Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – I”
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
MİLLET MEKTEPLERİ BUGÜN MERASİMLE AÇILACAK [1]
Millet mektepleri bu akşam açılıyor… Bu mekteplere ait bütün ihrazat dün ikmal edilmiştir. Her mektep birbiriyle rekabet edercesine süslenmiştir. Birçok mekteplerde elektrik tesisatı harici cephelerine kadar teşmil edilmiştir. Bu akşam mektepler baştan aşağı tenvir edilecektir. Maarif Müdüriyeti’nin tamimi üzerine dün mekteplerde tedrisat icra edilmeyerek çocuklar tezyinat ve müsamere hazırlıklarıyla meşgul edilmiştir.
Halkın kaydolunmak üzere mekteplere müracaatı son dereceyi bulmuştur. Yalnız dün akşama kadar İstanbul tarafındaki mekteplere müracaat edenler on bini mütecavizdir. Kadıköy mıntıkası müfettişi İzzet Bey, Kadıköyü’nde açılan 73 dershaneye yazılanların üç bini tecavüz ettiğini bildirmiştir.
Kadıköy’de her mektepte bugün beşten sekize kadar muntazam bir program tahtında müsamereler verilecektir. Bu müsamerelere erkân-ı hükümet, mebuslar ve diğer zevat ve çocuk velileri davet edilmiştir. Üsküdar Askeri Fırka Kumandanlığı da bu merasime mızıka gönderecektir. Resmi küşadı müteakip haziruna muallimler, cazip bir numune dersi vereceklerdir.
Elektrik alamayan mekteplerin tenvir vasıtaları da Üsküdar Kaza Heyeti tarafından temin edilmiştir. Bu heyet Üsküdar Kaymakamı’nın riyasetinde bu sabah da toplanacak, bir noksan olup olmadığını kontrol edecektir.
Vali Vekili ve Maarif Emini ve Müdür Beyler ve diğer Vilayet Heyeti azası mekteplerin resmi küşadında bulunacaklardır. Bugün Taksim Meydanı’nda bulunacak olan bilumum yatılı mektepleriyle lise izcileri ve ilk mektepler talebesi Vali Bey’le Maarif Müdürü Bey’in nezareti altında, ellerinde Devlet Matbaası’nda bastırılan afişler olduğu halde mekteplere tamim edilen Türk harfleri marşını söyleyerek Bayezid’e kadar gelecekler ve muhtelif tezahürat yapacaklardır. (…)
TESELLİ KABUL ETMEZ BİR ACI [2]
Maarif Vekili Necati Bey’i Kaybettik
Karilerimize bir matem haberi vermekle müteellimiz!
Sevgili Necati’nin ansızın hastalandığını, kendisine apandisit ameliyatı yapıldığını dün yazmıştık. Maalesef hastalığın teşhis edilmemesi genç ve değerli bir inkılap uzvundan memleketi mahrum etmiş, zavallı Necati dün öğleye doğru hayata gözlerini yummuştur.
Cumhuriyet hükümetine, Büyük Meclis’e, Cumhuriyet Halk Fırkası’na, irfan ve gençlik âlemine, bütün kan ve fikir ailesinin efradına taziyetler arz ederiz.
MERHUM NECATİ BEY’İN TERCÜME-İ HALİ [3]
Mustafa Necati Bey 1894 senesinde İzmir’de doğmuştu. Tali tahsilini İzmir İdadisi’nde bitirdikten sonra İstanbul’a hukuk mektebine girmiş, buradan çıktıktan sonra da İzmir’de Darülmuallimin ve Darülmuallimat’ta muallimlik almak suretiyle maarife intisap etmişti.
1915’den 1918 senesine kadar İzmir’de hususi Şark Mektebi müdürlüğünde bulunmuş, burada şimdi Moskova elçimiz olan Vasıf Bey’le beraber çalışmıştır. Bu arada İzmir-Aydın demir yolları hukuk müşavirliğinde çalışmış, dava vekâleti yapmıştır. 1919’da İzmir’in işgali üzerine milli mücadele teşkiline dâhil olarak İstanbul’da (şimdi Büyük Millet Meclisi Reisi) Kazım Paşa hazretlerinin kumandan olduğu mıntıkada kuvayı milliye müfrezeleri kumandanlığında bulundu ve Anzavur takibatına iştirak etti. 1920’de Saruhan mebusu olarak Büyük Millet Meclisi’ne geldi ve bir müddet sonra Kastamonu İstiklal Mahkemesi’ne reis olarak Samsun-İzmir arasındaki sahada milli mücadelenin muvaffak olmasında kıymetli hizmetler etti. 1923’te İmar ve İskân ve Mübadele Vekâleti’nin teessüsünde hem amil, hem bu vekâletin ilk vekili oldu ve bilahare İsmet Paşa kabinesinde Adliye Vekâleti’ne geçti ve kabine çekilirken Necati Bey de istifa etti. Bir müddet sonra Hamdullah Suphi Bey’in yerine Maarif Vekili oldu.
NECATİ! [4]
İnkılap neslinin kulaktozuna bir hançer saplandı. İstiklalin müebbet temelini kurmaya çalışan irfan amelesinin neşeden ve feragattan kalbine ilk matem çöktü. En büyüğümüzün yüreğinden en küçük bana kadar şu hudutların içinde dışında ürpermeyen benlik kalmadı. Çünkü ziftten zifirden bir haber patladı: Maarif Vekili’nden evvel büyük ve civanmert olan Necati öldü!
Büyük ve civanmert insanlara karşı ecelin ne sefil ne korkak ne kelbi olduğunu bilirdim ama bu kadar kahpeliğini hiç işitmemiş, görmemiştim.
Necati o gönül mânialarından idi ki her kımıldanışında etrafında ve arkasında binlerce taze ve temiz kalp harekete gelirdi. Akdenizin bu tatlı esmer evladına yalnız İzmir, sade Ankara değil fakat bütün inkılap tarihi ağlayacaktır.
Ameliyat muvaffakıyetle neticelendi. Fakat yüksük kadar küçük bir kör olası kör bağırsak bir cihandan büyük ve Türk adı kadar sağlam Necati’yi aldı götürdü. İnsan hayatın bu anlaşılmaz sırları önünde ve kulaktozuna yediği hançerin acısı altında kızamıyor, ağlayamıyor, inanamıyor… Demek bu ölüm sahidir.
Necati! Uzun senelerimin en has, en mahrem, en mert dostu!
Necati! Demek sahi öldün. Vah bize! Vah bize.
ZAVALLI NECATİ [5]
Elime kalemi aldım. Fakat ne yazacağımı bilmiyorum. Maarif Vekili Necati Bey’in bütün arkadaşlarını şaşırtan nagihani ölümünü “Vakit” karilerine nasıl anlatabileceğimi bir türlü tayin edemiyorum.
Evet, henüz otuz dört yaşında aslan gibi kuvvetli bir genç aramızdan çekilip gitti. Daha cumartesi günü Maarif Vekâleti’ne gidenler Necati Bey’i Vekâlet masası başında 1 Kanunisani için büyük bir şevk ve heyecan ile çalıştığını görmüşlerdi. Çünkü 1 Kanunisani günü her tarafta olduğu gibi Ankara’da da Millet Mektepleri’nin resmi küşadı yapılacaktı.
Necati Bey aylardan beri yaptığı hazırlıkların mesut neticesini o gün alacaktı. Maalesef talih en büyük milli bir bayramı teside hazırlanır gibi aylardan beri Millet Mektepleri’nin küşadını temin için çalışan Necati’ye bu emelinde yar olmadı.
Millet Mektepleri’ni 1 Kanunisani’de açmaya hazırlanan Necati, bugün vakitsiz bir ölümün bedbaht darbesine uğradı.
Necati Bey belki ideal bir Maarif Vekili olmak için icap eden teknik bilgilere tamamen sahip değildi; fakat mektepçiliğin bir ihtisas işi olduğuna, her işi ehline vermek lazım geldiğine samimi olarak kani idi. Bu kanaat üzerinden yorulmak bilmeyen bir gayret ile çalışmayı kendisine şiar edinmişti.
Fazla olarak İzmir’in Yunan işgaline geçtiği günlerde anayurdundan ayrılarak milli harekâta iştirak etmiş, mücahede-i milliyenin her safhasında fedakarane bir gayretle çalışmış, uzak ve yakın bütün arkadaşlarının hürmet ve muhabbetini kazanmıştı.
Bu itibarla memleket ve millet Necati’nin istikbalinden daha çok hizmetler bekleyebiliyordu. Yazık ki insafsız ölüm bu ümitleri kırdı.
Dün Millet Meclisi koridorlarında Necati Bey’e tehlikeli bir apandisit ameliyatı yapıldığı şüyu bulunca herkeste derin bir teessür uyanmıştı. Bütün arkadaşlar sıhhi vaziyeti hakkında malumat almak için birbirine soruşturuyordu.
En doğru haber olarak yirmi dört saatlik bir tehlike devri bulunduğu anlaşılıyordu. Ameliyattan sonra yirmi dört saat iyi geçerse ölüm tehlikesinin bertaraf olacağı söyleniyordu. Fakat çok yazık ki bu son ümit boşa çıktı. Aradan yirmi dört saat geçmeden Necati kayboldu.
Zavallı Necati ölümüne takaddüm eden bütün geceyi Millet Mektepleri’ne ait tertibat ve teşkilattan bahsederek geçirmiştir.
Son nefesinde de “1 Kanunisani, 1 Kanunisani!” diyerek gözlerini kapamıştır.
Bu hal Necati’nin ruhunda vatan ve vazife aşkının ne kadar derin bir surette kökleşmiş olduğunu göstermeye kâfi geliyor.
NECATİ’NİN ÖLÜMÜ KARŞISINDA [6]
Hayatımda, bu kadar umulmayan bir felaketle karşılaştığımı bilmiyorum!
Telefonda onun ölümü haberini alınca ellerim titredi, boğazım kurudu; boğuk bir sesle tekrar tekrar sordum. Kalbim bu zalim habere bir türlü inanmak istemedi.
Fakat matemli bir sesle inildeyen kısık, muttarit telefon darbeleri bu acı hakikati bütün çıplaklığıyla haykırıyordu:
“Necati’yi kaybettik! Necati’yi!”
Her kara haber gibi bu felaket haberi de doğru çıkmıştı…
Evet, bu bir hakikat idi…
Daima hayat ve ümit dolu gür sesinin akisleri daha kulaklarımızda titrerken, bu zalim hakikatle karşılaşıyorduk! O kadar genç, o kadar dinç, adeta bir hayat kaynağı gibi taşkın bir insanı birdenbire aramızdan eksilmiş görmek, umulmaz bir faciadır, yarabbi…
Bu ani felaket darbesi altında dimağım hala uyuşuk duruyor… Bu dost ölümünün kalbimde açtığı yara, sanıyorum ki ilelebet kanayacak!
