Daha önce geçmişten bugünlere bir Fenerbahçe hazinesi bıraktığını yazdığımız Şakir Beşe, Fenerbahçe tarihini aydınlatmaya devam ediyor. Şehir tarihçisi, kıymetli büyüğümüz Alican Küçükcan, 21 Aralık 1943 tarihli Akşam gazetesinde Kurbağalıdere konulu bir okur mektubuna rastlamış. Yazan, Şakir Beşe… Bizi en çok ilgilendiren kısım ise muhteşem tasviriyle verdiği yer isimleri… Buna göre Kuşdili Lokali’miz, Misk Sokak’ta değil, 145 numaranın hemen altında, ikinci köprünün üstünde. Evet, Kuşdili Lokali’nin yerini bulduk!
Şakir Beşe, belki de hiç farkında olmadan bir tarih yazmış. Nur içinde yatsın.
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Kurbağalıdere
Kadıköy’ün yerlisiyim. Gazetenizde senelerden beri Kadıköy’ün imarı, Kurbağalıdere’nin temizlenmesi, Fenerbahçe ve Kalamış’ın güzelleştirilmesi hakkındaki haberleri dikkatle takip etmekteyim. Tabiaten güzel olan Kadıköyümüze dair intişar eden imar havadisinin verdiği fırsatlardan istifade ile evvelce köyümüzün belli başlı mesirelerini sahillerinde cemeden, fakat son senelerde pisliği ve taaaffünü ile güzel köyümüzün baş belası ve hastalık yuvası haline gelen Kurbağalıdere’den bahis müteaddit yazılar yazdım. Bunlar gazetenizde yer buldu. İmar planının tatbikinden evvel ait olduğu makamın dikkat nazarını bazı mühim noktalar üzerine çekmek emeliyle yeniden bu mevzuya dönüyorum.
Kurbağalıdere’nin kırk sene evvelki vaziyetini bir gözden geçirelim; derenin şimdiki Yoğurtçu Parkı nihayetindeki mansabından giren sandallar, piyadeler ve futalarda sazlı ve sözlü dere safasına çıkanlar evvela solda merhum Abdürrazzak’ın ve Şevki’nin temsiller verdiği ahşap Yoğurtçu tiyatro ve gazinosunu görürler, biraz ileride birinci tahta köprüyü -şimdiki beton köprü- geçtikten sonra ikinci tahta köprünün sağ başında hayalî Salih veya meddah Aşki’nin Karagöz oynattıkları Meserret Bahçesi ve gazinosunu ve bu bahçenin sahilindeki kara ağacın dibinde elinde kamış olta ile balık tutan Kadıköy’ün meşhur kambur terzisini seyrederler.
Fenerbahçe Lokali ve Diğerleri
Sırasıyla daha ileride solda evvelleri Kamil efendi gazinosu, bilahare Uhuvvet Kulübü ve daha sonra (bir elektrik kontağı neticesi yanıp kül olarak çok kıymetli hatıra ve zengin müzelerini külleri altına gömen) Fenerbahçe Spor Kulübü binası ve bahçesini ev yanında kiraya verdiği meşhur Hamdi merhumun gazinosunu ve daha ileride solda Mahmut Dede türbesi karşısındaki salaş gazino ile Hasan Efendi tiyatrosunu görürler.
Ve taş köprü altından geçerek sağda Kösenin Bağı mesiresinde kemanî Memduh’un saz faslını dinler ve kafesle ayrılan kısımda nazan ve hıraman göz süzen yaşmaklı feraceli dilberlerle alakadar olduktan sonra şimendifer köprüsünün de altından geçerek iki dar ve derin dirseği dönerler. Ve şimdiki Gazhane önünde meşhur eski Çınarlı kahvede zurnacı üstad Mehmet’i dinleyip kolan salıncağında devasa çınarların dallarına kadar uçan delikanlıları da gördükten sonra (Çiflikât-ı Hümayun)a giden köprünün de altından geçerek sağda Söğütler Dibi mesiresinde çimenlerin üzerine sofraları kurar ve yemeklerini orada zevku sefa içinde yerler ve gene aynı dere tarikiyle avdet ederlerdi.
Derenin İlerisi
Güneşe tahammülü olanlar derenin ilerisi ağaçsız ve gölgesiz olmakla beraber ta Uzunçayır’ın nihayetine, yani şimdiki Eminbey köprüsüne, hatta daha ilerilere kadar dereyi takip edebilirlerdi.
Acaba! Bu dereye ne oldu? Suları mı çekildi? Bundan otuz bu kadar sene evvel Havagazı şirketinin kömürünü bu tarikle Gazhanesine sevk etmek istediği ve hatta tesi ve imarını da deruhte eylediği halde (güzergahta Çiflikât-ı Hümayun vardır) kaydıyla kabul edilmeyen bu dereye ne oldu?
