ve ömrünüzün tarih kadar uzun olmasını dilerim.

    Sayın dinleyicilerim,

    Hoşgörünüze sığınarak genç sportmenlere bir, iki öğüt vermek iznini sizden rica ediyorum.

    Sevgili sportmenlerim,

    Sağlam ve gürbüz bir tende ancak nefse güven olur!

    Nefse güven ise kahramanlığın biricik erdemi olduğu gibi her işte başarıcılığın da başlıca etkesidir.

    Bundan ötürüdür ki fikirsel eğitim ile uyumlu olarak sağlık, sağlamlık getiren ten yetişgisinin varlığı görüldüğü ulusta tam bir oğlunluk var demektir.

    Sağlık sağlamlık getiren ve fikirsel eğitim kadar değerli ve gerekli olan ten yetişğisinin yokluğu da sosyal düşkünlüğün açık beldeğidir, açık işaretidir.

    Gençler,

    Hayatın en kıvançlı, en mutlu devri gençliktir.

    Bu çağda fikir ve ten güçlülüğü ile sağlamlaşan insanlar; yalnız yurda, ulusa faydalıdırlar, yalnız yurda ulusa değimli adam olurlar.

    Ey dinç sportmen,

    Türklük kaynağındaki birlik ve beraberlik temiz özüne yaslanarak alçak gönüllülükle; şen, şakrak, başarıcı, atılgan, sağlam ol;

    Bugünden başlayan yarın senindir.

    Göğsünü bakartarak bastığın yeri titret.

    Atatürk neslisin.

    Tarih seni de büyük ataların gibi öğsün. Bırakacağın yüce iz şanla dolsun.

    17 Haziran 1935 – Tan Gazetesi

    Atatürk'ün Fenerbahçeli Çocukları
  • Bir Fenerbahçeliden Kuruluş Hikayesi

    Bir Fenerbahçeliden Kuruluş Hikayesi

    17 Mayıs 1942 tarihli “Vatan” gazetesinde, “Bir Fenerbahçeli” imzasıyla 35. yılında Fenerbahçe’nin kuruluş hikayesi yer almış… Böyle yazılar, unuttuğumuz insanları hatırlamak açısından önemli. Her bulduğumuza burada yer vereceğiz. Huzurlarınızda, Bir Fenerbahçeliden kuruluş hikayesi. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Kadıköy’den Doğan Güneş

    1907 yılında idi. Türk spor semasında bir güneş doğdu. Kadıköy gençliği başlarında Ziya Nuri, Ayetullah, Enver, Asaf, Yahya olduğu halde Türk spor tarihinde şerefli sayfalar açan, bugün başlı başına bir tarihi olan Fenerbahçe’nin temelini attılar. Bu temiz yuvayı kurdular.

    Fenerbahçe’nin ilk kuruluş günlerinde büyük zorluklara rağmen yılmadan çalışan gençler, her türlü müşkülatı yendiler ve memleket sporuna bu eşsiz denecek yuvayı sarsılmaz bir cemiyet haline getirdiler.

    Fenerbahçe ismini Kadıköyü’nün, o tabiatın bütün güzelliklerini bir araya getirmiş Fenerbahçe’den, renklerini de o zümrüt çayırları süsleyen baharın ilk çiçeği papatyanın sarı-beyaz renginden aldılar.

    İşte bu arada merhum Galip’i, Fuat Hüsnü’yü, meşhur Hasan’ı, Hamit Hüsnü’yü, Tevfik Haccar’ı, Hasan Kamil’i, Kemal Aşki’yi, Mustafa Elkatib’i, Sait Selahattin’i, Yahya’yı Fenerbahçeliler arasına karışmış görüyoruz.

    Birinci Dünya Savaşı

    Fenerbahçe Umumi Harp’ten evvel çok sıkıntı geçirdi. Fakat azimkar gençlerin çalışmasıyla bu buhranlara göğüs gerildi. Kemal Aşkı’nın verdiği bir tek kulübede çalışmalarına devam etti. Ve Moda, Kadıköy, Strugglers’ın yanında yer aldı.

