Etiket: Spor Alemi Dergisi

  • Canlı Yapraklar – XLIV

    Canlı Yapraklar – XLIV

    Fenerbahçe tarihinin hâmisi Dr. Rüştü Dağlaroğlu‘nun 1954-1955 yıllarında Akşam gazetesinde yayınlanan ve 1957 kitabının öncülü olan yazılarını kıymetli büyüğümüz Müzdat Dağlaroğlu‘nun müsaadesiyle sitemizde yayınlıyoruz. Huzurlarınızda “Canlı Yapraklar – XLIV” : 1913 yılından geliyor.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Spor Tarihimizden Canlı Yapraklar – XLIV

    Gördüğünüz fotoğraf yurdumuzun en eski iki kulübünün 42 sene önceki bir karşılaşmalarını canlandıran tarihi vesikadır.

    7 Haziran 1913 tarihinde Fenerbahçe santrforu Hasan Kâmil (Sporel)e bir arkadaşı tarafından imzalanarak sunulan bu resmin o tarihten önceki 12/25 Mayıs 1913’teki Fenerbahçe – Galatasaray maçına ait olduğunu tahmin etmek hata olmaz.

    Resimde dilimli formalılar Fenerliler, parçalı formalılar da Galatasaraylılardır. Futbolcuların pozisyonlarına göre de maç Galatasaray ceza sahası içinde oynanıyor.

    O zamanlarki Fenerbahçe Galatasaray maçları, bittabi, ne bugünkü heyecanı taşır ve ne de kalabalık toplardı. Mevsimin ilkbahar olmasına ve karşılaşmanın da güzel bir havada oynanmasına rağmen seyircilerin parmakla sayılacak kadar az olması insana garip geliyor.

    Bugün hiç kimse demez ki bu bir Fenerbahçe – Galatasaray maçıdır. Fakat uzağa gitmeğe hiç lüzum yok. İki ezeli rakip arasında yalnız iki tarafın idealist idarecileri önünde oynanmış maçlar yaşandığını iki kulübümüzün eski mensupları pekiyi hatırlarlar…

    İşte; ilk seneler böyle heyecansız ve alâkasız geçmiş Fenerbahçe – Galatasaray maçları, zamanla doğan şedit rekabet yüzünden, bugün memleketin en muazzam sportif hareketi seviyesine yükselmiş bulunuyor. Bunun böyle devam edip gitmesi aşikâr ve mukadderdir.

    Türk futbolunun yükselmesinde birinci derecede rol oynamış böyle bir rekabet çerçevesi içinde iki kulübümüzün yaptığı maçların adet ve neticelerinin umumi efkârca tam ve doğru olarak bilinmesi kadar tabii bir şey olmamak gerekir.

    Fakat bugün hakikat böyle midir? Maalesef, hayır!

    Her Fenerbahçe – Galatasaray maçı arifesinde gündelik gazetelere bakınız, spor mecmualarına bakınız. Birbirini tutmayan çeşitli rakamlar, türlü türlü istatistikler göze çarpar ve okuyanlar âdeta aldatılır… Ne ayıp!

    Memleketin en eski iki spor kulübü, aralarında kaç maç yapmışlar ve ne netice almışlardır? Bunu, maalesef, doğru olarak hemen kimse bilmez.

    Çünkü doğrusunu söyleyen ve ispata da muktedir kimse çıkmamıştır. Yanlışlıklar bazen ikaz olunur. Fakat bilindiğinden şaşılmaz. Bir rakam keşmekeşi içinde, haklı olarak, ya itimat uyanmaz veya verilen rakamlar işe gelmez… Hâlbuki hakikati tahrif akıbeti tehlikeli bir oyundur. O, er veya geç tezahür edecek ve kendini kabul ettirecektir.

    Biz, gazetelerimizin daima tezat ve hataya düştükleri bir mevzuu kesin surette halle yardım maksadıyla, aşağıdaki malumat ve istatistiği neşretmeği lüzumlu ve faydalı gördük. İki ezeli rakip amatörlük devrinde birinci ve profesyonelliğin kabulünden sonra da profesyonel takımlarıyla kaç maç yapmışlar, kaçar defa kazanıp yenilmiş veya berabere kalmışlar, yekdiğerlerine kaçar gol atmışlar ve ne kadar maçları, ne gibi sebeplerden, yarım kalmıştır?

    İşte bugün ve gelecek haftaki yazılarımızda bu noktalar, maçların nevileri ve oynandıkları sahalarla beraber sıra ile ve vuzuhla görülecektir.

    Takımların birinci ve profesyonel olarak tahdidi noktasına karşı şöyle bir fikir ileri sürülebilir:

    Profesyonelliğin kabulünün ilk yılında müteaddit profesyonel oyuncularla oynanmış ve ikisi Galatasaray ve biri de Fenerbahçe tarafından kazanılmış 3 amatör takımlar maçı vardır. Müteaddit profesyonel oyuncular oynatıldığına göre bu maçlar niçin liste haricinde kalsın? Bu fikre şu yolda mukabelede bulunulabilir:

    Amatörlük devrinde de, 19 Mayıs 1935 ve 21 Şubat 1939’da her ikisi de Fenerbahçe takımı tarafından kazanılmış öyle B takımları final maçları vardır ki iki kulüp bu müsabakalarda, hatta anlaşarak, sahaya birinci takımlar kadrosuyla çıkmışlardır. Şu halde bu maçların da- listede yer almaları icap eder…

    İşte; biz bu gibi ihtilâflara mahal bırakmamak için takımların tertiplerini değil, resmi hüviyetlerini göz önünde tuttuk ki doğrusu da, şüphesiz budur.

    Çok mühim bir mevzu karşısında ve mesuliyetin de büyüklüğünü müdrik olduğumuzdan, burada bir tarafı iltizam katiyen mevzuu bahis olamaz. Bu noktayı açıkça ileri sürdükten sonra yazı ve rakamlarımızın doğru olmadığını ispata her kendine güvenen bu sütunlarda davetlidir.

    Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerimizin birinci ve profesyonel futbol takımları, ilki 4 Ocak 1909 ve sonuncusu da 19 Aralık 1954’te olmak üzere, 46 yılda birbirleriyle tam 144 maç yapmışlardır.

    Bu 144 maçın (70)i lig, (48)i hususi (18)i milli küme, (8)i de şilt ve resmi kupa maçlarıdır. Gene bu 144 maçın (64)ü Kadıköy, (39)u Taksim, (22)si Mithatpaşa ve (19)u da Şeref Stadlarında oynanılmış bulunuyor. Bu (144) karşılaşmanın (53)ünü Fenerbahçe, (49)unu Galatasaray kazanmış, 35 maçta da taraflar yenişememişlerdir. Ayrıca 7 maç yarım kalmış bulunmaktadır.

    Gol bakımından ise, 144 maçta bugün için cidden garip bir tesadüf olarak tam bir beraberlik vardır ve iki taraf birbirlerine (210)ar gol atmış durumdadırlar.

    Fenerbahçe – Galatasaray maçları mevzuunda izaha muhtaç noktaların başında yarım kalan müsabakalar gelir. Tamamlanmamış bu 7 maçtan, inkıta sıralarında, üçünde Fenerbahçe, birinde Galatasaray galip, üçünde de iki taraf berabere vaziyette idiler.

    Gerçi, bu 7 maçtan ayrı olarak, yarım kalmış iki müsabaka daha vardır ve bunlara 16 Ekim 1915 ve 15 Ağustos 1924 teki lig maçlarıdır. Fakat halkın müdahalesi dolayısıyla, birincisi 20, ikincisi ise 1 dakika noksan aynanmış, bu lig maçlarının geri kalan zamanları 19 Şubat 1916 ve 19 Ağustos 1924 günlerinde taraflarca sahada ikmal edilmiş ve kati neticeler alınmış olduğundan bu iki müsabakayı yarım kalmış saymak ve tamamlanmaları için tekrar sahaya çıkışlar, dolayısıyla 4 maç olarak kabul ve listeye öyle ithal etmek manasız olur.

    Bu bakımdan, bu iki müsabaka, alâkalı lig heyetlerince de bu yolda muamele gördüklerinden, listemizde ilk tarih ve son neticeleriyle nazarı itibara alınmışlardır.

    Şimdi, yarım kalan 7 müsabakayı kısaca izah edelim:

    1) 12 Mayıs 1913’teki Fenerbahçe bayramında durum 0 – 0 iken nihayete 10 dakika kala merhum Emin Bülend’in çektiği şutu, kaleci Mateosyan’ın içerde tuttuğu iddiasıyla, hakem Aydınoğlu Raşit merhum gol saymak istememiştir. Fenerbahçeliler ise çizgi dışında tutulduğunu iddia ettiklerinden münakaşa uzamış ve Reşit sahayı terk ettiğinden müsabaka yarım kalmıştır.

    2) 15 Haziran 1923’teki Spor Alemi ve Türkiye İdman Mecmuaları turnuva kupasının finalinde taraflar 0 – 0 iken 67’nci dakikadaki korner atışında Ömer topu Galatasaray kalesine sokmuş ve hakem mister Allen gol kararı vermemiştir. Galatasaray, bu golün faulle atıldığını iddia ve karara itiraz ettiğinden müsabaka yarım kalmıştır.

    3) 6 Mayıs 1927’de Altınordulu Abdullah idaresinde oynanan (Cumhuriyet kupası) finalinin 68inci dakikasında iki taraf 1 – 1 berabere iken futbolcular arasındaki münazaaya halk da karışmış ve müsabaka yarım kalmıştır.

    4) 30 Haziran 1933’te oynanan şild maçı finalinde Fenerbahçe 2 – 0 galipken hakem İstanbulsporlu Emin halkın tezahüratını ileri sürerek 29’uncu dakikada sahayı terk etmiş ve maç neticelenmemiştir.

    5) 23 Şubat 1934’te Kasımpaşalı Nuri (Bosut) idaresindeki lig maçının 60ıncı dakikasında vaziyet 0 – 0 iken Galatasaray sağ hafı eski Kasımpaşalı, Kadri (Dağ) ile Fenerbahçe sol hafı Mehmet Reşat (Nayır) arasında geçen bir tekme atma hâdisesine diğer futbolcular da karışmışlar ve tabaddüs eden iki kulübümüz futbolcuları arasındaki bu en büyük kavga dolayısıyla maç yarım kalmıştır.

    6) 30 Ekim 1939’daki (Cumhuriyet kupası) maçının 65inci dakikasında Fenerbahçe 2-1 galipken hakem Şazi Tezcan’ın Ali Rıza’yı oyundan çıkarmak istemesine Fenerbahçe baş kaptanının itiraz ve muhalefeti üzerine hakem sahayı terk etmiştir.

