Etiket: Kuşdili Lokali

  • Yanan Müze

    Yanan Müze

    1931 hırsızlığı ve 1932 yangını yüzünden Fenerbahçe Müzesi’nden “kaybedilen” eserler, müzayede sitelerinde ortaya çıkıyor. Kulüp yöneticileri ve yetkililer bu hazinelerin Fenerbahçe Müzesi’ne dönmesi için büyük gayret gösterirken biz de yangın felaketini bir de bu açıdan hatırlamak için Rüştü Dağlaroğlu’nun 1957 tarihli kitabından “Yanan Müze” bölümünü sitemize taşımak istedik…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yanan Müze

    Türk sporunun şan ve şeref timsali Fenerbahçe’nin bu mümtaz durumu ile mütenasip zengin mükâfatlara sahip olacağı tabiidir. 5 Haziran 1910 da Strugglers’ı 3-1 yenerek kazanılan gümüş işlemeli ilk kupa ile başlayan mükâfat serisi kısa zamanda artmağa başlamıştır. 1913 de Altıyol ağzındaki lokalde sayısı 10’a yaklaşan kupa ve heykeller için küçük bir vitrin alındı ve Fenerbahçe’nin zafer müzesinin temeli böylece atıldı.

    1914’de Kuşdili’ndeki lokalin 2 inci katında bir odayı müze ayırmak ihtiyacı duyulmuş ve burası Birinci Cihan Harbinden sonra zengin bir hüviyet iktisabına başlamıştır. Kazanılan mükâfatları koymak için yeni vitrinler yaptırılmak zaruretiyle karşılaşılıyor ve 1926’dan itibaren artık burası da ihtiyaca yetmez olduğundan, büyük vazolarla şiltler diğer odalara ve alt salona serpilmeğe başlanıyordu.

    Sait Selâhattin Cihanoğlu’nun, 1926’da Afrika’da avlayıp Londra’da tahnit ettirdikten sonra, kulübe hediye ettiği 22 adet vahşi hayvan başı, her tarafa asılmış ve kulübe ayrıca bir hususiyet ve eşsizlik vermiştir.

    1932 ilkbaharında Fenerbahçe’nin kupa, şilt ve heykel mevcudu, tahminen, 120’yi aşmıştı. İçtimai, siyasi, askeri, sportif birçok cemiyetlerden, Osmanlı İmparatorluğu Sultan, Şehzade ve hatta Padişahlarına; müteaddit yabancı ve düşman teşekküllerden, İşgal Orduları Başkumandanlığına kadar; türlü yüksek makam, teşekkül ve şahsiyetlerce sunulmuş ve zorlu mücadeleler sonunda kazanılmış, manen olduğu kadar maddeten de değerleri yüksek ve kâmilen Avrupa mamulü bu çok zarif sanat eserlerinin göz kamaştırıcı mana ve manzaraları, her gören ve ziyaret eden üzerinde, derin ve sihirkâr bir tesir bırakırdı. Hele İşgal ve Mütareke Devrinin o paha biçilmez zafer nişaneleri her Türk için göğüs kabartıcı, her Fenerbahçeli için sonsuz iftihar vesileleri idiler.

    Yanan bu mükâfatların, maalesef bir kaydı mevcut değildir. Yangın sabahı kurucu aza Hüseyin (Serter), yeni antrenör Sveng ve diğer birkaç Fenerbahçeli tarafından dereden kovalarla su taşımak suretiyle, kızgın ateş içinden çıkarılan ve top ağaçların altına yığılan kısmen ezik ve erimiş, kısmen kırık ve kısmen de az hasar görmesi sevinçlerle karşılanmış bu hatıraların muhafaza edilmemeleri; hiç olmazsa tamamen yanıp eriyenlerle beraber, bunların hemen tespit ve kayıt olunmamaları büyük bir hatadır. Zira, bu telâfisi imkânsız hatıraların kâmilen unutulacağı, zamanın bunların üzerine bir silgi çekeceği aşikâr olduğuna göre; Fenerbahçe’nin 25 yılık bir devrinin canlı ve kıymettar vesikalarını toplu olarak tespit etmemek pek büyük bir günah olmuştur.

    Aşağıda arz olunan ve okurken bir taraftan heyecan, diğer taraftan da ıstıraptan gözler yaşartacak muazzam liste, yanan o zafer hazinesinin tamamına yakın miktarını gösterir. Bunu tespit edebilmenin ne kadar yorucu ve zor olduğunu takdir etmek güç olmasa gerektir. Yangından sonra senelerce süren gayret neticesi, tarafımızdan tespit olunan liste, eğer, taşıdığı muazzam hüviyetle bugün külü dahi kalmamış aslı hakkında bir fikir ve ölçü verebilirse, bu, uzun mesai yıllarının tahripkâr yorgunluğunu gideren namütenahi bir haz olacaktır.

    Dr. Rüştü Dağlaroğlu

  • Bahtsız Fakat Mesut

    Bahtsız Fakat Mesut

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Rüştü Dağlaroğlu, 23 Mayıs 1949 tarihli Öz Fenerbahçe dergisi için kaleme aldığı yazıda Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali yangın felaketinden sonra oynanan bir maçı anlatıyor. Fenerbahçe için “Bahtsız Fakat Mesut” derken ne kadar da isabetli bir tabir kullanmış…

    Bu sene 6 Haziran’da büyük acımızın 90. yıl dönümü olacak. Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde açılan bağış kampanyasında bağışta bulunanların ismini “Küllenmeyen Sevdanın Kahramanları” yazısında paylaşmıştık. Keşke bu liste stadyumda bir yere asılsa… Zira emsalsiz bir sevginin nişanesi…

    Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Yaşayacak Bir Millî Tesabüd Hatırası

    Varşova’da iken Polonia kulübünü ziyaret etmek istemiştim. Fenerbahçe’nin 25 yıl önce İstanbul’da yendiği bu takıma hatıra olarak verdiği sarı lâcivert bayrağı da görmek arzusunu besliyordum.

    Dostum Polonyalı, mütereddit olduğum noktayı hemen söyledi:

    • Eski güzel lokalleri harpte bütün eşyasile beraber yandı. Şimdi ancak tek bir odada yerleşmiş bulunuyorlar!…

    Artık gitmek istemedim. Polonia kulübünün, bütün Varşova gibi uğradığı bir talihsizlik bana kulübümü hatırlattı. Onun da uğradığı yangın felaketini ve onu müteakip geçen fazla sıkıntılı günleri gözlerimde canlandırdı. Bu arada unutulmaz bir millî tesanüd- hatırası zihnimde tazelendi. Onu, bilmiyen, duymıyan gençlere bildirmeyi bir vazife saydım. Şimdi yerine getiriyorum:

    5 Haziran 1932 Pazar akşamı idi. Fenerbahçe kulübü Herr Schveng isimli bir Macarı antrenör olarak tutmuş ve şerefine bir tanışma çayı tertip etmişti. Meşhur Fenerbahçe futbolunun ilk defa olarak bir ecnebi antrenöre kavuşması mes’ut bir hadise idi. Bütün Fenerliler böyle mutlu bir gecenin sabahında pek elim bir havadisle karşılaştılar:

    Kulüp yanmıştı! Hem de herşeyile beraber! Kalanlar yalnız ismi, şerefli hatıraları ve yarattığı sevgi idiler.

    Aradan iki hafta geçmişti. Selanik muhteliti İstanbul’da idi. Fenerbahçe bu takıma karşı Taksim Stadı’nda maça çıkıyordu. Millet bahtsız Sarı-Lâcivert çocukları gözyaşlarile teselliye koşmuştu. Mutadı aşan coşkun tezahüratla karşılandılar. Herşeyleri yeni idi. Eskileri yanmış, bunlar da borçla yaptırılmıştı.

    Fenerbahçe 4-0 kazandı. Staddan yine coşkunlukla uğurlandılar. Caddelerde de eller üstünde taşındılar. Milletinin bu derin sevgisine ulaşmış bahtsız fakat mes’ut Fenerbahçe kulübü buna liyakatini yüksek bir jestle ispattan geri kalmadı. Ne yaptı biliyor musunuz?

    Pek acı bir şekilde duyduğu ve yaşamakta olduğu yoksulluğun yarattığı bir hisle, o maçın bütün hasılatını, yoksul milletdaşlarına dağıtılmak üzere, Hilal-i Ahmer’e bağışladı. Gerçi biraz daha sıkıldı. Fakat eşsiz şereflerle dolu tarihine bu yolda da eşsiz ve ebedî bir millî tesanüd ve olgunluk hatırası da eklemiş oldu.

