Menü Kapat

Hodri Meydan

Hodri Meydan

15 Mayıs 1950 tarihli Türkspor dergisinde (bir dönem vekaleten Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı da yapan) Ziya Ateş, “Fenerbahçe-Galatasaray Rekabeti” başlıklı bir yazı kaleme almış ve 1950 Türkiye Futbol Şampiyonunu belirleyen averaja dair fikirlerini belirtmiş… Milli Küme ve Milli Eğitim Kupası devamlığı yazıda gayet bariz. Rahmetlinin o zamanlar dediği gibi, 1959 öncesi şampiyonluklar konusunda Fenerbahçe’nin tavrı açık: Hodri meydan!

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Hodri Meydan

Milli Eğitim Kupası maçlarının şampiyonunu tayin edecek olan maç geçen hafta İzmir’de yapıldı ve Fenerbahçe Altay’ı 4-0 yenerek bu şerefi kazandı. Kutlu olsun.

Bununla Fenerbahçeliler altıncı defadır ki Milli Eğitim Şampiyonu olmaktadır. Tarihini alın teri ve emeği ile yazmış olan Fenerbahçe’nin bu gibi muvaffakiyetleri her zaman kazanmak kudretinde olduğunu söylemekle biz bir hakikati ifade etmiş olacağız.

Son puvantajları henüz gözlerimizin önünde serili duran Milli Eğitim Kupası maçlarını genel olarak mütelâa ederken görürüz ki, Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti bu defa da bütün şümûliyle kendini hissettirmekten hâli kalmamıştır. Ne tesadüf ve ne de talih eseri olmayarak sadece gayret ve liyakate dayanan gerçek, onları yine bir safta ve bir derecede bulundurmak kadirşinaslığını göstermiştir. Maçları, her ikisi de 35’er puvanla berabere bitirmişlerdir. Yalnız kıl kadar bir fark, averaj hesabında, Fenerbahçe’ye küçük bir üstünlük sağlayarak ona bir şampiyonluk tacı hediye etmiştir.

Bu kazanç Galatasaraylıları ne kızdırmış ve ne de kıskandırmıştır. Ancak onların rekabet duygularını arttırmış ve bu kaybı telafi için daha ziyade hıza getirmiştir.

Ortada Fenerlilerin de “Asil bir jest” diye ifade ettikleri bir hakikat vardır ki o da kendilerine ilk tebrik telgrafını çeken Galatasaraylıların oluşudur. Bu hareket cidden, diğer kulüplerimize örnek teşkil edecek asilane bir jesttir.

Sporda maç kazanmaktan ziyade sevgi kazanmak, kalp kazanmak esastır. Kırılan kalbi tamir, kaybedilen sempatiyi telafi güçtür.

Fenerle Galatasaray’ın en çok sevilen ve en çok taraftar toplayan kulüp oluşlarının birinci sırrı, sporu spor diye yapışlarıdır.

Ben şu dakikada çok eminim ki Galatasaraylılar, bıçak sırtı kadar bir farkla kaçırdıkları şampiyonluktan ziyade, kendilerini bu mertebeye ulaştıran maçlarda yüzde yüz gollük fırsatları iyi kullanamıyarak averajı kaybettiklerine hayıflanmaktadırlar.

Bununla ikinci defa oluyor ki Milli Eğitim maçları şampiyonluğunu averaj tayin etmektedir:

Bunlardan birisi Galatasaray’ın Demirspor’la puvan ouvana gelerek pek cüz’i bir averaj farkile kazandığı şampiyonluk, diğeri de yine Galatasaray’ın ayni şekilde Fener’e karşı averaj farkile kaybetiği şampiyonluktur. Şu tesadüfün cilvesine bakınız ki bu usülle kazanan da kaybeden de aynı takım, yani Galatasaray takımıdır.

SOn hadise sporcularımıza ibret verici bir olaydır. Onlar ki idarecilerinin durmadan yaptıkları telkinlere rağmen gol adedinin fazlalığına kıymet vermezler ve sen puvana bak derler. Kimisi laubalidir, işi gevşek tutar, kimisi karşısındakine kıymet vermez, istihfaf eder. Eloğlu bu, hiç senin gözünün yaşına bakar mı? Fırsatı yakaladı mı senin atmadığın golü o atıverir. İşte o bir tek goldür ki koskoca bir şampiyonluğa mal olur.

Durumla ilgili de onun için söylüyorum; son Fenerbahçe-Galatasaray maçında kaleci ile başbaşa kalan Galatasaraylı milli bir oyuncunun topu iki metreden dikip de dışarı atmasını (tamamen bitaraf olmama rağmen) ben bile unutamıyorum.

Sağlık olsun; kazananlar da kaybedenler de bu vatanın evlatlarıdır. Gaye; memleket sporunun yükselmesine hizmettir. Esasen ortada kaybedilmiş bir şey de yoktur. Önümüzde namütenahi zaman vardır. Zafer doğrunun, istikbal çalışanındır.

Hodri meydan…

Ziya Ateş

Bir Cevap Yazın