Menü Kapat

Bir Kilo Namus

Bir Kilo Namus

1962 yılı arşivlerinde gezerken İslam Çupi yazılarına denk geldik ve sitemizde yayınlayalım istedik. İşte “Bir Kilo Namus” başlıklı ilki… Keyifli okumalar…

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Bir Kilo Namus

Herkes namuslu…

Şu tayyör kumaşını eksik almış cici kız, şayet İktisat Fakültesi’nin kantininde birkaç sıcak çay içmişse, “açık şehir” haline gelen namusunu ilmin sayfaları ile örtmeğe çalışacaktır.

Budaktaki göz, günün herhangi bir saatinde ipince bir minarenin metrelerine tırmandığı zaman, günahlarını bir balon safrası gibi, fırlatıp attığını zannedecektir.

Bilmem bugünlerde arka sayfalara baktınız mı? Bir namus lafıdır; gidiyor. Herkes, her şey, her gün yıkanan naylon gömlek gibi pırıl pırıl bembeyaz… Siyahlıkların hepsi sanki tencere diplerinde kalmış.

100 kilometre hızla giden bir otomobilin içine bindirilen genç “Gezmeye gitti” şirinliği ile takdim edilir; 2000 kilometre öteden ailece yükselen para çığlıkları onlara göre bir “sermaye namusu”dur.

Kulüple çiftlik arasında kesin bir ayırım yapamayacak kadar kafasında hücre yerine gübre taşıyan futbolun kustuğu insanlara göre satış listelerini düzenleyen el namussuzdur. Onlar saçları aklaşıncaya kadar alıcı bulmak tutkusunda olan birer hasta adamdır.

Bir başka kişi azı dişlerinin arasına kurduğu tebessümle 1 ay sonra sararacak bir fotoğrafta yapışır kalır. Büyük bir lâf etmiştir. Söz bağlılığı, yönünden her gün Moda vapurunun halatını boynuna geçiren Kadıköy iskelesinin çilekeş babası gibidir. Sadıktır, fakat hissiz…

Çünkü aynı kişi 2 ay önce bir maçın 2 puan pazarlığını patates çuvallarının üzerine oturmuş, altın dişinden başka parıltısı olmayan bir insanın iştahı ile yapmıştı.

Daha öteye gidelim!

Yine bizimki bir tarihte semtin ve arkadaşlarının “Antrenör değiştirelim!” feveranına, cüzdanındaki borç senetlerini çıkararak hep aynı şekilde bağırmıştı: “Ya o; ya icrayı boylarsınız.”

Bir espri yapalım dedik. Ertesi gün çalan telefonun öbür ucundaki ses bize gazetecilik dersi vermeye kalktı. Espri ile tepsiyi karıştıracak kadar düşünme inceliğini kaybetmişe bir hikâye anlatalım:

“Bir adamcağız bir filmin sadece 5 dakikasını seyreder çıkarmış. Bu yedi gün her seans devam etmiş. Seyrettiği sahne şu: Perdesi kalkık, elektrikleri yanık bir odanın penceresi… İçinde soyunan bir kadın… Ama kadın tam külotunu çıkarırken önünden bir tren geçermiş.

Adamcağızın davranışı sinemada yer gösteren ışıkçının dikkatini çekmiş. Nihayet sormuş; son seansta:

(Birader, hep aynı şey için 7 gün sinemaya gelmeğe – değer mi?)

Kişioğlu şöyle bir sarsılmış. Bir iki yutkunmuş ve sonra hislerini kesinlikle açıklamış:

“Valla ne yalan söyleyeyim, her gün her seans trenin bir kere rötar yapabileceğini düşündüm de…”

Hikâye bu kadar…

Ama kaleme alan bir tek şeyi unutmuş. Adamcağızın ve namusun adını koymayı… Oysa fark etmez. Nasıl olsa çağdaş yazıcılığın büyüklerinden Amerikalı Sallinger, günümüze damgasını koyuvermiş:

“Dünyanın ancak bir kilo namusu kaldı. Bunun hepsi senin olsa, ancak 3 öğün namuslusun…”

İslam Çupi – Akşam Gazetesi – 1962

Bir Cevap Yazın