Menü Kapat

Çelebizade Sait Tevfik

Alican Küçükcan ağabeyimizin “Sarı Lacivert Mikrofon” yazısında konu ettiği büyük Fenerbahçeli Çelebizade Sait Tevfik için Taha Toros da bir yazı kaleme almış. Sizi bu güzel detaylarla baş başa bırakalım. Keyifli okumalar…

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


İlk Spor Spikeri Sait Çelebi

Futbol sahalarının bülbülü olarak tanınan ilk spikerimiz Sait Çelebi, ilk spor dergisini de yayınlayanlardandı. Şakacı konuşmalarıyla anlattığı maçları, radyoları başında dinleyen yüz binlerce sporseverlere zevkli dakikalar yaşatırdı. Dinleyicileri kahkahaya boğan bu espri küpü spikerimiz, dönemine damgasını vuran, kendine özgü bir sohbet adamıydı.

Sait Çelebi, 1897 yılında doğdu. Babası Şamlı Tevfik Bey’di. Üç kardeştiler. Münir ve Refik adındaki kardeşleri -kendisinden çok önce- kendisi gibi, çocuksuz öldüler.

Okuldaki öğrencilik yılları (Çelebi Zâde Sait Tevfik) olarak geçti.

Ailesi, Said’in doktor olmasını istiyordu. Sait Tevfik, bu arzuyla, Askerî Tıbbiye’ye girdi. Ne var ki, bir kadına uygulanan rahim ameliyatı esnasında baygınlık geçirip yere yığıldı! Bu olay, Tıbbiyeyi terk etmesine neden oldu. Hareketli delikanlılık yıllarında -ülkemizde tohumu yeşermeye başlayan- futbola karşı büyük tutkusu vardı. Bu eğilim onda bir bağımlılık yarattı. Yuvarlak topun sürükleyici çekiciliğiyle Fenerbahçe Kulübüne girdi. Kalemi spor olaylarını yazmaya, akıcı dili olayları zevkle anlatmaya elverişliydi. Bu yeteneğiyle, 1924 yılında Paris’teki olimpiyatlara gönderildi. Olimpiyat haberlerini yansıtmaktaki hüneri, o’na şöhretinin kapısını araladı.

Değişik gazete ve dergilerde, spor eleştirmeni olarak, uzmanlığı takdirle karşılandı.

Çıkardığı Spor Alemi, bizde bu alanda, ilk izleri kapsayan ünlü dergilerden biri oldu.

1939 yılında, dünyanın en büyük fuarlarından olan New York sergisine, Ahmet Emin Yalman, Vedat Nedim Tör’le birlikte, görevli olarak gönderildi.

Amerika dönüşünde Ankara’ya yerleşti. Önce Kızılay’da Ragıp Soysal Apartmanı’nm altındaki (Ulus Sineması )nı -Ali Cemal ve kardeşiyle- yönetti. Sinema yöneticiliğinde de vukufuyla tanınan Sait Çelebi, daha sonra Sıhhiye’deki (Ankara Sineması)’nın idaresini ele aldı. Ne var ki, yüreğindeki İstanbul özlemini önleyemeyerek, Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a geldi.

Birkaç arkadaşıyla, Yalova’daki Termal Oteli işletti. Buradan hayli para kazandı.

Sait Çelebi hareketli bekâr hayatını 1927 yılında sinemada gördüğü, bir güzel hanımla noktalamıştı.

Hayal olmuş o eski İstanbul sosyetesinin, güzellikleri dillere destan bir ana-kızı vardı. Bunlar, soylu bir aileden gelen Behiye Hanım’la kızı Güzide Hanımlardı. O günlerin beğenisine göre, kadınlarda aranan güzellik ölçüsü, etine dolgun, tenleri pırıl pırıl, gözleri yakıcı olmalıydı. Sait Çelebi, zaman zaman mikrofonda da kadınlarda aranan güzellikleri böyle anlatırdı!

Sait Çelebi’nin kayınvalidesiyle eşi, kendisinin güzellik telâkkisine tıpatıp uygun tiplerdi!

Kayınvalidesinin ilk eşi -Sadrazam meşhur Keçeci Fuat Paşa’nın torunu- Reşat Fuat Bey’di. Döneminin aristokratlarından ve kültür adamlarından olan Reşat Fuat Bey’le Behiye Hanım tantanalı bir düğünle evlenmişler ve dört oğulları olduktan ayrılmışlardı. Oğullarından ikisi Büyükelçiliğine kadar yükselmişlerdi. 4 çocuk doğurduktan sonra bile güzelliğini kaybetmeyen Behiye Hanım, daha sonra, döneminin tanınmış simalarından Bebekli Mehmet Ali Bey’le evlendi. Tek kızı olan Güzide’yi doğurdu. Anası gibi güzel olan Güzide, zamanın güzelleri arasında yer aldı.

Anası gibi, genç yaşta evlendirilen Güzide Hanım, mutluluk yüzü göremediği kocasından ayrıldıktan sonra, 6 yıl dul kalmış ve bir gün sinemada göz göze geldiği Sait Çelebi ile evlenmişti. Dönemin tanınmış kişilerinin huzurunda -Türkiye’nin ilk nikâh memuru- Ubeydullah Efendi’nin esprili nasihatlarıyla, 17.1.1927 günü yuvaları kurulan çift, mutluluklara örnek bir yaşam sürdüler.

Sait Çelebi’lerin çocukları olmadı. Ama, ecdaddan kalma -7 yaşındayken Sudan’dan kaçırılarak, 7 altına satın alınan Bacı’nın sonradan doğurduğu- Şirin’i nüfuslarına geçirtip evlat edindiler. Sait Çelebi, ömrünün sonlarına doğru antikalara ve özellikle ünlü ressamların tablolarına düşkündü. Bir küçük müzeyi andıran evinde, 1953 yılında öldü.

İlk mikrofonun futbol alanlarına girdiği yıllarda milletimiz, ondan, esprilerle dolu, heyecanlı maçlar dinlemişti.

Taha Toros / Çelebizade Sait Tevfik

Bir Cevap Yazın