Etiket: Son Saat Gazetesi

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – IV

    Tarih ve Fenerbahçe 1929 – IV

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – IV”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    AMATÖR GELİYOR [1]

    Avusturya’nın maruf Amatör takımının geleceğinden dün bahsetmiştik. Dünya futbol kralı Şafer’in de iltihak ettiği bu ekip kurban bayramında üç yapmak üzere şehrimize gelecektir.

    VOLEYBOL FİNALİ [2]

    Voleybol şampiyonası hitama ermiş ve Fenerbahçe-Beşiktaş takımları finale kalmıştır. Final maçı Perşembe günü Amerikan kulübünde yapılacaktır.

    KURTULUŞ! CEMİL EFENDİ DÜN GELDİ [3]

    Kahraman Esir Tüyler Ürperten Macerasını Nasıl Anlatıyor?

    Mütarekenin kara günlerinden birinde iki Türk hanımına tasalluta ve kendisine tecavüze kalkışan Senegalli bir Fransız neferine karşı vazifesini yapan ve bu yüzden Güyan zindanlarında 9 sene inleyen Polis Cemil Efendi, dün sabah vatanına kavuştu ve 9 seneden beri ilk defa geniş bir nefes aldı.

    Patris vapuruyla dün sabah saat 9’da limanımıza gelen Polis Cemil Efendi, polis arkadaşları ve uzak yakın birçok ahbapları tarafından istikbal edildi. Dokuz sene vatan hasretiyle en acıklı bir hayatı süren, tüyler ürpertici işkenceler altında inim inim inleyen Cemil Efendi, bütün karşılayıcıları ile ayrı ayrı ve gözyaşları dökerek kucaklaştı. Kendisine buketler ve deniz polis memurları tarafından bir altın kalem hediye edildi. Şerefle ifa ettiği bir vazifeden dolayı, düşmanların kahrına uğrayan polisimiz, arkadaşları ile musafaha ederken: “Vatanı ve beni esaret zincirinden kurtaran ulu Gazi bin yaşasın!” diye haykırmıştır.

    Cemil Efendi, vapurdan çıktıktan sonra istirahat için evine gitmiş, öğleden sonra saat on dört buçukta da Polis müdüriyetine giderek Şerif Bey’i ziyaret etmiştir.

    Cemil Efendi halen polis memurudur. Esareti esnasında maaşı da ailesine muntazaman verilmiştir. Polis müdüriyeti istirahati için kendisine bir hafta izin vermiştir.

    Cemil Efendi dün gazetemize de gelmiş ve intibalarını şöylece anlatmıştır:

    “Anavatanın hasreti 9 senedir çektiğim işkencelerin en ağırı idi. Bugünün saadetini ifade edebilmek iktidarından mahrumum. Beni yeniden dünya yüzüne çıkaranlara karşı minnet ve şükranlarım nihayetsizdir. Uzun ıstıraplı senelerden sonra hür vatanımda mesut bir gün yaşıyorum. Reisicumhurumuz Hazretlerine bilvasıta şükranlarımı arz ve iblağ için Ankara’ya gideceğim”

    Cemil Efendi Guyan’da çektiği eziyetler hakkında da kısaca demiştir ki:

    “Yalnız şu kadar söyleyeyim ki geceleri bile ayaklarımda gayet kalın zincirler olduğu halde uyuyordum.

    Guyan, dünyanın en müthiş yeridir. Mahbusiyetim esnasında tecennün ettim, bu müthiş hastalık geçti ama işte acı bir hatıra olarak dilimdeki tutukluk kaldı.

    Bu eziyetlere nihayet vermek için tamam üç kere intihara teşebbüs ettim. Klordö Potasyom içtim, lakin üçünde de talihim müsaade etmedi ve kurtarıldım.

    Güyan’da mahpuslar sabahtan akşama kadar çalışmak mecburiyetindedirler. Hem de nasıl çalışış? Taş kırmak, yol yapmak ve hamallık etmek…

    Bir gün hiç unutmam vücudumda bir kırıklık hissettim ve işe çıkmadım. Benim bu hareketim mahpushanede büyük bir hadise oldu. Orada hapishanenin dahili muhakemeleri vardır.

    Gardiyanların hakkımda verdiği raporlar üzerine muhakeme kuruldu ve benim üç ay rutubetli bir zindanda kalmama karar verildi.”

    Guyan’da iki Türk mahbus daha vardır. Polis Cemil Efendi bu Türklerin yüzünü çok nadir görebilmiştir, bu biçarelerin de yakında kurtulmalarını temenni etmektedir.

    “Guyan’da mahpuslara karşı böyle hareket edilir. Bir gün işe çıkmadınız mı? Üç ay zindan… Mamafih tekrar memleketime döndüm. Bu dakikanın sevinci bu müthiş hatıraları hafifletiyor.”

    SENENİN MÜHİM MAÇI [4]

    Galatasaray Bu Mühim Maç için Maruf Kalecisini Getiriyor

    İstanbul’un futbol şampiyonluğunu dört seneden beri mütevaliyen muhafaza eden kulüp: Galatasaray…

    Dört seneden beri bu şampiyonluğa en yakın namzet ve şampiyona en kuvvetli rakip: Fenerbahçe…

    Dört seneden beri en büyük emeli bu iki kulüp arasında derece elde etmek iken bu sene mütemadi gayretiyle doğrudan doğruya şampiyon kulübe tehlike kesilen: Beşiktaş…

    Lig maçlarının ilk devresinde her zaman olduğu gibi yine başta gelen: Galatasaray…

    Lig maçlarının ilk devresinde şampiyon takıma şimdilik tehlike olmaktan uzaklaşan: Fenerbahçe…

    Lig maçlarının ilk devresi neticesinde şampiyon takımı adım adım takip ettiği ve ondan ancak iki puan noksan aldığı anlaşılan ve eğer ikinci devrede Galatasaray’ı yenebilirse onun dört seneden beri üstünde hüküm sürdüğü şampiyonluk postuna kurulması çok muhtemel olan: Beşiktaş…

    (…) Tehlikeyi anlayan Galatasaray’ın on beş günden beri ciddi surette çalışmaya başladığını, bundan başka bu mühim maç için maruf kalecisi Ulvi’yi getirdiğini gördük. Hiç şüphesizdir ki bunlar tehlikenin biraz önüne geçilmesini mucip olmuştur. Ve Galatasaraylıların Rumlara karşı yaptıkları talim maçlarından birincisiyle ikincisi arasında sarı kırmızılılar lehine şayanı dikkat fark vardır. Fakat bu henüz kafi değildir. Oyun tarzında da tatbik edilmesi lazım gelen cihetler vardır.

    JİMNASTİK ŞENLİĞİ [5]

    Geçen sene Mayıs’ta memleketimizde ilk defa yapılan idman şenlikleri bu sene de yapılacaktır. Jimnastik şenliğinin bu sene geçen senekine nazaran çok daha iyi olması için çalışılmaktadır.

    Jimnastik şenlikleri şehrimizde bu sene de Taksim Stadyumu’nda yapılacaktır. Şenliklere yalnız lise ve orta mekteplerin kız ve erkek talebesi iştirak edecektir.

    Şenlik programı vekâletten Maarif Emaneti’ne gelmiş ve mekteplere tevzi edilmiştir. Geçen sene 10 Mayıs’ta yapılan jimnastik şenliklerinin bu sene henüz ne vakit yapılacağı takarrür etmemiştir.

    BİR DE SEYİRCİ MEKTEBİ [6]

    Futbol hakemleri için bir mektep açılmış, fikrimizce, bazı seyirciler için de bir mektep açmalı; futbolculara ve hakemlere küfür ve hakaret etmeye hakları olmadığını öğretmek için…

    VOLEYBOL FİNALİ [7]

    İstanbul voleybol şampiyonası turnuvası artık hitam bulmuş ve Fenerbahçe-Beşiktaş takımları finale kalmıştı. Bugün Beyoğlu Amerikan kulübünün salonunda final maçı yapılacaktır.

    Hemen hemen denilebilir ki şimdiye kadar yapılan resmî, gayriresmi büyün voleybol maçlarında daima bu iki takım finale kalmışlardır. Yekdiğerinin en büyük rakibi olan bu iki kıymetli ekibi karşılaştıran her maçın daima heyecan ve zevk içinde seyredildiğini söylemeye lüzum yoktur. Bu seferki maçın hangi taraf lehine netice vereceğini tahmin etmek kabil değildir. Yalnız bu iki rakip son defa Amerikan kulübü tarafından tertip edilen gayriresmi turnuvada gene final maçında karşılaşmışlar ve Fenerbahçe takımının galebesiyle neticelenen bir maç yapmışlardı.

    BUGÜN HANGİSİ KAZANACAK? [8]

    Galatasaray mı Beşiktaş mı?

    Bugün Taksim stadyumunda senenin en mühim futbol müsabakası yapılacaktır. Lig maçlarının ikinci devresine Galatasaray-Beşiktaş müsabakası ile başlanıyor. Lig maçlarının birinci devresi hitam bulduğu vakit en önde Galatasaray, ikinci olarak da Beşiktaş geliyordu.

    Dört seneden beri İstanbul şampiyonluğunu muhafaza eden Galatasaray, bu seneki lig maçlarının birinci devresinde gene birinci olmuş, öteden beri İstanbul şampiyonasında Galatasaray’a rakip olan Fenerbahçe’nin yerini de Beşiktaş almıştı. Beşiktaş takımı bilhassa bu sene muntazam surette çalışması sayesinde kuvvetli ve korkulu bir rakip olarak meydana çıkmıştır.

    Galatasaray takımına bugünkü vaziyete göre eski rakibi Fenerbahçe’den ciddi bir tehlike melhuz değildir. Şimdi Galatasaray için en esaslı rakip Beşiktaş’tır.

    Galatasaraylıların bu maç için fevkalade bir surette çalıştıkları şüphesizdir.

    Dört seneden beri şampiyonluğu elinden bırakmayan Sarı-Kırmızı takımın bu sene de aynı mevkii muhafaza için ciddi surette çalışması çok makuldür. Diğer taraftan Beşiktaş takımının da şimdiye kadar sarf ettiği muntazam mesainin semeresini toplamak için her halde bu sene şampiyon olmaya azmettikleri muhakkaktır.

    Bu itibarla bugünkü müsabaka senenin heyecanlı bir maçı olacak, aynı zamanda bu seneki lig maçlarının neticesi üzerinde müessir olacaktır.

    Müsabakayı kim kazanacak? Bu öyle bir sual ki bu hususta bir mütalaa dermeyan etmek kabil olmadığı gibi doğru da değildir. Zevahire göre hüküm vermek lazım gelirse, Beşiktaş iki hafta evvel Galatasaray-Fener muhtelitinin en kuvvetli şeklini 1-5 gibi büyük bir farkla yendi, bugün de Galatasaray’ı mağlup edebilir, demek icap eder. Fakat bu netice üzerinde hüküm vermek makul değildir.

    Beşiktaşlılar iki hafta evvel kazandıkları o muvaffakiyetten sonra geçen Cuma günü Süleymaniye takımının karşısında fena bir oyun oynadılar.

    Galatasaraylılar ise on beş günden beri büyük bir gayretle çalışmaktadırlar. Sonra nazarı dikkate alınacak en mühim mesele şudur:

    Bugünkü müsabaka hususi bir maç değil, İstanbul şampiyonluğunun neticesini tayin edecek bir karşılaşmadır.

    Her iki takım da bugün bütün gayret ve maharetlerini ortaya koyacaklardır. Bununla beraber takımların hangi oyuncularla çıkacaklarını da bilmiyoruz. Netice şudur ki bu müsabaka çok heyecanlı olacak, yekdiğerine tamamen müsavi iki kuvvet çarpışacaktır. Şurası muhakkaktır ki bu oyunu sinirlenmeyen, yorulmayan taraf kazanacaktır. Yalnız temenni edelim ki müsabaka tam bir samimiyet içinde cereyan etsin.

    VOLEYBOL ŞAMPİYONASI [9]

    İstanbul voleybol şampiyonasının finali dün icra edilecekti. Fakat alakadar teşkilat, mutat karakuşi hükümlerinden biri istar ederek, maçı talik etti. Böyle idarecilerin elinde oyuncak kalan sporculara acımamak kabil olmuyor.

    KIR KOŞUSU YAPILMIYOR [10]

    İstanbul kır koşusu birinciliğinin bugün icra edileceğini yazmıştık. Fakat bugün yapılacak Galatasaray-Beşiktaş maçı dolayısıyla bu koşunun 15 Nisan’a, yeni gelecek haftaya tehiri münasip görülmüştür. Çünkü Beşiktaşlı koşuculardan bazıları futbol takımında oynamaktadırlar.

    GALATASARAY-BEŞİKTAŞ MAÇI NE VAKTE KALDI? [11]

    Bu Cuma günü, fikstür mucibince icrası mukarrer Galatasaray-Beşiktaş ve Vefa-Süleymaniye maçları, yağmur dolayısıyla icra edilememiştir.

    Lig maçlarında mutat olan usule nazaran bu maçların, ikinci devrenin sonuna kalması lazımdır. Çünkü aksi takdirde yağmurlu Cumalarda yapılamayan her maç için yeni tehirler yapıldığı takdirde bütün program alt üst olur ve hiçbir kulüp maç yapacağı günleri evvelden bilip ona göre hazırlanamaz, bittabi müsabakaların da intizamı kalmaz.

    Bu Cuma günü yapılmayan maçların, usulüne tevfikan, fikstürün sonuna tehiri lazım geldiği halde bilhassa Galatasaray’ın bazı rakipleri şampiyon takımı idmansız yakalamak ümidiyle maçların bu Cuma günü icrasını temine çalışmaktadırlar.

    Dün bu hususta İstanbul Futbol Heyeti reisi Orhan Bey’in mütalaasını sorduk.

    Bu dürüst sporcu, eskiden beri adet ve usul olduğu üzere bir mani yüzünden yapılamayan bütün lig maçları gibi geçen Cuma günkü icra edilemeyen müsabakaların da lig maçları fikstürünün sonunda yapılacağını söyledi.

    MÜSABAKA BAŞLADI [12]

    Dün ilan etmiştik. Cumhuriyet refikimizin en güzel kadını, İkdam’ın da en yosma erkeği aradığı burada bize de kala kala bir çirkinlik müsabakası açmak kalmıştı. Açtık.

    Dünkü ilanımızı okuyanlar arasında tevazuları yüzünden kendilerini çirkin sayanlar resimlerini göndermeye başladılar.

    Bunların birçoğu müsabakaya giremeyecek derecede çirkinlikten mahrumdur; bunların neticede kazanmalarına imkân yoktur. Fakat hatırları kalmasın diye resimleri basacağız. Bunlar içinde hem maruf hem de meçhul olanları vardır.

    Bir zamanlar gayet güzel bir delikanlı olan Vartan Efendi üstadımız da resmini yollamış.

    İhtiyarlığı çirkinlik addetmiş olacak. Kâfi derecede çirkin olmamakla beraber üstadın resmini teberrüken basıyoruz.

    SPOR KURBANI [13]

    Adil’in Ölümünden Maznun Olanın Mahkemesi

    Bir maç esnasında Beşiktaş kulübünden Adil Bey’in tekme ile ölümüne sebebiyet vermekle maznun Hüsamettin Efendi’nin muhakemesine dün üçüncü cezada devam edilmiştir.

    Muhakemenin dünkü celsesinde ehli vukuf raporu okunmuştur. Raporda, ölüm hadisesinde Hüsamettin Efendi’nin bir taksiri olmadığı zikredilmekte idi. Muhakemenin gelecek celsesinde bir karar verilmesi muhtemeldir.

    BEYOĞLU SALONU [14]

    Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından İstanbul spor teşkilatına tahsis edilen Beyoğlu Halk Fırkası salonunun bu ayın 25inci günü küşat resmi yapılacak ve bu münasebetle güreş federasyonunun tertip ettiği şehir birincilik müsabakası başlayacaktır; ortaya bir de kupa konmuştur. Bu kupa, en fazla puan alan kulübe verilecektir. Ayrıca birinci ve ikinci gelenlere madalyalar verilecektir.

    Müsabakaya Haliç, Üsküdar, Harbiye, Kuleli, Ortaköy, Beşiktaş, Kumkapı kulüpleri iştirak edecektir.

    Bu müsabakalara fevkalade bir ehemmiyet atfedilmektedir.

    ESKRİM [15]

    Kadın Eskrimciler Gayretle Çalışıyorlar

    Eskrim federasyonu antrenörü M. Grodeski’nin bir antrenman esnasında bacağının adaleleri koptuğu ve muallim elyevm de tahtı tedavide bulunduğu için eskrimörlerimiz çalışamamaktadırlar.

    Federasyonun Beşiktaş’ta hanımlara mahsus olarak açılan eskrim yurdunda, hanımlar üç aydan beri mesailerine devam etmektedirler.

    Söylendiğine göre hanım eskrimcilerimiz iyi yetişmekte olduklarından iki aya kadar memleketimize gelmeleri muhtemel olan ecnebi takımındaki kadın eskrimcilerle müsabakalar yapacaklardır.

    MINTIKA ATLETİZM HEYETİ’NDEN [16]

    Kros Kontri İstanbul Birinciliği evvelce ilan edildiği veçhile önümüzdeki 12 Nisan 929 Cuma günü icra edilecektir.

    1. Mezkûr müsabakalara Şişli tramvay deposu önünden başlanıp Katolik Mezarlığı arkasından dolaşılarak Hürriyet tepesine giden caddeye çıkılıp oradan Şişli’ye ve Şişli’den de tramvay caddesini takiben Taksim Stadyumu’nda nihayet bulacaktır.
    2. Müsabakayı bitiren birinciye bir, ikinciye iki, üçüncüye üç olmak üzere puan verilecektir.
    3. Birinciden beşinciye kadar İstanbul Kros Kontri birincisi ve ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü, beşincisi unvanıyla birer madalya verilecektir.
    4. Her kulübü ilk bitiren baş idmancısına puanı mecmuu en az olan kulübe de İstanbul 929 Kros Kontri birincisi unvanıyla bir kupa verilecektir.
    5. Her kulüp istediği kadar müsabıkla yarışa iştirak edebilir. Ancak beşten az müsabıkla iştirak eden kulübün idmancıları müsabakanın umumi neticesinde birinciden beşinciye kadar müsabakayı kazandıkları takdirde derecesine göre madalya alır. Müsabakanın takım kıamına girmek için beş veya beştan fazla müsabıkla iştirak etmek şarttır.
    6. Müsabıklar on iki Nisan Cuma günü saat 9.30’da Galatasaray kulübünde toplanacaklardır.
    7. Beşten az veya beş ve ziyade suretiyle müsabakaya iştirak edecek kulüplerin müsabaka gününe kadar her gün mıntıka merkezine tahriren müracaat ve ihbarı keyfiyet etmeleri lazımdır.

    AMATÖR’DEN SONRA F.T.C. İLE DE MUKAVELE YAPILDI [17]

    Macaristan’ın maruf takımlarından Hungarya’nın İstanbul’a gelmesi için müzakerat cereyan ettiğini yazmıştık.

    Hungarya ile birlikte, şehrimize gelmek için F.T.C. takımı da müracaat etmiştir. Her iki takımla müzakerat yapılıyordu. Son dakikada Hungarya ile çıkan müşkülat üzerine bu takımın getirilmesinden sarfınazar edilmiş ve F.T.C. ile itilaf edilerek icap eden kontrat alakadarlar arasında dün imza edilmiştir.

    Amatörden sonra F.T.C.’nin de İstanbul’a gelmesinin temin edilmesi suretiyle merkezî Avrupa’nın en kuvvetli takımlarından birini daha görmek fırsatını kazanmış oluyoruz.

    F.T.C. Temmuz’da gelecek ve 13-15-17-20 Temmuz tarihlerinde Beşiktaş-Galatasaray-Fenerbahçe, FB-GS-BE muhtelitiyle olmak üzere dört maç yapacaklardır.

    F.T.C.’nin bu sene yapacağı ziyaret bu maruf Macar takımının şehrimize ikinci gelmesini teşkil edecektir. Macarlar bundan dört sene evvel gelmişler ve kendileriyle berabere kalmak şerefini kazanan Galatasaray’dan mada, muhtelit takım da dâhil olmak üzere, bütün rakiplerini mağlup etmişlerdi.

    Temiz ve nezih oyunları ile İstanbul sporcuları üzerinde çok müstesna bir tesir bırakan F.T.C. oyuncularını bir defa daha seyretmek her İstanbullu sporcunun arzu ettiği bir hadisedir.

    KIR KOŞUSU [18]

    Senenin En Mühim Koşusunda Beşiktaşlılar Hem Fert, Hem de Takım İtibariyle Birinci Geldiler

    İstanbul Atletizm Heyeti tarafından tertip edilen senelik kır koşusu dün sabah büyük bir muvaffakiyetle icra edilmiştir.

    Bu koşuya Beşiktaş’tan 29, Galatasaray’dan 6, Taksim Yeni Yıldız’dan 6, Vefa’dan 3 atlet olmak üzere 44 koşucu iştirak etmiştir.

    Koşuya Şişli tramvay garajı önünden başlanmış, Ermeni mezarlığı arkasından dönülerek Harbiye-Taksim tarikiyle Taksim Stadyumu’nda bir tur yaptıktan sonra hitam bulmuştur.

    Koşuların mesafesi (5) kilometreye yakındır. Koşu muntazam bir şekilde yapılmıştır. Beşiktaşlı koşucular gerek takım, gerek fert itibariyle birinci gelmek suretiyle büyük bir muvaffakiyet göstermişlerdir. Koşunun neticesi şudur:

    Beşiktaş’tan Mehmet Bey 16.07 dakikada birinci, Yeni Yıldız’dan Yanaki ikinci, Beşiktaş’tan İbrahim üçüncü, Sünusi dördüncü, Mecdi beşinci gelmişlerdir. Birden beşinciye kadar olanlara birer madalya verilmiştir.

    Koşunun takım itibariyle birincisi 20 sayı ile gene Beşiktaş takımıdır. Yeni Yıldız 41 sayı ile ikinci, Galatasaray 67 sayı ile üçüncü, Vefa da dördüncü gelmiştir.

    Birinci gelen Beşiktaş takımına bir kupa verilmiştir.

    VOLEYBOL FİNALİ [19]

    Voleybol şampiyonası finali dün Beyoğlu Amerikan kulübünde Fener-Beşiktaş takımları arasında yapıldı.

    İstanbul voleybol şampiyonluğunu halledecek olan bu maçı seyretmek için kalabalık bir seyirci kitlesi toplanmıştı. Takımlar alkışlar arasında sahaya çıktılar.

    Senelerden beri İstanbul voleybol şampiyonluğunu kazanan Fenerbahçe ile onun daimi finalist rakibi Beşiktaş arasında cereyan eden mücadelenin çok alaka uyandırdığı alkışların salonu titreten şiddetinden anlaşılıyordu.

    Sahaya çıkan Fenerbahçe takımı final maçına şu kadro ile çıkmıştı:

    Bedi, Yusuf, Aziz, Salih, Hikmet, Sıtkı.

    İhtiyatlar arasında resmî müsabakalara ilk iştirak eden Türk hanımı Sabiha Hanım da bulunuyordu.

    Maça maruf sporcumuz İlhami Bey’in hakemliği ile başlandı.

    İlk dakikalarda her iki takım müsait puanlar kazanıyorlardı. Fakat birkaç dakika aksayan Fenerlilerin gevşekliğinden istifade eden Beşiktaşlılar aradaki farkı birdenbire açtılar ve ilk seti 13-15 kazandılar.

    İkinci devre, senelerden beri muhafaza edilmiş bir şampiyonluğu kaybetmemek gayretiyle çalışan Fenerlilerin, gene senelerden beri takip edilen ümide yaklaşan Beşiktaşlılarla çetin bir mücadele yaptıkları görülüyordu. Filhakika mücadele çok heyecanlı bir mecra takip ediyordu. Neticede ikinci seti, 9-15 Fenerliler kazandılar.

