Menü Kapat

Ali Rıfat Çağatay

Ali Rıfat Çağatay

Rahmetli Adnan Giz’in muhteşem bir kitabı var. Adı “Bir Zamanlar Kadıköy”… Tadına doyulmayan bu kitapta Fenerbahçe ile kesişen çok fazla kişi ve olay var ama biz Fenerbahçe’nin mütareke/işgal dönemi oyuncularından Cafer Çağatay‘ın babası, İstiklal Marşı’nın ilk bestecisi, ünlü müzik adamı Ali Rıfat Çağatay ile başlayalım istedik… Keyifle okuyacaksınız. Adı geçenlerin hepsi nur içinde yatsın.

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Ali Rıfat Çağatay

XIX. Yüzyılda şairlerimiz gibi bestecilerimiz de hüzünlüdür. Bu ortak hüzünde kişisel dertlerden başka koca imparatorluğun dağılmasının, yenilgilerin, ekonomik çöküntünün, eski deyimiyle Devran’ın etkileri vardır. Bu yaslı bestecilerin durumunu, ünlü Ahmet Rasim’in bir güftesinin ilk iki satırı ile özetleyebiliriz :

Can hasta, gözüm yaşlı, gönül zâr u perişan
Öldürdü beni mihnet-i canân, gam-ı devran

Evet, canân ve devran!

Bu devrin bestecilerinden (Çağatay) soyadını alan Ali Rıfat Bey’in farklı bir görünüşü var. Önce güçlü, sağlıklı bir kişi, amatör olarak güreşir. Çağdaşı sanatçıların çoğu gibi para sıkıntısı çekmemiş, köşkü, atı, arabasıyla bolluk içinde yaşamıştır.

Ailesi

Dört çocuğunun annesi olan ilk eşinden ayrılarak Mısırlı Prens Halim Paşa’nın büyük kızı ve yine Servet sahibi prenses Zehra hanımla evlenmiştir.

Musiki meraklısı Halim Paşa’nın, kaydedilmemiş olduğundan yüzlercesi unutulan eski musiki eserlerinden kulaktan kulağa zamanına erişenleri Hamparsum notası ile yazdırtarak meydana getirdiği değerli koleksiyonu bir gün Ali Rıfat Bey’in eline geçecektir

Ali Rıfat Çağatay (1867-1935) şair Samih Rıfat Bey’in büyük kardeşi oluyordu.

İyi bir eğitim gördü. Bu arada Türk musikisinde çalışarak ud ve kemençede başarılı olacak, Udi Rıfat Bey diye anılacaktı. Sesi de güzeldi. İbnülemin Mahmut Kemal Bey kendisini birkaç kere dinlemiş ve “Takdirkârı olmuştum. Terbiyeli, nazik bir ehl-i sanat idi” diyor.

II Abdülhamit devrinde bir ara Şuray-ı Devlet’te çalışan Rıfat Bey, sonradan ömrünü musikiye verecekti.

Kadıköy’de…

Kadıköy ile ilişkisine gelince, hayatta bulunan oğlu Cafer Çağatay Bey’in verdiği bilgiye göre, ailesi 1904’te Kadıköy semtine taşınmıştır.

Önce Yoğurtçu Köprüsü’nü geçince sol tarafta bir evde oturmuşlardı.

Sonra Rıfat Bey Çamlıca’nın “Libade” diye anılan ve bir zamanlar seyranı ile meşhur olan semtin bugün Kargadere isimli sokağının üzerinde 10-12 dönümlük bir arazideki eski bir evi alarak yıktırmış, yerine bakımlı bahçesi, havuzu, saz köşkü ile yeni bir bina yaptırmıştı.

Prenses ve uzun süre bu köşkte oturdu. Prenses Zehra kültürlü, nazik bir hanımdı. İlk eşinden olan oğlu Ali Haydar Bey cumhuriyetten sonra Galatasaray kulübünün yönetim kurulu başkanlığını da bulunmuş ve Ali Sami Yen Stadı’nın yapıldığı arazinin yarıdan fazlası bu zat tarafından kulübe bağışlanmıştır

Hastalanarak tedavi için Avrupa’ya giden Zehra Hanım, mütareke döneminde Nis’te öldü. Yalnız kalan Rıfat Bey, Nimet isimli bir hanımla evlenerek, Söğütlüçeşme Caddesi’nden Mısıroğlu’na çıkan Elmalı Çeşme yokuşunun solunda ve Süleyman Bey sokağının üst köşesinde kendi mülkü olan bir eve taşındı. 1935’te bu evde öldü.