Şu perişan satırları yazarken, Ankara’da onun taze mezarı başında samimiyetle ağlayan sesleri duyuyorum…
İnkılabın zaferi için onunla aynı safta çalışan insanların, en büyüğünden en küçüğüne kadar, ne derin bir matemle sarsıldıklarını çok yakından hissediyorum…
Milletin gözyaşlarıyla ıslanan bu muazzez mezar üstündeki çiçekler, altında yatan ölünün temiz, asil ruhu gibi, henüz terütaze duruyor…
Eğer şu dakikada Ankara’da olsaydım, mezarının başında diz çöker ve kalbimin hıçkıran sesi ile ona derdim ki:
“Necati, sevgili dost, inkılabın aziz çocuğu!
Asil ruhunla, açık alnın ve temiz vicdanınla, milletinin ve yüksek, ne muhterem bir mevki kazandığını görüyor musun?
Mertliğine, insanlığına hayran olarak sana candan bağlanan dostlarının kalbinde daima yaşayacağını anlıyor musun?
Daha hayattan nasibini almadan, inkılabın kuvvetli omuzlarına yüklettiği mukaddes vazifeleri tamamlamak saadetini daha görmeden, zalim ecel seni kara topraklara çekti götürdü!
Orada sevgili ananın kolları arasında sakin ve müsterih uyu. Türk gençliği ölümünle saflarında açılan boşluğu doldurmak için daima senin bu aziz hatırandan kuvvet alacak…”
ONUN ÖLÜMÜ [7]
Bir yanar dağ, ansızın söndü…
Aylardan beri hazırlandığı bayram, meğer onun son günü imiş…
Bir Kanunisani’yi tesit için toplanan taburlar, onun tabutu arkasına dizildi.
Necati Bey’in ölümü kadar hiçbir ölüm, bana ölümü bu kadar korkunç göstermemiştir. Bu zeybek huylu ve zeybek boylu vatan çocuğunu toprağa düşüren pençenin rüzgarı, bütün Türk elinin bağrından geçti.
Onu bir kere, heyecanla bir nutuk söylerken dinlemiştim:
Dağ dağa vuruyor sandımdı!
Bu genç ölünün matemi karşısında acı acı düşünüyorum: Aylardan beri, tababet, Londra’da bir ölüyü yaşatırken, Ankara’da bir diriyi öldürüyor!
İşte matemimizin asıl teselli bulmayan tarafı!
GALATASARAYLILARIN TAZİYETİ [8]
Galatasaray terbiye-i bedeniye Kulübü riyasetinden:
“Ani vefatı devlet ve millet için bir zıya olan, bütün maarif erbabını derin hüzünlere düşüren Kulübümüzün Fahri Reisi Necati Bey’in ebedi gaybubeti, Galatasaraylılar için büyük bir matem teşkil ediyor.
Galatasaray Kulübü, kıymetli reisinin vefatından dolayı samimi teessürlerini ilan ederken, merhumun ailesi efradına, hükümet ve mesai arkadaşlarına da taziyetlerini arz eder.
Galatasaray Kulübü bu matemini izhar için bir ay müddetle bütün spor faaliyetini tatil etmiştir.”
BUGÜNKÜ SPOR FAALİYETİ [9]
Bugün şehrin muhtelif mahallerinde spor müsabakaları yapılacaktır. Evvelce tafsilat verdiğimiz bu müsabakaları sporcu karilerimize bir defa daha hatırlatalım.
Kadıköyü’nde Fenerbahçe üçüncü takımı, Bahriye futbol takımı ile Fenerbahçe birinci takımı, Süleymaniye birinci futbol takımı ile.
Taksim Stadyumu’nda Beşiktaş birinci takımı, Bursa muhtelit takımı ile.
Eskrim salonunda Vılıç maçlarının finali, flöre maçlarının iptidası.
REİSİCUMHUR HAZRETLERİNİN TEŞEKKÜRLERİ [10]
Ankara, 4 (A.A.) – Riyaseticumhur kâtibi umumiliğinden:
Reisicumhur hazretleri, Maarif Vekili Necati Bey’in vefatı münasebetiyle taziyet telgrafnameleri göndermek suretiyle derin teessürlerine iştirak buyuran zevatı kirama, ilim müesseselerine, sair memleket teşkilatına bu hazin vesile ile izhar buyurdukları yüksek hissiyattan, büyük bir vatansevere karşı beslenilen samimi muhabbet nişanesinden dolayı teşekkürlerinin iblağına Anadolu Ajansı’nı tavsit buyurmuşlardır.
BEŞİKTAŞ 6 – 3 BURSALILAR [11]
Dün İstanbul oldukça kesif bir spor faaliyetine şahit oldu.
Taksim, Kadıköy ve Eskrim salonunda yapılan müsabakalar oldukça hararetli bir alaka uyandırmıştır.
Her tarafta kalabalık bir halk kitlesi tarafından seyredilen bu maçlar İstanbul’un spor meraklılarına zevkli bir gün yaşattı.
Taksim’de
Taksim’de Beşiktaş birinci futbol takımı Bursa muhtelitiyle karşılaştı. Şüphe yok ki ehemmiyetli bir temas teşkil eden bu maç ciddi bir alaka ile karşılanıyordu. Çünkü kalabalık bir seyirci kümesi sahanın etrafını kuşattı.
Oyun heyeti umumiyesiyle cazip, ahenktar ve tam manasıyla zevkli oldu. Her iki taraf da güzel oynadılar. Beşiktaş oyuncularından ekserisinin idmandan mahrumiyetine mukabil Bursa oyuncularının antrenman üzerinde olduğu göze çarpıyordu.
Netice itibarıyla Beşiktaş 6-3 Bursa takımına galip geldi.
Kadıköyü’nde
Fenerbahçe-Süleymaniye maçı heyecanlı oldu.
Tarafeyn şu teşkilatla sahaya çıkmışlardı.
Fenerbahçe:
Hüsnü, Nejat, Füruzan, Kadri, Sadi, Reşat, Alâ, Muzaffer, Zeki, Fikret, Refik
Süleymaniye:
Mansur, Necdet, Sadi, Vecihi, Selahattin, Yusuf, Sabri, Sadi, İhsan, Necati, Halit.
Oyun heyeti umumiyesiyle Fenerbahçe’nin hakimiyeti altında oynandı ve Sarı-Lacivert takım 10-0 galip geldi.
SÜLEYMAN NAZİF’İN MEZARINDA [12]
Dün büyük şair üstat Süleyman Nazif merhumun aramızdan müebbeden ayrıldığı günün üçüncü yıl dönümüne müsadifti. Nazif merhumun Edirnekapı şehitliği karşısındaki mezarı, dün bazı dostları ve irfanına müştak mektepliler tarafından gözyaşlarıyla ziyaret edilmiştir.
“Dinim kinimdir” ve “Ruhum, benim oldukça bu imanla beraber üç yüz sene, dört yüz sene, beş yüz sene bekler” şaheserlerinin kaili olan büyük ölünün mezarı başında toplananlar arasında Filorinalı Nazım Bey’le birkaç muhibbinden başka ne yazık ki kendi hemneslinden kimseler yoktu. Bu unutkanlıktan şüphesiz Nazif’in duyduğu teessürü, ihtifale gözyaşlarını tutamayarak iştirak eden birçok gençlerin, Darüşşafaka ve Kuleli Askerli Lisesi talebesinden birçoklarının huzuru tadil etmiş olacaktır.
İhtifalde Fatihalar okunduktan sonra, Filorinalı Nazım Bey, derdesti intişar bulunan 200 sahifeye yakın yeni bir eserini hemen tamamen okumuştur. Bu meyanda dahi Abdülhak Hamit, Sami Paşa zade Sezai ve Cenap Şehabettin Beylerin merhum hakkında, vefatını müteakip yazdıkları evvelce intişar etmiş çok müheyyiç parçalar da vardı.
Filorinalı Nazim Bey’i müteakip Kuleli Lisesi talebesinden Şükrü Kaya Efendi tarafından merhumun hayatına dair bazı parçalar anlatılmış ve bütün hazirunun bir an evvel Şehremaneti’nce kabrin inşa ettirilmesi temennileri arasında ihtifale nihayet vermişlerdir.
GEÇMİŞ OLSUN! [13]
Üstadı tıraş Filorinalı Nazım Bey, Tevfik Fikret ihtifalleri kâfi gelmediği için şimdi bir de Süleyman Nazif ihtifalleri tertibine başladı. Dün sine sine yağmaya başlayan bir yağmurun altında üstat, tam 200 sahifelik matbu bir kitap teşkil eden bir nutuk okuyarak ihtifale iştirak edenleri de Süleyman Nazif merhumun ruhunu da doya doya tıraş ve perdah etmiş.
200 sahifelik tıraş, haddi marufu geçtiği için Süleyman Nazif’in ateşin ruhu tahammül edememiş ve mezarında feryada, şikâyete başlamış: “Sükûtu bir mezarın bir derin feryattır müthiş”
Bu müthiş feryadı, şikâyeti göklerde Mikail aleyhisselam duymuş ve şiddetli bir yağmur yağdırmaya başlamış… Süleyman Nazif’in gözyaşları böyle kızgın bir yağmur halinde dökülmeye başlayınca hatip de tıraşı kısa kesmeye mecbur olmuş… Süleyman Nazif merhuma geçmiş olsun!
Bu nutkun içinde benim de ismimi zikretmek lütfunda bulunduğu için ben de makamı teşekkürde şu satırları yazdım.
CUMA GÜNKÜ MAÇLAR [14]
Fenerbahçe birinci ve ikinci takımları Robert Kolej’de maç yapacaklardır. Robert Kolej yalnız atletizmde değil, futbolda da ehemmiyetli bir rakiptir. Bu itibarla Fenerlilerin elde edecekleri netice şayanı dikkat olacaktır. Galatasaraylılar da Taksim Stadyumu’nda bir Rum takımıyla karşılaşacaktır.
Voleybol
Beyoğlu Amerikan Kulübünde voleybol turnuvasının final maçı, Fenerbahçe ve Kabataş takımları arasında yapılacaktır. Galip takım turnuva şampiyonu olacaktır.
Fenerbahçe Müessisleri
Fenerbahçe müessisleri geçen Cuma, Kulübün Kadıköyü’ndeki merkezinde toplanmışlardır. Çok samimi geçen içtimada Kulübün mali vaziyeti tetkik ve şayanı takdir görülmüştü. Eski idare heyetine teşekkür edilmiş ve vazifesine devam etmesi rica edilmiştir.
LİG MAÇLARININ İKİNCİ DEVRESİ MART’A KALDI [15]
(Birinci devrede) Galatasaray mağlup olmamış, Vefa galibiyet almamış, Süleymaniye en fazla yenilmiştir. Fenerbahçe ile Beykoz’un galibi ve mağlubiyetleri makusen mütenasiptir. Galibiyet, mağlubiyet ve beraberliği nefsinde cem eden Beşiktaş olmuştur.