    Rüştü Dağlaroğlu | 23 Mayıs 1949 – Öz Fenerbahçe (Bahtsız Fakat Mesut)

  • Kurbağalıdere

    Kurbağalıdere

    On yıllar evvel, İstanbullu mahlasıyla “Ol Şehr-i İstanbul ki” isimli bir seri kaleme alan yazarın, bu yazıdaki konusu Kurbağalıdere… “İstanbullu”, bu muhitin asıl çöküşünü Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’nin yanmasına bağlamış. Haksız da sayılmaz… Yazıyı okurken size zaman zaman neşe, fakat ekseriyetle hüzün eşlik edecek…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Ol Şehr-i İstanbul ki – Kurbağalıdere

    Kadıköy yakasında dolaşırken, buraya nice ve nice yıllar apayrı bir özellik ve güzellik kattıktan sonra bugün kendi haline terk edilmiş bulunan Kurbağlıdere’den bahsetmemek, İstanbul’un geçmiş yaşantısına karşı saygısızlık olur herhalde…

    Kurbağlıdere, İstanbul’un bu güzel yakasının en büyük bir eğlence ve bir mesire yeri idi. Kadıköy’ün o sevimli Kuşdili Çayırı’na ayrı bir güzellik katmakla da kalmayıp Yoğurtçu Parkı önünden tâ Kalamış koyuna kadar uzayıp giderdi.

    İlkbahar ve yaz aylarında bu dere rengârenk kayıklarla dolup taşar ve nice canlar en güzel kıyafetleri içinde burada seyrana çıkarlardı. Dere’nin akıp geçtiği yerdeki çayırlar da mahşeri kalabalık ile dolup taşardı. Kadıköy’ün en güzel ve en gözde konakları ve evleri bu derenin yanında yükselirdi. Bu ahşap evlerden pek çoğu günümüze dek ulaşmış bulunmaktadır.

    Bir zamanların bu en gözde köşesinin bugün gözden alabildiğine düşmüş olmasının nedeni, Kurbağalıdere’nin son zamanlarda eski şaşaalı günlerini tamamen unutturan bir hal ve hüviyete bürünmüş olmasıdır. Buraya gizlice verilen kanalizasyonların yanı sıra günden güne çamurla dolmakta bulunan dere bu havaliyi oturulması pek zor bir hale getirmiştir ne çare ki. Bu nedenle yalnız Kurbağalıdere değil, kıyılarında yükselen o eski güzelim konaklar da mukadder akibetlerine terk edilmiş durumdadırlar. Dolayısiyle bu konakların yer aldığı arsalar bile gözden düşmüştür ne çare ki. Bir zamanlar Kadıköy yakasının en muteber arsaları bugün bir karış toprağın bir servet teşkil ettiği çevrede «yüzüne bakılmaz» duruma dûçar kalmıştır maalesef.

    Kurbağalıdere

    Kurbağalıdere Kadıköy semtinin yalnız en gözde bir mesire yeri değildi, aynı zamanda bir spor merkezi idi de. Bu derenin hemen yanındaki çayırı, İstanbul futbolunun doğuşuna sahne olmuştu, İngilizlerin yurda soktukları bu cazip oyun bu çayırda yine İngilizler tarafından ilk kez oynanmıştı. Sonra yine bu çayırdan Kadıköyün diğer çayırlarına yayılmış, oradan da bütün İstanbul’u kaplamıştı.

    Bu semtte doğan Fenerbahçe kulübü, 1914 yılında bu derenin hemen kenarında beyaz boyalı güzel bir lokale taşınmış ve burada Türkiye’nin an büyük bir spor kulübü haline gelmişti. Fenerbahçeli futbolcuların teşebbüsü ile alınan bir sandal, Türkiye’de spor kulüplerinin ilk kürek faaliyetini teşkil etmişti. Ve Türkiye’de kürek sporunun temelinin atıldığı yer de bu vesile ile Kurbağalıdere olmuştu.

    Fenerbahçelilerin 1914 yılı yazında Nehabet adında bir ustaya bu derenin üzerinde yaptırdıkları ahşap kayıkhane, bir spor merkezi haline gelmiş bulunan Kurbağalıdere’ye ayrı bir önem kazandırdı.

    Fenerbahçe kulübünün 20 Mart 1914 cuma günü parlak bir törenle açılan dere kenarındaki, beyaz boyalı ahşap kulüp lokali, yalnız bu kulübün değil, Türk sporunun da bir çok unutulmaz olaylarına sahne oldu.

    3 Mayıs 1918 günü Fenerbahçe kulübünün bu lokalini ziyaret eden Anafartalar Kahramanı Mirliva Mustafa Kemal Paşa burada birkaç saat geçirmiş ve kulüp hâtıra defterine intibalarını yazmıştı :

    «Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazharı takdir olmuş bulunan âsarı mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbabı himmetini tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifâsı ancak bugün müyesser o- labilmiştir. Takdirat ve tebrikâtı buraya kayıt ile mübahiyim. 3.5.1334 (1918) – Ordu Kumandanı M. Kemal»

    Kulüpten Moda’ya gitmek üzere ayrılan Mustafa Kemal Paşa, Kurbağalıdere iskelesinden Fenerbahçe kulübüne ait iki çifte bir futaya binmiş ve bu dereden futa ile Moda’ya gitmişti. Aradan dört yıl geçmeden vatanı kurtaracak olan büyük kahramanı kulüpten futa ile Moda’ya götürmek şerefi ise Fenerbahçeli Mustafa Elkâtip Bey’e ait olmuş, küreği bu eski Fenerbahçeli çekmişti.

    Bu kulüp lokali Türk spor tarihinin en hareketli faaliyetine sahne olmuştu. Fenerbahçe’nin çeşitli yaşlardaki futbolculardan kurulu on beş futbol takımı lokale 50 metre mesafedeki sahaya (bugünkü Fenerbahçe stadı) giderlerken, atletler piste çıkarlar, hokeyciler Kuşdili çayırında egzersiz yaparlardı. Kürekçiler derede çalışır, yelkenciler buradan yelken açarlardı. Tenisçiler hemen bitişikteki kortta oynarlarken, patenciler beton pistte kayarlardı. Salonda da boks, halter, eskrim ve cimnastik çalışmaları yapılırdı.

    Geceleri ise toplantı salonunda toplantılar, çeşitli müsamereler tertiplenir, konserler verilirdi. Kulüp azasından bulunan Ibnürrefik Ahmet Nuri, Ahmet Rasim, Ali Rıfat, Ekrem Besim gibi edebiyat ve musiki âleminin ünlü isimlerinin yanı sıra yine azadan Muhiddin Sadak ve futbolculardan Münir Nureddin (Selçuk) beyler bu unutulmaz gecelere ayrı renk katarlar, yaz gecelerinde Kuşdili çayırı ve Kurbağalıdere saz ve ses ahengi ile yıkanırdı.

    5 Haziran 1932 pazar gecesi çıkan bir yangın bu beyaz boyalı ahşap binayı içindeki binbir hâtıranın yanısıra spor sahalarında kazanılmış 107 parça kupa ve mükâfat ile birlikte kül ederken Kurbağalıdere en büyük ve en acı bir kaybına uğramıştı.

    Bu yangından sonraki yıllarda geçen her gün Kurbağalıdere’nin aleyhine tecelli etti. Her geçen gün bu delrnin şaşaası biraz daha söndü. O berrak su bir çamur deryası halini aldı. Yasemin, manolya ve mor salkımların içleri bayıltan o güzelim rayihasının yerini kanalizasyondan çıkan boğucu ve tiksindirici hava kapladı. Ve Kurbağalıdere’nin eski günlerden bu yana sadece tatlı bir anısı kaldı..

    Kurbağalıdere

  • Hamdi’nin Gazinosu

    Hamdi’nin Gazinosu

    Fenerbahçe tarihinin ilk çeyrek yüzyılı anlatılırken, Kuşdili Lokali nasıl önemli bir yer tutuyorsa, aynı şekilde bu muhteşem lokalin çevresi ve komşuları da önemlidir. Hele “Hamdi’nin Gazinosu” adıyla bilinen mekan, kulübümüzün tarihinden ayrılmaz. İşte bu gazinonun ve sahibi Hamdi Bey’in öyküsünü, gazeteci Daim Oruçlu yazmış. Hüzünlü bir hikaye…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Gazinocu Hamdi Bey Merhum

    Kuşdili’nde Gülistan Gazinosu – Hamdi Bey’in İşi Bozulunca Yerine Getirilemeyen Vait ve…

    Eski İstanbul’dan dem vururken, eski adamlardan, eski tiplerden ve eski telakkilerden . bahsetmemek oldukça mühim bir noksan sayılır. Onun için, arada, bu cihetlere de temas etmeyi muvafık buluyorum.