    Üçüncü devre neticeyi belli edecekti. İki takım sahaya çıktığı vakit oyuncuların yüzünde asarı gözüken heyecanın seyircilere kadar sirayet ettiği gözüküyordu.

    Devre başlar başlamaz Beşiktaş oyuncularının faaliyete geçtikleri müşahede edildi. Bu faaliyet üst üste kazanılan dört sayı ile tevsik edilince artık Fenerli voleybolcuların senelerden beri muhafaza ettikleri şampiyonluğu kaybettikleri kanaatı hâsıl olmaya başladı. Fakat oyun, gayretlerini artıran Fenerlilerin sevkiyle yeni bir mecraya girdi ve üst üste 15 sayı yapan sarı-lacivert takım, Beşiktaş’ı 4 sayıda bırakarak maçı 15-4 kazandı, İstanbul şampiyonu oldu.

    HALK VE GAZETELER [20]

    Celal Nuri Bey üstadımız gazeteler ve kariler hakkında bir makale neşrettiler. Bu makalenin bir yerinde şöyle bir hüküm veriyorlar:

    “Matbuatı en münkeşif millet, en ileri millettir”

    Muhterem muharrir sonra bir Japon gazetesinin günde 2.400.000, bir İngiliz gazetesinin 1.900.000, bir Fransız gazetesinin 1.700.000 nüsha sattığını, bizde ise 10.000 nüsha basmanın bir zafer olduğunu, Balkan gazetelerinin bile 100.000 nüsha satmaları harikulade bir iş olmadığını söylüyor.

    Muhterem başmuharrir bu münasebetle halkı muaheze ediyor.

    Yukarıda vazettikleri düstura nazaran, matbuatı en az münkeşif millet biz olduğumuz için en geride biz kalmış oluyoruz.

    Benim fikrime kalırsa milletlerin ileri veya geriliğini yalnız gazete satışı ile ölçmek pek doğru değildir. Bizde gazetelerin satışı yüksek olmamasının sebepleri burada izah edilemeyecek kadar uzun ve mütenevvidir.

    Celal Nuri Bey’in gazete okumuyorlar diye halkı muahezeye hakkı yoktur. Kendileri başmuharrir oldukları halde iki günde bir kemali iftiharla:

    “Hiç gazete okumam” diye ilan eder dururlar.

    Mebus ve gazeteci oldukları halde kendileri gazete okumazlara halk neden okusun?

    BİLARDO ŞAMPİYONASI [21]

    İstanbul’da bir bilardo şampiyonası yapılacağını yazmıştık. Türkiye’de bir bilardo federasyonu mevcut olmadığı için bu şampiyona iki üç müteşebbis amatör tarafından tertip ve idare edilecektir.

    Avrupa ve Amerika’da, hakiki ve ilmi bir spor addolunan bilardonun da diğer sporlar gibi, beynelmilel federasyonları, muazzam teşkilatları vardır. Her sene resmi şampiyonalar yapılır ve dünya birincileri, hem amatör hem profesyonel tespit olunur. Türk bilardocularının da bir federasyon yaparak beynelmilel teşkilata girmek arzusunda olduklarını, bu işlerle uğraşan selahiyettar bir arkadaştan duyduk.

    Yalnız bu hususta tesadüf edilecek müşkülayın hariçten ziyade kendi içimizden zuhur edeceği, şu şampiyona yapmak tasavvurunun ortaya çıkmasından sonra çok iyi anlaşılmıştır. Vaziyeti izah için hadiseyi baştan anlatalım:

    Bundan birkaç sene evvel, Spor Âlemi mecmuasının sahibi Sait Çelebi Bey, bir bilardo şampiyonası tertip etmişti. O zaman “Bilardo Palas” denilen bir salonda icra edilen bir müsabakaya, Fuat ve Hasan Beyler gibi eski bilardistlerin iştirak edememesi kabul edildiği için, bu sahada yeni çalışmaya başlayan genç amatörlerimiz karşı yakalı rakiplerine ağır basacak bir vaziyette değildiler. Turnuva nihayetlendi ve Galatasaraylı Sadi Bey’le o zaman Fransa işgal ordusunda askerlik yapan Krepon isminde bir Rum finale kaldılar. Maç çok heyecanlı oldu. Neticede Sadi Bey’in bir isteka falsosundan fırsat bulan Krepon küçük bir farkla şampiyon oldu.

    O vakitten sonra gençlerimiz çok çalıştılar. Hatta Beşiktaşlı kıymetli futbolcu Nafi Bey, bilardoda eski üstatları olan Hasan ve Fuat Beylere yakın, hatta muadil bir iktidar sahibi oldu.

    Geçen şampiyonadan seneler geçtiği ve o zamandaki çamlar çoktan bardak olduğu halde hala Edvart Kreon efendi İstanbul bilardo şampiyonudur. Hâlbuki bu şampiyon taslağına layık olduğu dersi verecek Türk bilardocuları onun şampiyonluk unvanını taşıdığı senelerin adedinden çok fazladır.

    Bunu nazarı dikkate alan bazı müteşebbisler yeniden bir şampiyona yaparak bu unvanın hak sahibine verilmesini temin etmek istediler. Fakat birçok dürüst maksat daha ilk adımda müşkülatla karşılaştı ve Krepon’un bu şampiyon unvanını kaybedeceğini anlayan bir Rum, arkadaşlık gayretiyle mânialar ihdasına kalktı.

    Bilardo şampiyonasını tertip edenler, maçları yapabilmek için bir “müsabaka bilardosu”na muhtaçtırlar. Hâlbuki nizami ebatta olması lazım gelen bu bilardo şehrimizde yalnız bir tanedir ve o da Beyoğlu’nda “Lüksenburg” namı verilen bilardo salonundadır, her kapalı bir odasında tavla oynanan ve Beyoğlu âlemlerin sathi tanıyanlarca bile malum bir şöhrete malik bulunan bu salonun sahibi Niko isminde bir Rumdur.

    Şampiyonayı tertip eden gençler yegâne müsabaka bilardosunun bulunduğu bu salon sahibine müracaat etmişler ve hususi şerait dermeyan etmeyerek herkesin verdiği parayı da vermek şartı ile müsabaka yapmak istediklerini söylemişlerdir. Halbuki bu gençlerin salon sahibine müracaat etmeden, masayı sabahtan angaje etmek suretiyle maçları yapmaları kabildi. Salon sahibini haberdar etmek nezaketini gösterenler, bu hususta teshilat göreceklerini ümit ediyorlardı. Fakat Niko Efendi şampiyonanın bir Türk’ün şampiyonluğunu temin edeceğini, bu hususta ihtisas sahibi bir eski kurt gibi anladığı cihetle, hemen vaziyetini değiştirmiş ve hiddetli bir tavır alarak:

    • Ben salonumda böyle kepazelikler yaptırmam, beyhude rica etmeyiniz, demiştir.

    Bittabi derhal icap eden cevap verilerek iskat edilen Niko Efendi’nin salonunda cereyan eden hadiselerden haberdar değilmiş gibi görünerek münhasıran sportmen gençlerimizin çok temiz gayelerini “kepazece” telakki etmesini çok garip bulduk.

    Herkese layık olduğu muamelenin ricası lazımdır. Nezaketle tabasbus arasındaki farkı anlamayanlara göre vaziyet almak icap eder. Türkiye’de Türk sporcularına müşkülat çıkaran, onları tahkir ve istiskal etmeye kalkan bu efendiye yapılacak şey ona selam bile vermeden salona girmek ve parası mukabilinde herkesin emrine tahsis edilen bilardodan istifade etmektir. Bakalım Niko Efendi bu sefer ne yapacak?

    GAZİ HAZRETLERİ [22]

    Ankara, 14 (Milliyet) – Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hazretleri dün refakatlerinde Başvekil İsmet Paşa Hazretleri olduğu halde Ahimesut köyüne gitmişlerdir. Köylüler, köy meydanında toplanarak büyük misafirleri karşılamışlardır. Köylüler güreş ve köy oyunları tertip ederek sevinçlerini izhar etmişlerdir.

    Gazi Hazretleri ve Başvekil Hazretleri köylüler ile hasbihalde bulunmuşlardır. Ekinler ve diğer zirai işler hakkında malumat alarak neticeden memnun kalmışlardır. Elyevm köy mektebine 60 çocuk devam ediyor. Köyde bu sene içinde birçok yeni tesisat vücuda getirilecektir. Köylüler ile hasbihalden sonra büyük Gazi ile muhterem Başvekil civarda bir tenezzüh yapmışlar ve geç vakit Çankaya’daki köşklerine dönmüşlerdir.

    İSTANBUL’DA BİR FUTBOL KOMİTESİ TOPLANACAKTIR [23]

    Belgrat, 14 (A.A.) – Balkan spor federasyonları kongresi bugün açılmıştır. Konferans bir Balkan Kupası ihtası ve her sene bu kupa için bir müsabaka icrasını kabul etmiştir. Müsabaka işleriyle meşgul olmak üzere bir komite teşkili takarrür etmiştir. Komite ilk defa olarak 9 Mayıs’ta Bükreş’te içtima edecek, müteakip içtimalarını sıra ile İstanbul’da, Sofya’da, Atina’da ve Belgrad veya Zagrep’te aktedecektir. Konferans aynı zamanda hakem ve oyun sahalarının tayini hususları ile de meşgul olacaktır.

    ISTANBUL’UN İMLASI [24]

    Bir taraftan caddelerdeki tabelalarda imla yanlışı arayan Emaneti Aliye, otomobil levhalarının imla yanlışından dolayı pek tedirgin bir haldedir. Çünkü yeşil boyalı yeni otomobil levhalarında Istanbul kelimesinin başındaki “ı” harfi, noktalı “i” olarak yazılmış. Şimdi levhaları mı yoksa Istanbul’un imlasını mı değiştirmek lazım geleceği tetkik edilmektedir.

    YARINKİ MAÇ [25]

    Bu hafta şu resimde görülen naçar vaziyette hangisi düşecek: Galatasaray mı Beşiktaş mı?

    On beş gün evvel yapılacak iken ani bir yağmur neticesinde teahhür eden Galatasaray-Beşiktaş maçı yarın Taksim Stadyumu’nda icra edilecektir. Her sene kat’i bir faikıyetle şampiyonluğu alan Galatasaray’ı Beşiktaş bu sene yalnız iki puan farkla takip ettiği ve ikinci devre başlarken Galatasaray herkesçe idmansız addedildiği içindir ki bu maç senenin en mühim müsabakası mahiyetini almaktadır.

    Hatta rivayetlere inanmak lazım gelirse bu maç; spor nizamnamesinin yetmiş beşinci maddesi mucibince en sona tehir edilmek lazım gelirken Galatasaray’ı idmansız bir halde yakalayabilmek için bu madde hilafına bu hafta yapılması karar altına alınmıştır. Söylendiğine göre hiç de hakkı olmadığı halde Futbol Heyetinin bu kararı veren içtimaına Beşiktaşlı Şeref Bey de iştirak ettirilmiş ve kendisine söz verilmiştir. Bütün bu rivayetler gösteriyor ki Galatasaray-Beşiktaş maçı tam manasıyla bir hususiyeti haizdir.

    Bakalım “Spor siyasileri”nin bu yeni siyaseti hangi tarafın lehine olacak ve hangi taraf bu hafta şu yukarıki resimde görülen naçar vaziyetlere düşecektir?

    BUGÜNKÜ MAÇLAR [26]

    Bugün hava yağmurlu olmadığı takdirde lig maçlarına başlanacaktır. Saat 1’de “Vefa-Süleymaniye”, saat 3’te “Beykoz-Fener”, saat 5’te de “Galatasaray-Beşiktaş” maçları yapılacaktır.

    Evvelki hafta muhalefeti hava dolayısıyla icra edilemeyen müsabakaların, devrenin sonuna kalması lazım gelecektir. Ve nizamname bunu amirdi. Fakat sporun er meydanında değil bir de perde arkasında oynanan kısmı vardır ve bazı kimseler –ki sporcular onları gayet iyi bilirler- bu cins perde arkası sporunda çok mahirdirler. Onlar Galatasaray’ı idmansız yakaladıkları ümidiyle ne yapıp yapıp nizamnameyi çiğnediler, çiğnettiler ve sona kalması lazım gelen maçları bu haftaya yaptırmak kararını temin ettiler. Bu da yetişmiyormuş gibi, evvelce gazetelere verilen tebliğde sonran bir evvel icra edileceği yazılı olan Galatasaray-Beşiktaş maçını en son saate bıraktırdılar.

    Bu suretle, çok mühim ve hararetli olacağı muhakkak bulunan bu müsabakayı, sona bırakmak suretiyle istihdaf edilen gayeler şunlardır:

    1. Ankara’dan gelecek olan kaleci Ulvi’nin o akşam avdet etmesi imkanını kaldırmak ve bu suretle gelmesine mani olmak,
    2. Müsabakayı karanlığa bırakıp, mutat olduğu üzere halkın sahaya dolmasını temin etmek ve Galatasaray aleyhdarı olanlara zemin hazırlayarak icap ederse bir hadise çıkartmak,
    3. Kapalı bir havada saat altıdan sonra ortalık aktardığına göre, gene icap ettiği takdirde, maçı gürültüye getirmek.

    Bu satırları yazdıktan sonra İstanbul Futbol Heyetinin bir tebliğini getirdiler. Heyet geçen günkü neşriyatımızı nazarı dikkate alarak maç saatlerini yarım saat ileri almışlar. Heyetteki dürüst sporcuları bu suretle bir takım manevralara alet olmadıklarından dolayı takdir ederiz.

    DÜNKÜ MAÇLAR [27]

    Galatasaray Beşiktaş’ı 2-1 Mağlup Etti

    Dün birinci küme futbol maçlarına Taksim Stadyumu’nda başlandı. Havanın çok soğuk olmasına rağmen stadyum bir hayli kalabalık toplanmıştı.

    İlk maçı Vefa-Süleymaniye takımları yaptılar. Tarafeyn sahaya çıktıkları zaman takımların teşekkülatı şöyle idi:

    Vefa: Hüsamettin, Demir, H.Ragıp, Naci, Şekip, İhsan, İ.Hakkı, Sayit, Gazi, Osman, Muhteşem.

    Süleymaniye: Mansur, Sadi, Necati, Selahattin, Sabih, Murat, Ruhi, İhsan, Burhan, Halit, Necati.

    Maç her iki takım arasında sona kalmamak için bir rekabet mevcut olduğu cihetiyle çok heyecanlı oldu. Gerek Vefalılar, gerek Süleymaniyeliler azami gayretle çalışıyorlar, ufak bir hataya düşmenin bir mağlubiyete mal olabileceğini takdir ederek çabalıyorlardı.

    İlk haftaym bu suretle beraberlikle bitti. İkinci devrede de aynı gayretle çalışan tarafeyn maçı müsavatla bitirmek üzere idiler ki Vefa son dakikada bir gol yaparak maçı galibiyetle bitirdi.

    İkinci maç Fenerbahçe-Beykoz maçı idi. Kemal Bey’in hakemliği ile oynanan maçta iki takım şu şekilde vaziyet almıştı:

    Fenerbahçe: Rıza, Kadri, Füruzan, Cevat, Sadi, Reşat, Alâ, Muzaffer, Zeki, Fikret, Niyazi.

    Beykoz: Şadi, Nebi, Sedat, Cahit, İbrahim, Saip, Kamuran, Sait, Salah, Mehmet, Rıdvan.

    Müsabaka çok samimi ve güzel cereyan etti. Fenerliler iki devrede ikişer sayı yaparak 0-4 galip geldiler.

    Son maç günün en mühim maçını teşkil ediyordu. Hakem Abdullah Bey. İki takım sahaya şu şekilde çıkıyorlar:

    Galatasaray: Rasim, Burhan, M.Nahit, Mithat, Nihat, Suphi, Mehmet, Kemal, Necdet, Latif, Kemal.

    Beşiktaş: Halis, Adnan, Zeki, Rıdvan, Tahir, Hüsnü, Hayat, İbrahim, Şükrü, Eşref, Selah.

    Maç, rüzgârı lehlerine alan Beşiktaşlıların hücumu ile başladı. Daha ilk dakikalarda anlaşılıyordu ki her iki takım mutlaka galip gelmek azmindedir ve bu galibiyeti temin için her türlü çareye başvuracaktır.

    Hakemin bu noktayı takdir ederek lüzumsuz sertlikleri daima cezalandırması lazımken Abdullah Bey çok müsamahakâr davranıyordu. Bu müsamahanın zararı oyunun mütezayit bir şiddet kazanması ve tekmeleri tokatların takip etmesi oldu. Daha ilk devrede çığırından çıkan oyun 22 oyuncunun iştirak ettiği muazzam bir boks maçı ile az daha inkıtaa uğrayacaktır.

    Fakat hakemin hiçkimseyi cezalandırmak isabetini göstererek işi güya hal ve fasletmesi maçın bir tekme ve hayata kast etme iptizali içinde devamını temin etti.

    Birinci devre Galatasaray’ın 1-0 galibiyetiyle bitti. İkinci devrede de Beşiktaş evvela müsavatı temine muvaffak olmuşken bilahare Galatasaray’ın son kaydettiği sayı ile mağlup vaziyete düştü.

    Netice, maçın sonuna kadar beyhude bir didişme yapan tarafeynin bütün gayretine rağmen değişmedi ve Galatasaray 2-1 galip geldi.

    HOKEY BİR ZAMAN ÇOK SEVİLMİŞ BİR SPORDU [28]

    Bundan birkaç gün evvel, alakadar bir zattan aldığımız malumata atfen bu sene ilkbaharda hokey lig maçlarının yapılacağını yazmıştık. Bilahare yaptığımız tahkikat bu haberin henüz tasavvur halinde bulunan bir fikirden ibaret olduğunu bize öğretti. Bu fikrin sahipleri, hokey lig maçları yapıldığı takdirde hiçbir kulübün bu müsabakalara girmemesinden çekiniyorlarmış.

    Bundan 10-12 sene evvelki spor faaliyetini hatırlayanlar İstanbul’da çok canlı bir hokeyciliğin mevcut bulunduğunu bilirler. Fenerbahçe, Altınordu, Galatasaray, İdman Yurdu, Nişantaşı gibi o zaman çok kuvvetli birer hokey takımına malik bulunan kulüpler her sene Haziran’ın o yakıcı güneşi altında başlayan bir lig maçı yaparlar ve çok hararetli mücadelelere şahit olurduk. Şimdiki en hararetli, en heyecanlı futbol maçlarından daha zevkli cereyan eden bu maçlar o derece iddialı olurdu ki meraklı kütlesi arasında oyunu daha iyi görmek için ne yapacağını bilmeyenlere tesadüf edilirdi.

    Yapılan maçlar arasında en heyecanlı olanları ekseriya Altınordu-Fenerbahçe maçları olurdu. Hatta çok defa olduğu gibi, yine bir kere final maçı yapan Fener-Altınordu takımları daha ilk devrede o kadar yorulmuşlar o kadar nefes ve gayret sarfetmişlerdi ki Altınordu’nun orta muavini yerinde oynayan zavallı Nuri (Allah rahmet etsin) birinci devreyi bitiren düdükle beraber fevkalbeşer gayretin neticesi olarak, sırtı üstü düşmüş, bayılmıştı.

    O devrin iyi hokeycilerinden Rıza, Sait, Galip, Server, Sadi, Hakkı ve saireyi belki bilmeyen vardır. Fakat bugünün maruf sporcularından Zeki, Alaettin, Sabih, Nedim, bütün bunlar hep o zaman küçük, fakat çok kıymetli hokeycilerdi.

    Futboldan evvel fazla değilse bile hiç de olmazsa onun kadar rağbet gören hokey neden birdenbire unurulduğu makul bir şekilde izah edilemez.

    Hokey federasyonunun ilgasından bahsediliyor. Memleketimizde çabuk taammüm edebileceği sebkat eden tecrübe ile sabit olan hokeyin yeniden canlanmasına çalışmak, hokey federasyonunu ilga ederek bu sporu bütün bütün öldürmekten şüphe yok ki daha hayırlıdır.

    Eğer bu sene himmet edilir ve hokey lig maçları yapılırsa buna birçok kulüplerin iştirak edecekleri muhakkaktır. Yalnız maçların çok soğuklara tesadüf ettirilmemesi lazımdır.

    ZARO AĞADAN BÜYÜKMÜŞ! [29]

    Cilo Ağa isminde bir ihtiyar çıkmış, Zaro Ağa’dan daha yaşlı olduğunu iddia ediyormuş! Zaro Ağa 150nci yıl dönümünü kutlulayalı birkaç sene olduğuna göre Cibo Ağa 200 yaşına yaklaştığını iddia ediyor demektir! Kaydı, kuyudu yok ya, atsınlar bakalım, 300 hatta 400’e çıkmazlarsa ayıp!

    ALDATMA! [30]

    Abidin Daver Bey biraderimiz dün bir şeyden acı acı şikâyet ediyor. Bilmem nerede 200 kadın aldattığı için bir erkeği tevkif etmişler, Daver Bey diyor ki:

    “200 kadın aldatan erkek tevkif edilsin de neden 200 erkek aldatan kadın tevkif edilmesin?”

    A efendim! Evvela erkekler aldandıklarını itiraf etmeyi onurlarına yedirip de söylemezler ki: Kaç erkek gösterebilirsiniz ki aldandığını itiraf etsin. Saniyen, 200 erkek aldatan kadın da yok gibidir, çünkü 200 adedine varıncaya kadar içlerinden birisi temizler.

    VEFALILAR DÜN BALIKESİR’E GİTTİLER [31]

    Vefa birinci futbol takımı, 23 Nisan Bayramı münasebetiyle vukua gelen daveti kabul ederek, bir maç yapmak üzere dün Balıkesir’e hareket etmiştir. Balıkesirliler, iyi futbolculara malik oldukları cihetle yapılacak müsabakanın vereceği netice merakla beklenmektedir. Vefalılar tam takımla gitmişlerdir. Bugün yapılacak müsabakayı müteakip hemen yola çıkacaklar ve Cuma günü Fenerbahçe ile yapacakları müsabakaya yetişeceklerdir.

    Şehirler arasında yapılan bu gibi temasları, memleket sporu için çok faideli telakki ettiğimiz cihetle Vefalıların yaptığı bu seyahati takdir ederiz.

    PİÇ! [32]

    Dün Çocuk Bayramı idi. Himayei Etfal Cemiyeti, çocuğun kıymetini, bilmeyenlere öğretmek için, genç ve yeni Türkiye’nin temeli kurulduğu günün yıl dönümünde muazzam bir çocuk bayramı tertip etti. Bu bayramda, bugünün büyükleri, yarının büyüklerine muhabbet ve hatta hürmetlerini gösterdiler.

    Köprü başında durmuş, çocuk alaylarını seyrediyordum. Takım takım yavrular köprüden geçiyorlardı. 9-10 yaşlarında ter temiz giyinmiş bir mektepli yavru, alayın haricinde köprüden para vermeden geçmek istedi.

    İzbandut gibi bir köprücü bu çocuğun yakasına yapıştı, aralarında bir mücadele başladı. Küçük, kendini ve hakkını müdafaa etmeyi bilen ateşli bir çocuktu. Takım takım geçen çocukları göstererek diyordu ki:

    • Bugün çocuk bayramı! Bak, alay alay çocuk para vermeden geçiyorlar!”
    • Onlar mektepli!
    • Ben de mektepliyim. Kasketimi görmüyor musun?

    Köprü tahsildarı çocuğun yakasına sarılmış, bırakmıyor, onu sarsıyor, “Çok zırlama, ver kuruşu!” diyordu.

    Mektepli çocuk, köprüden geçen arkadaşlarını göstererek:

    • Onlar vermiyor, ben de vermem! Bugün bayram! Diye ısrar ediyordu.

    Tahsildar, çocuğu sürükleyerek gişeye doğru getirmeye çalışıyor, yavrucuk, bütün kudret ve kuvvetiyle mukavemet ediyordu.

    Gişede para bozan memur başını uzattı:

    • Piç versene parayı! Diye bağırdı.

    O vakite kadar şiddetle mücadele eden çocuk bu ağır hakaret karşısında sapsarı kesildi, gözleri doldu, cebinden bir kuruş çıkarıp köprü tahsildarına verdi, mahsun ve müteessir, yürüdü.