    7) 13 Aralık 1942’de oynanan (Dostluk Kupası) maçının 67inci dakikasında taraflar 2 – 2 berabere iken hakem İstanbulsporlu Samih Duransov bir avut kararını, bilahare bazı Galatasaraylı futbolcuların itirazları üzerine. Fenerbahçe aleyhine penaltı cezasına çevirince bu defa da Fenerliler itiraz etmişler, sahada yer ve tartaklaşmalar ve nihayet Samih’in sahayı terk etmesi üzerine bu (Dostluk maçı) da tatsızca yarım kalmıştır.

    En eski iki kulübümüzün hem yarım kalan, hem de dostluğa aykırı son maçları 12 yıl önceki bu karşılaşmadır. Ebediyen son olması candan temenni olunur.

    (Gelecek haftaki resim ve yazı; gene eski bir Fenerbahçe Galatasaray maçı sahnesiyle şimdiye kadar oynanmış 144 maçın listesidir.)

    Rüştü Dağlaroğlu – 22 Ocak 1955 – Akşam Gazetesi

  • Alkışlar İçinde

    Alkışlar İçinde

    Fenerbahçe’nin mütareke/işgal yıllarını yazmaya devam ediyoruz. “Fenerbahçe’nin golünden sonra Taksim Stadyumu bir müddet için ‘Alkışlar İçinde’ çırpındı, inledi…” diyor haber. Müthiş bir anlatım değil mi? Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe 3 – 0 İngiliz Muhtelit Takımı

    Fenerbahçeliler son haftalarda Ermenilere karşı kazandığı galibiyetten sonra bir çok takımlar tarafından davet edilmiş ve bilhassa bunlara (Iron Duke) drednotu timi de iştirak etmişti. Fakat müsabaka kararlaşmadan 8 Ağustos Çarşamba günü akşamı (Iron Duke) Sporting namı altında bir İngiliz muhtelit takımı ile çarpışarak üç sayı ile mağlup olduğundan Fenerbahçe oyununun da o günün galipleri ile yapılmasına karar verildi. Ve 13 Ağustos Pazar akşamı Taksim Stadyumu’nda binlerce meraklı arasında bu mühim müsabaka icra edildi. Akşam 6.45’de başlayan müsabaka pek şiddetli olmuştu. İngilizler çok kuvvetli olmakla beraber Fenerbahçe takımı da aralarında ufak bir tebdilat yapmıştı. Takım şöyle idi:

    Şekip, Hasan Kamil, Refik, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alaaddin, Zeki, Bedri, Ömer Beyler.

    Daha ilk dakikadan itibaren “Yaşa Alaaddin… Yaşa Zeki… Var ol İsmet” avazeleri etrafı inletmeye başlamıştı. Ermenilere yapılan oyunda biraz tenkit ettiğimiz Fener muhacimesi bugün harika denecek işler görüyordu. Hasmın kuvvetli müdafaası önünde bu çevik oyuncuların seri hareketleri pek ziyade alkışlanıyordu. Biraz sonra Zeki Bey kuvvetli rakibine ilk sayıyı hediye etti. Taksim Stadyumu bir müddet için alkışlar içinde çırpındı, inledi… Aradan az bir farkla Alaaddin Bey de gayet güzel bir sayı yaptı. Yine aynı fevkaladelik ile bir müddet daha çalkalanıldı. Artık müsabaka tamamen kızışmış ve Türklerin galibiyeti tahakkuk etmişti. Yalnız İngilizlerin Fenerbahçe kalesi önündeki harekatı bu katiyeti pek tasdik ettirmiyordu. İlk parti böylece nihayet buldu.

    İkincide İngilizler sıkı hücumları ile beraberliği temin ederek iki gün evvel kazandıkları yüksek namlarını lekelendirmekten kurtarmak istiyorlardı. Fakat ancak yirmi dakika kadar süren bu gayretleri sonraları gevşeyerek faikıyet yine Fener’e geçti. Ve nihayetlere kadar böylece devam eden müsabakayı son dakikalarda Alaaddin Bey üçüncü bir sayı daha ilave ederek müsabakayı sıfıra karşı üç sayı ile Fener’in galebesiyle neticelendirdi.

    Binlerce halk elleri üzerinde Fener’in oyuncularını kararmaya başlayan saha üzerinde “Yaşa”larla çıkardılar.

    Spor Âlemi – 31 Ağustos 1922

  • Cephede Futbol

    Cephede Futbol

    Spor Âlemi dergisinin 31 Ağustos 1922 tarihli nüshasında yer alan “Cephede Futbol” haberinde, iki çok güzel fotoğraf var. Keşke yüksek çözünürlüklü olanları bulabilsek de bir yerlere (en başta Fenerbahçe Stadyumu’na veya Kadıköy’e, sonra da diğer spor alanlarına) ebediyen nakşedebilsek.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Anadolu Haberleri

    Cephede Spor: Çolak Kemal Beyefendi’nin takımıyla Kazım Paşa’nın takımı arasında yapılan iki müsabakanın birincisinde bire karşı iki sayı ile Kemal Beyefendi’nin takımı galip, ikincisinde berabere kalmışlardır.

    Kemal Bey’in takımında Kadri, Kami, Fahri Beyler… Kazım Paşa’da İzzet, Adnan, Cevad, Refik, Hüsnü Beyler temayüz etmişlerdir.

    Son hafta cephe karargahında müteşekkil futbol takımıyla Kemal Beyefendi’nin takımı arasında icra edilen maça Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Fevzi, İsmet, Yakub Şevki, Nureddin, Fahreddin Paşalar hazeratı ile Kemal Beyefendi ve pek çok büyük rütbeli ümera ve zabitan gelmişler, müsabakaya da atlayıcı İzzet Bey hakem intihap edilmişti.

    İlk dakikadan itibaren Kemal Bey’in takımı daima topu cephenin kalesi önünde dolaştırmaya başladıysa da kalecinin mahareti sayı yapılmasına mani oluyordu.

    Cephe takımında Anadolu kulübünden Ferid, Tayyareci Zeki, Hüsnü ve Hacı Beyler çok fedakarane çalışmışlarsa da nihayette müsabaka berabere neticelenmiştir.

    Spor Âlemi Dergisi – 31 Ağustos 1922


    Cephede Futbol

    Fotoğraf-1) Anadolu’da Spor… Cephe futbol takımı ile Kemal Beyefendi futbol takımı. (Ayakta beyazlılar cephe-kırmızı beyaz oturanlar Kemal Beyefendi takımıdır)

    Fotoğraf-2) Kazım Paşa takımı ile Kemal Beyefendi takımının müsabakadan evvel aldırdıkları fotoğraf. (Beyazlılar Kazım Paşa takımıdır)

  • 1922 Moda Deniz Yarışları

    1922 Moda Deniz Yarışları

    Fenerbahçe tarihini yazarken bir yandan da spor tarihinin izlerini sürmeye devam ediyoruz. Arşivde dolaşırken karşımıza 1922 Moda Deniz Yarışları çıktı. Türk ordusu, işgalci Yunan ordusu karşısında zaferden zafere koşarken 31 Ağustos 1922 günü İstanbullular Spor Âlemi dergisinde bu zaferin işareti spor haberlerine göz gezdiriyordu. Tabii bilmeden…

    Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Moda Deniz Yarışları

    Taht-ı himaye-i hazreti padişahide olarak malûlin-i askerîyeye muavenet heyetince hasılatı malûl gazilere aid olmak üzere Ağustos’un yirmi beşinci Cuma günü Moda koyunda tertip edilen deniz yarışları o gün İstanbul’un Türk ve ecnebi mehafiline mensup pek çok kibar zevatın ve büyük bir kitle-i temaşakaranın huzuruyla icra edilmiştir.

    Yarışlara Galata yatında ahz-ı mevki eylemiş olan ve Haliç komodoru Kaymakam Cevad Beyefendi’nin riyasetinde bulunan Ertuğrul sefine-i hümayunu süvarisi Nafi ve ikinci süvarisi Sedad ve komodor muavini İsmail Hakkı Beylerle Anadolu İdman Kulübü reisi ve gazetemiz sermuharriri Burhaneddin Beylerden mürekkeb hakem heyetinin idaresi altında saat üçte başlamıştır.

    Saat altıya çeyrek kala hitama eren yarışlara büyük küçük pek çok tekneler iştirak etmiş ve birçokları da havanın sertliğinden ve semtinin bu’diyetinden dolayı gelemedikleri gibi Haliç İdman Kulübü tekneleri yolda hırpalanarak yarışa girememiş, Anadolu kulübü de reisinin hakem heyetinde aza bulunması sebebiyle yarışa tekne sokmamıştır.

    Birinci Yarış (Bir Çifte Sandal)

    Birinci: Ramazan Çavuş – Kasımpaşa

    İkinci: Yahya – Fener

    İkinci Yarış (İki Çifte Sandal)

    Birinci: Kazım – Hasköy

    İkinci: Abdullah – Hilal

    Üçüncü Yarış (İki Çifte Kaba Futa)

    Birinci: Abdullah – Karaköy

    İkinci: Tahsin – Anadolu Hisarı

    Dördüncü Yarış (İki Çifte Futa)

    Birinci: Haşim Sami – Eyüp

    Yalnız iki tekne olduğundan ikinci yoktur.

    Beşinci Yarış (Bir Çifte Balık Kayığı)

    Birinci: Kadir – Hasköy

    İkinci: Ramazan – Hasköy

    Altıncı Yarış (İki Çifte Kulüp Futası)

    Birinci: Ziya Kaptan – Fenerbahçe

    İkinci: Galip Bey – Fenerbahçe

    Yedinci Yarış (Mekteb-i Bahriye Kikleri)

    Birinci: 14 Numara

    İkinci: 16 Numara

    Sekizinci Yarış (Sefain-i Harbiye Kikleri)

    Birinci: Yavuz

    Dokuzuncu Yarış (Beş Çifte Sefain-i Harbiye Filikaları)

    Birinci: Hamidiye

    Onuncu Yarış (Dört Çifte Alamana Kayıkları)

    Birinci: İstepan – Yenikapı

    On Birinci Yarış (İki Çifte Sandal)

    Birinci: İtfaiye – Fener

    İkinci: Ali – Sirkeci

    On İkinci Yarış (Altı Çifte Sefain-i Harbiye Filikaları)

    Birinci: Yavuz

    Amatörler Arasında (200 Yarda Sürat Yüzme Yarışı)

    Birinci: Galatasaray kulübünden Sedad Bey

    İkinci: İdman Yurdu’ndan Hayri Bey

    Serbest Yüzücüler Arasında Aynı Mesafede Birinci: Osman

    Yağlı Direk’te Yavuz mürettebatından Mehmed Çavuş ihraz-ı muvaffakiyet eylemiştir.

