Etiket: Süreyya Mithat

  • Yaşasın Fenerbahçe

    Yaşasın Fenerbahçe

    Dünya dört sene sürecek ve cephe gerisini de perişan edecek büyük bir savaşa doğru sürüklenirken İstanbul da bu gerilimden nasibini alıyordu. Bununla birlikte spor faaliyeti de bir yandan devam etmekteydi. Halka “Yaşasın Fenerbahçe” nidaları attıracak bir maç, 25 Mayıs 1914 tarihinde bugünün Fenerbahçe Stadyumu olan İttihat Spor Kulübü’nde oynandı.

    O gün yalnızca Fenerbahçe’nin maçı yoktu. Aslında maç bir organizasyonun parçasıydı… Maliye Nazırı Cavid Bey’in himayesinde ve riyasetinde bir “Çiçek Eğlenceleri” düzenlendi. Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile birlikte Fenerbahçe Başkanı Hamit Hüsnü Kayacan, Salah Cimcoz ve Reji Whittall gibi Kadıköy’ün ünlü simalarının da tertip heyetinde bulunduğu organizasyonda birbirinden ilginç oyunlar oynandı. Aşağıdaki resimde göreceğiniz yumurta yarışı da bunlardan biriydi.

    Yaşasın Fenerbahçe

    Fenerbahçe İngilizlere Karşı

    Oyunlardan sonra, Fenerbahçe ile Armstrong, Telefon ve Rumblers İngiliz takımlarının karması karşılaştı. Gelin detayları İkdam gazetesinden okuyalım.

    Saat beş buçukta futbol müsabakasına başlandı. Fenerliler birinci kısmı pek iyi oynuyorlardı. Muhacimlerden Hikmet Bey’in iyi bir hücumu az kaldı bir sayı yapıyordu. İngilizler de fena değildi. Hemen beş dakika geçmeden muavinlerden Sabri Bey’in çektiği güzel bir “şut” ile Fenerbahçeliler bir gol yapmaya muvaffak oldular. İngilizlerin bundaki hatası kalecilerine ait idi. Çünkü kaleden iki adım kadar ileride durmuştu. Bu birinci sayıdan sonra, İngilizler Fenerlileri iyice sıkıştırdılar, rüzgar da onlara yardım ediyordu. Oyunun birinci kısmı hitam buldu.

    Tevzi-i mükafattan sonra nüzzâr avdet ettiler. Futbolun ikinci partisi başladı. Alelusul kaleler değiştirildi. Bu defa İngilizler pek ziyade faaliyet gösteriyorlardı. Bir aralık bu faaliyeti ifrada vardırdılar. Ve muhacim Galip Bey’i düşürdüler. Bu hareket nizama muhalif addedildiğinden Fenerbahçelilere İngiliz muhtelit takımının kalesine on iki adım mesafeden bir serbest vuruş hakkı bahşolundu. Sol muhacim Hikmet Bey’in pek şedid ve mahirane bir havalesiyle Fenerliler ikinci bir sayı yapmaya muvaffak oldular. Her taraftan (Yaşasın Fenerbahçe) nidaları yükseldi.

    Artık bu ikinci sayı İngilizleri fena halde asabileştirmişti. Galip gelmek ümidi kendilerince zayi edilmiş olduğundan hiç olmazsa berabere kalmak arzusuyla ve bütün kuvvetleriyle hücuma başlamışlardı. Bu gayret neticesinde İngilizler bir gol yapmaya muvaffak oldular. Bundan sonra futbolda pek mahir ve çevik bir oyuncu olan Galip Bey topu önüne aldı. Yavaş yavaş iterek tam kalenin hizasına geldiği sırada şedit bir havale ile üçüncü bir gol daha yapmaya muvaffak oldu. Her taraftan bir alkış tufanı koptu. Fenerlilerin bu fevkalade muvaffakiyeti herkesi neşelendirdi. Bundan sonra hiçbir taraf gol yapamadı. Vakt-i muayyenin hitamı hakem tarafından tefhim olunmakla oyuna nihayet verildi. Üç gole karşı bir gol ile Fenerbahçeliler galip geldi.

    İki seneden beri İstanbul şampiyonluğunu muhafaza eden Fenerbahçelilerin şu muvaffakiyeti her türlü takdir ve tahsinin fevkindedir.