    Tramvay kumpanyasının çocuklara ücretsiz arabalar tahsis ettiği, Türk ocağının idaresini bir hafta yavrulara tevdi eylediği, bütün Türkiye’de çocuklara müstesna bir hürmet gösterildiği bir günde bir şehir müessesesi olan köprüde geçen bu elim hadise yüreğimi sızlattı. Fakat bu sızıyı bir düşünce izale etti.

    Bu yavrular, yarın, kendi çocuklarına köprü memurlarının “piç” demelerine katiyen müsaade etmeyecekler, herkese hürmet edecekler ve kendilerine hakikaten hürmet ettireceklerdir.

    835 SATIR [33]

    Bundan dört beş sene evvel Nazım Hikmet Bey’in alelacayip görünen şiirini ilk selamlayan ben olmuştum. O cesaretim bir kalem sahibi ile aramda ağır bir münakaşaya sebebiyet vermişti.

    Şimdi artık bu cesarete lüzum yok. Bilakis.

    Hatta işitiyoruz ki bazıları Nazım Hikmet Bey’in şiirini, Valentino’nun zülfü, Duglas’ın bıyığı, Jozefin Baker’in raksı, paçalı pantolon, eter ve kokain nevinden bir şey zannederek, bu gencin hayranları arasında ilk safta görünememekten hayli telaş ediyorlar.

    Sıhhatli ve faziletkar Nazım Hikmet! Sen böyle anlaşılmaya ve sevilmeye layık mıydın?

    Nazım Hikmet Bey’in şiiri bazılarına göre, her şeyden evvel bir fikir şiiriymiş. “Makinalaşmak” serlevhalı manzumede denildiği gibi, karnına bir türbin, kuyruğuna çifte uskur takılmasını temenni etmek bir fikir ise, her halde “835 satır” isimli mecmuanın büyük güzelliğini bu nevi fikirlerin çeşnisinde aramamalı. Makine henüz nakıs ve yavaş yavaş tekemmül etmekte olan bir insan eseridir. Makine olmayı temenni edecek yerde bir makine mühendisi olmayı istememek niçin?

    Mütefekkirin tetkikini ehline bırakıp gölgesi bütün eski şiirin topraklarını kapayan şaire gelince:

    Şair, müheykel bir şekil halinde semanın maviliğine karşı durmuş, cidden tuhaf, fakat ahengi cidden emsalsiz bir garip aletin tellerini söyletiyor. Bu vezin bildiğimiz vezinlerden değil, bu şarkı duyduğumuz şarkılardan değil, bu lisan şiirin bizde bugüne kadar kullandığı lisana benzemiyor. Nazım Hikmet Bey, tarzını kendisi icat etmemedi, bu biçimde şiirler şimdi dünyanın her tarafında yazılıyor. Nazım Hikmet Bey bu tarzı anlamış, Türkçeleştirmiş, bu iklimi toprağında tutturabilmiş olmakla büyük bir yeni şairimizdir.

    Bu şiirin eskisina nazaran rüçhanı muhakkak. Eskiden şiir bir tek düdükle söylenirdi. Nazım Hikmet Bey bir tek alet yerine koca bir orkestra takımı vücuda getirmiş. Fakat bu zengin orkestra, yalnız marş evinden bir takım heyecanlı havalar çalıyor.

    Ne yazık ki bu bakır aletler içinde ruh, bir keman telinin titrek, uzak ve mahrem sesini duymuyor.

    BİZİM ÇOCUĞUMUZ [34]

    İçinde doğduğumuz ev, sıralarında okuduğumuz mektep, arasında yetiştiğimiz düşünceler, oturup kalkışımız her şey tepeden tırnağa değişti. Bu kadar geniş kargaşalığı ne bir adam, ne de bir nesil sekiz on yılda kafasına yerleştirse bile sinirine ve canına sindiremez. Şarklılık yarası bizde kabuk tuttu; fakat derimizin üzerinde henüz bir kabarık durmaktadır. Sert bir sürtünüş orasını tekrar kızartabilir; belki yarayı tekrar işletebilir. Biz yarım adamlarız. Doğru fikirlerimiz henüz yanlış hislerimizle boğuşuyor. Karısını kafesten çıkarmayan cesur ihtilalcilerimizin adedi az değildir.

    Başımızdan çıkarıp attığımız sarık ikide bir, adımlarımıza dolaşıyor. Biz tak garplılığı çocuklarımızda göreceğiz. Onlar latin harflerini nasıl hece hece okumayacaklarsa, bir şey istedikleri vakit kafa ve sinirlerinde şarklılık nüksü duymayacaklardır. Bu çocuğa inkılap dikkat etmelidir. Bugün, baba ve anası kim olursa olsun, vasisi ancak inkılaptır. Biz bizi yarım yapan hastalıklarımızdan hiçbirini çocuklarımıza aşılamak cürmünde bulunamayız. Çocuk başka milletlerde devam ve tekemmül unsuru, bizde bir doğuştur: Türkiye bugünkü çocuğunda büyüyor, hepimiz onda yetişiyoruz.

    MAÇTA RASGELDİM [35]

    Galatasaray’la Fenerbahçe maç yaptılar mı, stadyum mahaşerallah! Böyle olduğunu işittim, fakat gidip görmemiştim.

    Bir kalabalık, bir kalabalık… Tribünlere şöyle bir göz attım. Erkekten çok genç kız var. Gözüme sarışın bir kız ilişti, yanında da yarım kişilik bir yer var. Nezaketle sokuldum ve oturdum.

    Göz ucuyla kızın her tarafını süzdüm. Enfes bir parça… Daha enfesi de kimse ile konuşmadığına göre yalnız olması!

    Yalnız tribünün tahtaları pek sert… Cebindeki gazeteleri çıkardım, oturduğum yeri hafif tertip yumuşatacak tarzda katladım.

    Lakin şeytan derhal bir akıl öğretti, gazetenin yarısını da komşu hanıma teklif ettim. Gözümün içine güler bir yüzle bakarak hem kabul etti, hem de teşekkür…

    Herkes omuz omuza… Hava güneşli, bağıran, gülüşen, gazete kâğıtlarını ceviz gibi yuvarlayarak birbirine atan… Renk renk, çeşit çeşit, boy boy bir sürü insan… Belki on bin kişi var. Saha bomboş, herkes bekliyor.

    Bir aralık yanımdaki hanımla gözlerimiz ilişti. Teşekkür etmişti ya, benim gazetemin üstünde ikimiz de beraber oturuyorduk ya… Eh, ona söz söylemeye ve konuşmaya hakkım vardı.

    • Maça galiba çok meraklısınız hanım efendi…
    • Oh, çok!
    • Takımlarda bir tanıdığınız bir ahbabınız var mı?
    • Oh, yok!
    • Demek yalnız oyunu seyretmek için geliyorsunuz?
    • Oh, tabii…
    • Her halde Galatasaraylısınız.
    • Oh, elbet…
    • Hep “oh”lu ve tek kelimeli cevaplar… Anladım ki bu tek kelimeli cevaplarla samimiyeti ilerletmek mümkün değil…

    On bin ağızdan bir vaveyla koptu. Evvela Galatasaraylılar ortaya çıktılar. Bir alkış tufanı, arkasından Fenerliler gene bir alkış tufanı…

    Ben oraya (ne yalan söyleyeyim) daha doğrusu eğlenceli bir hava almaya gitmiştim. Onun için 24 gencin tekme muharebesinden ziyade komşu hanımla meşgul oluyordum. Dedim ya enfes şeydi.

    Galatasaraylılar pas verdikçe göğsüme doğru yaslanıyordu. Hatta bir aralık gol yapacak oldular, heyecanından kolumu tuttu. Gol kaçında hınçla parmaklarını sıktı ve kolumu bıraktı:

    • Eyvah, dedi, kaçırılır mı bu?

    Artık oyun hızını almıştı. Hakemin düdüğü öttüğü zaman, birinci haftaym Fenerlilerin iki Galatasaraylıların bir sayısı ile bitti.

    Yanımdaki hanım bu sefer tek kelimeleri bıraktı:

    • Bakalım, dedi, ben Fener’i bilirim, ilk haftaym onların, fakat bütün parti bizim.

    Ben de hemen muhavereyi açmaya koyuldum..

    • Vallahi hanımefendi, bendeniz de o fikirdeyim.
    • Ben sizin Fenerli olduğunuzu anladım. Buna müteessir olmuyor musunuz?

    Ben ne o taraftan ne butaraftan değildim ama hanımın iltifaten tevcihi ile Fenerli olmuştum.

    • Olmaz olur muyum? Ama sizin yanınızda bulunmak teessürüme mani oluyor.
    • Oh, hakem düdüğü çaldı, bakın şimdi neler olacak. En aşağı üç gol. Siz de sıfır. O kadar!

    İkinci devre hakikaten kızın dediği gibi çıktı. Fenerliler insicamı ve kendilerine has düzgünlüğü kaybettiler. Karşı taraf hemen topu tıktı. Bir daha, oyunun sonuna doğru da bir daha: üç gol!

    Yalnız bir dediği çıkmadı, Fenerliler de bir gol yapmışlardı.

    Herkes dağılmaya hazırlanırken:

    • Hanımefendi nerede oturuyorsunuz?
    • Beşiktaş’ta…

    Taksim’de oturduğum halde:

    • Ne âlâ, dedim, ben de Bebek’te. İsterseniz sizi otomobille bırakayım.

    Vakit geç olduğundan galiba, bu teklifi reddetmedi:

    Otomobilde bana dedi ki:

    • Nasıl, dediğim çıktı mı, ben partiyi alırız demiştim. Kimbilir ne kadar müteessir oldunuz. Bu mağlubiyet…
    • Hangi mağlubiyet?

    Ben maçı çoktan unutmuştum bile… Elimi beline doladım, hemen sıyrıldı.

    • Hangi mağlubiyet olacak, işte sizi yendim, Galatasaray, her zaman Galatasaraydır.
    • Ah, sahi, dedim, yenilmek acı şey!

    Baktım, spordan hoşlanıyor, elimi tekrar beline doladığım zaman sesini çıkarmadı. Ben Fenerlileri tenkit ettim:

    • Efendim, çalışmıyorlar ki, dedim, bizim oğlanlar haylazlığa vurdu. Ah bizim de bir Nihadımız olsaydı, o zaman görürdünüz.

    Bu sefer belini sıktım, yine sesini çıkarmadı.

    Artık mabadini anlatayım mı? Bizim bildiğimiz usullerin hiçbiri ile elde edilemeyecek olan bu çok güzel kızı ben yavaş yavaş, spordan anlarmışım gibi, elimde Allah bilir nerelerde, takımlar teşkil ettim, kaleye birini koydum, hücum hattına başkalarını koydum, münakaşanın hararetinden kız Beşiktaş’ı da unuttu, evini de:

    Ah, bugünün kafası! Bizim hissi rabıta da böyle başladı.

    Demek ki aşkta bile anlaşmak için yalan söylemeli imiş…

    FUTBOL MAÇLARI [36]

    Dün Taksim Stadyumu’nda lig maçlarına devam edildi. Yapılması mukarrer olan üç maçtan biri, Fener-Vefa maçı, Vefalıların Balıkesir seyahatinden yorgun dönmeleri dolayısıyla tehir edilmişti. İlk maçı Beşiktaş-Süleymaniye takımları yaptılar. Tarafeyn sahaya şu şekilde çıkmışlardı:

    Beşiktaş: Halis, Adnan, Zeki, Rüştü, Tahir, Rıdvan, Nuri, Eşref, Şükrü, İbrahim, Hayati.

    Süleymaniye: Mansur, Necdet, Sadi, Ruhi, Murat, Ekrem, Sadi, İhsan, Burhan, Halit, Necdet.

    Necmi Bey’in hakemliği ile oynanan bu maç baştan nihayete kadar Beşiktaş’ın hâkimiyeti altında geçti. Süleymaniye müdafaasının, bilhassa merkez muavini fedakarane mesaisine rağmen Beşiktaş’ın faikiyeti tabii semeresini vermekte gecikmedi ve maç 5-1 Süleymaniye’nin aleyhine bitti.

    İkinci ve son müsabaka Galatasaray-Beykoz maçı idi. Hakem Selahattin Bey, iki takımın teşekkülatı şöyle:

    Galatasaray: Rasim, Burhan, Mehmet, Suphi, Nihat, Vahi, Muslih, Rebii, Necdet, Latif, Kemal.

    Beykoz: Şazi, Ziya, İbrahim, Sait, Rıdvan, Kamuran, Sait, Mazla, Cahit.

    Galatasaray’dan Leblebi Mehmet, Beykoz’dan da esaslı birkaç oyuncunun eksik olduğu gözüküyor.

    Oyunun ilk dakikasından itibaren Galatasaray hücuma geçiyor. Fakat şuurlu bir oyun oynayan Beykoz müdafaası, ilk devrenin nihayetine kadar bu hücumların semere vermesine muvaffakiyetle mani oluyor.

    İkinci devre başladığı zaman Beşiktaş müdafaası, birinci devredeki fevkalade mesaisi yüzünden çok yorgun düşmüştür.

    Bunun ilk neticesi, ilk çeyrek saat içinde Galatasaray’ın üç sayı kazanması oldu. Artık adeta tek kale oynayan Sarı-Kırmızılar devre nihayetine kadar sayıların adedini kolaylıkla beşe çıkardılar ve 5-0 galip geldiler.

    Beykoz’un bu şekilde mağlubiyeti eksik bir takımla sahaya çıkmalarından ileri gelmiştir.

    MODA BU SABAH SAAT 10’DA YÜZDÜ [37]

    Dün saat 10.30’da köprüden kalkan Seyrisefain idaresinin Moda vapuru, limanı kaplayan kesif sis yüzünden Haydarpaşa ile Harem arasında, Kavak İskelesi denilen yerde karaya oturdu.

    Sis sabah 8.20’den itibaren Marmara’yı kaplamaya başladığından vapurda 2 binden fazla üç vapur yolcusu bulunuyordu. Bu gibi havalarda gemilerin hareket etmemesi mutat ise de Moda köprü iskelesini terkettiği zaman liman açılmış görünüyor, Sarayburnu ile Üsküdar tepeleri müşahede olunuyordu.

    Bu itibarlı gemi kaptanı Münir Bey’in bir mesuliyeti olamayacağı kanaati vardır.

    Gemi bir müddet Marmara’da ilerlemiş, sonra karşısına çıkan bir sandal önünün kayalık olduğunu bağırmış ise de az sonra kaza vukua gelmiş ve gemi oturmuştur.

    Kazayı müteakip yolcular arasında şiddetli bir heyecan baş göstermiş, herkes cankurtaran simitlerine sarılmış, fakat az sonra vaziyette tehlike olmadığı anlaşılmış, sükunete avdet etmiştir.

    Yolcular idarenin römorkleri ile ve yetişen sandallarla Kınalı vapuruna nakledilmişlerdir. Alemdar vapuru dün geceyi demirli olarak Moda’nın yanında geçirmiş, bu sabah dalgıç indirilerek geminin nasıl çekilip kurtarılabileceğinin tespiti için deniz muayene edilmiştir. Moda’nın oturduğu yer taşlık olduğundan birdenbire çekilmesiyle altında rahne açılmasından korkulmakta idi. Fakat dalgıç böyle bir tehlike olmadığını tespit etmiş ve gemi çekilerek kurtarılmıştır.

    BOYNUZ [38]

    Herkes bilir ki konuşma lisanında “boynuz” şerefsiz kocanın alameti olarak kullanılır. Aşk işlerinde malını rakibine kaptırmış erkeğe “boynuzlu” derler. Niçin? Bu sarih manasızlığın menşeini bilmiyorum.

    Hakikatte “boynuz “erkek olmasını bilmeyen adamın gülünç remzi değil, bilakis muzafferin tacı addolunmaya layıktır.

    Boğa boynuzludur, teke boynuzludur, koç boynuzludur, geyik boynuzludur.

    Tenasül kudretinin bu en güzel timsalleri, aşk kavgalarında silah olarak kullanmak için alınlarında çifte boynuzun çelikten karanlık hançerlerini taşırlar.

    Kudret ve bereket alameti olan boynuz, kadim milletlerde ilah ve hükümdar alınlarının ziyneti idi.

    Kadim Yunanilerin en büyük mabudu “Müşteri”nin Afrika’daki timsali boynuzlu idi. Pan, Baküs ve Satirler, boynuzlarıyla azgın bir keçi sürüsünü andırırlardı.

    İskenderi Kebiri’in tacı boynuzlu idi. Kadim Isparta kadınları, harbe giden kocalarının alınlarına zafer çelengi olarak boynuz takarlardı.

    Mısır, Finike ve Asur ilahlarının birçokları, alınlarında öküz başının şanlı çıkıntılarını taşırlardı.

    Böyle asil ve mutantan maziye malik bir uzvun zamanımızda sukutu ne hazindir! Boynuzu bugünkü şerefsiz hamillerinden alıp ona layık olmasını bilenlere hürmetle iade etmeli.

    SAĞAÇIK EMİN [39]

    Tedavi Edildiği Hastanede Vefat Etti

    Beykoz ve Altınordu’nun birinci futbol takımlarında uzun müddet sağ açık oynamış olan Emin ahiren tedavi edilmekte olduğu Şişli Sıhhat Yurdu’nda irtihal etmiştir.

    Emin uzun müddetten beri gırtlak vereminden muztarip bulunmakta ve kendisini ziyaret edenlere yeniden futbol oynamak için pek büyük bir arzu hissettiğini söylemekte idi.

    Emin pek sevdiği futbolda üç dört sene evveline kadar en iyi sağ açıklarımızdan biri idi. Antrenmanlı olduğu zaman seri akışlarla ve eski sisteme kaçan oyunlarıyla pek çok alkışlanmıştı.

    Bu ölümle futbol âlemimiz emektar ve kıymetli bir uzvunu kaybetmiş oluyor. Arkadaşlarına ve ailesine beyanı taziyet ederiz.


    [1] 1 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [2] 1 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [3] 2 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [4] 3 Nisan 1929 – Milliyet Gazetesi

    [5] 3 Nisan 1929 – Milliyet Gazetesi

    [6] 4 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [7] 4 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [8] 5 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [9] 6 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [10] 6 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [11] 7 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [12] 8 Nisan 1929 – Vakit Gazetesi

    [13] 9 Nisan 1929 – Milliyet Gazetesi

    [14] 10 Nisan 1929 – Vakit Gazetesi

    [15] 10 Nisan 1929 – Vakit Gazetesi

    [16] 11 Nisan 1929 – Son Saat Gazetesi

    [17] 12 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [18] 13 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [19] 13 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [20] 14 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [21] 14 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [22] 15 Nisan 1929 –  Milliyet Gazetesi

    [23] 16 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [24] 17 Nisan 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [25] 18 Nisan 1929 – Milliyet Gazetesi

    [26] 19 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [27] 20 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [28] 21 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [29] 22 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [30] 22 Nisan 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [31] 23 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 24 Nisan 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [33] 24 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [34] 25 Nisan 1929 – Milliyet Gazetesi (Falih Rıfkı Atay)

    [35] 26 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [36] 27 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi

    [37] 28 Nisan 1929 – Son Saat Gazetesi

    [38] 29 Nisan 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [39] 30 Nisan 1929 – Vakit Gazetesi

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – III

    Tarih ve Fenerbahçe 1929 – III

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – III”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    VOLEYBOL MAÇLARI [1]

    Dün Yapılan Müsabakalar Çok Heyecanlı Oldu

    İstanbul mıntıkası voleybol heyeti tarafından tertip edilen voleybol müsabakalarına dün de Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde devam edilmiştir. Dün yapılan müsabakalar çok heyecanlı olmuştur.

    Evvela Fenerbahçe-Beşiktaş ikinci takımları karşılaşmışlardır. Beşiktaşlılar güzel bir oyun oynayarak 5-15, 6-15 galip gelmişlerdir.

    Bundan sonra İstanbulspor ile Vefa ikinci takımları karşılaşmışlardır. Bunda da Vefalılar 8-15, 9-15 galip gelmişlerdir.

    Bu müsabakaların en heyecanlısı Vefa-Fenerbahçe birinci takımları arasında cereyan etmiştir. İlk devrede Vefalılar 13-15 galip gelmişler, ikinci devrede Fenerliler 17-15 Vefa’yı mağlup etmişlerdir. Bu vaziyet üzerine müsabaka bir devre daha temdit edilmiş, bu devrede de gene Fenerliler 15-11 galip gelmişlerdir.

    Dünkü müsabakaların sonuncusu Beşiktaş ve Beykoz birinci takımları arasında yapılmıştır. Bu müsabakada da Beşiktaş birinci takımı 13-15, 12-15 sayı ile galip gelmiştir.

    GALATASARAY-İSTANBULSPOR MAÇI [2]

    Şiddetli soğuklarda sonra bir iki gündür havaların adeta bir bahar havasını andırması sporculara biraz fırsat verecek gibi görünüyor. Bu kabilden olarak Kadıköy İttihat Spor sahasında Galatasaraylı ilk pist idmanlarından başka Taksim Stadyumu’nda da futbol maçları yapılacağı haber verilmektedir.

    Bugün öğleden sonra stadyumda evvela Galatasaray üçüncü takımını Taksim Tatavla Yeni Yıldız karşısında göreceğiz. Malumdur ki Galatasaray üçüncü takımının güzel ve haklı bir şöhreti vardır. Bir aralık şehrimizin bazı birinci takımlarıyla bile muvaffak oyunlar yapan bu küçükler geçen mevsimde “Milliyet” kupasını ve daha sonra da Tayyare Cemiyeti’nin hediye ettiği “Gazi” büstünü kazanmışlardı.

    Oldukça uzun süren bir istirahat devrinden sonra sarı-kırmızılı küçükler, bakalım, bugün kuvvetli hasımları karşısında ne yapacaklardır?

    Bu maçı Galatasaray birinci takımının İstanbulsporla yapacağı hususi maç takip edecektir. Bu müsabaka çoktan beri futbol maçı seyretmeyen meraklılar için yerinde bir fırsat olabileceği gibi, zannedersek, Galatasaraylıların bayramdaki maçlara mühim bir hazırlığı olacaktır.

    Bu haftaki spor sahifemizde tekrar haber verdiğimiz gibi bayramın ilk ve üçüncü günleri Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Vefa takımları arasında mühim müsabakalar tertip edilmiştir. Hiç şüphe yok ki bu maçlar dört kuvvetli kulüp futbolcuları arasında cereyan edeceği için pek hararetli olacaktır. Diyorlar ki bayram müsabakaları şampiyonluğa namzet takımların ikinci devrede gösterebilecekleri kabiliyete az çok bir miyar olacaktır.

    Bu iddia tamamıyla doğru olmasa bile bir cihetten de yabana atılabilecek bir iddia da değildir. Bu itibarla takımların bayramda en iyi dereceyi almak için canı gönülden çalışması pek tabiidir. İşte Galatasaray’ın bugün İstanbulsporla yapacağı müsabakayı bu arzunun tevlit etmiş olmasına hamledebiliriz. Spor faaliyeti noktai nazarından da Galatasaray-İstanbulspor maçı merakla seyredilecek bir müsabakadır. Zira İstanbulspor çalışmış gençlerden mürekkep bir takımdır.

    FENERBAHÇE VEFA’YI GÜÇLÜKLE YENEBİLDİ [3]

    İstanbul mıntıkası voleybol birincilik maçlarına Perşembe günü devam edildi. Birinci küme maçları Fenerbahçe-Vefa, Beykoz-Beşiktaş takımlarını karşılaştırıyordu.

    İlk maç Fenerbahçe-Vefa müsabakasıydı. Maça muayyen saatten tam 45 dakika sonra başlanabildi. Fenerliler sahada ispatı vücut ettikleri halde Vefalı oyuncular bir türlü gözükmüyorlardı. Nihayet, takarrür eden saatten çok geç sahaya gelebildiler ve maç başladı.