    Yarışların hitamını müteakip Moda’da Bomonti gazinosunda Şehzade Ziyaeddin Efendi hazretlerinin huzurlarıyla tevzi-i mükafat merasimi icra olunmuş ve bilhassa Mekteb-i Bahriye ve Efrad-ı Bahriye-i Şahane ile idmancılar alkışlanmıştır.

    Yarışta erkan-ı bahriyemizin hemen ekserisi hazır bulunmakla beraber düvel-i itilafiye zabitanı da med’uv bulunmakta idiler.

    Vesaitin herkesçe malum olan noksanı ve ahval-i hazıranın izahtan müstağni olan ehemmiyeti ile beraber yarışlar intizarın fevkinde bir intizam dâhilinde cereyan eylemiş ve halkın malul gazilere muavenet için büyük bir kadirşinaslık ibraz eyledikleri maaşükrân meşhud olmuştur.

    Ümit ederiz ki gelecek sene bu sefer görmek istemediğimiz bazı noksanlar da tamir edilir.

    İstikbalden emin bir kalp ve dimağ ile daha müsterih günlerde, daha vasi programlı yarışlar tertibine ve bilhassa Osmanlı denizciliğinin yavrularındaki cevheri dost ve misafir devletler bahriyesiyle mukayeseye muvaffak olmamızı büyük Tanrı’dan dileriz.

    Spor Âlemi – 31 Ağustos 1922

  • Ermeni Karmasına Karşı

    Ermeni Karmasına Karşı

    Fenerbahçe futbol takımı, mütareke/işgal seneleri boyunca Ermeni karmasına karşı dört maça çıktı. Bunlardan üçüncüsü 6 Ağustos 1922 Pazar günü Taksim Stadyumu’nda oynandı. Dönemin Spor Âlemi dergisinden detaylar… Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Fenerbahçe 1 – 0 Ermeni Muhtelit Takımı

    Bayramın üçüncü Pazar günü Taksim Stadyumu yine binlerce temaşakar ile dolmuştu. Akşam saat altı buçukta alkış tufan ile ortaya çıkan Fenerlileri müteaddit renklerden formalarıyla Ermeni muhtelit takımı takip etti.

    Fenerliler:

    Şekip, Hasan Kamil, Suad, Kadri, İsmet, Refik, Sabih, Ömer, Zeki, Alaaddin, Bedri Beylerden teşekkül etmiş, Ermeniler de en kıymetli oyuncuları ihtiva ediyorlardı.

    Müsabakanın şiddetiyle mütenasip bir hakem bulmak için Fenerliler daha başlangıçtan itibaren çok gayret etmişlerse de Ermenilerin ısrar ettikleri İngiliz kabul edilmiştir. Rüzgar aleyhine düşen Fenerliler beş dakika kadar tehlikeli anlar geçirdikten sonra hemen oyunu kendi lehlerine çevirerek kati ve seri hücumler ile Ermeni kalecini ziyaret etmeye başladılar. Fakat her nedense top daima kalecinin fazla mahareti, direğin isabeti, pek kenardan kurtarışları ile talihi hasım kalesine giremiyordu. Bu sıralarda Bedri Bey’in güzel bir ortalayışı topu kaleden bir metre kadar içeri soktuysa da maatteessüf hakem futbol kavaidini bilmediğinden gol addetmedi ve ahalinin patırtıları arasında yine müsabakaya devam olundu.

    İkinci devreye çıkıldığı zaman rüzgar lehimizde bulunuyorsa da oyuncularda şevk kalmamıştı. Müsabakanın bütün şiddetini lüzumsuz harekatı ile kıran hakemi Fenerliler değiştirmek istiyorlardı. Fakat Ermenilerin ısrarı neticesi oyuna yine aynı şahsiyet ile devam olundu. Daha partinin iptidasından itibaren top orta çizgiden itibaren Fener kalesine geçmiyor. Ermenilerin dört muhacimi de geriye geçerek kaleyi müdafaa ile meşgul bulunuyorlardı. Top aynı mevkide bocalanıyor ve arada bizim tarafımıza inerken İsmet, Refik Beylerin cansiperane çalışmalarıyla yine eski mevkiine geliyor. Pek arada bir akın yapılmak için teşebbüs edilse de (Dalgakıran) tabiriyle yad edilen Hasan Kamil’in şedit mukabelelerine maruz kalıyordu.

    Kale önüne biriken Ermenilerin arasından hasım kalesine atmak kabil olamıyordu. Bilhassa Fenerbahçe muhacimlerinin birbirlerine pas vermemelerindeki taannüd de (gol) muvaffakiyetini kesrediyordu.

    Açıkların kale atışları yerine ortalamaları, sağ iç muhaciminin çalımları yerine arkadaşına pası ve sol için top geldiğinde acelesi olmaya idi hasmından çok yüksek mevkide olan Fenerliler altı yedi sayı ile tam bir galibiyet mevkiine geçerlerdi.

    Etraftan herkes sayı yapılmasını muntazır iken Ermeni kalesi önündeki (penaltıdan) Refik Bey şiddetli bir şutuyla sayıyı yaptı.

    Top alkışlar arasında ortaya geldiğinde Ermenilerin kendi hakemleri tarafından sayılan bu golden sonra galip gelmelerine ümitleri olmadığını anladıklarından sahadan hemen mağlup bir vaziyette ayrıldılar. Bilahare Fenerbahçe oyuncuları alkışlar arasında eller üzerinde sahadan çıkarıldı.

    Spor Âlemi – 15 Ağustos 1922

  • Slavya’nın İlk İstanbul Macerası

    Slavya’nın İlk İstanbul Macerası

    Bundan tam 101 sene önce Çeklerin meşhur futbol takımı SK Slavia Praha İstanbul’a geldiğinde yaşananları, geçen yıl Milliyet gazetesinden Celal Umut Eren‘e ve Goal internet sitesine özet olarak anlatmıştık. Şimdi de huzurlarınızda dönemin meşhur dergisi Spor Alemi’nden tafsilatlı bir yazı ile Slavya’nın İlk İstanbul Macerası var. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Slavya’nın İlk İstanbul Macerası

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    Slavyalılar Şehrimizde İken

    12 Temmuz Perşembe günü akşamı (Karnaro) vapuruyla misafirlerimiz şehrimize geldiler. Rıhtım üzerinde daha sabahtan dolmuş olan halkın –vapurun gecikmesi ve ertesi güne kalmak ihtimalinin de ileri sürülmesinden- mühim bir kısmı dağılmıştı. (Karnaro) vapuru saat altı buçuğa doğru Galata rıhtımına yanaşmış ve Slavya’nın on dokuz futbolcusunu Kavaklar’da istikbal etmiş olan Fenerbahçe, Galatasaray, Altınordu kulübü murahhaslarıyla beraber altı buçukta İstanbul toprağına ayak basmışlardır.

    Slavyalı misafirlerimizi rıhtım üzerinde bir kısım sporcular ile Çekoslovak memleketi namına Doktor Klemans, Doktor Sivetlik, Mösyö Kohut karşılamışlar ve şehir namına Vali Haydar Beyefendinin namına vekili de mevcuttu. Ayrıca mecmuamız namına da Selahaddin Bey bulunmuştur.

    Rıhtım üzerinde Matmaze Kohut tarafından misafirlere güzel bir buket takdim edildikten sonra nutuklar teati edilmiş ve oradan doğru kendilerinin ikametlerine tahsis edilen Kohut Oteli’ne gitmişlerdir.

    Oyuncular ile Birlikte Kimler Geldi?

    Çekoslovak Futbol Federasyonları Reisi Doktor (Peligan), Futbol Federasyonu Reisi Mösyö (Kanta), Çekoslovakya’daki Alman Federasyonu Reisi Doktor (Lenhart), Slavya’nın Reis-i Sanisi Mösyö (Coelos), Fahri Katib-i Umumi Mösyö (Lavfer) ve birkaç gazeteci.

    13 Temmuz Cuma

    Cuma günü misafirlerimiz Selamlık Resm-i Alisi ile şehrimizin muhtelif yerlerini ziyaret ederek akşamı saat beş buçukta Taksim’de Galatasaray ile karşılaşmışlardır.

    Slavya 7 – 0 Galatasaray

    Bir aydan beri ağızlarda dolaşan, spor muhitinin yegâne meşgalesini teşkil eden büyük ve tarihi günlerden: 13 Temmuz Cuma.

    Bugün Galatasaraylılar Çekoslovakların meşhur Slavya takımıyla çarpışacak. Eski Taksim Kışlası’nın büyük kapısı önünde toplanan sporcular, bir an evvel biletlerini tedarik edip kendini içeri atabilmek üzere gişelere yapılan tehacüm, gruplar halinde toplanmış meraklıların hararetli mübahase ve münakaşaları günlerden beri dillere destan olan Slavya oyuncularının kabiliyet ve maharetleri hakkındaki türlü türlü anlatışlar ahalinin sabırsızlığını tezyid ediyordu.

    Futbol sahasının etrafını şimdiye kadar henüz şahidi olamadığımız bir kalabalık kuşatmış. Gözler saatlere ve kapıya matuf, herkes bekliyor… Birden başlar kımıldandı. Ahali arasında bir hareket görüldü ve alkışlar içinde oyuncular sahaya dâhil oldular. Merasim-i mahsuseyi müteakip Hamdi Bey’in hakemliğiyle oyuna altıya çeyrek kala başlanıldı.

    İlk dakikalarda Çekoslovakların oyunu ahali üzerinde inkisar-ı hayale uğratıcı bir tesir yaptı. Bu kadar gürültü ile mevzubahis edilen Slavya takımının hakikaten bunlar olup olmadığını herkes yekdiğerine sormaya başlamıştı. Galatasaraylılar topu hasım kalesi önünde tutmaya muvaffak oluyordu. Necip Bey bu aralık kaleye pek yakın bir mesafeden şutlarını dışarı atmak suretiyle iki gol kaçırmıştı. Fakat oyunun bu şekli çok devam edemedi. Bir çeyrek saat süren bir müphemiyetten sonra Çeklerin oyunu inkişaf etmeye ve Galatasaray takımında da yavaş yavaş yorgunluk alaimi belirmeye başlamıştı. Slavya oyuncuları kısa ve mütevali paslar yapıyor, top mütemadiyen ayaktan ayağa gidip geliyordu. Bu oyuncuların harekâtında biraz bataet meşhud olmakla beraber o kadar muntazam pas yapıyorlardı ki dünyanın en mukavim müdafaa oyuncuları –alışmamış oldukları takdirde- bu şekildeki bir tabiyeye uzun müddet dayanamazdı. Galatasaray takımı da böyle bir vaziyete maruz kaldı. Bu aralık Slavyalılar ilk gollerini kale direği kenarından Galatasaray kalesine ithale muvaffak oldular. Kısa bir fasıladan sonra bunu bir ikincisi ve biraz sonra da bir üçüncüsü takip etmişti. İkinci partide bu miktara dört sayı daha ilave ettiler. Müsabaka bu suretle sıfıra karşı yedi sayı ile Çekoslovakların galibiyetiyle neticelendi.

