Menü Kapat

Basri Hayat’ta

Basri Hayat'ta

Haluk Kılıç ağabeyin arşivindeki Hayat dergilerinden şahaneler çıkmaya devam ediyor: Basri Dirimlili Hayat’ta!

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Basri Dirimlili

Hayat futbol yıldızlarımızı, stadyumların dışında bütün hususiyetleri ve değişik fotoğraflarla anlatmaya devam ediyor. Bu ilgi çekici röportaj serimizde bu hafta da Fenerbahçeli Basri Dirimlili’yi sunuyoruz.

1930 yılında Silistre’de doğan Basri Dirimlili, Jandarma Kumandanı olan babasının tayini ile küçük yaşta Eskişehir’e gelmişti. Daha çok küçük olduğu için sokaklarda oynuyor, akşama kadar eve girmek istemiyordu. Bir gün onu evinden hayli uzakta futbol sahasının kenarında oturmuş, sahada oyun oynayanları seyrederken buldular…

Aradan zaman geçti… Küçük Basri ilkokulu bitirmiş, Sanat Enstitüsü’ne devam eden bir delikanlı olmuştu. Bu arada futbolla alâkadar oluyordu. Önce İstiklal takımında, daha sonra da Enstitü takımında ondan bahsedilmeye başlandı. Aradan kısa bir zaman daha geçmişti ki Basri, Eskişehir Demirsporu’na geçti, Genç futbolcu o seneleri şöyle anlatıyor:

“Hocalarım Şükrü Duyar ve Adil Atal’ın devamlı teşvikleriyle antrenmanları hiç kaçırmadan futbola devam ediyordum. 1945 – 1946 yıllarında Demirspor’a geçişim bence futbol hayatımın ilk adımı sayılabilir. O zamanlar Eskişehir’deki takımlar çok kuvvetliydiler. Belki bana öyle geliyordu… Yalnız şu var ki çok sıkı maçlar oluyordu. Bir taraftan futbol oynarken, diğer taraftan da Demirspor’da oksijen kaynakçısı olarak çalışmaktaydım.

1950 yılında askerlik dolayısıyla Havagücü’ne girdim ve burada iki sene devamlı olarak oynadım. Bu sıralardaydı Milli takım ve Ankara karmasına çağırıldım. Sırası gelmişken söyleyeyim. En çekindiğim oyuncu Gündüz Ağabeydir (Kılıç). Havagücü’nde oynadığım ikinci seneydi, Galatasaray’la karşılaşıyorduk. 4 – 2 galip çıktığımız o günkü maçta karşısında oynadığım ‘Baba’ bana hayli korkulu dakikalar geçirtmişti.

Ordudan ayrılışım 1952 yılına rastlar. Terhis edilir edilmez, ilk işim Fenerbahçe’ye girmek oldu. Zaten Sarı-Lâcivert renklere karşı büyük bir sempati duyuyordum, Ayrıca o zaman Hava Generali olan Feyzi Uçaner de Fenerbahçe’ye intisap etmem için beni teşvik ediyordu. Böylece 1952 – 1953 mevsiminde Sarı – Lâcivertli forma ile birinci takımda oynamaya başladım. Santrhafta yer alıyordum ve bu camianın uzun zaman bir parçası olacağımı o zamandan anlamıştım. Fenerbahçe’yi hakikaten çok seviyorum.”

Basri Dirimlili sabahları erken kalkıyor. İlk işi Kadıköy’de, Bahariye’deki evinin verandasına çıkıp temiz hava almaktır. Sonra doğruca mutfağa gidip iki nar ve iki portakalı prese koyup suyunu içmek de ikinci işi. Bunları ses alma makinesinden gelen hafif müzikle kültür-fizik hareketleri takip ediyor. Bu da bittikten sonra yatağına girip şöyle yarım saat kadar gazete ve mecmuaları devretmesi her sabah yaptığı işlerden. “Her gün, diyor. Akşam ve Hürriyeti okurum. Cuma günleri de tabiî Hayat’ı”

Basri, şimdilik futboldan başka bir şey düşünmüyorum demesine rağmen Eskişehir’deki tekstil makineleriyle de alâkadar oluyor. Kısacası bir taraftan futbol oynarken diğer taraftan da istikbalini düşünüyor denilebilir. Bekâr olan meşhur futbolcunun evi Avrupa’dan aldığı ve zaman zaman kendine hediye edilen eşya ile dolu. Evin diğer kısmında kalmakta olan Mikro Mustafa “Basri ağabeyin çeyizi hazır bekliyor. Ama bakalım ne zaman?” diye arkadaşına takılmaktan geri kalmıyor.

Bugüne kadar 30 defa millî olan Basri dört kardeşin ikincisi. “Biz” diyor “İki erkek, iki kızkardeşiz. En küçük kız kardeşim Erenköy Kız Lisesi’nde okuyor. Her cumartesi onu mektepten alıp gezdirip eğlendirmek birinci vazifemdir. Kardeşlerimi çok severim.”

O da bütün diğer arkadaşları gibi Avrupa’da futbol oynamak istiyor ama şimdilik buna imkân olmadığını da ilâve ediyor arkasından. Evlilik hakkındaki fikri müspet. “Zamanı gelince insan ister istemez evlenmeye mecbur” diyor. Diğer taraftan giyim ve moda mevzuundaki fikirleri ise şöyle: “Temiz giyinmek tabii ki iyi bir şey. Moda derseniz ona uymaya mecburuz. Zaten her Avrupa’ya gidişimizde ister istemez modayı takip etmek zorunda kalıyoruz.”

Basri’nin en çok hoşlandığı memleketler: İsviçre ve İsveç. Günün melodilerini de takip ediyor. Zaten ses alma makinesinin bantları onlarla dolu. Boş vakitlerinde müzikle alâkadar oluyor. Fakat bütün uğraşmalarımıza rağmen en çok sevdiği parçayı açıklamadı bir türlü. “Bu” diyor “Sırdır”.

Meşhur futbolcu son olarak Millî Lig için şunları söyledi “Bütün idealimiz geçen seneki gibi Sarı-Lâcivert renklere bir şampiyonluk kazandırmaktır.”

Hayat Dergisi – 1959

Röportaj: Semiral Bilbaşar – Fotoğraflar: Mahmut Küçük


Bir Cevap Yazın