    İlk devrede Fenerbahçeliler kaptanları Bedi Bey’den mahrum bulunmakta idi. Bedi Bey orada hazır bulunduğu halde, kulübünde idari vazife deruhte ettiği bahanesiyle maça iştirak etmiyordu. Şampiyonluğu kazanması en ziyade muhtemel bir takımın Vefa gibi ehemmiyetli bir rakip muvacehesinde en iyi oyuncusundan, kaptanından mahrum bir halde sahaya çıkması esasen idaresizliğin en büyüğü olduğu halde buna “idari” mazeretler terfiki çok şayanı hayrettir. Nitekim birinci devreyi kaybeden Fenerliler de bu hakikati anladılar da ikinci devrede Bedi Bey’i oynattılar ve tahakkuk etmek üzere bulunan bir mağlubiyeti def edebildiler.

    İlk devre Vefa takımının bariz tefevvuku altında geçti. Vefa takımı biraz daha mantıklı oynuyor, top daha şuurlu bir idare ile maksada yaklaşıyordu. Vefa’nın ilk devreyi kazanması bu güzel oyunun semeresi oldu. Hüsamettin Bey’in çok güzel vuruşları nazarı dikkati celbediyordu. Fenerliler ikinci devreyi müşkülatla, üçüncü devreyi de oldukça bir farkla kazandılar ve bu suretle Vefa’yı mağlup edebildiler. Vefa’nın gecikmiş olması dolayısıyla Beykoz-Beşiktaş maçının tehiri zaruri oldu.

    Voleybol maçlarının devamı ve intihası esasında çok şayanı dikkat bir zihniyete tesadüf ettik ki üzerinde tevakkuf etmeyi spor noktasından faydalı görüyoruz.

    Maçın bütün imtidadınca her iki takım oyuncuları hakeme her fırsat düştükçe, haklı ve haksız itiraz ediyorlardı. Hakemlik vazifesini kabul etmek bedbahtlığında bulunmuş olan Beşiktaşlı Necmi Bey müteaddit defalar tarize uğradı, hem de hiç arzu edilmeyecek bir şekilde… Necmi Bey yüksek itidalini muhafaza ederek çirkin bir hadiseye sebebiyet verdi. Eğer dünkü maçlarda bir zabıta vakası zuhur etmediyse bunun sebebi Necmi Bey’le ona terbiye haricine çıkan bir şekilde hücum eden adamlar arasında terbiye noktayı nazarından çok esaslı farklar bulunması olmuştur. Bilhassa bunlardan biri sahada söylendiği yetmiyormuş gibi, soyunma odasında ufunetli ağzını açtı ve hakemden başlayarak bütün federasyon erkanına burada tekrar edemeyeceğimiz küfürler savurdu. Orada mevcut oldukları halde cevap vermemek nezaketinde bulunan muhataplarının kabahati ne idi, hangi hataları dolayısıyla böyle kanalizasyona düşmeye mahkum oluyorlardı? Meçhul!

    Yalnız şurasını unutmayalım ki bu adamlar hasbeten lillah çalışıyorlar. Eğer hata ediyorlarsa bu hatayı tamir ettirmek için daha terbiyeli bir hareket tarzı takip etmek lazımdır.

    KUTUP DENİZLERİ GİBİ BUZLARLA ÇEVRİLDİK [4]

    Kaç günden beri ortalıkta bir şayia dolaşıyordu:

    Karadeniz Boğazı dışarısında parça parça buzlar görünmüş. Vapurlar yollarına devam edemeyip geri dönmüşler ve saire.

    Sadece gazeteci muhayelesinde vücut bulduğunu sandığımız havadis dün sabah, canlanmış şekilde karşımıza çıktı: İstanbul limanı Tuna munsabından kopup parçalanan kalın buz tabakalarının taarruzuna uğradı.

    Vapurların acı birer istimdat çığlığına benzeyen düdük sesleriyle uykumdan uyandım. Acaba limanda bir kaza filan mı oldu endişesiyle denize bakan odanın penceresine koştum.

    Bir de ne göreyim: Deniz adeta kutup denizleri gibi buzlarla çepçevre sarılmıştı ve Bebek’ten Haliç’e kadar bütün sahiller bembeyazdı. Adeta içime dehşet geldi.

    Bundan şu kadar sene evvel Akdeniz yine böyle buz tabakaları altında kalmış. Hatta zamane şairleri:

    “Yol oldu Üsküdar’a 4030 ds Akdeniz dnodu” diye bir de tarih düşürmüşlerdi.

    Tarih, tekerrürden ibarettir. İster misiniz tekrar şiddetli bir don başlasın da buzlar arasında büsbütün sıkışıp kalalım.

    Ey, son neslin çocukları, asırlardan beri İstanbul’un görmediği böyle bir hadiseye siz şahit oluyorsunuz. Çocuklarınıza anlatacak başka şey bulamadığınız zaman masal yerine İstanbul’un bu seneki dehşetli kışını anlatırsınız.

    Sirkeci vapur iskelesinin önünde epeyce kalabalık toplanmıştı. Bunlar kuvvetli şimal rüzgârının önüne katıp parça parça boğazdan içeri soktuğu buzları seyretmeye gelmişlerdi. Aralarına sokuldum. Tabii bahis hep buna aitti. Bir ihtiyar diyordu ki:

    • Şükür Allah’a… Bunu da gördük. Güya deniz suyu tuzlu olduğu için buz tutmazmış. Kim demiş onu?

    Günün havadislerini takip ettiği anlaşılan bir delikanlı ihtiyara cevap verdi:

    • Baba, iş senin bildiğin gibi değil… Bu buzlar Tuna nehrinden geliyor.

    İhtiyar şaşaladı.

    • Tuna’dan mı geliyor, dedin. Amma da ettin. Tuna nire, İstanbul nire hey oğul?
    • Rüzgârı görmüyorsun galiba. Bunları hep rüzgâr getiriyor.

    İhtiyarcık, hayretle başını sallayarak uzaklaştı. Daha ileride bir mektepli grubu arasında bir muhavere cereyan ediyor:

    • Bu sabah Bebek önünde çocuklar buzlar üstünde top oynuyorlardı.
    • Deme canım?
    • Vallahi be… Hatta bir tanesi buluyordu ahiretin yolunu. Hadi cumburlop dibuhu…

    Köprü üzerinin manzarası da ömürdü. Tramvaylar, birbirinin ardına dizilmiş, bekliyordu. Meğer tel kopmuş. Çok geçmedi telin kopan yerlerini bağladılar.

    Arkadaki sağlam telden cereyan alan tramvay, öndekini dürtüştürerek sürüyor, sonra öteki de aynı yere gelince dürtüştürme vazifesi daha arkadakine kalıyordu. Böylelikle tramvaylar yolundan kalmadı. Galata’da manzara değişiyordu. Buz tabakaları, bu sahilde daha kesif görünüyordu.

    Tramvayda birisi yanındakine anlattı:

    • Bizim şişman Kadri’yi tanırsın… Bu sabah Arnavutköy önünde buzun üstüne çıkıp resmini aldırdı.
    • Kadri mi? Aman birader, hiç durma kartpostal yaptır. İstanbul limanında ayı balığı diye seyyahlara satarsın.

    Akşam matbaada Fransızca “Milliyet”in öteberi işlerini gören ihtiyar Musevi niçin geç kaldığını soran sekretere şu cevabı verdi:

    • Matbaneyi her yün yörüyorum. Ama yetmiş yedi yaşındayım. Böyle karpuz yörmedim.

    Hep gülüştük:

    • Ne karpuzu bu?

    Yok, karpuz canım dedi, üstünde kar altında buz… Aman aman denizin üstünde ikisi beraber yüzüyor.

    Dün her yerde, bundan başka şeyin lafı olmadı ve bütün İstanbul, belki ömürleri müddetince bir daha görmeyecekleri bu manzarayı doya doya temaşa etmek için akın akın soğuğa, kara bakmayarak sahillere koştu.

    ÜÇ SARHOŞ KADIN BİR HADİSE ÇIKARDILAR [5]

    Dün gece Şehzadebaşı’nda Millet tiyatrosunda bir hadise olmuştur. Bedia, Meliha, Nebahat isimlerinde üç kadın dün gece sarhoş oldukları ve yanlarında bir komisyoncu olduğu halde Millet tiyatrosuna gidip bir loca işgal etmişlerdir.

    O sırada ince saz çalmakta imiş. Bunu müteakip hanende gazel okumaya başlamış, sarhoş kadınlar aşka gelerek: “Aman Allah!” diye feryadı vermişler ve bağırıp çağırmaya başlamışlardır.

    Bunların sesleri etraftakileri rahatsız edecek dereceye vardığından tiyatro müdüriyeti tarafından kendileri sükûnete davet edilmişlerse de dinlememişler ve müdür Cemal Bey’i dövmüşlerdir. Nihayet polis davetine mecburiyet hâsıl olmuştur.

    Bu sarhoş kadınlar memurini zabıtaya da hakarette bulunduklarından karakola sevklerine mecburiyet hâsıl olmuştur.

    Bunların muayenelerinde sarhoş oldukları anlaşıldığı gibi Nebahat Hanım alaimi cinnet gösterdiğinden tahtı müşahedeye alınmak üzere hastaneye sevk edilmiştir.

    BAYRAMDA FUTBOL [6]

    Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş Karşılaşıyorlar

    İstanbul “A” muhtelitinin İzmir seyahatının akim kalması üzerine bayramda bir turnuva yapılması ihtimali mevzubahis olmaya başlamıştı. Bu tasavvur müteaddit istihaleler geçirdikten sonra nihai şeklini almış ve alakadarlar arasında lazım gelen mukaveleler imzalanmıştır. Kabul edilen şekle göre bayramda yapılacak futbol faaliyeti bir turnuva esası üzerine ve dört kulüp arasında icra edilecek değildir.

    Bayramın ilk günü Beşiktaş-Fenerbahçe muhteliti, Galatasaray takımıyla karşılaşacak. Bayramın üçüncü günü de Galatasaray-Beşiktaş muhteliti Fenerbahçe’ye karşı oynayacaktır.

    Yapılacak maçların, uzun zamanlardan beri iyi bir futbol müsabakası seyretmekten mahrum olan İstanbul spor meraklılarını tatmin edeceği şüphesizdir.

    Bayramın birinci günü yapılacak maça Fenerbahçe-Beşiktaş muhtelitinin şu şekilde çıkması muhtemeldir: Osman, Kadri, Hüsnü, M.Reşat, Sadi, Rüştü, Alâ, Şükrü, Zeki, Fikri, Eşref.

    Bu takım oldukça kuvvetli bir cephe arz etmektedir. Takımın beraberlik kabiliyetini artırmak için maçtan evvel hep birlikte (eğer hava müsait olura) bir antrenman yapılması mukarrerdir.

    YANLIŞ LEVHALAR [7]

    Şehremaneti, imlası yanlış levha ve tabelalardan Mart iptidasından itibaren ceza almaya başlamış. İyi ama levhalardaki yanlışları kim tayin edecek? Zabıtai belediye memurları mı? Bu memurların imlaları kuvvetli olduğuna benim gibi Emanet erkânının da kanaatları kuvvetli olsa gerektir.

    Sonra İmla Lugatı, henüz “N” harfinin ortasına kadar neşredilmiştir, son kısmı daha çıkmamıştır. Hiç olmazsa lugatın tamamen neşrinden sonra ceza almak daha doğru olmaz mıydı?

    Mamafih gözümüze ilişen bir iki yanlışı haber verelim de lütfen ceza alıversinler.

    “Tepebaşı Bahçesi”nin levhasındaki “Bagçesi” yanlıştır.

    Vilayet otomobilinin plakasındaki “Vilayet” kelimesi yanlıştır, “A”nın üstüne inceltme işareti konulmamıştır.

    Fırka merkezinin levhasında da “İstanbul”, “İ” yerine “I” ile yazılmış, “Vilayet” kelimesindeki “a”nın üstüne inceltme işareti konulması unutulmuştur.

    NİHAT SPOR KUPASI [8]

    15 Şubat’ta Galatasaray kros şampiyonasına 40 atlet iştirak ettiren Galatasaray atletizm şubesi 8 Mart Cuma günü “Nihat Spor Kupası” namıyla büyük bir kır koşusu tertip etmiştir.

    Müsabaka Hürriyeti Ebediye tepesinde başlayarak Şişli, Harbiye, Taksim tarikiyle Galatasaray mektebine kadar devam edecektir.

    Müsabakaya dörder kişilik takımlar dahil olacak, en az sayı alan takım “Nihat Spor Kupası”nı kazanacaktır.

    Bu kupa yarışı her sene Mart’ın ikinci Cuması tekrar edilecek ve bu suretle galip takım kupayı ancak bir sene muhafaza edecektir.

    Koşuya saat onda başlanacaktır.

    BU NE KÜSTAHLIKTIR? [9]

    Bütün Bir Şehir Halkına Nasıl Tecavüz Edilir?

    Darülbedayiin rejisörü Ertuğrul Muhsin Bey bir aylık mecmuada Darülbedayi işlerine dair bir makale neşretmiş. Muhsin Bey bu yazısında şehir halkına pek iğrenç bir tarzda, nankörcesine hakaret ediyor ve ezcümle diyor ki:

    “Darülbedayi sanatkârları için en zevkli gece Salı akşamıdır. O akşam tiyatroda sanatkârları ve temsil ettikleri eşhası anlayan geniş ve okumuş bir kitle, o akşam tiyatronun havasında mutlak bir samimiyet, candan bir arkadaşlık vardır.

    Yalnız o gece elbiselerini veya kendilerini göstermek için tiyatroya gelen snob sınıfının cahil, fakat mütecaviz gözleri yoktur. Züppe tabakasının küstah ve yılan gözleri yoktur. Paraları mukabilinde vicdanları bile satın alınacaklarına kani, fırlama zenginlerin kaba ve terbiyesiz gözleri yoktur.

    O gece yüz liralık bir banknotun satın almadığı bir yeri mütevazı bir talebenin vesikası alır. Bir gece evvel lop etli bir şişkonun uyku kestirdiği koltukta bu gece sinirli bir genç baştan ayağa kadar uyanıktır.”

    “Hakaret muhayyerdir, iade olunur” dedikten sonra bir noktaya nazarı dikkati celbediyoruz:

    Darülbedayi bir şehir tiyatrosudur ve Şehremanetine merbuttur. Ertuğrul Muhsin Bey ise bu tiyatronun, yani İstanbul şehrinin maaşlı bir memurudur. Nasıl olur da durup dururken şehrin bir memuru şehir halkını tahkir edebilir?

    Ne hazin ve ne elimdir ki Darülbedayii ve onun sanatkârlarını, memurlarını, rejisörlerini besleyen ve yaşatan bu şehir halkı ve o halkın verdiği paralardır. Bu çirkin hakaret ve taarruz üzerine Şehremaneti, derhal Ertuğrul Muhsin Bey’e şehir halkına tarziye verdirmeyecek midir?

    ATLETİZM HAZIRLIĞI [10]

    Fenerbahçe atletizm kaptanlığından aldığımız varakada Balkan turnuvasına hazırlanmak üzere Fenerli atletlerin Cuma sabahı kulüpte bulunmaları ve atletizm antrenörü Her Abraham’ın da lütfen teşrifleri rica olunur.

    BİLARDO ŞAMPİYONASI [11]

    Bundan 6 sene evvel Beyoğlu’nda bir bilardo şampiyonası yapılmıştı. Avrupa’da sporun kıymetli bir şubesi olarak tanınan bilardonun şimdi İstanbul’da oldukça meraklı müntesipleri vardır.

    Geçen neslin kıymetli bilardistleri ayarında, mesela bir Fuat ve bir Hasan Bey ayarında yüksek teknik sahipleri mevcut değilse bile bugünün gençleri içinde buna yakın bir istidat arz edenleri bulmak imkânsız değildir.

    İstihbaratımıza nazaran yakında bir bilardo şampiyonası yapılması mevzubahis olmaktadır. Bu turnuva icra edilirse hiç şüphe yok ki bir alaka tevlit edecektir.

    YANLIŞ BİR İŞ! [12]

    Fikrimizi sadece şahsi bir kanaat olarak yazacağız:

    Birkaç zamandır, sabah refiklerimizden birisi geçenlerde Avrupa’da yapılıp biten bir müsabakadan ilham alarak bizde en güzel Türk kadını kim olduğu anlaşılsın diye bir müsabaka tertip etti.

    Evvela Avrupa’da bu müsabaka bitti ve biz geç kaldık.

    Saniyen Avrupa’da bile yüz binlerce güzel kadın kendini teşhir etmekten çekinerek bu müsabakaya girmemiş iken bizde hakiki Türk güzelliğini arz edebilecek aile kızlarının bu müsabakaya iştiraki ve kendini teşhire razı olması pek az muhtemeldir.

    Korkarız ki bu müsabaka neticesinde seçilecek kadın bizim güzelliğimizi hakkıyla takdim etmekten uzak olmasın.

    ERTUĞRUL MUHSİN BEY [13]

    Şehremini ve Muhsin Bey Ne Diyorlar?

    (…) Diğer bir refikimizde de şehremini Muhittin Bey’in bu mesele hakkında şu sözleri intişar etti:

    • Her fikir münakaşa sahasıdır. Ertuğrul Muhsin Bey edebi bir mecmuada fikrini yazabilir ve alakadarlar da bilmukabele fikirlerini yazarlar. Bu emaneti alakadar etmez. Ertuğrul Muhsin Bey Darülbedayi kapısından girdikten sonradır ki harekâtı ile alakadar oluruz.

    Dün Ertuğrul Muhsin Bey bir muharririmize bu mesele hakkında şunları söylemiştir:

    • O yazımda snop ve züppelere taalluk eden kısmın bu zümre tarafından infialle karşılandığını gördüm. Hatamı itiraf ediyorum, şahsen bana müracaat ettikleri takdirde kendilerine yegân yegân tarziye vermeye amadeyim.

    BİR SPORCU KAYBETTİK [14]

    Elektriğin Öldürdüğü Bir Sporcu Kız

    Evvelki günkü gazetelerin zabıta sütununda kısa bir havadis vardı: Sütlüceli bir genç kız, bir elektrik kontağı neticesinde kömür haline inkılap etmişti.

    Bu muhtasar satırları okuyanlar bu tanımadıkları gencin heder oluşu karşısında beşeri bir tecessüs duydular ve hadise gün geçmeden unutuldu.

    Hâlbuki gençliğini bir elektrik sademesine kurban veren bu bedbaht kız, henüz 17 yaşında bir sporcu, 1927 deniz yarışlarında Fenerbahçe’nin fıtasiyle birincilik kazanan namlı bir kürekçiydi. Bu seneki yarışlara, İzmir’de olduğu için, iştirak edememiş ve Fenerliler bu güzide istidattan mahrum oldukları için hanımlar yarışını kaybetmişlerdi.

    Nevhilal, mükemmel bir sporcu, nadir tesadüf edilen istidatlı bir denizciydi. Onun ufulile Türk sporculuğu kıymetli bir uzvunu kaybetti. Ve bunun için Nevhilal’in kendi öz babası kadar müteessir, muhtacı taziyedir.

    KIR KOŞUSU [15]

    Dün şehrin muhtelif yerlerinde, muhtelif kulüplere mensup atletler arasında kır koşuları yapılmıştır.

    Yakınlaşan Balkan Şampiyonası için bir nevi hazırlık olmak üzere idmanlara başlayan genç atletlerimiz bu suretle faaliyete geçmişler demektir.

    Yapılan kır koşuları şunlardır:

    Nihat Spor Kupası için dün, havanın muhalefetine rağmen Şişli’den Galatasaray’a kadar bir kır koşusu yapıldı. Koşuya Galatasaraylı kırk atlet iştirak etti. Baştanbaşa intizamla geçen bu koşuyu bütün atletler muvaffakıyetle bitirdiler. Bu suretle Nihat Spor Kupası gene genç Galatasaray’ın müzesine nasip oldu.

    Fenerli atletlerin dünden itibaren hazırlığa başlayacaklarını yazmıştık. Bu faaliyete dün bir kır koşusu ile başlandı. Kadıköy’de yapılan bu koşu, ekseri atletlerin idmansız bulunması dolayısıyla iyi bir derece ile neticelenmemişse de koşuya iştirak edenlerin adedi ispat ediyor: Fenerbahçe’deki geçen sene başlayan atletizm faaliyeti bu sene daha müsmer neticeler verecektir.

    Beşiktaşlı atletler dün yedinci kır koşularını yaptılar. Bütün kış faaliyetleriyle yegâne atletik hareketi ihdas eden Beşiktaşlılar cidden takdire layık bir gayret gösteriyorlar.

    FAALİYETTEN GÖZLERİMİZ KAMAŞIYOR! [16]

    Birbirlerini Yiyen Sporcu Efendilere İthaf!

    Hayalhanesi biraz kuvvetlice olan bizim spor muharririne ve sporu laf etmekten ibaret farz eden bazı muhterem kimselere nazaran, lehülhamt, memleketimizdeki spor faaliyeti oldukça hararetli bir manzara arz etmektedir. Takımlar getiriliyor, takımlar götürülüyor, müzakereler oluyor, mukabil teklifler dermeyan ediliyor, cevap gelecek, cevap verilecek ve hatta çok muhtemeldir ki Balkan turnuvası dahi şehrimizde icra edilecek…

    İnsan şu İstanbul’da oturmasa ve sporcularla onları yakından idare eden zevatı tanımasa bu nevi havadisleri gazetede okuyunca: “Aferin be yahu! Ne derin spor aşkı ve ne mükemmel bir teşkilat var! Bu kış kıyamette, kar demiyor, yağmur demiyor, çalışıp duruyorlar!” diyecek. Fakat ne çare ki hakikati hal hiç de bu güzel hikâyelerin anlattığı gibi değildir.

    Hakikatı hal şudur ki federasyon ismini verdiğimiz müessese bugün tam manasıyla bir miskinler tekkesine dönmüş ve kulüplerimizde ise kımıldanacak tabü takat kalmamıştır.

    Çok uzak değil, şu memlekette bir kere o meşhur olimpiyat kepazeliğinden evvelki spor, bilhassa futbol faaliyetini hatırlayınız. Bir de bugünkü uyuşuk, tembel, aciz, miskin manzaraya bakın. Aradaki farkın azameti karşısında rüya görmüş gibi, şaşar kalırsınız. Bu teşkilat, o teşkilat mı? Bu kulüpler, o kulüpler mi? Bu adamlar, o adamlar mı? Ve bu milli takım, o milli takım mı? Bilhassa haniya o bir kelime hücum ediliği zaman derhal asabiyet kesilen, rekabet gayretiyle coşan ve amatör futbolcunun yüksek şerefini muhafaza için haftalarca idman yapan, perhiz eden ve galibiyeti kendisine en güzel rüya edinen gençler nerede?

    Bu memlekette spor, 5 ene içinde 100 senelik bir inkişafa mazhar olmuştu. Türk milli takımı, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi iki büyük gençlik ocağının elleri üzerinde günden güne yükseliyordu.

    Bu iki el arasındaki şiddetli rekabet (bazı ahmakların münaferet zannettikleri ve hakikatta bu memleket sporu için hayat iksiri olan rekabet) Türk milli takımını hatta merkezi Avrupa’nın en yüksek milli takımlarıyla boy ölçüşecek bir hale getirmiş bulunuyordu.  Türk milli takımı beynelmilel futbol terazisi üzerinde sayılı bir ağırlık olmuştu. Senelerin ve birçok himmetlerin bu yüksek eseri, her nasılsa spor işlerine musallat olmuş bazı aptalların beceriksizlikleri yüzünden bir iki ay içinde mahvoldu. Türki milli takımının bin bir emekle vücuda getirilen şöhret ve itibarı, federasyon ismini verdiğimiz teşkilatın bu işi kavramaya ve idare etmeye ehliyetsiz azası elinde heder oldu. Her tarafta mağlup ve perişan olduktan sonra, kıymeti sıfıra inmiş bir takımla İstanbul’a dönüldü ve tabii bu takımla hiçbir iş yapılamayacağı için memleketteki futbol faaliyeti de söndü.