Musiki Cemiyetleri

Ali Rıfat Bey, Kadıköy’ün yakın tarihinde adı geçen “Şark Musiki Cemiyeti”nin başkanlığına getirilmiş, geçmiş ve geleceğin başarılı saz ve ses sanatçılarının bu dernekte toplanmasına katkısı olmuştur.

2-3 yıllık bir çalışmadan sonra derneğin bazı nüfuslu üyeleri ile anlaşmazlığa düşünce istifa ederek, Hale sinemasının üst katında çalışmaya başlayan Türk Musiki Ocağı’nı kurdu. Bu dernek 1930-1931 yıllarına kadar çalışacaktı.

Bir ara Paris’e giden ve Batı müziğini inceleyen Rıfat Bey, Türk musikisinde Batı örneğine göre yenilikler yapmak istiyordu. Bu yola yönelik eserler bestelemiş; saz heyetine flüt, piyano, viyolonsel gibi aletleri almıştı. İstanbul Konservatuvarı’nın kurulmasından sonra Rauf Yekta Bey ile Tasnif Heyeti’nde çalışarak eski eserlerin yayınlanmasına hizmet etti.

Eserleri

Rıfat Bey’in eserleri arasında Orhan Seyfi Orhon’un “Tereddüt” isimli şiirinden yaptığı Buselik Fantezi çok tutulmuştu. Medhalleri, saz semaileri, fasılları vardır. Mehmet Akif’in “Bülbül” şiirini, ayrıca Köse İmam’ını bir perdelik operet şeklinde bestelemiştir.

Atatürk, Büyük Millet Meclisi’nin 1934 açış nutkunda, Türk musikisinin durumunu eleştirmiş ve Batı tekniğine uygun eserler vücuda getirilmesinin lüzumuna işaret etmişti.

Bu uyarı üzerine Türk musikisinin durumu basında günün konusu haline gelmiş, bu arada öteden beri konu üzerinde çalışmış ve yenilikleri savunmuş olan Ali Rıfat Bey’in düşünceleri sorulmuştu. Rıfat Bey, bu devirde yayınlanan “Türk Tarihinin Ana Hatları” isimli eserin musiki bölümünü yazan heyetin başında bulunuyordu.

8 Kasım 1934 tarihli Akşam gazetesinde açıklanan görüşlerinde “Yapılacak musiki inkılabından önce Türk tarihinin incelenmesi gerektiğini, bugünkü Batı musikisinin temelini oluşturan yedi gamın Orta Asya’dan Batı’ya geçtiğini” belirterek “Türkler yalnız Heptatonik Gama icat etmekle kalmamış, musiki ilim ve sanatına büyük hizmetler etmişlerdir” diyor ve “Amaca ulaşmak için Batı musikisi tekniğini ve nazariyatını iyi derecede tahsil etmiş bestecilerin Türk musikisi nazariyatı ve kaidelerini de incelemiş bulunmalarının şart olduğunu” ileri sürüyordu.

Oğlu Cafer Çağatay

Ali Rıfat Bey’in oğullarından Cafer Çağatay (Doğumu:1899) Fenerbahçe futbol takımının yenilmeden şampiyon olduğu güçlü yıllarında sert bir savunma oyuncusu olarak ün yapmıştı. Saint Joseph Lisesi’nde okumuş, eczacılık eğitimi görmüştü. Futbolu bıraktıktan sonra, babadan gelme yetenekle müzik bilgisini ilerletmiş, kemençe ve piyano çalmaya başlamış, viyolonselde karar kılmıştı. Trabzon’da eczacılık yaptığı 1925-1931 yıllarında bir müzik topluluğu kurup yönetmişti. Kadıköy ve Eminönü halkevlerinde viyolonsel çaldı.

Adnan Giz / Bir Zamanlar Kadıköy – İletişim Yayınları – 1988


Ali Rıfat Çağatay tarafından yapılan ilk İstiklal Marşı Bestesi

Bir Cevap Yazın