    Fenerbahçe her gün daha kuvvetli bir hale geliyor ve yeni elamanları arasına alıyordu. Elkatip Mustafa’nın geceli gündüzlü çalışmasıyla Türk futbol tarihinde birer yıldız olarak parlayan Zeki’ler, Bekir’ler, Sabih’ler, İsmet’ler, Arif’ler, merhum Sırrı’lar, Ragıp’lar, Fenerbahçe kadrosunda yer aldılar.

    Biz yine Fenerbahçe’nin o şerefli tarihine geçelim : Fenerbahçe bu sırada bir buhran devresi geçirdi. Bekir ve Otomobil Nuri de dahil olduğu halde birinci takımın sekiz dokuz kişisi ayrılarak diğer bir kulübü tesis ettiler. Fakat bu buhran Fenerbahçe’yi sarsmadı. Bilakis daha ziyade çalışamaya sevk etti. İşte bu aradadır ki Fenerbahçe takımında yeni yıldızlar parladı.

    Umumi harp sıralarında idi, gençler memleket müdafaası için vatan sınırlarına koştular. Spor faaliyeti sekteye uğradı. İşte bu buhranlı devrede merhum Sabri Toprak‘ı Fenerbahçe’nin başında görüyoruz. Bu büyük insanın himmeti ile Fenerbahçe bu arada yeni bir binaya da sahip oldu ve Kuşdili’ndeki yanan binaya yerleşti.

    Fenerbahçe asıl tarihini, o ölmez sevgisini mütareke yıllarındaki galibiyetleriyle yaptı. Sevgisini bir mezhep haline getirdi. Her önüne gelen ecnebi takımını yenerek spor tarihimizde şerefli sayfalar açtı.

    Fenerbahçe tarihinde Mustafa Elkatip’ten sonra merhum Mocuğu da unutmamak icap eder. Mocuk zamanın Mustafa’sı olmuştu. Onun çalışmasıdır ki Büyük Fikret, Muzaffer, Niyazi, Mehmet Reşat gibi futbol yıldızları parladı.

    Bütün Sporlarda Fenerbahçe

    Fenerbahçe futbolda olduğu gibi diğer spor sahalarında da başta yer aldı. Bilhassa teniste memlekete, merhum Galipleri, Suatları, Sedatları, Zekileri, Saitleri, Tevfikleri kazandırdı.

    Denizde, atletizmde de büyük muvaffakiyetler gösterdi. Fenerbahçe’ye hizmet edenler arasında merhum Sabri Toprak, sporcu Hariciye vekilimiz Şükrü Saracoğlu, eşsiz sporcu Galip, Ali Muhiddin Hacıbekir, Zeki Rıza Sporel, Hasan Kamil, Fuat Hüsnü, Hamit Hüsnü, Tevfik Taşçı, Hayri Celal, Muvaffak Menemencioğlu’nun isimlerini zikredebiliriz.

    Fenerbahçe tarihinde açılmış bir şerefli yaprak daha var. O da Ebedi Şef Atatürk’ün kulübü ziyaretinde hatıra defterine kaydettiği birkaç satırdır. Büyük kurtarıcı ihtisaslarını şöyle ifade ediyor:

    “Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazharı takdir olmuş bulunan asarı mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbabı himmetini tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim”

    Fenerbahçe tarihini süsleyen şerefli sayfalar arasında Slavya, El-İttihad galibiyetleri ve daha bunun yüzlerca açılmış zafer sayfaları da vardır.

    Fenerbahçe’nin ölmez bir tarihi, şerefli bir mazisi var ve bundan sonra da daha bir çok sayfalar açılacaktır.

    Bir Fenerbahçeliden Kuruluş Hikayesi

  • Fenerbahçe’ye Emek Sarf Edenler

    Fenerbahçe’ye Emek Sarf Edenler

    Olimpiyat dergisinin 1933 yılında yayınladığı “Fenerbahçe’nin 25. Yılı Özel Sayısı”nda söz sırası Hayri Celal Atamer’de… Konusu, Fenerbahçe’ye emek sarf edenler! Derginin diğer yazılarına “şuradan” ulaşabilirsiniz. Bitene kadar müstakil sayfaları yazıların arasına da koyacağız. Yine onlardan biri… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe’ye Emek Sarf Edenler

    Fenerbahçe’nin bugünkü iftihara değer halini bulmasında onu idare edenlerin namütenahi samimiyet ve kulüpçülüğü ne kadar mühim birer amil olmuşsa, uzun harp seneleri esnasında, azasının ve idarecilerinin askerde bulundukları sırada da, yalnız başına büyük bir feragatle kulüp kapısının kapanmasına mani olan ve isimleri eski Fenerbahçelilerin kalplerine altın birer çivi gibi kazılı kalan aziz büyüklerinin yenilere numune olacak fedakarlıkları da birer sebep teşkil etmiştir.