    Şimdi gazetelerde “F.T.S.” geliyor, “M.T.K.” gidiyor! Tarzında haberleri okuyunca kendimi gülmekten zor menediyorum. Hangi M.T.K. gelecek? Niçin gelecek? Kiminle oynayacak?

    İla maşallah, erkânı muhtereme, birbirlerini yemekten henüz doymadılar. Onların milli takımla uğraşmak, hakım getirmek, bu işi ölüm halinden kurtarmak için biraz silkinivermekten daha evvel, birbirlerini kemiklerinin son zerresine kadar yemek gibi çok mühim işleri var. Bu elde kalan sıfıra müsavi kuvvetle seyahat de yapılamaz. O halde artık tadı tuzu kaçan ve hiçbir cazibesi kalmayan bu işle neden uğraşsınlar? Esasen uğraşsalar da bir şey yapamazlar. Her şeyi yüzlerine, gözlerine bulaştırırlar. Eskiden başkaları çalışır, başkaları hazırlar, onlar da, boy gösterir, bedava maç seyreder, ziyafetlerde yemek yer ve icabında ahkâm vazederler; amiyane tabiriyle yalnız lüpe konarlardı.

    Binaenaleyh, şu geliyor, bu gidiyor, şöyle olacak, böyle olacak laflarına aldırmayınız. Bu gidişle bu adamlarla ve bu takımla hiçbir şey olamaz. Çünkü olmasına hesaben ve maddeten imkân kalmamıştır. Bu efendileri miskinlikten kurtarıncaya kadar bu işleri, bu sütunlarda mevzubahis etmeye devam edeceğiz.

    50 KADIN! [17]

    Afrika’daki İngiliz müstemlekelerinden birinde bir zenci reisi ölmüş, 50 tane karısı dul kalmış. İşin daha şayanı hayret ciheti 300 de çocuk bırakmış.

    Bu rakamı görenler harikulade bir hadise telakki etmiş olmalıdırlar ki gazetelere bir garibe olarak yazmışlar. Lakin efendim! Biraz insaflı düşünürsek içimizde öyle “zendostlar” var ki bu zenci reisini gölgede bırakır. Yalnız siyahi ile bunlar arasındaki fark, yalnız renk değil biraz da “sadakat” farkı var.

    Siyah reis karılarını alarak terk etmiş; hayatı cariyemizde birçokları tarafından bırakılan kadınların adedi bundan her halde çoktur.

    HEM STADYUM HEM DE… [18]

    Şehremanetinin, inşallah, yaptıracağını çoktan beri işitip durduğumuz Stadyumu için pek münasip gördüğü mahut Çukurbostan, bir refikimizde intişar eden resmine nazaran, son karlar ve yağmurlar üzerine bostanlıktan akmış, göl halini almış…

    Çukurbostan’ın şehir stadyumu olduğunu, ölmez de görürsek, kışın karlar eridiği ve sonbaharda yağmurlar yağdığı zaman futbol sahası oyuncuların yarı beline kadar su ile dolacak demek…

    Tabii o zaman Şehremaneti Muavini Şerif Bey’e gazeteciler ve sporcular müracaat edecekler ve şu cevabı alacaklardır.

    • Fena mı efendim? Hem futbol oynarsınız, hem yüzme müsabakaları hem de kayık yarışları yaparsınız. Böyle efradını cami bir stadyumu Amerika’da bile bulamazsınız. İcap ederse çeşmelerde çıkan balıkları da orada üretiriz.

    BAYRAMDA FUTBOL MAÇLARI YAPILACAK [19]

    Fakat Acaba Hava Müsaade Edecek mi?

    Bayram bizi epeydir uzak kaldığımız futbola kavuşturacak mı?

    Bayram malum olduğu üzere, hemen her gelişinde yeni spor faaliyetine, bilhassa futbol temaslarına yol açar. Futbol takımları arasında turnuvalar olur. Fakat bu sene bayramın karakışın içinde geçmesi ve daha iki gün evveline kadar karın ve soğuğun şiddetinden bir şey kaybetmemiş olması bu hususiyet etrafında tereddüt uyandırdı.

    İşte onun için yazımıza bu tereddüte işaret eden bir sual cümlesiyle başladık. Filhakika dünden beri yağışsız giden havanın yarın dondurucu bir tipi halini almayacağı temin edilmeyeceği için, şehrimizde bayram günleri maç yapılıp yapılmayacağını kestirmek mümkün değildir. Eğer buna imkân olursa evvelce yazdığımız gibi ilk gün Fener-Beşiktaş muhteliti ile Galatasaray, üçüncü gün de Galatasaray-Beşiktaş muhtelitiyle Fenerbahçe oynayacaktır.

    Diğer taraftan öğrendiğimize nazaran, Kuleli birinci futbol takımı Sanatkaran Gücü ile karşılaşmak üzere dün Bursa’ya gitmiştir. Darüşşafaka birinci takımı da bayramın ikinci günü İzmit muhtelitiyle maç yapmak üzere İzmit’e gidecektir.

    Bunlardan başka İzmir kulüpleriyle Süleymaniye takımı arasındaki muhabere müspet bir netice vermiş ve Süleymaniye birinci takım oyuncuları başlarında kulüp erkânından iki zat olduğu halde Anafarta vapuruyla İzmir’e müteveccihen şehrimizden ayrılmıştır. Süleymaniye İzmir’de birinci sınıf iki takımla iki maç yapacaktır.

    Bittabi bütün bu maçların icrası bayramda havanın güzel bir yüz göstermesine bağlıdır.

    YENİ ZEVKLER [20]

    Kadim devirlerde yaşayan insanlar, bizim bugün tanıdığımız zevklerin cümlesini tanırlardı. Mısırlılar, Fenikeliler, Asuriler, Gildaniler, Yunaniler, Romalılar, her türlü mücevheratı, güzel kokuları, ipekli kumaşları ve içkilerin her nevini bilirlerdi.

    Onların meçhulü ve bizim aşinası olduğumuz yeni zevkler şunlardır: Tütün, kahve, çay… Fakat bugünün fenni, gerek tütünün gerekse çay ve kahvenin birer tehlikeli zehir olduğunu söylüyor ve bunlardan sakınmayı tavsiye ediyor.

    O halde binlerce sene sonra dünyaya gelmiş olmanın bizim için ne karı kalıyor?

    BAYRAM GÜNLERİ YAPILAN MAÇLAR HEYECANLI OLDU [21]

    Dün hava daha güzel, soğuk daha az, saha daha kuru, kalabalık daha fazla idi. Galatasaray-Beşiktaş muhteliti Fenerbahçe ile karşılaşıyor. Hakem de böyle nispeten mühim maçlar için bir sima: Salahattin Bey.

    Mamafih kale önünde herkes faul ve hentbolla müterafk birbirine girerken öyle hoş bir durup seyredişi var ki etliye sütlüye pek karışılmaması lazım gelen maçlar için iyi bir hakem olacağını gösteriyor.

    Takımlar şöyle:

    Galatasaray-Beşiktaş: Halis, Burhan, Hüsnü, Suphi, Nihat, Mithat, Muslih, Mehmet, Necdet, Eşref, Rebii.

    Fenerbahçe: Rıza, Kadri, Füruzan, Cevat, Sadi, Mehmet Reşat, Alâ, Muzaffer, Zeki, Fikret, Nevzat

    Muhtelitin iyi bir şekilde olmamasına mukabil Fener en iyi bir şekildeydi. İlk devre başlar başlamaz muhtelit Leblebi’nin ayağıyla bir sayı kaydetti. Bunu epey zaman sonra Fener’in bir sayısı takip etti. Bu müsavat, devrenin ve oyunun nihayetine kadar devam etti. Fener’in daha seri, daha canlı ve umumiyetle hâkim oynamasına rağmen netice değişmedi.

    Muhtelit hücum hattındaki anlaşamamazlığa ve bu hatta bir oyuncunun topu iki metre ileriye vuramayacak kadar halsiz olmasına mukabil Fener muhacim hattı çok muvaffak oluyordu. Muhtelit müdafaası biraz ağır bastığından oyunun neticesine hâkim olan müsavat teessüs etti. Böylece bu maç birer sayıyla ve beraberlikle bitti.

    İki maçta gördüğümüz oyunculardan oyunlarından, vaziyetlerinden ayrıca bahsedeceğiz.

    Bayramın Diğer Maçları

    Bayram 1. Çarşamba. Keskin bir ayaz, bununla beraber güneşli ve bulutsuz bir hava. Saha daha yeni erimiş karların tesiriyle oldukça çamurlu. Hele kalelerden birinin önü oyuncuları zaman zaman şaşırtacak bir şekilde. Bugün İstanbul şampiyonu Galatasaray kendisinden sonra en kuvvetli iki takımın muhtelitiyle karşılaşacak: Fenerbahçe-Beşiktaş muhteliti.

    Hakem Adil Giray Bey.

    Takımlar şöyle:

    Galatasaray: Rasim, Mehmet N., Burhan, Suphi, Nihat, Mithat, Muslih, Mehmet, Necdet, Latif, Kemal

    Fenerbahçe-Beşiktaş: Halis, Kadri, Zeki, M.Reşat, Hüsnü, Cevat, Alâ, Şükrü, Zeki, Fikret, Eşref.

    Futbolcuların uzun bir zamandır muattal kalmış olması maçı seyre gelenlerde evvela tatsız bir müsabaka seyredileceği zannını tevlit etmiştir. Hâlbuki daha oyun başlar başlamaz bunun aksi tezahür etti. Ve maçlar baştan nihayete kadar çok zevkli ve hararetli oldu.

    Hiç ümit edilmediği halde Galatasaraylılar ilk devrede denilebilir ki umumiyetle hâkim oynadılar ve muhtelit kalesini mütemadi bir tazyik altında bulundurdular. Mamafih bu devrede sahanın kendi hücumlarına daha müsait olmasından istifade edemediler, belki de netice üzerine müessir olabilecek fırsatları kaçırdılar. Bu devrede ilk sayıyı Zeki’nin ayağıyla muhtelit yaptı. Biraz sonra da Nihad’ın direğe çarpan şiddetli bir şutundan sonra Leblebi Gaşatasaray hesabına müsavatı temin etti.

    İkinci devrede Galatasaray takımında idmansızlığı dolayısıyla yorulan Latif’in yerine Rıfat girmişti. Buna mukabil muhtelit Sadi ve Rıdvan’la iki taze kuvvet almıştı. Gerek bu keyfiyet, gerekse Galatasaray’ın ilk devredeki müsait vaziyetten istifade edememesi buna zamimeten Rasim’in bariz idmansızlık yüzünden yaptığı hatalar muhtelit lehine oldu ve daha ikinci devre başlar başlamaz üst üste yapılan iki sayı Galatasaraylıların kuvvei maneviyesine müessir oldu. Bununla beraber Nihat muhtelitin dört muavin ve müdafiini tek başına geçerek adeta cebren Galatasaray’ın ikinci sayısını yaptı. Üçüncü bir gol de tam kale çizgisini üstünde çamura saplanarak kaldı.

    İlk mağlubiyet muhtelitin yaptığı bir sayıdan sonra oyun 2-4 Galatasaray aleyhine neticelendi. Galatasaray altı senedir İstanbul’da ilk defa mağlup oluyordu. Mamafih son oyun Galatasaray’ın lig maçlarında hasımları düşündüreceğini gösteriyor.

    İZMİR’DE BİR İSTANBUL TAKIMI [22]

    Dün İzmir’den gelen bir telgraf İzmir’de yapılan bir maçta İstanbul muhtelitinin oynadığını ve mağlup olduğunu bildirmekte idi. Akşam gazetelerinde intişar eden bu haber İstanbul’un sporla alakadar mehafilinde hayretle karşılanmıştır.

    Hele evvelce bayram münasebetiyle İstanbul takımının İzmir’e gitmesi bir aralık mevzubahis de olduğu için, bu haberi olduğu gibi kabul edenler bile olmuştur. Hâlbuki mesele şudur: İzmir’de filhakika bir İstanbul takımı vardır. Fakat bu İstanbul muhteliti değil, Süleymaniye takımıdır.

    Takım oyuncuları arasında Beşiktaş’ın üçüncü takımından da üç oyuncu vardır. İzmir muhtelitiyle oynamış ve sıfır bir gibi pek fena addedilmeyecek bir netice almıştır. Filhakika maçın telgrafta kaydedilen neticesi İzmir takımının karşısındaki rakibin İstanbul takımı olmadığını kâfi derecede gösteriyorsa da bu noktayı şu suretle tespit etmeyi münasip gördük. Mahut telgraf şudur:

    İzmir, 15 (A.A.) – İstanbul muhtelit takımı ile İzmir Altay-Karşıyaka muhtelit takımı arasında yapılan maçta İstanbul sıfıra karşı birle mağlup olmuştur.

    SPOR İŞLERİ [23]

    Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı İstanbul mıntıkasından:

    Badema yapılacak bilumum müsabakalarda kulüp mensuplarına fotoğraflı hüviyet varakaları mukabilinde nısıf tenzilat için yeni hüviyet varakası şekli kabul olunmuş ve Stadyum idaresine de bu bapta tebligat yapılmıştır. Kulüp hüviyet varakaları şekli mıntıka merkezindedir. Kulüplerin her gün dörtten sonra mıntıka merkezine müracaat ederek mezkur hüviyet varakaları şeklini görmeleri ehemmiyetle tebliğ olunur.

    BİZDE TENİS [24]

    Türkiye’de en çabuk taammüm eden ve en çok sevilen sporların başında tenis vardır. Orta ve yüksek tabakanın hemen hemen en temiz eğlencesini teşkil eden tenis, bütün yaz gençliği çok meşgul etmektedir.

    Kısa bir müddetten beri aramızda yerleşmiş olmasına rağmen yaz mevsiminde hemen hemen yer hafta birçok yerlerde tenis turnuvaları yapılır, kupalar kazanılır. Tenisin memleketimize girdiği zamandan beri çok az bir müddet geçtiği halde Türk gençleri arasında çok kıymetli elemanlar yetişmiştir. Fenerbahçeli Zeki, Sedat, Suat, Galip, Mehmet ve Tevfik en mütemayiz tenisçilerimizdir.

    16 MART’I UNUTMADIK FAKAT MEŞHEDİ UNUTTUK [25]

    16 Mart faciasının cereyan ettiği yeri, bilmem, gördünüz mü? Şehzadebaşı’ndan geçenler Letafet apartmanının yanında küçük bir meydan ve burada ikiye ayrılan sokakların arkasında, tel örgülerle çevrilmiş, çirkin bir harabe görülür. İşte orası, evvelki gün mezarlarında merasim yapılan 16 Mart şehitlerinin mübarek kanlarının döküldüğü yerdir.

    16 Mart sabahı bilhassa ziyaret ettiğim bu harabe, İstanbul’un, Mücadele ve İnkılap senelerinin en kutsi, en muhterem, en tarihi köşesidir.

    Orada dökülen 5-6 mazlum Türk neferinin kanı, kara bir milletin gazabını taşıran, coşkun bir sel haline getiren son damlalar oldu.

    İşte her İstanbullunun ziyaret etmesi lazım gelen bu Şehitlik, dokuz seneden beri çirkin, kirli bir harabe halinde, orada duruyor. 16 Mart’ı unutmuyoruz, 16 Mart şehitlerinin mezarlarını ziyaret etmeyi unutmuyoruz; fakat o aziz şehitlerin azgın bir zulme kurban oldukları yeri unutuyoruz, önünden geçerken utancımızdan bakamayacak kadar unutuyoruz! (…)

    TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU’NDAN [26]

    1929 senesi 1 Haziran’ında hitam bulmak üzere Futbol (Hakem Kursu) küşat edilecektir. Her hafta Perşembe, Pazartesi akşamları şimdilik saat on yedi buçukta başlanacak olan derslerin birincisi 25 Mart 1929 Perşembe günüdür. Kaydolmak isteyen zevatın her gün saat dörtten sonra Eminönü Rıhtım Hanı’nda 9 numarada Federasyonlar merkezi kitabetine lüzumu müracaatları tebliğ olunur.

    HAKEM DERDİ [27]

    (…) Hakem şahadetnamesi alanlar içinde futbolla alakası yalnız oyunu seyretmekten ibaret kalmış mektep çocukları bulunduğu için bu gibi hakemlerin idare etmek namı altında çorbaya çevirdikleri maçlar şahadetnamelerin itibarını kırdı ve teşkilatın selahiyet vesikasını taşımak cehle alamet telakki edildi.

    Hakem derdini halletmek memleket sporuna ciddi bir hizmet ifa etmek olacaktır. Fakat bu iş alelade bir kurs açmakla yapılamaz. Çünkü yalnız vukuf maksadı temine kifayet edemez. Biz vukuf ve selahiyeti münakaşa edilemez öyle hakemler gördük ki galibin kazandığı zaferde, kendine bizzat galipten fazla şeref hissesi ayıracak kadar gayretkeşlik göstermiştir. Şu halde hakem meselesi yalnız vukuf noktasından tetkik edilmemelidir.

    Bir hakemde:

    1. Futbolu oynamış bulunmak,
    2. İdare kabiliyetini haiz olmak,
    3. Hüsnü niyetinden şüpheye düşülmeyecek derecede sporcu ruhunu kavradığı muhakkak olmak vasıfları bulunması lazım geldiğine göre bir kurs açarken, lalettayin her müracaatçının kabulü cihetine gidilmemesi lazımdır.

    Futbolu oynamamış olanların hakemlik edebilmeleri nasıl kabil değilse nüfuzunazar ve idare ettiği maçlarda tarafeyn üzerinde iyi bir tesir bırakamayacak olanların da hakem olabilmeleri o nispette gayri kabildir. Federasyonun bu ciheti nazarı dikkate alarak yeni açtığı kursu mektep çocuklarıyla doldurmaması şayanı temennidir.

    BEKÂRLIK VERGİSİ [28]

    Muhterem mebuslarımızdan biri bekârlardan vergi alınması için Büyük Millet Meclisi’ne bir kanun layıhası vermiş. Bekâr kalmayı tercih ederek evlenmeyenler, elbette bir düşünce ve sebeple aile teşkil etmekten çekiniyorlardır.

    Bekârlığın sebepleri muhteliftir. Bütün ömürlerini bir tek kadına hasretmek istemeyenler, bir ailenin maddi ve manevi zahmetlerini zevklerinden ağır bulanlar, her zaman hür ve serazat yaşamak isteyenler, sevdiklerinin hatıralarına sadık kalmaya azmetmiş olanlar, bir kadını mesut edemeyeceğine ve kendisinin de mesut olmayacağına kani bulunanlar, bir defa evlenip de evlilikten ağzı yananlar ve nihayet bu hayat ve maişet darlığında kendini zor geçindirirken bir ailenin de yükünü taşıyacak kudrette olmayanlar ki bekârların ekseriyetini bunlar teşkil eder.

    Evlenmek istemeyenlerle istedikleri halde evlenemeyenleri böyle bir kanunla evlendirmenin imkânı var mıdır?

    Zorla güzellik olmayacağı gibi, zorla da kimse evlendirilemez. Parası olanlar bekârlık vergisini verir, canı istemiyorsa yine evlenmez. Parası olmadığı için evlenmeyenler ise her halde bir aileyi geçindirmeye sarf edilecek paradan çok az olacak olan vergiyi vererek yine bekâr kalır, fakat biraz daha maişet darlığına uğrarlar…

    Hem, hiç cebren kurulmak istenilen ailelerden hayır mı gelir? Bu çeşit mecburiyetler vaz’ı kaş yapayım derken göz çıkarmak kabilinden bir iş olur. Çünkü zorla kurulan aile yuvaları, içtimai faciaları çoğaltmaktan başka bir şeye yaramaz.

    İzdivaçları çoğaltmak için bekârlardan vergi almak para etmez, refahı çoğaltmak lazım gelir.

    Buna benzer bir teklif, beş altı sene evvel Erzurum mebusu Salih Hoca tarafından ortaya atılmış fakat Hoca Efendiye şöhret temin etmekten başka bir şeye yaramamıştı. Yeni layihadan da birincisinden fazla bir fayda beklemiyoruz.

    BİR SPORCU AİLESİ [29]

    Eski ve maruf beynelmilel futbolcularımızdan Fenerbahçeli İsmet Bey’in elyevm Adana merkez hastanesinde göz mütahassısı olarak Adana’da bulunduğu malûmdur. İsmet Bey’in ahiren Hüseyin Hüsnü Emir Paşa’nın yeğenleri Yıldız Hanım’la nişanlandıklarını haber aldık. Yeni nişanlılara saadet temenni ederiz.

    FUTBOLDA ÖLÜM [30]

    Bir oyun esnasında Beşiktaş kulübünden sporcu Adil Bey’in ölümüne sebebiyet vermekle maznun bulunan Sanayi Mektebi talebesinden Hüsamettin Bey hakkındaki davaya dün üçüncü ceza mahkemesinde devam edilmiştir.

    Geçenki celsede oyun esnasında tekme vurmakta fenni bir lüzum olup olmadığının tespiti için mahkeme azasından Zarifi Bey’in riyasetinde ve Federasyon katibi umumisi Şerafeddin, güreş heyetinden Ahmet, Adnan Beylerden mürekkep olmak üzere bir ehlivukuf teşkiline karar verilmişti. Bu heyet dün içtima ederek bu hususta raporunu tanzim eylemiştir. Heyeti hakime raporu tetkik ettikten sonra kararını verecektir.

    FENER-GALATASARAY, MUHTELİTLE KARŞILAŞIYOR [31]

    Bu Cuma günü Taksim Stadyumu nadir tesadüf edilir derecede ehemmiyetli bir müsabakaya sahne olacaktır. Herkesin alaka ile karşılayacağı bu maç, Fenerbahçe-Galatasaray muhteliti ile diğer İstanbul takımlarının teşkil edecekleri kombinezon arasında yapılacaktır.

    Fener-Galatasaray muhtelitinin Türk milli takımının onda dokuzu olduğuna göre yapılacak maç şayanı dikkat olacaktır.

    İstanbul takımlarının teşkil edeceği muhtelitin Fener-Galatasaray kombinezonuna muadil bir kuvvette olacağı şüphesizdir. Milli ve temsili maçlara iştirak etmedikleri halde, edenlere müsavi kıymette olan birçok oyuncular vardır ki onların teşkil edecekleri takım, herhalde tehlikeli bir rakip olacaktır.

    Fenerbahçe-Galatasaray muhtelitinin Cuma’ya alacağı şekil ağlebi ihtimal şöyle olacaktır:

    Rıza, Kadri, Burhan, Mithat, Nihat, Reşat, Alâ, Mehmet, Zeki, Fikret, Rebii

    Bu takıma mukabil muhtelitin alacağı şekil henüz muayyen değildir. Mamafih muhtelitin de sahaya kuvvetli bir teşekkül halinde çıkacağı muhakkaktır.

    DAVET [32]

    Galatasaray-Fenerbahçe Muhtelit Takımı Kaptanlığından:

    22 Mart Cuma günü icrası mukarrer muhtelit takım müsabakasına iştirak etmek üzere zirde esamisi muharrer oyuncuların yevmü mezkurda saat on dörtte Galatasaray kulübünde hazır bulunmaları rica olunur.

    Galatasaray’dan: Rasim, Burhan, M.Nazif, Suphi, Nihat, Mithat, Mehmet, Rebii, Muslih. Fenerbahçe’den: Rıza, Kadri, Reşat, Zeki, Alaaddin, Fikret.

    GİŞE [33]

    Türkçeye girmiş aslı Fransızca olan bazı kelimelerin, yeni harflerle yazılırken, hatalı bir telaffuz tarzına göre tespit edildiği görülüyor. Mesela “gişe” kelimesi. Yeni imla lugatında bu, “kişe”dir.

    Sebep? Gerçi bir sınıf halk bunu böyle söyler. Fakat bu telaffuz organik Türk şivesinin icabı değil, eski imlanın kusurundan ileri geliyordu. Zira eskiden alelade yazılarda “K” ile “G”yi birbirinden ayıracak bir işaret kullanılmıyordu. Bu yüzden “gişe” kelimesinin Fransızcadaki imlasından haberdar olmayanlar, harflere aldanarak bunu “kişe” diye okurlardı. Ecnebi bir kelimenin lisanımızdaki bu istihalesine başka bir sebep gösterilebileceğini zannetmiyoruz.