    Eski İstanbul’da ve eski İstanbullularda bir borç ve söz telakkisi vardı. Bu telakkinin ehemmiyetini anlatmak için, bir çok eski İstanbulluların tanıdığı gazinocu Hamdi bey merhumdan bahsetmek kafidir.

    Gazinocu Hamdi Bey merhumun gazinosu önce Galata’da, şimdiki ya Merkez, yahut da Çinili rıhtım hanının yerinde imiş. Sonradan, Kadıköyünde, Kuşdilinde, derenin kenarında, yanan Fenerbahçe kulübü yanındaki gazinoyu tesis etti idi.

    Gazinonun adı Gülistan gazinosu idi. Kuşdili çayırının kenarından telle bölünmüş olan gazinonun iki kapısı, kapıların üzerinde de birer levha vardı. Bu levhalarda «Gülistan gazinosu – Hamdi bey idaresinde» yazılı idi O zamanlar, bu gazinoda saz çalar, kanto oynanır, hatta bir zamanlar sinema bile oynatılır ve içki içilirdi. Muayyen mevsimlerde sünnet düğünleri bile tertip edilirdi. Yazlık Gülistan gazinosu Kadıköy’ünde pek meşhurdu.

    Buranın sazında meşhur müzikali Hafız Burhan merhum, Hafız Ahmet, Karakaş, sonraları dostum Hafız Mahmut Celalettin gibi namlı hanendeler okur, Selanikli Abdi, klarnet Bahri, Kadıköylü dostum tanburi Fahri, Kemani Haydar, o zaman udi olan şimdiki tanburi ve değerli bestekar Selâhattin Pınar gibi kıymetli sanatkarlar da çalardı. Hanende Bülbülî Kenan da, şarkıların sonunda parmaklarını ağzına koyup ıslıkla bülbül gibi bir şakırdı ki, Papazın bağındaki ağaçlar ve Mahmut Baba mezarlığının servileri üzerinde tüneyen bülbüllere bile gıptares olurdu.

    Hamdinin gazinosunu, Kuşdili çayırını, Kuşdili deresini ayrı yazılarla anlatacağım. Şimdi gelelim bu gazinonun sahibi Hamdi beye… Hamdi bey, eski efendi külhanbeylerden, orta boylu, şişman, kara kıvırcık bıyıklı, çok temiz giyinen, sözünü sohbetini, adamına göre konuşmasını bilir, mert, özü sözü doğru, tok gözlü ve pek sevimli bir adamdı. Gazinosu yıllar yılı rağbet gördükten sonra, bir zamanlar, Hamdi beyin işleri galiba bozuldu.

    Hamdi bey, kış için de, Kadıköy’ünde, Pazaryolunda, köşebaşında, şimdi Lokman’m fırını olan o zamanki Zevki selim gazinosunu tuttu. Bu gazinoya sık sık, haftanın birçok gecelerinde giderdik. Her halde, orada da işleri iyi gitmedi.

    22 – 23 sene oluyor. Gazeteciliğe yeni başladığım sıralardaydı. Bir gece, dostum merhum Rıdvan zade Kemal Ahmetle, İstanbul’dan Kadıköyüne geçtiğimiz zaman, yine bermutad Hamdi beyin gazinosuna uğradık. Gazino tenhacaydı. Hamdi bey gelip masamıza oturdu ve borçlarından, işlerin yolunda gitmediğinden şikayet etti. Biz de cidden üzüldük.
    İki üç gece sonra idi. Kuşdilinde Abbas’ın kahvesinde arkadaşlarla poker oynuyorduk. Kahvehaneye giren birisi:

    — Hamdi bey kendini asmış… dedi.

    Bu haber duyulunca, herkes donup kaldı. Ben fırladım. Kuşdili çayırını, dizlerime kadar çamura batarak geçtim; gazinoya girdim. Gördüğüm manzara ile, iliklerime kadar titredim; donup kaldım:

    Hamdi bey, kapıdan girince sağ tarafta, Fenerbahçe kulübü yanında, telin iç tarafında, kendi eliyle dikip yetiştirdiği akasya akaçlarından birinin bir dalında asılı idi. Vücudu ağır olduğu için boynu uzamıştı. O çamurda tertemiz ve pırıl pırıl kalmış glase iskarpinlerinin burnu yere değmek üzereydi. Yerde devrilmiş bir iskemle vardı. Merhumun yanında bir mahalle bekçisi duruyordu. İleride, büfenin tezgahının üzerinde bir kaç mum yanıyordu. Bunları, kendini asmadan evvel Hamdi bey yakmıştı.

    Tahkikatta, şunlar anlaşıldı: Hamdi beyin birisine 300 veya 500 lira borcu varmış. Vadesinde veremeyince, dört beş gün mühlet istemiş. Bu mühlet zarfında parayı tedarik edememiş. Ertesi gün, verdiği sözü yerine getirmesi, borcunu ödemesi lazım. Halbuki buna imkan yok. Düşünmüş, taşınmış… Aşağıdaki kışlık gazinodan bayrağın ipini kesip almış. Kuşdilindeki yazlık gazinoya gelmiş. Burada yatan, bekçilik eden, eski garson ve şef garsonlarından ihtiyar, emektar Papu’yu bir bahane ile kışlık gazinoya yollamış ve kendi eliyle hazırladığı akıbetiyle orada baş başa kalmış.

    Eski İstanbullularda ahde vefa, borca sadakat telakkisi o derece ilerideydi ki, Hamdi beyin bu macerası, bunun enmuzeci olarak gösterilebilir.

    Halbuki bugün telakkiler o kadar değişmiştir ki, sözünü yerine getiremediği ve borcunu ödeyemediği için kendini asmayı bir tarafa bırakın, şu heriften kurtulayım diye, elinden gelse alacaklısını asacak borçlu bulunabilir.

    Daim Oruçlu (Taha Toros Arşivi)

  • Sinekemani

    Sinekemani

    20 Mart 1932 tarihli Akşam gazetesinde Sermet Muhtar Alus imzalı bir röportaj (daha önce Ali Sami Yen’den dinlediğimiz) Siyah Çoraplılar’ın hikayesini bu defa birinci ağızdan anlatırken, iyi bir Fenerbahçeli olan “Sinekemani” Nuri Duyguer’i bizlere tanıtıyor. Keyifle okuyacaksınız.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Gene Bir Gülnihal

    Musiki üstatlarımızdan sinekemani Nuri Bey’le görüşmeye gidiyordum. Yoğurtçu çayırının önünden değil, Cevizlik tarafındaki arka yoldan bahçenin kapısına geldim. Meğerse burası kışın Mazurya bataklıkları gibi bir hal alıyormuş. Yapışkan, vıcık vıcık, insanı kızak gibi kaydıran çamur deryasından kurtulup da bahçeye kapağı atıncaya kadar heyheyler geçirdim.

    Nuri Bey’in odasında bermutat ahenk berdevam…

    Tiz, pürüzsüz, falsosuz hanım sesleri; bunları idare eden üstadın pişkin kemanı…

    Rasttan fasıl geçiyorlar;

    Gene bir gülnihal aldı bu gönlümü,
    Simü ten, gonca fem, bibedel, pek güzel…

    Çarü naçar, saz ve ses mayna oldu. Nuri Bey’i bir tarafa çektim ve çıtır çıtır söylettim:

    Sinekemani

    1 – Hariciye Nezareti’nde memurdum. Sabahleyin yüzümü yıkadım mı, akşamcıların limonlu içmek itiyatları kabilinden biraz jimnastik. Şöyle gülle ile vücudu yerine getirdim mi saz başına.

    İlk sazım kanundur; sonra, ut, keman. Bir musiki faslı, neticede daire. Nezarete öğleden sonra giderdik. Erken giderseniz kimse bulunmaz. Cuma tatil; pazarı hak getire; çarşambaları da meclisi hâs günüdür; gidilmez.

    Alaturka 10 vapurile döner dönmez doğru Kuşdili Çayırı. Ya sandalda kürek çekmek yahut Kurbağalıdere’de ve Fikir tepesinde hava almak, dolaşmak.

    Serde gençlik var; arkadaşlar çok. Spor, gezme, falan amma musiki iptilası da aşkın. Hocam, Tellalzade’nin güzide çıraklarından Kadıköylü Ali Bey’di.