    Bu zevatın başında şimdiki Manisa mebusu Sabri Beyefendiyi zikir edebiliriz. Fenerbahçe idarecileri kendilerinden kulübün başında reis olarak bulundukları esnada bir büyük kardeş, bir baba gibi şefkat ve insanlık görmüşlerdir. İdare ile bilfiil meşgul olmadıkları zaman da uzaktan, yakından isabetli direktiflerine esirgememişlerdir.

    Sabri beyefendinin İstanbul’dan ayrılıp da bilmecburiye kulüpten maddeten uzaklaşmaları üzerine kulüp riyasetini Dr. Hamit Hüsnü Beyefendi deruhte etmişlerdir kendileri muhakkak ki kulübün bugün bu hale gelmesi için çok çalışmışlardır.

    Harbin en şiddetli zamanında kulüp kapısını açıp kapayan bir Fenerbahçeli vardı: Mustafa

    Ben kulüpçülük ve Fenerbahçelilik hissini, sönmek değil, bilakis bir yanardağ olarak içinde taşıyan ve her şeyini kulüp karasevdasına feda’dan çekinmeyen, faziletin ve ahlak sağlamlığının bir numunesi olarak şimdiki stat müdürümüz Galip’i tanıyorum. Galip gibi sporcu ve fedakar bir azası olmayan kulüplere acırım.

    Fenerbahçe 25 sene evvel 8-10 ülkülü gencin kalbinde bir kıvılcım iken bugünkü yanardağ haline gelinceye kadar muhtelif safahat geçirmiş ve bu safahat esnasında bütün mesuliyetleri omuzlarına alarak dahili ve harici müşkülatla uğraşan kendi öz kaynağından doğmuş aziz ve yılmaz evlatlar yetiştirmiştir. Bunların isimlerini saymak ve onlara sıra vermek bugün ne kadar müşküldür.

    Hangisini söylemeli, Tevfik’i mi, Nasuhi’yi mi, Sami’yi mi, Burhan Asaf’ı mı, Hulki’yi mi, Şakir’i mi, Yahya’yı mı, Ömer’i mi, Zeki Mazlum’u, hangisini Zaten bütün bu isimleri saymakta da bir fayda yoktur. Binaenaleyh bence şu şekilde bir sual irat etmek daha doğru olur:

    Fenerbahçe’ye hangi Fenerbahçeli hizmet etmemiştir? Bu kulübün bu hali bulmasında hangi Fenerbahçelinin emeği ve alın teri yoktur.

    Hayri Celal Atamer

  • 35. Senesinde Fenerbahçe’nin Kuruluş Hikayesi

    17 Mayıs 1942 tarihli “Vatan” gazetesinde, “Bir Fenerbahçeli” imzasıyla Fenerbahçe’nin kuruluş yıllarının hikayesi… Böyle yazılar, unuttuğumuz insanları hatırlamak açısından önemli. Her bulduğumuza burada yer vereceğiz. Keyifli okumalar.

    * * * * * *

    1907 yılında idi. Türk spor semasında bir güneş doğdu. Kadıköy gençliği başlarında Ziya Nuri, Ayetullah, Enver, Asaf, Yahya olduğu halde Türk spor tarihinde şerefli sayfalar açan, bugün başlı başına bir tarihi olan Fenerbahçe’nin temelini attılar. Bu temiz yuvayı kurdular.

    Fenerbahçe’nin ilk kuruluş günlerinde büyük zorluklara rağmen yılmadan çalışan gençler, her türlü müşkülatı yendiler ve memleket sporuna bu eşsiz denecek yuvayı sarsılmaz bir cemiyet haline getirdiler.

    Fenerbahçe ismini Kadıköyü’nün, o tabiatın bütün güzelliklerini bir araya getirmiş Fenerbahçe’den, renklerini de o zümrüt çayırları süsleyen baharın ilk çiçeği papatyanın sarı-beyaz renginden aldılar.