    Her İki Takımın Oyununu Biraz Tahlil Edelim

    Galatasaray: Heyet-i umumiyesi itibariyle azimperver ve gayretli oynadı. Fakat oyuncular arasında teşrik-i mesai yok denilebilecek derecede azdı. Müdafaa imkân dâhilinde çalıştığı halde muhacimler muvaffak olamadılar. Hasım kalesine doğru yapılan birkaç münferit teşebbüs hüsn-i netice veremedi. Bu hatta kendisinden en fazla iş beklenen Arif Bey çekingen oynamasından dolayı muvaffak olamadı. Biraz daha itina ile Galatasaray bugünkü müsabakada rakibine hiç olmazsa bir gol yapabilirdi. Yalnız takımına ithal ettiği Hüsnü Bey çok çalışmıştı.                

    Gelelim Slavya takımına: Bu takım hakkında kati bir fikir dermeyan etmezden evvel bugünkü oyunlarını esas olarak kabul edersek o da Slavya takımının muvaffakiyetinin başlıca amilini paslarının mükemmeliyetinde aramalıdır.  Bununla beraber oyunları biraz batî görünüyordu. Münferit akın yapıyorlar fakat pas tevziatında o derece muvaffak oluyorlar ki koştukları gözükmediği halde topu hasım oyuncuları arasından dolaştıra dolaştıra kale önüne geliyorlar. O zaman netice-i katiyeyi hasıl edecek olan şutlarını kaleye atıyorlardı.

    Akşam saat dokuzda Galatasaray mektebinde Galatasaray kulübü tarafından seksen kişilik büyük bir ziyafet çekilmiştir.

    Ziyafette Vali Haydar, mebuslarımızdan Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyefendiler ile Çekoslovak sefareti mümessili ve birçok ekâbir ve kulüp rüesası hazır bulunuyordu. (Yemek Listesi) Kıymalı Mekteb-i Sultani Böreği, Koyun Rostosu, Patlıcan Karnıyarığı, Galatasaray Pilavı, Kırmızı-Sarı Tatlı, Dondurma, Alaturka Kahve idi.

    Yemeğin hitamında Galatasaray kulübü reisi Ziya Bey misafirlere kulüp namına beyan-ı hoşamedi ettikten sonra seyahat hakkında fazla teshilat gösteren Çekoslovak mümessiline de teşekkür etmiştir. Nutka mümessil tarafından bizzat cevap verilerek bu gibi mesut günleri gördükten memnuniyetini alenen tebrik ederek alkışlandı.

    Vali Haydar Beyefendi, Ercüment Ekrem Bey, Çekoslovak Federasyonu Reisi ve Slavya takımının reisi ve kaptanları tarafından da birer nutuk verilmiştir. En nihayet Hamdullah Suphi Bey’in sporcular için pek canlı olan nutku fazla alkışlandı. Hamdullah Bey nutkunda Türk sporcularının 1924 Olimpiyatı’na gitmesi ve memleketimizde spor kulüplerinin himayesini ve kendi ve arkadaşları namına muavenette elinden gelen kuvveti sarf edeceğini söylemiştir. Bilahare Ekrem ve Afif Beyler tarafından pek fazla alkışlanarak mektebin müzesinde istirahati müteakip saat on ikide müsamere nihayetlendirilmiştir.

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    14 Temmuz Cumartesi                

    Misafirlerimiz bugün de boğazın serin havasını teneffüs ederek güzel bir gezinti yapmışlar ve akşamı saat 8,30’da Çekoslovak mümessilliği tarafından Novotni’de muhteşem bir ziyafette bulunmuşlardır.

    Salon Türk ve Çekoslovak bayraklarıyla donatılmıştı. Ziyafette Vali Haydar Beyefendi, Çekoslovak sefareti mümessili ve memleketimizdeki Çekoslovaklar, sporcularımız hazır bulunuyordu. Ziyafetin son dakikalarında Refet Paşa da heyete iştirak etmiş ve Selahattin Adil Paşa namına da bir yaver hazır bulunmuştur.

    (Yemek Listesi) Slavya Çorbası, Mayonezli Levrek Balığı Fileto (Tezyin edilmiş), Elmalı Strudel, Piyaz, Dondurma, Meyve, Kahve.

    Yemeğe orkestra tarafından Türk milli marşı ve Çekoslovak milli marşının çalınmasıyla başlanıldı. Taamın nihayetinde İstanbul’daki Çekoslovak cemiyeti reisi tarafından bir nutuk irad edilmiş ve buna Vali Haydar Bey cevap vermiştir. Bilahare mümessil, kulübün reisi de ayrı ayrı nutuklar vermişler ve kulübün reisi tarafından Vali Haydar Bey ile Tanin başmuharriri Hüseyin Cahit Beylere Slavya’nın rozetleri hazirunun alkışları arasında takılmıştır.

    Nutukların hitamında Çekoslovak cemiyeti reisinin kızı milli elbise ile milli şarkılar okumuş ve etraftan pek samimi tezahürat arasında şarkısını nihayetlendirebilmiştir.

    Müsamere saat on ikide nihayetlendirilmiştir.

    Slavya Kulübü Reisi ile Muharririmiz Selahaddin Bey’in Yaptığı Mülakatta Slavya Takımının Son Maçları Hakkında Elde Edilen Fazla Tafsilat                

    Slavyalılar bu turnesinde oyunlarına 1 Temmuz’da Romanya’nın Cluj şehrinde başlamışlardır. Bu müsabakaya çıkan Çekoslovak muhtelit takımı olup Slavya’dan Ştapal, Çapek, Kojel, Zayfert oynamış ve altıya karşı sekiz ile Çekoslovaklar galip gelmişlerdir. (5) Temmuz’da bu takım Prag’a avdetinde Kosice muhtelit takım ile çarpışmışlarsa da bunda da sıfıra karşı on ile kazanmışlardır… Ertesi gün Slavya Prag, Slavya Kosice’ye karşı oynayarak sıfıra karşı altı ile tekrar galip gelmişlerdir.

    8 Temmuz’da Slavya, Ongarişe kulübüne karşı çıkmış, bunda da sıfıra karşı iki ile galip gelmiştir. Takım 8 Temmuz akşamı hareket etmiş, Bükreş-Konstanna tarikiyle 12 Temmuz’da şehrimize muvasalat etmişlerdir.

    Slavya’nın Meşhur Oyuncusu Mazar’ın Başına Gelenler                

    Sparta’nın sabık sol açığı ve dünyanın en iyi oyuncularından olan meşhur (Mazar) bu son seyahate iştirak edememiştir. Buna sebep de geçen sene Noel’de İsviçre’de yapılan bir maçtan avdette Karlsruhe’de yapılan aktarma esnasında elindeki fotoğraf makinesini birinci trende unuttuğundan tekrar trene dönmüş fakat avdette tren hareket ettiği esnada atladığından sukût neticesinde ağır surette yaralanarak hastaneye yatırılmıştır. Hâlihazırda (Kaledenor)da tedavi ediliyor.

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    15 Temmuz Pazar                

    Sabah Kohut’ta antrenör tarafından oyuncular istirahat ettirildi ve yevmi idmanları yaptırıldı.

    Slavya 7 – 0 Altınordu                

    Program mucibince Altınordu-Slavya maçı Temmuz’un on beşinci Pazar günü yapılacaktı. Galatasaray maçında sahayı kuşatan binlerce seyirci bugün yine gelmişler, sabırsızlıkla oyuna intizar ediyorlardı. Takımlar beşi otuz beş geçe sahaya çıktılar. Hakem Galatasaray kulübü reisi Ziya Bey’di. Kaleler intihap edildi ve altıya yirmi kala oyuna başlandı. Slavya takımı bugün büsbütün başka bir şekilde oyun oynuyordu, iki gün evvel gördüğümüz üç dört metrelik kısa paslar, bize ağır görünen hareketler kalmamıştı. Bilakis paslar uzun, akınlar seri ve mühlik, vuruşlar sıkı idi. Altınordu’ya müsabaka başladıktan yedi dakika sonra ilk gol yapıldı. Nedim Bey bugün biraz asabi görünüyordu. Altınordu müdafaasında Feyzi Bey oldukça muvaffak oluyordu. Diğer oyuncuların da ellerinden geldiği kadar gayretli oynamalarına rağmen Çekoslovak oyuncularının akınlarını tevkif etmek müşküldü. Bu suretle ilk haftaymda Slavya lehine dört gol kaydedilmişti.

    İkinci haftaymda üç gol daha yaptıklarından müsabaka sıfıra karşı yedi ile neticelendi. Seyircilerimiz müsabakaları mümkün mertebe sükûnetle temaşaya atf-ı ehemmiyet etmelidir.

    Üçüncü golden evvel yapılan “hendbol”ü oyunu uzaktan takip etmekte olduğu bir sırada hakem göremedi. Emrivaki olan bir şeyi ahalinin itirazları arasında beşinci gol olarak kabul etmesi halka pek ziyade tesir etmişti. Çünkü herkes bu yapılan sayının (ofsayd) olduğunu görmüş ve daha pek evvelden bağırmaya başlamıştı.

    16 Temmuz Pazartesi                

    Sabah ufak bir gezintiden sonra Moda deniz hamamında deniz banyosu yapılıp saat üç buçukta Fenerbahçelilerin ziyafetine geldiler. Fenerliler misafirleri şerefine kulüplerini rengârenk bayraklar ile donatmışlar ve ziyafette Reis-i Fahri Şehzade Ömer Faruk Efendi hazretleriyle kulübün hamilerinden Cafer Paşa, damat Abdülmecid Bey ve damat Abdülraif Beyefendiler hazır bulunuyordu. Otomobiller ile kulübe getirilen misafirler aza tarafından karşılandıktan sonra kütüphane, hatıralar, mükâfatlar gösterilip kulübün hazırlanmış olan üç futası mavi, sarı formalı kürekçiler idaresinde bahçedeki iskeleden ikişer ikişer misafirlerini alarak ufak bir tenezzüh yaptıktan sonra Otel Belvü’ye getirdiler ve orada hazırlanan çay ziyafetinde hazır bulundular.