    Türkçede “g” harfi yok değildir ki “gişe”deki “g”yi telaffuz zarureti için “k”ya kalbetmek lüzumu mevcut olsun.

    Tiyatro, sinema, banka, vapur ve istasyon bulunmayan bütün yerlerin halkı bu kelimenin vücudundan bile haberdar değildir. Ecnebi lisanlarına vakıf olan büyük bir halk kitlesi ise bunu “gişe” diye söyler. Binaenaleyh “kişe” telaffuzu gayet dar bir sahaya, yani büyük şehirlerin okuması, yazması az olan mahtut bir halk tabakasına münhasır kalıyor. Bu, yanlış bir telaffuza, resmi bir mevcudiyet vermeye kafi mi?

    BEŞİKTAŞLILAR 1’E KARŞI 5 SAYI İLE GALİP GELDİ [34]

    Çalışanların Çalışmayanlara Galebesi

    Dün yapılan maç pek heyecanlı oldu. Bunu bilhassa söylüyoruz. Hiç mübalağa etmeden tekrar edelim ki dün yapılan ve her spor için büyük bir hadise teşkil eden Beşiktaş ve Galatasaray-Fener muhteliti arasındaki maç azami heyecanla temaşa edilmiş, netice ise bir çoğumuzun kolaylıkla ihtimal vermediği bir surette bitmiştir. Maçı görmeyen karilerimize bu neticeyi haber verelim de onlar da bizimle beraber bu oyunun ehemmiyetini takdir etsinler.

    Evet… Dünkü maçta Beşiktaş tam 5 sayı gibi mühim bir sayı ile karşısındaki muhtelit takıma galip gelmiştir. Netice şudur:

    Beşiktaş 5, Galatasaray ve Fener muhteliti:1…

    Şimdi bu muvaffakiyet üzerine Beşiktaş gençlerini samimi bir surette tebrik ederken şunu da kaydedelim ki bu netice her ne kadar birçoğumuzun ihtimal vermedikleri bir netice olsa bile şunu düşünmeli ki çalışmak kadar büyük bir muvaffakiyet amili olamaz. İşte bu basit fakat ölmez hakikattir ki Beşiktaş’ın dünkü galebesini izah edebilir. Çalışıp kazananlara ne mutlu!

    Galatasaray-Fenerbahçe muhteliti dün diğer kulüplerin oyuncularıyla takviye edilmiş Beşiktaş’la yani bir muhtelitle karşılaşacaktı. Halbuki kendi kuvvet ve idmanına güvenen Beşiktaş, kısmen de kendi oyuncuları arasındaki tesanüdü bozmamak için başka oyuncu almayarak kendi oyuncularıyla çıkmıştı. Bu suretle Galatasaray-Fenerbahçe muhteliti, bir muhtelitle değil fakat doğrudan doğruya Beşiktaş’la karşılaştı.

    Her zaman için İstanbul’un en kuvvetli futbol takımlarına malik olmakla maruf bulunan bu iki kulüp muhteliti (maçı görmeyen karilerimiz hayret etmesinler!) Beşiktaş’a karşı feci bir mağlubiyete uğradılar: 5-1.

    Bu netice sarahatla ve bir defa daha ispat etti ki çalışanların da çalışmayanlar üzerinde bir hakkı galebesi vardır. Futbolda olduğu kadar her sporda da filhakika iyi namın muvaffakıyette az çok bir yardımı vardır. Meharet galebeyi temin eden avamildedir. Fakat çalıştırılmamış, işlenmemiş bir mehareti çok çalışmışlar karşısında büyük bir nam bile kurtaramaz. Beşiktaşlılar belki dünkü hasımları kadar tecrübeli mahir değildiler; fakat her halde boş durmamışlar, çalışmışlardır.

    Hakikatten başka bir şey ifade etmeyen dünkü netice iki maruf kulüp futbolcularının nazarından kaçmamalıdır. Bilhassa 5 Nisan’da Beşiktaş’la ikinci devrenin ilk lig maçını yapacak olan Galatasaray, Beşiktaş’ın kendilerini iki puanla takip ettiğini unutmamalıdırlar. Beşiktaş’ı dünkü mühim muvaffakiyetinden dolayı samimiyetle tebrik ederken her zaman için böyle çalışmalarını tavsiye eyleriz.

    Biraz da maçtan bahsedelim.

    Beşiktaş: Zeki, Adnan, Hüsnü, Tahir, Rüştü, Hayati, Nafi, Şükrü, Eşref, Selahattin.

    Galatasaray-Fenerbahçe: Rıza, M.Nazif, Burhan, Reşat, Nihat, Mithat, Alâ, Mehmet, Zeki, Fikret, Muslih.

    İlk devrede muhtelitin müdafaası az çok iyi olmasına rağmen muhacim hattının baştan başa tesirsiz ve cansız oyunu derhal Beşiktaş’ın hakimiyetini temin etti. Bu devrede Beşiktaş bir sayı yaptı.

    İkinci devrede muhtelit müdafaasında yapılan tebeddül büsbütün muhtelit aleyhine oldu. Çok canlı ve candan oynayan Beşiktaşlılar bu devrede de muhtelitin yegane sayısına dört golle mukabele etti.

    Dün bu maçta evvel Galatasaray-Fenerbahçe küçükleri bir maç yapacaktılar. Bu maç evvelden takarrür etmiş olmasına rağmen Fenerliler ancak Perşembe akşamı geç vakit, bu maçı gelecek hafta yapabileceklerini haber verdiklerinden Galatasaraylılar Esayan Ermeni takımıyla bir maç yaptılar ve 6-0 galip geldiler.

    SABIK ŞÖHRETLERİN MAĞLUBİYETİ! [35]

    Cuma günü yapılan maç Olimpiyat hezimetlerinin bir tekerrürü oldu. Milli takımı teşkil eden oyuncular, Mısır milli takımının karşısında neden yenildilerse dün de Beşiktaş takımının karşısında yine ondan yenildiler.

    Bir tarafta sabık şöhretler ve çalışmayı ihmal edenler, diğer tarafta ise gayretli, çalışkan ve mefkûre sahibi gençler vardı. Tabiidir ki sabık şöhretler ve idman zahmetine katlanmayanlar bu idmanla ve ateşli gençlerin karşısında aciz kaldılar, yenildiler.

    Beşiktaşlılar şampiyon olmak mefkûresi ve galip gelmek azmi, Türkiye’nin en kuvvetli kulübü olmak emeliyle gece gündüz çalışıyorlar. Galatasaraylılar ve Fenerliler bu gayelere vasıl olmak istemiyor değillerdir; fakat onlar, bunun için yalnız, oynuyorlar, o kadar…

    Bu maç şu hakikati bir daha ispat etti:

    Sabık şöhretlerine istinat eden binnisbe ihtiyarlamış oyuncularla çalışmadan, nefsini devamlı ve zahmetli bir idmana tabi tutacak, zevkinden, eğlencesinden vazgeçecek kadar sporcu feragatine malik olmayanlar veya bu meziyetlerini kaybeden gençler için muvaffak olmanın imkânı yoktur.

    Beşiktaş takımı dün sporculara:

    “Zafer çalışanın, mağlubiyet tembelindir.” Hakikatini öğrettiği için tebrik ve takdire layıktır.

    Spor kulüpleri ve teşkilat erkânı, artık gözlerini maziden istikbale, tembellerden çalışkanlara çevirmek lüzumunu artık anlamışlardır, sanırız.

    BOŞO EFENDİ [36]

    Bir Zamanlar Osmanlı Bankası Kadar Osmanlı Olduğunu Söyleyen Adam Öldü

    Bir zamanlar Makedonya’da ticaretle iştigal ederken meşrutiyetin ilanı üzerine Serfiçe’den mebus intihap olunarak Osmanlı Meclisi Mebusanı’na giren Boşo’yu tanırsınız.

    Bu adam, o senelerin parlamento hayatında ismi üzerinde hayli dedikodu yaptırmıştı. O zamanki mizahi ve ciddi gazeteler Boşo Efendi’den uzun uzun bahsetmişlerdi.

    Mesela bu adam bir gün kürsüye çıkmış ve “Efendiler, Osmanlı Bankası ne kadar Osmanlı ise ben de o kadar Osmanlıyım!” demek cüretinde bulunmuştu da kimse bu küstahı defetmemişti.

    Bir başka gün de merhum Babanzade Hakkı Bey’den bahsederek “Yabanzade” demiş ve merhumdan şu güzel cevabı almıştı: “Babandır!”

    İşte bu Boşo, nihayet Yunanistan’a gitmiş ve orada mühimce mevkiler işgal etmişti.

    Dün aldığımız bir habere göre bu açıkgöz ve küstah adamın bir ameliyat neticesinde gözlerini macera dolu hayatına kapamıştır. Haber şudur:

    Atina-24 (Apo, Matini) Sabık mebuslardan kirye Boşo bir ameliyat neticesinde vefat etmiştir.

    TÜRK KADINININ İNTİHAP HAKKI [37]

    Kadınlardan da mebus çıkarılması meselesinin en hararetli müdafii olan Nezihe Muhittin Hanımla görüşen bir muharririmiz diyor ki:

    Dün Nezihe Muhittin hanımla tekrar görüştüm. Türkiye’deki kadın mefkûrelerinden birinin, hatta en birincisinin tahakkuk etmek üzere bulunması, kadınlar birliğinin sabık reisesini helecan ve heyecana gark ediyordu. Nezihe Hanım, sevinç ve telaş içinde bize şu izahatı verdi:

    “Çoktan beri uğrunda mücadele ettiğim gayelerimden en mühimi artık tahakkuk sahasına girdi. Heyecanımı maruz görünüz, içimde hayallerini hakikat halinde görmeye muvaffak olan bir insan sevinci var.

    Cumhuriyet hükümetinin kadınlara tabii hakkını er, geç vereceğine kaniydim. Artık bir medeniyet lazımesi halini alan bu inkılapta, en müşkül inkılapları bile başaran cumhuriyet hükümetinin daha ziyade gecikmesi kabil olamazdı.”

    FENERBAHÇE-GALATASARAY [38]

    Bu İki Rakibin Küçükleri Maç Yapacaklar

    İsimlerinin karşılaşması bile diğer maçlardan başka bir heyecan veren bu iki kulübün küçükleri Cuma günü bir maç yapacaklardır. Her iki takım küçüklerimiz arasında mütemayiz birer kuvvet teşkil ettikleri için bunların yapacakları maç hususi bir ehemmiyete maliktir.

    Galatasaray takımı son maçlardaki muvaffakiyetleriyle tamamen hazırlıklı bir vaziyette olduğunu ispat etmiştir.

    Fenerbahçe küçükleri bir aralık her hafta maç yaptıkları halde son zamanlarda görünmez olmuşlardır. Bu itibarla Fenerli küçüklerin hakiki vaziyetleri meçhuldür.

    Haber aldığımıza göre her iki takım tam kadrolarla ve azami kuvvetle sahaya çıkacaklardır.

    Mesela Galatasaray’dan Necdet, Şadi, Rufat, Kemal; Fenerbahçe’den de Fikret, Muzaffer, Reşat, Nejat gibi müteaddit defalar birinci takımda oynadıkları için artık birinci takımlar kadrosuna ithal edilmiş küçükler de Cuma günkü maçta oynayacaklardır.

    Her iki takımın, temsil ettikleri müessesenin bütün yarınki yıldızlarıyla karşı karşıya gelmeleri heyecanlı bir temaşanın mevzusu olacaktır.

    GALATASARAY-RUM MUHTELİTİ [39]

    Galatasaray birinci futbol takımı yarın Taksim Stadyumu’nda Rum muhtelit takımıyla bir maç yapacaktır. Yaklaşan lig maçlarının ilk teması malum olduğu veçhile Beşiktaş-Galatasaray müsabakasıdır. Neticesi İstanbul şampiyonluğu üzerinde büyük bir tesir yapacak bir ehemmiyete malik olan bu maça hazırlık olmak üzere bu hafta Rumlarla karşılaşan Galatasaraylılar, son vaziyete nazaran hakiki kuvvetlerini göstermiş olacaklardır.

    ZEPLİN! [40]

    Geliyor, gelecek, derken geçti gitti ve bize uğramadı. Bu vefasızlığın sebebi “muhalif rüzgâr” imiş. Hepimiz onu bayram ayı bekleyenler gibi ufuklarda araştırdık, meğer o aykırı geçmiş. Şimdi Berlin’den gelen bir tel bize zeplinin Nisan’da geleceğini haber veriyor. Demek “Vuslat yine mi kaldı güzel faslı bahare?” diyebiliriz.

    İki dost birbirine soruşuyorlardı:

    • Nasıl gördün mü balonu?
    • Görmedim ama görmüş kadar oldum.
    • Ne gibi?
    • Ne gibi olacak? Enayi gibi! Herkes Eminönü’nde havaya bakıyordu, ben de bakarken uçmuş, farkında olmadan!
    • Balon mu?
    • Hayır! Benim saat!

    DÜN HAKİKİ BİR SPOR GÜNÜ OLARAK GEÇTİ [41]

    Dün İstanbul sporcuları için hakiki bir faaliyet günü olarak geçti. Taksim sahasında muhtelif takımlar arasında futbol maçları yapıldığı gibi Robert Kolej’de kır koşusu icra edilmiştir.

    Taksim stadyumunda yapılan maçların birincisi ve aynı zamanda en mühimi Galatasaray-Fenerbahçe küçükleri arasında yapıldı. Kuvvet, teknik itibariyle birbirinin dengi olan bu iki takım şehrin küçük takımları arasında esas itibariyle mütemayiz bir kuvvet teşkil etmektedirler.

    Bu maça verilen ehemmiyet dolayısıyla her iki ekip azami kuvvetiyle sahaya çıkmışlardı. Birinci takımlarda birçok defalar oynamaları itibariyle artık o takımların esas kadrolarına girmiş bulunmaları icap eden Fikret, Muzaffer, Reşat, Necdet, Rıfat, Şadi gibi oyuncular, mensup bulundukları kulüplerin müstakbel yıldızları olmak sıfatıyla küçükler arasında oynamakta idiler.

    Oyun çok heyecanlı oldu. Refik Bey’in tarafeynin en küçük şiddetini bile tecziye etmesine rağmen dünkü küçüklerin maçı çok sert oldu, demek hiç de hatalı olmaz.

    İlk devrede Fenerliler rüzgâr altında oynamakta idiler. Buna rağmen devreyi beraberlikle bitirmeye muvaffak oldular.

    İkinci devre çok daha şiddetli ve heyecanlı oldu. Daha ilk dakikalarda tazyike başlayan Galatasaraylılar kalecinin hatası yüzünden penaltıdan bir de sayı kazanınca Fenerlilerin artık mağlubiyeti bir emrivaki sayılmaya başlanmıştı. Fakat hiç de böyle olmadı ve faaliyete geçen küçük Fenerliler üst üste üç sayı yaparak maçı 3-1 galibiyetle bitirdiler.

    Dün küçüklerin maçında gördüğümüz bir hadise üzerinde tevekkuf etmeden geçmeyeceğiz.

    Maç iptidasında çok temiz bir cereyan takip ederek başlamıştı. Fakat tekme savurmayı müptezel bir hale getiren Galatasaraylı bir müdafaa oyuncusunu (kıyafetlerine nazaran efendi olması lazım gelen) bazı arkadaşlarının mütemadiyen teşvik etmesi ve tekme yiyenlerin istihzaya uğraması oyunu çığrından çıkardı ve zavallı Refik bu birbirinin canına susamış gibi oynayan iki takımı idare için çok müşkülat çekti.

    Sporda nezahatle oynanmış bir oyundaki mağlubiyetin çok zaman bir galebe kadar şerefli olduğunu unutan ve tekme atanları takdir, yiyenleri de istihzaya layık görenlerin hala mevcut olası şayanı hayrettir.

    “Spor zihniyetini kavramamış” diye tenkit ettiğimiz cahilleri takdis edelim. Bizzat münevver geçinen zümre daha feci hatalar yapıyor.

    KAPLUMBAĞA! [42]

    Allah Allah! Bu ne garibedir?

    Gümrük istatistiklerine nazaran Türkiye’ye bir sene zarfında 4 adet kaplumbağa ithal olunmuş.

    Ne için diye merak etmeyiniz! Yemek içinmiş.

    Geçen sene olimpiyatlar dolayısıyla Amsterdam’da otururken bize ikram olarak kaplumbağa çorbası verdilerdi. Evvela ne olduğunu bilmediğimiz için tatsız bir çorba diye içerken kaplumbağa olduğu anlaşılınca hepimiz el çekmiştik. Hele Çelebizade Sait bu lakırdıyı işittiği zaman ağzındaki lokmayı bile pek güçlükle yutmuştu.

    Bu havadisi okuduğum zaman o hadise aklıma geldi. Hala ben kaplumbağada ne tat olduğunu anlamış değilim.


    [1] 1 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [2] 1 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [3] 2 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [4] 2 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (M.S.)

    [5] 3 Mart 1929 – Son Saat Gazetesi

    [6] 4 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [7] 5 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [8] 6 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [9] 6 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [10] 7 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [11] 7 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [12] 7 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [13] 7 Mart 1929 – Vakit Gazetesi

    [14] 8 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [15] 9 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [16] 10 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [17] 11 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [18] 12 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [19] 12 Mart 1929 – Vakit Gazetesi

    [20] 13 Mart 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [21] 16 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [22] 17 Mart 1929 – Vakit Gazetesi

    [23] 18 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [24] 18 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [25] 18 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [26] 19 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi

    [27] 19 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [28] 20 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [29] 20 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [30] 20 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [31] 20 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 21 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [33] 22 Mart 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [34] 23 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (S.G.)

    [35] 24 Mart 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [36] 25 Mart 1929 – Vakit Gazaetesi

    [37] 26 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [38] 27 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [39] 28 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [40] 29 Mart 1929 – Millliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [41] 30 Mart 1929 – İkdam Gazetesi

    [42] 31 Mart 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

  • Tarih ve Fenerbahçe 1929 – II

    Arşivlerde dolaşırken, araya gündeme dair diğer olayları da katarak, Fenerbahçe ve Türk spor tarihi haberlerini derliyorduk. Günün birinde her yıl için bir almanak haline gelebilir mi, bilemeyiz ama sitede bir araya toplayalım istedik. 1929 ile başlıyoruz… Huzurlarınızda “Tarih ve Fenerbahçe 1929 – II”

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    SPORDA İLK FİİLİ ADIM [1]

    Beyoğlu Fırka Binası Federasyon’a Verildi

    Avrupa’da kış spor hayatının büyük heyecanlarla beklendiği bir mevsimdir. Bilhassa futbol bu mevsimde en büyük maçlar hazırlar.

    Bizde ise iş berakistir; kış gelince koca bir çamur deryası halini alan “stadium” kapısına koca bir kilit asılır ve diğer sporlardan sarfı nazar en emektar olan futbol cephesi bile aylarca iyi hava, kuru toprak beklemeye mecbur kalır.

    Bu şerait dâhilinde futbolumuzun gittikçe kuvvetsiz kalmasını teaccüple karşılamamalıyız.

    Biz her şeyden evvel artık bu hale bir çare bulmanın zamanı geldiğine kaniyiz. Aksi halde futbol tedennisini her türlü tarizden muaf tutmak en samimi bir hareket olacaktır.

    Bu bahis etrafındaki mütalaaları düşünürken, futbol rüesasından birini pek haklı olarak işaret ettiği bir noktanın da hakkını vermeliyiz; futbol tarzı değişmiş ve her sahada olduğu gibi orada da tabii ve sıhhi şartlar altında aramaya başlanmıştır.

    Mazide olduğu gibi körü körüne maç yapan, terini, çamurunu giderecek imkânları temin etmeden maç yapmak isteyen sporcu kalmamıştır. Mesela Beykoz’dan ta Taksim’e gelen bir sporcu evvela bir duş ve maçtan sonra titremeyecek bir yer aramaya başlamıştır.

    Bunu bir “modernite” değil hayat kıymetinin manasının daha iyi anlaşılmış olmasında aramalıyız.

    Bunun içindir ki emanet tahsisat mı verecek, yardım mı edecek, Stadyum Çukurbostan’da mı yapılacak her ne olacaksa bir an evvel olmalıdır. Sporda aşağı yukarı 30 senelik bir mazisi olan şehrin bir stadyum istemeye hakkı vardır.

    Büyük bir memnuniyetle haber aldık; Cumhuriyet Halk Fırkası spor için azami teshilat ve yardımda bulunmaya karar vermiştir. Bunun ilk nişanesi Beyoğlu fırka binasının federasyona tahsisi suretinde tecelli edecektir.

    Binanın büyük bir kısmından istifade edecek olan İdman İttifakı burada güreş, boks, eskrim, voleybol salonları tesis edecek, bu hususta fırka tarafından yardım görecek ve bu suretle sporun bu şubeleri ve sporcular sıhhi ve tabii şerait altında çalışacak bir mekân bulmuş olacaklardır.

    BUGÜNKÜ FAALİYET [2]

    Bugün Taksim Stadyumu’nda Galatasaray ve İstanbulspor takımlarının bir maç yapması mukarrerdi. Fakat İstanbulspor kulübünün bugün senelik kongresi aktedileceğinden bu maçın taliki muhtemeldir.

    Kadıköy sahasında Fenerbahçeli küçükler Musevi Lisesi takımıyla karşılaşacaktır. Musevi takımı oldukça kuvvetli bir rakip olduğu için, yapılacak maç ehemmiyete maliktir.

    Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde yapılmakta olan voleybol şampiyonası maçlarına bugün de devam edilecektir.

    Bugün icrası mukarrer maçlar şunlardır:

    1. Fenerbahçe-Taksim Yeni Yıldız. Saat 13.30’da.
    2. Vefa-Nişantaşı. Saat 14.30’da.
    3. Beşiktaş-Galatasaray. Saat 15.30’da.

    Hakemler sırasıyla Necmi, Bedi Beylerdir.

    Bu müsabakalar içinde şampiyonanın en kuvvetli namzedi olan Fenerbahçe’nin yapacağı maçla kuvvet itibariyle yekdiğerinin dengi olan Beşiktaş-Galatasaray’ın yapacağı maç şayanı dikkat olacaktır.

    Voleybol şampiyonasına iştirak eden takımların adedi, bugüne kadar asla vasıl olamadığı bir dereceye kadar yükselmiştir.

    Bu cihet, voleybolun İstanbul’da cidden taammüm etmekte olduğuna delil sayılabilir. Bu şayanı memnuniyet neticenin elde edilebilmesi her şeyden evvel mekteplerin voleybola ehemmiyet vermeleri ve alakadar teşkilatın sessiz, fakat muvaffak mesaisi sayesindedir.

    MARUF BEY’İN VEFATI [3]

    Gazetecilerin maruf dostu Maruf Bey ölmüş.

    Onu ilk defa bundan 10 sene evvel tanımış, görüşmüştüm. O zaman Meclis-i Mebusan’da Zabıt Kameli Müdürü idim. Kalemde münhal iki kâtiplik için müsabaka imtihanı açmıştık. Taliplerin iktidar derecelerini anlamak üzere yazdırılan tahrir mevzuuna ait imtihan evrakını okurken bunların arasında bir tanesinin verilen mevzu ile hiç alakası olmayarak “Erkan-ı Harbiye-i Umumiyenin ıslahından ve vilayetlerin, hatta Meclis-i Mebusan ile Meclis-i Ayan’ın da kolordularla beraber Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin idaresine verilmesinden” bahsediliyordu. Bu garip layihanın altındaki imza “Maruf”du.

    Müsabaka imtihanına girdiği günden beri kendini Meclis’e memur olmuş farz ederek dairenin misafir salonundan çıkmayan Maruf Bey ile şöyle bir konuşmak için Kalem odasına çağırttım. Yarım saat kadar görüştük. Bu esnada hiçbir hezeyanda bulunmadığına bakarak, akıllı mı, deli mi diye tereddüde düştüm. Biraz sonra Meclis toplandı. İçtima salonuna gittim, üç saat süren içtimayı müteakip kaleme geldiğim zaman Maruf Bey’i mümmeyizin masasına oturmuş harıl harıl yazı yazmakla meşgul buldum. Yazdıklarını bana uzattı:

    • Meclis-i Mebusan’ın ıslahı için layiha, dedi, lütfen emrediniz de bizim maaşı versinler!