    25 Mayıs 1914 / İkdam Gazetesi
    Fenerbahçe Spor Kulübü hatıra defterinde 11 Mayıs 1914 (Rumî) gününe dair not : 11 Mayıs Pazar: Maliye Nazırı Cavid Bey himayelerinde “Çiçek Bayramı” Fenerbahçe, İstanbul İngiliz Muhtelitini 3-1 yenmiştir.
    Yaşasın Fenerbahçe
    Tasvir-i Efkâr gazetesinde iki takımın kadrosu

    Kadro ve Kupa

    Fenerbahçe bu maça aşağıdaki kadro ile çıktı

    Kaleci : Arslanyan Efendi

    Müdafi : Arif (Şehit) ve Galip (Kulaksızoğlu) Beyler,

    Muavin :Süreyya (Mithat), Sabri (Çerkes), Nüzhet (Baba) Beyler,

    Muhacim : Miço (Dimitropoulos), Nuri (Otomobil), Wilhelm (Kohlhammer), Sait (Selahattin Cihanoğlu) ve Hikmet (Topuzer) Beyler.

    Maçın sonunda Fenerbahçe’ye “Osmanlı İttihat Mektepleri 11 Mayıs Sene 330 Müsabakası Hatırasıdır” yazılı gümüş bir kupa verildi.

    Ertesi gün yayınlanan Sabah gazetesinin “10 Lira kıymetinde” demesine karşılık Tanin’de “20 Lira değerinde” olduğu belirtilen bu güzel hatıra, 18 sene boyunca Fenerbahçe’nin Kuşdili Lokali’ndeki müzesinde sergilenecek, 1932 yılında yerinde kocaman bir boşluk bırakarak, diğer bütün zafer hatıraları ile birlikte yanacaktı.

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

  • Galatasarayı Habire Yenen Fenerbahçe

    Galatasarayı Habire Yenen Fenerbahçe

    16 Haziran 1935 tarihinde Fenerbahçe kuruluş yıldönümünü kutladı. Günün en güzel etkinliklerinden biri Fenerbahçe ve Güneş tekaütleri arasında yapılacak olan gösteri maçıydı. Maçtan bir gün önce Tan gazetesi, spor sayfasında “Galatasarayı Habire Yenen Fenerbahçe” başlıklı bir görsel ile beraber, aşağıdaki ilk yazıyı yayınladı. Ertesi gün, yine Tan gazetesi, 1-1 biten emekliler maçıyla ilgili en güzel detayları veren gazete olmuştu. O yazı da hemen ilkinin altında. Keyifli okumalar…


    Galatasarayı Habire Yenen Fenerbahçe

    Bugünkü en enteresan numaralardan biri de mütekaitler maçıdır. Mütekaitler maçı! Mütekaitlerin gazetelerdeki isimlerini gördükçe onlara mütekait demeye insanın dili varmıyor ve daha dün sahalarımızda göklere çıkaracak kadar alkışladığımız bu gençlerin mütekaidin sınıfına girmiş olmaları insanın yüreğini sızlatıyor. Düşünün; Zeki mütekait, Cafer mütekait, Sabih mütekait, Sadi mütekait, Kemal Rıfat mütekait, Ulvi mütekait, hepsi mütekait!

    Daha dün, şu Zeki, şu Ulvi’nin kalesine boyuna gol tıkar, Ulvi Zeki’nin arka arkaya ağlarına taktığı gollerini yememek için kendisini o köşeden bu köşeye, bu köşeden o köşeye atardı! Bunlar daha dün, daha dün denecek kadar yakın zamanın herkesin bildiği, canlı, hakiki hatıraları değil mi? Düşünün aynı oyuncular, bugün yine karşı karşıya oynuyorlar. Bunların mütekait olduklarına bin şahit lazım!

    Ya o Kemal Rıfat’la Bedri’nin dünkü karşılaşmalarından sonra bugün mütekait olan çatışmalarına ne dersiniz, ne buyurursunuz? Yine pek iyi hatırlarsınız ki, eski Fenerbahçe-Galatasaray maçlarında Kemal Rıfat, Bedri’yi boyuna kızdırırdı. Bedri, Kemal Rıfat’ı geçebildiği zaman ise, yavaşçacık : “Resmî olsun!” diye latife eder, bunun üzerine Kemal Rıfat arkasına dönüp top arar ve o topu ararken Bedri tâ korner köşesine kadar akıttığı topu oradan Galatasaray kalesine şandelleyerek şutunu çakardı.