Futbol Heyeti hafta içinde bir karar verdi: Lig maçlarının birinci devresi bitmiştir, ikinci devreye de Mart’ta devam edilecektir. Biz münasip zamanlarda maçların icrasını daha doğru bulmakla beraber, rastgele tehirler yüzünde kulüplerin yekdiğerini gafil avlamamaları için Futbol Heyetinin kati bir karar vermiş olmasını kulüplerimiz ve futbolcularımız hesabına memnuniyetle karşılıyoruz. Bu suretle hiç olmazsa kulüpler hattıhareketlerini tayin edecekleri gibi iyi havalarda hususi maçlar yapılabilecektir.
Birinci devrenin hitamında birinci kümeye mensup sivil ve askeri takımların vaziyetlerini aşağıya dercettiğimiz şekillerle karilerimize arz ediyoruz. Soldaki şekil sivil kümeye, sağdaki ise askeri kümeye aittir.
Her iki şeklin solundaki cetvellerde birinci devre zarfında her takımın attığı ve yediği gollerini adedini bulmak kabildir. Siyah hatların yükseldiği son numara atılan gol adedini, mürabbalı hatların yükseldiği son numaralar da aksini göstermektedir. Mesela Beşiktaş en fazla sayı yapan (18 gol), Süleymaniye de en az sayı yapan (4 gol) takımdır. En fazla gol yiyen Süleymaniye (17 gol), en az gol yiyen de Galatasaray (6 gol) takımıdır.
Her iki şeklin sağındaki cetveller galibiyet, mağlubiyet, beraberlik, puan adetleriyle soldan sağa olmak üzere takımların elde ettikleri dereceleri göstermektedir. Sivil kümede Galatasaray, askeri kümede Kuleli birincidirler.
Siyahlar galibiyet, ufki çizgiler beraberlik, mail çizgiler de mağlubiyet adetlerine işaret etmektedir.
Karilerimiz bu şekilleri bir tarafta saklarlarsa Mart’ta ikinci devre başladığı zaman her takımın vaziyetini kolayca hatırlayabilirler.
Maçların netayicini de ayrıca kaydediyoruz.
AĞA, EFENDİ, BEY, PAŞA [16]
Monsieur (müsyü)nün Türkçesi var mı? Olmasa gerek.
Ağa, sırf Türkçedir. Okuması olmayanlarla taşralarda ileri gelenlere verilen unvandır.
Efendi, halis, muhlis, Yunanca bir kelimedir. “Afthendis” manası asil, necip demek olup Fransızca “Authentique” aynı cezirden geliyor. Bir Osmanlı unvanı olan Efendi, okuryazarlara verilir.
Bey, öz Türkçedir. Vaktiyle hükümdar, emir, prens demekti. O derece müptezel oldu ki zamanımızda aşçı çırağı, seyis yamağı, şoför muavini, hatta külhanbeyi de Bey, belki de beyefendidir.
İngilizce “Sir”, “Gentleman” lakapları da böyle iptizale uğramıştı. “Gentleman” mukabili Fransızca “Gentilhomme” asilzade manasına gelir. “Sir” ise “Sire” şeklinde hükümdar anlamında kullanılır. Demek ki Britanya adalarında herkes kibarlaştı, avam kalmadı. Bizdeki beyler gibi.
Evvelce Bey unvanı resmen tevcih olunurdu; şimdi Paşa’dan başka resmi unvan kalmadı. Bu da jeneral demektir. Sivil paşalar ölünce bu tabir liva, ferik ve müşire muhtas olacak. Eskiden “Çelebi” gibi bazı unvanlar daha vardı. Bunlar unutuldu.
Bu unvan bolluğu arasında “Monsieur”, “Herr”, “Mister”, “Signor” mukabili istisnasız herkese verilen bir kelimemizin bulunmaması gariptir. “Bey” kelimesinde Derebeyliğinden kalma bir şemme var! “Efendi” hem Rumluğu, hem softalığı andırıyor. (Ağa) azıcık cehalet kokusu veriyor. (Müsyü) ise Frenk’i Türkten ayırmaktadır.
Dil kendi haline kalsa Türkiye’de sakin 6 milyon 584 bin 474 erkeğin hepsi (Beyefendi) 7 milyon 75 bin 801 kadının cümlesi (Hanımefendi) olacak. Çamaşırcı Fatma Hanımefendi, ölü yıkayıcı Ayşe Hanımefendi.
Tunalı Hilmi merhum herkese seviyen (Ağa) denilmesi hakkında yedi kanun layıhası vermişti, yedisi de sürekli kahkahalar ve alkışlar arasında reddedildi. Sonra düşündü: Erkeklere (Er) hatunlara (Kadın) deyelim, dedi. Mesela Ahmet Er, Cemile Kadın. Çok şükür kü (Madame) mukabili Türkçede bir kelime mevcuttur: Hanım.
Avrupa’da ileri fikirliler, feministler evli kadınlarla evlenmemişlere ayrı ayrı unvanlar verilmesini, Madam, Matmazel denilmesini kadınlık namına doğru bulmuyorlar ve her ikisine de şamil bizim (hanım) kelimesini pek beğeniyorlar.
Eğer bir kanun bu meseleyi halletmezse ihtiva ettiği kurun vusta kokusuna rağmen (Bey) lakabının umumileşeceğine ihtimal veriyorum. Tunus beyi, Susam bey,, Eflak beyi, Saman pazarında nalbant Ali Bey?
BALO VERECEKLER [17]
Galatasaray Spor Kulübü ile Kadınlar Birliği balo için Vilayet’e müracaat etmişlerdir.
KILIÇLA MÜBAREZE [18]
İstanbul mıntıkası Eskrim ve Boks Heyeti’nden:
28 Aralık 928 tarihinde başlamış olan Eskrim müsabakalarından kılıçla mübareze kısmı itmam edilmiş ve atideki netayici vermiştir:
Beşiktaş’tan Enver Bey 15 müsabakada 75 vuruş vurmuş, 15 vuruş almış, bütün mübarezelerde de galip geldiğinden birinciliği kazanmıştır.
Harbiye’den Kemal Bey 14 müsabakada 8 galibiyet kazanmış, 6 mağlubiyete uğramış, 57 vuruşa mukabil 44 vuruş almış ve ikinci addedilmiştir.
Galatasaray’dan Kamil Bey ise 15 müsabakadan 11’ini kazanmış, 4’ünü kaybetmiş, aldığı 39 vuruşa mukabil 64 vuruş vurmuş ve üçüncü sayılmıştır.
İhtar: Robert Kolej’den Lavrof Efendi bu müsabakalarda 45 vuruşa mukabil 60 vuruş ve 10 galibiyet 4 mağlubiyet ile ikincilik derecesine vasıl olmuş ise de ittifak nizamname-i mucibince derecesi muteber addedilmemiştir.
Cetvelde ikinci Kemal ve üçüncü Kamil Bey’lerin aldıkları dereceler arasındaki fark birinin ayıklama grubuna nispeten zayıf müsabıklar isabet ettiği halde final müsabakalarında Kemal Bey baladaki dereceye liyakat kesbetmiştir.
Netice: Enver Bey (Beşiktaş) 1928 İstanbul mıntıkası kılıçla mübareze şampiyonu, Kemal Bey (Harbiye) İstanbul ikincisi ve Kamil Bey (Galatasaray) İstanbul üçüncüsü derecelerini ihraz etmişlerdir.
Flore müsabakaları 11 Ocak 1929 Cuma günü saat 15’de Beyoğlu Cumhuriyet Halk Fırkası binasının üst kat salonunda intaç edilecektir.
İSTANBUL SPORUNDA GÖRÜLEN HAREKETSİZLİK [19]
Spor hayatımızda umumi bir hareketsizlik müşahede edilmektedir. Her sene bu mevsimde azami faaliyet haddine varan futbol bile, bu sene felce uğramış bir vaziyettedir. Bu ataletin yegâne sebebi olmak üzere elde saha mevcut olmadığını söyleyenlerin nazariyesini tamamen doğru olarak kabul etmek makul olamaz çünkü her sene, gene aynı sahasızlık derdi içinde ve gene bugünkü sahalarda faaliyet gösterildi. Şurası muhakkaktır ki spor, bilhassa futbol İstanbul’da inhitata doğru gidiyor. Memleket sporculuğu için hiç de şayanı arzu olmayan bu hale mani olmak için lazım gelen tedbirin ittihazı lazımdır.
BEYKOZ KULÜBÜ’NDE [20]
Kendi muhitinin menbalarından başka hiçbir istinatgâha malik olmadığı halde azimkârane mesaisiyle memlekette spor noktayı nazarından kıymetli bir mevki kazanan Beykozluların kulüp idare tarzlarında bazı tebeddülat yapacaklarını yazmıştık. Ahiren aldığımız malumata nazaran bu tasavvur mevkii fiile çıkarılmıştır. Kulübün fenni idare şekli, badema selahiyeti vasiayı haiz bir heyet tarafından tespit edilecektir. Bu heyet, fenni hususatta umumi kapitenin de fevkinde olacak ve sporun bilumum şubelerindeki faaliyete müdahale edilecektir. Beykozluları bu heyeti teşkile sevk eden sebep teknik mesailde görülen idaresizlikti.
FENA MI ETMİŞ? [21]
İlk hanım avukatımız Beyhan Hanım bir talâk davasında kocanın vekâletini deruhte etmiş, gazeteci arkadaşlarımızdan biri bunu erkeklik gururuna yedirememiş olacak ki Beyhan Hanım’a hücum ediyor.
Benim fikrimce avukat hanım hiç de fena bir şey yapmamıştır. Evvela kendine şöhret temini için bu en muvafık bir harekettir. Sonra bu talak davasında Beyhan Hanım talak temin ederse hemcinslerinden birini geçinemediği bir erkekle beraber yaşamak gibi bir felaketten kurtarmış olmuyor mu?
Avukat demek bir cincin müdafii demek değil; herhangi bir davada tarafeynden birinin müdafii demektir. Hem, senelerden beri kadınların hukukunu erkeklere karşı gene erkek avukatlar müdafaa ettiler; bundan sonra da kadınlara karşı erkeklerin hakkını biraz da kadın avukatlar müdafaa ederlerse kıyamet kopmaz ya!
Bu hadisenin manası şudur: Beyhan Hanım kadınların elinden erkeklerin çok zahmet çektiklerine kail olan çok munsif bir hanım olduğu için kadına karşı erkeği müdafaa ediyor. Allah böyle avukat hanımların adedini arttırsın.
MİLLET MEKTEPLERİNDE DERS GÖRENLER [22]
İstanbul Vilayeti’nde evvelki gün akşamına kadar açılmış olan Millet Mektepleri dershanesi 2.197 tanedir.