    Ziyafete kulüp müessesanı ile Çekoslovak mümessili de gelmişti. Çayın nihayetinde Şehzade Ömer Faruk Efendi kulübü namına gayet selis bir Almanca ile bir nutuk irad etmiş ve buna Slavyalıların reisi tarafından verilen cevapta kendisinin kulübünün aza-ı hamiyesi meyanına ithal edildiğini söyleyerek alkış arasında alamet-i mahsusası olan rozeti şehzademizin göğsüne talik etmiştir. Bundan sonra mümessil, Çekoslovak Federasyonu Reisi tarafından birer nutuk irad edilmiş ve bilahare verilen nutuklar İhsan Bey tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.

    Ziyafetin hitamında tekrar futalar ile misafirler Moda iskelesine getirilmiş ve “Yaşa” nidaları arasında vapur teşyi edilmiştir.

    17 Temmuz Salı                

    Sabahleyin şehrimizin münasip mahallelerinde yapılan gezintiden sonra üçüncü maça başlandı.

    Fenerbahçe 1 – 10 Slavya                

    Galatasaray ve Altınordu kulüplerinin mağlubiyetinden sonra bütün enzar İstanbul’da yerli ve ecnebi takımları mağlup eden Fenerbahçe’ye dikilmişti. Meraklılar bugün Fenerbahçe’den galibiyet değilse de muvaffakiyetli bir müsabaka bekliyor ve yabancıların hiç olmazsa bir gol yemeden buradan uzaklaşmamasını arzu ediyordu.

    Saat beş buçuğa doğru stadyum gişeleri önündeki izdiham gayrikabil-i tasvir bir hal almıştı. Muhacimin kitlelerini bir hal-i intizama almak üzere jandarmaların muavenetine ihtiyaç görülmüşken ahali bilet almak üzere birbirini çiğniyordu. Hiç şüphesiz Türk toprağında bugünkü kadar mühim bir müsabaka daha henüz icra olunmamış ve hiçbir maçta bu kadar çok temaşakar görülmemişti. Saat altıya çeyrek kala ahalinin alkışları arasında oyuncular sahaya çıktılar. Slavya takımının ısrarı üzerine hakem olarak bu heyetin kendi aralarından bir zat intihap edilmişti.

    Hakem, vazifesini –bir iki “hendbol” istisna edilirse- pek güzel ifa etti. Bununla beraber her ne de olsa zairlerden hakem intihabı usule muhaliftir.

    Altıya sekiz kala oyuna başlandı. Beş dakika devam eden kararsız vaziyetten sonra Çekoslovak oyuncuları nagehani bir gol yaptılar. Kısa bir fasıladan sonra bunu bir ikincisi takip etti. Bununla beraber Fenerliler de boş durmuyor, ekseriyetle hasım kalesi yakınlarında tutunmaya muvaffak oluyorlardı. Fakat hasım müdafaası mükemmel vaziyet almış, akınları ve pasları kesiyor ve topu kendi muhacimlerine yetiştiriyordu. Yüksek kabiliyetli ve mücerreb beş muhacim karşısında fedakarane sarf-ı mesai eyleyen Fenerbahçe müdafaası mekik dokurcasına pas yaparak ilerleyen hasım oyuncularını tevkifte güçlük çekiyordu. Atletik idmanlarda esasen sağ bacağı zedelenen Fener merkez muhacimi kasıklarına yemiş olduğu şiddetli bir darbenin tesiriyle oyuna devam edemeyecek bir hale gelmişken azmini toplayıp vazifesine devam etti. Bir aralık Fener muhacimleri tarafından yapılan bir akında tevkif edildikten sonra top yine Fener kalesi önlerinde dolaşmaya başlamıştı. Bu sırada Fahir Bey’in topu ayağından kaleye doğru atmasından üçüncü gol de oldu. Bundan sonra bir dördüncü gol de oldu ki bu doğrudan doğruya her iki müdafiin pek ileride bulunmasından vakti zamanında ilerleyen rakip oyuncuya yetişilememesinden ileri gelmiştir. Topu ayağından uzaklaştırmadan süren muhacim karşısında Şekip Bey kaleden çıkmak imkânını görememiş ve bu suretle gol olmuştur. Beşinci gol ceza sahası dâhilinde Kadri Bey’in topa eliyle dokunması üzerine verilen bir “penaltı”dan yapıldıktan bir müddet sonra muayyen vakit hulul etmekle oyuna fasıla verilmiştir.

    İkinci haftayma başlandığı zaman Sabih ve Alaaddin Beyler yerlerini değiştirmişlerdi. Top iyi vaziyetlerde pek çok defalar ortalandı ise de fakat muhacimler ekseriya dağınık bir halde bulunduklarından bu güzel fırsatlar kaçtı. Herhangi bir cenahtan top sürülürken beş muhacimin birden ilerlemesi mümkün olamıyordu. Bu suretle top kale önlerine geldiği zaman bir tarafın bir veya iki oyuncusuna mukabil hasım muavin ve müdafaa hattını karşısında buluyor ve hücum bittabi müsmir olamıyordu. Yedinci golden sonra Alaaddin Bey sağdan topu sürerek karşısındakileri geçti ve topu yakından kaleye havale etti. Kaleci bunu iade etmek üzere iken top kale önünde husule gelen ufak bir kargaşalığı müteakip Zeki ve Ömer Beylerin de inzimam ve muavenetleriyle içeri atıldı.

    Üç günün üç müsabakası esnasında boğazlarda düğümlenip kalan “Gol” kelimesi binlerce sinenin var kuvvetleriyle stadyumu inletti. Pek pahalıya mal olmakla beraber şeref kurtulmuştu. Fakat Çekler üç gol daha yapmaya muvaffak oldular ve neticede bire karşı on gol ile Slavya takımı maçı kazandı. Fenerbahçe’nin bugünkü müsabakasına biraz da talihsizlik karışmıştı.

    18 Temmuz Çarşamba                

    Bugün de muhtelit takımımızın oyunu vardı.

    Muhtelit Takım 3 – 7 Slavya                

    Epeyce münakaşadan sonra icrası taht-ı karara alınan dördüncü bir maç Temmuz’un on sekizinci Çarşamba günü icra olundu, bir gün evveline nispetle saha o kadar kalabalık değildi. Evvelki üç maçın büyük farklarla aleyhimize neticelenmesi sporcuların ümidini kırmış olmakla beraber yine herkes müsabakaların neticesini merakla bekliyordu. Fenerbahçe, Altınordu ve Galatasaray kulüplerinden bir muhtelit takım şu suretle teşkil edilmişti.

    Nedim – Cafer, Tevfik – Feyzi, Nihat, İbrahim – Bedri, Sabih, Zeki, Alaaddin, Emin

    Bu takımın esaslı azasından İsmet ve Hasan Kamil Beyler bir gün evvelki müsabakada fazla hırpalandıkları cihetle bugünkü maça iştirak edemediler. Hakem olarak yine Fenerbahçe-Slavya maçını idare eden zat intihap edilmişti. Oyuna başlandı. Çekler muntazam paslarla ilerlemeye başlayarak yedinci dakikada ilk gollerini yaptılar. Fakat oyunun tarz-ı cereyanı da yavaş yavaş değişmeye başladı. Muhacim hattımız rakip kalesini tehdit ediyordu. Ve daima Çekoslovak takımı kaptanı ve Slavya sol beki Ratsa en ümitbahş dakikalarda topu uzaklaştırıyordu. Oyun adeta mütevazin bir şekil almıştı. Hasım müdafaası bugün çok çalışmaya mecbur oluyordu. Evvelki maçlarda iki müdafinin göstermekte olduğu lakaydane hareketlerden bugün eser görülmüyordu. Slavya aleyhine verilen bir ceza vuruşunu Zeki Bey sıkı bir şutla kaleye tevcih etti ve top kalecinin elinden sıyrılmak suretiyle kornere gitti. Biraz sonra Slavya takımı bir sayı daha kazanmaya muvaffak oluyor. Fakat bizim takımdaki gayret de semeresini vermekte gecikmiyordu. Zeki Bey, Alaaddin’in güzel bir pasından istifade ederek direğin kenarından topu hasım kalesine ithal etti ve etraftan Bravo’lar, Yaşa’lar yükselmeye başladı. Slavyalılar bir üçüncü sayı kazandılar ve haftaym oldu. İkinci partiye başlandı. Mütekabil akınlarına devam edip gidiyor. Çekler birçok “hendbol” yapıyorlar. Avrupa’da nam kazanmış bir takımın mükerrer defalar ve kasten topa el ile vurması her halde çok çirkin bir şey. Tevfik Bey’in yanlış bir hareketi bir ceza vuruşuna meydan veriyor ve Çekler bu suretle dördüncü sayılarını yapıyorlar.                

    Biraz sonra beşinci defa olarak top muhtelit takımın kalesine girdi. Bizimkiler güzel bir akın yaptılar ve bu esnada hasım aleyhine bir korner oldu. Kornerden gelen topu Zeki Bey sıkı bir şutla adeta kaleye tıkadı. Ümit etmedikleri bu neticeden Slavya oyuncuları şaşalamaya başladılar. Bununla beraber oyunlarındaki ahenk hiçbir veçhile bozulmadı. Yine muntazam paslarla ilerleyerek iki gol daha yapmaya muvaffak oldular. Fakat Bedri Bey’in hücumuyla Alaaddin Bey de güzel bir gol yaptı. Bu son müsabaka da üçe karşı yedi ile Slavya takımının galibiyetiyle neticelendi ise de Çeklerin yapmış oldukları gollerden biri “ofsayd” idi.

    Bilaistisna bütün oyuncularımız muvaffak oldular. Ferdi kabiliyetler nispetinde futbolda esas ve amil-i muvaffakiyet olan teşrik-i mesaide de günden güne terakki edersek böyle takımlarla boy ölçüşebileceğimize kani olmalıyız. Elverir ki bihakkın çalışalım ve sporun her şubesinde olduğu gibi futbolda da en mühim noktanın vücuda ve sıhhate itina olduğunu unutmayalım.

    Akşamleyin gündüzki zaferin tesiratı arasında otomobillerle Galatasaray mektebinden hareket ile Fatih Daire-i Belediyesi’ndeki şehremanetinin ziyafetine gidilmiş ve binanın kapısında oyuncular pek ziyade alkışlanmıştır. Ziyafette Refet Paşa hazretleri, Vali Beyefendi, Slavya ile çarpışa oyuncular ve misafirlerimiz hazır bulunuyordu.