    Hey gidi günler hey! Bizim o günlerden hatırımızda kalan bu çeşit manzaralardır ki, bugünkü tekaütler maçına, büyük değer verdiriyor, içimizde merak uyandırıyor. Mütekaitler maçı diyerek geçmeyin; bu oyun hakikatte dört beş sene evvelki o meşhur, o hararetli Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının biraz nefesi eksin bir tekrarı, eski Fener-Galatasaray oyuncularının yeniden sahneye çıkması demek olacaktır.

    16 Haziran 1935 – Tan Gazetesi – Galatasarayı Habire Yenen Fenerbahçe


    Fenerbahçe-Güneş Mütekaitleri Yenişemediler

    Tekaütler maçı şöyle oldu:

    Aralarında şişmanlamış veya şişmanlamaya yüz tutmuşlar da bulunan mütekait futbolcuların topa vuruşlarından başlayarak sahada yer alıncaya kadar geçen zaman içinde herkes eski futbolcuları görmekten bir haz duyuyor, bir kısmı da tanıyamadıkları futbolcuların kim olduklarını birbirinden sorarak anlamaya çalışıyordu :

    • Şu kim yahu?
    • Tanımıyor musun? Necip Şahin. Meşhur Şişyanak… Dur, sana onun kendi anlattığı bir vak’asını söyleyeyim. Bir gün Karaköy’deki poğaçacıya gitmiş, yiyeceğini yemiş, tam çıkarken çırak tezgahtakine seslenmiş : “Yanağı şişten yüz dirhem al!”. Sohbeti de, oyunu da eğlencelidir ha!
    • Ya şu şişmancası…
    • Onu ben de bilmiyorum.

    Başka birisi atılıyor.

    • Galatasaray’ın eski merkez muavini Sabit…

    Birisi adeta keyifle bağırıyor:

    • Aman üstada bak, bayağı göbeklenmiş…
    • Sen ona bakma, bu kadar adam içinde en iyi şut atacak yine odur.

    Başka tarafta başka bir muvahere:

    • Cafer acaba yine eskisi gibi ortalığı biçecek mi dersiniz?
    • Bacaklarında derman kalmışsa huylu huyundan geçmez.

    İki bayan konuşuyor:

    • İçlerinde en değişmeyen yine Bedri…
    • Sanki ötekilerin hepsini tanıyormuş gibi konuşuyorsun…

    Kısacası eski futbolcular arasındaki bir maçın bu kadar neş’e ve bu kadar ilgi uyandıracağı umulmazdı.

    Hakem Komitesi Reisi Nüzhet’in düdüğü öttü. Fenerbahçe ve Güneş mütekaitleri şu şekilde sıralandılar:

    Fenerbahçe : Nedim Kaleci, Cafer Çağatay, Hasan Kamil Sporel, Süreyya Mithat, Sait Selahattin Cihanoğlu, Kadri Göktulga, Sabih Arca, Suat Subay, Zeki Rıza Sporel, Hikmet Topuzer, Bedri Gürsoy

    Güneş : Ulvi, Hüseyin (Hayati), Mehmet Nazif, Ahmet Arif, Kemal Rıfat, Hayri, Sabit, Yusuf Ziya, Necip Şahin, Latif, Müfid

    Maç Başlarken

    Fenerbahçe kapı tarafındaki kaleyi aldı. Güneş Papazın Bahçesi’ndeki kalede.

    Bir tarafın kaptanı Hasan Kamil, öbür tarafın Papaz Kemal.

    Hakem Baba Nüzhet.

    Kur’ayı Güneş kazandı.

    Oyun başlamak üzere. Herkeste bir heyecan. Bütün oyuncular yerlerinde. Bunları seyretmek için çocukları, çolukları, kayın valideleri, kayın pederleri sıralanmışlar, merakla seyre hazırlanıyorlar.

    Fenerbahçeliler ileri akına başladı. Kemal Rıfat ilk akını kesiyor. Suat ortalıyor. Zeki alamadı. Kadri akınları kesiyor ve Papaz Kemal canla çalışıyor. Ziya dehşet! Gülmemek için insan kendini zor tutmalı. Halk kahkahadan kırılıyor.