    Meşk için uğramazsam, (sen de mi yan çiziyorsun?) diye başlar. Kaçamak yapmadığım zamanlar karşısına geçerim. O zatı şerif, bir defa okumaya başladı mı gözlerim dolar, dünyayı unuturdum. Çayıra gelirdim ki incin top oynuyor.

    Kurbağalıdere, çınarın altındaki kahvede, barfiks, paralel, trapez halkaları vardı. Arkadaşlar gelirlerdi. Ekseri Cuma günleri Rona’nın, cimnastik muallimi Faik Bey, Yıldız kumandanının oğlu Mazhar Bey (Çamlıca’da kazaen vurulan Mazhar Paşa) gelirler, cimnastik yaparlardı.

    Bazı akşamları da, şimdiki Fenerbahçe kulübünün karşısındaki köşkün bahçesinde toplanırdık. Oraya Rıza Tevfik, Selim Sırrı Bey, Sıhhat Müzesi Müdürü merhum Doktor Hikmet Bey gelirlerdi.

    Bazen de Kuşdili’nde, havuzlu kahvede, sabık İstanbul Maarif Müdürü Saffet ve biraderi Kemal Bey, mütercim Feyzullah Bey toplanırlar, cimnastik yaparlardı.

    İçimizde en iyi gülle kaldıran Kemal Bey, en güzel trapez yapan da acizdi.

    Bir de, derede, Yoğurtçu’dan, Moda’dan, Fenerbahçe’ye sandal gezintileri ve yarışları yapardık.

    Cimnastik, keman çalmama mani oluyordu. Nihayet en ehveni ve muvafıkı olarak işi futbola döktük. Bazı günlerde, akşamlara kadar beygir cimnastiği yapardık.

    Futbola başladıktan sonra, ilk zamanlar, Rum, Ermeni, İngilizlerle eksersiz kabilinden, Moda çayırında oynardık.

    Sonra bir Türk kulübü yapmaya kalktık. Elbiselerimiz şıktı.

    Göğsünün önü, yakası, kol kapakları beyaz, gövdesi kırmızı yünlü kumaştan gömlekli, beyaz pantolonlu bir kostüm intihap ettik; başladık oynamaya, o zaman bu gibi şeyler tabii memnu. Bile bile işe giriştik. Hafızamda yanılmıyorsam ilk oyuncular şunlardı:

    Mehmet Ali Bey, biraderi Neşet Bey, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa Efendi, Arapzade Emcet Bey, Topçu Zabiti merhum Cevdet Bey, Bahriyeli Fuat Bey, Konstantin Efendi, Daniş Bey, Şevki Bey, bir de aciz, Baba Tahir’in Fransızca (Servet) gazetesi takdiramiz bir makale yazmış, fırsattan bilistifade Köçeoğlu Andun isminde birisi bizi curnal ediyor. Reşat Bey içimizde olduğu için, Kadıköyü’nde Veliaht Reşat efendi himayesinde bir kulüp teşkil etmiştir. Diye yukarıya çıktık.

    Kuşdili karakolu komiseri Azmi Efendi bir sabah bize geldi. Top oynayanların isimlerini zabtedecekmiş. Daha bir çok aza da var.

    Oyunculardan 11 kişinin ismini yazdı. Arkasından, Reşat Danyal, Mehmet Ali, Emcet Bey’leri Zaptiye Nazırı Şefik Paşa çağırdı.

    Nefi hakkında irade bile çıkmış. O zaman Şefik Paşa’nın iyiliğini inkar edemeyiz. Mesele oyundan ibarettir, şayanı ehemmiyet bir şey yoktur diye işi halletti.

    Musiki hocam, hanende Ali Bey vefat edince Tophaneli Sabri Bey’den meşke başladık. Bundan da başımıza bir badire çıktı.

    Sabri Bey şehzade Kemalettin efendinin müezzin başısı imiş. Kemaleddin Efendi’nin müezzini içtimalar yapıyor, başına adamlar topluyor diye jurnal edilmişiz. Birleştiğimiz yeri bu hafta şurada, öteki hafta burada, değiştirerek tehlikeyi savdık. Bilenlerin hatırındadır ya, o zaman üçten fazla olundu mu kapıyı çalar dağıtırlardı.

    Kışın ekseriya ava giderdim. Sair zamanlarda da Kadıköyü’nde, Kadifeli birahanenin üstünde, yahut Mühürdar gazinosunda bilardo oynardım.

    Şimdi başlıca zevkim ve meşgalem Şark Musiki Cemiyeti’mize gitmek, evime gelen arkadaşlarla ve talebelerimle vakit geçirmek, diğer zamanlarda da bahçemin ağaçlarile ve çiçeklerile uğraşmaktır.

    Öteden beri, (Say bağı) ile müçtemian keman çalmanın alafrangaya mahsus olduğunu, alaturkada mümkün olamayacağını iddia edip dururlar. Ben bu kanaatin yanlış olduğunu ispat etmek için çok çalıştım. Talebelerimle verdiğimiz konserlerde görüldüğü üzere buna da muvaffak oldum.

    2 – En sevdiğim semt Kadıköy ve hala sevdiğim Yoğurtçu’dur. Bu evde hatta şimdi oturduğumuz bu odada doğmuşum. Ben evimden şaşmam. Apartman ziyade olsun.

    3 – Neye merakım olduğunu maaziyadeten anlattım galiba. Spor cimnastik, sonra musiki.

    4 – Biz eski sporculardan olduğumuz için kadında da sıhhat ve tenasübü endam taraftarıyım. Allah her güzeli başka yaratmıştır. Beyazın da kumralın da esmerin de güzeli olur. Niçin seçmeli. Güzel güzeldir. Ukalalığı hiç sevmem. Kadının en birinci şartı göründüğü gibi bulunmak ve cali olmamaktır.

    Vekarını muhafaza eden sporcu hanımlarımızı çok takdir ediyorum. Züppelerden fersah fersah kaçıyorum. Bana da hak veriniz; hata mı ediyorum?

    5 – Eskilerde aradığım bir şey varsa gençlik. Akşam oluyor. Günden güne gidiyoruz. Geçen günler hayal oldu.

    Bir de en başlıca istediğim, musikimizin taalisi, kıymettar musiki eserlerini, herkesin seve seve takdir ettiklerini ne zaman göreceğim? Benim başlıca arzum, eski klasik musikimizi umuma telkin etmektir. Bu sebeple bedava konserler veriyoruz.

    Bugün, ekseriyetin baş tacı olan hanende Münir Nureddin Bey, klasik musikiyi kimse anlamıyor diye harcı alem şeyler okuyor. Okuyuşunun sanatkarane olduğunda şüphe yok. Fakat okuyuşlarında içten terennüm ettiği eski tesir yok.

    Bunun sebebi de, ihtimal, herkes zevkine varmıyor diye klasik eserleri okumadığından ve harcı alem eserlere rağbet olduğundan… Mamafih, bu hususta halk da mazurdur. Zira klasik parçaları anlamak için çok dinlemek, istinas etmek, sonra lezzet almak lazımdır. Münir Bey de pek haksız değildir.

    6 – Bugün 25 yaşında olsam eski yaptıklarımı yapardım; fakat biraz daha düşünerek.

    Sermet Muhtar Alus

  • Fakir ve Küçük Bir Fenerli

    Fakir ve Küçük Bir Fenerli

    Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali feci bir yangına kurban gittikten bir sene sonra, yani 1933 yılında kulüp bir eşya piyangosu düzenledi. Çelebi Zade Sait Tevfik Bey, aynı yıl yayınlanan Olimpiyat dergisinde bu organizasyona dair göz yaşartıcı bir hatırasını naklediyor. Fakir ve küçük bir Fenerli, sizi tek bir çivisi ile yarattığı duygu seline sürüklüyor…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    1933 Eşya Piyangosu

    Fenerbahçe kulübümüzün yeni başlamış olduğu büyük stadın ikmali için büyük bir eşya piyangosu tertip ettiğini geçen sayımızda karilerimize bildirmiştik. Kulübün bu piyangodan en büyük gayesi, şehrimize gelen ecnebi takımlara karşı yirmi bin kişinin asri bir saha hazırlamaktır. Bundan başka piyangoda kazanılan hediyeler arasında Avusturya-İngiltere rövanş maçını görmek için Viyana seyahati, Afrika olimpiyatları için İskenderiye’de hazırlanan mermer stadın sene-i devriyesinde bulunmak, yeni Balkan olimpiyatları için Atina’ya gidecek Türk kafilesine refakat, Varna plajlarında her sene yapılan deniz eğlencelerine iştirak edilecek, şehrimizin maruf sayfiyelerinin en güzel otellerinde birer hafta ikişer kişi istirahat edebilecekler. Sinema, banyo ve stadyumların, mevsimin karneleri dağıtılacak.

