Menü Kapat

Atatürk ve Fenerbahçe Kitabı

Atatürk ve Fenerbahçe Kitabı

Fenerbahçe Tarihi Meseleleri | Kuruluş” kitabından sonra, ikinci eserimiz “Atatürk ve Fenerbahçe” kitabı Barış Kenaroğlu imzasıyla yayında… Önsözü sitemizde paylaşıyoruz…

Kitabı ise “bu bağlantıdan” temin edebilirsiniz.

Kitapyurdu linkini de “bu bağlantıda” belirtmiş olalım.

Ve kitabımız Fenerium’da… Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu mağazalarında ve “Fenerium internet sitesinde”

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Önsöz

Türkiye’de spor tarihi yazımı, spor ekonomisinde gerçekleşen büyümeye doğru orantılı olarak popülerlik kazanan spor tarihi araştırmalarının ülkemizde geldiği seviye sevindirici olmakla birlikte; spor tarihi yazımında geride bıraktığımız yüzyılın mirası olarak kabul edebileceğimiz yanlış yöntemlerin uygulandığı halen gözlemlenmektedir. Bu durumun tarih biliminin doğasından kaynaklanan sebepleri olmakla birlikte, sporun kendine has özelliklerinden de kaynaklandığı açıktır. Tarih, tıpkı diğer sosyal bilimler gibi, insan eliyle şekillenen, tarihçi olarak sıfatlandırılan kişilerce toplumu besleyen bir bilim dalıdır. Tarihin gözlemlediği de, tarihin kendisini yazan da insandır. Yukarıda “doğası gereği” olarak nitelendirdiğimiz bu özelliği ile tarihin, özellikle spor tarihinin, süregelen en büyük sorunu tarafsız olmaması/olamamasıdır. Tarihçinin elde ettiği bulguları değerlendirirken, kendisini ait hissettiği topluluk ile arasındaki duygusal bağ, yorumlarına etki etmekte, yaptığı çıkarımları sempatizanı olduğu camianın çıkarlarına uygun yapmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, yüzyıllardır süregelen tarih biliminin en büyük sorunu ile ilgili büyük düşünür İbn Haldun’un XIV. asrın sonunda kaleme aldığı Mukaddime adlı eserinde yer verdiği sözler günümüzde halen geçerliliğini korumaktadır:

“Bir görüşe ve bir inanca bağlılık ve taraftarlık insanın ruhuna işledi mi, kendine uygun düşen haberleri işitir, işitmez hemen kabul eder. Bu temayül ve taraftarlık insanın basiret gözünü örter ve tetkikte bulunmasını engeller, yalan haberi kabul ve nakletme durumunda kalmasına sebep olur.”

Spor tarihi araştırmalarında benimsenen yanlış yöntemlerin başında belgeye dayanmayan tarih yazımı gelmektedir. Günümüzde geçerliliğini sürdüren bu yöntem, sözü edildiği gibi geçmişin kötü bir mirasıdır. “Kalıtsal” olarak niteleyebileceğimiz bu yanlış yöntemin günümüzde kullanılmasının altında yatan sebepler vardır. Bu sebepleri spor tarihi yazımının sorunları olarak değerlendirmek mümkündür.

Prof. Dr. Kurthan Fişek’e göre, “Türkiye spor tarihi konusunda yazılanların büyük kısmı, belgelere değil belleklere, yani anlatılara dayalıdır.” Fişek’e göre bu durum, spor tarihi alanındaki belge eksikliğinden kaynaklanmakta, spor tarihçileri anlatılanları kaynak olarak kabul etmek zorunda kalmaktadır. Fişek bu durumun zamanla bir kısır döngü halini aldığını, belgenin tükendiği yerde belleğin devreye girdiğini söylemiş ve “kalıtsal” olarak nitelendirdiğimiz yanlış yöntemi, “belleklerin şaşmazlığına aşırı ölçüde güvenen, belleğe dayanılarak yazılanları belge niteliğinde değerlendiren bir alışkanlık haline geldiği” şeklinde dile getirmiştir.