Hayır! Hiçbir şey olmadı. Yalnız ihmal edildi. Bakılmadı. Kendi bostanlarının kuyuları dururken derenin sularını bostanlarına çevirerek kendi istifadelerine hizmet edenlere ses çıkarılmadı. Kırk senedir dereyi temizletmek şöyle dursun, bilakis telvis edildi. Yoksa tabiat gene o tabiat, mecra gene o mecra, gene o sudur. Civar dağlarda ve tepelerde hiçbir suretle değişiklik olmadığını eski bir avcı sıfatıyla yakınen ve mahallen bilirim. Yalnız deremiz uzun seneler devam eden sellerin dağ ve tepelerden getirdiği kum, çakıl ve çamurlarla yer yer millenmiştir.
Kurbağalıdere bizim çocukluğumuzda kefal, lapin, ve kaya balığıyla meşhurdu. Bu derede birçok balıkçı ve ailesi geçinir, yazın sandalcılık ve kışın oldukça ehemmiyetli balıkçılık yaparlardı. Bu derenin balığını iltizam eden ve dere sahilinde oturan merhum bir kaptan, derenin ağzı ve mecrası tıkandıkça Eyüp civarından çamur tekneleri tedarik eder ve derenin millenen kısımlarını kendi parasıyla temizletirdi. Aynı zamanda bütün ebniye inşaatı şimdiki gibi deniz kumuyla değil, bilhassa dere kumuyla yapıldığı için kum ve çakıl işi ile meşgul olanlar sürü halinde merkeplere asılı ikişer küfecik ile derenin topuk mahallerindeki kum ve çakıllarını bina yapılan mahallere naklederler ve bu suretle deremiz mütemadi bir temizlemeye maruz kalır ve mecrası tıkanmazdı. Sonraları bu dereden kum ve çakıl almak yasak edilmiş. Neden? Bu cihet bizce meçhul.
Şimdiki Zaman
Şimdi belediyemiz dere civarının bir kanalizasyon planına göre dereye akan lağımlarını Kuşdili çayırının bir kölesinde toplama havuzuna sevk etmek işini bir müteahhide vermiş ve bu müteahhit bir seneden fazla bu işle meşgul olmakta bulunuyor ve Kuşdili çayırı ile Yoğurtçu Caddesi arasındaki sokakta lağım künklerinin ve yollarının üzerleri açık bir halde duruyor.
Diğer taraftan derenin ağzından beton tramvay köprüsüne kadar olan kısmın taranması ve temizlenmesi işi ilkbahara bırakılmış oluyor. Sırası gelmişken arz edeyim ki bu temizleme işi kışın derenin suları daha az iken ve taraması daha kolay olurken otuz senedir daima ilkbahara bırakılmış ve bir türlü temizlenmesine imkan hasıl olamamıştır.
Tetkikatım neticesi edindiğim kanaate göre bu derenin ağzı ne kadar temizlenmiş olsa iki sene sonra gene mütevali lodosların tesiriyle hasıl olacak topuklardan tıkanacaktır. Bunun çaresini aşağıda arz edeceğim.
Çare
Deremiz keşişlemeden hiç ve kıble lodosundan da çok müteessir olmaz. Bu kerteden gelen dalgaların bir kısmı Fenerbahçe burnunu yaladıktan sonra bakiyesi daha ziyade Şifa sahili ile Moda burnu arasını döver. Derenin müteessir olduğu doğrudan doğruya cenuptan gelen lodostur. Asıl bu lodos tesiriyle derenin ağzı topuklanır ve tıkanır. Batıdan gelen lodos ise kıblenin aksine Kalamış sahillerini döver ve dereye tesir yapmaz. Şu halde deremizi uzun zaman tam cenuptan gelen lodosların tesiriyle tıkanmaktan kurtarmak için tek çare, şimdi üzerine esbak esvapçı başı İlyas Bey köşkü namıyla maruf binanın bulunduğu Şifa burnundan deniz içindeki Şifa taşına ve bu taştan hafif bir dirsek yaparak Kalamış iskelesinin şarkına doğru yapılacak iki yüz metrelik bir mendirektir.
Bu mendireğin dış cephesine doldurulacak büyük taşlar lodosu tamamen kıracak ve dere ağzı geniş bir liman ve sığınak halini alacağı gibi deremiz de uzun zaman tıkanma tehlikesinden kurtulacaktır. Aynı zamanda kışın dereden çıkamayarak kahvelerde mahpus kalan ve bu yüzden geçinemeyerek adetleri günden güne azalan profesyonel balıkçılarımız artacak ve ailelerinin yüzü gülecek ve Kadıköy gençliği arasında çok sıhhî bir spor olan amatör balık merakı yayılacaktır.
Maruzatıma nihayet vermeden evvel bütün denizcilerin bilerek, fakat gafletle ve yahut bilmeyerek zarar gördükleri ve nice kotraların, motorların ve salapuryaların üzerine düşerek delinmesine ve yahut parçalanmasına sebep olan Mühürdar sahilinde (Deliklitaş) namıyla anılan ve tepesi deniz seviyesinden yirmi otuz santim kadar aşağıda bulunan bu taşın ufak bir himmetle parçalanıp dağıtılması ve bu suret kabil olmadığı takdirde sağlam ve sabit bir işaretle belirtilmesi bütün denizcilerin minnet ve şükranını mucip ve milli serveti koruyan bir hareket teşkil edecektir.
Şakir Beşe, 23 Aralık 1943 – Akşam Gazetesi