    Bu güzel eğlenceler ve seyahatler arasında otomobil, motosiklet, bisiklet, müteaddit oda takımları, dikiş, fotoğraf ve daktilo makineleri, elbiselikler, hediye yekununu (3000)e çıkarmaktadır.

    İşte bu büyük eşya piyangosunun faaliyeti etrafta duyulduğu zaman satış merkezi olan (Zeki Rıza) mağazası her gün sabahtan akşama kadar dolup boşalıyor. Bu mektepler arasında nazarı dikkati celbedecek bazı hadiseler de gözden kaçmıyor.

    Tek Bir Çivi

    Mesela geçen hafta bir akşam yağmur altında fazla yol yürümüş olduğu üzerindeki ıslaklıktan anlaşılan genç bir talebe mağazadan içeri girdi ve iki bilet istedi. Şahsi vaziyeti hiç de bu tek lirayı verebilecek bir şekil arz etmiyordu.

    Bu fedakar gencin belki bir iki haftalığını bu işe hasretmesinden çok fazla müteassıs olduğumuzdan kendisine dönerek :

    • Size bir otomobil çıkmasını temenni ederiz, dedik.

    Bu lakırdıyı duyan muhatabımız genç talebe, biraz gülümsedi ve bu cümleyi söyleyene:

    • Gelenbevi Lisesi’nde okuyorum, evim Fatih Atpazarı’ndadır. Buraya yayan geldim ve tekrar yine aynı şekilde avdet edeceğim. Gayem otomobil kazanmak değil, yeni yapılacak yirmi bin kişilik tribünde fakir ve küçük bir Fenerlinin tek bir çivisi bulunmasıdır. Bu fırsatı şimdi elde ettiğimden çok memnun olarak dönüyorum, dedi.

    Mektepli kasketini çıkararak etrafı selamladı ve kapıyı çekip gitti.

    Ekşi ve Bozuk

    Yine aynı günlerin bir sabahında arkadaşım Mahmut ile büyük müesseselerden birinin müdürü olan kuvvetli bir spor muhibbine müracaat ediyorduk. Bu arkadaşımız her maçta galebemizi ister ve bu neticeyi almamız için bütün kuvvetiyle yardım edeceğini de daima vadederdi.

    Kapıda haylice bekledikten sonra sıra bize geldiğinden içeri girebildik. Bir, iki havai cümlelerden sonra esasa giriştik. Adamın yüzü biraz ekşidi, bozuldu, ve :

    • Vallahi malum ya kriz çok fazla, yoksa sporu candan himaye etmek isterim, diyerek yeleğinin cebindeki bozukluklardan iki iri beyaz seçerek bize uzattı.

    Mahmut ve ben birbirimize bakarak desteden tek bir tane bilet ayırdık, kendisine ellerimiz titreyerek uzattık.

    Kapıdan çıkarken yine aynı müdürün sesi duyuluyordu.

    • İnşallah gelecek ay da geliniz, bir tane daha alabilirim.

    Fenerbahçe “O” Talebelerin Kulübü

    Şu halde gelecek ay, yine iki buçuk saat dışarıda intizardan sonra bir elli kuruşluk bilet yine satabilecektik. İşte bu gayretten sonra bu müdür de bizim tribüne ancak bir çivi çakabilecek, fakat neticede o müdür yeni tribünün hamisi gibi stadyuma kurulacak ve zavallı talebe de duvar kenarlarında yine yağmur altında maçı seyredecek değil mi?

    Fakat bu olmayacak, bize en fazla yardım eden mektepliler, size de tribünlerde rahat maçı seyretmeniz için yerler hazırlanacak…

    Çelebi Zade Sait Tevfik / Fakir ve Küçük Bir Fenerli

  • Yaşasın Fenerbahçe

    Yaşasın Fenerbahçe

    Dünya dört sene sürecek ve cephe gerisini de perişan edecek büyük bir savaşa doğru sürüklenirken İstanbul da bu gerilimden nasibini alıyordu. Bununla birlikte spor faaliyeti de bir yandan devam etmekteydi. Halka “Yaşasın Fenerbahçe” nidaları attıracak bir maç, 25 Mayıs 1914 tarihinde bugünün Fenerbahçe Stadyumu olan İttihat Spor Kulübü’nde oynandı.

    O gün yalnızca Fenerbahçe’nin maçı yoktu. Aslında maç bir organizasyonun parçasıydı… Maliye Nazırı Cavid Bey’in himayesinde ve riyasetinde bir “Çiçek Eğlenceleri” düzenlendi. Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile birlikte Fenerbahçe Başkanı Hamit Hüsnü Kayacan, Salah Cimcoz ve Reji Whittall gibi Kadıköy’ün ünlü simalarının da tertip heyetinde bulunduğu organizasyonda birbirinden ilginç oyunlar oynandı. Aşağıdaki resimde göreceğiniz yumurta yarışı da bunlardan biriydi.

    Yaşasın Fenerbahçe

    Fenerbahçe İngilizlere Karşı

    Oyunlardan sonra, Fenerbahçe ile Armstrong, Telefon ve Rumblers İngiliz takımlarının karması karşılaştı. Gelin detayları İkdam gazetesinden okuyalım.

    Saat beş buçukta futbol müsabakasına başlandı. Fenerliler birinci kısmı pek iyi oynuyorlardı. Muhacimlerden Hikmet Bey’in iyi bir hücumu az kaldı bir sayı yapıyordu. İngilizler de fena değildi. Hemen beş dakika geçmeden muavinlerden Sabri Bey’in çektiği güzel bir “şut” ile Fenerbahçeliler bir gol yapmaya muvaffak oldular. İngilizlerin bundaki hatası kalecilerine ait idi. Çünkü kaleden iki adım kadar ileride durmuştu. Bu birinci sayıdan sonra, İngilizler Fenerlileri iyice sıkıştırdılar, rüzgar da onlara yardım ediyordu. Oyunun birinci kısmı hitam buldu.

    Tevzi-i mükafattan sonra nüzzâr avdet ettiler. Futbolun ikinci partisi başladı. Alelusul kaleler değiştirildi. Bu defa İngilizler pek ziyade faaliyet gösteriyorlardı. Bir aralık bu faaliyeti ifrada vardırdılar. Ve muhacim Galip Bey’i düşürdüler. Bu hareket nizama muhalif addedildiğinden Fenerbahçelilere İngiliz muhtelit takımının kalesine on iki adım mesafeden bir serbest vuruş hakkı bahşolundu. Sol muhacim Hikmet Bey’in pek şedid ve mahirane bir havalesiyle Fenerliler ikinci bir sayı yapmaya muvaffak oldular. Her taraftan (Yaşasın Fenerbahçe) nidaları yükseldi.

    Artık bu ikinci sayı İngilizleri fena halde asabileştirmişti. Galip gelmek ümidi kendilerince zayi edilmiş olduğundan hiç olmazsa berabere kalmak arzusuyla ve bütün kuvvetleriyle hücuma başlamışlardı. Bu gayret neticesinde İngilizler bir gol yapmaya muvaffak oldular. Bundan sonra futbolda pek mahir ve çevik bir oyuncu olan Galip Bey topu önüne aldı. Yavaş yavaş iterek tam kalenin hizasına geldiği sırada şedit bir havale ile üçüncü bir gol daha yapmaya muvaffak oldu. Her taraftan bir alkış tufanı koptu. Fenerlilerin bu fevkalade muvaffakiyeti herkesi neşelendirdi. Bundan sonra hiçbir taraf gol yapamadı. Vakt-i muayyenin hitamı hakem tarafından tefhim olunmakla oyuna nihayet verildi. Üç gole karşı bir gol ile Fenerbahçeliler galip geldi.

    İki seneden beri İstanbul şampiyonluğunu muhafaza eden Fenerbahçelilerin şu muvaffakiyeti her türlü takdir ve tahsinin fevkindedir.

    25 Mayıs 1914 / İkdam Gazetesi
    Fenerbahçe Spor Kulübü hatıra defterinde 11 Mayıs 1914 (Rumî) gününe dair not : 11 Mayıs Pazar: Maliye Nazırı Cavid Bey himayelerinde “Çiçek Bayramı” Fenerbahçe, İstanbul İngiliz Muhtelitini 3-1 yenmiştir.
    Yaşasın Fenerbahçe
    Tasvir-i Efkâr gazetesinde iki takımın kadrosu

    Kadro ve Kupa

    Fenerbahçe bu maça aşağıdaki kadro ile çıktı

    Kaleci : Arslanyan Efendi

    Müdafi : Arif (Şehit) ve Galip (Kulaksızoğlu) Beyler,

    Muavin :Süreyya (Mithat), Sabri (Çerkes), Nüzhet (Baba) Beyler,

    Muhacim : Miço (Dimitropoulos), Nuri (Otomobil), Wilhelm (Kohlhammer), Sait (Selahattin Cihanoğlu) ve Hikmet (Topuzer) Beyler.