Bu dershanelere devam eden kadınlar “48.453”, erkekler ise “39.442” kişidir.
Millet mekteplerinde yeniden açılmakta olan dershanelerin levazımatını temin için Maarif İdaresi azami faaliyet göstermektedir. Maarif mıntıka müfettişleri; millet mektepleri hakkındaki haftalık raporlarını Maarif idaresine tevdi etmişlerdir. Bu raporda muallimlerin mefkurevi bir aşk ile halkın muhtelif seviyesini daima nazarı dikkate alarak çalıştıklarını ve halkın da heves ve iştiyakla derse koştuklarını beyan etmektedirler.
KULÜPLER ARASINDA BİR TURNUVA YAPILACAKTIR [23]
Lig maçlarının tatilinden sonra İstanbul futbolculuğunda bariz bir hareketsizlik görülmeye başladı. Her memlekette futbol noktayı nazarından azami faaliyet gösterilirken bizde müşahede edilen bu atalet artık nazarı dikkate çarpacak bir hal aldı. Mıntıka Futbol Heyetinin, bu hareketsizliğe mani olmak için, birinci kümeye mensup kulüplerin iştirak edeceği bir turnuva tertip etmek tasavvurunda olduğunu haber aldık. Bu turnuva önümüzdeki bir aylık müddet zarfında yapılacak ve kabil olursa bir günde itmam ve intaç edilecektir.
Galatasaray Kulübü Maarif Vekili Necati Bey merhumun hatırasına hürmeten bir ay tatili faaliyet ettiği için bu turnuvaya iştirak etmeyeceğinden, turnuva Fenerbahçe, Beşiktaş, Süleymaniye, Beykoz, Vefa kulüpleri arasında yapılacaktır. Mıntıka Futbol Heyeti bu turnuva teşebbüsünü ilk içtimaında bir karara raptedecektir.
Bugünkü Maçlar
(…) Bugünkü futbol maçlarının en mühimini Fenerbahçe birinci takımının Robert Kolej’de yapacağı maç teşkil eder. Son haftalar içinde mütemadiyen maç yapmak suretiyle bir eseri faaliyet gösteren Fenerlilerin Amerikan mektebi takımıyla yapacağı maç, her halde zevkli olacaktır.
Kadıköyü’ndeki sahada da Fenerbahçe’nin küçükleri Beyoğlu muhitinde teknik kıymetleriyle temeyyüz eden “Yeniyıldız” takımı ile karşılaşacaktır.
Taksim Stadyumu’nda da Beşiktaş küçüklerinin Vefalı küçüklerle maç yapmaları mukarrerdir.
Voleybol turnuvasının final maçı, bu akşam Beyoğlu Amerikan Kulübünün salonlarında yapılacaktır. Final maçı Fenerbahçe-Kabataş takımları arasında icra edilecektir.
BOKS BİRİNCİLİKLERİ [24]
Sporcuların Gelmemesi Dolayısıyla Yapılamadı
Dün Galatasaray Kulübünün üst salonunda İstanbul Boks Birinciliklerine başlanması mukarrerdi. Boksörlerimizin Rusya’da yaptıkları beynelmilel temaslardan ne gibi istifadeler temin ettiklerini ve memlekette tamimine çalışılan bu sporla uğraşanları görmek emeliyle muayyen saatte Galatasaray Kulübünde birçok meraklılar toplanmıştı. Üst salona kurulan mükemmel bir “Ring” İstanbul birincilikleri maçlarına ehemmiyet verildiğini ve hazırlıkların itmam edildiğini gösteriyordu.
Fakat muayyen saat geldi, geçti, akşam oldu. Ve Galatasaray Kulübünün kapısına dikilen gözler bir boksör kafası göremediler.
Sporcu beylerin toptan mazeretlerinin ne olduğu meçhuldür. Fakat malum olan bir nokta vardır: Galatasaray Kulübünün üst salonunda dövüşmenin Rusya seyahati kadar cazip olduğu, Rusya’ya habersizce ne için gittikleri sualine maruz kalan boksörlerden ekserisi, Federasyon reisinin sözleriyle hareket ettiklerini söylemişlerdi.
Bu efendilerin federasyon reisinin sözlerini ne kadar dinlediklerini, bu zatı beş ring karşısında elleri böğründe bırakmaları, kâfi derecede ispat eder.
Birde “Boks neden sönüyor?” diyoruz. Zavallı boks… Sönmesin de ne yapsın?
(Futbolda) Fenerbahçe birinci takımı Robert Kolej takımını mağlup ettiği gibi üçüncü takım da “Yeni Yıldız” takımını 5-2 yenmiştir.
DARÜLBEDAYİ’DE [25]
İstanbul şehrinin bazı müzmin dertleri vardır: Terkos suyu derdi, ekmek derdi, mezbaha, hal, süt derdi… Fakat dertler bunlarla bitmez. Şehrin mühim dertleri arasında bir de Darülbedayi vardır.
Hafta, hatta gün geçmez ki darülbedayide bir mesele çıkmasın.
Kâh rejisör isyan bayrağını çeker, dünyaya meydan okur. Kâh artistler birbirine geçer. Şehir halkı ikide bir can sıkıcı bir dedikodu karşısında bırakılır.
Ekmek, su ve süt derdine katlanmaya mecburuz. Çünkü bunlar birer ihtiyaçtır. Fakat tiyatro derdine neden katlanalım? Şehir halkı Darülbedayi’ye bedava tiyatro binası verdi. Tahsisat veriyor. Her türlü yardımı yapıyor. Niçin? Şehir halkının tiyatro ihtiyacını tatmin etmek, terbiyei fikriyesine hizmet ve onu eğlendirmek için… Yoksa şehrin başına dert olmak için değil…
Sanat için olsa, bu derde katlanalım. Fakat son piyesler göstermiştir ki işin içinde sanat da yoktur. O halde kendi paramızla neden başımıza bir dert alalım?
BETERİN BETERİ [26]
Dün akşam, bir dostumla beraber Kadıköyü’ne gidecektik. Yağışlı bir kış havası içinde, iskeleye geldiğimiz zaman, yolcuların, ip merdivenden karanlık bir kuyuya iner gibi vapura aktıklarını hayret ve dehşetle gördüm…
Bir an durakladım. Vapurla iskele arasından, çırpıntılı, hırçın bir deniz parçası görünüyordu. Bir yanlış adımla, bu kır saçlı, yeşil gözlü canavarın vahşi ağzına düşmek pek mümkündü…
Tüylerim diken diken oldu, elimi arkadaşıma uzattım, gözlerimi yumdum ve titreyerek yürüdüm. Loş, rutubetli, soğuk bir salon. Yolcular, paltoları arkalarında, şapkaları başlarında, eldivenleri ellerinde, yakaları kalkık, sımsıkı dizilmişler. Biz de küçük bir yer bulup, iliştik.
Vakit geldi. Düdükler imdat ister gibi acı acı öttü. Çarklar, vahşi bir denizaygırı gibi esnedi, gerindi, kımıldandı. Gemi, sarsak bir ihtiyar gibi bir ileri gitti, bir geri geldi. Kalktı. Ve dura kalka, kalka dura, biraz da dalgaların ve rüzgârın yardımıyla, neden sonra Kadıköyü’ne geldi.
Meğer vapurdan çıkmak, vapura girmekten daha güçmüş. Köprüde indiğim yokuş, şimdi tersine dönmüştü.
Bu seyahat bana anlattı ki Seyrisefainin yolcuları için yalnız bilet parasına malik olmak kâfi değildir. Biraz canbaz, biraz perendebaz, biraz sihirbaz olmak da lazımdır.
Yolda arkadaşım sordu:
- Nasıl, sizin Boğaziçi vapurlarıyla bizim Kadıköy vapırları arasında fark var mı?
Ona şu fıkrayı anlattım:
“Bir zenginin, çok çirkin bir dalkavuğu varmış. Bir gün bu dalkavuk, Efendisinin huzuruna birini çıkarıp:
- Bu zatın bana pek büyük iyiliği vardır, demiş, kendisine yüz lira ihsan buyurmanızı rica ederim.
Efendi:
- “Nasıl bir iyilik?” diye sorunca,
Dalkavuk:
- “Ah velinimetim” demiş “Bu adamı gördükten sonra, meğer benden de çirkin olanlar varmış, diye teselli buldum!”
Onun gibi, ben de Kadıköyü vapuruna bindikten sonradır ki biraz teselli buldum.
Boğaziçililer… Halimize şükredelim. Beterin beteri varmış!
SPORDA BUHRAN [27]
Memleket sporculuğunun en şayanı dikkat faaliyet merkezi İstanbul’dur. Bugün Ankara ve İzmir’in spor noktayı nazarından İstanbul’a karşı rakip bir vaziyette oldukları kabul edilse bile, bu rekabetin yakın atilerde büyük bir kıymet kazanması muhtemel değildir. İstanbul sporunun memleket sporculuğunun merkezi sıkletini teşkil etmesine nazaran İstanbul sporunun vaziyetini tetkik etmek, umumi vaziyet hakkında hakikata karip bir fikir verebilir.
İstanbul sporunun vaziyeti umumiyesi şudur:
Futbol
İstanbul’da en sevilen spor hiç şüphe yok ki futboldur. Kısa bir müddet içinde halkın azami rağbetiyle karşılaşan futbol, gene bu kısa müddet içinde beynelmilel bir mevki de kazanmıştı. Arkası arkasına kazanılan muvaffakiyetler, atılan iri terakki hatveleri muhitte bariz bir alaka uyandırmıştı. Bu alaka zamanla kuvvet buldu ve öyle bir zaman geldi ki futbol bir nevi milli spor oldu.
Son iki sene içinde İstanbul sporunun gözle görülür bir buhran ve inhitat içinde bulunduğu muhakkaktır. Neşesizlik ve isteksizlik evvela sporculardan başladı ve süratle teşkilata, halka sirayet etti. Bu isteksizliğin esbabı muhteliftir. Fakat bunların e mühimlerini hülasa edelim:
- Şurası muhakkaktır ki futbol, eski samimi ve spora aşkla merbut müntesiplere malik değildir. Bundan 10-15 sene evvelki, umumi harbe ve teşkilatın teessüsüne tekaddüm eden zamanı idrak edenler çok iyi bilirler ki o zaman ve o devirde futbolcular temiz ve menfaatsiz bir hevesle çalışırlardı. Ne bir bankaya kayırılmak emeli ve ne de bedava bir seyahat gayesi, sporcunun kalbine giremezdi. Hâlbuki bugün vaziyet maalesef böyle değildir. Ayağına topu alan, temiz bir sporcu olmaktan ziyade, sivrilmiş bir futbolcu olmak ve bu suretle hayatını kazanabileceği bir yere sahip olmak arzusundadır. Spor, maişet derdiyle karışırsa, sporcu aykırı emeller peşinde koşarsa bundan tevellüt edecek mahzurlar sayılamayacak derecede çok olur. Fakat bunların birleşeceği netice şudur: memleket sporculuğu mahvolur.