    (Yemek Listesi) Çorba, Börek, Havyarlı Levrek, Kuzu Fırını, Piliçli Pilav, Kayısı Tatlısı, Meyve, Dondurma, Ayran, Kahve

    Yemeğin hitamında verilen nutuklar arasında Refet Paşa’nın sözleri pek ziyade alkışlanmış ve nutkunu şu cümleler ile nihayetlendirmiştir. “Hayır, sizin maneviyatınız kırık değildi. Son maçlarınızda bulundum. Çok kahramanca çarpıştınız. Yalnız onlar bizden fazla idi ve hem çok fazla idi. Siz oyunlarını hemen kaptınız, çalıştınız ve bugün misafirlerimiz şehrimizden daha uzaklaşmadan ettiğimiz istifadeyi kendilerine de gösterdik. Birinci günü yedi tane yedik. İkinci günü yedi tane yedik. Üçüncü günü on tane yedik, fakat bir tane yaptık. Dördüncü günü yedi tane yedik, fakat üç tane yaptık. İhtimal bir daha oynar isek berabere kalacağız. Fakat misafirlerimiz şunu hatırlamalıdırlar ki kendilerine teşekkür etmekle beraber bu yapılan sayıları behemehâl gelecek seneye kadar çalışıp kendilerine ödeyeceğiz ve bu çalışmaya da her Türk muavenet edecektir.”

    Nutkun hitamında herkes kemal-i memnuniyetle yanındaki misafirlere tercüme ile meşguldü ve nihayet saat 12’de tramvaylar ile bu son ziyafet de terk edildi.

    Slavya'nın İlk İstanbul Macerası

    Ziyafet Esnasında Elde Edilen Bazı Notlar                

    Yanımızda bulunan bir oyuncuya son turnede on dört gün zarfında dokuz oyun nasıl yapıldığını sorduğumuz zaman cevabında demişti ki: “Biz spor yapmak için dolaşıyoruz. Bunun için hayatımız muntazamdır. Ertesi günü müsabaka icra edilecekse sabahleyin saat altıda yarı belimize kadar soğuk su duşu yaparak sekize kadar yatakta istirahat ve sekizden sonra tekrar ufak bir gezinti, on ikide yemeğimizi yedikten sonra yatarız. Oyun zamanı antrenörümüz yataktan kaldırır ve maça gideriz. Bu vaziyette bir gün evvelki yorgunluktan vücudumuzda hiçbir eser görülmez…”

    19 Temmuz Perşembe                

    Öğleyin Kohut’ta verilen ziyafetten sonra, misafirlerimiz (Graç) vapuruyla saat dörtte şehrimizden hareket etmişlerdir. Şehir namına Ercüment Ekrem Bey, Galatasaray namına Reis Ziya, Fenerbahçe namına Fuat Hüsnü, Saib Beyler, mecmuamızdan Sait Tevfik, Türk İdman Mecmuası’ndan Tahir Beyler ve birçok sporcular da teşyie iştirak etmişlerdi. Saat dörtte hareket eden vapura misafirlerimiz saat ikide gelmişler ve kalan iki saatlik müddet zarfında milli şarkılar söylenmiş ve her iki taraf da birbirlerini alkışlamışlardır.

    Misafirlerimiz hareket ederken yadigâr olmak üzere teşyie gelenlerini feslerini istemişler ve bu talep de idmancılarımız tarafından kabul edilerek kendilerine verilmiş ve fessiz avdet edilmiştir.

    Takımlarımız Hakkında (Sokas)tan Öğrendiklerimiz

    • Galatasaray’ı nasıl buldunuz?
    • Pek nazik…
    • Altınordu’yu?
    • Mukavim ve şiddetli…
    • Fenerbahçe’yi?
    • Çok mahir…
    • Muhtelit takımı?
    • Fevkalade… Bu maçta oynayan orta muhacim ve orta muavin, bizim takıma şimdiden iştirak edebilirler.

    Slavya’nın Antrenörü “Muallim” Mister Con Madden ile Spor Âlemi namına Bahriye Binbaşısı Fuat Hüsnü Beyefendi’nin Mülakatı

    “Slavya” futbol timinin dimağı, muvaffakiyetlerinin amili Mister Madden orta boylu, çakır gözlü, vasat çapta bir zat, İngilizlere has sükûtilik bunda da nümayan. Az söyler, çok dinler. Söz söylerken muhatabının fikrini mühim nukata imale için lüzum gördüğü kelimelere ve cümlelere kuvvet verir, ifadesini kısa fakat manidar cümlelerle telhis etmeyi sever, futbolun inceliklerini ve (Association)ın ne demek olduğunu onun lisanından işitecek olursanız bizi rub’ asırdan beri kendisine bazice edinen bu oyunun serairini anlarsınız. Slavya’nın ikinci müsabakasında seyircilerin teşvik ve tergib feryatları kulaklarımda medid uğultular peyda ederken söylediklerini not ediyordum:

    • “Ne zaman, on bir kişi bir olursa o zaman ‘Association Futbol’ olur.” dedi.

    Sonra sustu. Oyunun seyrini takibe koyuldu. Biraz kurcaladım:

    • “Bizim futbolumuzu nasıl buldunuz?” dedim.

    Bir müddet cevap vermedi. Gözleri çayıra merkûz, oyunu takipte berdevam. Sonra:

    • “İyi” dedi. “Oyuncular futbolu anlamışlar. Fakat ‘vahdet’ yok. ‘Sükûnet ve itidal’ yok. Seyirciler de öyle. Bağırma çağırma oyuncularda asabiyet tevlid eder. Muhakeme kalmaz, oyun çorbaya döner.”

    Altınordu aleyhine ilk gol yapıldı. Mister Madden’ın gözleri parladı.

    • “Ha, şöyle!” dedi.

    Tekrar sükût! İkinci bir gol daha! Mister Madden’ın neşesi zail oldu!

    • “Bugün ‘Çapek’ çok fena, çok!” dedi. “Öyle fena ‘şut’lar çekiyor ki”

    Anladım, muhakkak ve malum galibiyetin onun ruhuna bir tesiri yok. O yalnız bir fotoğraf makinesi gibi dest-i terbiyesine mevdu şakirdanın vaziyetlerini, hatalarını bir nida-ı takdir ve asabiyet ile meşgul. Yüzünde beliren küçük bir tebessüm, bazı kere kaşlarında husule gelen çatkınlık kendi talebelerinin hareketlerinde görülen muvaffakiyet veya hataların inikâsından başka bir şey değil. Bu mizaç-ı sükûtiliği kırmak, bir girizgâh bulmak, bir zemin-i mükâleme aramak için kafa patlattım. Birdenbire hatırıma geldi:

    • “Mister Madden” dedim. “Siz gençliğinizde kim bili ne kadar mühim oyunlarda bulundunuz.”

    Büyük sportmenin can alacak noktasını bulmuştum. Artık çenesi açıldı. Slavya kulübü üçüncü golünü yaparken:

    • “Evet” dedi, “Ben İskoçum. Bizde futbol çok ileridir. Glasgowluyum, ‘Celtic’ profesyonel kulübünde senelerce oynadım ve üç sene de ‘Maçanter Nasyonel’de sentr, insayd, autsayd, rayt forvard oynadım. Bu herkese müyesser olmamıştır… Bir İskoç timinde üç sene bir mevki kazanmak çok büyük bir şeydir. Şimdi kırk sekiz buçuk yaşındayım, on sekiz buçuk senedir Slavya kulübüyle beraberim. Onlara ders veriyorum. İdman yaptırıyorum. Aynı zamanda cerrahlık vazifesini de görüyorum. İncik, çıkık ve burkulmaların tedavisinde ihtisasım vardır. İngiltere’deyken bunları bir cerrah arkadaşımdan tahsil etmiştim.
    • “Slavya kulübünde işe başladıktan ne kadar zaman sonra bir muvaffakiyet elde edebildiniz? Yani oyuncuları ne kadar müddet zarfında ıslah edebildiniz?”
    • “Bir buçuk sene sonra, zaten ilk zamanlar teşkil-i mümanaat ve müşkülatı iktihamla geçti. Hiç kimse fenni futbola itimat etmiyor ve bu oyunun kendine has bir ‘teknik’i olabileceğine inanmıyordu… Bilalüzum maksatsız ve gayesiz topa vurarak saatlerce futbol oynamakla bu oyunu öğrenebileceklerine iman ediyorlardı. Fakat zamanla ve gösterdiğim bir-iki basit tatbikat ile işe akılları ermeye başladı. Şimdi hepsi buna mutidir. İdmanlarını, mümareselerini ve hatta yevmi harekâtlarını bile ben tanzim ederim.”
    • “Bizim sizin gibi bir muallimimiz olsa acaba ne kadar müddet zarfında futbolu öğrenebiliriz?”
    • “Bir sene bile sürmez. Zira ferden tekâmül etmiş oyuncularınız var. Yalnız muntazam idman usulü dairesinde mümarese lazım. Bunlar yapıldı mı, fenni futbol kendiliğinden husule gelir.”

    Mülakatı burada kesmeye mecbur oldum. Oyunun seyri ve biraz da sertliği bizim sportmeni benden ziyade alakadar ediyordu. Şimdi ben de Mister Madden’ın on sekiz senelik sa’yinin meşkûr netayicini seyre ve yapılan golleri tadada başlamıştım.

    F. Hüsnü

  • Çamurlu Yuvarlak Bir Şey

    Çamurlu Yuvarlak Bir Şey

    Fenerbahçe ile Altınordu, bir zamanların iki ezeli rakibi, 12 Aralık 1919 Cuma günü karşı karşıya gelmişler. Spor Âlemi dergisinde maçı yazan (muhtemelen Çelebizade Sait Tevfik Bey) topun aldığı hali “çamurlu yuvarlak bir şey” olarak anlatmış. Keyifli okumalar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Birinci Küme

    12 Kanunievvel 335

    Altınordu 3 – 2 Fenerbahçe

    Bu oyun lig maçlarının en galeyanlısı ve en meraklısıdır. Çünkü birçok seneden beri bu iki rakip kulüp arasındaki oyunlar ya kavga ile neticeleniyor veyahut berabere kalıyorlardı, bugünkü maçta ise Altınordulular lig maçında oynatılmamasına karar verilmiş olan Hasan Bey’i bulundurduklarından bilmem acaba bu oyun da makbul addolunacak mıdır?

    Mahaza maçın tarz-ı cereyanını izah edelim: Hakem Sedat Bey idi. Muvaffakiyeti şayan-ı takdirdir.