    Maçın sonunda Fenerbahçe’ye “Osmanlı İttihat Mektepleri 11 Mayıs Sene 330 Müsabakası Hatırasıdır” yazılı gümüş bir kupa verildi.

    Ertesi gün yayınlanan Sabah gazetesinin “10 Lira kıymetinde” demesine karşılık Tanin’de “20 Lira değerinde” olduğu belirtilen bu güzel hatıra, 18 sene boyunca Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’ndeki müzesinde sergilenecek, 1932 yılında yerinde kocaman bir boşluk bırakarak, diğer bütün zafer hatıraları ile birlikte yanacaktı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Atatürk Fenerbahçe Stadı’nda!

    Atatürk Fenerbahçe Stadı’nda!

    3 Mayıs 1918 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’ni ziyaret etti ve kulübün hatıra defterine o meşhur satırları yazdı. Buraya kadar olan kısmı hepimiz biliyoruz… Bilmediğimiz şey, 3 Mayıs 1918’de Atatürk’ün Kadıköy’de başka bir yere gidip gitmediği… Daha doğrusu bugüne kadar bilmiyorduk fakat artık biliyoruz! Yazımızın başlığı “Atatürk Fenerbahçe Stadı’nda!” çünkü o gün Mustafa Kemal Paşa sadece lokalimizi ziyaret etmedi. Anafartalar Kahramanı ve sonraki yılların vatanı kurtaran Başkomutanı, günün bir kısmını da aziz yuvamızda, Fenerbahçe Stadı’nda geçirdi!

    Bülent Batu’nun zihnimize yaptırdığı egzersiz sayesinde, 4 Mayıs 1918 tarihli gazeteleri araştırdık ve bir de ne görelim! Tasvir-i Efkar gazetesinde, bir önceki gün Fenerbahçe Stadı’nda (dönemin İttihat Spor Kulübü) yapılan “Mektepliler İdman Bayramı” anlatılmış. Ve oradaki isimlerin içinde Mustafa Kemal Paşa da var.

    Kadıköy’ün ve Fenerbahçe Stadı’nın Türkiye tarihindeki önemi, ciltler dolusu esere sığmayacak kadar büyük. Fakat kurumların ve kulüplerin bunun hakkını verebildiğini söylemek oldukça zor. Sizleri haber metniyle baş başa bırakmadan önce (kısa vadede pek ümitli olmamakla birlikte) bu anlayışın değişmesini temenni edelim… Tarih, 3 Mayıs 1918… Atatürk Fenerbahçe Stadı’nda!

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    İdman Bayramı

    Maarif-i Umumiye Nazırı Vekili Ali Münif Bey’in himayesinde Darülmuallimin-i Aliye’nin tertip ettiği üçüncü Mektepler İdman Merasimi Mayıs’ın üçüncü Cuma günü öğleden sonra Kadıköy İttihat Spor Kulübü’nde icra edilecektir. Evvelce Pazar günü de bayrama devam ettirilmesi düşünülmüş ise de bilahare bundan sarf-ı nazar edilmiştir. Merasime öğleden sonra ikide başlanacaktır. Merasime yalnız davetliler ellerindeki davetiye varakalarıyla kabul edilebileceklerdir.

    Köprüden 12.45’te hususi bir vapur hareket edecektir. Ayrıca 12.15’te ve saat birde postalar da vardır. Akşam avdet için 5.30’da Haydarpaşa’dan, 5.45’te Kadıköy’den vapur vardır. Mektepler talebesi ile beraber izdiham hasıl olmamak için öğle üzeri ilk vapurların tercihi münasip olur. Akşam avdet için hususi vapur ilavesi imkanı hasıl olunca malumat verilecektir.

    Atatürk Fenerbahçe Stadı'nda!

    Mektepliler İdman Bayramı

    Dün Kadıköy İttihat Spor Kulübü’nde Maarif Nazırı Vekili Ali Münif Bey’in taht-ı himayelerinde bilumum mekâtib-i iptidâiye ve taliye-i resmiyenin iştirakiyle Darülmuallimin-i Âliye tarafından tertip edilen bir ilkbahar müsameresi icra edilmiştir.

    Müsamerede Şehzade Abdülhalim Efendi Hazretleri, Maarif Nazırı Vekili Ali Münif Bey, ordu kumandanlarından Mustafa Kemal Paşa, maarif müsteşarı profesör Schmidt, İstanbul Vali Vekili İzzet, Tedrisat-ı Tâliye müdür-i umumisi Muslihiddin Adil Beyler ve ekabir-i memurin-i mülkiye ve askeriyeden birçok zevat ile şehrimizdeki bilumum resmî mektepler talebe ve muallimini hazır bulunmuşlardır.

    Bu seneki ilkbahar bayramı geçen seneye nispetle umumiyet itibariyle pek mükemmel olmuştur. Müsamerede Darülmuallimin muallim ve talebelerinden mürekkep bir heyet teşrifat vazifesini ifa eylemekte idi. Med’uvvîn ve mekatib talebesi öğle zamanında kulüp meydanına dahil olmaya başlamışlardır. Saat ikide mekatib-i umumiye kısmı iptidaiyelerinin geçit resmine ibtidar olunmuştur. Mekatib-i mezkure huruf hece sırasıyla ber-vech-i ati yek diğerini takip eylemekte idi:

    Darülmuallimin Tatbikat Mektebi, Galatasaray, İstanbul, Üsküdar, Davutpaşa, Kadıköy, Kabataş, Mercan, Nişantaş, Vefa Sultanileri, Darüleytam Kadıköy Şubesi, Erenköy, Akşemseddin, Barbaros, Bayezid, Reşitpaşa, Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Sultanhamam, Rüşdiye, Hoca İshak Efendi, Sultan Selim-i Salis, Şehit Niyazi Bey, Kadıköy Aziziye, Ömer Naci Bey, Fatih, Kasımpaşa, Köprülü, Mahmut Şevket Paşa, Mecidiye, Sultan Mustafa-i Salis, Mimar Sinan, Namık Kemal Bey Numune mektepleri. İmalat-ı Harbiye Usta Mektebi.

    Resmî geçidi müteakip merasime iştirak eden mektepler, meydanlıkta aynı sırayı muhafaza ederek ahz-ı mevki eylemişlerdir.

    Mekteplere terfik edilen mihmandarlar Darülmualliminin şimdiki talebesi meyanından tayin edilmiş idi.

    Oyunlar

    Bu sırada Ertuğrul mızıkası tarafından Marş-ı Sultanî terennüm edilmiş ve hazirun tarafından kaimen istima edilmiştir. Ba’dehu Selim Sırrı Bey’in kumandası altında olarak mekatib talebesi tarafından aletsiz muhtelif harekat-ı bedeniye icra edilmiş ve onu müteakip bacak arası top oyunu başlamıştır. Bu oyun fevkalade heyecanlı ve meraklı olmuşsa da küçük oyuncuların birbirine karışmasından dolayı netice anlaşılamamıştır.

    Saat üçte talebe meydanlıktan çekilmiş ve yerlerini atideki mektepler aksam-ı taliyesine terk etmiştir:

    Darülmuallimin-i Âliye, Galatasaray, İstanbul, Üsküdar İttihat ve Terakki, Davutpaşa, Kadıköyü, Kabataş, Gelenbevi, Mercan, Nişantaşı, Vefa Sultanileri, İmalat-ı Harbiye Mektebi..

    Mekatib-i mezkure de Selim Sırrı Bey’in kumandası altında olarak muhtelif harekat-ı bedeniye icra etmişler ve onu müteakip baştan aşma top oyunu oynanmıştır. Bu oyunda Kadıköy Sultanisi talebesi birinciliği kazanmıştır. Saat dörde yirmi kala taliye talebesi tarafından aletli harekat-ı bedeniyeye başlanmış ve ezcümle mania atlamak, sırık üzerine tırmanmak, çerçeve çevirmek gibi harekatta ibraz edilen fevkalade maharetler nazar-ı takdiri celp eylemiştir. Saat dördü on geçe müsamerenin sabırsızlıkla beklenilen en canlı meşgalesi hulul etmişti. Darülmuallimin talebesinden bazı efendiler tarafından şayan-ı dikkat bir maharetle zıbline raksı icra edilmiştir. Selim Sırrı Bey’in buradaki muvaffakiyeti hazirun tarafından pek sürekli ve samimi alkışlarla karşılanmış ve Maarif Nazırı Vekili Ali Münif Bey bizzat oynanan mahale kadar giderek Darülmuallimine iki kupa ihda etmiştir. Müsamereye saat dört buçukta hitam verilmiştir.