Spor tarihçilerinin belge eksikliğini anlatılarla gidermek için gösterdikleri çabanın, tarih yazımı adına alışkanlığına dönüşmesi günümüz spor tarihçiliğinin en büyük sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Anlatılanlara dayanarak yazılan eserlerin “kaynak” olarak kabul edilip, birbirini tekrar eden amatör çalışmalar yapılması bu anlamda kolaycılık olarak da değerlendirilebilir. Spor kulüplerinin, spor kurumlarının tarihini ilk kez yazan tarihçilerin bulgularını, çoğu zaman ispata ihtiyaç duyulmadan, olduğu gibi kabul ederek yapılan bu amatör çalışmalar, kıymetli bir çabanın ürünü olan eserlerin akademik olarak değer bulmasının önüne geçmiştir.

Bahsettiğimiz kalıtsal yöntem yanlışlığının evrildiği bu kolaycılık, zamanla sportif anlamda mücadele veren kulüplerin sempatizanı olan amatör tarihçilerin birbirleri ile mücadelesine dönüşmüş, sahadaki rekabet sayfalara taşınmış, bu durum faydacılık evresine geçilmesine neden olmuştur. Şüphesiz bu durumun oluşmasında sporun hitap ettiği kitlenin düşünsel yapısına ilişkin algı da etkilidir. Türk aydınının gerek dini gerek siyasi gerekse ekonomik sebeplerle Osmanlı’nın son yıllarında tanıştıkları “spor” ve “sporcu” kavramlarına küçümseyerek baktığı bir gerçektir. Kanımızca bu bakış açısı aynı zamanda Kurthan Fişek’ten aktardığımız “kısır döngü” tanımlamasının yapılmasına da sebep olmuştur. Spor tarihine ilişkin belgeler, resmi kurumlar nezdinde gereken ilgiyi görmemiş, kimi zaman tasnife değer bulunmamış, asırlık kulüplerin müze ve arşivleri kişisel çabalarla ayakta kalmıştır. Bu bakış açısı yakın zamana kadar hâkimiyetini sürdürmüş, dolayısıyla spor tarihi de akademik ilginin uzağında bir alan olarak kalmıştır. Yiğit Akın, erken Cumhuriyet dönemi spor tarihi üzerine yazdığı “Gürbüz ve Yavuz Evlatlar” isimle eserinde spor tarihinin akademik ilgiden uzak olmasının nedenini, akademisyenlerin spor konusunda problematize edilecek bir şeyler olmadığına inanmaları şeklinde açıklamıştır. Bu ilgisizliğin temel nedeninin belge eksikliği olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Sporun ekonomik değerinin fark edilmesi ve bu değerin zamanla hızla artması, Türk aydınının bu alana bakışının değişmesindeki en önemli sebeptir. Her ne kadar son yıllarda spor tarihi üzerine yapılan çalışmalar hatırı sayılır derecede artmış olsa da, bu çalışmaların çoğu amatör spor tarihçilerine aittir. Spor tarihi günümüzde halen amatör spor tarihçilerinin hâkimiyetindedir.

Ne yazık ki bu hâkim grubun çalışmaları akademik değerin uzağında kalmıştır. Amatör spor tarihçilerinin “kolaycılık – faydacılık” ekseninde sürdürmeye çalıştıkları kısır tartışmalar, sportif tabir ile “savunma – hücum” şeklinde sürmektedir. Amatör spor tarihçileri, çoğu zaman belgeye dayanmayan bulgularını paylaştıkları takipçilerini yüzyıl öncesi aydınının spor ile meşgul olan kitleyi değerlendirdikleri seviye ile aynı seviyede değerlendirmektedirler. Bile isteye yaptıkları bu değerlendirme, sözünü ettiğimiz kolaycı – faydacı bakış açısının bir parçasıdır.