    Takımlar hemen her iki kulübün en iyi oyuncularından terekküb ediyorsa da hepsi bir seviyede bulunmuyordu. Bu oyunda Altınordu’nun sağ ve Fenerlilerin de sol tarafı iyi ilerliyordu.

    (Oyun) başlangıcında gevşek olmakla beraber meraklı cereyan etti. Gerek Fenerliler ve gerek Altınordulular birbirlerini epeyce kurcalamaya başladılar. Fakat Altınordu müdafaası topu gayet iyi vurduklarından muhacimlere hemen muavinlerin yardımına ihtiyaç hissettirmeden yolluyorlardı. Tabii buna muavinler de inzimam ederek daha ziyade takviye ediyordu.

    Fenerlilerin müdafaa hattı kuvvetsiz idi. Muavinler çok gayret ediyor, yalnız İsmet Bey pek iyi oyuncu olmakla beraber asabiyeti dolayısıyla ziyade çalım yapıyor ve bundan dolayı bazı mühim sıralarda topu hasmına veriyordu.

    Fenerliler ilk partide sol tarafta verilen iyi bir pas ile kaptan Zeki Bey tarafından ilk sayı yapıldı, fakat Altınordulular da pek az sonra kale önünde karışıklık esnasında Hasan Bey’in kafasıyla topun rüzgar tesiriyle bir kısmı kaleye dâhil olması hakem tarafından gol addedilerek bir sayı mukabil taraf da yaptı. Ve birinci kısım hitam buldu.

    İkinci partide Fenerliler hücuma başladılar ve epeyce oyun şiddetini tezyid etmişti. Bu sırada uzun havaleli bir top ufak bir çalımla müdafileri geçilerek Fenerlilerden Alaaddin Bey tarafından gayet mühim ikinci sayı dahi yapıldı.

    Bundan sonra Altınordulular ziyade gayret etmesine mukabil Fenerliler de müdafaasını kuvvetlendirmek lazım gelirken bilakis daha açarak fazla sayı yapmak hevesine düştü ve zaten uzun vurulamayan top çamurlar arasında sürünmeye başlandı.

    Korner hattından çekilen toplar hep bu karışıklık esnasında içeriye atıldı. Ve şu suretle galibiyet Fener’de iken ikinci ve üçüncü sayıların yapılmasıyla diğer tarafa teveccüh etti.

    Artık hava kararmaya başlamıştı ve her iki taraf da yorgun bacaklarını çamurlu yuvarlak bir şeyin üzerinde hareket ettirmeye çabalıyorlardı.

    Neticede ikiye karşı üç ile oyun neticelendi.

    Bu maçta en iyi oynayan Fener’den Feyzi Bey’le her iki kulüpten Refik Bey’lerdir.

    Spor Âlemi – Numara:4


    Fotoğraflar: Spor Âlemi dergisinde Fenerbahçe’den Refik Kuntol, Altınordu’dan Refik Osman Top, Fenerbahçe’den Baron Feyzi ve Fenerbahçe’den İsmet Uluğ.

  • Selahaddin Adil Paşa’nın Kararı

    Selahaddin Adil Paşa’nın Kararı

    Fenerbahçe ile Galatasaray, 15 Haziran 1923 tarihinde “Spor Matbuatı Kupası” finalinde karşı karşıya geldiler. “Spor Âlemi” ve “Türkiye İdman Mecmuası” dergilerinin düzenlediği turnuvanın finalinde Galatasaray, yedikleri golün ofsayt olduğunu iddia edip de sahadan çekilince Selahattin Adil Paşa’nın kararı şampiyonu belirledi. Aşağıda Vatan gazetesinde yayınlanan ve keyifle okuyacağınız maç haberi var.

    Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kıymetli oyuncuları ile beraber, Millî Mücadelemizin kahramanı Selahattin Adil Paşa’yı saygı ve rahmetle anıyoruz. Nur içinde yatsınlar…

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Cuma Günkü Futbol Müsabakası

    Fenerbahçe Kulübü Sıfıra Karşı Bir Sayı ile Nasıl Galip Geldi?

    Saat beş buçuğu bulmuştu. Eski Taksim Kışlası’nın avlusu, bütün pencereleri, damları fesli, şapkalı, genç, ihtiyar, kadın, erkek belki on bin kişi ile dolmuştu. Ortada Galatasaray ile Altınordu’nun mütekait futbolistleri düşe kalka, inleye oflaya topun peşinde koşuyorlar, yekdiğerlerini teşvik için bağırıyorlar, bazen aralarında şakalaşıyor, gülüyor, güldürüyorlardı. Nihayet Galatasaraylılar bir gol yapmaya muvaffak oldular ve biraz sonra oyunları bitti. “Kin” şairi Emin Bülent Bey kollarını kabartarak geldi, İstanbul Kumandanı’nın elinden ihtiyarlar turnuvasına mahsus kupayı aldı.

    Şimdi büyük maç başlayacaktı. Seyirci safları sıkıştı, gözler Fenerbahçe ile Galatasaray’ın birinci takımlarının görüneceği kapıya dikildi. Evvela Fenerbahçeli, sonra Galatasaraylı gençler koşa koşa meydana çıktılar. Arkalarından Hakem Mösyö “Krati” göründü. Sükût umumileşti. Spor Âlemi gazetesi sahibi Sait Tevfik Bey tarafeyn takımları kaptanlarının kulaklarına bir şeyler fısıldadı. Günün kahramanları yan yana iki sıra oldular. İstanbul Kumandanı’nın önüne kadar gelip durdular. Kumandan Paşa her birine ayrı ayrı iltifat ederek göğüslerine iki kulübün renklerini taşıyan rozetleri taktı. Takım azası yerlerine gittiler ve altıya çeyrek kala müsabaka başladı. İlk haftaymın ilk nısfı Galatasaray’ın mütemadi hücumları ve Fenerbahçe’nin şedit bir müdafaasıyla geçti. Yirminci dakikadan sonra Fener de akınlarına germi vermiş. Fakat beklenmeyen zamanlarda yaptığı gollerine alıştığımız Zeki Bey, rakip tarafın müdafaa hututu arasından bir sel gibi akan Alâeddin Bey bugün Galatasaray kalesine ancak yirmi beş metre yaklaşabiliyorlar, ya ayaklarından topu kaçırıyor yahut neticesiz şutlarla izaa-i vakit ediyorlardı. Çünkü galibiyeti akla getirmeyen Galatasaray iki seneden beri tahakkuk eden mağlubiyetlerinde olduğu gibi üç veya dört gol ile yenilmemek için hücum hattından sol açığı muavinler hattına almış ve esasen ayağından sakat olan Fenerbahçe sol açığını büsbütün ihmal ederek geri kalan dört muhacimin karşısına altı kişi ikame etmişti. Ve ne kadar mahir olsalar, dört kişinin dört muavin, iki müdafi ve bir kaleciden mürekkep olan müdafaa hattını yarıp geçmesi imkânını selb eylemişti. Binaenaleyh birinci haftaym (yukarıda dediğimiz gibi) kısmen Galatasaray’ın ve kısmen Fenerbahçe’nin neticesiz akınlarıyla geçti.

    Neticeye taalluk eden cihetler itibariyle bu suretle geçen kırk beş dakika futbol kavaidi nokta-i nazarından türlü vekaile dolu idi. Tarafeyn onlarca “faul” yaptılar, oyun mütemadiyen durdu ve tekrar başladı. Hatta bir kere çirkin bir şekil almak üzere bulundu. Fenerbahçe sağ açığı Sabih Bey topu Galatasaray kalesine doğru sürerken Galatasaray muavinlerinden Edip Bey’i kazara veya ankasdin düşürdü. Edip Bey ayağa kalkar kalkmaz, Sabih Bey’in boynuna sarılarak vurmaya başladı. “Yanağına vurana öteki yanağını da arz et!” nasihat-i mesihanesine yirminci asırda kimde ittiba etmez. Binaenaleyh Sabih Bey de elini kolunu bağlayıp mütearrızın karşısında durmadı. İşe diğer müsabıklar da karıştı. Neyse takım kaptanlarının müdahalesi ile delikanlılar yekdiğerinden ayrıldı. Ama herkesin asabiyeti ziyadeleşti, etrafta ağır, korkunç bir kavga havası esmeye başladı.

    İkinci haftaymda başından itibaren Fenerbahçe vaziyete katiyen hâkim olmuştu. Artık top sahanın Fenerbahçe’ye ait olan nısfına nadiren geçiyor ve oyun Galatasaray kalesi civarında cereyan ediyordu.

    On sekiz dakika böyle geçti. Sıkışan Galatasaray müdafaası topu kale hattından harice attılar ve bittabi “korner”den bir ceza vuruşu verildi. Bedri Bey attı, top havalanarak Galatasaray kalesinin önüne, orada birikmiş olanların başlarının üzerine düştü ve baştanbaşa zıplamaya başladı; kaleye doğru giderken kaleci kurtardı, fakat Ömer Bey tarafından bir kafa darbesiyle kalenin sağ köşesinden içeri girdi. İlk golü Fenerbahçe yapmıştı. Derken dışarıdan birkaç kişi Galatasaray kalesine doğru koşuştular. Ve baktık ki top hakemin işaret ettiği gibi oyuna tekrar başlanmak üzere ortaya geleceğine kalenin önünde duruyor ve Galatasaraylılar sahayı terk etmeye hazırlanıyor. O zaman herkes sahaya hücum etti ve artık her kafadan bir ses çıkmaya başladı.

    • Gol!
    • Hayır!
    • Ofsayt!
    • On kişi kalenin içinde iken ofsayt olur mu?
    • Olur.
    • Nasıl olur?
    • Bayağı olur.

    Artık laf ayağa düşmüştü. Altısından altmışına kadar herkes fikrini söylüyor, arada birkaç kişi (yeni bir maçın getireceği harı düşünerek): “Artık devam edilmez. Başka bir gün oynamalı” mütalaasını ileri sürüyordu. Bu keşmekeş içinde Türk sporculuğunun şerefini Selahattin Adil Paşa kurtardılar. Tarafeyni dinlediler. Hakemden iştişarede bulundular ve Galatasaray Reisi Yusuf Ziya Bey’e “Görüyorsunuz ki sahada itiraz dermeyanı usulden değildir. Müsabakaya devam ve lazımsa itirazınızı Federasyon’a bilahare arz edin” dediler. Ziya Bey: “Emredersiniz” dedi, fakat sahayı çoktan terk edip “Lokal”lerine avdet eden azayı bir türlü toplayamadı. O zaman Paşa Hazretleri selis bir Fransızca ile hakeme: “İcap eden merasimi ifa ediniz” buyurdular.