    Zavallı Maruf Bey, kapıcılara, odacılara vaki olan sıkı tenbihlere rağmen mutlaka bir kolayını bulup hemen her gün Zabıt kalemine giriyor, saatlerce yazılar yazıyor, sonra da bana verip,

    • İdarei vilayata dair layihadır, diyor ve ilave ediyordu.
    • Lütfen muhasebeci beye emrediniz de bizim maaşı versin.

    Biçareyi atlatıp da işimize bakıncaya kadar akla karayı seçerdik.

    Nihayet İngilizler 16 Mart’tan sonra Damat Ferit hainine Meclis’i kapattırdılar, biz de Maruf Bey de Meclis’e giremez olduk.

    Ondan sonra Maruf Bey’i Gazete idarehanelerine dadandığı zaman tekrar gördüm. Gelir, Tahrir Müdürlerinin karşısında saatlerce, sessiz sadasız durur, gitmek bilmez, nihayet cebinden bir kâğıt çıkarıp uzatır,

    • Matbuatın ıslahı için baş makaledir. Lütfen dercediniz. Gazetenizin satışı dehşetli artar, kariler de siz de biz de müstefit oluruz. İdare müdürüne söyleyiniz de bize beş on lira versin, derdi.

    Hindi yumurtasına benzeyen çil dolu yüzüne dikkatle bakardım. Solgun çehresinde hepimizle alay ediyormuş gibi hafif müstehzi bir tebessüm dolaşırdı. Anut ve saburdu, bir kere geldi mi gitmek bilmezdi, geveze değildi ama iş arasında matbuatın ıslahından bahsederek zihninizi perişan ettiği için fazla işimiz olduğu vakit atlatır, başka bir arkadaşa, ekseriya İdare Müdürlerine musallat ederdik. Eline “Maruf Bey’e istediği kadar para veriniz” diye bir kâğıt tutuşturarak başımızdan savardık. Bazen haftalarca görünmez, bazen de günlerce matbaadan eksik olmazdı.

    Maruf Bey, gazetecilere dost bir meczup olduğu için meşhur ve maruf oldu. Bu itibarla gene talihi açık bir deli imiş. Biçare yalnız hayatını vakfettiği o büyük emeline nail olmadan, matbuatı ıslah edemeden matbaalardan da dünyadan da elini eteğini çekti. Allah rahmet eylesin.

    VEFA KULÜBÜ’NÜN KAR KOŞUSU [4]

    Koşucular Fatih’ten Ortaköy’e Kadar 45 Dakikada Koştular

    Vefa İdman Kulübü tarafından tertip edilen kar koşusu dün sabah icra edilmiştir. Koşuya üç kişi iştirak etmiştir. Koşucular Fatih Parkı önünde toplanmışlar ve saat 9.30’da hareket etmişlerdir. Koşucular bir heyet tarafından otomobil ise takip edilmiştir.

    Koşucular Fatih’ten hareket ettikten sonra Tramvay Caddesi’ni takiben Beyazıt, Sultanahmet, Eminönü, Karaköy, Fındıklı tarihiyle Beşiktaş’a kadar gelmişlerdir.

    Sabahki şiddetli fırtına ve kar ve yerlerin buzlu olması koşucuların tam süratle koşmalarına mani olmuştur. Bunlardan bir tanesi Beşiktaş’ta koşuyu terk etmiştir. Diğer koşucular koşuya devam etmişler ve Ortaköy’e kadar gitmişlerdir.

    Fatih’ten Ortaköy’e kadar olan mesafe 45 dakikada koşulmuştur. Koşuda Vefa kulübünden Süleyman Bey birinci gelmiştir.

    Vefalıların bu suretle bir kar koşusu tertip etmeleri kış sporu için şayanı tebriktir.

    Spor faaliyetinin bizim için ölü olan bu mevsimde diğer kulüplerimizin de bu gibi koşular tertip etmesi çok şayan-ı arzudur.

    KAR FIRTINASI [5]

    Müthiş kar fırtınası, karada ve denizde insan hayatını birde felce uğrattı. Vapurlar, tramvaylar, otomobiller işleyemez oldu ve bütün bu medeni vesaitin icadından evvelki zamanlarda olduğu gibi, insan hareket ermek için yalnız iki bacağından istianeye mecbur kaldı.

    Münakalatsız şehrin her mıntıkası, muhasım tabiatın muhasarası altında; sebzeciler kırdan sebze getiremediler, balıkçılar denizden balık çıkaramadılar, sucular suyu dağdan indiremediler.

    Bu satırları yazarken, birden matbaadaki elektrikler söndü. Şirkete telefon ettiler. Şu acayip cevap alındı:

    • Bir şey yapmayınız. Bu işe ancak Fatin Hoca karışır.

    Beş on dakika sonra bütün şehrin ışıkları da söndü. Kar fırtınası, kapkaranlık ve tenha sokaklar içinde haileengiz beyaz kasırgalarını raksettirmeye başladı, odalarda çoktan terk edilmiş gaz lambalarının cehennemi bir karanfili andıran kırmızı alevi duvarlarda korkunç gölgeler resmetti.

    Hâsılı bir saat içinde, tabiat koskoca medeniyeti iflas ettirdi.

    Meğer insan zekâsının ibda ettiği şu mağrur âlem (Japon evlikleri gibi!) bir kağıt köşkten başka bir şey değilmiş!

    VOLEYBOL TURNUVASI [6]

    Beyoğlu Amerikan Kulübü’nün geçenlerde tertip ettiği turnuvayı, malum olduğu üzere Fenerbahçe takımı kazanmıştı. Dün bu turnuvanın galiplerine kupa ve madalya tevzii merasimi, Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde icra edilmiştir.

    Matbuat erkânı ve Voleybol Federasyonu azalarının huzuruyla yapılan bu raşime pek parlak olmuş ve spor muhibbi olarak tanınmış Türk, ecnebi birçok zevat da bu merasime iştirak etmişlerdir.

    Eski ve muhterem sporcu Mazhar Bey, bu merasimi idare etmiş ve Fenerbahçeli gençlere galibiyet kupasını ve madalyaları vererek beyanı tebrikat etmiştir.

    İkinciliği kazanan Kabataş takımına da kupa ve madalya tevzi edilmiş, bilahare bir çay ziyafeti verilmiştir.

    MUZİRDİR [7]

    Halk Fırkası sporculara meşkûr bir muavenet olmak üzere İstanbul ve Beyoğlu fırka binalarını spor teşkilatına tahsis etti. Söylendiğine göre heyeti müttehideler İstanbul’daki fırka binasına, mıntıka merkezi de Beyoğlu’ndakine yerleşecektir.

    Bizce bunun kadar manasız ve hatta muzir bir şey olmaz. Filhakika İstanbul’un spordaki vaziyeti dolayısıyla mıntıka merkezinin her an heyeti müttehidelerle temas etmesi lazımdır. Bilhassa lisans işleri gibi şeylerde bu temasların lüzumu pek kuvvetlidir.

    Bizim fikrimizce İstanbul’daki bütün spor teşkilatı aynı bina altında toplanmalıdır. Aksi takdirde mesela Adana mıntıkası heyeti müttehidelerle temasta bulunmak için nasıl fazla külfete giriyorsa bu külfete hiç lüzum yok iken İstanbul mıntıkasına da terettüp edecektir.

    Ümit ve temenni edelim ki bu yanlış ve hatta müzir adım atılmasın.

    ARTIK YETER! [8]

    Kış, kıyamet, kar, üçü de (k) harfiyle başlayan bu afetler devam ettikçe ediyor.

    Dün beni arabasına bin türlü naz ve niyaz ile alan bir şoförün, yağan kara bakıp da bağırdığı gibi, insanın:

    • Allah baba, artık yeter! Diyeceği geliyor.

    Koskoca bir şehrin manzarası değişti. Meydanlarda rüzgârın yığdığı karlar birer ufak tepeyi andırıyor. Sokaklar oldukça tenhalaştı. Birçok mağaza camakanları kepenk altındadır.

    Yalnız kömürcüler açık, yalnız kömürcüler dükkânlarının önünü ferahlı ferahlı süpürüyorlar. Bu kara kışın bembeyaz günlerinde İstanbul sokaklarında göze çarpan bir kafile de kukuleteli muşambalarla ellerinde kürek dolaşan (Ku-Kluks-Klan) cemiyeti azasını andıran süprüntücülerdir. Gök yağdırıyor, onlar kürümeye uğraşıyorlar.

    Allah kuvvet versin.

    VEHAMET YOK! [9]

    Milliyet arkadaşımızın ilk sayfasında, İstanbul’u alt üst eden kışa dair, kocaman harflerle şu sakin serlevha vardı:

    “Vaziyette hiçbir vehamet yoktur!”

    Bu serlevhanın altında da şu korkunç haberler vardı:

    “İstanbul mahsur bir şehir vaziyetinde…”

    “Trenler işlemiyor…”

    “Muhabere munkati…”

    “Daireler; mektepler boş…”

    “Kar altında kalan üç trenden birinin yolcuları kurtarıldı…”

    “Feneryolu ve Göztepe arasındaki mahalleler dün sabahtan itibaren müteaddit yerlerden (Ekmeksiz kaldık) diye istimdat etmişlerdir. Bunun üzerine hemen bu civara amele kolları sevkedilmiş fakat mütemadi bir surette çalışılmasına rağmen yolları açarak bu kar mahsurlarına ekmek sevkine imkân bulunamamıştır…”

    Refikimizin bu hali, bana şu fıkrayı hatırlattı:

    Vaizin biri camide vazederken:

    • Ey cemaat, demiş, enfiye çekmek günahı kebairdendir…

    Cemaat arasında bulunan bir Bektaşi, vaizin burun deliklerini enfiye ile tıkalı görünce:

    “Aman erenler” demiş, “Burnun ağzını tekzip ediyor!”

    Refikimizin de o serlevhasıyla bu tafsilatı tıpkı vaizin ağzıyla burnu gibi. Altı üstünü tekzip ediyor!

    İŞGAL FACİALARI [10]

    Süleyman Nazif ile Franşe Despre Karşı Karşıya Geldi

    (…) Franko Paşa’nın bu sözleri Franşe d’Espre’nin üzerinde yavaş yavaş yavaş iyi bir tesir bırakmıştı.

    • Onunla konuşabilir miyim? Dedi. Mademki bu zat sizin anlatığınız gibidir. Ben verdiğim emri geri alıyorum. Fakat bu ihtiyar vatanperver ile yakından temasa gelmek istiyorum.
    • Hay hay…

    Hemen o gün Nazif, Franşe d’Espre ile görüştü.

    Üstat kendine has vakarı ile ceneralın şahsı hakkında hiçbir husumet beslemediğini fakat İstanbul’a bu tarzda girişten müteessir olduğunu anlattı ve şöyle dedi:

    “Yine söylüyorum general. Bir Fransız generali olarak İstanbul’u böyle görmeyecektiniz.

    Sizi Beyoğlu sokaklarında gezdiren beyaz at, Fransa’ya karşı muhabbet dolu Türk kalplerinde unutulmaz yaralar açmıştır.

    Siz Fransa’yı kendi vahşi gayelerine alet etmek isteyen bir sürü Rum ve Ermeni yardakçılarının alkışlarına kapıldınız.

    Mazlumu ezmek için kendisine masum tavrı veren zalime el uzattınız.

    Hâlbuki asıl mazlum Türk milleti idi. Biz ikinci vatan dediğimiz Fransa’nın bir generalini büyük ümitle ve dört gözle bekliyorduk. O general sizdiniz.

    Geldiniz, gelişinizi gördük. Tafsilata hacet yok.

    İşte bu vaziyetin tesir ve teessürüdür ki o bana o makaleyi yazdırdı. Ben bu yazımdan dolayı sizden af istemiyorum. Çünkü vazifemi yaptım.

    Fakat siz bir Fransız generali sıfatı ile vazifenizi yapmadınız. Fransa’nın ve tarihin sizi affetmesini arzu ederim.”

    EMDEN İKİ GÜN SONRA ŞEHRİMİZDE [11]

    Alman talebesini hamilen limanımızı ziyaret edecek olan Emden zırhlısı Pazartesi günü saat 8’de gelecektir. Alman zırhlısı evvela Selimiye kışlasını selamlayacak, bundan sonra Boğaz’da bir cevelan yapacak ve Dolmabahçe önünde demirleyecektir. Bunu müteakip ziyaret kısmı başlayacaktır.

    Gemi süvarisi, valiyi, şehriminini, kolordu kumandanını, donanma kumandanını ziyaret edecek ve öğleden sonra kendisine ziyaretleri iade edilecektir.

    Dün akşam hariciye murahhaslığından, Alman sefaretinden ve bahriyeden intihap edilen zevat geminin limanımızda kalacağı günlere ait programı tespit etmişlerdir.

    Alman talebesi Bahriye mektebini ve diğer bazı mahalleri ziyaret edecekler, Zırhlı da Erkânı harbiye ve Bahriye mekteplerimiz tarafından gezilecektir.

    Emden futbol takımının şehrimizde Totonya Alman takımı ve İstanbul muhteliti ile birer maç yapması muhtemeldir.

    BASKETBOL MAÇLARI [12]

    Dün Beyoğlu Amerikan kulübünde Turnuva şampiyonası serisine devam olunmuştur. En mühim maç, Robert Kolej’in Yeni Yıldız takımı arasında yapılmıştır.

    Maç çok zevkli ve heyecanlı olmuş, neticede Robert Kolej takımı ufak bir farkla galip gelmiştir.

    Amerikan Mektebi – Saint Benoit maçında Saint Benoit takımı galip gelmiştir.

    ADALET TECELLİ ETTİ [13]

    Bursa’daki Mevkuflardan Beşi İdam Cezasına Mahkûm Edilmiştir

    Diğer Maznunlar Hakkındaki Karar Nedir?

    Bursa, 9 (Milliyet) – Bursa Ağır Ceza Mahkemesi taklibi hükümet maznunları hakkında kararını bugün tefhim etti.

    Havanın pek soğuk olmasına rağmen Adliye binası önünde toplanan kesif bir halk kitlesi maznunların getirilmesini bekliyordu. Maznunlar kamyonlarla getirildi. Meyus ve heyecanlı idiler. Zabıta tertibatı lazımeyi almıştı. Salon hınca hınç doluydu.

    Yarım saatlik bir intizardan sonra Heyeti Hâkime salona dâhil oldu. Mustantik kararnamesiyle muhakeme safahatını ihtiva eden rapor okundu. Bundan hükümeti devirmek maksadıyla teşkil edilen cemiyet faaliyetinin delail ve itirafat ile sübut bulduğu bertafsil izah ediliyordu.

    Raporun kıraatini müteakip bu ef’alde iştirakleri Sabri’nin ifadesinden başka bir delile istinat etmediği için masumiyetlerine vicdani kanaat hâsıl olan maznunlardan Mustafa, Hakkı çavuş, İsmail, Mustafa Rasim, Kocabaş İsmail, Ali Rıza, kapıcı Eşref, Selami, Hamit, İmam Halil, Hilmi, Laz Hüseyin, Uncu Ziya’nın beraatleri tefhim edilmiş ve salondan çıkarılmışlardır.

    Diğer maznunlardan Yetim, Laz Ali, Evliya Hocanın da cemiyete dâhil oldukları sübut bulduğundan Ceza kanununun 171inci maddesinin ikinci fıkrası mucibince tecziyeleriyle hidematı ammeden mahrumiyetleri tefhim edildikten sonra İbo, Kocabaş Hasan, Mustafa, Osman’ın, firari Ali’nin, Seyfi ile Hidayet, Batakçı’nın Mehmet’in de teşkilattan haberleri olduğu halde sui niyetle hükümete ihbar etmediklerinden haklarında ceza kanununun 151inci maddesinin 2nci fıkrasının tatbik edildiği gıyaben ve vicahen tebliğ edilmiş, bunlardan Kocabaş Hasan’ın 21 yaşını ikmal etmemesinden cezası altı aya indirilmiştir.

    Bu teşkilatın müessis ve mürettiplerinden olan Gökbayrakçı Dağıstanlı Cemal, Çerkeslerden Sabri, Kadem ile Gürcü Dikici, İsmail ve Tatar gardiyan Kamil’in de Ceza kanununun 146ncı maddesi mucibince idamlarına hükmedilmiştir.

    Kararın tefhimini müteakip Cemal ayağa kalkarak kararını haksız bulduğundan, adaletin tatbik edilmediğinden, hâkimlerin Allah’tan korkmaları icap ettiğinden bahsiyle bir takım hezeyanlarda bulunmuş, Mahkum Sabri de ayağa kalkarak Cemal gibi açmalamış, samiini güldürmüştür.

    Reis Bey bunlara şu müskit ve haklı mukabelede bulunmuştur:

    • Sen Allah’tan korkaydın, bu cürmü yapar mıydın? Muvaffak olaydın ne olacaktı?

    LİG MAÇLARI [14]

    İstanbul mıntıkası lig maçları ikinci devre müsabakalarına nihayet bir ay sonra başlanacaktır. Havaların açılmasını müteakip birinci küme takımları idmanlarına başlayacaklardır. Bu suretle yakın bir atide futbol faaliyetine şahit olacağız demektir.

    NÜMAYİŞ [15]

    Eski ramazanların kaba sofuları vardı. Ramazanda, arkada şamhırkası, elde teşbih, kaşları çatık, cehennem meydancıı gibi dolaşırlar, azarlayacak çocuk, paylayacak kadın, tahkir edecek fakir, kavga edecek insan ararlar. Onların bu halini görenler, sanki kıldıkları namazın, tuttukları orucun sevabı kendilerine değil de başkalarına imiş sanırdı.

    Bir gün bunlardan biri, iftar topuna yakın, pencerenin önüne oturuş, kemali azametle sokağı temaşa ederken, fakirin biri:

    • Efendi, Allah rızası için birkaç para himmet eyle!

    Diyince, zengin ve mağrur sofu, yüksek sesle içeriye bağırır.

    • Mehmet! Git, Ali’ye sule! Ali, vekilharca söylesin, ayvaz da uşağa söylesin, uşak da gitsin şu dilenciye: “İnayet ola!” desin…

    Bu sözü işiten fakir, ellerini açarak:

    • Yarabbi, der, Cebrail’e söyle, Cebrail Mikail’e söylesin, İsrafil Ezrail’ e söylesin, Ezrail de gelsin, şu herifin canını alsın!

    Çok şükür, ağzından söz çıkmayan, “İnayet ola!” demeye bile tenezzül etmeyen çatık suratlı evelzaman sofuları artık yok oldular ve gene çok şükür, din ile dünya işi birbirinden ayrıldıktan sonradır ki ibadet nümayiş olmaktan kurtuldu.

    STADYUM İÇİN MÜRACAAT [16]

    İstanbul mıntıkası Futbol Heyeti Cuma günü top oynanacağı cihetle Stadyum’un derhal tathirini istemiştir. Emanet bütün mevcut vesaiti ile ancak ana caddeleri temizlemekle meşgul olduğundan bu hafta için buna imkân olmadığını cevaben bildirmiştir.

    İLK TAYYARE [17]

    Milli mücadelenin ilk zamanları idi. O zaman maden kanatlı tayyarelerimiz yoktu. Birkaç bez kanatlı, kullanılmış tayyaremiz vardı.

    Bez kanatlı tayyareler gergin dursun diye bezlerinin üstüne bir ilaç sürerlerdi. Bu ilaç düşmanların memleketinde vardı. Bizim tedarik etmemiz kabil değildi.

    Kumandanlar, ustalar, tayyareciler düşünmeye vardılar. Ne yapalım ki tayyarelerin gevşeyen bez kanatlarına bir şey sürelim de o madde gibi gergin tutsun. Yoksa başka türlü uçmak kabil olmayacak.

    Hâlbuki düşman tayyareleri vızır vızır üstümüzde işliyor ve zararlar veriyordu.

    Bir genç tayyareci atıldı, dedi ki:

    • Ben bir çare biliyorum, onu yapalım.
    • O çare nedir? Diye sordular.
    • Çok, pek çok kaynatılmış patates suyu, o madde gibi yapışkanlık peyda ediyor. Patatesi kaynatalım ve tayyarenin kanatlarına onu sürelim.

    Herkes birbirine bakıştı ve silah arkadaşlarından birisi dedi ki:

    • Yahu uçarken yağmur yağarsa ne olur?
    • Kanatlar gevşer biz de ineriz.
    • Tehlikeli bir iş.
    • İstiklali, vatanı için uğraşan bir millet için tehlike, korku, kaza, ölüm yoktur.

    Bu söz üzerine koca bir kazan patates kaynattılar ve ilk tayyarenin kanadına sürdüler. Kurudu. Kanatlar gerildi. Genç tayyareci uçtu ve ilk uçuşta bir tayyareci düşürdü.

    Ondan sonra patates suyu ile çalıştılar. Ta çelik, maden tayyare filolarımız oluncaya kadar, bunlarla kahramanca uçtular ve zaferle dövüştüler.

    Bunu dünyada yalnız ve yalnız Türk tayyarecisi yapar.

    GÜZELLİK MÜSABAKAMIZ [18]

    Müsabakamıza iştirak etmek isteyen müteaddit hanım kızlardan dün de resimler aldık. Bu resimlerin sahipleri içinde küçük hanımlar ve muhtelif ırklardan matmazeller vardır.

    Hafta içinde aldığımız fotoğrafları derce başlayacağız.

    M.H. isimli kariimize:

    Fikirleriniz çok doğrudur. Hepsini nazarı dikkate aldık, teşekkür ederiz.

    Birinciliği tabii hakem heyeti ekseriyeti ara ile tayin edecektir. Mayo ile müsabakaya çıkmak mevzu bahis değildir. Endam tenasübü sade bir tuvaletle pek ala anlaşılabilir. Hakem heyeti en ciddi ve en salahiyettar zevattan mürekkep muhterem bir heyet olacaktır.

    Erkeklerin kıskançlığı meselesine gelince, müsabakamız gayet ciddi ve bedii bir gaye takip etmektedir. Fazla kıskanç olanlar kızlarına müsabakaya iştirake müsaade etmezlerse, buna kimsenin bir diyeceği yoktur. Fakat memleketin en güzide ve namuslu şahsiyetlerinden mürekkep bir heyeti mümeyyize, adeta mekteplerdeki imtihan heyetleri gibi olacaktır.

    GALATASARAY ATLETLERİNİN DÜNKÜ KAR KOŞUSU [19]

    Galatasaray kulübü atletleri tarafından dün büyük bir kar koşusu yapılmıştır. Bu koşu şimdiye kadar yapılan kar koşularının en mükemmeli olmuştur. Şimdiye kadar yapılan koşulara azami 10-12 atlet iştirak ettiği halde dünkü koşuya tam 40 atlet girmiştir. Koşuya sabahleyin saat 10’da Şişli tramvay garajı önünden başlanmıştır. Koşucular beşer kişiden mürekkep 8 takım halinde hareket etmişlerdir. Mesela Şişli-Hürriyet tepesi arasında gidip gelme olarak 3500 metre idi.

    Galatasaray kulübünün en iyi koşucuları ayrı ayrı takımlara taksim edildiklerinden takımlar arasında tam bir muvazene temin edilmiş, kuvvetli bir mücadele sahnesi vücuda getirilmiştir.

    Şişli-Hürriyet tepesi yolu tamamen karla örtülü olduğundan koşucular büyük müşkülat ile ilerlemeye mecbur olmuşlardır.

    Koşucular arasındaki rekabet bütün müşkülatı bertaraf etmiş, koşu muvaffakiyetle ikmal edilmiştir.

    Bir metreden fazla kar ile örtülü olan 3500 metrelik bu mesafe 16.25 dakikada Behzat Bey tarafından kazanılmıştır.