- Sayılamayacak kadar muhtelif sebepler dolayısıyla bugünkü sporcu nesilde, matlup azimkarlığa tesadüf edemiyoruz. Son seneler içinde birdenbire parlayan ve sonra anlaşılmayan bahanelerle istidatlarını körleterek futbolu terk eden futbolcuların adedi pek çoktur.
- Saha derdi, kulüp derdi, hakem derdi, velhasıl sporculuğa musallat olan birçok püsküllü belalar sporcunun hevesini ifna ediyor.
İşte İstanbul futbolunu buhran içinde bulunduran sebepler ve işte netayici:
Uzun seneler içinde bir Alaattin, bir Zeki, bir Bekir yetiştiremedik. Öyle ki şu artık ihtiyarladı diye beğenmemeye kalktığımız bu oyuncuları milli takıma koymazsak, onların yarı değerinde adam bulup yerlerine ikame edemeyiz.
Atletizm
Galatasaray, Beşiktaş gibi sivil, Harbiye, Kuleli gibi askeri teşekküllerin himmetiyle bugün atletizmde oldukça canlı bir varlık gösterilmektedir. Bu mesai bugünkü şekliyle devam ederse yakın bir atide memleket bir Atletizm kazanmış olur.
Güreş
Hali hazırda vücuduyla iftihar edeceğimiz sporların başına güreş bulunmaktadır. Yavaş yavaş, fakat emin adımlarla ilerleyen güreşçiler her türlü takdirin fevkindedirler.
Denizcilik
Mergup bir spor olan denizcilik, gayretle çalışan denizcilerin elinde mütemadiyen ilerliyor.
Diğer Sporlar
Eskrim, Voleybol, Boks henüz iptida halindedir. Vaziyetin ıslahı için teşkilat kadar kulüpler ve şahıslara teveccüh eden vazifeler vardır.
BİLDİKLERİM (5) [28]
Evet; daima ileri sürülen bir isim vardı: Fikret…
Bu çocuğun çok genç olduğu halde Muvaffak Bey tarafından iltizam edilmekte olduğu ve bunun federasyon için bir ayıp teşkil edeceği söylenip duruyordu. Hâlbuki biz neleri gönderdik de ne ayıp ettiğimizin farkına varmadık. Benim takririmi Muvaffak Bey hoş görmedi.
Bütün bu hengâmede nazarı dikkatimi celbeden şey “Gol” gazetesinin sahibi Refik Bey’in Beşiktaş takımındaki faal vaziyeti idi. Bu çocuk kâh gençlik, kâh sporun eski başıbozukluk devrinden kalma namüstakir bir itiyat tesiriyle bir iki sene evvel teşkilata karşı isyan etmiş ve ağır yazılar yazmıştı. O zaman bu hareketinden dolayı teşkilatla alakasını kesmişti.
Şimdi iadei alakaya çalışıyor ve bunu da en ziyade Muvaffak Bey istiyordu. O kadar ki bir müracaatı tetkik olunduğu sırada Divanı Temyiz’de azadan Taip Servet’le münakaşa etmişler ve Taip o zaman Muvaffak Bey’i “Refik’i iltizam ediyor” diye itham ederek istifa eylemişti.
Refik’in o zamanki teşebbüsü müsmir olamayacağını anladım. Merkezi umumi reisi Ali Sami Bey de ilelebet bir gencin uzakta kalmasını istemediği için bana mülayim gelen bu mülahazaya binaen o zaman reisi olduğum İstanbul mıntıkası merkezinde Refik Bey’in cezası refedilmişti. Ben Refik’in futbol kabiliyetinin mürtefi olduğundan o kadar emin idim ki bu iadei münasebet kararından hiçbir tehlike sezmedik.
Bu ufak istitrattan sonra hikâyeme devam ediyorum.
Şeref Bey milli takımın teşkili sırasında bizim antrenörden başka sabık milli takım ve halen Galatasaray antrenörü Mister Bill Hanter’in de dinlenilmesini teklif etti. Söz dinlemeyi daima faideli bir şey addettiğim için kabul ettim.
Mart’ın son haftasında bir gün Mister Hanter geldi, biz de elimizdeki futbolcuları yazdık. Birer birer sorduk, mütalaasını beyan etti. Bu meyanda üç şey hatırımdadır.
- Alaattin iyi vaziyette değildir.
- Mehmet Nazif idmansızdır. Bundan sonra yetiştirilemez.
- Refik’ten istifade edilebilir, gidebilir.
Ertesi gün Tot Bela’yı dineldik. Bu adamın etrafındaki şayia Fenerbahçe Kulübünün tamamen nüfuzu altında Zeki’nin emrine tabi olduğu merkezinde idi. Hâlbuki federasyonda söylediği mülahazalar, bilhassa hatırımda kalan bir iki şey bunun tamamen yalan olduğunu gösteriyordu:
- Bedri ihtiyat olarak götürülebilir. Muslih gitmelidir.
- Ulvi, Fehmi’den iyidir. Fehmi üçüncü bir kaleci olarak gitmelidir.
- Ankara’dan Şevki ve Ali gitmelidir.
Bu mülahazaların diğerlerine ne tesir yaptığını bilmem, beni az çok tenvir etti. Yalnız Refik bahsi müstesna… Bu çocuğun eski kabiliyeti gayri kabili inkâr olmasına rağmen artık kendisi futbolda bir “sahifei tarih” olmuştu: Parlak veya sönük!
Bundan sonra reyi hafi ile yirmi üç kişi intihabına karar verildi ve intihaba geçtik… Beş kişinin rey vermesi kadar kolay ne olabilir?
Rey pusulalarını açtık. Ben ârayı tasnif ediyordum. Gördüm ki içimizde üç zat tesadüfen (!) aynı adamlara rey vermişlerdir ve daha garip bir tesadüf olarak bu üç rey Mister Bill Hanter’in reyi idi.
Ben reyler toplanırken bu tesadüfe nazarı dikkati celbettim. Doğrusunu söylemek lazım gelirse tecrübedide bir adama yakışmayacak bir safdillikle ben bunu bir tesadüfe hamlediyordum. Tesadüfen beraber rey verenler Şeref, Orhan ve Abdullah Beylerdi.
Reylerde 18 kişide ittifak etmiştik.
Bu ittifak edilenler: Ulvi, Fehmi, Osman, Galatasaraylı Burhan, Kadri. Beşiktaşlı Hüsnü, Vahyi, Nihat, İsmet. Fener’den Cevat, Galatasaray’dan Suphi, Leblebi Mehmet. Alaattin, Zeki, Kemal Faruki, Muslih, Bedri, Şükrü Beylerdi.
Dörder rey alanlar: Ankara’dan Talat, Selahattin, Galatasaray’dan Latif, Beşiktaş’tan Hayati Beylerdi.
Refik Bey de yalnız üç rey almıştı. Yani dört rey alanlardan bir kısmına ben, bir kısmına Muvaffak Bey iltihak ettiği için bir eksik reyleri vardı.
Muvaffak Bey bu takımın şekli itibariyle noksan olduğunu ve bunun yegâne mesuliyeti reyi hafi teklif eden bana raci bulunduğunu söyledi.
HAVADİS HASRETİ [29]
İstanbul’dan ayrılalı kaç gün oldu bilmiyorum, belki on gün, belki on sene, belki on asır… O kadar uzun geldi ki.
Bahusus mesleği gazetecilik, yani fassallık olanların normal hayata hiç tahammülleri yoktur. Daima hareket, daima hadise ve havadis isterler. Havadis olsun da isterse mübadele işleri düzelecek, düzeliyor gibi sade suya kaynayan havadislerden olsun, ister Çin jenerali Hankkong birbiri üstüne iki çay içti kabilinden gayet mühim havadis olsun, olsun da ne olursa olsun.
Hâlbuki Ankara’da bunlar yok. Herkes işinde gücünde, akşamları dost içtimaları, sonra gene iş. Havadis hasreti kaç gündür içimi yakıyor, ben bir şey yazamadım, bari siz bana bildiriniz, siz ki yüz bin türlü haberin, havadisin ortasındasınız, mesela bana lütfen söyleyiniz:
- Süt işleri ne oldu? Yeni şirket de süt güğümlerini kediye yükletti mi?
- Baytar beyle sıhhat müdürü bey hala halkın kuş sütü içtiğine kani midirler?
- Çeşmelerden hala balık, deve, fil, gergedan, devanası falan çıkıyor mu?
- Kömürcü develeri, kamyonlar gene kanalizasyon çukurlarına batıp boğuluyor mu?
- Otomobiller hala adam doğruyor ve tramvaylar çarpışıyor mu?
- Kadıköy vapurlarının dümenleri gene kopuyor mu?
- İnhisarcılar gene berayı tetkik Avrupa sehayatine çıkıyorlar mı?
- Cabi sokağına asfalt döşendi mi?
- Belediyenin hakkı huzur işi tatlıya bağlandı mı?
- Raşit Rıza “Bizim lokanta” için sabaha kadar izin alabildi mi?
- Köprüden hala para ile mi geçiliyor?
- Tenkihat ve tensikata uğrayan muharrirler Çakır’ın kahvesinde mi pinekliyorlar?
İstanbul’un belli başlı yedek havadislerinden birkaçını sümmettedarik yazdım işte. Zannediyorum ki bu meselelerin halledilmesi İstanbul’un matbuata karşı beslediği teveccühten ileri geliyor, eğer bunlar kati surette halledilmiş olsa gazetelere yazacak havadis kalmayacak. Ve ümit ediyorum ki torunlarımızın torunları yüzer sahifeli ve milyon tirajlı gazetelerini son sistem rotatiflerde çıkarmaya başladıkları vakit bu meseleler gene gazetelerinin en başında bulunacaktır.
Bu noktai nazardan matbuatımız cidden bahtiyardır, nasıl olmasın ki İzmir’de incir, üzüm, elektrik; Zonguldak’ta kömür; Samsun’da fındık; Seyhan Ceyhan, Sakarya boylarında susuzluk; Ankara’da mesken pahalılığı gibi bitip tükenmez, artar eksilmez havadis depoları vardır.
Meksika’da fırkacılık, Çinde jeneral, Balkanlarda komita, Fransa’da skandal, Türkiye’de belediye işleri ve meseleleri varken gazeteciler zeval mi bulur?
VOLEYBOL TURNUVASI [30]
Bu Cuma Ateş-Kabataş Final Maçı Yapılacak
Geçen hafta tehir edilen voleybol turnuvasının final maçı, bu Cuma günü Beyoğlu Amerikan Kulübünün salonunda yapılacaktır.
Final maçı, Fenerbahçe oyuncularından müteşekkil Ateş takımıyla Kabataş takımı arasında yapılacaktır. Müsabaka, İstanbul’un en kuvvetli iki voleybol takımını karşılaştırdığı için çok şayanı dikkat olacaktır.