    Tasvir-i Efkâr / 4 Mayıs 1918


    4 Mayıs 1918 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesi
    Atatürk Fenerbahçe Stadı'nda!
    İlgili haberde Mustafa Kemal Paşa | Atatürk Fenerbahçe Stadı’nda!

    Yeni Bir Belge Daha

    Aşağıdaki çok kıymetli belgeye T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı arşivinde rastladık. Milli Eğitim Bakanlığı’nın davetiye listesinin bir müsveddesi olan evrakta, Mustafa Kemal Paşa ismi yok. Olmaması da dönemin protokolune göre gayet doğal… Bununla beraber, yukarıda anlattığımız gibi, büyük komutan, 3 Mayıs 1918 yılında hem Fenerbahçe Stadı’nda bulunmuş, hem de Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret etmişti. Sizleri bu muazzam belgeyle ve Barış Kenaroğlu‘nun transkripsiyonuyla başbaşa bırakıyoruz.

    Atatürk Fenerbahçe Stadı'nda!

    Kadıköy Kuşdili’nde bulunan İttihad ve Spor Kulübü’nde yapılacak Mektepler İdman Bayramı’na davet edilen devlet idaresindeki şahısların isimleri

    Belge Tarihi : 17.07.1336 Hicri (Miladi : 28.04.1918)

    Maarif-i umumiye nezareti dairesine mahsus müsvedde

    28 Nisan 1334 (1918)

    Darulmuallimin Müdürü Servet Bey tarafından tebliğ olunan esame-i cenab-ı nezaretpenahiler üzerine

    -Sadrazam ve Dahiliye Nazırı devletlu fehametlu Talat Paşa Hz.

    -Şeyhülislam ve Evkaf-ı Humayun Nazırı devletlu mehabetlü Kazım Efendi Hz.

    -Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı devletlü Enver Paşa Hz.

    -Maliye Nazırı devletlü Cavid Beyefendi Hz.

    -Adliye Nazırı ve Şura-i Devlet Reisi Devletlu Halil Beyefendi Hz.

    – Hariciye Nazırı devletlü Ahmed Nesimi Beyefendi Hz.

    – Posta Telgraf ve Telefon Nazırı devletlü Haşim Beyefendi Hz.

    -Meclis-i Ayan Reisi Rıfat Beyefendi Hz.

    -Meclis-i Mebusan Reisi devletlü Hacı Adil Beyefendi Hz.

    -Bahriye Nazırı devletlu Cemal Paşa Hz.

    -Maarif-i Umumiye Nazır-ı sabıkı ve Kastamonu mebusu devletlü Ahmed Şükrü Beyefendi Hz.

    -Hazret-i Şehriyari atufetlu Selahaddin Ali Beyefendi Hz.

    -Damad-ı hazret-i Şehriyari atufetlu Abdülhamid Beyefendi Hz.

    -İttihad ve Terakki Cemiyeti Katib-i Umumisi atufetlu Mithat Şükrü Beyefendi Hz.

    Üçüncü Mektepler bayramı bu sene taht-ı himaye-i acizanemde mayısın 3. Cuma günü saat bir buçukta Kadıköy Kuşdili’nde İttihad Spor Kulübü’nde icrası mukarrar

    Üçüncü mektepler bayramına teşrif buyurulması rica, ol babda

    Bu cihetle arz olunan yevm ve saatte mezkur kulübe

    *Vapur: Köprü / Kadıköy İskelesinden saat yarımda hareket edecektir.


    Bugüne kadar Mustafa Kemal Atatürk’ün 3 Mayıs 1918 tarihinde Fenerbahçe Stadyumu’nda olduğunu belirten tek bir kaynak vardı: Tasvir-i Efkâr gazetesi. An itibariyle ikinci kaynağa da erişmiş bulunuyoruz.

    4 Mayıs 1918 tarihli Zaman gazetesi ve “Ordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa!”

    Bu haberle birlikte “Mustafa Kemal Atatürk’ün (gazetelere yansıyan) Kadıköy’e ilk gelişi” bir kez daha 1918 tarihine sabitlenmiş oluyor. Öyle zannediyoruz ki Kadıköy Belediyesi yetkilileri artık bu tarihin hakkını vereceklerdir.

  • Vasıf Çınar

    Vasıf Çınar

    Vasıf Çınar, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyet devrimlerinin önemli isimlerinden biriydi. Kendisi kamuoyunda daha çok “Altay’ın kurucularından” olarak bilinse de aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bir üyesidir. Vasıf Çınar, 1925 yılında Saruhan Mebusu iken Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kuşdili Lokali‘ni ziyarete geldi ve aşağıdaki satırları kaleme aldı. Rüştü Dağlaroğlu‘nun bizlere ulaştırdığı yazı, Atatürk’ün de çok yakını olan bu müthiş vatan evladını anma vesilesi olsun istedik.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe Spor Kulübü Hatıra Defterinden

    Azası olmakla derin bir iftihar ve meserret duyduğum Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret ederken mühim tesirler altında kaldım. Memleketimde ilmî ve mazbut esaslar dahilinde hakikî bir spor terbiye ve hayatını inkişaf ettiren bu kıymetli kulüp beynelmilel müsabakalarda gösterdiği kudret ve kabiliyet ile bütün milletin samimi alaka ve muhabbetini kazandı.

    Türk vatanı dahilinde yaptığı seyahatler, müsabakalar şamil ve umumî bir hale-i muhabbeti kendi gençlerinin ve azasının mütesanid gayretleri ve nezih sevgileriyle kazandı. Bütün bu kıymetleri kazanan müessese, müntesiplerine mefharet ve şeref bahşeden bir varlıktır.

    Türk gençliği için kuvvetle ümit ve temenni ettiğimiz zinde, azimkar bir ruh ve iradeyi yaratacak, payidar bırakacak bu gibi âmilleri takdir ve tergip etmek her duyan ve anlayan için vazifedir. Bu vazifeyi düşünerek kulübe yardım edecek bütün müesseseler ve şahsiyetlerin kıymetli bir varlığa karşı esirgemeyeceklerine kanî olduğum devamlı sevgileri Fenerbahçe’yi bütün bir milletin çok sevdiği ve icabında kıskanacağı bir mevcudiyet haline getirecektir, buna eminim. Bu derin emniyetle kulübüm için daima muvaffakiyet ve şuurlu mesai beklerim. Azası için de sıhhat ve saadet temenni ederim.

    22/5/925, Saruhan mebusu Vasıf

    Vasıf Çınar
    Fenerbahçe Spor Kulübü Hatıra Defterinde Vasıf Çınar’ın yazısı.
  • Vizörün içindeki Kuşdili

    Vizörün içindeki Kuşdili

    İstanbul Araştırmaları Enstitüsü (Suna ve İnan Kıraç Vakfı) arşivinden muhteşem bir Kadıköy fotoğrafı çıktı. İlk gördüğümüz andan beri “Vizörün içindeki Kuşdili bize ne anlatıyor?” sorusunu sorduk ve tabii ki en güzel yanıtı Alican Küçükcan ağabeyimizden aldık. Muhteşem bir fotoğraf ve bir o kadar muazzam bir yazı… “Keyifli okumalar” demeden önce belirtmeden geçmeyelim; fotoğrafın bulunduğu İstanbul Araştırmaları Enstitüsü çalışanlarına ve özellikle Furkan Sevim beyefendiye saygılarımızla…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Bir Ressam ve Bir Düş

    Bahariye’de, bir köşkün cihannümasından Kuşdili, Hasanpaşa ve Acıbadem’e baktığımızı düşlüyorum, hani derler ya! uyandığında gerçekmiş hissi veren bir düş. Önümüzde uzanan görüntü hünerli bir ressamın elinden damlamış adeta. Her fırça darbesi bin bir özenle vurulmuş tuvale: 

    Buradan Karacaahmet’e kadar uçsuz bucaksız servi ormanının hışırdadığını biliyoruz. İlerisi göz görebildiği yere kadar hep mezarlık. Kuşdili çayırında eğlenenler hayatla ölümün sınırında olduklarını hiç düşünmüyorlar. Gülüyor, söylüyor, top oynuyorlar. Daha geçen hafta pazar günü Moda Futbol Kulübüyle, İngiliz Bahriyelileri İmogene kıran kırana bir maç yaptılar burada. Bu hızlı gösterinin galibi 1-0’lık sonuçla Moda oldu.. 3000 meraklı, kalesinde nefis plonjonlarla birçok şutu kurtaran Alex Sophiano’yu çılgınca alkışladı. Sophiano,hakemin  düdüğünden sonra omuzlarda taşındı. 