    Fenerbahçe mühim bir tehlike atlattı.

    Oyun başlayalı bir iki dakika oldu. Top Dalgakıran Hasan Kamil’de. Aptal Mehmet yaman oynuyor. İki dakika sonra; Nedim kalenin direğine yanaşmış, Sabit’i atacağı korneri bekliyor. Korner çekildi. Yusuf Ziya, Necip Şahin kalenin önünden ayrılmıyorlar!

    Çocuklar boyuna annelerine:

    • Babama bak! Babama bak! Ne güzel koşuyor! diye heyecanla bağırıyorlar.

    Oyun tam ortada. Şişme alaimi kendini gösteriyor. Top Ziya’da. Şutu çekti ama kenardan auta gitti.

    Gülen gülene. Halk kırılıyor.

    Fener Rüzgar Altında

    Oyun oynanıyor ama rüzgar şiddetli. Topu Zeki aldı, Bedri’ye verdi, Aptal Mehmet kesti. Hikmet bir şut çekti, Ulvi kurtardı.

    Mukabil akın : Hasan Kamil, Necip’i geçti, Hayri kurtardı. Yere düşüp kalkanları görmeyin! Fakat hacıyatmaz gibi bir düşen beş dakika sonra kalkıyor. Hele doksan ile yüz kilo arasındakiler, görülecek şey…

    Top ortada dolaşıyor ve her iki takım bütün kuvvetlerini sarf ediyorlar. Bu maç, en mühim maç kadar herkesi alakadar ediyor.

    Bir zamanlar memleket futbolunun en yüksek şahsiyetlerini görmeyin… Hepsi göbeklenmişler!

    Güneş kalesine doğru akın. Kemal Rıfat kurtardı. Sadi karşıladı. Topu tutmak için vaziyet alanlar, ayaklarının arasında resmi geçit yapan topa seyirci kalıyorlar. Belli ki şişkinlik başladı.

    Fener kalesine gelen topu Kadri kurtardı, sağdan Sabih’e verdi, tenisçi Suat aldı, Kemal Rıfat yine kurtardı. Allah Allah! Çalım da yapıyorlar. Zeki aldı, ateş gibi gidiyor. Fakat Hayri kurtardı.

    Yusuf Ziya güzel bir pas kaçırdı.

    Ortada pürheyecan iki taraf çalışıyor. Cafer görülmemiş bir kurtarış yaptı. Ziya ve Necip’in kombine akınını kırdı. Fakat Ziya aldı, sürüyor. Bizim esrarengiz bugün ömür! Fakat bir türlü gol yapamıyor!

    Sağdan Sabih ile Güneş kalesine akın başladı. Karşısında Usturumcalı Hüseyin. Fakat Hüseyin biraz sonra şişti, yerine Hayati girdi. Aman ne zevkli futbol! Düşen ve kalkandan topun ilerlemesine imkan yok!

    Aptal Mehmet alelûsul gözü kapalı hücum ediyor. Ne olur ne olmaz, herkes ihtiyatlı. Kimse, bu tekaüt maçında ayağını kırdırmak istemiyor. Hakikaten ne zevkli oyun!

    Fenerbahçe kalesinin önü görülecek şey: Hasan Kamil topu kurtardı ama az kalsın kendi kalesine gol de yapacaktı, fakat kornerle kurtardı.

    Necip Şahin bir gol yapmak için, kale önünde, delik arıyor. Korner çekildi. Kale önüne düştü… Derken penaltı!

    Fenere Penaltı

    Nedim vaziyetini aldı. Top çizgide. Ziya çekiyor. “Plase atayım!.” derken top dışarı gidiyor ve Necip de “Keşke ben atsaydım!” diyor.

    Ziya elleriyle : “Ne yapayım kaçtı!” demek istiyor.

    Fakat hakikaten bu takımda iyi oynayanlar var. Biraz antrenman yapsalar, belli ki oynayabilecekler! Güneş’e bir akın olup da neticelenmeyince Fenerliler : “Vah, vah!” diye bağırıyorlar, Güneşliler ise : “Çok şükür kurtulduk!” diye seviniyorlar.

    Zeki, eskisi gibi bir takım vücut hareketleriyle topu alıyor, sürüyor!