Ateş takımı, şimdiye kadar yaptığı bütün maçları kazanmıştır. Kabataş takımının Galatasaray’a karşı bir mağlubiyeti olduğu için, Cuma günü yapılacak maçı kazansa bile turnuvanın galibi olmak için Ateş takımını bir defa daha yenmesi lazım gelmektedir. Mamafih “Ateş” takımının çok kuvvetli olması, galebesi ihtimalini çok artırmaktadır.
HAZIRLANAN FİLM [31]
İstanbulumuzun Emsalsiz Güzelliğini Tanıtmaktan Çok Uzaktır
Filmi Satın Almamak Kâfi Değildir. Hariçte Gösterilmemesi için İmha Etmek İcap Eder
Uzun zamandan beri bir Alman operatör tarafından İstanbul menazırını göstermek üzere hazırlanan film nihayet ikmal edilmiştir. Film dün öğleden sonra Ekler sinemasında gazetecilere emanet erkânı, Cemiyeti belediye azasından birçok zevatın huzurunda gösterildi.
Fakat evvelce de yazdığımız gibi ne mükemmel vesait ve ihtisasa, ne de memleket hakkında cüzi bir vukufa sahip olmayan müteşebbisler, muvaffakiyetten çok uzak kalmışlardır.
Emanet namına filmi tetkik eden Hamit Bey ne münferit manzaralar ne de panorama halinde bir şey ifade edemeyen bu kurdelanın satın alınamayacağını bildirmiştir. Esasen operatör mukavele şeraitine riayet ve filmi vaktinde teslim etmediği için mukavele feshedilecektir.
Fakat bu kâfi değildir. Sinemacılığın harikalar yarattığı bu devirde bu film İstanbul manzarasıdır diye gösterilemez. Bu suretle şehrimize gelmek isteyen seyyahları da caydırır.
Şehrin güzelliklerini dünyaya tanıtmak için iyi bir şey yapamıyorsak, bari onun efsanevi şöhretini kırmaktan, hülyavi tasvirini bozmaktan içtinap edelim.
Şehremaneti bu filmi reddetmemeli, satın almalı, fakat imza etmelidir.
BİR GÖÇ [32]
Kar yağıyor ve hava pek kıyasıya soğudu.
Bu mevsim vakıa göç mevsimi değildir.
Fakat buna rağmen dostum “Yusuf Ziya”nın “İkdam”dan “Cumhuriyet”e göç ettiğini gördük. Bu naklin sebebini sorduk.
Ziya dedi ki:
“Malum ya son günlerde fazlaca şişmanladım. İkdam’da her tarafları Celal Nuri Bey kapladı. Sıkıştık, çıktım”
BEDEN TERBİYESİ MEKTEBİNDE [33]
Dün Mükemmel Bir Müsamere Verildi
Çapa’daki Beden Terbiyesi Mektebi’nin birinci sömestrin hitam bulması münasebetiyle dün parlak bir müsamere verilmiştir.
Müsamereye ortaya getirilen Türk bayrağına karşı selam vaziyeti alınarak kaimen dinlenilen İstiklal marşıyla başlandı.
Bundan sonra kız talebeye Matmazel Nerman bir numune dersi tatbikatı yaptırdı.
Memleketimizin her tarafındaki Orta mekteplere dağılarak kendileri gibi cevval ve ateşli vatan anaları yetiştirecek bu hanımlar şiddetle alkışlandılar.
Muallim hanımların orkestra refakatiyle ve cazip figürlerden mürekkep bedii raksları çok beğenildi.
Müteakiben salona erkek talebe geldiler.
Muallim Yanson talebesini bir işaretiyle en hassas bir makine gibi idare ediyordu. On birer kişiden mürekkep iki grup arasında heyecanlı bir futbol maçı icra edildi ve müsamereye nihayet verildi.
Bilahare yemek salonuna geçilerek davetlilere çay ikram edildi.
Müsamereden sonra Beden Terbiyesi Müfettişi Umumisi Selim Sırrı Bey bir muharririmize demiştir ki:
“Şu yaratıcı kabiliyet; bize bir kere daha ispat etmiştir ki Türk nesli bozulmamıştır, iyi idare edilir, iyi yol gösterilirse dünyanın en müterakki milletleriyle atbaşı beraber gidebilir.
Bu sene yerimi Nizamettin Bey’e terk etmekle müftehirim. Gördüm ki İsveç’te üç sene fevkalade bir emek sarf etmiş ve her manasıyla mükemmel yetişmiştir.”
BİRAZ İNSAF [34]
Bakırköy yangını yalnız dört beş evin yanmasıyla neticelendiyse ve yüzlerce vatandaş, bu karda kışta sokak ortasında kalmaktan kurtulduysa bunu, o günkü lodos fırtınasına değil, itfaiye kumandan ve efradının fedakârlığına medyunuz.
Onlar kendilerini alev saçan binaların içine, kızgın duvarların altına atmasalardı ve içlerinden dört beş tanesinin kafası gözü patlamasaydı Bakırköyü’nde yalnız dört beş değil, dört beş yüz ev yanardı.
Bakırköy yangınında enkaz altında kalarak yaralanan itfaiye efrat ve zabitleri harp meydanında yaralanan kahramanlardan farksızdırlar. Her ikisi de vatanı ve vatandaşları muhafaza için kendilerini tehlikeye atan fedakârlardır.
Hâlbuki bu fedakârlığın resmi kıymeti beş liradan ibaretmiş. Çünkü bu insanlara yalnız beşer lira mükâfat verildi. Yanmış bir vücudun, ezilmiş bir bacağın, kırılmış bir kolun kıymeti beş lira öyle mi?
Beş yüz evi yanmaktan, beş yüz aileyi sefaletten, beş yüz bin liralık serveti mahvolmaktan kurtaran bu fedakârlığa beş lira kıymet takdir eden kıymet bilmezlere sesimiz çıktığı kadar haykıralım: Biraz insaf!
VOLEYBOL TURNUVASI [35]
Ateş Takımı Hiç Mağlup Olmadan Turnuva Birincisi Oldu
Beyoğlu Amerikan Kulübü tarafından tertip edilen voleybol müsabakaları, dün aynı kulüp salonunda Ateş ve Kabataş takımları arasında yapılan final maçıyla neticelenmiş oldu. Müsabakalar, baştanbaşa heyecan ve alaka ile takip olunuyordu. Bilhassa final yaklaştıkça ve netice tebellür etmeye başlayınca, maçların etrafında biriken hararet ve alaka da tekâsüf etmeye başlamıştı. Mamafih müsabakaların tarzı cereyanını dikkatle takip edenler, turnuvada şehrimizin en kuvvetli teşekküllerini temsil eden ekipler içinde bilhassa “Ateş” namı altında turnuvaya giren Fenerbahçe oyuncularının neticeye en kuvvetli namzet olduklarını görüyorlardı.
Üç-dört senedir yapılan bütün resmi ve gayri resmi müsabakalarda temayüz eden Fenerbahçeli voleybolcular, Ateş namı altında girdikleri bu turnuvada da hakikaten ateş gibi oynayarak nazarı dikkati celbe muvaffak oldular. Ateş takımının bütün rakipleri yenmek suretiyle finale yaklaştığı sırada karşısında iki kuvvetli rakip vardı: Kabataş, Galatasaray…
Kabataş takımı, Beşiktaş kulübünün voleybolcularını ihtiva eden kuvvetli bir teşekküldür. Galatasaray’a gelince, Kabataş’ı mağlup etmek suretiyle Ateş’in karşısında dömi finale kalmıştı. Ateş-Galatasaray maçında Galatasaray abandone ederek mağlup oldu. Finale Ateş-Kabataş kalmışlardı. Mamafih bütün maçlarını kazanan Ateş’in vaziyeti, Galatasaray’a bir mağlubiyeti olan Kabataş’a nazaran daha çok emindi.
Dün Amerikan Kulübü’nde hakem M. Grodetski’nin idaresinde, bu çok ehemmiyetli maçı yapmak için karşılaşan iki rakibin takımları şöyle idi:
Ateş – Bedi (Kaptan), Yusuf, İsmet, Sadi, Aziz, Lütfi.
Kabataş – İbrahim (Kaptan), Sadi, Edip, İhsan, Vildan, Osman.
İlk devre Ateş’in mahsus faikiyeti altında 12-15 bitti. İkinci devrede Ateş’in tefevvuku daha kuvvetle hissolunuyordu. Nitekim bu devrede Ateş takımının 15 puanına karşı, Kabataşlılar ancak 4 puan yapabildiler.
Ateş takımı bu suretle hakkı olan birinciliği almış oldu. Tebrik ederiz. Yapılan tasnife nazaran Kabataş ikinci ve Galatasaray da üçüncüdür.
FİL VE KADIN [36]
Ayazda, poyrazda çıplak bacak ve açık göğüsle dolaşan, ince bir kombinezonla bütün kış hastalıklarına meydan okuyan şu kadınların mukavemeti şayanı hayret değil midir? Kuvvetli ve dayanıklı olmak şöhretini haksız yere taşıyan erkek, kadına nazaran hakikatte sinekten bile daha zayıftır. Erkek kışa karşı koymak için, vücudunu kalın elbiseyle bir müstahkem kale haline getirmeye mecburdur.
Palto kolları olan bir yorgan ve iç fanilalar vücuda intibak edecek hale getirilmiş birer battaniyeden başka nedir?
Erkek adeta yatağını sırtında taşıyarak yaşayan iki ayaklı bir kaplumbağadır.
Onu giyindirmek için altı yedi koyunun yünü kifayet etmez. Hâlbuki en karışık bir kadın kıyafeti için bir düzine ipek böceğinin salyası çoktur bile!
Erkekler arasında bazı kuvvetli numuneler yok değil. Fakat bunlar o kadar nadir ki kendilerine hususi bir isim verilir: Sporcu!
Sporcu nedir?
“Bir genç kadın gibi, romatizma olmadan veya satlıcana tutulmadan, kış yaz hafif giyinebilen bir erkektir.”
Bütün kıllı ve tüylü hayvanlar ancak tabiatın kendilerine verdiği kalın kürkler sayesinde kış mevsiminin şiddetlerine dayanabilirler. Gerçi fil gibi tüysüz hayvanlar da var. Fakat fil ancak sıcak iklimlerde yaşar ve esasen derisi vücudu etrafında üç dört parmak kalınlığında bir zırh teşkil eder. Bütün canlı mahlûkat içinde ince, pembe, yumuşak derisiyle yaşayabilen insanın dişisi, kadındır.
Netice: Kadın filden bile mukavemetlidir.
ÜÇ SPORCUNUN MACERASI [37]
Dün sabah Adalar ile Kartal arasında garip bir deniz kazası olmuştur.