    Solumuzda uzanan ahşap denizinin altındaki Kuşdili çayırında sadece top oynanmadı. O geniş alan,  Kadıköylülerin hava almaya çıktıkları, ağır faytonların, ıhlamur ağacından yapılma geniş landoların cirit attıklarını, çayırda kurulan panayırda, şimdi tarih olmuş şerbetçilerin, kağıt helvacıların, muhallebicilerin, baloncuların ceplerinin şiştiği, yeldirmeli, maşlahlı güzellerin boy gösterdikleri, kısaca Kadıköy havalisinin eğlendiği geniş bir seyran yeri olmuştur. 

    Fenerbahçe Lokali

    Bu resim geçen yüzyılın başlarına ait. Tam da, Üsküdar kumandanı Bedirhani Ali Şamil Paşa, erkekleri Kuşdili’ne, kadınları Yoğurtçu’ya  pay etmeye uğraşıp, feryadını kimseye dinletemediği günler. Çayırın Kurbağlıdere kıyısına Galatalı Hamdi Reis’in çalgılı gazinosu kurulacak. Hamdi, evvelinde Galata’da kumar kahvesi işletmiş, Abdülhamit’in meşhur yaveri Fehim Paşa’nın adamlarından. Bu gazinonun yanında birkaç yıl sonra Fenerbahçenin lokalini göreceğiz. 

    Lokal bahçe içerisinde ve iki katlı olacak. Fotoğrafta yerleri boş ama, dış kapıdan girince sağ tarafındaki açıklığa tenis kortları yapılacak sonrasında. Bina inşa edildiğinde dereye bakan kapısı, köşede piyanosu olan, maroken koltuklu genişçe bir salona açılacaktır. Solda iç içe olan iki soyunma odasında, Zeki Rızalar, Alâlar, Kadriler çubuklu formalarını giyecekler. Suat, karbeyaz pantolununu, tişörtünü giyip, kortta raket sallayacaktır. Üst kattaki müzede kupalar, resimler ve hatıraların çerçevelenmiş halleri duracak. Fenerbahçe Kulübünün minnetsiz idmancısı, sarı lacivert forma altında bütün sporları yapmaya ve yaymaya çalışmış; kayıkhanede sandalları kalafatlayacak, korttaki fileleri eliyle örecek kadar fedakar Fenerbahçeli Galip, 6 Haziran 1932 günü lokal yandığında en çok gözyaşı dökecek olan sporcu olacaktır. 

    Fenerbahçe Lokali, alevlere teslim olmadan önce ulvi bir görev için koluna pazubant takmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya silah ve cephane sevkinin yapıldığı bir istasyon, Cumhuriyet yolunda ise önemli bir ‘yapı’taşı olmuştur. Ulu Önderin lokali ziyareti bu binada yaşanmış önemli dakikalardandır. 1920 yılında Hamit Hüsnü’nün lokalin yanına yaptıracağı kayıkhanede çok sayıda kürekçi filizlenecektir. 

    Fenerbahçe futbol takımı bu fotoğrafın içindeki sahalarda oyununu geliştirdi. Üzerine seneler sonra Dereağzı tesislerinin kondurulacağı Kördere Çayırı, Kurbağlıdere’nin hemen yanındaki Gemici çayırında Fenerbahçe idmancılarının izleri vardır. 

    Papazın Bahçesi

    Resmin sağ gerisinde, fotoğrafçı vizörünü biraz daha çevirseydi Kadıköy’ün ‘ehli diller yatağı’ denilen Papazın Bahçesini görecektik. Orası, doğanın yeşil sessizliğine meftun Ahmet Rasim’in müdavim olacağı, ağaçlar altında bir cennetti. Bahçeye bahar akşamları bülbül dinlemeye gelen çok olurdu. Ahmet Rasim orda etrafına şair Andelip, Eyüplü Neş’e, Muhsin, Borazan Tevfik, Ayı Raşidi toplar, alem yapardı. Papazın Bahçesinde bülbül sesi dinleyenler,  birkaç sene sonra, bahçenin hemen yan parseline yapılacak sahada, Fenerbahçeli sporcuların futbol sahasında icra edecekleri ahenkli sesleri duyacaklardı. Kurbağalıdere’nin doğusunda kalan bu alan vaktiyle Kardinal Andon Hassunyanın uhdesinde olduğu için bu ismi almıştı. 

    Fotoğrafın tarihinin 1905 civarı olduğunu tahmin ediyorum. Aşağıda, Kurbağlıdere yolunda,  bir sene kadar sonra 1906’da Göztepe istasyonunda vurulan Şehremini Rıdvan Paşa’nın katilleri yakalanacak ve apar topar Selimiye kışlasına götürülecekler. 

    Kurbağlıdere çayırında top peşinde koşanlar bu derdestten habersiz birçok maç yaptılar. Eski başkentin ilk futbolcularını şehire tanıtan La Fontaine’in Kadıköy Futbol Kulübü, “Harrier” denizcileriyle bu sahada yaptıkları sıkı gösteri maçı üzerinden yıllar da geçse de hep anılmıştır.

    Kadıköylüler 

    Ünlü besteci, Fenerbahçeli futbolcu Cafer Çağatay’ın babası Ali Rıfat Çağatay Yoğurtçu Köprüsü’nü geçince sol kolda kalan bir eve taşınalı bir sene bile olmamış daha. Köprü, fotoğrafın ortalarında beliren ahşap haliyle karşımızda.. Derenin iki yakasını kavuşturan ilk gerdanlık 30’lu yıllarda betona dönecek. Köprü, üzerindeki parke zemini, tramvay rayları, kendine hiç de yük olmayan, sırtından atladıktan sonra Bostancı’ya dek gidecek motrislerle eşsiz görüntüler verecekti. Kadıköy kumluktan kalkan tramvay arabalarına binip, bu civarda araçtan ineceklerden biri de (Ceylan) Bedri olacaktır. Bedri, sırasıyla Papazın çayırı, Silahtarağa, Union Kulüp, İttihadspor, Fenerbahçe Stadı isimleriyle bilinecek stadın tam karşısında oturacaktır. Futboldan sonra mesleği dişçiliğe dönecek, ilk milli maçımızın sol açığı Bedri’nin muayenehanesi Altıyolağzı’nda eskiden postahane olarak kullanılan sarı bir binadaydı. Binanın mimarı ilk futbolcularımızdan meşhur Hasan’ın babası Mehmet Ağaydı. 

    Fondaki yükselti Çamlıca tepesi.. İrtifa kaybederek yaklaşınca, Acıbadem’deki ortodoks kilisesinin apak halini farkediyoruz..Hemen sağında, pek seçemesek de :)  Kadıköy sularının çıktığı kaynak Üçpınar var. Abdülhamidin Başhafiyesi Ahmet Paşa’nın Peynirci Çiftliği denilen arazisinden geçen üç derecikle kucaklaşıp, Gazhane üzerinden Kadıköy çeşmelerine ulaşıyor bu ‘ab-ı hayat’.

    Bu hayat suyundan içenlerden biri de “Black Stocking” takımının ilk ve tek maçında  on birde kendine yer bulabilmiş  Sinekemani Nuri’dir.. Üstat, Namık Kemal’in küçük kardeşi Naşid Bey’in kızıyla evlidir. Fotoğrafçı, panoramik görüntü için makinesini ayarlarken Nuri belki de, Yoğurtçuçayırı caddesi 40 numaralı evinde, göğüse yaslanması sebebiyle ‘sinekeman’ adını almış kemandan battalca aletini çalıyordur. Ömrünü jimnastiğe ve musikiye  adamış olan Nuri Bey kalben Fenerbahçeliydi. Türk Sanat Musikisi’nde dev bir isim olarak kabul edilen, sarı lacivertlilerin ele avuca sığmaz sağ açığı Münir Nureddin ise Yoğurtçu çayırının karşısındaki evde oturmaktadır. 

    Fotoğrafın kadrajında kanat çırpan, buradayım diye uçuşan epeyi ayrıntı olduğu malum, onları da başka bir Kadıköy klişesi altında yakalar, konuştururuz efendim; sağlıcakla…

    Alican Küçükcan

    Vizörün içindeki Kuşdili