    Fakat herkes öyle şişmiştir ki sahayı terk eden edene ve bu esnada hakem imdada yetişti, düdüğü çaldı.

    Oyuncular kan ter içinde, yavrularının, hatta torunlarının yanlarına dönüyorlar. Çocuklar, babalarına limon yetiştirmekle meşgul :

    Nedim meşhur cakasında berdevam.

    Bu komedinin birinci devresi böylece sıfır sıfıra bitti.

    Fenere Gol

    Aynı oyu devam ediyor, derken beşinci dakikada Fenerbahçe’ye bir penaltı verildi ve bu penaltıyı Ziya çekerek topu Fenerbahçe ağlarına takmaz mı?!

    Güneş : 1, Fenerbahçe : Sıfır.

    Bundan sonra Fenerbahçe’nin akınları başlıyor ama tesirsiz. Kornerler, şutlar, driblingler gırla gidiyor. Fakat birdenbire Fenerbahçe, Güneş kalesi önündeki kargaşalıktan istifade ederek bir gol yaptı, şiddetle alkışlandı ama, ne yazık ki, bu gol sayılmadı. Ofsayt sayıldı.

    Güneşe Gol

    Ama çok geçmeden, hak yerini buldu ve bir akın neticesinde Güneş’e ilk gol oldu. Bu gol, sanki eski Fener-Galatasaray oynuyormuş gibi dakikalarca alkışlandı.

    Kaleye doğru verilen pası Suat tam kale önünde yakaladı ve müdafii çalımla geçerek golü tıkadı.

    Şimdi iki tarafta büyük canlılık var. Belli ki iki taraftan biri galibiyet golünü yapmak istiyor.

    Fenerbahçeliler boyuna akın yapıyor, fakat Ulvi de boyuna kurtarıyor.

    Oyunun bitmesine pek az var. Fakat buna rağmen ikide bir saat soranlar çok. Ve nihayet çok geçmedi. İki takım, berabere kalarak, mütekaitler maçı bitti.

    17 Haziran 1935 – Tan Gazetesi

    Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu

    Galatasarayı Habire Yenen Fenerbahçe
  • Şakir Beşe ve Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe’ye bazen bir “Fenerbahçe Tarihi” kitabında, bazen de eski fotoğrafların “soldan sağa” yazılarında rastlamak mümkün. Hakkında fazla bir şey bilmediğimiz ve yalnızca ismine (o da bir miktar) aşina olduğumuz rahmetli Şakir Bey, meğerse Fenerbahçe tarihine bir hazine bırakmış.

    1914 yılında Rusya’ya giden Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatine katılan ve 1923 tarihli Fenerbahçe tüzüğünde “Kulübü Tesis ve İhya Edenler” başlığı altında adını gördüğümüz “Kuruluştan Fenerbahçeli” Şakir Beşe’nin Torunu, sayın Belgin Beşe Aral hanımefendi, bu hazinenin en kıymetli parçasının, bir asrı devirmiş, muhteşem güzellikteki Fenerbahçe armalı yüzüğün hikayesini şöyle anlatıyor :
    “Babamın söylediğine göre bu yüzükten 16 kişi yaptırmış. Biri Şakir Beşe. Ondan babama, babamdan da bana kaldı. Hatta Şakir Beşe, bu yüzüğü ölene kadar hiç çıkartmamış. Babama ‘Öldüğüm zaman parmağımdan çıkart ve sen tak oğlum’ demiş. Büyükbabam babamın dükkanında vefat edince, babam dediğini yapıp, yüzüğü kendi parmağına takmış. Babam da yüzüğü parmağından ölene kadar hiç çıkarmadı.”

    Aşağıda resimlerini ve (İzzet İsrael Benyakar ağabeyimizin yardımıyla) isimlerini göreceğiniz isimlerin hemen hepsinin detaylı hayat hikayelerinin yazılmış olmasını hak ediyor. Fenerbahçe’yi “tesis ve ihya edenler” herkes tarafından bilinmeli…

    Arka Sıra, Soldan Sağa:
    Hamit Hüsnü Kayacan, Rus mihmandar, Yahya Berki Karagözoğlu, Selahattin Manço, Nüzhet Baban, Galip Kulaksızoğlu, Konstantin Boris, Hasan Basri Bey, Süreyya Mithat, Zeki Mazlum, Jan Boris, Şakir Beşe