    Mösyö Krati de Fransızca olarak ilan etti: “Fenerbahçe sıfıra karşı bir gol ile Galatasaray’ı mağlup etmiştir”

    Bunun üzerine Paşa Hazretleri önlerinde duran kupayı Fenerbahçe takımı kaptanı Zeki Bey’e tevdi ve Fenerbahçe’yi sportmence harekâtından dolayı tebrik ettiler. İşte Fenerbahçe böyle turnuva şampiyonluğunu kazandı.

    Gelelim bu vakanın cihet-i fenniyesine: Galatasaray itirazında tamamen haksızdı. Çünkü evvela: Gol “ofsayt”tan olmamıştı. Saniyen: Ofsayttan olduğu kabul edilse bile bu husustaki itiraz sahada ve başıbozukçasına değil, dünyanın her tarafında olduğu gibi oyun ikmal edildikten sonra tahriren heyet-i aidesi (mesela İstanbul Futbol Federasyonu) nezdinde teşebbüsatta bulunarak dermeyan edilmek lazımdı.

    Bugünkü Müsabaka

    Bugün Kadıköyü’nde İttihat Kulübü’nde saat beşte mühim bir müsabaka icra edilecektir. Tarafeynden biri üç hafta evvel Fenerbahçe’yi ikiye karşı üç gol ile mağlup eden ve sonra Fenerbahçe’ye bire karşı beş gol ile yenilen İngiliz muhtelit takımı, diğeri de İstanbul’un en kuvvetli kulüplerinden Altınordu’dur. Gençlerimize muvaffakiyetler temenni ederiz.

    17 Haziran 1923 – Vatan Gazetesi


    Selahattin Adil Paşa'nın Kararı
  • 1925 Tayyare Kupası

    1925 Tayyare Kupası

    Kıymetli Dr. Emin Kurt, 1925 Tayyare Kupası hakkında bilgi ararken yolumuz kesişti. Biz de Spor Alemi dergisinden maçın hikayesini çıkardık. Keyifli okumalar.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


    Tayyare Kupası Maçı

    Bidayette sert oynayan bir iki oyuncuya karşı hakemin şiddetli davranmaması ve müteaddit faulleri protesto için halkın bütün oyuncuların asabiyetini tahrike kafi bağırışmaları oyunu zevksiz, renksiz bir hale sokmuştu.

    Bir senedir müteaddit defalar karşılaştıkları halde yekdiğerini bir türlü mağlup edemeyen ve İstanbul’un en kuvvetli takımları olan Galatasaray ve Fenerbahçe’nin tekrar karşılaşmasına Tayyare Kupası güzel bir vesile olmuştu.

    Maç günü Taksim Stadyumu’nun önü mahşeri bir hal almıştı. Sahanın etrafı ve tribünler diğer maçlar kadar olmamakla beraber yine kalabalıktı.

    Kazım Paşa, Cenani Bey, Hamdullah Suphi Bey, Ali Hikmet Paşa, mebuslar, Emin Bey ve rical-i hükümet mevki-i mahsusta bulunuyorlardı. Saat tam altıda her iki takım binlerce kişinin alkışları arasında sahaya yayıldılar. Oyuna İngiliz hakem (Allen)ın idaresinde altıyı on geçe başlandı.

    1925 Tayyare Kupası

    Galatasaray takımında epey tahvilat vardı:

    Ulvi, Ali, Mehmet, Suphi, Nihat, Kemal, Kamil, Mithat, Kerim, Şadi, Mehmet’den ibaret olan bu takım son Fener-Galatasaray kozunu pay etmek üzere Hunter tarafından sahaya çıkarılmıştı.

    Fenerliler ise:

    Şekip, Kadri, Cafer, Fahir, İsmet, Ragıp, Bedri, Sabih, Zeki, Alaaddin, İhsan’dan mürekkep olan eski takıma yeni bir uzuv ithal etmişlerdi.

    Maç ilk devrenin nihayetine kadar çok düzgün olarak oynandı. Ve fena ki birkaç oyuncunun şiddetli harekatı belirmeye başladı. Oyunda oyunluktan çıkmış, maç hazır bulunanları sinirlendirecek değil, adeta tiksindirecek bir şekil almaya başladı…

    Hakem Mister Allen ise tekme atan, çarpan, küfreden oyunculara ceza verecek yerde, müfrit bir İngiliz soğukkanlılığı ile bütün bu yapılanları görmemezliğe gelerek adeta yangını körüklüyordu. Ve nihayet böyle güzel idare yüzünden hakikaten yirmi oyuncuyu birbirine düşürecek sahne de görülmedi değil!

    İlk haftaymda Fenerbahçe, ikinci de ise Galatasaray vaziyete hakimdi.

    1925 Tayyare Kupası

    İkinci kısımda sol açık Kamil Bey’in havadan giden bir iki şutu, Fener kalesinin ta yakınından harice kaçan iki vuruşu sarı laciverde, Zeki’nin ve Alaaddin’in birinci ve ikinci haftaymda attıkları beş altı şut da, sarı kırmızılara çok elim dakikalar yaşattı.

    Maçın hitamına on dakika kala sağ içten, yerden aldığı bir pası Zeki bir dripling yaparak Ali ve Mehmet’in arasında sıkıca bir şutla ağlara taktı.

    Bu golle koz pay edilmiş, Fenerbahçe dördüncü maçta nihayet şerefi temin etmişti.

    On dakika için her iki taraftan da ümide düşenler vaziyetin değişmediğini gördüler.

    Maçın hitamında Fener oyuncuları taraftarlarının omuzları üzerinde soyunma odasına kadar fevkalade tezahüratla naklolundular.

    Nasıl oynadılar: “Galatasaray”

    Ulvi: Birçok şutları bilhassa zaviyeden girecek olan bir şutla, diğer üç dört şutu maharetle tevkif etti. Oyunlarında terakki gözüküyordu.

    Mehmet ve Ali: Çok çalıştılar. Bu iki müdafi en ziyade topu kendi sahalarından uzaklaştırmak istiyorlar. Ekseriyetle arkadaşlarına pas vermekten uzak bir sistem takip ediyorlar.

    Nihat: Üç dört maçtan beri eski muvaffakiyetli oyunlarını aratacak bir oyun oynuyor. Bilhassa bu maçta çok hiddetten fazla sert bir oyun tarzı ihtiyar etti.

    Kemal: Sol açıkları tutmaktaki mahareti bu oyunda da teslim edildi. Yalnız önündeki forvetlere yardımı pek iptidai..

    Suphi: İleride iyi bir oyuncu olacağı bedihidir. –Biri ve en mühimi müstesna- iyi idi. Şadi ile yaptığı paslar aynı hizada olduğundan müessir değildi.

    Şadi: Yalnız ayağına gelen topu etrafına tevzi vazifesini görmek istiyor.  Kaleye hiçbir zaman tehlike olamıyor ve verdiği paslar ileriye, eşapelik paslar olduğundan arkadaşları istifade edemiyor.

    Kerim: Pas tevzii fena değilse de kale önünde kesretle açıklar pas veriyor. Kale önünde santrforun açıklara verdiği paslarla yalnız oyunu açmak kabildir. Kerim Bey bilmeyerek Cafer Bey’in vazifesini kolaylaştırıyor.

    Mithat: Pasları güzel ve hasım için tehlikeli ise de kale önünde şutu düzeltip atmak için fazla vakit kaybetmesi büyük bir hata.

    Kemal: Çalışmayı bıraktığı takdirde ileride fevkalade bir oyun oynayacaktır. Cuma günü de iyi idi.

    “Fenerbahçe”

    Şekip: Asabının bozuk olduğu rivayet olunan Şekip Cuma günü iyi idi.

    Cafer, Kadri: Bidayette Cafer antrenmansızlığı yüzünden alelade bir oyun oynadı ise de bilahareoyunu fevkaladeleşti.

    İsmet: İsmet’i Rus maçlarında gördüğümüzden beri biraz hafif gördükse de muhacimlerine birden verdiği paslar şahane idi.

    Fahir: Cuma günü en iyi oyunlarından birini oynadı. Gerek müdafaası gerekse de muhacimlerine yardımı İzmir maçlarından beri çok iyidir.

    Ragıp: Güzel meziyetleri bulunan Ragıp askerlik dolayısıyla fazla yorgun olmasına rağmen Cuma günü fena bir oyun oynamadı.

    İhsan: Cuma günü vazifesini hüsn-ü istimal etti. İleride iyi bir açık olmaya namzettir. Görgüsü azdır.

    Alaaddin: Açığa uzun pasları, sol içe eşapelik pasları iyi idi. Geri gelmesi, bu sebeple fazla yorulması hasım tarafa fazla tehlike olmaktan kendini uzaklaştırdığını nazar-ı itibare almalıdır. Otuz pastan (voledelapir) attığı şut fevkalade idi.

    Zeki: Ayağı geçtikçe kıymeti artmaktadır. Zeki’yi antrenmanlarına devam ettiği takdirde fevkalade bir halde göreceğimize kaniiz. Golü çok şıktı.

    Sabih: Sol açığa ve sağ içe verdiği paslar fevkaladedir. Geriye fazla yardım etmesi hatadır. Bu sebeple birkaç gollük pası alamadı.

    Bedri: Seri bir oyuncudur. Cuma günü fena değildi.

    Spor Âlemi – 18 Haziran 1925

    1925 Tayyare Kupası
  • Başkomutan ve Futbol

    Başkomutan ve Futbol

    “Atatürk ve Futbol” ilişkisi anlatılırken “Futbolu hiç bilmezdi. Falancaya sormuştu da ondan öğrenmişti” gibi saçmalıklar yazılıp çizilir. Halbuki Başkomutan ve Futbol hiç de birbirine yabancı kavramlar değildi. Buna dair bir belge daha gün yüzüne çıkıyor.

    Bakalım İsmet Paşa, 1922 yılında Paris’te kendisine yöneltilen “Türklerce tercih edilen spor hangisidir?” sorusuna ne cevap vermiş.

    “Binicilik ile futboldur: Kıtaâtımız Anadolu’da iken her alaydan futbol takımları yaptık. Oyun nizâmâtına fazla riayet etmemekle beraber askerin gösterdiği heves istikbal için büyük ümitler bahşedecek surettedir. Birinci derecede ehemmiyeti haiz olan bu mesaili hal için Lozan Konferansı’nın neticelenmesini bekliyoruz.”

    3 Mayıs 1918 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübü hatıra defterine aşağıdaki satırları yazan, 27 Temmuz 1922’de “Büyük Taarruz” hazırlıklarını planlama aşamasında bir futbol maçı tertip eden Başkomutan, futbolu pekâlâ biliyordu.

    “”Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş bulunan asar-ı mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim.””

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu