Menü Kapat

Zeki Rıza Sporel Röportajı

Zeki Rıza Sporel Röportajı

Tuncay Yavuz‘un hazinesinden çıkan (1933 Haziran tarihli ve Hikmet Feridun Es imzalı) Zeki Rıza Sporel röportajı birbirinden sevimli detaylar içeriyor. Keyifli okumalar…

Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu


Zeki Futbolu Bırakıyor

Moda Palas’ın yanında büyük bir ev… Kızkulesini andıran bol ışıklı bir oda… Her pencereden insanın gözüne bol bir mavilik çarpıyor. Her oturduğunuz yerden dışarıda çarşaf gibi süzülen denizi görüyorsunuz. Fener’in gözbebeği Zeki ile böyle bir dekor içinde konuşuyoruz.

“Ben” diyor “Kadıköyü’nü çok severim. 26 sene Kadıköyü’nde oturdum. Sonra Beyoğlu’na geçtik. Fakat doktor tebdil-i hava tavsiye etti. Tekrar Kadıköyü’ne Moda’ya döndük.”

Sizi stadyumda herkes bilir. Fakat ev hayatınız, 24 saatiniz, zevkleriniz, neler okuduğunuz, evde nelerle meşgul olduğunuz şimdiye kadar hiç yazılmadı. Evvela 24 saatinizden başlayalım.

“24 saatim… Şimdi gayet muntazam geçiyor. Erken yatıyorum. Erken kalkıyorum. Ve çalışıyorum.”

Eğlence?

“Şimdi hemen hemen hiç eğlenmiyorum. İstirahat ediyorum. Fakat 5-6 sene evvel Beyoğlu’nda otururken her türlü Beyoğlu eğlencesini gördüm. İçinde bulundum. Artık Beyoğlu eğlencesi mi dersiniz? Beyoğlu sefaheti mi dersiniz? Bilmem ki… Siz ‘Sporla eğlence, sefahet nasıl telif edilir?’ dersiniz. Fakat ben sporla eğlenceyi telif edebilmiştim. Ne de olsa serde gençlik vardı. Artık benim için bu devir geçti. Şimdi eleğimizi duvara astık.”

Futbolu ne zaman bırakacaksınız?

“Bakın size bir haber vereyim. Bu sene futbolu kati olarak bırakıyorum. 34 yaşındayım. Bu benim için futbolu bırakmak çağıdır. Fakat bu çok sevdiğim sporu bana bıraktıran en büyük amil dedikodu meselesidir. Eskiden zevk olarak yaptığım bu spor şimdi benim için yavaş yavaş tahammül edilmez bir dedikodu mevzuu olmuştur. Bu da insanda biraz istikrah ve epeyce nefret uyandırıyor. Senelerce emek verdiğimiz kulüp aşkı olmasa şimdiye kadar çoktan elimizi eteğimizi çekmiştik ama… Zaten bugünkü şerait altında işin zevkini tamamıyla kaybettim.”

Futbolu bıraktıktan sonra başka sporlarla meşgul olacak mısınız?

“Tabii… Biniciliği çok severim. Süvarilik yapacağım. Sonra bol bol tenis oynayacağım. Deniz sporlarıyla meşgul olacağım.”

Gözüm evvela Zeki Bey’in parmağındaki sarı lacivert büyük yüzüğe sonra odadaki eşyanın lacivertliğine ilişti. Her tarafta bol bir lacivertlik. Fenerbahçe’nin rengi. Ben “En çok sevdiğiniz renk galiba” diye söze başlarken o tamamladı:

“Lacivert…”

Maçtan sonra o gününüz nasıl geçer?

Güldü:

“Vallahi söylemesem daha iyi. Belki fena misal olurum. Maç esnasında uzviyet çok yorulduğu için ben alkol almak ihtiyacını hissederim. Maçtan çıkınca o akşam en çok sevdiğim şey bir iki kadeh bira yahut başka bir alkol almaktır. Yorgunluğum tamamıyla geçer. Bilhassa galibiyet neşesiyle olursa… Fakat sakın gençler ‘Zeki böyle yapıyormuş!’ diye bunu tatbike kalkışmamalıdır. Hiç tavsiye etmem. Bir delikanlı için bu muzır bir âdet olur. Bu bizim gibi yaşını başını almış insanlar için tabii.”

Yaşını başını almış insan dediniz de aklıma geldi. Niçin şimdiye kadar evlenmediniz?

Güldü, adamakıllı güldü:

“Bilmem. Pek meşgul olmamıştım. Bilhassa iki üç sene evveline kadar evlenmek benim için hiç mevzubahis değildi. Fakat yaş ilerledikçe bunun mühim bir ihtiyaç olduğunu hissediyorum. Gençlikte insan kendini yalnız bulmuyor. Sonra sonra…”

Zeki Bey, birçok genç kızları ümide düşüyorsunuz. Bari hangi tiplerden hoşlandığınızı söyleyin de merak düğümleri çözülsün.

“Nasıl bir tip mi? Aman bunu bana sormayın. Dedikodu olur. Sonra güzeller esmer, sarışın, kumral, yeşil gözlü olduğu için beğenilmezler ki. Her tipin güzeli güzeldir.”

Bilmem. Hani erkekler sarışınları severler derler de.

“Yoo… Her rengin güzeli güzeldir.”

Köşede büyük bir radyo vardı:

“Size biraz radyo çalayım mı?” diye ilerledi, düğmeyi çevirdi.

“Radyo erkekleri eve bağlayan mühim bir eğlencedir. Radyo merakı olan erkek evine erken gelmek ister. Bu da beni eve bağlayan bağlardan biri. Hoş ben şimdi tamamıyla bir sanatoryum hayatı geçiriyorum ya. Fakat radyoyu pek severim.”

Yemeklerle aranız nasıldır?

“Mideme hiç düşkün değilimdir. Bilhassa et sevmem. Ekmek yemem. Sebze ve meyve çok severim.”

Biraz da futboldan bahsettik. Bana futbol hayatının küçük bir tarihçesini iki cümle ile hülasa etti:

“Tamam 23 sene oynadım. Yirmi üçüncü yıl dönümünde futbolu bırakacağım. Takımlara gireli ve maçlarda bulunalı 20 sene oldu 14 yaşında oynamaya başlamışım demek ki.”

Bu sırada içeriye Zeki Bey’in yeğeni girdi. Küçük, sevimli bir çocuk:

“İşte, dedi, en çok sevdiklerimden biri de bu… Büyük bir futbol topu var. Ona ara sıra bahçede futbol dersleri veriyorum. İyi pasları var. Şutları da fena değil.”

Küçük yeğen de futbolcu dayısına adeta hayran… Koyu bir Fenerli… Bu sırada sokakta müthiş bir gürültü. İnce ince sesler:

  • Pas ver Necati. Pas ver.
  • Dayan Refik. Bu taraftan, bu taraftan.
  • Ofsayt yahu. Dayan. Hah. Pas… Pas…
  • Gooool…
  • Yaşşa…

Zeki Bey hemen yerinden fırladı, pencereye yaklaştı. Biz de ilerledik. Aşağıda, sokakta çocuklar bezden yaptıkları bir topla futbol oynuyorlar. Zeki Bey’e baktım, onları derin bir şefkat ve muhabbetle seyrediyor. Onlar birbirlerine pas verir, kaleye şut çekerken onun gözlerinin ta içi gülüyor, her birinin hareketini takip ediyor:

“Bilmezsiniz, diyor, benim için küçüklerin oyununu seyretmek kadar büyük bir zevk yoktur. Onlar futbol oynarken bana adeta güzel bir şiir dinliyormuşum gibi gelir. Bunun için son zamanlarda en mühim işim kulüpte küçükler teşkilatı yapmak, genç takımlar teşkil etmek oldu. Küçüklerin turnuvasını hazırladım.”

Çocuklar sokakta kavga edip oyunu yarıda bırakıncaya kadar pencerenin kenarında oturduk. Sonra biraz bahçeye indik. Küçük yeğen hemen topu dayısının önüne koydu. Ders başladı. Yeğen mükemmel bir şey. Dayısını bir dinleyişi var ki görmeli. Zannetmem ki hiçbir küçük hiçbir dersi bu kadar dikkatle dinleyebilsin.

Zeki Bey hem dersle meşgul oluyor, hem bana cevap veriyor:

Sinemaya gider misiniz?

“Bakın onu unutuyordum. Sinemayı çok severim. Güzel filmleri hemen hiç kaçırmam. Eğlencelerimden biri de budur.”

Sevdiğiniz artistler?

“Modern hayatın, modern yaşayışın hilafına hiçbir sinema artistinin ismini bilmem. Hatta bana bazen kadın ismi söylerler de yanılıp erkek zannederim. Aman bunları yazmayın, sonra bana hanımlar gülerler.”

Bu kadar sene futbol sahasında pala çaldınız. Herhalde stadyumda bir maceranız, bir gençlik macerası olacak. Bana öyle geliyor.

Sevimli sevimli güldü:

“Korkmayın, bu işler stadyuma kadar sokulmaz. Stadyuma ne lüzum var ki? Hem size bir şey söyleyeyim mi? Ben sahaya girdikten sonra etrafımla hiç meşgul olmam. Ne seyircileri görürüm, ne de bağırdıklarını çağırdıklarını işitirim. Yalnız oyunumla meşgul olurum. Esasen bu sırada kalp işiyle meşgul olmak gol kaçırmak demektir.”

Maçtan evvel heyecan hisseder misiniz?

“Vallahi çok pişkin olduk. Her maçta heyecan hissetmek. Fakat spor hayatımızda dönüm noktası olacak mühim maçlarda, milli maçlarda bütün pişkinliğimize rağmen gene heyecan hissetmemek mümkün değil. Hatta bazen çok heyecan duyarım.”

Evde sporla meşgul olur musunuz? Sabahleyin kalkınca jimnastik filan…

“Hayır… Sabahleyin yedi buçukta kalkarım… Spor, jimnastik yapmam… Evvelden çok yapıyordum, şimdi haftada bir iki…”

Fenerbahçe’nin gözbebeği, dünyanın en nazik, en hoş genci. Vapuru kaçırmak tehlikesi olmasa onunla bir iki laf daha atardım. Fakat vapur geliyor.

Allaha ısmarladık.


Zeki Rıza Sporel Röportajı
Zeki Rıza Sporel Röportajı

Bir Cevap Yazın