    Oturanlar, Soldan Sağa:
    Miço Dimitropoulos, Otomobil Nuri, Karnik Arslanyan, Dalaklı Hüseyin, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hikmet Topuzer

    Arka Sıra, Soldan Sağa :
    Şakir Beşe, Jan Boris, Çerkes Kenan, Garbis Arslanyan, Ömer Nazıma Elbi

    Orta Sıra, Soldan Sağa :
    Karnik Arslanyan, Elkatipzade Mustafa Bey, Armenak Efendi

    Ön Sıra, Soldan Sağa :
    Mehmet Reşat Pekelman, Şinok Efendi, Ethem Bellisan, Nasuhi Esat Baydar, Adil Akşyoti

  • Şakir Beşe’nin Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe’nin Fenerbahçe Hazinesi

    Şakir Beşe‘ye bazen bir “Fenerbahçe Tarihi” kitabında, bazen de eski fotoğrafların “soldan sağa” yazılarında rastlamak mümkün. Hakkında fazla bir şey bilmediğimiz ve yalnızca ismine (o da bir miktar) aşina olduğumuz rahmetli Şakir Bey, meğerse Fenerbahçe tarihine bir hazine bırakmış. Evet, Şakir Beşe’nin Fenerbahçe hazinesi eşine zor rastlanan, muazzam bir miras.

    1914 yılında Rusya’ya giden Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatine katılan ve 1923 tarihli Fenerbahçe tüzüğünde “Kulübü Tesis ve İhya Edenler” başlığı altında adını gördüğümüz “Kuruluştan Fenerbahçeli” Şakir Beşe’nin Torunu, sayın Belgin Beşe Aral hanımefendi, bu hazinenin en kıymetli parçasının, bir asrı devirmiş, muhteşem güzellikteki Fenerbahçe armalı yüzüğün hikayesini şöyle anlatıyor :
    “Babamın söylediğine göre bu yüzükten 16 kişi yaptırmış. Biri Şakir Beşe. Ondan babama, babamdan da bana kaldı. Hatta Şakir Beşe, bu yüzüğü ölene kadar hiç çıkartmamış. Babama ‘Öldüğüm zaman parmağımdan çıkart ve sen tak oğlum’ demiş. Büyükbabam babamın dükkanında vefat edince, babam dediğini yapıp, yüzüğü kendi parmağına takmış. Babam da yüzüğü parmağından ölene kadar hiç çıkarmadı.”

    Mazide Bir Tarih Yatıyor

    Aşağıda resimlerini ve (İzzet İsrael Benyakar ağabeyimizin yardımıyla) isimlerini göreceğiniz isimlerin hemen hepsinin detaylı hayat hikayelerinin yazılmış olmasını hak ediyor. Fenerbahçe’yi “tesis ve ihya edenler” herkes tarafından bilinmeli…

    Fenerbahçe’nin ilk yurt dışı seyahatini onun kaleminden okuduğumuzu ve meşhur Kuşdili Lokali’nin yerini de yine Şakir Beşe’nin bir yazısının yardımıyla tespit ettiğimizi de unutmamak gerekiyor.

    Arka Sıra, Soldan Sağa:
    Hamit Hüsnü Kayacan, Rus mihmandar, Yahya Berki Karagözoğlu, Selahattin Manço, Nüzhet Baban, Galip Kulaksızoğlu, Konstantin Boris, Hasan Basri Bey, Süreyya Mithat, Zeki Mazlum, Jan Boris, Şakir Beşe

    Oturanlar, Soldan Sağa:
    Miço Dimitropoulos, Otomobil Nuri, Karnik Arslanyan, Dalaklı Hüseyin, Sait Selahattin Cihanoğlu, Hikmet Topuzer

    Arka Sıra, Soldan Sağa :
    Şakir Beşe, Jan Boris, Çerkes Kenan, Garbis Arslanyan, Ömer Nazıma Elbi

    Orta Sıra, Soldan Sağa :
    Karnik Arslanyan, Elkatipzade Mustafa Bey, Armenak Efendi

    Ön Sıra, Soldan Sağa :
    Mehmet Reşat Pekelman, Şinok Efendi, Ethem Bellisan, Nasuhi Esat Baydar, Adil Akşyoti