Dün sabah sporcu gençlerden üçü lodosun şiddetle devam ettiği esnada bir yarış kotrası ile Kartal’dan Heybeliada’ya geçmeye karar vermiş ve denize açılmışlardır.
Sporcu gençler fırtına ve tipinin şiddetine rağmen Heybeliada’ya kadar gelmişler ve bundan sonra tekrar adadan Kartal’a doğru açılmışlardır.
Yolun yarısında kotranın ince direği kırılmış ve kotra tehlikeli bir vaziyette dalgalar arasında kalarak etraftan istimdada başlamıştır.
Bunun üzerine Maltepe ile Adalar’dan motorlar ile imdada gidilerek sporcu gençler kotraları ile birlikte kurtarılmışlardır.
FUTBOL KURBANI [38]
Bir futbol maçı esnasında tekme vurarak sporcu Adil Bey’in vefatına sebebiyet vermekle maznun Askeri Sanayi Mektebi’nden Hüsamettin efendinin muhakemesine dün 3. Ceza Mahkemesi’nde devam edilmiştir.
Mahkeme maç esnasında tekme atanın baiz olup olmadığını tetkik için bir ehli vukuf henüz teşekkül etmemiştir. Ehli vukufun teşkili için muhakeme başka bir güne kalmıştır.
ANKARA’DA 5000 METRELİK MÜSABAKAYI KİM KAZANDI? [39]
Ankara Atletizm Heyeti tarafından, uzun mesafeli bir bayrak koşusu tertip edilmiş ve bu koşuya iki kulüp atletleri iştirak etmiştir.
Havanın fırtınalı olmasına rağmen büyük bir muvaffakiyetle cereyan eden yarış Gazi Çiftliği’nden başlamış, 5000 metre üzerinde cereyan etmiş Gençlerbirliği 32 dakika 30 saniyede birinci, Çankaya 34 dakikada ikinci gelmişlerdir.
ATEŞ! [40]
Akif ile beraber dün tekrar ettim:
“Nur istiyoruz sen bize ateş veriyorsun”
İşte Tatavla yangını! Yine beş altı yüz aile açıkta kaldı.
Şair Eşref merhum bundan yirmi, yirmi beş sene evvel:
“Beladır yangını İstanbul’un nisbet olundukta kalır yanında ehven ateşi Nemrudu nadanın!” beytini söylemiş.
O zamandan beri kim bilir İstanbul kaç defa yandı ve Eşref’in bu sözünün ihtiva ettiği hakikat değişmedi.
Dün Tatavla’da 500 ev yandığını öğrenince düşündüm: İstanbul’da ateş deymemiş mahalle kalmadı ve ateşin bu seyrine nazaran İstanbul birkaç sene sonra artık yepyeni bir şehir olmaya başlayacaktır.
Yazın yangın olduğu zaman: “Efendim üç aydır yağmur yağmadı, ortalık pek kurumuş idi, patlıcan mevsimi de! Onun için ateş çokmuş ve büyümüş!” denirdi.
Son yangında yerde ve damlarda iki karış kar vardı, tahta binalar ateşe karşı en az müteessir bir şekilde ıslak idi, etfaiyemiz yeni vasaitle mücehhez bulunuyordu.
Bütün bunlara rağmen 500 ev yandı. Buna karşı şu cevap verileceği muhakkaktır: “Efendim! Evler ahşap ve sık idi!”
Doğru söz. Lakin oradaki hüner yangını söndürmektir, değil mi?
SEVİLEN SPOR [41]
Yarın, Beyoğlu’ndaki Amerikan Kulübü’nde voleybol ve basketbol maçlarına başlanacaktır.
Memleketimizde henüz taammüm etmeye başlayan bu iki sporun kısa bir müddet zarfında kazandığı alaka çok şayanı dikkat bir dereceyi bulmuş ve hatta geçmiştir.
Hemen hemen bütün erkek ve kız mekteplerinde kabul ve tatbik edilen bu iki spor filhakika karşılaştığı rağbete layık zarafettedirler.
Bilhassa voleybol, yeni yetişen sporcu neslin çok sevdiği bir spordur.
Amerikan Kulübü’nün salonunda başlayan müsabakalar resmi mahiyeti haiz olacak ve İstanbul birincilikleri mevzubahis olacaktır.
Bu sporları idare eden federasyon Türkiye birincilikleri yapıldığı sıralarda bu iki sporun da programa ithali için çalışmaktadır.
KADIN SPORCULAR [42]
Denizcilik ve atletizmle meşgul ve sırf kadınlara ait olmak üzere bir kulüp açılacaktır. Kadınların sporla alakası günden güne arttığı için bu kulübün birçok müntesip kazanacağı şüphesizdir.
VOLEYBOL BİRİNCİLİK MAÇLARI DÜN BAŞLADI [43]
İstanbul mıntıkası resmi voleybol birinciliği müsabakalarına dün başlanmış ve ilk üç müsabakanın neticesi alınmıştır.
Vefa ile Taksim Yeni Yıldız müsabakası 17’ye karşı 30 puanla Vefa takımı tarafından kazanılmıştır.
Fenerbahçe ile Kasımpaşa arasındaki ikinci maçta Fenerbahçe 24’e karşı 37 puanla galip gelmiştir.
Müteakiben Hilal takımı gelmediği için İstanbulspor hükmen galip ilan edilmiştir.
İZMİR FUTBOLCULARI [44]
İstanbul Futbol Takımını Davet Ediyorlar
İzmir Futbol Heyeti, İstanbul muhtelit futbol takımını iki müsabaka yapmak üzere İzmir’e davet etmiştir. Eğer işin mali cihetleri halledilebilirse bu müsabakalar için bayram içinde 13 ve 15 Mart günleri tespit edilmek istenmektedir.
NE ÇABUK! [45]
İşgal senelerinde İstanbul sokaklarını köpürmüş bir deniz gibi kaplayan mavi-beyaz, günün birinde İzmit sırtlarından yükselen binlerce şehit kanıyla yoğurulmuş zafer güneşinin akisleriyle derhal kızarıvermişti.
Zitoların, yaşasınlara kalbolduğu o sevinç hengâmesinden, maalesef unuttuğumuz eski acıların üstünden henüz çok zaman geçmedi. Dünkü gazetelerde hayretle okuduk ki Tatavla’da evleri yanan Rumlara yardım için İngiliz sefiri gelmiş ve Patrikhane de meşhur Yunan milyoneri Zaharof’a telgraf çekmiş.
İbadette Yunanistan’ı, siyasette Yunanistan’ı, ticarette Yunanistan’ı düşünen vatandaşlarımızın, felakette de Yunanistan’ hatırlamaları aklıma şu fıkrayı getirdi.
Nasrettin Hoca bir gün kendi önde, eşeği arkada yolda giderken, külhanbeyinin biri, yavaşçacık merkebin yularını çözüp kendi boynuna takmış.
Biraz sonra başını çeviren hoca bir de ne görsün? Eşeği yerinde bir insan var!
- Ayol, demiş, sen kimsin?
Külhanbeyi cevap vermiş:
- Ah, Hoca efendiciğim, hiç sorma… Ben vaktiyle sizin gibi bir adam oğlu idim. Bir gün nasılsa şeytana uydum. Anama, babama karşı geldim. Velinimetlerimin sözlerini dinlemedim. Onlar da bana beddua ettiler, insanken eşek oldum! Beni affetmişler ki sayelerinde tekrar insan oldum.
Nasrettin Hoca:
- Pek ala, demiş, öyle ise haydi git ama artık edebinle otur.
Ve külhanbeyinin boynundaki yuları çözüp, herifi serbest bırakmış. Biraz sonra çarşıdan geçen hoca, bir kenarda eşeğinin anırdığını görünce, hemen kulağına eğilip:
- Ulan, demiş, ne çabuk anana, babana karşı geldin de, gene eşek oldun?
Bu kıssadan hisseyi patrik efendi çıkarsın.
DÜN MAÇ YAPILMADI [46]
Dünkü güzel hava, spor noktai nazarından heder oldu ve şehrin kupkuru iki sahası tamamen bomboş durdu.
Yalnız her hafta yaptıkları maçlarla günün yegâne hareketini temin eden Fenerbahçeliler, Kadıköy sahasında hususi mahiyette bir maç icra ettiler. Küçüklerden mürekkep Fenerbahçe takımı, Moda Rum kulübüne karşı oynadığı bu maçı 10-6 kazandı. Bu müsabaka istisna edilirse dün İstanbul futbolcuları için her halde takdire layık olmayan bir atalet günü olarak kabul edilmelidir.
Çok güzel bir hava, azami derecede futbola müsait bir saha. İşte hakiki ve sportmen ruhlu futbolcunun beklediği ve ikisinin nadiren bir araya geldiği bu iki fırsat böylece kaçırıldı. Dün her iki sahanın bomboş manzarası karşısında bizi en ziyade müteessir eden nokta, sahalarda hiç de olmazsa egzersiz yapan iki gence tesadüf edemeyişimizdir. Haydi, maç takarrür etmedi, ya neden egzersiz yapmak bile hiç kimsenin aklına gelmiyor?
Futbolculuğun atisinden herkesin ümidini kesen cihet de bu ya!
KUMKAPI TERBİYEİ BEDENİYE KULÜBÜ’NDE [47]
Kumkapı Terbiyei Bedeniye Kulübü senelik kongresini Kumkapı’da Cumhuriyet Halk Fırkası Kumkapı nahiye merkezi binasında dün akdetmiştir.
Kongreye Cumhuriyet Halk Fırkası Vilayet idare heyetinden Cevdet Bey ve Şehremaneti umumi müfettişi Tevfik Bey ve daha birçok zevat iştirak etmiş ve Cevdet Kerim Bey gençlik ve spor hakkında heyecanlı bir hitabede bulunmuştur. Müteakiben mümaileyh kulübün reisi fahriliğini kabul etmiştir.
Heyeti idare intihabatından sonra 928 senesi güreş birincilik müsabakalarında ibrazı ehliyet eden güreşçiler madalya tevzii suretiyle taltif edilmişlerdir. Kulübün bu seneki müntahap idare heyeti azası berveçhiatidir:
Reis: Muallim İsmail Hakkı Bey
İkinci Reis: Ömer Faruk Bey
Kâtip: İhsan Tacettin Bey
Mühasip ve Veznedar: Raşit Bey
BASKETBOL [48]
Tatavla kulübünün yanması dolayısıyla basketbol maçlarının talik edilmesi zarureti hasıl olduğunu yazmıştık. Bu maçlar için müsait bir yer aranmakta idi. Haber aldığımıza göre basketbol maçlarının Galatasaray kulübünde yapılması takarrür etmiştir.