    İşte bu arada merhum Galip’i, Fuat Hüsnü’yü, meşhur Hasan’ı, Hamit Hüsnü’yü, Tevfik Haccar’ı, Hasan Kamil’i, Kemal Aşki’yi, Mustafa Elkatib’i, Sait Selahattin’i, Yahya’yı Fenerbahçeliler arasına karışmış görüyoruz.

    Fenerbahçe Umumi Harp’ten evvel çok sıkıntı geçirdi. Fakat azimkar gençlerin çalışmasıyla bu buhranlara göğüs gerildi. Kemal Aşkı’nın verdiği bir tek kulübede çalışmalarına devam etti. Ve Moda, Kadıköy, Strugglers’ın yanında yer aldı.

    Fenerbahçe her gün daha kuvvetli bir hale geliyor ve yeni elamanları arasına alıyordu. Elkatip Mustafa’nın geceli gündüzlü çalışmasıyla Türk futbol tarihinde birer yıldız olarak parlayan Zeki’ler, Bekir’ler, Sabih’ler, İsmet’ler, Arif’ler, merhum Sırrı’lar, Ragıp’lar, Fenerbahçe kadrosunda yer aldılar.

    Biz yine Fenerbahçe’nin o şerefli tarihine geçelim : Fenerbahçe bu sırada bir buhran devresi geçirdi. Bekir ve Otomobil Nuri de dahil olduğu halde birinci takımın sekiz dokuz kişisi ayrılarak diğer bir kulübü tesis ettiler. Fakat bu buhran Fenerbahçe’yi sarsmadı. Bilakis daha ziyade çalışamaya sevk etti. İşte bu aradadır ki Fenerbahçe takımında yeni yıldızlar parladı.

    Umumi harp sıralarında idi, gençler memleket müdafaası için vatan sınırlarına koştular. Spor faaliyeti sekteye uğradı. İşte bu buhranlı devrede merhum Sabri Toprak’ı Fenerbahçe’nin başında görüyoruz. Bu büyük insanın himmeti ile Fenerbahçe bu arada yeni bir binaya da sahip oldu ve Kuşdili’ndeki yanan binaya yerleşti.

    Fenerbahçe asıl tarihini, o ölmez sevgisini mütareke yıllarındaki galibiyetleriyle yaptı. Sevgisini bir mezhep haline getirdi. Her önüne gelen ecnebi takımını yenerek spor tarihimizde şerefli sayfalar açtı.

    Fenerbahçe tarihinde Mustafa Elkatip’ten sonra merhum Mocuğu da unutmamak icap eder. Mocuk zamanın Mustafa’sı olmuştu. Onun çalışmasıdır ki Büyük Fikret, Muzaffer, Niyazi, Mehmet Reşat gibi futbol yıldızları parladı.

    Fenerbahçe futbolda olduğu gibi diğer spor sahalarında da başta yer aldı. Bilhassa teniste memlekete, merhum Galipleri, Suatları, Sedatları, Zekileri, Saitleri, Tevfikleri kazandırdı.

    Denizde, atletizmde de büyük muvaffakiyetler gösterdi. Fenerbahçe’ye hizmet edenler arasında merhum Sabri Toprak, sporcu Hariciye vekilimiz Şükrü Saracoğlu, eşsiz sporcu Galip, Ali Muhiddin Hacıbekir, Zeki Rıza Sporel, Hasan Kamil, Fuat Hüsnü, Hamit Hüsnü, Tevfik Taşçı, Hayri Celal, Muvaffak Menemencioğlu’nun isimlerini zikredebiliriz.

    Fenerbahçe tarihinde açılmış bir şerefli yaprak daha var. O da Ebedi Şef Atatürk’ün kulübü ziyaretinde hatıra defterine kaydettiği birkaç satırdır. Büyük kurtarıcı ihtisaslarını şöyle ifade ediyor:

    “Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazharı takdir olmuş bulunan asarı mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbabı himmetini tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim”

    Fenerbahçe tarihini süsleyen şerefli sayfalar arasında Slavya, El-İttihad galibiyetleri ve daha bunun yüzlerca açılmış zafer sayfaları da vardır.

    Fenerbahçe’nin ölmez bir tarihi, şerefli bir mazisi var ve bundan sonra da daha bir çok sayfalar açılacaktır.

    Bir Fenerbahçeli