Okuyacağınız çalışma yukarıda sıralanan spor tarihi yazımı sorunlarına çözüm üretme ve doğru yöntemlerin kullanılmasını teşvik amacı ile yazılmıştır. Çalışmanın yazarı Fenerbahçe camiasının mensubu olsa da, okuyucuya “tarafsız” değerlendirmeler sunma çabası göstermiştir. Çalışma, spor tarihi alanında son dönemde artan araştırmaların bir ürünü olarak, belgelere dayanmaktadır. Bu doğrultuda, anlatılara dayalı tarih yazımının belgelenmesine katkıda bulunduğu noktalar olduğu gibi, bu yöntemin benimsendiği eserlere eleştiriler de içermektedir.

Çalışma iki bölümden oluşmaktadır.

İlk bölümde Atatürk’ün Türk spor tarihi yazımında ne şekilde yer aldığına ilişkindir. Bu başlık altında konu bütünlüğü korunarak kaynaklar, ya da kaynak olarak kabul edilen anlatılar, değerlendirilmiş olup, 28 Temmuz 1922’de Akşehir’de oynanan maça geniş bir yer ayrılmıştır.

İlk bölümün ikinci konu başlığı altında, Atatürk’ün spor kulüpleri nezdinde “paylaşılamaz” konumu açıklanmaya çalışılmış ve bu durumun ortaya çıkardığı tartışmalara yer verilmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümde, Atatürk’ün Fenerbahçe Spor Kulübü ile temasları anlatılmaktadır. Bu temasların yer bulduğu konu başlıkları; kitabın yazarı tarafından yapılan arşiv taramalarında elde edilen belgelere dayanarak yazıldığı gibi, önceden ortaya konulmuş belgelerin ve kaynakların yeniden yorumlandığı analizleri de içermektedir.

Şüphesiz bu çalışma, Türk tarihinin en büyük şahsiyetlerinden olan, Cumhuriyetin kurucusu, Millî Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün “hangi takımı tuttuğu” sorusuna bir cevap bulmayı amaçlamamaktadır. Aksine çalışmanın esas yazılış amaçlarından biri de bu soruyu popüler kültürün bir parçası olmaktan çıkarmaktır.

Çalışmada Gazi Mustafa Kemal Atatürk isminin kullanımı dönemsel olarak farklıdır. Genel analiz ve sonuçlarda Atatürk ismi kullanılmakla beraber;

1911-1916 yılları arasında Mustafa Kemal Bey;

1916-1923 yılları arasında Mustafa Kemal Paşa,

1923-1934 yılları arasında Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal,

1934-1938 yılları arasında ise Atatürk ismi tercih edilmiştir.

Çalışmanın yazılma sürecinde desteğini esirgemeyen, rahle-i tedrisinde olmaktan her daim onur duyduğum Hocam Prof. Dr. Vahdetttin Engin’e; elde ettiğimiz belgeler hakkında beni aydınlatan, yol gösteren Doç.Dr. Mehmet Emin Elmacı hocama ve kıymetli büyüklerim Gazeteci-Yazar Murat Bardakçı ile Müzdat Dağlaroğlu’na teşekkürü borç biliyorum.

Kıymetli büyüğüm Dr. Seyhun Binzet’e verdiği destek için şükranlarımı sunuyorum.

Karşıyaka Spor Kulübü’nün mensubu, spor tarihçisi kıymetli dostum Bedri Cumhur Doğu’ya yaptığı katkılar için minnettarım.

Kader birliği yaptığım meslektaşım, kardeşim Barış Eymen olmasaydı bu satırların yazılamayacağını bilmenizi isterim.

Bu çalışmayı yıllardır tükenmeyen bir sabırla benden merhametini esirgemeyen eşim Nihal Kenaroğlu’na ve yazdıkları, aktardıkları, arşivleri, anıları ile Türk tarih yazımında “Türk Spor Tarihi” faslını açan; Dr. Rüştü Dağlaroğlu, Cem Atabeyoğlu, Vâlâ Somalı ve Haluk San’ın aziz hatıralarına adıyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Barış Kenaroğlu

İstanbul (2019-2022)

Bir Cevap Yazın