    Vasıf Bey ikinci, Memduh Bey de üçüncü olarak gelmişlerdir.

    Koşuyu takımlar arasında sayı hesabıyla Behzat, Nejat, Adil ve Haldun Beylerin dahil olduğu takım kazanmıştır. Galatasaraylı atletlerin dün tespit ettikleri rekor çok mucibi memnuniyettir.

    Kar koşusuna 40 kişilik bir atlet kafilesi çıkaran Galatasaray kulübünü tebrik ederiz.

    GALATASARAYLILAR ANTRENMANLARA BAŞLIYOR [20]

    Galatasaray kulübünün fahri reisi Mehmet Necati Bey’in vefatı üzerine Galatasaray idmancıları spor faaliyetini tevkif etmişti.

    Galatasaraylılar önümüzdeki Pazar gününden itibaren yeniden antrenmanlarına başlayacaklardır.

    TÜRK MARŞI [21]

    Evvelki gece “Emden” mürettebatı şerefine Alman sefarethanesinde verilen baloya Mösyö ve Madam Nadolni cenapları beni de davet etmek nezaketinde bulunmuşlardı.

    Balo alelade bir şekilde değil, bazı merasimle nihayet buldu. “Emden” kruvazörünün muzıkası evvela İstiklal Marşını çaldı. Hazır bulunan Türklerin çoğu da diğer ecnebiler gibi çalınan marşın Milli Türk Marşı olduğunu bilmiyorlardı. Neden sonra sefirin Türk zabitleriyle Alman Bahriyelilerin selam vaziyeti aldıklarını görünce onlar da çalınan havanın milli bir marş olduğunu anladılar ve ihtiram vaziyeti aldılar.

    İstiklal Marşını ben pek iyi tanırım. Çünkü onu öyle bir gün, öyle bir yerde dinledim ki artık unutmamın imkanı yoktur. İşgal kuvvetlerinin İstanbul’u tahliye ettikleri gün Dolmabahçe meydanında bütün o mağrur ve mütahakkim İtilaf jeneralleri ve askerleri selam durmuş, Müttefikin bayrakları hürmetle eğilmiş oldukları halde Türk istiklal marşını dinlemişlerdi… İşte ben o günden beri İstiklal Marşını bilirim, fakat benim veya birkaç yüz, birkaç bin kişinin bilmesi kafi mi? Milli Marşı bütün millet bilmelidir. Nitekim evvelki gece İstiklal Marşı bitip de arkasından Almanların “Almanya, Almanya, her şeyin fevkinde!”

    Milli Marşı çalınmaya başlar başlamaz, koca salonu dolduran bütün Almanlar, kadın ve erkek, muzıkayla beraber bu marşı taganni ettiler. Heyecan ve teessür içinde kaldım; biraz evvel bizim marşımızın öksüz öksüz yalnız muzıka tarafından çalındığını hatırlayarak üzüldüm ve müteessir oldum.

    Neden bizim de bütün milletin sevdiği ve bildiği bir Milli Marşımız olmasın? Neden bu Milli Marşı mektep çocuklarından itibaren büyük küçük, kadın ve erkek her Türk bilmesin ve söylemesin?

    Çarliston havalarını bilip, söyleyip de kendi Milli Marşını bilmemek ve söyleyememek ne elim şey! Alman sefarethanesinin muhteşem salonu, Doyçlant, Doyçlant, über alles nağmeleriyle inlerken kalbimin ta içinde bu elemi duydum.

    MİLLİYET’İN DÖRTLER KUPASI [22]

    Geçen spor sahifelerimizden birinde lig maçlarının birinci devresinde en başta gelen dört futbol takımı arasında bayram günlerinde bir turnuva tertip edilmesi fikrinin mevcudiyetinden bahsetmiştik.

    Spor ve bilhassa başta gelen futbol faaliyetinin hemen hemen sıfıra müncer olduğu bu sıralarda verdiğimiz bu haber, öğrendiğimize göre, spor meraklıları arasında büyük bir memnuniyet uyandırmıştır.

    En son haber aldığımıza göre bu turnuvaya dahil olacak dört kulüpten Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş müsabakalara girmeyi prensip itibariyle kabul etmişlerdir. Geriye kalan Vefa kulübünün de turnuvayı memnuniyetle kabul edileceğine şüphe edilmez. Esasen dört kulüp murahhaslarının şu bir iki gün zarfında bir araya gelerek kati kararlarını vermeleri ve turnuvanın bütün teferruatını tespit etmeleri mukarrerdir.

    Her fırsatta spor ve sporcuları teşvikten geri kalmayan “Milliyet” mevkii fiile çıkmak üzere olan bu turnuvayı gene bir teşvik vesilesi ittihaz etmek fikriyle ortaya bir kupa koymaktadır. “Milliyet” kupasını turnuvayı kazanacak olan Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Vefa takımlarından biri alacaktır.

    “Milliyet” verdiği ve bundan sonra da vereceği spor mükafatlarının kulüplerin tarihlerinde yekdiğerine karışmamasını temin için kendine izafe edilişinden maada ayırıcı bir isimler de tevsimini muvafık görmektedir.

    Geçen sene üçüncü takımlar arasındaki turnuva galibine verdiğimiz kupaya “Milliyet’in Küçükler Kupası” dediğimiz gibi bayramda vereceğimiz kupaya da “Milliyet’in Dörtler Kupası” namını veriyoruz.

    Turnuvanın bütün teferruatının tespiti dört kulüp murahhaslarıyla Stadyum idaresine ait olacaktır. Gazetemiz bu hususta karışmayarak isimleri bidayette taayyün edecek olan bu murahhasların nihai kararına göre kupayı galibine tevdi edecektir.

    Diğer taraftan öğrendiğimize göre turnuvanın şu şekilde tertip edilmesi düşünülmektedir. Bayramın ilk günü Fenerbahçe ile Beşiktaş ve Galatasaray’la Vefa takımlarının, üçüncü günü de iki galibin karşılaşması.

    Filhakika bu turnuvanın alabileceği en cazip şekildir. Zira malumdur ki lig maçlarının birinci devresinde Fenerbahçe Beşiktaş’a mağlup olmuş, Galatasaray da Vefa ile berabere kalmıştı. Bu şekilde yapılacak maçlar o beklenmemiş netayici yer alan müsabakaların birer rövanşı mahiyetinde olacaktır.

    Bakalım “Milliyet’in Dörtler Kupası”nı dört kuvvetli takımdan hangisi alacak?

    ASLAN AVI! [23]

    Dikkat ettiniz mi? Yevmi arkadaşlarımdan birinde yeniden bir aslan avı hikayesi çıktı. İşin garibi bundan bir iki sene evvel bizim avcı Said’in aslan avı menakibini yzmış olan gazetenin eski şeriklerinden birinin şimdi müstakilen sahip olduğu sabah gazetesinde yine bu nevi avcılıktan bahsetmesidir. A.N. Bey ismindeki bu arkadaşa dün sorduk:

    • Yahu! Sen hangi gazetede çalışsan bir “aslan avı” açarsın, bu nedendir?
    • Aslan payını severim de ondan!

    BEYNELMİLEL FUTBOL [24]

    Federasyon Reisimiz Madrid’deki Kongreye Davet Edildi

    Beynelmilel Futbol Federasyonu teessüsünün 25inci devri senevisi dolayısıyla Madrid’de bir kongre aktedecektir. Bu kongreye iştirak için Beynelmilel Futbol Federasyonu reisi M.Rimmer, Türkiye Futbol Federasyonu reisi Muvaffak Bey’i şahsen davet etmiştir.

    BALIKÇILIK SPORU [25]

    Moda deniz kulübünde yeni bir balıkçılık şubesi açılmıştır. Kulüp azaları yakında Adalar’da balık avına çıkacaklardır.

    NİÇİN? [26]

    Yunan ordusunu dört senede denize döktük. Mübadele meselesini beş senedir halledemiyoruz.

    Fesleri bir günde attık. Başörtülerini hala çıkaramıyoruz.

    Halifeyi bir günde def ettik. Kafesleri asırlardır kaldıramıyoruz.

    Medreseleri bir anda kapadık. Kanalizasyon çukurları hala açık duruyor.

    Yeni harf meselesi diye bir mesele yok. Darülbedayi meselesi diye bir mesele var.

    Hâsılı, bir asırda yapılabilecek işleri bir anda yapmak mucizesini göstermişiz. Bir anda yapılabilecek işleri ise senelerdir yapamıyoruz.

    Sebep ne?

    Sebep şu ki büyük işleri başarabilecek büyük bir adamımız var. Küçük işleri yapacak mekanizma ise baştanbaşa bozuktur.

    VOLEYBOL MAÇLARI [27]

    Dün, Beyoğlu Amerikan Kulübü’nde İstanbul mıntıkası voleybol birincilik maçları turnuvasına devam edilecekti. Fakat gene rakiplerden bazılarının sahada ispatı vücut etmemesi dolayısıyla maçlar çok tatsız bir hava içinde cereyan etti.

    Günün en mühim maçını Fenerbahçe takımıyla Nişantaşı arasında yapılacak müsabaka teşkil ediyordu. Nişantaşı takımının gelmemesi, Fenerlilerin hükmen galebesini intaç etti.

    Geçenlerde söylediğimiz üzere voleybol, memlekette henüz taammüm etmeye başlayan bir spordur. Her yeni spor gibi, daha bidayette aşkla karşılanması icap eden voleybol, maalesef İstanbul’da layık olduğu ciddiyetle karşılanmamaktadır.

    Bunun en bariz misali İstanbul voleybol şampiyonasının şimdye kadar intaç edilen bütün maçlarının hemen hemen kâmilen hükmen kazanılmış olmasıdır.

    Alakadar kulüpler ve teşkilatın bu hususta dikkatli davranması lazımdır.

    BAYRAMDA YAPILACAK FUTBOL MAÇLARI [28]

    İstanbul muhtelitinin bayramda İzmir’e giderek İzmir muhteliti ile bir maç yapılması için görüşülmüştü. Dün gelen İzmir gazetelerinin bu hususta verdikleri malumata göre, İstanbul futbolcuları şayet İzmir’e gitmezlerse, İzmir muhteliti İstanbul veya Ankara’dan başka bir kuvvetli takım celbedecek, bu suretle bayramı müsabakasız geçirmeyecektir.

    Diğer taraftan bizim haber aldığımıza göre bayramda şehrimizde Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Vefa kulüpleri arasında bir futbol turnuvasının yapılması muhtemeldir.

    Bunun takarrürü halinde, bayramın birinci ve üçüncü günleri Galatasaray-Vefa, Fener-Beşiktaş müsabakası yapılacaktır.

    Bu vaziyete göre İzmir’e İstanbul’dan kuvvetli bir futbol takımının gitmesi de mümkün olmayacak demektir.

    VASIF BEY MAARİF VEKİLİ OLDU [29]

    Ankara, 23 (Vakit) – Bugün Büyük Millet Meclisi’nde İzmir mebusu Vasıf Bey’in intihap mazbatası okunarak kabul edildi ve arkasından da tahlifi yapıldı.

    Vasıf Bey’in Maarif Vekaleti’ne tayin edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu husustaki kararname Başvekilimiz tarafından imzalanarak Reisicumhur hazretlerinin tasdikine arz olunmuştur.

    FUTBOL HEYETİ TOPLANDI [30]

    İstanbul A Takımı İdmansız Olduğu için İzmir’e Gidilemiyor

    İzmir mıntıkasının daveti üzerine İstanbul “A” muhtelitinin üç maç yapmak üzere bayramda İzmir’e gitmesi mevzuubahis olunmakta idi. İzmir mıntıkasının bundan bir ay evvel yaptığı bu teklif, mıntıka Futbol Heyetinin bir türlü toplanamaması yüzünden şimdiye kadar cevap verilememişti.

    Nihayet İzmir mıntıkasının gazetemiz vasıtasıyla mıntıka Futbol Heyetine vaki olan sonuncu müracaatından sonra Futbol Heyeti Perşembe akşamı toplandı ve bu hususta son kararını verdi.

    Verilen bu karara göre, İzmir mıntıkasının teklifi kabul olunmamaktadır.

    Futbol Heyeti bu kararı verirken “A” muhtelitine mensup oyuncuların lig maçlarının tatilinden beri idmanlarını terk etmiş bir halde olduklarını nazarı dikkate almıştır.

    Bir noktai nazara göre mıntıka bu kararında haklıdır. İdmansız bir takımı, böyle temsili bir maça çıkarmak, şehirler arsında bir rekabetin tebarüz etmeye başladığı bu günlerde hiç de musip olmayacaktı.

    Yalnız gönül isterdi ki İzmirli sporcu arkadaşlarımızın, makul bir fikre istinaden bu talepleri büsbütün ret edilmeyerek bir sureti tesviyeye rapt edildin. Bütün sporcuların birbirine hizmet etmesi icap ettiğine göre, İstanbul sporcularının İzmir seyahatini icra etmeleri bir vecibedir.

    Memnuniyetle haber aldığımıza göre, mıntıka Futbol Heyetinde de ilk fırsatta bir İzmir seyahati yapmak konusunda bir temayül mevcuttur. Mesela kurban bayramına kadar “A” takımını hazırlamak ve bir İstanbul-İzmir maçı yapmak mümkün olacaktır.

    BAYRAMA DOĞRU [31]

    Bayramda muhtelif şehirler arasında futbol temasları yapma mutattır. Bu cümleden olmak üzere İstanbul takımlarından bazılarının Edirne, Kocaeli, Tekirdağ, Bandırma gibi yakın merkezlere seyahat etmeleri takarrür etmiştir. Bazı şehir takımlarının da İstanbul’a gelmek hususunda kulüpler nezdinde münferit teşebbüslerde bulundukları temin edilmektedir.

    HOKEY FAALİYETİ [32]

    Bu sene ilkbaharda çoktan beri terk edilen hokey faaliyetinin canlanacağı söylenmektedir. Osman Hakkı Bey’in himmetiyle dolaplarda çürüyen stiklerin çıkarılacağı ve kulüpler arasında hususi temaslar yapılacağı temin edilmektedir. Yaptığımız tahkikata nazaran filhakika böyle bir tasavvur mevcut bulunmaktadır. Yalnız bu tasavvurun proje halinde kalan diğer emsaline benzememesi şayanı temennidir.

    DARÜLACEZE VE ARTİSTLER! [33]

    Bir garip ve acıklı şey öğrendim. Darülbedayi artistleri, Darülaceze müdürüne müracaat ederek artistlerden aciz ve muhtaç düşenlerin Darülaceze’ye kabulünü rica etmişler.

    Evvela bu müracaat fecidir. Sanat namına faciadır. Fakat ne çare ki her yerde olduğu gibi bizde de sanat sahibini pek nadir olarak zengin eder, bazen geçindirir, ekseri sefil eder ve muhakkak ihtiyarlıkta aç bırakır. Bunu gördükten sonra hala bu malihülyai mesleke sülük edenlere aşıkışûride diye acınmaktan başka ne yapılır?

    Şimdi bu tıraşlar bertaraf, Darülaceze müdürü aciz kalan artistleri kabul edemeyeceğini söylemiş. İşte bu hepsinden fecidir. Çünkü o müessesenin irat menbalarından biri de “Temaşalar”dır. Sağ ve sağlam iken yardım ettiği hayır müessessesinden de hayır görmezlerse bu biçareler nereye giderler?

    İki gün evvel sokaklardaki dilenciler toplanıp kamyonlarla Darülaceze’ye naklediliyordu. Oraya girebilmek için mutlaka sokakta avuç açmak mı lazım?

    MÜNEVVERLERİN TENVİRİ İÇİN [34]

    (…) Dün akşam Fransız tiyatrosunda Phedre’i seyretmeye gitmiştim; gözlerim her tarafta bizim genç şairlerimizi, genç ediplerimizi, genç sanatkârlarımızı arıyordu; lakin maatteessüf salonun her yerinde Galata halkından başka kimselere rastgelmiyordu! Türkiye’den başka herhangi bir memlekette Racine’in oynanması, başlı başına bir hadise teşkil eder. Bizde ise bu büyük, bu layemut sanat nefhası hiçbir kılı kıpırdatmadan esip geçiyor.

    Bir zamanlar Galatasaray Lisesi talebeleri, bir “Sara Bernar”ı, bir “Rejan”ı, bir “Mune Sulli”yi görebilmek için, Tepebaşı Kışlık tiyatrosuna adeta bir kale zapteder gibi hücum ederlerdi. Şimdi bunları, futbol kalesinden başka bir şey alakadar etmiyor. Bu da fikri ve hissi bir inhitat alameti değil midir?

    Müddeamızı ispat için bundan bin kere daha kuvvetli alametler sayıp dökebiliriz. Fakat neye yarar; dert ortadadır ve buna çare bulmak lazımdır.

    Maarif Vekâleti münevverler için umumi kütüphaneler mi açacak, vasi mikyasta tercüme ve telif kitaplar bastırıp gayet ucuz fiyatlarla mı dağıtacak; fikir ve edebiyata dair müsabakalar, anketler mi tertip edecek, senenin en güzel kitaplarını yazana veyahut herhangi bir şubede olursa olsun en güzel sanat eserini vücuda getireceklere yüksek mükâfatlar mı verecek; her ne yapacaksa yapmalı, bu düşen kafaları doğrultmaya gayret etmelidir.

    NEVESER! [35]

    Bu ismi tanıdınız mı? Bu Seyrisefain’in emektar ve eski bir vapurudur. Rivayete nazaran vapur üç dört gün evvel iskele vazifesini görmek üzere bağlı olduğu Kınalıada iskelesinden nabedit olmuş ve uzun taharriyattan sonra Çanakkale’ye doğru giderken Marmara’da yakalanmış. Ne yalan söyleyeyim, vapurun bu hareketi hoşuma gitti. Senelerce hizmetten sonra böyle iskele yapılınca haysiyetine dokunmuş ve kaçmıştır. Çoğumuz Neveser kadar olamayız.

    FUTBOL FAALİYETİ [36]

    Havaların ortada mevcut manileri bertaraf edecek bir şekil alması dolayısıyla çoktan beri tatil edilen futbol faaliyetine bu haftadan itibaren başlanacaktır. Eğer hava bugünkü müsait şekilde devam ederse gerek stadyum, gerek Kadıköy sahası tamamen futbol oynamaya müsait bir hale gelecektir. Önümüzdeki Cuma günü için bazı maçlar hazırlanmıştır.


    [1] 1 Şubat 1929 – Son Saat Gazetesi (A.S.)

    [2] 1 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [3] 2 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [4] 2 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [5] 3 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Ahmet Haşim)

    [6] 3 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [7] 4 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [8] 5 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi (Toplu İğne)

    [9] 6 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [10] 7 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Kemalettin Şükrü)

    [11] 8 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [12] 9 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [13] 10 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [14] 11 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [15] 12 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [16] 13 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [17] 14 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [18] 15 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [19] 16 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [20] 16 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [21] 17 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi (Abidin Daver)

    [22] 18 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi

    [23] 19 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [24] 20 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [25] 21 Şubat 1929 – Cumhuriyet Gazetesi

    [26] 21 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi (Yusuf Ziya)

    [27] 22 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [28] 23 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [29] 24 Şubat 1929 – Vakit Gazetesi

    [30] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [31] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [32] 25 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

    [33] 25 Şubat 1919 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [34] 26 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Yakup Kadri)

    [35] 27 Şubat 1929 – Milliyet Gazetesi (Burhan Felek)

    [36] 28 Şubat 1929 – İkdam Gazetesi

  • Slavya Zaferi Manşetlerde

    Slavya Zaferi Manşetlerde

    Hatırladıkça gülümsemekten kendimizi alamıyoruz. Kimseye yakışmayacak bir biçimde tarihi tahrif etmek isteyen birileri, Fenerbahçe’nin Türk futbol tarihinin ilk yıllarını yazan gazete manşetlerinde neredeyse yalnız başına olduğunu itiraf etmemek için, araya Galatasaray’ı da katarak “İlk biz manşet olduk” demeye getirmişlerdi. Başka emsallerle de kendilerini çürüttük ama bugün yıldönümünü idrak ettiğimiz çok özel bir maçla, bu gerçeği bir kez daha vurguluyoruz. Gördüğünüz gibi Fenerbahçe’nin Slavya zaferi manşetlerde…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Gazetelerden

    Fenerbahçe’nin menendsiz arslanı “Bekir” yüzümüzü güldürdü, meşhur-u âlem Slavya takımı bire karşı sıfırla mağlup oldu.
    (Cumhuriyet Gazetesi)

    Bu neticeyi iftiharla alkışlayarak sporcularımızı bihakkın tebrik edebiliriz.
    Fenerbahçe : 1 – Slavya 0… Fenerbahçe harikulade bir oyunla yüzümüzü güldürdü.
    (Milliyet Gazetesi)

    Fener’i tebrik her Türk için bir vazifedir.
    (Son Saat Gazetesi)

    Yukarıdaki başlıklar dönemin günlük gazetelerinden.

    En alta da gazetelerin yüksek çözünürlüklü halini koyduk. Belki utanıp “Hata etmişiz” derler :)

    Yıllar Sonra Maçın Hatırası


    Sarı lacivertliler Türk futbol tarihinde altın yaldızlarla kaydedilen parlak bir sahife açtılar. O Avrupa’nın sayılı futbolcularını arasında bulunduran ve ilk İstanbul’a gelişinde karşısında bulunan Galatasaray’a yedi, Fenerbahçe’ye on, Altınordu’ya yedi gol atan Slavyalılar İstanbul’a ikinci gelişlerinde Fenerbahçe ile karşılaşacaklardı. Saha lebalep dolu, herkes bu meşhur takımın Fenerbahçe’yi tekrar büyük bir farkla yeneceğine kâni bulunuyor. Sarı lacivertliler Almanya’da bulunan meşhur futbolcusu Bekir’i İstanbul’a getirtmiş bulunuyordu.

    Herkeste bir sabırsızlık var. Evvela kırmızı-beyaz parçalı formalarıyla Slavyalılar sahaya çıktılar. Futbolda ilk hocamız olan bu üstatlar alkışlandı. Bunu Fenerbahçeliler takip etti. Bir alkış tufanıdır koptu. Oyunu Burhanettin Bey idare ediyordu. Takımlar karşı karşıya geldiği vakit Fenerbahçeliler şu şekilde idi.

    Fehmi, Füruzan, Kadri, İsmet, Sadi, Cevat, Nevzat, Bekir, Zeki, Alaaddin, Sabih

    Oyun başladı. Sarı lacivertliler canla başla oynuyorlardı. Karşılarındaki takımın üstatlığına rağmen kazanmak azmini taşıdıkları belli, herkeste bir ümit… Fener’in o meşhur muhacimleri hep Slavya kalesi önünde.. Slavyalılar da hasımlarının bu oyununa şaşırmış kalmışlardı.

    Gene bir hücumda idi. Slavya aleyhine bir korner oldu. Nevzat’ın çok güzel bir korner atışını Bekir şahane bir kafa darbesiyle gole tahvil etti. Top ağlara takılmıştı. Halk coşkun tezahürat yapıyor, sarı ve lacivertli gençleri candan alkışlıyordu. Seyirciler arasında bu golden sonra sevinç yaşı döken birçok kimseler de vardı. Bu gol Slavyalıları hayli şaşırtmıştı. Artık sarı lacivertliler bu sayının verdiği neş’e ile daha düzgün oynamaya başlamışlardı. Bu sırada, Bekir’in ikinci bir golünü daha alkışlayacaktık. Fakat direk buna mani oldu. Slavyalılar bu mağlubiyetten kurtulmak için çok çalıştılar. Fakat sarı lacivertlilerin ateşli gençleri karşısında bu mağlubiyete boyun eğmeye mecbur oldular. Hakemin düdüğü oyunun bittiğini haber verdiği zaman Türk futbol tarihinde de bu şerefli galibiyet unutulmaz bir gün olarak kaldı.

    M. Kemal


    Slavya Zaferi Manşetlerde

    6 Haziran 1923 tarihli Cumhuriyet Gazetesi

    6 Haziran 1923 tarihli Milliyet Gazetesi

    7 Haziran 1923 tarihli Son Saat Gazetesi