GELECEK MEVSİM İÇİN [49]
Önümüzdeki mevsim için vasi bir faaliyet programı hazırlayan denizcilerimiz, deniz mevsiminden azami fayda temini için kayık yarışlarının gerek idari ve gerek fenni noksanlarını ikmak için bir proje hazırlamaktadırlar. Tasavvur edildiğine göre:
- İstanbul birincilik yarışlarının herhangi bir menfaat temini kaygısından ziyade, sporcuların ihtiyaçlarını düşünecek ve ona cevap verecek bir teşebbüs haline ifrağı daha muvafık görülmektedir. Eğer icap ederse, gene emri hayra muavenet zamında ayrı bir yarış icrası mukarrerdir.
- Yarışların daha salim bir surette icrası için, hakem heyetinin teşkil tarzını ıslah etmek lazım gelmektedir. Bu heyete ecnebiler de ithal edilecektir.
- Yarışçılara en ziyade müşkülat gösteren ve hakem heyetini mütemadi itirazlarla işgal eden nokta şamandırayı dönmek cihetidir. Bu mahzuru kaldırmak için yarışın düz bir sahada icrası muvafık addolunmaktadır.
REFİK OSMAN BEY’E BİR TAVZİH [50]
Yazılarım hakkındaki cevabınızı “Gol”de okudum. Futbol Federasyonu’na girmiş olmamdan dolayı beni tahtiede tamamen haklısınız.
Eğer Futbol Federasyonu’nun sizi olimpiyatlara götüreceğini evvelden tahmin edebilseydim oradan bucak bucak kaçardım. Lakin bunu kim zannederdi!
VEKÂLETEN [51]
Heyeti müttehidelerden bir kısmının reis ve azalarının istifa etmiş olması spor işlerimizin layıkıyla tedvirine mani teşkil etmektedir.
Beynelmilel federasyonlara dâhil olan bu heyetlerin bu vaziyeti merkezi umuminin de nazarı dikkatini celbetmiştir.
Sporla alakadar mesul ve gayrı mesul bazı zevat bu vaziyete nihayet vermek çarelerini derpiş için hususi bir surette toplanmışlardır.
Neticede istifa edenlerin yerini dolduracak mükemmel aza mevcut olduğundan umumi kongrenin akdi imkânı da şimdilik bulunmadığından bu heyetlerin vekâleten idaresinden başka çare bulunamamıştır.
HATIRALAR [52]
Üzeri siyah tülle örtülmüş kırık tepeli abidenin önünde, heyecan ve kudreti birbiriyle bağdaştırarak söz söyleyen genç zabitin karşısındayım.
Onu dinliyorum. Ve Amman sırtlarında aylarca beraber yaşadığımız iki tayyare bölüğünü hatırlıyorum.
Daha Türk tayyareciliğinin bugünkü kadar ilerlemediği o günlerde kırık bir tayyareyi kendi eliyle çölün vasıtasız bir noktasında tamir ederek düşman hatlarının üzerinden uçan bir arkadaşım çehresini gözümün önün getirdim. Semanın haşmetini gösteren bulut yığınları acaba bu silah arkadaşlarının tunç yüzlerine çerçeve olmak için yaratılmamış mıdır?
Fethi’nin, Sadık’ın, Nuri’nin mezarlarını ziyaret hatırası daha kalbimde yepyeni ve sımsıcaktır. Selahattini Eyyubi’nin yattığı türbenin bahçesinde onlar yan yana, üzerinde birer ay yıldız taşıyan üç mezar taşının altında uyuyorlar. O kardeş ve kahraman mezarlarının üzerinden beş ay evvel kopardığım bir çiçeğin kökü belki hala büsbütün kaybolmamıştır.
Bugün, bu hava şehitlerinin hatırasını andığımız günde o üç mezarın gözümden silinmeyen hayali önünde de eğildim.
Sonra zavallı Arif, yiğit ve civanmert kardeşim, senin bir his ve gönül meselesinden bahseden mektubuna cevap yazmak üzere iken gazetede senin için okunacak mevlüt haberini okumuştum.
Genç silah arkadaşım abidenin önünde heyecanlarını bana dinletirken seni de anıp ağladım Arif, öldüğüne inanamayarak…
Zaten siz, hanginiz öldünüz, mukaddes kartallarımız…
VOLEYBOL BİRİNCİLİĞİ [53]
Şampiyona Maçlarında da Fenerbahçelilerin Kazanması Kuvvetle Muhtemeldir.
İstanbul mıntıkası voleybol şampiyonası maçlarına bu Cuma günü Beyoğlu Amerikan Kulübü salonunda devam edilecektir.
İlk maç Fenerbahçe-Taksim Yeni Yıldız takımları arasındadır. Fenerbahçe takımı, geçen turnuvaya “Ateş” namı altında iştirak ederek bütün rakiplerini büyük farklarla yenen oyunculardan müteşekkil olduğu için, birincilik maçlarında da şampiyonanın en kuvvetli namzetlerindendir.
Fenerbahçe takımının hususiyetlerinden biri de oyuncuları arasında Sabiha Rıfat Hanım’ın bulunmasıdır. Sabiha Hanım, erkeklerle birlikte cemi ve resmi sporlara iştirak eden ilk hanım olduğu için, Fenerbahçe’nin bu yeniliği, spor tarihimizde başlı başına bir inkılap teşkil etmektedir. Sabiha Hanım, şampiyon arkadaşları arasında oynamaya layık olduğunu gösteren bir nüfuzu nazar göstermektedir.
Günün mühim maçlarından biri de kırmızı kümenin en kuvvetli iki rakibi olan Beşiktaş-Galatasaray arasındadır. Amerikan Kulübü turnuvasında, finale kalan Kabataş oyuncuları (ki Beşiktaş voleybol takımı onlardan mürekkeptir) Galatasaray’a mağlup olmuşlardı.
Onun içindir ki bu maçın vereceği netice merak edilmektedir. Mamafih Galatasaray’ın, turnuvadaki neticeyi elde edebilmesi için çok çalışması lazım gelmektedir.
BİR ALMAN TAKIMI [54]
“Emden” Takımı Şubat’ın On Beşinde İstanbul’da Maç Yapacak
Yaptığı büyük bir seyahat dolayısıyla İstanbul’a da uğraması mukarrer olan Almanya’nın “Emden” kruvazörü, Şubat’ın on beşinde limanımızda bulunacak.
İstanbul’daki Almanların ekseriyetle toplandığı “Totonya” kulübü, Alman kruvazörünün şehrimizde bulunacağı müddet zarfında bir futbol maçı yapmak istediğini mıntıka Futbol Heyetine bildirmiştir.
“Totonya” kulübünün mıntıka Futbol Heyetine bildirdiğine göre, “Emden” takımının Taksim Stadyumu’nda yapacağı maç, fevkalade merasimle icra olunacaktır.
“Totonya” kulübünün mektubuna nazaran, “Emden” çok mükemmel bir bandoya malik bulunmaktadır. Bando, maç günü merasime iştirak edecek ve muntazam yürüyüşle Taksim’deki abidenin önüne gelerek orada Türk milli marşını çalmak suretiyle abideyi selamlayacaktır. Sonra Taksim Stadyumu’na gidecek ve maçın imtidadınca konser verecektir.
Emden’in İstanbul’da bir maç yapması şüphe yok ki çok şayanı arzudur.
Mütarekeyi takip eden senelerden sonra Türk futbolcuları Alaman arkadaşlarıyla karşılaşmak fırsatına çok defa malik oldular. Fakat bu maçların hiçbiri burada yapılmadığı için, şehrimizde yapılacak bir temas oldukça alaka uyandıracaktır.
Emden’in karşısına bir İstanbul muhteliti çıkarılması çok muhtemeldir. Fakat Emden takımının kuvveti hakkında malumat mevcut olmadığı için bu muhtelitin şekli ve tarzı tertibi şimdilik tayin edilmemiştir.
Eğer kruvazörün takımı kuvvetli ise karşısına tam bir muhtelit çıkarılacak, kuvvetli değilse ikinci sınıf bir muhtelit teşkil olunacaktır.
Mamafih Almanların herhangi bir takımla maç yapmak arzusunu serdetmeleri ve bir kulüp takımıyla karşılaşmaları da muhtemeldir.
[1] 1 Ocak 1929 – Cumhuriyet
[2] 2 Ocak 1929 – Vakit
[3] 2 Ocak 1929 – Vakit
[4] 2 Ocak 1929 – Cumhuriyet (Aka Gündüz)
[5] 2 Ocak 1929 – Vakit (Mehmet Asım)
[6] 3 Ocak 1929 – Cumhuriyet (Köprülüzade Mehmet Fuat)
[7] 3 Ocak 1929 – İkdam (Yusuf Ziya)
[8] 3 Ocak 1929 – İkdam
[9] 4 Ocak 1929 – ikdam
[10] 5 Ocak 1929 – İkdam
[11] 5 Ocak 1929 – İkdam
[12] 6 Ocak 1929 – Cumhuriyet
[13] 6 Ocak 1929 –Cumhuriyet (Abidin Daver)
[14] 7 Ocak 1929 – İkdam
[15] 7 Ocak 1929 – Milliyet
[16] 8 Ocak 1929 – İkdam (Celal Nuri)
[17] 8 Ocak 1929 – Milliyet Gazetesi
[18] 8 Ocak 1929 – Milliyet Gazetesi
[19] 9 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[20] 9 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[21] 10 Ocak 1929 – Cumhuriyet Gazetesi
[22] 11 Ocak 1929 – Cumhuriyet Gazetesi
[23] 11 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[24] 12 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[25] 13 Ocak 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)
[26] 14 Ocak 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Yusuf Ziya)
[27] 14 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[28] 14 Ocak 1929 – Milliyet (Burhan Felek)
[29] 15 Ocak 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Aka Gündüz)
[30] 16 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[31] 16 Ocak 1929 – Son Posta Gazetesi
[32] 17 Ocak 1929 – Vakit Gazetesi (Toplu İğne)
[33] 18 Ocak 1929 – Cumhuriyet Gazetesi
[34] 18 Ocak 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)
[35] 19 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[36] 20 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)
[37] 21 Ocak 1929 – Cumhuriyet Gazetesi
[38] 22 Ocak 1929 – Milliyet Gazetesi
[39] 22 Ocak 1929 – Son Saat Gazetesi
[40] 23 Ocak 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)
[41] 24 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[42] 24 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[43] 25 Ocak 1929 – Vakit Gazetesi
[44] 25 Ocak 1929 – Son Posta Gazetesi
[45] 26 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)
[46] 26 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[47] 27 Ocak 1929 – Son Saat Gazetesi
[48] 28 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[49] 28 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[50] 28 Ocak 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)
[51] 28 Ocak 1929 – Milliyet Gazetesi
[52] 29 Ocak 1929 – Vakit Gazetesi (Toplu İğne)
[53] 30 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi
[54] 31 Ocak 1929 – İkdam Gazetesi







































